RSS Feed for This Post

Gelecekte Türk Solu Nasıl Olacak?

Son 1-2 yılda olanlara ve Ergenekon operasyonuna verdiği tepkilerle Türk solu büyük bir yol ayrımında duruyor. Bu yol ayrımı, solda büyük bir krizi de görünür kılıyor.

Herşeyden önce, Türk solunun neden bu halde olduğunun ve çözümün nerede olduğunun analizine ihtiyâcımız var. Bir kısım entellektüeller, konunun daha çok emperyalizm, AB karşıtlığı ve üçüncü dünyacılık gibi reflekslerden hareket eden solun sorunlarına işaret ettiler. Bir kısmı ise soldaki derin ayrışmanın tarihsel nedenlerine gönderme yaptılar. Ancak bu tahlillerde olmayan ve bana kalırsa solun esas problemi olan pozitivizm üzerine düşünmemiz gerekir.

Derrida, Batı metafiziğini ve düşüncesini eleştirirken, Batı düşüncesinin her zaman dikatomilere dayalı bir şiddet hiyerarşisi oluşturduğunu söyler. Beden-zihin, söz-yazı, eril-dişil, akıl-duygu, aynılık-farklılık, ben-öteki gibi karşıtlıklarda hep birincilerden yana tutum alan bir işleyişin söz konusu olduğunu belirten Derrida, buradan hareketle “kendi logosunu aklın evrensel biçimi olarak alan, kendi bilincini evrensel bir kendine mal etme şekline dönüştüren, her şeyi ve herkesi kendisiyle aynı kılan ve kendini her şeyin ve bütün varlıkların efendisi sayan ‘beyaz adam mitolojisi’ni ortadan kaldırmaya koyulur…”(1) Bizim, Türk solu için yapmamız gereken de benzer bir dekonstrüksiyonla, Türk solunun şiddet hiyerşilerini ortaya koymaktır kanımca.

Dikatomiler üzerinden bir politik kavrayış yaratan Aydınlanma da, mirasını, kendisinden temellenen ideolojilere geçirmiştir. Marksist sol, hatta, bu mirasın haşarı çocuğu olsa da Anarşist sol, bu mirastan etkilenmiştir. Türkiye’deki sol düşünce de Marksizmin pozitivist bir yorumu üzerinden hareket etmiştir. Dünyada, genel olarak Pozitivist Marksizm daha yaygın bir anlayış olsa da, bu tip bir solculuktan yavaş yavaş uzaklaşıp, pozitivizme ve Aydınlanma düşüncesine etkili ve kapsamlı eleştiriler getiren, yeni bir sol ve Marksizm yorumu getiren Frankfurt Okulu (özellikle Adorno ve Horkheimer) düşünürleri gibi düşünürler de vardır. Türkiye için ise pozitivist olmayan solculuk, ana akım solun altında cılız bir akım olmak dışında varlık gösteren bir anlayış değildir. Türk solunun ana problemini de, aslında Türk solu için “afyon” olan bu pozitivizmde aramak elzemdir.

Aynı tip bir pozitivizmden neşet etmiş Kemalist düşünce ile Türk solunun paralelliği bu anlamda rastlantı değildir. Hem Kemalizm, hem de Pozitivist Marksizm’de sosyal bilimlerde ve ideolojilerde “bilimsel kesinlik” peşinde koşulur. Doğal bilimlerin kesinliğine ulaşmayı isteyen bir tez, ideolojik kurgunun da ana çatısıdır. Bu bağlamda maddi dünyanın kesin anlaşılabilirliği ve egemenlik altına alınabilirliği kabul edilir. Maddenin en gelişmiş hâli olan insan beyni, nesnel dünyanın doğru bilgisinin tek kaynağı olan bilimi anlamak için tek aracımızdır. Böylece insan aklı ve “bilim” artık bir iktidar aracı haline gelmiş, bilime sahip olanlar bu gücün sahipleri olarak kutsanmış, bilim ise Tanrının yerine geçmiştir. Halbuki, Marks’ın metinlerinden, toplum yasalarının insan iradesinden bağımsız olarak oluştuğunu ve insanın bu anlamda bu yasaların, tarihin ve yapısal süreçlerin “esiri” olduğu da çıkarılabilir. İşte Pozitivist Marksizm, iki insan tipinin – bilimi kullanan muktedir insan ve yasaların tutsağı olan insan – çelişkisini bir tür organizasyonla yönetmeyi ve gidermeyi amaç edinir. Bu ise doğal olarak eşitsizliğe zemin hazırlayan bir tutum demektir. Bir tarafta “aklı kullanan bilimci, bürokrat yönetici elitler” diğer tarafta ise sürü olan çoğunluk…aynı tutumun bire bir Kemalizm’de olduğunu sanırım hepimiz kabul ederiz.

Bu açıdan, en baştan beri, Türk solu için CHP zihniyeti bir modülatör işlevi görür. Seçkincilikte benzer, organizasyonda benzer bir ilişkidir bu. Türk solu yaygınlaşmasını ve mücadelesinin bekâsını, adeta kendisini modüle eden CHP dalgasının üzerine binmekte bulmuştur.

Türk soluna uygulanacak kapsamlı bir dekonstrüksiyon işleminin, Türk solu için, söylenmeyen ama aslında söylemde içkin olan bu bakışı ortaya çıkaracağını düşünüyorum.

Son gelişmeler artık bu modülatörün işlev görmediğini ortaya koyması açısından oldukça önemli bence. Artık sol entellektüeller CHP’nin “sol” olmadığını açıkça ortaya koyuyor ve CHP’den ayrışıyorlar. Ancak bu ayrışma sadece söylem bazında kalıp zihniyet bazında olmazsa sol için mana ifade eden bir ayrışma olmaz.

Önümüzdeki sorun bundan sonra daha ciddi incelemeye değer bence. Pozitivist Marksist sol ile bu tip bir solculuktan ayrışmaya çalışan, pozitivist olmayan, kapsamlı bir demokrasi projesi olan bir başka sol tipi yol ayrımında. Bu yol ayrımında kazanan pozitivist sol olursa (bana kalırsa Birgün gazetesi etrafında konuşlanan ve CHP dışı solun çoğunluğunu kapsayan bir sol bu) ortaya orta vadede CHP’den farklı bir anlayış çıkmayacaktır. Çünkü Pozitivist Marksizm’de CHP zihniyeti içkin vaziyette. Dolayısıyla bu bakışın, dikatomiler üzerinden politika anlayışı, kendisinden “aşağı”, “farklı” ve kendisine “düşman” olan bir harekete yarayabilecek her türlü eyleme (Ergenekon operasyonu gibi…) otomatik ve ontolojik bir karşı koyuşu söz konusu. Ergenekon operasyonu konusunda, bence çoğu sınıfta kalmış solcuları da bu bağlamda analiz etmek gerekiyor.

Dine bakışı geleneksel sol gibi olmayan, radikal demokrasiyi savunan, vicdanî tutumu herşeyin önüne koyabilen, haksızlık karşısında kesin bir dille durabilen ve herşeyden önce kendi düşüncesinin problemlerinin farkında olup onları düzeltmeye çalışan eşitlikçi ve adaletli, pozitivist olmayan bir sol, belki kendisini geleneksel soldan ayırabilirse ve üstüne neredeyse yüz yıldır kapanmış matruşkaları tek tek parçalayıp ortaya çıkarsa Türkiye için de bir umut olacaktır.

Kaynaklar:

1: “Structuralism and the Logic of Dessent” – Eve Tavor Bennet ve “Derrida’dan Caputo’ya Dekonstüksiyon ve Din” – Recep Alpyağıl

2: Praksis Dergisi Sayı 13 Çağdaş Marksist Akımlar Özel sayısı “Pozitivist Marksizm ve Felsefi-Politik İçerimleri” Vefa Saygın Öğütle

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Türk Solu 

Kendini « sol » olarak tarif eden hareketler hiç olmadıkları kadar zayıf ve bölünmüş bir tablo çiziyorlar bugün.  Türk Solu Dergisi’nin ırkçı söylemlerinden CHP’nin darbe çağrılarına uzanan bir kafa karışıklığı hakim. Muhalefet boşluğunun müzmin bir hastalığa dönüştüğü şu dönemde Türk solu bu boşluğa talip olabilir mi? Daha önce Dikkat Kitap kategorisinde yayınladığımız Pozitivizm Eleştirisi gibi bu kitap da Türkiye’deki sola tarafsız bakan bir çalışma. İyimser görüşler kadar geçmişe dönük ağır eleştiriler de var. İlginize sunduğumuz 82 sayfalık bu kitap Türkiye’deki “sol” grupların sorgulamalarına, projelerine ışık tutmak amacıyla derlenmiş makalelerden oluşuyor. Kitabı buradan indirebilir ve paylaşabilirsiniz. Kitapta ele alınan başlıca konular: Solda özgürlükçü hareketler, 68 Kuşağı, Devrimci sol, Kemalizm, ulusalcı sol akımlar, Sol ve İslâm, Cumhuriyet Gazetesi.

Trackback URL

  1. 8 Yorum

  2. Yazan:ender güçlü Tarih: Oca 21, 2009 | Reply

    Yukarıda umut olarak tanımlanan solu Sn Ufuk Uras ve ekibi de ÖDP adıyla kurgulamıştı bir zamanlar.Ama başarılı olamadı sanıyorum.Başkada örnekleri var yeni sodep,vs gibi. Tümü de fiyaskoyla sonuçlanan projelerdir ve bundan sonrada girişimlerin tamamı aynı hazin sona ulaşacaktır.Evet kabul ne parti nede yöneticileri bugünki meselelere tam olarak karşılık veremiyorlar.Ama kopan ve çözümü dışarıda başka mecralarda arayan her kişi sonunda aslında demokrasi mücadelesini önce parti içinde yapmak ve bu kültürü önce orada yerleştirmek gerektiğini, bunun mücadelesinden kaçmanın sonunda herkese bakanlık koltuğu getirmeyeceğini,getirse bile bunun eğreti olduğunu öğreniyorlar.Sonuç olarak birgün bu ülkede geniş halk yığınları solu tekrar umut olarak göreceklerse ve adı geçen Entellektüeller bu umuda gerçekten cevap vereceklerse adres yine aynı olacaktır.

  3. Yazan:Mustafa Akbas Tarih: Oca 21, 2009 | Reply

    Enver bey Türk solunu cok güzel Analiz etmis.Türkiyede Sosyaldemokrat düsünceye dayili bir sol hareketin basarili olmasi icin en azindan 50 seneye ihtiyac var. Atatürkün kurdugu CHP hic bir zaman sol bir parti olamadi ve olamaz.

  4. Yazan:Sever IŞIK Tarih: Oca 21, 2009 | Reply

    Kemalizm, Türk modernleşmesinin egemen tarzı; sol ise bu modernleşmenin bir epizodudur. Varlıklarını ortak kabullere borçludurlar.

    http://www.derindusunce.org/2008/08/08/kemalist-tereke-ve-sol-miras/
    http://www.derindusunce.org/2008/09/10/solda-kafa-karisikligi-surecek/

    Solun ana gövdesi özellikle, marksizmi ve onu mümkün kılan tarihsel felsefi zemini akideleştirdiklerinden solda bir yapısökümünü gerçekleştirmeleri gerekli olmakla beraber zordur. Sosyoloji onlarını akidesinde bir çatlamaya ve çatırdamaya sebep olsa da Sol materyalist/pozitivist/bilimci zeminini terk etiğinde ve onun yerini alacak olan değerlere güven sorunu yaşıyor. Teori var bir de ona uymayan halk. Onun için halkı teoriye uydurmaya çalışıyor.
    Mesele solun yüzünü nereye döneceğinde karar kıl/ama/masıdır.

  5. Yazan:Ali Duman Tarih: Oca 21, 2009 | Reply

    Türk solu, 12 Eylül faşist darbesi ile gerileyebileceği en geri noktaya geriletilmiş, o günden bugüne ise elleri havada bekletilmektedir. Kontrol ve bekçilik görevi ise bizzat sol dinamiklerin içinden devşirilen, özgün bir tespit ile “cemaatci sol”, benim tabirimle ise “besleme sol”dan oluşan dinamiklere havale edilmiştir.
    Çok büyük umutlarla kurulan ÖDP’nin başarılı olamayışının sebebi de budur. Bu süreç “derin devlet”in tamamen tasfiye edilmesine ve bir demokratikleşme sonucu oluşacak olan normalleşme anına kadar devam edecektir. Sözde sol olan bu “besleme sol”un en büyük handikapı ise Ergenekon güncelinde deşifre olmuş olmalarıdır, esasen kontrol ve bekçilik görevinin yanısıra varlıklarının bir diğer önemli nedeni de resmi idelojinin ciddi anlamda sıkıştığı durumlarda ona destek sunmaktır. İşte bu yüzdendir ki dünyada DARBEYE DESTEK VEREN TEK KOMÜNİST PARTİ Türkiye’de mevcuttur.
    Bu deşifre oluş durumu Türk Solu’nun arınmasına ve yeni açılımlar yaratmasına katkı sunacaktır. Farklı Ergenekon algılamasının toplumda yol açtığı kırılma esasasen sol içinde büyük bir kırılmaya neden olacak ve bu Türk Sol’unun safralarından kurtulmasına ile zihinsel berraklık sonucu rahatlamasına neden olacak bir Vaka-i Hayriye’ye olayıdır.
    Soğuk savaş durumuna göre konumlanmış tüm ülkeler 1990 itibariyle bu konumlanmışlıklarına son verirken Türkiye bu özel durumunu bugüne değin devam ettirdi. Sibirya’nın karları erirken, Ağrı dağının karları bir türlü eri(ye)medi.
    Bugüne değin yaşamış/yaşamakta olduğumuz en büyük trajedi SOĞUK SAVAŞ hiç bitmemiş gibi davranılıyor olmasıdır. Zira Soğuk savaş Türkiye resmi ideolojisinin üzerinde çok rahat kurgular yaptığı bir argumandı, Komünizm düşmanlığı üzerine kurgulanmış resmi ideoloji kolaycılığından bir türlü vazgeçilemedi, (ya da yerine ikame edilecek yeni bir düşman ideoloji kurgulaması yapılamadı) Anti-komünizm/SSCB kolaycılığı sonucudur ki hiç zorlanmadan koca bir 40 yıl darbelerle destekli Demirel’in yönetiminde sağlanabilmiştir. Oysa AKP, soğuk savaşın bitiminden itibaren 18 yılda Türk halkının birinci parti yaptığı 6 ncı partidir. Her ne kadar devlet bu yetenekten yoksun ise de bu durum Türk halkının soğuk savaşın bitimine gösterdiği olağanüstü bir algılama yeteneğini de göstermektedir.
    Bu sonuç aynı zamanda Türk halkının değişim arayışının da çok güçlü olduğuna işaret etmektedir.
    Bu kısa süreçte siyaset çöplüğüne atılan iktidar partisi bolluğu dünya siyasetinde bile rastlanmayacak ölçüdedir.
    Türk solu; safralarından ve bünyesini saran irinlerden kurtulduğu ve gerçek anlamda sol’un evrensel değerlerine sahip olabildiği ölçüde Türkiye için yeni bir umut ve yeni bir iktidar alternatifi olabilecektir.

  6. Yazan:Hasan Yavuz Tarih: Oca 23, 2009 | Reply

    Sayın Enver Gülşen,Yazılarınızı büyük bir keyifle okuyorum.Ancak bu yazınızda kullandığınız Kavram ve Argümanların yazınızın içeriği ile tam bir uyum gösterdiği konusunda ki şüphelerimi sizinle paylaşmak istiyorum.Türk solunun Metodolojik açıdan Marksizm tanımlamasına gidersek diyalektik materyalizm ve tarihsel materyalizmin olgu ve sebeplere dayalı tüm tanımlamalarının Türk solunun bırakın tartışılmasını,Türküyede solun varlığının bile tartışmaya açık bir konu olduğu gerçeği ile önümüze serildiğini görebiliriz.Türküyede sol entellektüellerin CHP nin sol olmadığı tartışmalarına gelince,bunu tartışan solcularımızın marksizmin mizahını yaratmaya eğilimli talk-show cu sıfatına daha yakın buluyorum.Herşeyden önce Kemalizmin fikir ve söylemlerinin tarihsel süreci ile ele alındığında bırakın marksist solu marksizimin sosyal demokrat tanımına bile uymuyor.Marksist ideolojinin tarihsel ve toplumsal alanda büyük bir yenilik getirdiği siyaset,sanat,ekonomi vb..alanların Türküyedeki uyarlanmasını ancak bireysel bazda görebiliriz.Kısaca Türküyede marksist solun siyasal-ideolojik olarak örgütlendiği bir platform asla var olmamıştır.Marksist düşüncenin özüne ters ancak diline yakın bir söylemle solcu olunmaz ancak solculuk oynanır.Saygılarımla…

  7. Yazan:Talip Gurbetçi Tarih: Oca 31, 2009 | Reply

    Türkiye’de iktidara gelecek Kemalizm dışı bir sol olamaz. Üzücü ama gerçek. Daha önce iktidara gelen veya meclise giren sol partiler de Atatürkçü-Müslüman bir kılıfta bunu başarmışlardır. Ben solcu değilim. Serbest pazar ekonomisini savunuyorum. Rekabeti savunuyorum. Ancak İtalya’da o bella ciaolar söylenip kutlanan seçim gecelerini ben de Türkiye’de görmek isterim.

  8. Yazan:Talip Gurbetçi Tarih: Nis 6, 2009 | Reply

    Yorumumu bir kez daha okudum ve erken konuştuğumu düşündüm. Gerçek bir solun iktidara gelmesinin iyi olabileceğini düşünmüştüm. Ancak Muhsin Yazıcıoğlu’na ölümünden sonra bile hakarete eden solcuları gördükten sonra fikrimi değiştirdim. Önce insan olmak önemli. Son dönemlerini taraflar arasında barış kurmaya çalışmakla geçirmiş bir merhum için böyle ileri geri konuşmak çok yanlış…

  9. Yazan:Ali Duman Tarih: Nis 7, 2009 | Reply

    @Talip Gurbetçi
    “Türkiye’de iktidara gelecek Kemalizm dışı bir sol olamaz. Üzücü ama gerçek”

    Sn. Talip bey, yukarıdaki sözlerinizle, bir gerçeğe ters taraftan yaklaşmıssınız. Kemalizmin sol ve sağ üzerinde esas alınması gereken standartları belirler oluşu yüzünden, evrensel anlamda Türkiye’nin sol’u sol, sağ’ı da sağ değildir. Sol, yerlerde sürünüyorsa, resmi ideolojinin evrensel değerler taşıyan “hakiki sol”a koymuş olduğu yasaklar yüzündendir. Yasakçı zihniyetin sonucu olarak sol adına meydan Kala kala sol diye yutturulan Kemalist kuyrukçuluğu yapmaktan öte bir anlam taşımayan devlet kontrollü CHP ve benzerleri gibi sahte sol oluşumlara kalmaktadır.
    Misal, TBKP kapatılırken, TKP’ye izin veriliyor olmasının tek nedeni, söz konusu partinin Kemalist kuyrukçusu olmasındandır. Kemalist kuyrukçuluğu yapmayan “evrensel bir komünist” partiye izin verilebileceğini bu devirde dahi düşünebilmek mümkün olamamaktadır.

    Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya gibi “hakiki” devrimci önderler bir şekilde katledilmiş, onların yerlerine provaktör ajan Doğu Perinçek gibi “sahte” sol kişilikler yerleştirilmiş, gerçek sol önderlikler üzerinde devlet tetörü estirilirken, devletin “gizli” şekilde desteklediği sahte sol oluşumların güçlenmesinin ise önü sürekli açık tutulmuştur.
    “Bu ülkeye komünizim gerekiyorsa onu da biz getiririz” mantığı devletin resmi siyaseti haline getirilmiş ve sol düşünce dünyada eşi benzeri görülmeyecek bir şekilde devlet eliyle iğdiş edilmiştir.
    Tarihin en acımasız “TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ” uygulamaları Türk solu üzerinde uygulanmış, devrimci görünümlü, esasen milliyetçi ve devletçi MDD gibi yapılanmalar, tam da devletin istediği yönde, devrimci gençliği önce örgütü ve partisinden (TİP) kopartmış, sonrada bilinçli bir şekilde terörize etmiş, bu terör ortamında dahi kontrolün elden kaçacabileceği ihtimali ile, “ordunun devrimci bir darbe yapacağı” (9 mart 1971) yalanı bile incelikli bir şekilde yürürlüğüe konmuş, ancak 12 mart 1971 faşist darbesi “hakiki” sol’un kafasına balyoz gibi inerken, devlet beslemesi “sahte” sol’un önü özenle açılmış ve meydan HORMONLU ve İRİNLİ bir sol’a teslim edilmiştir. İşte bugünkü sol böyle bir soldur. Sahtedir, çözümsüzdür, kuyrukçudur. Alın size ispatı askeri bir darbeyi destekleyen yegane komünist parti başkanı (TKP)Türkiye’de mevcuttur. Hakikat bu daha fazla söze gerek yok.

    Bu iğdiş edilme durumunun düzelmesi için kaç kuşak geçmesi gerekir tahmin bile edemiyorum. Ancak, işe bu olumsuzlukların başrol oyuncusu CHP’yi tarihin çöplüğüne göndererek ve yeni bir sayfa açarak başlamak gerektiğini düşündüğümü söyleyebilirim. Aksi takdirde yarın AKP gider, yerine SAADET gelir. Öncekilerde olduğu gibi, ANAP gitti DYP geldi, DYP gitti AKP geldi, CHP ise seyretti, zira solun sahtesine bile seyir etmek rolü verilmiştir.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin