RSS Feed for This Post

Liberal düşüncenin ve Türkiye’nin geleceği

Atilla%20Yayla%202.jpgProf. Dr. Atilla Yayla (ZAMAN)

Liberal düşünce geleneğinin insanlığın fikir birikiminin ağırlıklı kısmını kapsadığı, fikir tarihiyle ilgilenen herkesin kabul ettiği bir gerçektir. Bu gelenek üç yüz yıllık zengin bir birikime sahiptir.  
 
 Locke, Hume, Smith, Constant gibi klasik filozoflardan günümüzün etkili yazarları David Friedman, David Schmidtz, Randy Barnett ve diğerlerine çok güçlü yazarlarca temsil edilegelmiş ve insanlığın temel problemleriyle ilgili mühim tezler geliştirmiştir. Bu büyük gelenek, Osmanlı Devleti’nin son yıllarında, ülkemiz entelektüellerini de tesiri altına almış ve Prens Sabahattin ve Mehmet Cavit Bey gibi şahsiyetlerin çalışmalarında ifadesini bulmuştur. Tek Parti Cumhuriyeti dönemi diğer siyasi-iktisadi fikir akımları gibi liberal düşünce geleneğini de zor şartlara mahkûm etmiş ve gelişmesini ve yaygınlaşmasını engellemiştir. Bu dönemde liberal fikir adamları pek çıkmamış, bazı liberal fikirlere sahip kimseler de ya resmi ideolojinin fikir dünyalarına sızmasını önleyemediklerinden ya da resmi görüşleri liberalizmle birleştirmeye çalıştıklarından Kemalizm’in içinden konuşmaya çalışmıştır. Bu yüzden, haliyle, liberalizm gelişememiştir.

Liberaller sahneye çıkmaya başlıyor

Tek Parti Cumhuriyeti’nden çıkış işaretleriyle beraber liberal düşünce de canlanmaya başlamıştır. Bunun ilk sonucu Ali Fuat Başgil ve Ahmet Emin Yalman’ın öncülüğünde kurulan ve İstanbul’da faaliyet gösteren Hür Fikirleri Yayma Cemiyeti’dir (HFYC). Cemiyet kısa ömründe önemli işlere imza atmıştır. Ne yazık ki, Başgil ile Yalman arasındaki ihtilaf cemiyeti duraksatmış ve demokrasinin çalkantılı ilk yıllarındaki tehlikeli kutuplaşma HFYC’deki liberallerin bazılarını Kemalizm’e saplanma vahim hatasına düşürmüştür.

HFYC’nin batmasıyla ülkemizde liberalizm derin bir sessizliğe bürünmüştür. 1960 darbesinden sonra, dünyadaki havanın da bir yansıması olarak, Türkiye sosyalist kollektivist akımların müthiş bir atağına sahne olmuştur. Sosyalist fikirler emin adımlarla entelektüel hayatı adeta işgal etmiş ve pek çok aydının kafasına ve gönlüne yerleşmiştir. Sosyalist kollektivizme cevap, olması gerektiği gibi, liberalizmden gelmemiş, gelememiştir. Büyüyen sosyalist akımlar başka bir kollektivist akımı, milliyetçiliği teşvik etmiştir. Çok geçmeden, özellikle İran İslam Devrimi’nden sonra, bunlara canlanan İslamcılık eklenmiştir. 1980’lerin başında Türkiye’de sosyalizm, milliyetçilik ve İslamcılık adı verilen üç kollektivist akım vardır. Bu akımlar yer yer birbirlerine rakip görünseler bile birçok bakımdan iç içedir. O yıllarda sosyalistler özde milliyetçi, milliyetçiler hayli sosyalist ve İslamcılar biraz milliyetçi ve ciddi ölçüde sosyalisttir.

Turgut Özal’ın Türkiye’yi dünyaya açma ve Türkiye ekonomisinin sosyalist devletçi yanlarını törpüleme çabaları çeşitli geleneklerden gelen fakat yıllardır bağlandıkları paradigmaları ciddi biçimde sorgulayan bazı aydınların dönüşümlerini ve liberalleşmelerini hem kolaylaştırmış hem hızlandırmıştır. Bu süreçte özellikle Ankara ve İstanbul’da bir kısmı birbirinden habersiz, bir kısmı birbirini tanıyan bazı entelektüeller liberal tezleri öğrenmiş ve kendilerini liberal olarak adlandırmaya hazır hale gelmiştir. 1980’lerin sonunda Doğu Avrupa’nın, 1991’de SSCB’nin sosyalist rejimlerinin çökmesi bu kimselerin yeni etiketlerini ilan etmelerini kolaylaştıran son etken olmuştur. Böylece, 1990’ların başında liberaller sahneye çıkmaya başlamıştır. İtiraf etmek gerekir ki, bu çok kolay olmamıştır. Bir avuç liberal, çok geçmeden, Kemalist, sosyalist, İslamcı çevreler ve yayın organları tarafından çeşitli şekillerde taciz edilmiştir.

Son zamanlarda yapılan tartışmalarda, bazı kimseler liberallerden söz ederken “sözde”, “liberal olduğunu iddia eden”, “kendine liberal diyen” gibi ifadeler kullanmakta veya liberal kavramını tırnak içinde yazmaktadır. Bunun anlattığı, bu kimselerin liberalizmi mahiyeti icabı yanlış veya kötü görmedikleri fakat Türkiyeli liberallerin fikir ve tavırlarını liberal bulmadıklarıdır. Bu insanların liberalizmi peşinen reddetme eğiliminde olmamaları sevindiricidir. Umulur ki bir gün “gerçek” liberalizmin ve somut sorunlar karşısında “gerçek” liberal tavrın ne olduğunu da öfkelenmeden, kimseye lakap takmadan, incitici sıfatlar kullanmadan, suçlamadan, karalamadan, küfretmeden açıklayabilecek seviyeye yükselirler.

Liberal düşünce geleneği üç ana çizgiyi içinde barındırır. Bunlar klasik liberalizm, liberteryenizm ve anarko-kapitalizmdir. Klasik liberaller -ki aralarında Locke, Smith, Hume gibi klasik, Mises, Hayek, Friedman gibi modern filozoflar vardır- devleti gerekli görür ve üç temel (savunma, güvenlik ve adalet) göreve ilaveten bayındırlık hizmetlerinden sosyal güvenlik hizmetlerine kadar bazı alanlarda devlet faaliyetlerine yer verirler. Liberteryenler, -Nozick ve Rand gibi- kesinlikle üç görevle sınırlı devlet isterler. Anarko-kapitalistler ise -Rothbard ve D. Friedman gibi- devletsiz toplum düzenini arzularlar. Bütün dünyada liberal çizgiyi sürükleyen bu üç akımdır. Ancak, liberal fikriyatın büyük ağırlığı diğer birçok akımı da etkilemektedir. Bu çerçevede liberal muhafazakârlık, liberal milliyetçilik, liberal sosyal demokratlık (sosyal liberalizm) gibi çizgiler de belirmiştir. Ancak, ağırlık ilk üç akımdadır. Diğerleri hep onların etrafında dolaşmaktadır. Değişik çizgilerin ana akımlardan etkilenmesi tabii ki iyi bir şeydir. Zaten, çoğu zaman, liberallik bir ya hep ya hiç meselesi değil daha ziyade bir derece meselesidir. Burada önemli olan bu eklektik oluşumlarda belirleyici olanın liberalizm olmasıdır. Aksi takdirde, liberal etiketi muhafaza edilse bile, liberal çizginin dışına savrulmak kaçınılmazdır.

İlginç bir konu, sosyal liberal veya modern liberal denilen çizginin durumudur. Sosyal liberallerin çoğunun, liberal siyasi tezlerle bir ihtilafı yoktur. İtirazları devletin ekonomideki rolüne ilişkindir. Piyasanın yarattığına inandıkları “gelir eşitsizliği”nin ve “adaletsizliğin” devletin müdahalesiyle giderilmesi bu kimselerin başlıca talebidir. Şüphesiz, bu cazip bir temennidir, ama bu temenni somut bir politika haline getirilmek istendiğinde büyük zorluklar ortaya çıkar ve anayasal yönetim, kuvvetler ayrılığı, anayasal insan hakları rejimi, piyasa ekonomisi gibi liberal değerlerin-kurumların rafa kaldırılmasıyla sonuçlanacak bir süreç başlayabilir. Bu yüzden, sosyal liberallerin tam olarak ne istediğini anlamak için onların somut politika önerilerine de bakmak, iyi niyetli temennilerini dinlemekle yetinmemek gerekir. Abartıldıklarında, bu öneriler, liberalim diyenleri, illiberal bir sosyal demokrat çizgiye hatta daha aşırı bir noktaya taşıyabilir.

Aydınlar herkes için eşit özgürlüğe hazır mı?

Keynesyenizm ise liberallerin ekonomi teorisindeki başlıca muhalifidir. Keynesyenizm bir ara demokratik ülkelerde çok baskın olmuş, ama zamanla hem zararlı sonuçlar yarattığı görülmüş hem de liberaller tarafından entelektüel olarak çürütülmüştür. Buna rağmen, hâlâ, her demokratik ülkede ekonomi politikalarında hatırı sayılır bir yer işgal etmektedir. Keynesyenizm’i ana liberal çizgideki hiçbir liberal otantik anlamda liberal görmez, müdahaleciliğin modern zamanlardaki en zararlı hali sayar. Keynesyenizm piyasa ekonomisinin müdahaleci devletin kontrolüne sokulmasdır. Bu yüzden, sadece siyasi bakımdan liberal olmakla kalmayıp iktisadi liberalizmi de benimseyenlerin, çelişkiye düşmemek için, Keynesyenizm’in liberal yelpazede yerinin ne olduğu konusunda dikkatli olması gerekir.

Liberaller için bir diğer mesele, ABD’de liberalizm kavramının bir anlam dönüşümüne uğramış olmasıdır. Bu ülkede sosyal demokrat tabiri yoktur, onun yerini liberallik almıştır. Hatta liberal etiketi orada bazen sosyalistler tarafından da kullanılmaktadır. Liberal geleneğe otantik anlamda bağlı olanlar Amerikan liberallerini ya liberal saymazlar veya ABD söz konusu olunca kelimeyi sıfatlandırarak kullanırlar. Zira, özü itibarıyla devletin toplum hayatına müdahaleden uzak durmasını ifade eden liberalizm ABD’de müdahaleci çizgiyi isimlendiren bir etiket olmuştur. Mamafih, ABD’de ideolojik pozisyonlar girifttir, iç içe geçmiştir, liberal fikirler ideolojik ve siyasi pozisyonlar arasında dağılmıştır. Bu yüzden bir Türkiyeli liberal, cumhuriyetçilerde ve demokratlarda hem liberal hem illiberal fikirler teşhis edebilir.

Türkiye’de liberalizmin gelişmesi her yerde geçerli genel şartlara ilaveten bazı mahalli ve konjonktürel şartlara da dayanmaktadır. Esas mesele aydınların seçici, parçalı ve eklektik tavrıdır. Bir konuda liberal olan başka bir konuda çok illiberal olabilmektedir. Üzerinde düşünmemiz gereken konular vardır. Mesela, ülkemizin dindar muhafazakâr aydınları, zaman zaman bazı liberal tezleri seslendirmelerine ve savunmalarına rağmen, liberal fikirlere ne kadar açıktır? Din özgürlüğünü Müslümanların din değiştirme hakkını kabul edecek derecede benimsemeye yatkın mıdır? İktisadi alanda liberalizme mi yoksa sosyalizme mi daha yakındır? “Liberal sol” tabir edilen aydınlar siyaset ve sanat alanında savundukları özgürlüklerle bir iktisadi özgürlük rejimi olan piyasa ekonomisi ve serbest ticaret düzeni arasındaki kopartılamaz bağların ne kadar farkındadır? Türk veya Kürt milliyetçileri ayrımsız insan hakları rejiminin ancak soyut birey tiplemesi üzerinden kurulabileceğini, grup haklarına birey haklarından gidilebileceğini ve birey haklarıyla grup hakları çeliştiğinde anayasal demokraside birey haklarının tercih edilmesi gerekeceğini kabul etmekte midir? Kemalist aydınlar Türkiye’nin gerçek bir demokrasi olmak için tek parti döneminin bazı ilke ve uygulamalarını reddetmesi gerektiği anlaşıldığında gocunmadan bunu yapmaya hazır ve muktedir midir?

Son yirmi yılda Türkiye’de liberal düşünce çok mesafe kat etti. Ancak, hâlâ gidilmesi gereken uzun bir yol var. Şüphe yok ki, otantik liberal fikirler ne kadar yaygınlaşır ve derinleşirse ülkemizin problemlerini çözmesi ve medeniyet sürecinde ilerlemesi de o ölçüde kolaylaşacaktır. 1-2 Kasım’da İstanbul’da gerçekleştirilen ve yaklaşık 400 kişinin katıldığı Liberal Düşünce Kongresi katılımcıların ilgisi, konuşmacı ve yorumcuların derinliği ve iki hatta üç nesli bir araya getirebilmesi sayesinde bu doğrultudaki ümitlerimizi pekiştirmiştir. Kimsenin kuşkusu olmasın, Türkiye’de liberallerin bir geleceği ve Türkiye’nin daha liberal bir istikbali vardır.

…Bu makale ilginizi çektiyse…

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan…

Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur.

Buradan indirebilirsiniz.

 

Liberalizmin Ak Kitabı

1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.

 

 

 

Trackback URL

  1. 25 Yorum

  2. Yazan:Siyaset Kahvesi Tarih: Kas 23, 2008 | Reply

    Sitemizde liberalizmin tutarsızlığı ve varsayımlarındaki yanlışlıklarla ilgili 3 adet makale yayınlandı. İncelemeniz dileğiyle…

  3. Yazan:Murat Aygen Tarih: Kas 23, 2008 | Reply

    Gönül isterdi ki, Atilla hocam Ecevit-öncesi C.H.P içindeki liberal hizipten de iki satır söz etsin. Ecevit-öncesi C.H.P milliyetçilerin ve bilimsel şaşkınların semtine dahi uğramadıkları bir parti idi. Milliyetçiler bu partiye sızmak ve partiyi ele geçirmek için komünistleri Turuva Atı ve koçbaşı olarak kullanmışlardır. Mevcut Cumhuriyet hükümeti Baykal gibi ana muhalefet lideri bulduğuna şükretsin. Doğru işler yaptığında SUSARAK destek veriyor. Tıpkı Fatin R. Zorlu “bizim kıbrıs diye bir meselemiz yoktur” dediğinde C.H.P sıralarından “çıt” çıkmamış olduğu gibi.. Bu doğru işleri bir ifşa edecek olsa, A.K.P bir avuç doktiriner taraftarını yitirir ve aslında siyasi parti değil fukaraperver cemiyeti olduğu gün gibi ortaya çıkar. Felek bütün esbab-ı cefasın toplasın gelsin, dönersem kahpeyim (yığınların kollektif belleğinde hala taptaze yaşayan gerçek) C.H.P yolunda bir azimetten. My heart is beating: C.H.P, C.H.P, C.H.P,..

  4. Yazan:KEMALİST Tarih: Ara 1, 2008 | Reply

    Dünyayı bir düzlem olarak düşünürsek, liberaller ekvatorun ortasında durmuş, sırtını Güney Yarım Küreye çevirmiş ve sadece önünde ki görüntüyü görmekle yetinen arkadaki çığlıklara kulak vermeyen bir insan pozisyonunda. Öylesiniz çünkü sizin Kuzey’de kısmi olarak sağlanan rahat yaşamın kaynağının Güney’in sömürülmesiyle, oradaki insanların kanının dökülmesiyle mümkün olduğunun farkında değilsiniz.

    Eğer insanların kendi vatanlarında baskı görmek, ikinci sınıf insan durumuna girmekse özgürlük; dediğiniz doğrudur. Ama siz liberalizmin özgürlük anlayışının ezme ve sömürme özgürlüğü olduğunu kavrayamadığınız sürece onu övmeyi bir türlü bırakmayacaksınız.

    Özgürlük insana başkalarının yaşam hakkını elinden alma hakkını vermez.Herkes özgür olabiliyorsa o sistem özgürlük sağlıyor demektir. Liberalizm bireysellik demek olduğundan içinde barındırdığı özgürlük gibi evrensel kavramlarda liberalizmin kendi anlamının dışına çıkmayacaktır.

    Sadece özgürlük değil; barış,demokrasi,sosyal eşitlik v.s. Bunlar liberal sistemin bireysel ya da en geniş yorumla düşünrsek sınıfsal bazda sağlayabileceği olgulardır.

    Liberalizm, emperyalizmle desteklenmezse tehlikeli sonuçlar doğurur. Bu tespit, bizim gibi azgelişmiş ülkeler için geçerlidir. Yoksa liberalizmi ortaya atan ve bizim gibi küçük ülkelere dayatan zaten emperyalizmdir. Allayıp pullayıp servis ediyor bize. Liberalizm böyle özgürlükçü böyle insancıl bilmemne.

    Liberalizm sömürü sistemidir. Eğer sen sömüren devlet değilsen adamlar seni sömürür.

    Liberalizmde işler böyle.

  5. Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Ara 1, 2008 | Reply

    Birincisi milyon defa dedik liberalizm devletin olabildiğince minimal seviyede olması gerektiğini savunur diye. Bir ülkeyi şirketler bireyler istesede sömüremez emperyal olan sömüren organ devlettir ordudur. Bu güçler olmadan güçlü bir sömürü getirilemez. Bütün sömürülerin arkasında her zaman devletler olmuştur. Devletçiliğin sonuçlarını liberalizme yüklemekse zaten alışkanlık haline gelmiştir günümüzde.
    İkincisi kim dedi sana sosyal eşitlik bir liberalizm kavramıdır diye. Sosyal demokrasi kavramıdır. Liberalizm hiç bir zaman herkes mutlu olacak demez ya da herkesin karnı doyacak ya da herkes birbirine yakın gelire sahip olacak demez. Hukuksal eşitlikten bahseder.Herkes özgür olacak der. Zaten eşitlik ve özgürlük tabanında oldukça zıt kavramlardır ikisinide maksimum seviyede bir ideolojiye yükleyen henüz çıkmadı.
    Üçüncüsü Liberalizm emperyalizm le desteklenmezse tehlikeli sonuçlar doğurur. Bu ne şimdi. Hayır biliourm ben sana ne desem ticaret yaptığı yada karışıklık olan bölge yada bi ülke bulup aha bunları sömürdü diceksin. Ama son dönemde serbest piyasa ekonomisinin Brezilya,Hindistan ve Çin de neler başardığı ortada. Japonyada nerdeyse her seçimi liberal demokratlar kazanıyo. (Japonyayıda çok severiz ya millet olarak örnek veriyim dedim.)
    Dördüncüsü sömürü sistemi diyosun. Kim kimi sömürüyo. Madem sömürüldüünü düşünüosun ister işten çık ister sendika kur ister kendi işini kur. Liberalizm’in farkı sana bunları gönül rahatlığıyla yapabilme imkanını sağlar. Sosyal düzenlerde sömürü olayını bizzat devlet üstlendiğinden bunları yapmak pekte akıl karı olmaz.
    Beşincisi ya kim yaşama hakkını elinden aldı.Hadi aldılar nasıl yazıyosun buraya alınan biri varsa tanıdık polisi arıyoruz.Yasak o hapis cezası falan var.
    Altıncısı ismin yok mu senin? Kemalist. Şu kavram ne hale geldi. Atatürk gibi bütün tabuları yıkan bi adamı tabu yaptınız. Yaptıklarını da kendi düşüncelerinizin sınırı belirlediniz. Ben nickimi Süper Atatürkçü falan yapıyomuyum.

    Ben böyle şenlikli yazı görmedim. Tahrik et böyle cevap atarım ben yanlız görmem lazım. Ki yazımdan çıkarmanı umduğum en önemli mesajda bir yerlerde önlenemez bir sömürü varsa arkasında bir özel şirketten veya bireyden fazlasının olduğudur. (Devlet, Ordu)

  6. Yazan:KEMALİST Tarih: Ara 2, 2008 | Reply

    Birincisi milyon defa dedik liberalizm devletin olabildiğince minimal seviyede olması gerektiğini savunur diye. Bir ülkeyi şirketler bireyler istesede sömüremez emperyal olan sömüren organ devlettir ordudur. Bu güçler olmadan güçlü bir sömürü getirilemez. Bütün sömürülerin arkasında her zaman devletler olmuştur. Devletçiliğin sonuçlarını liberalizme yüklemekse zaten alışkanlık haline gelmiştir günümüzde.
    İkincisi kim dedi sana sosyal eşitlik bir liberalizm kavramıdır diye. Sosyal demokrasi kavramıdır. Liberalizm hiç bir zaman herkes mutlu olacak demez ya da herkesin karnı doyacak ya da herkes birbirine yakın gelire sahip olacak demez. Hukuksal eşitlikten bahseder.Herkes özgür olacak der.

    bütün sömürülerin arkasında devletler ve her devletin arkasında da sermaye sınıfı vardır. dolayısıyla bütün sömürülerin arkasında sermaye sınıfı vardır. devletin, patronların çıkarını korumak için örgütlediği birimleri vardır. mesela patronlar işçileri işten atar, allem kullem eder tazminatını ödemez. işçiler faprikayı işgal eder. devlet polisini gönderi. işçileri dövüp çıkartır, faprikayı “güvenli” bir şekilde patrona emanet eder.

    faprikadan kovulan işçiler sokakta yürüme eylemi yapmaya karar verir. başlarlar slogan atmaya.. insanca bir yaşam istiyoruz.. sayıları giderek artar. sermaye sınıfı korkar. o zaman devlet askeri gönderir. zpt’den iki el silah sesi duyulur, asker işçileri dipçiklemeye başlar.

    sonra gözaltılar yaşanır. patrona kalkan eller kırılır da sonuçsuz kalır mı? gerisini burjuva hukuku halleder. devlet düzenini zorla yıkmaya çalışmak, halkı isyana teşvik etmek, gösteri ve yürüyüş kanununa muhalefet etmek, terör örgütü yandaşçılığı yapmak falan filan.. saymakla bitmez. oysa işçiler sadece emeğinin hakkını istiyor. liberalizm sistemi de vermemek de diretiyor. liberal devletlerde hukuk işçi sınıfının aleyhinde çektiğin yere kadar gidiyor. sonuçta adalet mülkün temelidir, mülksüzlerin değil.

    üstelik patronların devletle herhangi bir derdi de yoktur. siz varmış gibi sanıyorsunuz ama patronlar devleti çok sever. krize girip iflas ettiklerinde, onları borç batağından devlet kurtarır. kamu varlıkları sermaye sınıfına devlet aracılığıyla aktarılır. hep bir emniyet subabı gibi var olmasını isterler. devlet tabii ki küçükmüş gibi hareket etsin ki patronlar işçileri dilediği gibi sömürsün. insanoğlu ormandan çıkıp şehire yerleşeli yüzyıllar oldu ama patronlar ister ki orman kanunları hala sürsün.

    devlet elini sağlıktan, eğitimden, ulaşımdan, barınmadan, sosyal kültürel etkinliklerden.. aklınıza ne geliyorsa devlet oradan elini çeksin ki patronlar bunu halka parayla satsın. devlet elini çeksin muhabbeti budur. türkiye’de de uygulanmaktadır. en son burhan şeşen’in oğlu devletin elini çektiği bir özel hastanede yanlış tedavi sonucu komaya sokuldu, beyin ölümü gerçekleşti. liberalizmde parası olan da sağlığını garantiye alamıyor! çünkü zenginin de zengini var. avrupa birliği’nin alt-orta tabaka vatandaşları kendi ülkelerinde sağlık hizmetleri pahalı diye sağlık turizmi adı altında bizim özel hastanelerde tedavi görüyor. onlar gelince bizim alt-orta tabakanın sağlıkçı patrona kazandırdığı kar devede kulak kalıyor.

    evet doğru söylüyorsunuz. liberalizm hiçbir zaman herkes mutlu olsun demez. diyemez. sadece zenginler mutlu olacak, geri kalan yoksullarda onlara hizmet edecek der ama bunu kabak gibi söylemez. zaten bizim derdimiz de bu. işçi emekçi kesim için liberalizm hiçbir şey vaat etmiyor. ama sermaye sınıfı paşa sistemi devam etsin diye liberalizmin sanki işçi, emekçi kesiminin çıkarlarını da savunuyormuş gibi gösterir. bir de yükselme, sınıf atlama olayı var.

    özgürlük varmış. çalışan, azmeden sınıf atlayabilir liberalizmde. sosyalizm de aynı şeyi savunuyor zaten. sınıf atlamayı.. diyor ki tamam çalışalım, azmedelim. ama niye tek tek kurtulalım ki.. bu çok saçma. örgütlenelim, azmi katlayalım. bir sınıf olarak komple sınıf atlayalım. eh bunun için iktidardaki patron sınıfı yer açacak ki sınıf atlayan işçiler iktidara yerleşsin. sizin zaten tüm korkunuz da bu. o yüzden işçileri bölmeye çalışıyorsunuz. tek tek kurtulmaya çalışın diyorsunuz. bu da kimse kurtulmasın anlamına geliyor.

    Ama son dönemde serbest piyasa ekonomisinin Brezilya,Hindistan ve Çin de neler başardığı ortada.

    hangi başarıdan bahsediyorsunuz? serbest piyasa ekonomisinin girdiği resesyondan sonra bu ülkelerde de baş gösteren ekonomik durgunluktan mı? çin, hindistan.. bunlar dünyanın önemli ihracat ülkeleri. ihraç mallarını amerika’ya avrupa’ya satıyor. sattıkları ülkelerde ekonomik durgunluk var. iç pazarı canlandırmaya çalışıyorlar ki kriz diğer sektörleri de etkilemesin. ithal malla iç pazar canlanır mı? canlansa bile kendisine faydası yok, ihracatçı ülkeye faydası var. siz bunları hiç düşünmüyorsunuz. kağıt üzerinde bir takım istatistiki verilere bakıp sonuç çıkartıyorsunuz. gelişmeleri değerlendirmek yok sizde.

    bakın şimdi. bizim önemli ihraç alanımız avrupa. ama adamlar iç pazarı canlandırmak için önlemler alıyor. dolayısıyla o ülkelere olan ihracatımız düşüyor. açık nereden kapanacak peki? devlet bakanı kürşat tüzmen diyor ki, açığı çin’e olan ihracatı artırarak kapatacağız.

    yahu. yani bizim bakan diyor ki, dünyanın ihracat lideri olan çin’e ihraç yapacağız, üstelik eskisine göre katlayacağız. komik. ama daha komik birşey var. türkiye’de faaliyet gösteren çinli şirketler çin’in ihraç ettiği mallarda kullanılan hammadde ürünlerini çin’e ihraç ediyor. yani çin işleyip ihraç etmek üzere bizden hammadde ithal ediyor. sonra bu hammaddeleri işleyip dünya pazarına satıyor. ihracatımız artıyor ama kaybeden yine türkiye. anlıyorsunuz değil mi?

    tabii bahsettiğim ihracat-ithalat sirkülasyonunun bu şekilde devam etmesi için liberalizmin önce ekonomik durgunluğu aşması lazım.

  7. Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Ara 3, 2008 | Reply

    Şimdi liberalizm şöyledir böyledir demek için bir kaç kitabı okumuş olmak lazım. Yazdıklarından okumadığın sonucunu çıkarıyorum ama tabi zorla değil okursun okumazsın okumadan da yorum yapabilirsin. Ama yazıktır ki hep duyduğum şeylerden ileri gidememişsin. Olabildiğince basit olucam. Patron dediğin şey işveren oluyor. İşveren bi kere kelimedende anlaşılabileceği gibi iş veryior. Yani başta iyi niyetli bu adam ister borsada ister dövizle çok daha kolay ve fazla para kazanabilir ancak üretimi tercih ediyo.Yani bu adam zaten işçi çıkarmaya hevesli olsa işveren olamazdı. Peki neden işçi çıkarıyo? Cevabı şirketini küçültmek zorunda. Tazminat ödememe olayı illegal bişey bunu nasıl liberalizma bağladın anlamadım. Şimdi bu patronların keyfi işçi çıkarmadığını açıkladık sanıyorum. Çıkarmazsa şirketin batacağnı sölemem gerekmez heralde. Gelelim krize. Bu kriz Amerikan Merkez bankasının savaş dönemi boyunca bastığı ortalamanın %50 istünde paradan kaynaklanıyo bununla ilgili yazılarda var. Yani gene nereye geliyoruz devlete. Devlet patronları kurtarıyo demişsin e nötr bi ekonomiye sahip bi devlet bunuda yapamazdı. Yani devletçiliği liberalizme bağlamak garip. İşçileri bölmek falan yazmışsın. 8 saat çalışma, hafta sonu tatili, asgari ücret bak bakalım bunlar sosyalizmden mi türemiş liberalizmden mi. Çağımızdaki sistemi liberalizm olarak görüosan daha kötü. Çağımızda otistik iktisat denen olay gelişmiş durumda. Yani ideolojisinden kopmuş iktisat anlayışı. Liberaller ulaşımdan devlet elini çeksin falan demez. Hatta devletin en önemli görevi rekabet ortamını olbildiğince korumak olmalıdır der. Bu da baya zor bi görev aslında. Sosyalizm de sınıf atlama toplu oluyomuş evet bütün Doğu almanya sınıf atlamıştı ondan duvarı yıkmak için uraştılar o kadar. Yok öyle bişi. Ordan konuşması kolay herkes mutlu olsun çiçkler acsın tralayla. Potansiyel bolluk kuramı çürütüldü. Yani herkesi doyurmak mümkün değil. Ancak bilimsel atılımlarla mümkün olabilir. Burda burjuvaya girmek istiyorum. İnsanlar o ormandan çıkıp şehirlerde yaşamayı burjuva sayesinde başarmıştır. Marx, Martin Luther, Da Vinci, Grahambel… bunların hepsinin arkasında bir burjuva vardır inanmıyosan araştır. Burjuva gereklidir. Önemli olan doğru insanların burjuva olmasıdır. Burjuva olmadan çoğu ilerleme durur. Doğu bloğunun geri kalmasının en büyük sebebidirde ayrıca. Peki bu doğru insanların burjuva olmasını kim önler gene devlet. Batan bankayı kurtarırsa, batan fabrikayı kurtarırsa nasıl olcak sınıf atlama. Yani özünde liberalizm bir ütopyadır. Ancak günümüzdeki olumsuzlukları bu ideolojiye bağlamakta saçmalıktır. Yazımda kaç yerde devlet geçti dikkat edersen. Devlette bunu yapmak zorunda çünkü uluslar arası arenada büyük şirketleri kaybetmek çok riskli. Gelelim yanlış teşhse şimdi o yanlış teşhis yüzünden devlet orayı kapayadabilir, doktorun meslek hayatına son veredebilir. Ama aynı olay devlette olsa devlet memurunu korur prensibinden kaynaklı bir oldubittiye getirme var. Bunu yakın tarihte hep yaşadık. Kaldıki bazı öğretmenler şöyle der boşuna uraşmayın delirmiş olsam bile devlet beni işten çıkarmaz.Bu gerçekten böyledir. Sosyalizm işçi sınıfını savunuyodu madem ne diye en değerli beyinler Amerikaya kaçıyodu. Ne die günlük 12 saat çalışma, karneyle yemek, binlerce sürgün yaşandı. Olay burda zaten sosyalizmde devlet tek güçtür muhalefetler yavaş yavaş ölmeye mahkumdur. Bir işçinin hakkı böyle bi sistemde yense kim savuncak. Şöyle bişeyde var hukuk sistemi patronları koruyor demişsin. Anlamadım anayasada öyle bi ayrımcılık yok bildiğim kadarıyla sözleşme vardır ona göre yapılır. Bi mesleğin değerini belirleyen 5 etkene göre(yetenek,tehlike,pislik,zorluk,eğitim) bu sözleşme iyi veya kötü olabilir. Ama bu etkenlere göre ücretler değişir sosyalist devletlerdeki gibi herkes birbirine yakın ücretler almaz.Bunun en açık kanıtıda doğu bloğu ülkelerinde tıpa olan yığılımdır. İşçinin ne kadar ücret alıcağnıda piyasa belirler ve bu da ancak rekabetin olduğu bi piyasada belirlenir.

    Sanırım bu kadar bütün sorularına cevap verdiğimi sanıyorum.Ama şunu sona bıraktım.İhracat ithalat olayı.Çinden ithalat yapmamız ihracat yapmamızı saçmamı gösterir?Bu ne şimdi ya.Avrupa ihracat yapıyomuşuz avrupa bize ithalat yapmıyomuydu.Nasıl bi sonuç nasıl vardın bu kanıya aklım almıyo.Ve şunu tekrar eklemek istiyorum bu krizin devlet kaynaklı olduğu heryerde söylenen bişey.Bunca ülke tek ülkenin parasını kullanırsa olcağ bu.Otistik iktisadın en güzel örneklerinden biri.Bi de çin hammadde alıcı bi ülke değildir.Yazımı uzatmak istemiyorum ama şunada giricem endüstri belli bi sırayı takip eder mesela (kağıt, çimento, şeker)(tekstil, cam, demir çelik)(beyaz eşya, otomotiv, gemi)(bilgisayar, uçak, çip) gibi. Çin şimdi nerde avrupa şimdi nerde biz nerdeyiz rakiplerimiz kimler daha rahat görürsün bu mantığın ışığında.Her sanayi sektörü kendinden öncekilerden güç alır onlar olmadan başarılı olamaz.Uçak fabrikası neden kapandı diye sormuşsundur kesin birilerine bak cevabı var burda.

  8. Yazan:KEMALİST Tarih: Ara 8, 2008 | Reply

    Serkan Çekiç bey;

    Yazılarınıza cevap verelim. Tartışmaya devam 🙂

    Patron dediğin şey işveren oluyor. İşveren bi kere kelimedende anlaşılabileceği gibi iş veryior. Yani başta iyi niyetli bu adam ister borsada ister dövizle çok daha kolay ve fazla para kazanabilir ancak üretimi tercih ediyo.Yani bu adam zaten işçi çıkarmaya hevesli olsa işveren olamazdı. Peki neden işçi çıkarıyo? Cevabı şirketini küçültmek zorunda.

    Akbank geçtiğimiz ay içerisinde 1000’e yakın çalışanını işten çıkarttı. Hatta gerekçe olarak da performanslarını gösterdi. Öyle ki aralarında işe yeni aldığı ve henüz eğitimden geçirdiği çalışanları bile vardı. Yani 1 ay önce işe alıyor, daha işbaşı yaptırmadan çıkartıyor. Başbakanın azarlayan üslubunu örnek alan bir kapitalist pekala ”daha ne istiyorsunuz 1 ay cebine para koydum” gibi bir yaklaşıma girebilir ama bizim kapitalistimiz iş veren sıfatında ve işten çıkartma heveslisi değil.

    Diyorsunuz ki işten çıkartmazsa şirket batar mazallah. İyi de Akbank işten çıkartmalardan daha bir ay önce yılın ilk 9 ayında 1.5 milyar YTL net kâr açıklamıştı. Hal böyle olunca bu 1000 kişilik işten çıkarmanın mantığı işverenin hangi iyi niyetine dayandırmak gerekiyor. İşten çıkartılan 1000 çalışan için işverenleri bunlar bizde harcanıyor kovalım da başka yerde çalışsınlar mı diyor acaba? Aynı işveren acaba işe aldığı kişilere niye 4 ayda içerisinde işten çıkartılırsam tazminat kabul etmeyeceğim maddesi içeren bir sözleşme imzalatıyor.

    Acaba 1.5 milyar YTL’lik net karının 1.49 milyar YTL’ye düşmemesi için olabilir mi? Ya da ben mi art niyetliyim yoksa. Yıllarca hakkını mı yedik boşuna ahını mı aldık kapitalistlerin.. Marx, Martin Luther, Da Vinci, Graham Bell’in arkasında bile bir kapitalist vardı da niye benim yok diye hayıflanmalı mıyım?

    Saygılarla.

  9. Yazan:KEMALİST Tarih: Ara 8, 2008 | Reply

    Patron dediğin şey işveren oluyor. İşveren bi kere kelimedende anlaşılabileceği gibi iş veryior. Yani başta iyi niyetli bu adam ister borsada ister dövizle çok daha kolay ve fazla para kazanabilir ancak üretimi tercih ediyo.Yani bu adam zaten işçi çıkarmaya hevesli olsa işveren olamazdı. Peki neden işçi çıkarıyo? Cevabı şirketini küçültmek zorunda. Tazminat ödememe olayı illegal bişey bunu nasıl liberalizma bağladın anlamadım. Şimdi bu patronların keyfi işçi çıkarmadığını açıkladık sanıyorum. Çıkarmazsa şirketin batacağnı sölemem gerekmez heralde.

    Serkan Çekiç bey;

    Yazılarınıza daha açıklayıcı cevaplar vereyim.

    İş verenin borsa da parasını “değerlendirmeye” almaması buna karşın bir şirket kurup işçi çalıştırması iyi niyet götergesi midir yoksa piyasanın zorunlu koşulu mudur?

    Krizden hemen önce bilmem kaç bin YTL lik katkı açıklaması yapan bu iş verenler, kazançlarının aşağıya çekilmesi sebebiyle işçi çıkarmaktalar. İş verirken iyi niyetli kazancı düşerken paçasını kurtarmak istemesi yine iyi niyetli olduğunu gösteriyor. Desenize dengeleri değiştirdiniz, iyi niyetli haklı olanlar üst tabaka kötü niyetli olanlar asalak alt tabaka.

    8 saat çalışma, hafta sonu tatili, asgari ücret bak bakalım bunlar sosyalizmden mi türemiş liberalizmden mi.

    8 saatlik çalışma süresini iş verenler mi belirlemişti yoksa direniş esnasında yanan yüzlerce işçiler mi? O dönemki işçi talepleri ve önderlik edenlerin siyasi durumundan bi habersiniz sanırım.

    Sosyalizm işçi sınıfını savunuyodu madem ne diye en değerli beyinler Amerikaya kaçıyodu. Ne die günlük 12 saat çalışma, karneyle yemek, binlerce sürgün yaşandı. Olay burda zaten sosyalizmde devlet tek güçtür muhalefetler yavaş yavaş ölmeye mahkumdur. Bir işçinin hakkı böyle bi sistemde yense kim savuncak.

    Haklısın hepimizin arkasında bir kapitalist yattı bu güne dek, sırf oyalanmak adına çıkardık bu terimleri, canımız sıkılıyor diye sokaklara fırladık. Ölmekten, sürgün yemekten ayrı bir zevk aldık, her daim minnettar kaldık kapitalizme, renksiz hayatımızı gökkuşağına çevirdi diye. Sosyalizm devletçiliktir, KApitalizm özgürlükçülüktür ne hikmetse tam tersi gibi görünmektedir olsun gerçek bu değildir. Asıl katiller eşitlikçilik naraları atan gerici devrimci-komünistler olmuştur. İşçinin-emekçinin hakkını savunan Kapitaller başımızdan hiç eksik olmasın.

    Umarım tartışmaya devam ederiz…

    Saygılar…

  10. Yazan:Olcayto Tan Tarih: Ara 8, 2008 | Reply

    @Kemalist
    öncelikle bir yanlışınızı düzelteyim,
    1.5 katrilyon kar açıklamış olması firmanın durumu hakkında net bir bilgi vermez, örneğinize itafen Akbank 2008’in 1 dönemindeki bazı finansal bilgilerini bir başka bankayla kıyaslayalım,
    Akbank’ın Mali Rasyoları (%)
    Krediler / Toplam Aktifler 57,8%
    Mevduat / Toplam Pasifler ve Özkaynk. 59,6%
    Ortalama Aktif Karlılığı 3,1%
    Ortalama Özsermaye Karlılığı 23,0%

    aynı dönemde Halk Bankasının mali rasyoları

    Krediler / Toplam Aktifler %46,5
    Mevduat / Toplam Pasifler vs Özkynk. —-
    Ortalama Aktif Karlılığı %2,8
    Ortalama Özsermaye Karlılığı %27

    Dikkatle bakarsak bilmeyenler için bende basitçe izah edeyim buradaki rakamlar bildiğimiz oranlar yani krediler/ toplam aktifler bankanın verdiği kredilernin bütün sermayesine oranı gibi….

    bizi ilgilendiren en önemli oran ortalama özsermaye karlılığı, yani bu banka kendi yatırımcılarına ne kazandırmış.. 1000 işçi çıkarmasının nedeni bahsettiğiniz gibi 2 lira fazla kar etmek ise Halk bankası kendi yatırımcısına Akbanktan daha fazla para kazanıdrıyor mesela %4 fark var Akbank ne yapıyor bu parayı o halde? çalışanlarına ve özsermaye dışındaki yatırımcılarına yani “patronlarına” değil 3. kişilere hisse senedi sahiplerine halka veya borç verene dağıtıyor olmalı bunun başka açıklaması olamaz parayı gömmüyorlar çünkü bu kesin…

    Örneğin subprime mortgage krizinde batan firmalardan Lehmann Brothersta vaktiyle çok karlı idi belki zamanında bu çeşit önlemleri alamadıkları için bütün dünya finansal bir krizde şu an ayrıca işçi çıkaran tek kurum bunlar değil dünyanın önde gelen kuruluşları 10000 leri çıkarıyor, honda formula 1’den çekiliyor , bunun nedeni kurumları ayakta tutabilmek ve bankacılık hizmet sektörü olduğu için emek yoğun bir sektördür, bu yüzden bankacılık sektöründeki küçülmeler daha fazla insanın işini kaybetmesi anlamına gelir hondanın f-1 den çekilmesi belki nominal olarak daha büyük bir meblağnın endüstriden çekilmesi anlamına gelirken istihdam üzerindeki direkt etkisi daha kısıtlıdır.

    Bir firma zarar yazıyorsa orada çalışan emekçi ücret aldığında, ürettiğinden fazlasını işverenden alıyor demektir, bu durumda zarar yazarken işverenler işçilerine mecburen ceplerinden bir meblağ dağıtmaktadırlar. Bu gerçekleşirken hiç bir emekçi bilançoya bakıpta bu adam zarar ediyor kardeşim daha az maaş talep edelim adama destek olalım demez ancak genel müdürler ortaklar borç verenler belkide mali yüklerinden perişan olurlar, intihar ederler. Bu riski ne için alırlar?
    Burada muhakkak iyi niyetten fazlası vardır çünkü terside geçerlidir, piyasa şartları uygunsa işçi çok işveren az ise aşırı karlarda dahi işveren fazlasını ödemez endonezya çin vs gibi emeğin ucuz olduğu ülkeler buna örnektir, zaten liberalizmde bu çıkarlar bütününün eşit değil adil bir biçimde dağıtılmasını öngörür.Aksi taktirde bu riskleri kim alacaktır? batan, verimsiz kötü yönetilen firmaların faturası kime kesilecektir.Kollektif bir üretimde devlete güvelenen iktidar sahipleri ne şekilde olursa olsun onları bağlamayan üretim araçları verimliliğini merkezi planlamayı ne ölçüde bir motivsayonla idare edecektir?
    Demekki alternatif yoktur , öte taraftan bu biçim devletin merkezi ağırlığını azalttığından üretim araçlarının dolaşım hızı ve verimlilği kaçınılmaz olarak artar.Yani çevik olan güçlü olanı yenecektir, ve tecrübe edilmiştir…

    Bir çıkar grubu ne şekilde olursa olsun haddini aştığı noktada ise sivil toplum ona haddini bildirmelidir liberalizm ancak bireysel hak ve özgürlüklerin tam olarak bilindiği korunduğu duyarlı olunduğu bir toplumda kendini korur.Aksi taktirde her rejim her biçim altın tepsidede sunulsa onu totaliter yapmak isteyen fırsatçı, çakal sürüsüyle doludur.
    Bu yüzden liberalizm mücadelesi, insanın kendiyle mücadelesidir, ve asla mutlak kazanan yoktur…..

  11. Yazan:KEMALİST Tarih: Ara 9, 2008 | Reply

    @ Olcayto Tan;

    sizin için olayların nasıl geliştiğinin önemi yok. sonuca bakıyorsunuz sadece. sonuçta şirketin karlılığı düşmüşse işçi çıkartmayı farz görüyorsunuz. halbuki şirketi bu duruma getiren yine kendisi.

    evet zarar etmemek için küçülüyorlar. karlılığı düşmüş bunu korumak için işten atıyor küçülüyor yapmazsa iflas eder. peki bir şirket böyle bir ihtimal olduğunu bile bile neden büyür? büyümezse büyüyen başka bir şirket tarafından yutulacağını bildiği için. kapitalizm bu işte.

    adam düşük kar getiren işlere bile giriyor. bu işten elde edeceği kar oranı kendi şirketinin kovuğuna yetmiyor ama bu tür işleri alıyor ki küçük şirketler para kazanmasın. kendine rakip çıkartmıyor. piyasadan böyle ihaleleri topluyor topluyor. sonra bir bakıyor ki, taşınmaz sermayesi topladığı işleri döndürmeye yetmiyor. ve büyüyor. sermayeyi artırıyor. personeli artırıyor. şiştikçe şişiyor.

    sonra mali döngü sıkıntıya girince elindeki ufak sektörleri bünyesinden çıkartıyor ve hoooop başa dönüyor. eğer krizi döndürebiliyorsa başladığı yerden 1 adım ileride, eğer döndüremiyorsa başladığı yerden 2 adım geride devam ediyor iş hayatına. yada iflas edip kapatıyor, godaman gelip satın alıyor bu şirketi.

    böyle rekabet ede ede tekelleşme artıyor. krizin fırsata dönmesi demek cülüklerin godamanlar tarafından yutulması demek. lehman brothers falan demişsiniz. her şirket iflas mı etti? büyüyenler de var. şirket evlilikleri var. dağ başında yaşamıyoruz. adamın şirketini silahla basıp zimmetine geçiremez. böyle kriz günlerini bekliyor ki büyüsün. şişsin.

    bütün bunlar plansızlığın sonucu. planlı ekonomiden şikayet eden liberallerin plansız ekonomisinin sonuçları işte. kimin eli kimin cebinde belli değil. büyüyorlar ve iflas edip küçülüyorlar. sonra bir daha büyümeye çalışıyorlar yine iflas ediyorlar.

    kapitalizmin doğasında var. tekelcilik, rakibi yutmak, iflas etmek, krize girmek, işçiyi sömürmek..

    bir de borsaya girmiyorsa lütuftur demişsiniz. borsanın neresine girecek? %70i yabancıların elinde. kalan da godamanların. küçük yatırımcı neresine girecek? ayrıca niye girsin? devlet gerçek sektöre her türlü sübvansiyonu sağlıyor. işsizlik sigortasını bile yeni düzenlemeyle birlikte patronların peşkeşine sundular. devlet işten atmasınlar diye patronlara işsizlik sigortası veriyor. patronlar bir yandan işsizlik sigortası alıyor, bir yandan işçileri atıyor bir yandan da kalan işçileri işten atmakla tehdit edip daha yoğun çalıştırıyor.

    Saygılarla…

  12. Yazan:Olcayto Tan Tarih: Ara 9, 2008 | Reply

    evet zarar etmemek için küçülüyorlar. karlılığı düşmüş bunu korumak için işten atıyor küçülüyor yapmazsa iflas eder. peki bir şirket böyle bir ihtimal olduğunu bile bile neden büyür? büyümezse büyüyen başka bir şirket tarafından yutulacağını bildiği için. kapitalizm bu işte.
    Şirket bu ihtimali bile bile neden büyür?Riskleri olan bir iş yaparken siz risklerin farkında olduğunuz için o risklerden tümüyle kaçınır mısınız? yoksa riski yönetmeye mi çalışırsınız?Şirket böyle bir ihtimal olduğunu bilerek büyür evet ama bu ihtimali görmezden gelmez kar ettiği dönemlerde karlarından kriz dönemleri için resmi yedekler ayırır,öte taraftan rekabet etmek için kendi endüstrisinde elinden geldiğince her alana hakim olmaya çalışır buda yine tüketici lehinedir.çünkü tek başına değildir bahsettiğiniz gibi rakipleri vardır, rakipleri alt etmenin yoluda çalışanlarına düşük ücret ödemek kar etmediği her alana saldırmak değildir.Rekabetin ana araçları çalışanlara ve tüketiciye yöneliktir, çalışanlara rakibinizden daha iyi ücret öderseniz verimliliğiniz artar, personelin kalitesi artar daha fazla kar elde edersiniz, aynı kalitede veya daha iyi kalitede bir ürünü rakibinizden daha düşük fiyata satarsanız daha fazla kar edersiniz. Bunların tümü halkın lehinedir.Yutma veya yutulmadan anladığınız şey nedir öncelikle onu bir açalım kartel mi tröstmü nedir?bunun bin çeşidi var her biri ayrı ayrı sisteme faydalı veya zararlıdır.Büyük ve küçük firmalara bakınız hangisi çalışanlarına daha iyi ücret ödüyor?
    daha iyi çalışma olanakları ve sosyal imkanlar sunuyor?Elbette kurumsal firmalar.
    Şimdi firma ileride zora girebiliriz işçi çıkarmak zorunda kalabiliriz diye büyümesin mi?
    o dönemde istihdam edilebilecek bireyler istihdam edilmesin mi? Firmaya işçi çıkartmanın maliyetini biliyormusunuz.Kıdem tazminatı firma için korkunç rakamlardır ve kıdeminize göre değişir, iş kanunuyla korunur siz o firmaya emek verdiyseniz sizi çıkartırken bu meblağı size ödemek zorundadır.

    adam düşük kar getiren işlere bile giriyor. bu işten elde edeceği kar oranı kendi şirketinin kovuğuna yetmiyor ama bu tür işleri alıyor ki küçük şirketler para kazanmasın. kendine rakip çıkartmıyor. piyasadan böyle ihaleleri topluyor topluyor. sonra bir bakıyor ki, taşınmaz sermayesi topladığı işleri döndürmeye yetmiyor. ve büyüyor. sermayeyi artırıyor. personeli artırıyor. şiştikçe şişiyor.
    Bağışlayın ama bunu söylemenize gerçekten anlam veremedim insanları istihdam etmek ve onlara adil olarak gelir dağıtmak konusunda hem fikir olduğumuzu düşünüyorum.Sermaye açısından güçlü bir firma olduğunu varsayın neredeyse hiç bir endüstri tam doyum noktasında değilki küçük firmaları el attığı alanlarda dışlasın.Yani o küçük işi düşük karlı işi o firma yapmazsa diğer küçük firmalar o anda ikame edebilecekler mi o işi? Yan sanayi üretimine örnek verelim temel hammaddelerden Aliminyum ve şekeri birleştirerek kola üretiyoruz mesela, bunun karlılığı yüksek aynı zamanda işlenmiş şekeri poşetleyerek marka basıp sattığımızı var sayalım bununda karlılığı düşük olsun , poşet şeker satışının karlılığı düşükse kola üreten firma ne çeşit bir kartel kurmak için poşetlenmiş şeker satar? Bir firmanın karlılığı düşük bir işe girmesi için devlet özel bir çaba gösterir destek , teşvik verir adam bunu kendiliğinden yapıyorsa öyle sermayeciyi öpüp başımıza koymamaız lazım.Farz edelimki sizin iddianız gibi olsun bu adam ruh hastası her şeye egemen olmaya çalışıyor düşük karlı ürünü bu adam üretmezse küçük firmamı üretecek ?O anda arzını nasıl uyduracak bu dinamiğe yeni makinamı alacak?ama alamaz düşük kar ediyor ve sermayesi kısıtlı. nasıl olacak peki?Poşetlenmiş şekeri üreten adamlar işsiz kalacak ve siz daha yüksek fiyattan şeker tüketmeye başlayacaksınız…
    Taşınmaz sermayesi topladığı işleri döndürmeye yetmiyorsa personel arttırıyor ve büyüyorsa bunun adı da ekonomik büyüme zaten refahın artması manasına geliyor.Taşınmaz sermayesini aldığı ihalelere verilen zamanda uydurabiliyorsa yine bir sorun yok.Üretim araçlarımız genişliyor demektir…
    sonra mali döngü sıkıntıya girince elindeki ufak sektörleri bünyesinden çıkartıyor ve hoooop başa dönüyor. eğer krizi döndürebiliyorsa başladığı yerden 1 adım ileride, eğer döndüremiyorsa başladığı yerden 2 adım geride devam ediyor iş hayatına. yada iflas edip kapatıyor, godaman gelip satın alıyor bu şirketi.
    Şimdi liberal ekonominin etkin bir biçimde dünya üzerinde benimsenmesinden ve uygulanmasından sonra pek çok kriz yaşandı 29 buhranı vs. krizden sonraki dönemlerde başa mı dönüldü günümüz teknolojisiyle bu dönemleri bir kıyaslayın, gündelik yaşamı bu derece kolaylaştıran hız veren verimliliği arttıran pek çok şey bu sistemle üretildi.yani yaşarsa 1 adım ilerde batarsa 2 adım geride değil, sistemin bütününe ve ekonomik büyümeye bakın emtia bazında onca krize rağmen kaç adım ileride olduğumuzu görürsünüz.Sonra bu godaman kim? Bu godamanlarda batıyor büyük balık küçük balığı her zaman yiyemiyor.Şu yaşadığımız krizden çıkarılacak en önemli neticelerden biri En büyük zararı en büyük olan etti.Biz ise %1.6 büyüme bekliyoruz şu dönemde.Bunun örnekleri doludur , bir diesel marka kurulduğu dönemde rakiplerinin 10 da biri sermayeye sahipti nasıl bir yol , yön tutturdu kendine , doğru yönetimle, bunlar saymakla bitmez.
    böyle rekabet ede ede tekelleşme artıyor. krizin fırsata dönmesi demek cülüklerin godamanlar tarafından yutulması demek. lehman brothers falan demişsiniz. her şirket iflas mı etti? büyüyenler de var. şirket evlilikleri var. dağ başında yaşamıyoruz. adamın şirketini silahla basıp zimmetine geçiremez. böyle kriz günlerini bekliyor ki büyüsün. şişsin.
    Her şirket iflas edemez zaten herkesin kaybettiği bir piyasa ekonomisi mümkün mü? Büyüyünler var evet kim bunlar? Örnektede verdiğimiz gibi Türk bankacılık sektörü kar patlaması yaptı şu son dönemde. Sizin deyiminizle godamanlar mı kazandı acaba?Hayır onlar kaybettiler ve onlara entegre olan diğer godamanlar .Şimdi hisseleri Türk bankacılık sektörüne göre kat kat geri giden firmaları ettiğimiz karla ucuzdan toplasak fırsatçımıyız biz neyiz?Böyle kriz günlerini mi bekliyorduk büyüyelim şişelim diye.
    Şirket evlilikleri büyüğün küçüğü yutması değil, yutma yok efendim büyüğün büyükle birleşmesi isim falan kimsenin umurunda değil ister shell olsun ister mobil bakıyorlar hangisinin marka değeri daha yüksekse o isimle devam ediyorlar, önemli olan verimlilik birleşen şirketlerdeki hissedarlarda bir şey kaybetmiyorlar, o isimle hisseler devam ediyor aksine genellikle birleşme sonrası hisseler değerlenir.Ancak tekel veya bir endüstrinin birleşerek yoğunlaşması liberalizmin teorisine aykırıdır.Bununla ilgili 2 temel yoğunlaşma endeksi mevcut ve bu endeksler baz alınarak hemen hemen her ülkede rekabeti önleyecek oranda firma birleşmeleri ve satın almaları yasaktır bizdede sermaye piyasası kanunu ile düzenlenmiştir.Bir ürün başarısı ile endüstriyi domine edebilir bu serbeset rekabetin sonucudur ancak sermaye bazında tekelleşmeye müsaade edilmez microsoftun bölünmesi en belirgin örnek bu konuda.
    bütün bunlar plansızlığın sonucu. planlı ekonomiden şikayet eden liberallerin plansız ekonomisinin sonuçları işte. kimin eli kimin cebinde belli değil. büyüyorlar ve iflas edip küçülüyorlar. sonra bir daha büyümeye çalışıyorlar yine iflas ediyorlar.kapitalizmin doğasında var. tekelcilik, rakibi yutmak, iflas etmek, krize girmek, işçiyi sömürmek..

    Bu söylediğiniz tamamen yanlış, asıl liberal ekonomi çok çok daha planlıdır. Zannediyormusunuz merkezi planlama ve kolektif üretim zarar etmez, verimsizleşmez? Madem bu kadar planlıydı Sovyetler Birliği merkezi planlama ile ekonomisini idare ederken ordusuyla , uydusuyla bilimiyle sanatıyla neden liberalizm karşısında 2 jenerasyon ayakta kalabilmiştir? Ahlaki unsurlara değinmiyorum ancak birleşik devletler 2.dünya savaşından sonra üretimleri başa baş olmasına rağmen her geçen gün ekonomik alandaki gücünü arttırmıştır, bu liberalizmin ve aslında federal planlamanın merkezi planlamaya zaferidir.Ağır Sovyet harekete geçene kadar ABD yatırımcıları daha düşük üretimli ama daha kolay yer değiştirebilen daha akışkan üretim araçlarıyla çoktan pozisyon almış oluyorlardı.Liberalizmde plan gerçek yönetimdir.Bir yönetici düşünün bütün işleri kendisi yapmaya çalışıyor yazışmaları yapıyor telefonlara bakıyor her şeyi kendi yapıyor merkezi planlama budur.Diğerinde ise siz devlet olarak sadece yönetirsiniz ilk elden yatırım yapmazsınız sübvansiyonla teşvik edersiniz birileri yapar,rekabeti korursunuz vergiyle arzı talebi üretimi ayarlarsınız.Bu noktadaki fonksiyonunuz sistemi çalıştırır.
    Bütün bunlar liberal ekonominin plansızlığının sonucu ise , bu sistemle gerçekleştirilen bütün ilerlemede bu sistemin sonucu o zaman, internet bilgisayar kıtalararası uydular.Alt yapı sistemleri , elektronik her şey hatta şu anda biribirimizi görmeden tartışabiliyor olmamız bile.
    bir de borsaya girmiyorsa lütuftur demişsiniz. borsanın neresine girecek? %70i yabancıların elinde. kalan da godamanların. küçük yatırımcı neresine girecek? ayrıca niye girsin? devlet gerçek sektöre her türlü sübvansiyonu sağlıyor. işsizlik sigortasını bile yeni düzenlemeyle birlikte patronların peşkeşine sundular. devlet işten atmasınlar diye patronlara işsizlik sigortası veriyor. patronlar bir yandan işsizlik sigortası alıyor, bir yandan işçileri atıyor bir yandan da kalan işçileri işten atmakla tehdit edip daha yoğun çalıştırıyor.
    Dostum liberal ekonomiyi yorumlama biçiminiz son derece bilgiden yoksun , öncelikle bunu ben demedim diğer beyefendi demiş ve zannedersem kastettiği şu parasını sermaye piyasalarında reel üretim yapmadan değerlendirmek yerine üretim faktörlerini bir araya getiren riski alan adamdan bahsediyor.Bu hakikaten çok zor ve stresli bir iş kişi özel mülkiyetini bu yönde değerlendiriyorsa bencede son derece faydalı bir iş yapıyor.
    borsanın %70 inin yabancıların elinde kalanında “godamanların “ elinde olması kimse artık bunlar.Küçük yatırımcının borsaya giremeyeceği anlamına gelmiyor.Kendimden örnek vereyim ben bunlardan biriyim ve düşük meblağma çok güzel para kazandım nasıl oldu bu iş? Bu bir bilim okuyoruz araştırıyoruz öğreniyoruz, ne godamanların parasını aldık kimbilir.Ayrıca size bir sır vereyim küçük yatırımcı büyük yatırımcı kadar bilgi sahibi ise piyasa hakkında her zaman oran olarak büyük yatırımcıdan daha fazla para kazanır giriş çıkışları daha esnektir, piyasaya ve koşullara tepki verişi daha hızlıdır.
    Borsanın %70 i yabancıların elinde olmasa ne olurdu sizce?Borsanın %70 inin yabancıların elinde olması halka açık şirketlerin hisselerinin değerlenmesi anlamına geliyor yani yabancı bir sabancı holding hissesi alıyorsa sabancının halka açık olmayan Türk sermayesininde değeri artıyor demektir ve bunların tümü aynı anda çıkamazlar ,çıkarlarsa hisse senetleri bir anda aşağı düşer ve bu hisse senetlerini yüksek fiyattan yabancıya satmış olan yerel şirketler yatırımcılar yabancının parasını almış olurlar yani değersiz bir kağıt parçasını yüksek fiyattan satmış olurlar.Bu yüzden sürekli el değiştirir bazen kar ederler, bazen zarar ama ekonominin hacmi büyüdükçe finansal imkanlar artacağından büyüme ve refahta artar.
    Şu gün yabancıyı küfrederek kovsanız borsadan çıkamazlar.
    Bu paranoyayı atın , bizim finansal entelektüel birikimimizin zayıf olmasından kaynaklı bu paranoya durumu anlamıyoruz çünkü analiz edemiyoruz, bilgiden yoksun bir şekilde amigoluk yapanlara aldanıyoruz.Yanlış anlamayın sizi kast etmiyorum bizim köşe yazarlarımız ekonomistlerimiz ne yazık ki bu bahsettiklerimizin pek çoğundan bir haberler doğal olarak mesleği bu iş olan insanların söylemlerini baz alıyoruz.Güveniyoruz .
    Ve şu sıralar borsada alış yapın birkaç ay içinde küçük yatırımcının da para kazanabileceğini bu sayede görebilirsiniz.

  13. Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Ara 9, 2008 | Reply

    Öncelikle Naber Kemalist:D.Bayramdan dolayı ilgilenenemiştim.Sağolsun ekonomi bilgisinin benden çok daha ileri olduğuna kanaat getirdiğim Olcayto Tan arkadaşımız beni aratmamış.Cevap vericek bişi kalmamış.Cevap verilmemiş bir kaç etik konusu kalmış sadece.Tatiller, 8 saat çalışma işçilerin yanması gibi olaylar pek yok bir tek bir mayıs fabrika yangını var sanırım ordan çıkardınız o sonucu.Ancak evet büyük çatışmalar yaşanmış buna rağmen bu çatışmalar liberalizmin bu aksak halinde bile sonuç verirken sosyalizme en yaklaşılmış dönemlerde bile sonuç vermek bi yana sibirya tatili kazandırıyodu.Diğer değinmek istediğim konuysa çağımızda liberalizm uygulanıyor diye bişey yok.Liberalizm esasında bir ütopyadır kapitalizmse iktisadi kolunu tanımlamak için kullanılan bir terim olarak kabul edilir.Liberalizm yönetim ve etik gibi konularada değinir bu yüzden çağımızdaki vahşi kapitalist amerikan etik anlayışını liberalizm etiği olarak kabul etmek çok da doğru değil.Çağımızda yaşadığımız bu durumuysa bazıları otistik iktisat yani ideolojisinden kopmuş ideoloji anlayışı olarak tanımlamış.Son olarak şirketler iflas etsin, bi başkası büyüsün, bi başkası tekrar iflas etsin olay bu zaten.Yazıkki iflas etmeleri devlet tarafından önleniyor ve aptal insanlar haketmedikleri halde büyük paralar kazanıyor.Diğer yandan şu anki ekonomik krizin piyasaya son yıllarda artan aşırı dolar arzından kaynaklandığıda kabul edilen bir şey.Yine geldik devlete.
    Devlet dediğin şey nedir?Büyük bir kitlenin hesabına çalışan bir hizmetçi… Kitleyi rahat ettirmek için düşünülmüş bir kolaylık. Bu elektrik ya da su tesisatından farklı bir şey değil. İnsanlara musluk suyu için yaşamalarını söylemek komik olmaz mı?(Ayn Rand)

  14. Yazan:Mustafa Tarih: Ara 10, 2008 | Reply

    Liberallere sempatim yok degil. Liberalcilikde olmali muhakkak bizim memleketde. Cok ihtiyac var.

  15. Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: Oca 6, 2009 | Reply

    @Kemalist
    Tam bir ay geçti, 9 Aralık tarihli yukarıdaki yazıda ne demiştik, bu gün borsadan alım yaparsanız küçük yatırımcınında kazanabileceğini görebileceksiniz 22000-24000 civarıydı endex
    bu gün 28000 in üstünde açıldı en kötü fiyatla alış yapsaydınız %25’e yakın karınız var şu an.

  16. Yazan:Marksist Yoldaş Tarih: Oca 24, 2009 | Reply

    Liberalizm, burjuvazinin icat ettiği bir şey. Emekçilere ne yararı var? Zeytinburnu’ndaki işçiye, Çemişkezek’teki köylüye ne yararı var? Bunlara nasıl yansıyor veya yansıyor mu? İşin özü bir kere ekonomik serbestlik. İşsiz güçsüz adam, ekonomik serbestliği ne yapacak? Karnını doyuracak parası yok, kapitalist efendilerin serbest rekabetinden ona ne? Yoksul köylü taban fiyatına bakıyor. Fındıkta, tütünde, pancarda, buğdayda. Taban fiyatı onun için yaşam demek. Liberalizm adına bunu kaldırsan, ona ne yarayacak?

    Emperyalizm olgusunu göremiyorsunuz. Her şey apaçık ortada. Adamlar düzenini kurmuş. Ekonomistler söylüyor, her giren 1 dolar 4 dolar olarak çıkıyor diye, var mı ötesi? Bugün Türkiye tüm kalkınmasını, tüm milli gelirini dış borç ödemesine verse yetmiyor. Açığı kapatmak için yeniden borçlanıyor. Mekanizma bu. Bu yalnız Türkiye için de geçerli değil. Dünyada bir avuç devlet var, adlarını saymama gerek yok, dünyanın geri kalanını sömürüyor. Dünya genelinde, birkaç yüz milyon insan adam gibi yaşıyor, milyarlarca insan açlık ve sefalet içinde. Hatta o birkaç yüz milyonun içinde “kremanın kreması” var, tüm dünya insanları onlara çalışıyor. Bu mekanizmayı anlamak bu kadar zor mu? Gaspçılar, hırsızlık her yeri sarmış durumda. Neden? Bir cep telefonu için 20 lira para veya bir bilezik için komşusunu ve 3 yaşında çocuklarını kesiyor adam. Bu iş “canavar ruhlu” “asalım” demekle geçiştirilir mi? Ülkedeki işsizliğin, açlığın, sefaletin, yoksulluğun ve tabii etik yoksunluğun tümünün sonucu bunlar. Kısaca emperyalizmin sonucu. Bugün Türkiye’de, bırakın asgari ücreti, yüksek öğretim yapmış ve işi olan insanların aldığı ücret ve maaş ile bile adam gibi yaşamaya olanak var mı? Bugün bir hekimin veya bir mühendisin aldığı maaşla dahi, New York’ta, Londra’da, Paris’te bir daire bile tutamazsınız. Londra’da bir hamburgerciye verdiğiniz para ile insanlar bir hafta ailesini doyurur. Türkiye’den daha beter ülkeler de var. Hala emperyalizm olgusunu görmüyor musunuz? Sizi Cola satarken de kazıklıyor, Nokia satarken de kazıklıyor tabii. Cola işinde kendi ürettiğiniz boyalı, gazlı, şekerli suyun karı dışarı akıyor. Nokia işinde, gidiyor Çin’de üretiyor. On işçiye ayda 1 telefon parası veriyor. Geliyor Türkiye’de ortalama modelleri 2 asgari ücrete satıyor. Ben en gelişmiş, son modellerin fiyatını bilmiyorum bile. Alsam ne olacak? Dünyanın parası. Zaten 6 ay sonra modeli geçecek. 2 yıl sonra bozulacak. Bakın bugün Türkiye’de evinde adam gibi bir bilgisayar, adam gibi bir TV olanlar, nüfusun kaçta kaçıdır? % 5’i var mı? Diğerlerinin gücü buna yetmiyor. Bunları almak bir Amerikalı için, bir Alman için, sıradan yurttaş için işten değildir.

    Saygılar.

  17. Yazan:Marksist Yoldaş Tarih: Oca 24, 2009 | Reply

    Liberal arkadaşlar dilerse tartışalım.

  18. Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Oca 24, 2009 | Reply

    Evet aynen dediğin gibi oluyo. Allahtan siz varsınız devrimleriniz var daha iyi geleceğe gidiyo insanlık. Rusyada, Çinde, Kuzay Korede, Kübada herkes o kadar mutlu ve şen ki. Sosyalizm eleştirisine sonra dönücem. Ama önce şu kavram kargaşasından kurtulalım Emperyalizm demişsin, açlıktan, ataletsizlikten falanda bahsetmişsin iyi bunlar çok güzel. Ama bunların sorumlusu olarak liberalizmi göstermen saçmalık. Bak en basitinden emperyalizmden başlıcam. Emperyalizmi kim yapar arkadaşım. Devlet mi yapar şirket mi? Emperyalist devlet mi denir şirket mi. Şimdi ortada bi devlet faktörü var direk göze çarpan. 2 farklı ülke şirketi arasındaki adaletsizliğe sebep olan en birincil etken de devletmidir (teşfiktir, kredidir, yardımdır). Bak ne çıktı ortaya devlet. Şimdi sen diyosun ki ana faktörü devlet olan bi etkinliğin(etkinlik garip oldu evet) sorumlusu liberalizmdir. Olmaz ama öyle. Liberalizm devletin olabildiğine küçülmesini savunurken nasıl olucakta devletin suçlarından sorumlu tutulur? Kaldıki dünyanın en emperyalist devletlerinden ikiside da Rusya ve Çindir. İkiside kızıl. Yani Liberalizm ve Emperyalizm arasındaki bağ yok. İnsanlık bi kaç koca şirkete çalışıo demişsin cidden çok doğru. Ama o şirketlerin kaçı devlet tarafından kayırılmasa o hale gelirdi? Şu an en güzel örneği amerikada izliyoruz kaçıncı bankayı kaçıncı şirketi kurtardılar belli değil.Fakat şu an için devlet kayırmak zorunda çünkü uluslar arası arenada büyük şirketler devletlerin gücü. Zaten kimse de tam şu anda liberaliz liberalizm budur işte demiyo. Yani liberalizm henüz ulaşılmış değil. Dedikleri şey liberalizm en uygun sistem. Uluslar arası arenadada yamultulmuş size göre ki bana görede özünde olmadığı kadar adaletsiz halinde bile (hadi gel buna kapitalizm diyelim) kollektivist sistemlere göre başarılı. Refah düzeyi en yüksek ülkelere bakalım hepsi serbest piyasada. Açlık olmasın, çocuklar ölmesin, savaşlar olmasın. Manyak değiliz bunları bizde istemiyoruz ama bi çözüm var mı. Sosyalizm çözümdür deme bana. Gördük çözümü sibirya sürgünlerini, 1 dolara işçileri, duvar dibine mayın döşeyenleri, milyonlarca idamı, afganistan işgalini, sırbistanı. bi aralar bi potansiyel bolluk teorisi vardı , öyle bişi olmadığına ikna olmayan sosyalist kaldımı bilmem. Ama öyle bir şey olmadığı sürece insanlar aç kalacak, savaşacak. Acı ama gerçek liberalleri nasıl değerlendiriyosunuz bilmiyorum ama savaşları ekran karşısında mısır yiyerek seyretmiyoruz. Peki biz ne savunuyoruz. Mesela devlet piyasaya müdahale etmesin istiyoruz yanlızca rekabeti etkileyen faktörlere hukuksal olarak engelemmeye çalışsın istiyoruz(kartel, tekel)ki bu baya zor bi iş. Hakettiğimiz kadarını alabilmek istiyoruz. Herkes özgürce konuşabilsin istiyoruz ki bak ne güzel yazmışsın sokaktada bağırabilirsin dayakta yiyebilirsin ama Türkiye burası ne kadar liberal ki? Ama sosyalist olsaydık ve ben bunları sokakta bağırsaydım o zaman anlardık özgürlüğün değerini.Fark burda başlıyo işte. Kölelik yolu diye bi kitap var okumanı tavsiye ederim. Herşeyin kontrol altında olmasını, karneyle beslenmeyi, seyahat ögürlüğünün olmamasını, sansürü, ve faşizmi. Evet faşizm. Sosyalist rejimlerdeki baskı er yada geç faşizmi doğurmuştur şimdiye kadar. hadi sayalım. Franko libralim değil sosyalistiz dedi. Hitler nasyolanal sosyalistim dedi. Stalin sosyalistim dedi. Mussolini sosyalistim dedi. Özgürlük temelli rejimlerin değerini ancak kaybedince anlayabiliyoruz bazen. Doğu almanyada o yüzden duvar dibine mayın döşediler. Dünyanın en sosyalist ülkesinin piyano çalan tıp okumuş kızları şu an dünyanın beyaz kadın ihtiyacını karşılıyo. Liberalizm şu anda uygulanamıyo biliyorum sosyalizmde uygulanamadı ama ben senin yaptığını yaptım insan faktörünün girdiği bi felsefeyi o haliyle eleştirdim. O haliyle bile ben liberalizmi tercih ederim. Gelelim köydeki amcaya fındık fiyatlarınıda devlet belirliyo kotayıda devlet koyuyo. Rekabet olmadığı başarısız olanlar tarlarını başarılı olanlara satmadığı ve çiftcilik avuç içinden hallice tarlalarda kaldığı sürece bu böyle olacak. Bu insanı üzebilir. Peki ya çalışıp diğerinden daha fazlasını hakedene daha fazlasını vermemek neden sizi etkilemiyo? İnsanlara ulaşabileceği yeri daha doğarken söylemek nasıl olurda insanlığın yararına olur. Yapabileceklerinin sınırlarını bilerek yaşamak senin hoşuna gidermiydi? En kötüsü bence bu işte sosyalizm insanın hayal kurmasını önlüyo. Yazı olması gerektiğinden özellikle liberalizm savunması kısmı biraz yetersiz kaldı. Ama zamanım yok gerçekten. Benim yerime başkası bişey yazmassa bi ekleme yapabilirim.

  19. Yazan:Marksist Yoldaş Tarih: Oca 25, 2009 | Reply

    Serkan Çekiç;

    İnsanlık bizim ve devrimlerimiz sayesinde mi daha iyiye gidiyor, yoksa sizin emperyalist beyler ve onların dolarları ve silahları sayesinde mi daha iyiye gidiyor, orasını son savaşta öldürülen 1,5 milyon Irak’lıya sormak gerekir. Mezarlarından kalksınlar ve şahitlik etsinler. Pekala Gazze’de ölen çocukların içinden konuşmasını bilenler de söyleyebilir.

    Rusya, Çin ve Küba’da insanlar mutsuz mu? Nereden biliyorsunuz? Neden mutsuzlar? Neden mutsuz olsunlar? İnsanların çeşitli gereksenileri var. En temel olanları ne? Karnını doyurmak, barınmak, hastaysa tedavi olmak, seks yapmak, sonra sırasıyla diğer gerekseniler geliyor. Rusya’da, Çin’de, Küba’da insanlar bunu yapamıyorlar mı? Sizin için mutluluk ne? Bunların ötesinde ne? ABD’ye seyahat yapmak mı? Mercedes’e, BMW’ye binmek mi? Plazma TV almak mı? İstanbul’un lüks pavyonlarında sabaha kadar eğlenmek mi? Siz bunları İstanbul’da evine ekmek götüremeyen işsiz adama, Diyarbakır’da aç yatan ve PKK’ye mi katılsam diye düşünen gence, otobüs kuyruklarında Godot’yu bekler gibi gelmeyen otobüsü bekleyenlere, eğlence yerlerinde ödediğiniz gecelik faturadaki tutarı birkaç ayda bile göremeyen emekçilere sorun. Mutluluk ne diye sorun, görelim.

    Sizin emperyalistler ve onların ideolojik yaklaşımlarından birisi olan liberalizm, devlet ortadan kalksın mı diyor? Ne zaman demiş? Haydi desinler görelim. Devlet kalksın, ülkeyi halk komünleri yönetsin. Tümden kalksın devlet. Başta da güvenlik güçleri ve mahkemeler. Genel silahlanma ilan edilsin, güvenliği de, adaleti de silahlı halk birlikleri sağlasın. Haydi buyurun Paris komününe. Var mısınız? Onların dediği ne? Devlet ekonomiye karışmasın. Adamlar malı götürmüş, dünyayı haraca kesmiş, para onlarda, güç onlarda, kendilerine yeni rakip çıkmasın ve kendilerine akan paraların bir bölümü başka işlere gitmesin diye caz yapıyor. Hepsi bu. Bunların yalancı olduğunu, içten olmadığını son krizde açıkça gördük üstelik. En “liberal” ülke, devlet müdahalesinin en kralını yapmadı mı?

    Faşizmi doğuran asla sosyalizm değildir. Sosyalizmdeki baskı emekçilerin kendilerine direnen ve sömürünün devam etmesini isteyen burjuvaziye baskısıdır, hepsi bu. Faşizm ise tekelci sermayenin emekçi halk üzerinde kurduğu kanlı diktatörlüktür.

    Fındıkta nasıl serbest rekabet olacak? Olası mı bu? Bunun girdisi belli, rekoltesi belli, çalışanı belli. Fiyatı dünya çikolata tekelleri belirliyor. Hepsi belli. Neyin rekabeti olacak? Çin’den fındık toplayacak genç kız mı getireceksiniz? Getirseniz maliyet ne fark edecek? Destek kalkınca ne oluyor? Cüneyt Zapsu gibi bölgeyle ve fındıkla ilgisi olmayan adamlar gelip fındığı kapatıyor, hatta bedavaya alivre alıyor, ihracatı da kendi yapıyor. İhraç fiyatı da yine aynı. Peki fark nerede? Bir takım kapitalist hırsızlar, üreticinin cebinden para çekmiş oluyor. Fark burada.

    Sosyalizmde avantadan para kazanıp olmayacak işler yapma hayali kuramazsınız, başkalarını çalıştırıp onların sırtından geçinmeyi de hayal edemezsiniz, Cüneyt Zapsu olmayı da hayal edemezsiniz tabii. Bunları da hayal etmeyiverin canım. Hayal edecek başka şey mi kalmadı? ,

    Saygılar…

  20. Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Oca 26, 2009 | Reply

    Ben yazımın neresinde devlet yok olsun demişim bana bi göster? Liberalizm devletin küçülmesini savunur dedim. Aynen de öyle şimdiye kadar liberal olupta geniş etkin bi devleti destekleyen bi düşünür var mı varsa ver adını çok merak ettim.Hala emperyalizmle liberalizmi aynı kefeye koyuyosun boşuna yazmışız o kadar açıklamayı. Rusya, Çin ve Küba da insanlar mutsuz evet sen demiyomuydun çinde fabrikada çalışan genç kızın dramı diye, rus kızların dünya ticaretindeki payını görmüomusun. Senin hatan liberalizmle emperyalizmi aynı kefey koyup eleştirmen çok iyi emperyalizm eleştiris yapıosun ki onu yapmak cidden kolaydır ama şimdiye kadar sağlam bi liberalizm eleştirini görmedim. Çocuklar aç, diyarbakıda gen pkkya katılcak. Mao doyurdu mu Çin’i bi tarım reformu olayı var 30 milyon kişi açlıktan öldü gitti. Ne diyoruz insan faktörü diyoruz dimi bu yaşanan liberalizm değil diyoruz dimi. Hem madem insanlar sosyalizmden o kadar mutluydu ne diye duvarı geçmeye kastılar o kadar. Bak ne dicem 1970 lerdeki beyin göçü haritalarını geriye doğru takip et bakalım nerelere varıyosun. Ama insanlar mutluydu orda sırf sıkıntıdan göç ettiler sağa sola. Emperyalistlerin ideolojik yaklaşımı tanımına bi yuh demek istiyorum yanlız. Cidden bodoslama dalıosun heralde konuya. Bi de şunu unutmamak lazım o küfrettiğin burjuva sermaye olmasa insanlık bu raddeye ulaşabilirmiydi? O marksı bile doyuran bi burjuva var mı yok mu (engels). Burjuva olmasın demek çözüm değil ki sen bunu çözüm olarak görüosun hakeden burjuva olsun demek çözüm ben bunu çözüm olarak görüyorum. Faşizmi de burjuvaziye yıktın ya bastır. Burjuvazi diye bi kitle var sanırım başka bi tür doğuştan burjuva olacaz biz dio olmayıncada çıngar mı çıkarıo. Nası bi anlayışın var çözemedim. Bak o kadar örnek saydım o örnekleri çürütebilirmisin sosyalizmin girdiği ve faşizmin filizlenmediği üç ülke sayabilirmisin avrupada bir ülke sayabilirmisin? Sayamazsan hemen burjuvanın şerefsizliği demeden önce bi özeleştiride yapmak lazım.Avantadan para kazanmak nedir ya. Bi insanın para kazanması için illa orak çekiç kullanıp ter dökmesimi gerekir. Adam smith emeğin değerini etkileyen faktörler vardır demiş tehlikesi, gerektirdiği eğitim, yetenek, zorluk, pislik bunların hepsine göre emeğin fiyatı belirlenir. İşçileri organize edip, mimar ve mühendisle iş birliği yapıp, sermaye yatırıp, pazarlayan müteahit avantadan para kazanmışmı olur madem öyle bi mütahitlik yap bakalım avantadanmıymış değilmiymiş. Yada borsaya gir madem o kadar kolay para kazanmak kazan. Fındığa gelirsek her fındığın kalitesi bir midir? Her fındığın maliyeti birmidir. Sen bu fındığın kalitesini belirleyip fiyatını direk biçersen bi pazar hakkı bi rekabet hakkı tanımazsan. Adam ne artık değer yaratabilir ne tasarruftan kar sağlayabilir nede örgütlenip dışarı ihracat yapabilir çinden kız getiremez kolay mı öyle çinden kız getirmek hiç bi çinli kız çindeki o rahatını terketmez. O huzur o mutluluk o özgürlük o güven ortamını hangi çinli kız terkeder. Öyle değil mi? Sosyalizm hayalleri öldürüyo evet. Devlet hangi işte çalışıcağnı ne kadar ücret alacağnı kaç çocuk yapabilceğni nereye gidebilceğni ne okuyabilceğni ne izleyebilceğni söylüyo mu şu ana dek bütün sosyal rejimlerde bu var mı?Yok diyebilir misin? Sosyalizmde devlet tek güçtür muhalefetler yavaş yavaş ölmeye mahkumdur. Bunu troçki söylemişti sanırım tam emin değilim düzeltmelere. Kim söylediyse söyledi önemli olan bu önerme doğrumu örneklere bakıyoruz evet doğru. Şimdi burdan girip faşizmin filizlenmesini anlatabilirim ama bunun iki katı sürer daha öğretmen asker polis üçlüsünün faşizme yatkınlığı falan var o da uzun konu. Kısaca söylüyorum Friedrich August von Hayek in köleler yolunu oku adam bi kitapta açıklamış işte kim kimi köle yapıyo. Sosyalist devlette devltten başka çalışicak alternatifin olmadığında devlete muhalefet etme hakkın olmadığında ve temel ihtiyaçların dışında ihtiyaçlarını karşılayamadığında mı köle oluyosun yoksa yeterli olduğun işte çalışabildiğin devlete muhalefet olabildiğin ve gerektiğinde o ülkeyi terkedebildiğin zaman mı köle oluyosun. Filistinde çocuklar ölüyo diye başlama gene onu tartıştığımız başka yerler var özünde libralizmle alakası yok onun ülkeler arası çıkar çatışması milletler ve dinler olduğu sürece her sistemde olur. Diğer yandan cidden bi ekonomik açıdan bireyler arasında uçurumlar çıkabilir ama kriz dönemleri olsun başarısız şirket politikaları olsun o çok zenginler eğer başarısız olurs çatır çatır batmalılar. Ama bunu daha öncede açıklamıştım devlet yine milletler arası rekabetten dolayı bunların batmasına engel olyuo. Hırsızlıktır, çocuk işçidir, mafyadır bunları liberalizmin bi parçası olarak gösterme çabanıza hayranım zaten.Bunlar illegal şeyler yasak devletin liberalizmdeki görevi bu işte. Sosyalizmdede devleti plazma almak için para biriktiren ailenin parasını alıp karne vermek. Tamamıyla legal. Çünkü plazma kötü bişi afrikada çocuklar açken plazma izleyemeyiz ama bilgisayar alıp internete bağlanıp yazı yazmak serbest yuppiii.Bu arada belki bi insanın mutluluktan anladığı BMW ye binip plazma izlemek pavyonda sabahlamak belki o insanın tercihi böyle mutlu oluyor.İnsanlara neyle yetinmeleri gerektiğini söyleseydik sürekli şu anda hala mağaralarımızdan çıkamamıştık ordada karşılıyoduk o ihtiyaçları barınma, yiyecek,sağlık, seks seksizde yaşanır ama çoğalmak lazım işte yoksa ne seksi enerji kaybı. Hem herkes seks konusunda eşit olamaz sisteme aykırı çoğalabilceğmiz kadar.

  21. Yazan:amarat Tarih: Oca 26, 2009 | Reply

    Bu yukarıda yazılan yorumların saçma olduğunu düşünüyorsanız büyük ihtimal liberalsinizdir.Liberal iseniz her cuma yapılan toplantılarımıza bekleriz.

    3hhareketi.org

  22. Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Oca 26, 2009 | Reply

    Amarat bi eleştiri var sanırım daha açık olursan sevinirim.

  23. Yazan:nihilist Tarih: Oca 27, 2009 | Reply

    Hayatın boş olduğunu düşünüyorsanız bize katılın; köprüden hep beraber atlıyoruz.

    3hichareketi.com

  24. Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: Oca 27, 2009 | Reply

    Liberal değil isek giremiyormuyuz toplantıya.
    Liberallerin ülkü ocağı kıvamında toplantıları mı var böyle.Kardeş ülkücüysen gel.
    İnsanlar tartışıyor, sen kendini liberal atfediyorsan her şeyden önce farklı görüşlere saygı duyacaksın.
    Bu yorum ego alarmı veriyor.
    Ne olursam olayım geleyim mi.Liberalsem mi geleyim.
    Küstahsan bile gel, işte derindusunce.

  25. Yazan:hakanim Tarih: Mar 7, 2009 | Reply

    Serkan Çekiç demiş ki:

    8 saat çalışma, hafta sonu tatili, asgari ücret bakın bakalım bunlar sosyalizmden mi türemiş liberalizmden mi.

    Ne ne ne ne, Liberalizm mi hediye etti bunları İşçi sınıfına? Sizin hakikatten hiç bir şeyden haberiniz yok. Sloganlarla düşünüyor, sloganları yazıyorsunuz. Liberalizm neymiş yahu… İnsanlığın bütün ilerlemesi Liberalizm ile olmuşmuş. Bakın, sermayenin ve sermayedarın gelişimdeki payı muhakkak. Burjuvazinin vakti zamanında devrimci bir sınıf olduğuda hakikat. Fakat gene işçi sınıfının ve emeğin de gelişimdeki payı bir gerçek. Emek hakkı ve payı için mücadele vermeseydi Liberalizm bu hakları ona elbette bağışlamayacaktı. Gökten zembille inmedi bu haklar. Uzun süren kavgaların, savaşların ve mücadelelerin ardından Burjuvazinin kabul etmeye zorlandığı taleplerdi onlar.

    Şimdi kalkmış, “Liberalizm’den doğdu” diyerek göğüs kabartıyorsunuz. Hayır efendim. Liberalizmden falan doğmadı. Sekiz saatlik iş çalışma da, Asgari ücrette, Sigorta’da, Tazminat’da emeğin çıkarına ne varsa gene Emek tarafından sağlandı. Liberalizm bunları vermek zorunda kaldı. Çünkü daha büyük taleplerden, öfkeden korktu. Devrimden korktu. Çünkü mücadele o yöne seğiriyordu. Sizin işçi sınıfı tarihini okumanızı salık veririm. Avrupa’daki Burjuvazi-Proleterya kavgalarından haberiniz yok galiba… ABD’deki işçi sınıfı kavgalarından da… Grevlerden, yürüyüşlerden, barikatlardan falan… O dönemleri anlatan romanları dahi okuyabilirsiniz. Bir ansiklopedi karıştırmanız gerekmez.

    Saygılar…

  26. Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Mar 7, 2009 | Reply

    İşçi sınıfı tarihini yeterince okudum.Aslında yanlış bir noktaya değinmeniz söz konusu demek istediğim liberalizmin bunları hediye ettiği değildi bunların ortaya çıkmasını sağlayabilecek ortamı oluşturduğu idi.Olaya şu açıdan bakabiliriz sosyalist rejimde bir protesto veya grevde tepki ne olur liberal bir rejimde tepki ne olur.Macaristanda yürüyüşçülerin üzerine tank süren(panzer değil) bir rejimden bahsediyoruz.Diğer yandan tabiki ortada bir hediye yok zaten hak verilmez alınır.Ancak sosyalist rejimlerde hak istemek protesto yapmak grev yapmak cidden riskli.Çok az sosyalist rejiminde halk tarafından bitirildiği bi gerçek.Ekonomik çöküntü veya dış ülkelerin müdahalesi sonucu rejimler çökmüş.Bu da sosyalist rejimlerde halkın acizliğine bir kanıt daha.Yani orda anlatmak istediğim Sosyalist rejimlerde yürüyüş(sosyalist rejimde kolay kolay yapamazsınız), sendika(sosyalist rejimde var mı böyle bir şey), grev gibi hakların tamamıyla baskılanmış olması.Yani evet 8 saat çalışma, hafta sonu tatili, sigorta liberalizmden ortaya çıktı.Yada sosyalizm korkusu.Ne derseniz diyin sonuç aynı liberalizmin esnekliğinden ve işçi sınıfına verdiği haklardan ortaya çıktı.Sosyalizmde bunlardan bahsedebilirmiyiz.Malesef.Sosyalizmin dünya gelişimine payınıda küçümsüyor değilim.Fakat dünya şu anda bu kadar ileriyse bunun çok çok büyük bölümü mülkiyet sayesindedir.Mülkiyet hakkı olmayan elinde kozu olmayan bir birey devlete karşı nasıl yaptırım uygulayabilir.Yani oradaki cümlenin perde arkası bu.Birinin sorması aslında daha iyi olmuş konuya açıklık getirmiş olduk böylece.

  1. 2 Trackback(s)

  2. Haz 4, 2010: Liberalizmin kusurları(3): Liberalizm ahlâksızdır! : Derin Düşünce
  3. Şub 1, 2011: Vodafone: Paran kadar konuş! - Liberal Ahlâksızlık’a suçüstü : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin