RSS Feed for This Post

Solda Kafa Karışıklığı Sürecek

20080909_derin_dusunce_org_turk_solu_kafa_karisik.jpg ” Tarihsizlik’ ve ‘geleneksizlik’le malul bir hareket olan sol, bir ‘halk edinemeyince’ bir devlet/lu edinmeye çalıştı. Çözüm olarak kendini iktidara eklemlemeye, iktidar ise solu devşirmeye çalıştı. Bu ironi ve trajedi solu Kemalizmin sinesinde kendisine gelecek aramaya; onun perspektifi ve ideallerini ödünç alamaya ve temellük etmeye götürdü. “

SI

Sol Kemalizm’in ‘mütemmim cüzü’dür

Bu topraklarda sol, kendisini Batılılaşmanın ‘mütemmim cüz’ü olmaktan kurtaramadı. Kemalizmin, daha radikal modernleşmeci bir versiyonuna dönüştü. Kitleleri kucaklayacak ‘sahici’ ve ‘yerli’ bir söylem ve program geliştiremediği için Türk siyasi hayatında ‘sağ’a oranla, bir özne olarak sol hiçbir zaman varolmadı/ varolamadı ve sürekli ‘ertelenmiş bir umut/ütopya’ olarak kaldı.

Solu, Türk modernleşmesinin/Batıllılaşmasının  muzaffer   tarzı olan Kemalizmin/Türk devriminin bir modu/kipi olarak okunduğunda; cumhuriyet tarihindeki konumu, ifa ettiği görev, yaşadığı ‘kırılma’lar ve iç gerilimleri daha anlaşılır hale gelir. Türk solu, Kemalist modernleşmenin sol veçhesi olarak, Kemalist önermeleri ve modernleşme mantığını en uç noktaya taşıyarak onun içinde mündemiç bulunan anlamları somutlaştırmaya çalıştı. Sonuçta ‘ilkel geleneğin/dinselliğin’  tasfiyesi için Kemalist safta ‘kılıç kuşandı’. Bu solun önünde duran en ‘acil devrimci görev’di. Çünkü inkılaplar, ‘tarihini tekerlerini’ ileriye doğru döndüren ‘ilerici ve devrimci hamleler’ idi. Zorunlu değişim projesi olan inkılaplar, toplum trenini içinde bulunduğu geçmişin ‘karanlığından’ ‘muasır medeniyet seviyesine’ taşıyacak  birer lokomotifti.

KEMALİST MODERNLEŞME SORUNU

İşte, ilerleme/modernleşme/Batılılaşma yolunu tıkayan engellerin neler olduğu ve bunların tasfiyesi konusunda yapılan ittifak solun Kemalist modernleşme programına eklemlendiği noktadır. Bu eklemlenme ile beraber sol kemalizmin  ideallerini temellük ederek onunla birlikte ‘iş tutma’ya başlamıştır.

Sol, bu ‘ilk buluşma’ anından sonra Kemalizmin evinde ‘ikamet etme’ye onun penceresinden olaylara bakmaya ve perspektif geliştirmeye çalışmıştır ki; bu durum, bu ‘konumlanma’ solun yerleşik iktidar ile olan ilişkisinin ironik ve anakronik mahiyetini açıklar.

Tarihsizlik’ ve ‘geleneksizlik’le malul bir hareket olan sol, bir ‘halk edinemeyince’ bir devlet/lu edinmeye çalıştı. Çözüm olarak kendini iktidara eklemlemeye, iktidar ise iktidar ise solu devşirmeye çalıştı. Bu ironi ve trajedi solu Kemalizmin sinesinde kendisine gelecek aramaya; onun perspektifi ve ideallerini ödünç almaya ve temellük etmeye götürdü.

Sol, batılı ve modern bir proje olarak,  ‘cebri dönüşüm süreci’ne katılınca doğal, ve tabii ki trajik, olarak halk ile karşı karşıya geldi. Sol ‘jakoben bir aydınlamacılığın’ sonucu olarak halka yaslanmayı değil, ‘karanlıktaki halk’ı değiştirmeyi/dönüştürmeyi tercih etti. Ve ‘halka rağmen halkçı’ bir noktaya geldi; tıpkı Kemalist halkçılık ilkesinde olduğu gibi. Bu ilke halkı ve halka ait olanı esas almayı ona yaslanmayı değil, bilakis halkı ve onun  değerlerini dönüştürmeyi esas alır .  Burada halkçılık, halkı savunmak değil, ‘ahaliye’ doğru yolu göstermek demekti. Çünkü Kemalizm, aydınlanmacı karakterinin doğal sonucu olarak halkın aklen olgunlaşmadığını, kendi başına bırakıldığında doğruyu bulamayacağını varsayıyordu.

Bir elit ideolojisi olarak sol, halk ile bütünleşemeyip halksız kaldığında ‘erk özlemi’ içinde gözlerini tepeye dikti bu da onu cuntalaştırdı. Ve halka yabancılaştırdı. Devrim geciktikçe hırçınlaştı ve yabancılık daha da derinleşti. Sonunda sol, ‘ulusalcı ve orducu’ olmaktan kutulamadı. Zaten  bahsettiğimiz dönemde sol için ‘cici demokrasi’  ‘out’ iken; stalinizmist  otoriteryenliğin örtük ifadesi olan  ‘demokratik merkeziyetçilik’ ‘in’ idi.

Başlangıcından itibaren  Türk siyasal hayatının ‘logos spermatikos’u olan Kemalizm tarafından koşullandırılan solun Kemalizm ile ilişkisi oldukça eskiye, solun ‘genesis’i denebilecek döneme kadar uzanır. Kemalizmi ilk sistematize girişimi TKP geleneğinden gelen kadrocular tarafından gerçekleştirildi.  Moskova ve komintern’nin de onayı ile sol ‘milli kurtuluşu/antiemperyalist bir ideoloji’ olarak tanımladığı  Kemalist devrimi destekledi.’Devrim’ karşıtı muhalefeti ise, ‘gericilik’ ve ‘emperyalizme/işbirlikçiliğe  bulaşmış feodal, karşı devrimci  başkaldırılar’  olarak değerlendirip resmi görüşü/akideyi tahkim etti.

SOL ULUSALCILIKTAN KURTULAMADI

60’lı yılların konjonktüründe  YÖN dergisi çevresinde toplanan sol aydınlar ‘Retrospektif bir Kemalist okuma’ ile  resmi akideyi yeniden aktüalize ettiler. Bu güncellemede ulusalcı, devletçi devrimci bir eylemsellik/militarizm baskındı. YÖN’cü tezler 68 kuşağı tarafından uygulamaya konuldu. ‘ulusal sosyalizm’ ve Milli Demokratik devrim tezleri’nde  ulusalcılık/milliyetçilik gramer olarak yer aldı. 68 kuşağı için sol, sadece ‘lügat’ti.  Bugün sol dilin vurgularına ve 68 ‘den neler kaldığına baktığımızda uçup gidenin ne olduğunu görürüz. Sol, ulusalcılık ile hala tam anlamı ile köprüleri atabilmiş ve özerkleşmiş değil.

Sol, özerkleşip özgürleşemedi; çünkü, eşitlik ve adaleti temin etmekten çok ‘devrim ilkeleri’ni yaşamaya ve yaşatmaya zaman harcadı. Yabancılığı aşıp uğruna savaştıkları  halk ile tanışamadılar. Zaten tüm sorunda, burada, tanışma anında, başlamıyor muydu?

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Türk Solu 

Kendini « sol » olarak tarif eden hareketler hiç olmadıkları kadar zayıf ve bölünmüş bir tablo çiziyorlar bugün.  Türk Solu Dergisi’nin ırkçı söylemlerinden CHP’nin darbe çağrılarına uzanan bir kafa karışıklığı hakim. Muhalefet boşluğunun müzmin bir hastalığa dönüştüğü şu dönemde Türk solu bu boşluğa talip olabilir mi? Daha önce Dikkat Kitap kategorisinde yayınladığımız Pozitivizm Eleştirisi gibi bu kitap da Türkiye’deki sola tarafsız bakan bir çalışma. İyimser görüşler kadar geçmişe dönük ağır eleştiriler de var. İlginize sunduğumuz 82 sayfalık bu kitap Türkiye’deki “sol” grupların sorgulamalarına, projelerine ışık tutmak amacıyla derlenmiş makalelerden oluşuyor. Kitabı buradan indirebilir ve paylaşabilirsiniz. Kitapta ele alınan başlıca konular: Solda özgürlükçü hareketler, 68 Kuşağı, Devrimci sol, Kemalizm, ulusalcı sol akımlar, Sol ve İslâm, Cumhuriyet Gazetesi.

Trackback URL

  1. 15 Yorum

  2. Yazan:dark_in_the_white20 Tarih: Eyl 10, 2008 | Reply

    taraf gazetesınde okumustum bu yazıyı we sonuna kadar haklı bı yazı yazdıgını düsünmustum.sol düsünce artık bellı bır tabakanın elının altında sıkısmıs bır durumda.hanı kendı sıkısmısları bır yana kendi iclerınde bölunmelerle savasmakta…halkın tabanı sol düsünceyı kendılerıne uzak bir yol olarak görüyor.zaten bu yuzden de halkın yanında kalan aslında sag tarafmıs gıbı algılanıyor

  3. Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 10, 2008 | Reply

    Cahil ve bilgisizce ortaligi kapliyan yazilara cevap yazmak gercekten faydasiz. Hep beraber bu siglasmis ortamda belli bir sure hareket edecegiz anlasilan.

    Sol, özerkleşip özgürleşemedi; çünkü, eşitlik ve adaleti temin etmekten çok ‘devrim ilkeleri’ni yaşamaya ve yaşatmaya zaman harcadı. Yabancılığı aşıp uğruna savaştıkları halk ile tanışamadılar. Zaten tüm sorunda, burada, tanışma anında, başlamıyor muydu?

    Pes dogrusu…Bu duydugum en sacma iddialardan birtanesi, kusura bakmasin Sever arkadas. Kitlesel solun tarihine, ØTK lara, sosyalizm tartismalarina, Dev-Genc e, Devrimci Yol a, Halkin Kurtulusuna vs.vs… Yok eger sol diye kabul ettigi sey chp isci-partis vs. ise bunu acikca belirtmenuz gerekiyor, yoksa gercekten bos yazmis olursunuz. Siz israrla gormezden gelsenizde bu ulkede solun tarihi saydiklarinizdan ibaret degildir.

    Gecenlerde Ali Baspinar ugurlandi Ankaradan Cankiriya, esinin mezari yanina. Oradaki birkac bin insan hangi solun insanlariydi, durup duruken nereden cikip geliverdiler bir cenaze icin? Kimdir bu insan, nasil oluyor da binlerce genc yasli insan dunyanin, turkiyenin her yerinden cenazesine geliyor? Hangi damardan geliyor bu insanlar acaba?
    Memleketimizde 80 oncesinde “katilimci demokrasi” filan diyebilmis, onu birak ciddi ciddi uygulamaya sokmaya calisan, yuz binlerce insani sokaga dokebilen bu etkili hareketler sizin yuzeysel cercevenizin neresine sigacak?

    6o lardaki toplumsal hareketlerin daha yeni savasdan cikmis bir ulkede Kemalizm den onun soyleminden etkilenmemesi mumkun degildir. 60 lar memlekete yeni yeni fikirlerin tuketilmeye basladigi, icinde her egilimden insani barindiran dinamik ortam. Fakat bu donemde gittikce kemalizmden uzaklasan evrensel sola kayan bir durum ortaya cikmistir. 68 sonrasi bunu en acik haliyle gosteriyor zaten. Birilerinin cahilce “lokal” olarak aldigi 70 ler tam anlamiyla 68 in neye evrildigini gostermesi acisindan asil bakilacak noktadir. 70 lere kemalist sol diyebilecek bir zihniyeti ise ciddiye almak mumkun degildir gercekten. Bu Lenin e cevre aktivisti demek gibi birsey olur. Yazdikca yazilir bu meselede, ama kimse cikip dogru duzgun birsey demeyecegi icin vakit harcamaya degmez.

    Ezberlemissiniz bir Kemalizm ayni bandi tekrar tekrar calip duruyorsunuz. Memlekette solun yaptigi Kemalizm elestirisini daha kimse yapamadi. Gidin okuyun Fikret Baskayayi, Melih Pekdemir leri, kucuk buyuk sol cevrelerin Kemalizm hakkindaki yazdiklarina. 5-10 degil, 30 yil oncesine Oligarsi tartismalarina bakin.

    Aydin olmak, yazar cizer olmak malipulatif fikir reklamciligina donusmus memlekette. Inanilmaz derecede iddiali ama bir o kadar bilgiden yoksun fikir beyanlari kaplamis ortaligi kapis kapis gidiyor. Bu uzun vadede olumlu birseye de donusecek elbette. Ne etkisi deniyordu…neyse nasilsa aklimiza gelecek…

  4. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 10, 2008 | Reply

    Fuat Bey,

    “Kelebek etkisi” miydi hatırlayamadığınız:)

    Size katılıyorum,bayağı rağbet edilen(ve aynı zamanda gören) bu “sol eleştirisi” mutlaka bir etki yapacak… ama nasıl olacak bilinmez.

    Eleştiriden asla rahatsızlık duymuyorum.Hatta kendimi “solda”tanımlayan biri olarak gelen eleştirilere,özeleştiride bulunarak konuyu derinleştirmeye,bir parça bir şeyler katmaya çalıştığım zamanlar oldu.

    Fakat her yanlışın sola mal edilerek tabir caiizse şamar oğlanına dönüştürülmesi de sağlıklı ve bilimsel değerlendirmeler olmasa gerek.Üstelik bilimsel bir analize yaslanmayan türden değerlendirmeler eleştirel bakışı aşındırıp değersizleştiriyor.

    Konu açıldığında o denli karmaşık çelişkiler barındırıyor ki,insan hangisinden başlayacağını pek kestiremiyor.Aklıma gelenlerden başlıyorum.

    Hemen hemen solun tüm eleştirilerinde rastlanan temel argüman “solun kitleleri kucaklayamadığı”ve ardından eklenen”hiç iktidar olamadığı”şeklindeki görüş ve belirlemeler.Ki bana göre de son derece yerinde tesbitler bunlar.Ancak hem bunları iddia etmek hemde sol’a yüklenmek bir temel çelişkidir.Kitlelerle bağları kopuk ve iktidar şansı bulamadığı için de erk ve yetkiyi sahip olamamış böylesi bir siyasi akıma atılan taşlar niye?Neden tarihsel gelişmelerin sorumlusu sadece sol olsun ve hele bu kadar pasifist ve edilgen bir tanıma hapsedilmişken her şey neden soldan beklensin?

    İkinci temel çelişki ise sol ile hangi kesimin kasdedildiği sorunudur.CHP muadili partileri ve bir iki sloganla kendini sol diye tanımlayanları topyekün aynı kefeye koyup bunun üzerinden tartışma ve eleştiri yapmak son derece yüzeysel ve sığ bir bakış açısı olur.

    Burdan hareketle hangi sol’un eleştirisi yapıldığına dikkat edilmeli ve açıklık getirilmelidir.Zira bugün her ne kadar alabildiğine haksız eleştirilere maruz kalsalarda ülkemizde insan haklarının yaygınlaşmasına,demokratik taleplerin yükselmesine en büyük katkıyı yine bu kesim yapmıştır.Ve eklemek gerekirse en büyük bedeli yine solcular ödemiştir…Solculardan daha çok işkence ve baskı gören,cezaevlerinde hapis yatan başka bir siyasi akım olmamıştır.Elbette bu onların eleştirilemez olduğu anlamına gelmez.Ancak biraz da vicdanlı olmak lazım:bu insanlar gönüllü mü baskı ve işkencelere göğüs gerdiler…Acaba Kemalizm de dahil sisteme muhalefet ettiklerindan,düzene karşı olduklarından değil miydi?Neden bunlardan sözedilmeyerek suçlama yapılıyor(bunu yazara soruyorum,eminim beni aydınlatacak bir açıklama getirir)

  5. Yazan:Sever IŞIK Tarih: Eyl 10, 2008 | Reply

    Fuat Bey
    Bir sosyalistin kolayca Kemalist etiketinini kabul etmeyeceğini biliyorum. Ama yazımı anlayıp tarihsel ve el’an cari olan gerçeklikle test edeceğinize, “ucuz” yolu tercih ederek nahoş sıfatlar kullanmışsınız. Neyse…

    Yazının içeriğine tam olarak vakıf olamayışınızın sebebi, güdük/zayıf ve önemli ölçüde içerimsiz bir Kemalizm algısına ve zayıf bir “sol tarih bilincine/bilgisine” sahip olmanız. Eğer benim Kemalizm nasıl tanımlayıp algıladığımı takip etseydiniz mesele biraz daha açıklığa kavuşurdu.

    Daha önce derin düşüncede yayınlanan “Kemalist Tereke ve Sol miras” başlıklı yazımda belirttiğim gibi Kemalizmi/Atatürkçülüğü, “Türkiye’deki siyasal hayatın/zihniyetin; “logos spermatikos/dölleyici söz’ü ve kökleri geçmişe uzana Türk modernleşmesinin/batılılaşmasının zafer kazanmış ve kurumsallaşmış tarzı” olarak tanımlıyorum

    Şimdi bu tanımlamayı -ki efradını cami ağyarını mani olduğunu düşünüyorum- esas alarak solu test edersek nasıl bir sonuç çıkar?
    1- Sol, Kemalizmin pozitivist, aydınlanmacı dünya görüşünü paylaşmıyor mu?
    2- Sol, Kemalizmin “kültür yıkıcılığı”na varan icraatına karşı çıkmış mıdır?
    3- Sol, dini olanı- Ki Türkiye’deki toplumsal meşruiyetin birincil kaynağıdır- alt etme gayretinde kemalizmin safında “kılıç kuşanma”mış mıdır?
    4- Sol, şimdiye kadar toplumu “dönüştürme”yi mi düşündü; yoksa onu “savunma”yı mı?
    5- Solcular ilk formasyonlarını ittihatçı ve İttihatçı Kemalist saflarda almadılar mı?
    6-Bu sıraladıklarımız hala geçerli değil midir?

    Ben yazımda tüm “cumhuriyet tarihi solunu” 700 kelime sınırını düşünerek özetlemeye çalıştım. Bazı noktaları yeterince vurgulamamış olabilirim. 68 ,gerçekte 69, ve bunun ardılı olan 70’li kuşağını mesela.

    Bu dönemle ilgili daha sonra yazacağım ama birkaç noktaya değineyim, bazı yanlışları düzelteyim.

    *68 kuşağı Kemalizmle bağlarını tam koparamamış bir kuşaktı. 70’li yılların ilk yarısında sol önderler içinde kemalizmle bağını koparmış tek kişi belki İbrahim Kaypakkaya’dır. Diğerleri öyle veya böyle kemalisttirler.
    *68 kemalizmin konjoktürel olarak “sol lügat” içinde üretimidir. Yerel şartlar ve dünya sistemi gereği buna göz yumulmuştur.

    *Sol yetmişlerde gerçekten kitleselleşti ve kopuş imkanı vardı ama fırsat bu heba edildi.
    *Biz “sol Kemalistir” derken, tüm solcular Atatürkü “Atatürkçü Düşünce Derneğin”dekiler gibi algılar demiyoruz. Ama Solun, Kemalizm ile amaç, hedef ve düşman ortaklığından bahsediyoruz.

    *Elbette Türkiye’de özgürlükçü ve Kemalizmden kopmuş solcular var bundan şüphe yok. Ama bu sol hiç mi hiç “kitlesel bir hareket” değil. Bu anlamda Türkiye’de bir “sol mevcudiyet” yok.

    ***60’ların sonu ve yetmişlerde ideolojik renkliliğe rağmen sol cenahın aydınlarının müktesebat ve kavrayış düzeyine bakarsak bir ilerleme değil; bir GERİLEME söz konusudur. Bu kuşağın sol aydınları ve önderleri 40’lı yılların N. Berkes’inin, Behice Boran’nının gerisine düşmüşlerdir.

    ***70’li yılların solun da esas olan “ proleteryanın diktatörlüğü” idi. “Cici demokrasi”nin, Stalinizmin örtük ifadesi olan “demokratik merkeziyetçiliğinin yanında esamesi okunmazdı”

    *Solun ama gövdesi daima milliyetçi ve ulusalcı oldu. Kürt solu Türk solunun içinde niçin rahat edemedi ve niçin ondan koptu?

    ***Ali Başpınar’ın gibi saygın bir solcunun/devrimcinin cenazesine katılan birkaç bin kişi Türkiye gibi kocaman bir ülkede ne ifade eder.üstelik tüm bunlar özgürlükçü/devrimci/sosyalist solcular mı? Hiç mi içlerinde “revizyonist” ve chp tarzı solcu yok.

    ***İş rakamlara kalırsa işiniz zor, legal sosyalist solun seçimlerde aldığı oy miktarı ortada.
    Seçim sonrasında yazmıştım. Baskın Oran gibi tanınmış saygın bir sol entelektüel Türkiye’nin en büyük şehrinde tüm sosyalist solun ve Kürt muhalefetinin desteğine rağmen milletvekili seçilemedi.
    Bu solun tabutuna çakılmış bir çivi değil midir?

    Ve ben yazımda olabildiğince hakşinas olmaya çalıştım. Hiç kimsenin yenilgisinden de haz duymuyorum.
    Türkiye’nin sol yanının eksik olduğunu düşünüyorum.

  6. Yazan:fuatogl Tarih: Eyl 11, 2008 | Reply

    Sever bey, ucuz yola başvurmak gibi bir derdim yok gerçekten. Fakat son zamanlarda ortalığı kaplayan yazıların kabul edilemiyecek ölçüde bilgisizliğe dayanadığından şikayetçiyim, aklım almıyor gerçekten.

    Bir defa, kemalist burjuva devriminin öz sermayesiz bir yukarıdan aşağıya kapitalistleşme süreci olduğunu bu ülkede yaygın bir şekilde ilk tesbit eden ve savunan soldur. (Bonapartizm açısından ele alan bile vardır). Ülkemizde yukarıdan aşağıya çarpık bir kapitalizm oluşumundan bahseden kafaya nasıl kemalist olmakla itham ediyorsunuz anlaşılır gibi değil.

    Tarihi birazcık kurcalarsak, 60 ların kemalizmden etkilenen düşünce dünyasından, dünya literatürünün daha hızlı tüketilmesiyle beraber hızla daha evrensel bir sola doğru kayma olduğu görmezden gelinemiyecek kadar açıktır. Mahir Çayan gibi insanlar dönemin liseli çocukları değil, 68 ve sonrasının önemli figürleridir. Açın bakın dev-genç in ileri gelenlerinin 70 lerdeki tutumuna. Kemalizm tartışmaları gözden kaçmayacak kadar çoktur ve savunulanlar bellidir. 70 lerin dev-genç ini yayınlayan insanlar ise hala hayattadır ve bugün neyi savundukları ortadadır. 68 lerin ne olduğuna ilişkin yapılacak hiçbir tartışma 70 leri es geçemez arada tam bir süreklilik vardır ve bu süreklilik tek tek kişiler düzeyinden bakıldığında bile açıkca ortadadır(*). Tariş leri, işçi eylemlerini, taşra etkinliğini, odtü-ötk ları, fatsa ları, çin-sovyet kutuplaşması tartışmalarını, ulusların-kendi-kaderini-tayin hakkı bağlamında kürt meselesi tartışmaları gibi geçiştilemeyecek şeylerin üzerinden atlayamazsınız. 80 darbesiyle beraber neden atatürkçülük pompalaması yapıldığını ise hiç görmezden gelemezsiniz. Solu bizzat kemalist ‘establishment’ tank altına almıştır! Sadece canları öyle istediği için değil!

    YÖN, Avcıoğlu diyorsunuz da, bunların özellikle 60 ların içersinde olan figürler. 70-80 e doğru hiçbir şekilde ne bir siyasi harekete dönüşmüştür, ne de herhangi bir şekilde kitleselleşebilmiştir bu anlayış, 72 den sonra ise büsbütün uzaklaşılmıştır. Doğu Perinçek ve Halil Berktay ların Aydınlık çevresi ise büsbütün soldan dışlanmıştır ve sizin resmetmeye çalışdığınız anlayışın sadık temsilcileridir (birisi hariç, 1-2 kitap daha okudu eğitiminin üzerine de vazgeçti) Açın okuyun dönemin etkili yayınlarını, gidin konuşun insanlarla. Demek istediğim, 12 eylül ile beraber açık bir faşist darbe ile ezilen muhalefet bu ülkenin gelmiş geçmiş en sol muhalefetidir ve kaynağı/kökenleri 60 larda olmakla beraber ciddi anlamda dünyadaki dönemin soluna karşı yüzünü çevirmiştir. Ciddi ve samimi bir sol eleştiri bu solu görmezden gelemez. Bu 100 parçalı bir puzzle ın 70 parçasını çöpe atıp ortaya çıkacak resimi kafadan atmaya benzer. Hele hele CHP den girip İşçi-Partisinden sol eleştirisine yönelmek eldeki 30 parçanın 20 sini daha çöpe atmak demektir. Bir tavsiye de daha bulunayım. 80 de ceza evine düşen o kuşağın 90 larda çıktıklarında ne dediklerini, neyi tartıştıklarına bir göz atın. Meşhur “kuruçeşme süreci”, yada “tartışma süreci” diye anılan süreçlerde nelerin konu edildiğine bakın. Mesela oralardan doğan ÖDP nin parti programına açın bakın, aynı şekilde EMEP e de bakabilirsiniz, SDP vs. (Murat Belge iyi bilir o zamanları, mutlaka bir parti girişimi olması gerektiğini ve andığım iki ana sol akım olmadan bir parti girişiminin anlamsız olduğunu savunurdu.)

    Ali Başpınar ın cenazesine katıldım. Evet Murat Karayalçın gibi bir adam da katılmıştır geçmişinden dolayı, fakat büyük bölümü eski arkadaşlarıdır, ve o dönemin insanlarının hafızası olan genç çocukları. O insanlar özenle unutturulan bir dönemin insanları olduğu için pek bilinmez. Kel alaka insanlar eski bilmem ne lideri diye anılır, ama Ali Alfatlı, İnönü Alpat, Fikri Sönmez vs.vs gibi solu kitleselleştirmiş kurulu düzeni ciddi derecede tehdit etmiş insanlar ise pek bilinmez, sol tartışması yapanlar tarafından bile. Ali Başpınar dediğimiz insan ise sıradan bir adam değil, ülkemizdeki halkı sindirmeye yönelik başlayan faşist terör e karşı anti-faşist muhalefeti örgütleyen en önemli isimlerdendir. Çek senet uyuşturucu işine de girmemiş, öğrencilere burs veren bir vakıfla uğraşmış, siyaset yapmış.

    Proletarya Diktatörlüğüne gelince. Tek başına bununla 70 leri açıklayamazsınız gerçekten. Size biraz araştırma yapmanızı öneririm, madem sol hakkında kelam ediyorsunuz, daha iyisini bekleme hakkımız var. Ayrıca bu kavram, belirli bir kavramsal çerçevenin içersinde anlamlıdır, cımbızla alıp çağrışımı üzerinden gidersek pek de ciddi birşey yapmış olmayız. Aynı kavramsal çerçeve içersinde şu gün yaşadığımız sisteme de “Burjuva Diktatörlüğü” denir, o zaman bunu da kabul etmelisiniz! İkincisi, dönemin solunun sovyet tartışmaları kayda değerdir, çok geniş çevreler bu sistemi eleştirip Türkiyeye özgü demokratik bir sosyalizm in kurulmasından bahseder. “Söz-yetki-karar-iktidar-halka”, “üreten-biziz-yöneten-de-biz-olacağız” gibi sloganlar biryerden kopya değil bu ülkede üretilmiş sloganlardır.
    Stalin olsaydı muhtemelen İspanyadakine benzer bir şekilde iktidarla işbirliğine girip darbeyi desteklerdi bizdeki solu ezmek için….Bunların hepsini eleştirebilirsiniz, solun savunduklarını ne dediğini vs.vs, böyle yaptığınız için de size kime karışamaz. Ama tüm bunları tarihin de akışını alt-üst ederek, oradan buraya keyfi bir şekilde atlayarak görmezden gelerek, 68 ve 70 lerde ortaya çıkan sosyalist solu, solun çok önemli bir parçası olarak görmemek, ve fakat CHP yada günümüzdeki ne idüğü belli olan ulusalcılıktan ibaret görmek samimi bir sol eleştirisi-tartışması değildir.

    Cumhuriyet projesi aslen bir yukarıdan aşağıya devlet eliyle kapitalistleşme sürecidir, burjuvazi devletini değil, devlet burjuvazisini yaratmaya koyulmuştur. Şimdi böyle birşeyi politik bir tutum alarak savunmak, “böyle olacaktır” demek başka birşey, kalkıp köylülüğü, imparatorluğu savunmak başka birşey. Basit bir örnek verecek olursam, Köy Enstitülerini olumlu birşey olarak görmek başka birşey, kemalist burjuva projesini ve felsefesini savunmak bambaşka birşey. Aynı şekilde okur yazarlığın artmış olmasını olumlamak başka kemalist olmak başka. Bunları birbirine karıştırmamak lazım. İyi yada kötü, şu yada bu şekilde yukarıdan aşağıya burjuva kapitalist bir girişim yaşandı bu ülkede. Bu sürecin bizi olumlu anlamda birçok müslüman ülkeden farklı bir konuma getirdiği ise gün gibi ortadadır. Başka birçok açıdan da olumsuzluklarını görmemek mümkün değildir. Verili durum budur, beğenelim yada beğenmeyelim elimizdeki malzeme bu. Bitti. Bu güncel durumdaki tutum neyse, sorumlu olduğumuz şey de odur. Birilerinin kemalistliğini, pozitivistliğini değerlendirecekseniz bugün alınan tavra bakacaksınız.

    Solun din düşmanlığı iddiası ise iktidarların ucuz propagandasından ibarettir(pozitivizm dediğiniz bağlamında). Türkiye solunun hiçbir zaman din karşıtı bir ideolojik programı olmamıştır. Eğer öyle olsaydı, o kadar “din dümanı” diye yakılıp yıkılan dönemlerde “bunlar-müslüman-yakın-yıkın” diye en azından birkaç tane olay olurdu. Yok böyle birşey! Dediğiniz gibi olsaydı köylere varasıya taraftar toplayabilirmiydi bu sol? Duvarlarında halen dev-genç yazan çok köy gördüm şahsen. Gericilik, köktencilik vs. bile denirken hiçbir zaman yok etmek anlamında din karşıtlığına başvurulmamıştır.

    1- Sol, Kemalizmin pozitivist, aydınlanmacı dünya görüşünü paylaşmıyor mu?

    Allah allah!? Pozitivizm, aydınlanma vs. Kemalizm mi olmuş oluyor!? Ve somut olarak solun hangi talebini verebilirsiniz?

    2- Sol, Kemalizmin “kültür yıkıcılığı”na varan icraatına karşı çıkmış mıdır?

    Mesela hangi icraat?

    3- Sol, dini olanı- Ki Türkiye’deki toplumsal meşruiyetin birincil kaynağıdır- alt etme gayretinde kemalizmin safında “kılıç kuşanma”mış mıdır?

    Toplumsal meşruiyetin birinci kaynağı dindir demek ne demektir? Hayır, benim bahsettiğim sol kılıç kuşanmamıştır, bu açıktır. Ve kılıç kuşanmadan zorla dini bastırmak olarak anlıyorum. Tam tersine dini bahane edip kılıç kuşananlar olmuştur bu ülkede, sayısız olay meydandadır.

    4- Sol, şimdiye kadar toplumu “dönüştürme”yi mi düşündü; yoksa onu “savunma”yı mı?

    Elbette dönüştürmeye düşündü ve bunun için mücadele etti. Solun yıllardan beri dillendirdiği taleplere bakarsanız bunu kaçırmanız mümkün değil. Darbelere açıkca tavır koydu. Bu ülkede kontrgerillanın ilk adını anan ve bunun deşifresi için mücadele edendir. DGM lerin kaldırılmasını savundu 20 yıl sonra kalktı. 12 Eylül anayasasına yıllardan beri karşı çıktı ve halen karşı çıkmakta. YÖK ün kaldırılması için mücadele etti ve sayısız sol görüşlü insan bu mücadele de büyük bedeller ödedi, işkence gördü hapse atıldı. Sendikal haklar için mücadele etti. Eğitim sistemine kökten karşı çıktı…say say bitmez…bunlar dönüştürücü talep değil ise ben nedir bilemiyorum.

    5- Solcular ilk formasyonlarını ittihatçı ve İttihatçı Kemalist saflarda almadılar mı?

    İttihatcılıkla solu bağdaştırmak için sosyolojiye siyaset bilimine pabucunu ters giydirmek gerekiyor, daha neler. Ayrıca İttihat ve Terakki kemalist değildir. Kemalistler kısmen onun örgütçülüğünden gelen özelliklerini alıp asimile etmiştir, böyle görmek daha doğrudur.

    6-Bu sıraladıklarımız hala geçerli değil midir?

    Sol açısından elbette geçerli değil. Ama dediğim gibi, CHP yi bilmem neyi sol olarak kabul edecek kadar akıl sınırlarınızı zorlarsanız size birşey diyemem, kendi bileceğiniz iş. Ben kategorik olarak öyle birşeyi baştan reddediyorum.

    Ben yazımda tüm “cumhuriyet tarihi solunu” 700 kelime sınırını düşünerek özetlemeye çalıştım. Bazı noktaları yeterince vurgulamamış olabilirim. 68 ,gerçekte 69, ve bunun ardılı olan 70’li kuşağını mesela.

    Evrensel anlamda ciddi bir şekilde solun oluşmaya kaynamaya başladığı kazanı alıp ciddi bir sol tarih okuması yapamazsınız. İletişimin Toplumsal Mücadeleler Tarihi ansiklopedisini tavsiye ederim. Türkiye bölümü es geçememiş, mecburen bu dönemlere bol bol yer ayırmak zorunda kalmıştır.

    *68 kuşağı Kemalizmle bağlarını tam koparamamış bir kuşaktı. 70’li yılların ilk yarısında sol önderler içinde kemalizmle bağını koparmış tek kişi belki İbrahim Kaypakkaya’dır. Diğerleri öyle veya böyle kemalisttirler.

    Bu pek doğru değil. Öyle veya böyle kemalist diye birşey yok. Kemalizmden den tam sıyrılamamış denen dönem ler için bile sol kemalizmi program olarak değil, bir burjuva demokratik devrim anlamında “aşama” olarak ele almıştır. Bu bile onu kemalist yapmaz. Bu açıdan aslında bu tartışmaların tümü karavanadır. Bu, Marx ı, kapitalist toplumu zorunlu bir aşama olarak görüp bazı özelliklerini devrimci kabul etmesinden dolayı onu kapitalist olmakla suçlamak kadar absürd aslında. Andığınız dönemde, solun sosyalist özü açıkca meydandadır. Kemalizmden uzaklaşması öyle böyle, baya baya köklüdür. Dediğim gibi, gelen darbe boşuna ideolojik bir atatürkçülük propagandasına girişmiyor, vardı bir bildikleri. 12 Eylül savunmalarını bir araştırın isterseniz. Sol hareketler, mahkeme savunmalarını ideolojik birer beyan olarak oluşturdular. Açın inceleyin bana kemalizm gösterin lütfen. Ayrıca o günün önderlerinden epeycesiyle tanışma fırsatım oldu. Bugün nerede neyi savunduklarını biliyorum. Bugün de şunu diyebiliyorlar:

    Bugünün Kemalist tezleri etrafında bir tartışma veya devrimci siyaset yapmanın hiç bir manası olamayacağı ne kadar ortadaysa, ancak devrimci siyaset yapmak gibi bir niyeti olmayanların yaptığı gibi, işi gücü bırakıp Kemalizm’e dair bir cadı avcılığına soyunmanın da bir âlemi yoktur”

    Yada bu insanların nasıl düşündüklerini iyice öğrenmek istiyorsanız mesela şu kitap serisini tavsiye edebilirim: Kemalistler Ülkesinde Cumhuriyet ve Diktatörlük – Melih Pekdemir

    *68 kemalizmin konjoktürel olarak “sol lügat” içinde üretimidir. Yerel şartlar ve dünya sistemi gereği buna göz yumulmuştur.

    Bunu böyle görmek isteyip ısrarla oraya çekmek isteyenler elbette vardı, fakat durumun daha da sola kaydığı açıkca ortadadır. Sonraki süreç bunu pekiştirmiştir sadece. Dönemin perinçekleri küçüldükçe küçülmüştür neredeyse solun dışında kalmıştır. Bunlar önemli göstergeler, dediklerimi de destekliyor. Savunduklarımın doğru olması durumunda beklenmesi gereken şeylerin hepsi oluşmuş.

    *Sol yetmişlerde gerçekten kitleselleşti ve kopuş imkanı vardı ama fırsat bu heba edildi.

    Sol o dediklerinizden çoktan kopmuştu (solun oligarşi analizleri bile bunu kemalizm iddiasını havada bırakacak niteliktedir). Sol o dönem bir ölüm kalım savaşı veriyordu. Kontrgerillanın tüm ülkede başlattığı şiddet dalgasına karşı anti-faşist bir mücadele veriyordu(sağ sol çatışması filan doğru değil) ve bu mücadeleyi verirken özenle kontrgerillayı toplumun gözünden deşifre etmeye çalıştı. Boşuna o kadar kitleselleşmedi. Ve aradan geçen 20-30 yıl sonra iddialarında haklı ve doğru çıktığını gördük.

    *Biz “sol Kemalistir” derken, tüm solcular Atatürkü “Atatürkçü Düşünce Derneğin”dekiler gibi algılar demiyoruz. Ama Solun, Kemalizm ile amaç, hedef ve düşman ortaklığından bahsediyoruz.

    Yahu öyle birşeyi nasıl savunabilirsiniz. Amaç- hedef ve düşman. Amaç dindarları hedef alıp düşmanca yok etmek değil mi? Bahsettiğimiz sol biryandan kemalizmi bir burjuva yaratma projesi olarak görüyor, diğer yandan kapitalizme karşı açıkca bayrak açıyor. Siz ise ortak hedef-düşman diyorsunuz. Bunları nasıl bir araya getirebiliyorsunuz? İşi asli olandan uzaklaştırıp psikolojik şeylere çekiyorsunuz. Bir tarafda hep bir “öcü” politikası götürdüğünden olsa gerek, siz de bu tarz bir soyut düşman bakış açısıyla ele alıyorsunuz.

    70’li yılların solun da esas olan “ proleteryanın diktatörlüğü” idi. “Cici demokrasi”nin, Stalinizmin örtük ifadesi olan “demokratik merkeziyetçiliğinin yanında esamesi okunmazdı”

    İşin komik tarafı, denizlerin THKO geleneğinden gelenler için böyle birşeyin kısmen iddia edilebiliyor olması(kemalizme bak sen). Ayrıca çok iddialı yazmanıza rağmen bu dönemin solunu hiç bilmediğinizi duymadığınızı gösteriyorsunuz aslında. Alın mesela, dönemin tartışmasız en güçlü en kitlesel sol hareketinin duruşu:Temel görüşler
    İkincisi uygulamaya da bakarsanız esamenin nasıl okunduğu ortaya çıkıyor. ODTÜ-ÖTK da bence stalinizm idi esamesi okunmayan. Fatsa da aynı şekilde, hazırlık yapılan diğer seçimlerde de aynı şekilde.

    *Solun ana gövdesi daima milliyetçi ve ulusalcı oldu. Kürt solu Türk solunun içinde niçin rahat edemedi ve niçin ondan koptu?

    Ne kadar yanıldığınızı yeterince vurgulayamam. Solun ana gövdesi sosyalist soldur, ve ulusalcılık ile alakası yoktur. İsterseniz size specifik tartışma metinleri bulayım yaygın olarak savunulan? Yada kendiniz o dönem sol içi UKKTH tartışmalarına bakınız. Bu arada solun kürdü türkü olmaz. Varsa Türkiye solu vardır.
    Aklıma zamanında Vural Savaş ın ÖDP ye kapatma davası meselesi geldi, gerekçe kürtçe müzik çalınmış olması. Baksen şuna, Kürtlerin olması bir yana, Kürtçe türkü de söylenmiş.

    ***İş rakamlara kalırsa işiniz zor, legal sosyalist solun seçimlerde aldığı oy miktarı ortada.

    İşi böyle bir psikoloji ile ele aldığınızı zaten bilyorum, açık etmenize gerek yoktu. Yalnız bunu yazabilmek için 12 Eylül ve ülkede kurumlaşan anti-demokratik yapılaşmayı içinize sindirmeniz gerekiyor! Sendikal yapıların, kitle örgütlerinin baskı altına alınmasını, kapatılmasını içinize sindirmeniz gerekiyor. Devlet eliyle milliyetçi/türk-islam-sentezci propagandayı içinize sindirmeniz gerekiyorr . Yıllardır sokaklarda kıyasıya coplanan öğrencilerin durumunu içinize sindirmeniz gerekiyor. Basılan parti toplantılarını, seçim çalışmalarındaki fiili baskıları içinize sindirmeniz gerekiyor. Darbe zihniyetine dayanan sonuçları o şekilde kullanırsanız, başkalarını darbecilikle bilmem ne ile suçlamanızı kimse ciddiye alamaz.
    Bir grup partilinin köy kasaba çalışmalarından sonra, jandarmanın alenen halkı korkutup “bunlara itibar etmeyin, huzuru bozmayın” diye propaganda ettiğini kendim bizzat şahit oldum. Bu tarz baskıcı uygulamaların bu ülkede kurumsallaştığını hepimiz biliyoruz. Gelin de bu koşullarda siyaset yapın, kitleselleşin bakalım…

    Ve kusura bakmayın Sever bey ama belirtmek zorundayım. Günümüzde kabaran ırkçı milliyetçi faşist zihniyetlerin 12 Eylül zihniyeti ve uygulamasıyla olan göbek bağını göremeyip, bu darbeye maruz kalan solda milliyetçilik aramak benim ciddiye almakta çok zorlandığım bir tavır. Akıl ve mantığı gerçekten zorladığını düşünüyorum. Bence kafa karışıklığı başka yerde.

    Yatıp uyuma telaşı için yazılmış, derli toplu olmaktan uzak bir yorum oldu. Kusur bakmayın.

    (*)Denizin THKO dan yakın arkadaşı Aydın Çubukçu hemen sonra 70 lerde TDKP/Halkın-Kurtuluşunda da, 1990/2000 binde ise EMEP/Evrensel de. Mahirlerin çevresinden Oğuzhan Müftüoğulları ise 70 lerde Dev-Genç/Dev-Yol da, 1990/2000 lerde ise ÖDP/Birgün de.

  7. Yazan:Sever IŞIK Tarih: Eyl 11, 2008 | Reply

    Fuat Bey
    Öncelikle böyle uzun bir cevap yazma zahmetine katlanmışsınız için teşekkürler. Peki katlandığınız bu zahmete değmiş mi? Bence değmemiş..

    Çünkü soruları cevaplamaktan çok, “ret” etmeyi tercih etmişsiniz. Daha doğrusu baştan yanlış bulduğunuz soruların, “doğru cevaplarını” vermek gibi tuhaf bir girişimde bulunmuşsunuz. Yazınızdaki yanlışları ve yorumları tek tek düzeltmeye girişmeyeceğim. Kusura bakmayın ama deve misali her tarafı eğri bir cevap yazısı.

    Ama müsadenizle bazı şeylere değineyim;
    Demek ki Kemalizmin “kültür yıkıcılığı”na dair aklınıza hiç bir örnek gelmiyor.
    Demek ki bu coğrafyada dinin nasıl bir meşruiyet kaynağı olduğunu anlamıyorsunuz.
    Demek ki Kemalizmin içeriğinin pozitivist, jakoben bir aydınlanmacılık olduğunu bilmiyorsunuz.
    Kemalizmin ittihatçılık ile ilişkisini yanlış anlamışsınız. Kemalistler ittihatçı bir gruptu. Ama İttihatçılık modernime formu ve kavrayışı ve “siyaset etme biçimi” itibarı ile, tanımlamama bağlı olarak, yazımda bahsettiğim Kemalizm tanımlamasına dahil edilebilir.

    Solun Kemalizmi kapitalist burjuva devrimi olarak tanımlamasının onun Kemalist yapmayacağını Marks’ın kapitalime olumlamasını benzeterek, bundan hareketle Marks’ı kapitalist olarak adlandıramayacağımızı söylüyorsunuz ki doğru gibi görünen yanlış bir örnek.
    Marks’ın Avrupa’da kapitalizmi olumlaması ile Hindistan’da olumlaması aynı şey değildir. Kapitalizm orada bir mücadele sonucu gerçekleşti. İthal edilmedi.

    Solcuların Kemalizm’i olumlaması, Marks’ın Hindistan’da kapitalimi olumlamasına benzer ancak. Üstelik şunu söyleyelim ki antikapitalist Mark’ın kapitalizmi var eden felsefi dünya görüşü ile arası sizin sandığınız kadar açık değil. Sosyalizm kapitalizmi var olduğu dünyada var olmadı mı?

    *Sol’un Kemalist olmadığına devletin zulmüne uğramaları-ki öyledir- kem uğramalarını delil gösteriyorsunuz.
    Sayın Fuat, “faşistler” de 12 Eylül’ün zulmüne uğradı onlarda bedel ödediler. Peki onların “devletçi destekli faşistler” olduğundan şüpeleniyor musunuz.

    *Eğer söylediklerinize bakılırsa solun eleştirisi abesle iştigal; çünkü, Türkiye’de neredeyse sorunsuz, dört başı mamur, bağımsız, teorik olarak kamil, tarih, toplum ve onun kutsalı ile barışık, kitlesel bir sosyalist hareket var!

    Ayrıca bu sola gelecek eleştiriler kolayca berheva edilebilir. Çünkü size göre olumsuz sol eleştirinin adresi ancak CHP’dir. Ve bende chp pratiğinden hareketle sol eleştirisi yapmış oluyorum.
    Halbuki ben basbayağı sosyalist solu eleştiriyorum. CHP’nin bedel ödeyen devrimci sol ile karıştırılacak nesi var Allah aşkına?…

    ***
    Bu söylediklerimin özünü tamamen es geçmişsiniz. Daha doğrusu hala solu neden Kemalist olarak tanımladığımı anlamak istemiyorsunuz. Onun için eleştirimin başına yerleştirdiğin tanıma- ki konumuz için kilit konumdadır- hiç değinmemişsiniz.
    Konuyu uzatmak istemiyorum.Şimdi basitleştirmenin risklerine ve kaybolacak anlamlara rağmen bir kısa bir basitleştirme denemesine girişeyim.

    Kemalizmi Türk modernleşmesinin muzaffer tarzı olarak tanımladım ve solunda bu modernleşme tarzının bir modu/kipi olduğunu söyledim.yani Kemalizm, Türk modernleşmesinin adıdır. Solda modernleşme ve batılılaşma tarzlarından biridir. Bunda anlaşılmayacak bir şey yok.
    Mesela, 1920’ler de Kemalist devrim olmasa idi de solcular iktidar olsaydı.Geri-ci-liğin/feodalizmin tasfiyesi adına “çağdaşlaşmak”için Kemalist devrimlerin be yapmayacaklar mıydı?

    Sosyalizm Hindistan’da egemen olsaydı, tarihin çarkını ileriye çevirmek adına kapitalizmin yaptıklarını yapmayacak mıydı?
    Sosyalizm batılılaşmacı/modernleşmeci bir hareket değil midir?
    İşte benim sol ile Kemalizm arasında kurduğum ilişki buna benzer. Sol ile kemalizmin kesişme kümelerine bakıyorum. Ayrışma kümelerini de yok saymıyorum.

    Konu uzun, şimdilik bu kadar yeter.

  8. Yazan:Tansel Güçlü Tarih: Eyl 12, 2008 | Reply

    Sever bey,

    Kemalizmi solun mütemmim cüzzü olarak tanımlıyorsunuz, sonra da çıkıp ayrışma kümelerini yok saymıyorum diyorsunuz. Siz sol kavramından ne anlıyorsunuz allah aşkına.. Fuat beyin cevabı gayet net ve anlaşılır. Sorunun sizde olduğu açık.

    Türkiye’de 70leri 60ların devamı olarak okumak gerekiyor. Üstelik 80 öncesine baktığımızda da kitleselleşmiş ve önemli sol gruplara baktığımız zaman Devyol, Halkın Kurtuluşu, daha sonrasında hızını alacak olan devsol ve “eski” TKP gibi bir takım gruplara rastlıyoruz ve bunların içinde kürt sorununun UKKTH tartışıldığını ve ciddi olarak kemalizmin eleştirildiğini görüyoruz. Bunlar yeni şeyler değil. Üstelik gecekondularda ve varoşlardaki birtakım komünal diyebileceğimiz deneyimler hiç de öyle aydınlanmacı bir zihniyet taşımıyordu. Gayet de önemli öz-örgütlenmelerdi. Üstelik bunları yapanlar dönemin en önemli sol örgütlenmesi olarak niteleyebileceğimiz Devyoldu. Şimdi tutup solun ana damarını kemalizmle eşlemek akla ziyan bir tutum dersek hiç de haksız sayılmayız..

    Üstelik Mahirlerden evrilen geleneğin devamı olarak en büyük örgütlenme deneyimi olarak gösterebileceğimiz devyol, bugün içlerinden çok parça çıkarmalarına rağmen halen solun ana arterini teşkil etmekteydi. CHP ve türevleri ise zaten Fuat beyin belirttiği gibi 70lerin ortalarında sosyalist solun etrafında bile sayılmıyordu.

    Bunlar Türkiye’de dört başı mamur bir solun olduğunu iddia etmek anlamına gelir mi Sever bey el insaf! Sürekli çalının etrafını geziyorsunuz.. Solu, özellikle de sosyalist solu eleştirirken bunu devrimci birikimi iyi kanalize edememesinden veya iktidarı hedeflerken kendi iç örgütlenmesindeki sorunlarda aramak daha mantıklı gibi. Yukarıda ısrarla sürdürdüğünüz sığ mantalite Türkiye solunun tarihini bilmemekten geçiyor.

    Sol ve modernizm eleştirisi yapmaya çalışıyorsanız bu da kemalizmle ilişkilendirilemez. Bu eleştiri açık olarak modernizm üzerinden yapılmalıdır. Kemalizm=modernizm gibi saçma bir okumadan hakeret ederiz o zaman. Kaldı ki modernizm ve sol bağlantısı zaten yurtdışı literatürde de epey tartışılan birşey. Bu da solu kemalist yapmaz. Yüzyılın islami hareketler de dahil olmak üzere hangisi modernizmin ürünü değildi ki allah aşkına.. Kaldı ki bunu da çeşitli özörgütlenme deneyimleriyle kıran yine sol olmuştur. El insaf! Bu deneyimlerin hatta önemli bir kırılma yaratan Fatsa deneyiminin neresi yukarıdan aşağı aydınlanmacı bir nitelik taşıyordu! Açıkça otonom bir örgütlenme deneyimi. Aksini söylersek cahillik ederiz (Devyolun Fatsa’daki rolünü hatırlatayım, hani şu dönemin sol deyince akla ilk gelen örgütü).

    Bugün solun sayıca az olması ise başka bir konu. Bu solu kategorik anlamda keyfi olarak genişletebileceğimiz anlamına gelmez. Kaldı ki siz de bize sosyalist sol üzerinden konuşuyorsan bunu hiç yapamayız! Yukarıda Fuat beyin ve benim bahsetmeye çalıştığımız önemli gelenekleri takip etmek gerekiyor.

    Şimdilik bu kadar…

  9. Yazan:Sever IŞIK Tarih: Eyl 12, 2008 | Reply

    Tansel Bey
    Daha başlarken yanlış yapararak, daha doğrusu söylediklerime vakıf olamadan başlıyorsunuz. Sonuçta da yanlışınızın üzerine bir yazı bina etmişsiniz.

    “Mütemim Cüz” ne demektir. Lütfen bir sözlüğe bakın.
    Mütemim cüz, tamamlayıcı/tümleyici parça demek. Dolayısı ile “sol, kemalizmin mütemim cüzü”dür demek; sol, yüzde yüzde yüz kemalizmdir anlamına mı gelir? SOL
    Kelimesini niçin kulanıyoruz?
    Zaten mütemim cüz kavramı doğrudan ayrışma kümesinin varlığını bizatihi içkin/mündemiç değil mi? Böyle basit hatalarla kendinizi Kendinizi ele vermeyin
    Yani daha başta ben bunu söylüyorum.
    Yazının başlığını bile kavramadan yazı yazarsanız, eleştiri diye yanlışları ardı ardına sıralarsınız.

    *soldan ne anladığımı anlamak için lütfen anayazıyı tekrar okuyunuz. Eğer cevabını bulamazsanız ben söylerim.
    * Kemalizm “Türk modernleşmesinin/batılılaşmasının muzafer/egemen tarzıdır” diyorum. Siz bunu Kemalizm=modernizm anlıyorsunuz. Yapmayın yahu…yapmayın..

    KONUYU TAM ANLAMAK İÇİN SON YORUMUMDAKİ SORULARI CEVAPLAMAYI DENEYİN/DÜŞÜNÜN.

    Birilerini zorla Kemalist diye nitelemek istediğimi mi düşünüyorsunuz?

  10. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 12, 2008 | Reply

    Sayın IŞIK,

    Aşağıya aktaracağım düşüncelerimin”yorumuma neden cevap verilmedi”şeklinde bir kompleks olarak algılanmamasını umuyorum.Ancak takdir ederseniz ki biraz bu anlama gelebilecek bu tempkimi(veya beklentimi)haklı çıkaracak bir tutum da yok değil.

    Evet Sayın Tansel ve Fuat Bey(Fuat bey,bu arada size hitap şeklimin kullandığınız rumuzdan kaynaklandığını belirtmeliyim)teorik bilgiye sahip olmayabilirim.Ancak,bu bir vatandaş olarak fikrimi belirtmeme mani olmadığı gibi,yönelttiğim soruyu yanıtsız bırakmanızı gerektirdiğini de düşünmüyorum.

    Konumuza dönecek olursak;evet sola dair bir kafakarışıklığının olduğu kesindir.Ayrıca kimi noktalarda sol adına izlenen politik duruşlarda bir “gariplik olduğu”fikrinize de katılıyorum.Ancak solu eleştirmek adına izlenen yolda da bir o kadar gariplik ve çelişkiler olduğu da yadsınamaz.

    Şimdi tekrar başa dönerek,dikkate değer görmediğiniz değerlendirmemi daha anlaşılır bir dille tekrarlıyorum.

    Sizce yaşadığımız bu kafakarışıklığı da dahil,tüm sorunların sol üzerinden tartışılması başlıbaşına bir çelişki değil midir?Hem solu kitlelerle buluşamayan,halkın geniş kesimleriyle bağları kopuk miadını doldurmuş bir akım olarak lanse edecek hem de varolan tüm kötü ve olumsuz gidişattan solu sorumlu tutacaksınız.Simdi tekrar soruyorum sizce bu sağlıklı ve tutarlı bir analiz olabilir mi?

  11. Yazan:haki demir Tarih: Eyl 12, 2008 | Reply

    Sayın IŞIK
    birkaç ekleme yapayım.
    Solun, sosyal demokrasi, sosyalizm ve komünizm silsilesindeki nihai altayapısı SEKÜLER ANYALIŞTIR.

    Seküler/laik/ladini anlayış üzerine ne bina etmek isterseniz, içinde bulunduğunuz cemiyeti dinden tecrit etmeniz gerekiyor ya…
    Yani, sol bir cemiyet, sol bir düşünce, sol bir iktidar/devlet inşa etmenin ilk ve kaçınılmaz şartı, cemiyeti dinden arındırmaktır.

    Bu, kaçınılmaz ilk şart olunca, Türkiye’de solun kemalimz ile alakası/akrabalığı zaruret ilişkisi olarakk kendini gösterir. Zira kemalizmin bu ülkede yapmak istediği ilk iş, İslam’ın tasfiyesidir. Bu noktada dost veya düşman kardeş olarak müşterek alana sahiptirler. Buna kemalizmin iktidar olduğu ve dolayısıyla “güçlü” olduğunu da eklerseniz, solun, kemalizmin mütemmim cüz’ü, veya koltuk değneği haline gelmesi anlaşılabilir hale gelir.

    Sol, özellikle sosyalizm ve marksizm çerçevelerinde kemalizm ile birarada bulunamayacak kadar farklı filozofik dinamiklere sahip olduğu doğrudur. Fakat cemiyeti dönüştürmek/dinsizleştirmek noktasındaki ilk aşama beraberliği,solun kemalizm ile hesaplaşmasını ertelediği manasına gelmelidir. Gerçi bu iyiniyetli veya teorik bir teşhistir. Fakat ilk aşamanın uzun sürmesi, sol ile kemalizmin aralarındaki farkların unutulmasına, kaybolmasına, tükenmesine sebep olmuştur. Zaten sol, kendi fikri kaynaklarıyla ayakta kalamayacağı/kalamdığı için kemalizmin silahlı güç desteğine ihtiyaç duymuştur. Ve bu açık veya gizli işbirliği her iki tarafı da ahlaksız bir teorik savrulmaya itmiştir.

  12. Yazan:Sever IŞIK Tarih: Eyl 12, 2008 | Reply

    Aziz Bey

    Öncelikle sizinle sizin yorumunuza doğrudan cevap yazmamakla sanki sizi kaale almamışım gibi bir intiba edinmişsiniz. Ben hiç böyle düşünmedim. Fuat Bey’e verdiğim cevapta sizinde sorunuza cevap verdiğimi düşünmüştüm. Yanılmışım. Neyse ben bu ihmali bir kusur olarak üzerime alıyorum…

    Birde ben internetten olabildiğince uzak durmaya çalışıyorum. Çünkü masadaki kitapların giderek daha uzun süre beklediğini görünce canım sıkılıyor.

    *Aslında sorunuz önemli; “neden solu tartışıyoruz?”. Ama önce bazı yanlış algılamaları düzelteyim
    Evet. solun halktan kopuk olduğunu söylüyorum ve bunun neden/ler/ini de belirttim. Fakat hiç mi hiç varolan tüm kötü ve olumsuz gidişattan solu sorumlu tutmuyorum.
    İndirgemeci bir yaklaşımım yok. Çünkü ben tüm olumsuz gidişatlardan sorumlu bir “şeytan” aramıyorum.

    *Peki niçin sol üzerinde duruyorum? Çünkü ben solu önemsiyorum. Türkiye’nin bir “sol duyarlılığa” ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bu duyarlılıktan kastım eşitlikçi, özgürlükçü, değişimci ve adaleti savunan bir düşünsel eğilimdir. Ve ben bu duyarlılığın solun materyalist/bağnaz/ideolojik tutumu yüzünden kitleselleşmeyeceğini düşünüyorum. Hatta daha ötesi-tüm haykırışların ötesinde solun” halk korkusu” yüzünden bu ideallerin sadece slogan olarak kaldığını/kalacağını düşünüyorum.

    Türkiye’de sağı dengeleyecek bir sol, ama sahici bir sol, yok. Bu bir eksiklik

    *Türkiye’de sol, cisminden çok yer tutan bir harekettir. Solun çıkardığı ses varlığına eş değer değildir. Sol, ki özellikle bazı kesimleri, hala entelektüel kavrayış düzeyi olarak ve medya varlığı ile güçlü.
    Dolayısı ile gidişata,olumlu veya olumsuz, etki etmemesi düşünülemez.
    Onun içinde sol uğraşılmaya ve konuşulmaya değer.

    *** Sol eleştiriyi daha çok hak eder. Çünkü onlar “yeni şeyler” söyleme potansiyeline sahiptirler. Eğer bu toprağın insanına, yabancı olmayan, bir şeyler söyle/ye/miyorlarsa sorumlu ve sorunludurlar.

    *** Sol yazılmaya, tartışılmaya değer, Türkiye’de bir çok şeyi ilk defa tartışmaya açtıkları inkar edilemez.

  13. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 13, 2008 | Reply

    Sayın IŞIK,

    Solun önemsenmesi gerektiği fikriniz konuyu bir nebze açıklığa kavuşturuyor.Önemsenmesi de kuşkusuz solun eleştiriye açık olması ve kendi içinde özeleştiriden kaçınmamasını gerektiriyor.Sadece sol değil,ülkemizdeki siyasi ve toplumsal tıkanıklığı gidermede iddialı her türlü politik akımın önemsenmesi esastır.Dolayısıyla ülkemizin kuşatılmış olduğu bir dizi sorunun aşılması,farklı düşüncelerin ortak bir zeminde buluşmasıyla mümkündür.Ancak halkımızın beklentilerini karşılayabilecek yeni açılımlara,sivil ve demokratik yapılanmalara adım atılmasının önündeki yegane handikap,sapla samanın birbirine karıştırıldığı ideolojik belirsizliklerdir.Halkımız bundan çok çekti ve çekmeye de devam ediyor.

    Elbet bu belirsizliği tek taraflı değerlendirmemek gerekir.Solun kendi geçmişiyle yüzleşmesi adına sola yöneltilen eleştiriler kadar,sol çevrelerce de benzer zaafiyetin yaşandığı kuşku götürmez.Sol,kimi zaman islami,kimi zaman da liberal çevreleri aynı suçlama menziline alarak arzu edilen demokratik açılımı engellemektedir.

    İşte,kaleme aldığınız ve anakonusunu “kafakarışıklığı”olan durum tam da bu noktada zuhur ediyor.Oysa ideolojik hesaplaşmaların ikinci plana atılabileceği bir ortamda gerek sol ana akımdan gerek diğer diğer kesimlerden,kendini bu cendereden kurtarabilmiş hatırı sayılır bir kesimin varlığını da dikkatten kaçırmamak gerekir.Bu bağlamda hangi görüş ve düşünceden olursak olalım bu ülke için doğru olanı bulmak adına diğerini küstürmek ve dışlamak değil kazanmak olmalı amacımız.Daha açık bir ifadeyle sayıları gün be gün azalmakta olan dürüst solcuları da bu ideolojik kavgalara kurban etmemek gerektiğini düşünüyorum.Ve elbette birleştirici değil,fakat karşılıklı savunma refleksiyle zaman kaybına yol açacak kutuplaşmalardan kaçınılması gerekmektedir.Bunun da yolu,sol ile sol adına hareket eden ulusalcı-milliyetçi kesimlerin aynı kefeye konmadan ve birbirine karıştırılmadan yapılacak bilimsel analizlerden geçer.

    Bana cevaben yaptığınız değerlendirmeyi bu anlamda olumlu bulduğumu belirtir,bundan sonraki çalışmalarınızda varolan bu hassas dengeyi dikkate alacağınızı umud ediyor selam ve saygılarımı iletiyorum.

  14. Yazan:M. İkbal TUNA Tarih: Eyl 18, 2008 | Reply

    Fikret Başkaya’yı okumanızı tavsiye ederim… Kendisi çok saygı duyduğum birsidir. Ezber bozan bir kişiliktir. özellikle de paradigmanın iflası…

  15. Yazan:uveys Tarih: Eyl 19, 2008 | Reply

    Turkiyede siyaset anlayisi oylesine karmasik bir hal aldi ki.. Resmen kaos bence. Tabiri caizze kimin eli kimi sobeliyor belli degil gorunen o ki..! Danisikli dogus soz konusu. Bugunku solun basini cektigi chp’nin basindaki Sayin;Deniz Baykalin dahi Ak Partiye hizmet etmediginden sogrusu supheliyim. Muhalefetsiz siyesetin gerceklesmiyecegi kesin. Ama muhalefet yaparken surekli prim yapan karsi bir muhalefet ekibine karsida farkli bir rota belirlenmeli.

    Saygilar, sevgiler…

  16. Yazan:Oktay Çaparoğlu Tarih: Eki 3, 2008 | Reply

    ”BAYKAL”SIZ CHP, CHP”SİZ BAYKAL ANLAŞILABİLİR Mİ?

    Baykal”dan kurtulmak isteyip CHP”yi, demokrasinin, cumhuriyetin, laikliğin teminatı sayanlara soruyorum….

    Türkiye”de LAİKLİK, DEMOKRASİ YA DA CUMHURİYET kavramları tarihinin hangi döneminde karşılık bulmuştur?

    Türkiye halkları, 85 yıldır ne zaman, gerçek anlamda, ekonomik-sosyal-kültürel-politik anlamda özgür, eşit, adil, yurttaşlık temelinde bu ülkenin onurlu başı dik fertleri olarak yaşayabildi ki?

    Laiklik diyoruz…

    Diyanet İşleri Başkanlığı”nın 14 Haziran 1935 tarihinde kabul edilerek 22 Haziran 1935 ”de yürürlüğe giren 2800 Sayılı “Diyanet İşleri Reisliği Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunu” ile kurulması ve devlete bağlı olması, LAİKLİK ilkesiyle ne kadar örtüşüyor?

    İlk genel seçimlerin 21 Temmuz 1946”da yapılması ve öncesinde halk iradesinin EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR ibaresine rağmen meclise kesinlikle yansıtılmaması, Mustafa Kemal”in EBEDİ ŞEF, İsmet İnönü”nün MİLLİ ŞEF ünvanını alması, demokrasi ilkesiyle, modernite ile ne kadar bağdaşıyor? Çağdaşlık, demokrasi, medeniyet, halkın egemenliği gibi kavramların yaşamda bir karşılığı yoksa bunları yaptık diye övünülebilir mi?

    Nazım Hikmetleri, Sabahattin Alileri, Aziz Nesinleri, Behice Boranları, Çetin Altanları, Can Yücelleri ve nice ilerici aydınlarımızı zulüm, işkence, sürgün, baskı, gözdağı ve yıldırma operasyonları ile susturmaya çalışan bir düzenin demokratlığından, çağdaşlığından bahsedilebilir mi?

    http://www.bianet.org/bianet/kategori/siyaset/18702/ordu-cumhuriyet-sol-ve-aydinin-drami

    Nazi Almanya”sının dostu olan ve 1935 lerden sonra bilim adamları Almanya”dan kaçarken, Türkiye”nin demokratik-laik-cumhuriyet iktidarı, Eczacıbaşıları staja gönderiyordu Almanya”ya.

    http://bliyaal.blogspot.com/2007_04_01_archive.html

    Cumhuriyet Gazetesi o yıllarda Führer e övgü dolu haberler ve yazılar yayınlıyordu.

    Ama bugün sözümona sahiplendikleri Nazım ın resmini bastırıp;

    ”ŞÖYLE BİR TÜKÜRÜN DİYE RESMİNİ BASTIK” gibi arsız manşetler dizebiliyorlardı.

    Dün neyse bugün de odur CHP ve onun çizgisi.

    İttihatçılarla başladı serüvenimiz…
    Yeni bir Osmanlı yaratma, Osmanlı”yı yıkılmaktan kurtarma heveslerine düşen bir takım batıda eğitim almış aydınlar(!) İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİ”ni kurup 1908 de DARBE ile iktidarı alarak başlattılar yeni bir serüveni.

    http://www.minidev.com/public/page.aspx?id=368

    Hani şu aptalca hayaller uğruna Alman gemilerinen Goeben”i (adı artık Yavuz Sultan Selimdi.)ve Breslau”yu (adı ise artık Midill idi) alıp Karadeniz”de Rus limanlarını bombalayarak, hiç girme ihtimalimiz bile olmayan ve tarafsızlığımızın herkesin işine geldiği bir savaşa bizi dahil eden ve sonrasında 1.5 milyon Ermeni”nin tehcirine, 1 milyon Rum”un sürgününe, Çanakkale”de yüzbinlerin ölümüne, Sarıkamış”ta 90.000 yoksul fakir ayakkabısız ekmeksiz gencimizin ölümüne toplamda ise 2 milyondan fazla insanımızın ölümüne yol açan
    sözümona JÖN YENİLİKÇİ TÜRKLER adını verdiğimiz İTTİHATÇI FAŞİST GÜRUH döneminden başlayarak sırasıyla ALMANCI, İNGİLİZCİ, VE NİHAYETİNDE AMERİKANCI oluverdik. NATO”ya girdik. Herhalde NATO”ya girme kararını alan CHP den başka bir parti değildi.

    http://ansiklopedi.turkcebilgi.com/T%C3%BCrkiye_-_NATO_ili%C5%9Fkileri

    http://www.anadolu.be/2004-12/29.html

    Amerikan üsleri yıllardır ülkemizde, NATO DÜNYA BANKASI IMF gibi uluslararası emperyalist kuruluşlarla kuruldukları günden beri çok yakın ilişki içindeyiz.

    İsrail”in bağımsızlığını 1948 yılında ilan etmesi ve Lübnan iç savaşının başlamasıyla, safını emperyalist güçlerden ve siyonistlerden yana koyup ilk tanıyan, Cezayir”in bağımsızlığını ise tanımayan ülkeyiz.

    http://www.birebir.net/goster.asp?d=fransa+nin+cezayir+i+isgali

    http://iktibas.net/metin.php?seri=1423&gonder=tasnif*hepsi*7*0*tarih

    http://ufukyilmaz.blogcu.com/cezayir-bagimsizik-destani-ve-turkiye_1227805.html

    Kore”ye, Somali”ye, Afganistan”a, emperyalist işgal ordularının emrinde asker göndermek de marifetlerimiz arasında.

    Yani devleti kuran resmi ideoloji, tüm cumhuriyet tarihi boyunca emekçileri ezmekten, ağalığı desteklemekten, darbe yapmaktan, şekli birkaç iyileştirmeye DEVRİM adını vererek göz boyamaktan ve emperyalizme ülkemizin idaresini, boğazları, kaynaklarımızı ve siyasi irademizi teslim etmekten başka fazlaca birşey yapmamıştır.

    Mevcut tüm iyileştirmeler, uluslararası yardımları alabilmek için yapılmıştır.

    Yoksa Türkiye halkları düşünüldüğü için değil.

    100 yıldır Ermeni sorunu, Kürt sorunu, Alevilik, azınlıklar, İnsan hakları, demokrasi, milli egemenlik ve laikliği tartışıp duruyoruz ve halen temel hak ve özgürlükler, insanca yaşam hakkı, eşitlik, adalet ilkeleri çiğnenmekte, ordu ve postal tehdidi, darbe söylemleri şeriat tehdidi gibi baskı unsurlarıyla halkımız ezilmeye devam etmektedir. 12 eylül sonrasında ciddi bir apolitizasyon yaşatılarak milyonlarca insan işkencelerden geçirilidikten sonra POLİS DEVLETİ inşa edilmiş, dinci-milliyetçi gericiliğin önü açılmıştır.

    Bu ülke tarihinde, SÜNNİLER, ALEVİLER, KÜRTLER, ERMENİLER, ÇERKEZLER, LAZLAR, SÜRYANİLER, GÜRCÜLER, RUMLAR, KÖYLÜLER, İŞÇİLER, ÖĞRENCİLER, GENÇLER, AYDINLAR, YAZARLAR, GAZETECİLER, ÖĞRETİM ÜYELERİ, SENDİKACILAR, DEVRİMCİLER, SOSYALİSTLER, KOMÜNİSTLER, İLERİCİLER, İSLAMCILAR, MİLLİYETÇİLER VE HATTA LİBERALLER VE HATTA VE HATTA DÜRÜST VE NAMUSLU FARKLI DÜŞÜNEN KEMALİSTLER, baskı, zulüm, zorbalık, işkence, yasak, imha, ölüm, provakasyon, darbe tehdidi, darbeler, fail-i meçhuller, inkar ve yoksayma politikalarıyla EZİM EZİM EZİLMİŞTİR.

    BAYKALSIZ YA DA BAYKAL LI…

    REJİMİN KENDİSİ ANTİ-DEMOKRATİKTİR…

    REJİMİN KENDİSİ ÇETELERİN, MAFYALARIN, ELİ KANLI KATİLLERİN, PATRONLARIN, AĞALARIN, PAŞALARIN VE BEYLERİN HİZMETİNDE, EMEKÇİ YOKSUL HALKIMIZIN İSE KARŞISINDADIR.

    Politika üretilecekse bu eksende üretilmelidir.

    AKP mi CHP mi,
    Baykallı mı Baykalsız mı

    ikilemleri yerine,

    Özgür ve bağımsız, demokratik bir sosyal hukuk devletinin, eşit-özgür-onurlu yurttaşları olarak, hırsızlıkların, yolsuzlukların, çetelerin, hak ihlallerinin, hortumlamaların olmadığı faillerinin korunmadığı, paranın yerine insan olma onuru ve erdeminin hakim olduğu bir ülkede yaşama hakkımızı savunmak zorundayız.

    Düşmanlık üreten, ötekileştiren, ayrıştıran bir zihniyeti değil,

    EMEK, DEMOKRASİ VE TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZ NOKTASINDA hiçbir siyasi-dini-düşünsel-inançsal-cinsel-ulusal AYRIM GÖZETMEKSİZİN

    BİRLEŞTİREN, BÜTÜNLEŞTİREN bir tutum içinde olmalıyız.

    CHP düzenin partisidir, düzenin kendisidir.

    AKP de tıpkı DEMOKRAT PARTİ gibi onun ürünü, onun eseri, onun aldatmacasıdır.

    Düzenin, birçok kola ve ayağa ihtiyacı var. Kimi soldan kimi sağdan kimi ortadan vurmakta halkımıza.

    Uzatmadan…

    Ya onurlu bir yaşamı savunacağız…

    Ya barbarlık ve zulüm altında zam zulüm işkence düzeninde geleceğimizin, onurumuzun ve değerlerimizin çiğnenmesine göz yumacağız…

    İşte meselenin özü budur…

    şimdi bazı arkadaşlar diyecek ki, İSLAMCILAR DA MI EZİLDİ? MİLLİYETÇİLER DE Mİ EZİLDİ?

    12eylül zindanlarında sağcılarla solcuların aynı koğuşlara konulduğu ve işkenceden geçirildiği unutulmasın.

    Mehmet Akif Ersoyların sürgünlere gönderildiği ve orada hastalandıktan sonra İstanbul”da ölmesine zor bela izin verildiği unutulmasın.

    Ezanın Türkçe okutulduğu ve din adamlarının rejim tarafından çok ciddi baskılarla karşılaştığı, birçok din adamının idam edildiği unutulmasın.

    İnsanlara 25 kasım 1925 te çıkarılan bir kanunla zorla şapka giydirildiği unutulmasın.

    Türkülerin yasaklandığı, Alevilik üzerindeki baskı ve inkar politikalarının devam ettiği, Kürtlerin tamamen yok sayıldığı ve askeri yöntemlerle Kürt halkının istemlerinin kan ve zulümle bastırılmaya çalışıldığı unutulmasın. Ki halen devam ediyor Kürtlere ve Alevilere yapılan baskılar.

    http://www.karacaahmet.com/Content.ASPX/17/31952/cumhuriyet-d%C3%B6nemi-ve-alevilik

    (Atatürkçü bir site olan http://www.karacaahmet.com, o dönemin asimilasyonunu, tüm Atatürkçülerin yapmakta ısrar ettiği gibi cumhuriyet rejiminden ve resmi devlet politikasından ayrı tutma yanılgısına düşse de geçekleri yarımağızla ifade etmek zorunda kalmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı kurulduğunda tüm köylere cami yapanlar cumhuriyet rejimi değil miydi? Ama, yukarıdaki yazıda, MERKEZ-ÇEVRE İLİŞKİSİ VE ALEVİLERİN YAŞADIKLARI COĞRAFYA bahane edilerek, cumhuriyet, mevcut uygulama ve politikalrına rağmen ALEVİLERİN 85 YILDIR YOKSAYILMASINDAN VE ASİMİLE EDİLMEYE ÇALIŞILMASINDAN AYRIYMIŞ gibi gösterilmeye çalışılmaktadır.)

    Şu an Türkiye”de herkes şikayetçi…

    Solcular, sağcılar, liberaller, islamcılar, hristiyanlar, müslümanlar, sünniler, aleviler, şafiler, ezidiler, kürtler, rumlar, ermeniler, süryaniler, çerkesler, lazlar ve adını sayamayacağımız kadar çok kesim şikayetçi. Herkes, zulme uğradığını, haksızlığa uğradığını, ezildiğini, yoksayıldığını, dışlandığını, aç-sefil-geleceksiz-yoksul ve işsiz bırakıldığını savunmakta iddia etmekte ama ne hikmetse DÜZEN PARTİLERİNE SARILARAK VE BİRBİRİNİ DÜŞMAN BELLEYEREK sorunlarını çözmeye çalışmakta daha doğrusu çözümü DÜZEN PARTİLERİNE havale etmekte.

    Halbuki, ortaklaşması gereken, temel haklar ve özgürlükler ve sorunlarımız etrafından bir araya gelmesi gerekenler, ortak ve birlikte hareket edebilecekleri bir platform yaratmalılar. Ama 85 yıllık çözümsüzlükleri üreten güç odaklarıyla yanyana gelmeyi daha kolay bir yoıl olduğu için her zaman tercih ediyorlar.

    Dün CHP-DP idi, CHP-AP oldu, CHP-MSP CHP-MHP oldu 12 eylül geçti, SHP-DYP, SHP-ANAP, SHP-REFAH PARTİSİ, CHP-REFAH PARTİSİ, CHP-SAADET PARTİSİ, CHP-AKP oldu ve bu ikilemler, 100 yıldır BU ÜLKEYE HİÇBİR ÇÖZÜM VE İSTİKRAR getirmedi.

    Darbelerle kesintiye uğrayan yalancı demokrasimiz ve yalancı halk egemenliği, mevcut olumsuzluklara bir çare değil ve tekrarlıyorum herkes şikayetçi…

    Uzun uzun anlatmak mümkün ama okumak en güzeli,araştırmak en sağlıklısı.

    Farklı gözlerden farklı vicdanlarla bakabilmeyi başarırsak herşey daha güzel olacak.

    Paradigmaları, önyargıları, koşullanmaları ve düşmanlık üreten kalıpları yıkmanın zamanı geldi.

    Birliktelik için tek koşul, EMEKTEN, İNSANDAN, HAKTAN, EŞİTLİKTEN, DEMOKRASİDEN, HAK VE ÖZGÜRLÜKLERDEN YANA OLMAK…

    BU şartı kendimizie kabul ettirebildiğimizde, ötekileştirdiklerimiz ile bir araya gelme şansımız artacaktır…

    SEVGİLERLE…

    Oktay Çaparoğlu

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin