RSS Feed for This Post

Kapitalizme ahlâk bulaştırılabilir mi?

“Kâr hırsıyla gözü dönmüş Wall Street bankacıları biraz Şeriat’a uygun davransalardı kriz bu noktada olmazdı.” Bu sözler Fransa’da yayınlanan haftalık ekonomi dergisi Challenges’in yazı işleri müdürü Vincent Beaufils’e ait. Papa 16cı Benoit’nın Fransa’yı ziyaret ettiği günlerde “Vatikan’ın yazdığı metinleri değil Kur’an’ı okumak gerekir” diyen gazetecinin makalesi çok tepki aldı, birçok dile çevrildi ve internette hızla yayıldı.

Beaufils’e göre İslâm “paranın para kazanmasına karşı çıkıyor” ve bu ilkenin modern finans terimlerine tercümesi “her kredinin karşılığında [açıkça belirlenmiş] bir aktifin bulunması gerektiği”

Gerek içinde bulunduğumuz kriz gerekse ENRON firmasının 2001’deki batışıyla simgeleşen bir önceki krize baktığımızda sebest piyasanın en temel kurallarından birinin çiğnendiğini görüyoruz: Şeffaflık! Finansçıların derivate (fr. Produits dérivés) dedikleri finansal ürünler gerçek ekonomiyi besleyen geleneksel krediler gibi değiller. Meselâ gelecekte olabilecek fiat dalgalanmalarının risklerini başka yatırımcılarla paylaşmaya yarayan bu ürünler finans aleminin belki de en anlaşılmaz kısmını oluşturuyor. Meselenin daha da endişe verici kısmı ise şu: “Derivate” dediğimiz ve sırtını reel ekonomiye dayamayan bu piyasanın büyüklüğü geleneksel hisse senedi piyasasının 60 ila 80 katı olarak hesaplanmış WFE (World Federation of Exchanges) tarafından. IMF ve Dünya Banlası’nın da teyid ettiği rakamlara göre meselâ 2007’de el değiştiren derivate ürünlerin günlük hacmi 5.5 trilyon dolar. (ABD’nin 6 aylık ekonomik aktivitesi)

Bunun anlamı şu: İçinde “vasati 40 çöp” olan Kav marka iki kibrit kutusu alın. Hepsini masaya dökün. Bir tanesini elinize alın. Bu tek çöp bütün dünyadaki 6 milyar insanın bir günde ürettiği zenginliği, dünyanın günlük gayrı safi “milli” gelirini temsil etsin. İkinci bir çöp alın. Bu da bütün dünya borsalarında bir günde el değiştiren (reel ekonominin finansmanı için kullanılan) geleneksel hisse senedi hacmini temsil ediyor. Masada geri kalan çöpler ise paradan para kazanmaya yarayan derivate piyasası.

Yeniden Beaufils’e kulak verelim:

 “İslâm’ın finans anlayışını ortaçağ kokan bir değiş-tokuş mekanizması gibi görmemek gerekir. Körfez bankacıları bu ilkelerin 21ci yüzyıl ile nasıl bağdaştığını gösterdiler. […] Sadece kutsal kabul etiikleri bir ilkeyi çiğnemiyorlar. Kimsenin anlamadığı derivate ürünlerden uzak duruyorlar. Körfez bankalarının subprime krizinden sağ salim çıkmalarının tek bir sebebi var, girmediler. Finans’ta Kur’an’a uymanın başka faydaları da var: Tüzel kişiler borsadaki kapitallerinin üzerinde borçlanamıyorlar. Özel kişilerin de gelirlerinin üzerinde, aşirı borçlanması imkânsız. İşte zararı olmayacak bir kaç kural.”

 Aslında bütün İslâmî yatırım kurumları aynı derecede desteklemiyorlar Beaufils’in açıklamamarını. Meselâ Bahreynli bankacılar Müslüman ülkelerdeki bankaların krizden daha az etkilenmiş olmasını ahlâkî/dinî kaygılara bağlamıyorlar. Şans eseri(!) olarak subprime türü ürünlere yatırım yapmamış olmaları onları kurtaran. 1990’larda Mısır’da özellikle İslâmî finans kuruluşlarını vuran kriz de hâlâ hatıralarda.

IMF İslâmî yatırım kurumlarını yeterince şeffaf olmamakla suçlarken Tunus gibi devlet laikçiliği yapan Müslüman ülkeler de bu tür bankalara şüpheyle bakıyor.

Diğer yandan İslâmî kaygılar ve yatırım ilkeleriyle hiç bir alakası olmayan Çin’in dış ticaret fazlası yatırım kaynaklarını idare eden fon yöneticilerinin Şeriat’a aykırı bazı yatırımlara uzak durmuş olması onları büyük kayıplar vermekten kurtardı. (Le Monde Diplomatique, N° 656) Yaşamakta olduğumuz kriz Çin’i “sadece” dolaylı olarak vuracak. Avrupa ve ABD’ye ihracatında düşme beklenen bu dinamik ülke şeffaflığı son derecede tartışmalı olan finansal ürünlere hemen hiç yatırım yapmadığı için çok daha az etkilenecek. Ancak başka riskler var. Meselâ ülkenin büyük döviz rezervleri var ve doların değer kaybetmesi karşısında potansiyel kayıplar söz konusu.

Al Jazeera’nın üzerine çok sayıda özel program hazırladığı İslâmî yatırım araçları aslında çok daha zengin bir ürün yelpazesinin özel bir parçası. Etik/ahlâklı yatırım sektörü diye gruplayabileceğimiz bu alanda çok çeşitli ürünler var: Meselâ Avrupa’da çevreye saygılı, çocuk çalıştırmayan, silah üretmeyen firmalara yatırım yapma imkânı tanıyan ürünler uzun zamandır küçük yatırımcıya sunuluyor.

ABD’de ise dindar Protestanlara hitab eden meselâ sadece porno ve alkol ticaretinden uzak duran firmaların hisselerinin dâhil edildiği portföyler öneriliyor yatırımcılara.

Son yıllarda Fransa’da daha çok sol görüşlü yatırımcılar arasında ilgi gören “emeğin sömürülmesine direnen” firmalar ve yatırım araçları çıktı ortaya. Bunlardan biri, belki de en ünlüsü Max Havelaar. Özellikle spekülasyonun ve fiat dalgalanmalarının üreticilere zarar verdiği ürünlerde bu markanın arkasındaki dernek (evet, firma değil) üreticileri ezmeyen fiatlar uyguluyor. Ayrıca ticaretten elde edilen gelirin bir kısmı ile üreticilere okul, hastahane inşa ediyor. Bu markanın arkasındaki ahlâkî davaya inanan, markaya güvenen tüketiciler kakao, kahve ve çukulata alırken cüzi bir miktar fazladan ödüyorlar ama “adil ticaret” (ing. fair trade, fr. Commerce équitable) adına gönüllü bir fedakârlık bu. “Adil ürün” satın alarak bir anlamda bağış yapan tüketici istediği zaman marka değiştirebilir hatta bağış yapmaktan vazgeçebilir. Devlet eliyle zorla toplanan ve politik kaygıların gölgesinde dağıtılan sosyal yardımlarla karşılaştırdığımızda “adil ticaret” merkezi ve kollektif “ahlâk” anlayışına güçlü bir alternatif.

Adil ticaret basit bir moda değil. Kalite standartları gibi kendi etiketleri, normları olan bir endüstri haline geliyor. Üreticiden tüketiciye kadar uzanan zincirin bütün halkaları ahlâkî “kaliteyi” üretmek ve savunmakla yükümlü. Bundan bir kaç sene öncesine kadar sıradan süpermarketlerde bir kaç rafta sıkışıp kalan “adil ticaret” ürünleri artık kendi mağazalarında satılıyor. Bu markalarla aynı kaygıları paylaşan, meselâ emeğe, çevreye saygılı biçimde tüketmeyi arzulayan insanlar “gönül rahatlığıyla” bu mağazalardan alış-veriş yapabiliyorlar.

Ekonomi, liberalizm ve kapitalizm üzerine kaleme aldığım yazıların tamamında devletin ahlâk üretmesine, erdemin kurumsallaştırılmasına karşı çıktım. Devlet eliyle üretilecek, savunulacak, tepeden inme bir ahlâk bence kalıcı olamaz. Toplumun bireylerince içselleştirilemez. Politikleşmesi, seçimden seçime renk değiştirmesi de cabası. İster dinî temelli olsun ister seküler, bütün ahlâkî arayışların insanı merkeze alması gerektiğine inanıyorum.

Haki‘nin deyişiyle insanlık felsefî bir kriz yaşiyor. İnsanı bir para kazanma robotu kabul eden yaklaşımlar başarısızlığa mahkum. Ama daha da acısı Enver’in dediği gibi doğayı egemen olunacak bir “şey” olarak görünce kendimizi yani insanı da (doğanın bir parçası olduğu için) bir “şey” mertebesine indirmiş oluyoruz.

Ekonomi bir alet. Sosyalist veya kapitalist, bir ekonominin erdemli olması kanaatimce imkânsız. Terliklerimiz veya cep telefonumuz ne kadar erdem üretebilirse kapitalizm de o kadar başarabilir bunu.

Ama faize, derivate piyasalara veya çevre kirleten firmalara yasaklar getireceksek bunları felsefî ve hukukî temellere oturtmalıyız. Ancak bu şekilde ideolojik/dogmatik olmayan, esnekliği sayesinde kalıcı, tartışmaya, evrilmeye açık bir ekonomik sistem kurabiliriz.

Bu bağlamda bütün riski borç alana yükleyen ve dünyadaki sefaleti arttıran faizin alternatiflerinin aranmasını gelecek krizlerin önlenmesi için faydalı bir çaba olarak görüyorum. Zira onbinlerce üreticinin çeşitli risklere katlanarak üretim yaptığı bir ekonomide kazancı paylaşıp riskleri üreticiye bırakırsanız bir kaç onyıl sonunda bankaların zenginleşmesi, üreticilerin ise fakirleşmesi kaçınılmaz olur. Yıllardır karar destek bilgi sistemlerini geliştirdiğim sigortacılık sektörünün özellikle de reinsurance alanında yapılabilecek bir çok araştırma var bu yönde. Bazen sadece istemek bile yetebilir…

Trackback URL

  1. 4 Yorum

  2. Yazan:amarat Tarih: Kas 4, 2008 | Reply

    fakat şu sorun da halledilmeli, ne bu sorun ? müslüman insanların paralarını değerlendiribilecek bir alan olamaması.var olanların ise kendilerine anlatılmaması, bunlardan bi haber olması.misal gecelik paralarını baglamaları ya da faiz yok, insanlar bunu yapmıyor.bunun yüzünden müslüman türk halkı dövize saldırıyor.borsaya hala kuşkuyla bakan kesim çok çok fazla.ticaret yapacak gücü, birikimi ve zamanı olamayan insanlar çok fazla.
    bu durumda insanlar bir durup düşünüyor, ben bu paralarımla ne yapabilirim ?

  3. Yazan:İbrahim Ahmed Tarih: Kas 4, 2008 | Reply

    Bir şekilde, ama mutlaka, insanın ahlak ile buluşması lazım.Çünkü DÜNYANIN TEMEL SORUNU AHLAK(SIZLIK.)Dünyanın daha iyi bir yer haline getirilebileceğine inanmak ve bu konuda düşünmek ve çareler/çözümler aramakta ahlakın bir parçası. Ve şu “adil ticaret” bana hoş ve ilginç geldi.
    Neyse ben ekonomiden pek anlamam..

  4. Yazan:snowqueen Tarih: Kas 4, 2008 | Reply

    Tüketim toplumu varolduğu sürece “adil ticaret” ve kendini bu şekilde konumlandıran markalar işe yaramayacaktır. Supermarkette, üzerine “helal gıda” etiketi yapıştırılmış eti aldığınızda daha mı erdemli olacaksınız? Hiç, sanmıyorum.
    “gönül rahatlığıyla” harcamak bir reklam sloganı olabilir sadece.
    Size bu şekilde pazarlanacak ürünler, Bodyshop örneğinde olduğu gibi, hayvanlar üzerinde test etmiyoruz, ürünlerimizi daha doğal gözüken ambalajlara koyuyoruz ekolojik gözüksün diye,
    değişen ne peki?

    Çevreyi kirleten firmalara karşı yasaklar nasıl bir “felsefi” zemine oturacak? Semavi dinlerin
    çevreye karşı ortak felsefi zeminini, insanın dünyanın efendisi olduğu düşünce oluşturuyor. Bu yüzden Avrupa’da beliren çevreci uyanışlar,
    New Age tabir edilen ve pagan kültürlerin “tabiat ana” kültürüne referans almaya başlıyor.

    Şu an şu saatta hala işte, mesaide olan biri olarak, kapitalizme ahlak bulaşması açıkcası pek umurumda değil, çünkü bunun mümkün olacağını sanmıyorum, kollektif, herkesi kapsayacak bir “ahlak” anlayışı olamayacağı da cabası, daha öncelikli olarak sendikal haklar düzenlenmeli.
    Sadaka sistemi değil, gerçek bir sosyal devlet işlemeli. Gerisi süpermarket raflarında yeni ambalajlı ürünlere dönüşür.

  5. Yazan:Abdullah Tarih: Oca 26, 2009 | Reply

    Kapitalizmin “ahlaksızlığında” müslümanlarında suçu yok mu? “Rızkın onda dokuzu ticarettir” buyuran Kainatın Efendisinin dediği gibi tarımdan çok ticarete ağırlık verse idik bugün yaşananlar en asgari seviyede kala bilir “yahudi” menşeyli malları boykot gibi bir duruma düşmezdik.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Şub 19, 2009: Liberaller neden başarısız? : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin