RSS Feed for This Post

Kapitalizme vahşi olmayan alternatifler

20081015_derin_dusunce_org_kapitalizme_alternatif.jpg Brian Martin, Nonviolence versus Capitalism

(London: War Resisters’ International, 2001)

Çeviren: Ekrem Senai

Kapitalizme karşı “vahşi olmayan” bir strateji geliştirmek için, ekonomik üretim ve dağıtımı, karar almak için metodları bulunan alternatifleri incelemek gerekmektedir. Kapitalizme sadece karşı olmak, daha iyi alternatif sunan bir fikir ortaya konmadıkça hiç bir anlam ifade etmemektedir. Geleneksel sosyalist stratejileri, hem kapitalizmi bitirmek, hem de sosyalist alternatifini yerine koymak için eninde sonunda devlet gücü kanalıyla sertlik gösterilmesini gerekli kılmaktadır.

Şöyle yararlı bir yol takip etmekte fayda vardır: Uyulması gereken ana prensipleri tespit edip, görüş ve önerileri bu prensipler doğrultusunda değerlendirmek uygun olacaktır. Kapitalizm, aşağıda belirtilen prensiplerin hiçbirine uymamaktadır.

Prensip 1: Mücadele yerine işbirliği

Prensip 2: En çok muhtaç olan insanların sosyal üretim ve dağıtımda önceliğinin bulunması.

Prensip 3: İsteyen herkese tatmin edici iş olanağının bulunması.

Prensip 4: Sistemin otoriteler veya uzmanlar değil, insanların kendisi tarafından tasarlanıp işletilmesi.

Prensip 5: Sistemin sertliğe/baskıya dayanmaması.

Prensipler, istenenin ne olduğuna dair düşüncemize yardımcı olmak için basit birer alet sunuyor. Bunlara eklenebilecek başka prensipler de düşünülebilir. 5.prensip tek başına birçok ekonomik sistemi, gerçek veya ideal, elemek için yeterlidir.

Aslında, ilk dört prensip, prensip 5’in yansımaları olarak düşünülebilir. Sosyal mücadele için sertlik/baskı olmaması maksimum katılımı sağlar ve bu yüzden çok az insan tarafından yürütülen bir sistemin bu konuda sorgulanması gerektiği açıktır. Sistem tasarımı üzerine vahşi olmayan mücadele prosesinin mantıksal sonucu katılımcı sistemdir, ve 4.prensibin özüdür: Sistem katılımcılık üzerine tasarlanmışsa , tatmin edici iş (3.prensip) olanağı neredeyse kesindir, çünkü tatmin edici iş, geniş bir şekilde istenen bir şeydir. Muhtaçlara hizmet şiddete dayanmayan konstrüktif programın önemli bir parçasıdır, ve dolayısıyla prensip 2’ye götürür. Ve son olarak, mücadele dışı eylem, diyaloğa, ortak gerçek arayışına götüren bir metotdur ki bu da bir kişi veya grubun diğerlerini altetmesi yerine işbirliği etrafında şekillenen bir prosestir. Kapitalizmin şiddete dayanmayan alternatiflerini resmetmek için, bu bölümde dört model incelenecek: sarvodaya, anarşizm, gönüllülük (voluntaryism) ve demarşi. Bunların her biri yukarıdaki prensiplerin birçoğunu karşılamaktadır ama bunlardan farklı yönleri de bulunmaktadır. Aşağıda herbir alternatif kısaca tanımlanmış ve prensipler açısından değerlendirilip, altyapısı, gücü, zayıflıkları ve stratejik açıdan ifade ettikleri açısından yorumlanmıştır.

Sarvodaya

Gandi’nin köy demokrasisi ve ekonomik kendine yeterlilik idealidir, kapitalist ekonominin temelli bir reddidir[1]. Gandi bunu şu şekilde açıklar:

Bağımsızlık en alttan başlamalıdır. Bu yüzden her bir köy, tüm güce sahip birer cumhuriyet veya panchayat olacak. Bunun sonucu da, her bir köyün kendini ayakta tutar, işlerini yönetir, ve hatta tüm dünyaya karşı kendini savunabilecek derecede güçlü olmasıdır. Bu, bağımlılıkları ve komşulardan veya dünyadan yardım almamayı  gerektirmez. Ortak güçlerin özgür ve gönüllü bir birlikteliğidir. Bu toplum yüksek kültürlü olmalı, her bir erkek ve kadın ne istediğini bilmeli, ve dahası, hiç kimse diğerlerinin eşit çalışmayla sahip olabileceğinden fazlasını istememelidir. Sayısız köyden oluşan bu yapıda, hep genişleyen ama hiç yükselmeyen halkalar olacaktır. Yaşam, alttakilerin zirveyi beslediği piramitler şeklinde olmayacaktır. Ama merkezi, kendini köyüne adamış kişilerden oluşan okyanus haleleri gibi, diğerleri ise köy haleleri içinde adanmış, ve nihayet tamamı bireylerden oluşan tek bir organizma olup, hiçbir zaman kibir içinde agresif değil ama hep alçak gönüllü, önemli parçaları olduğu okyanus çemberlerinin büyüklüğünün gururunu yaşayan bireylerden oluşan bir bütün. Bunun içinde, insan gücünü ortadan kaldıracak makinalara yer yoktur ve gücü birkaç ele inhisar eden makinalar da yoktur. İşçilik, kültürel insan ailesinin baş köşesindedir. Kişilere yardımcı olan makinalara ise yer vardır.[2]

Sarvodaya’da, ahlak ve ekonomi içiçe geçmiştir. Amaç, hayat kalitesinin geliştirilmesidir ve bu da hayat standardının yükseltilmesinin sosyal ve ruhsal değerlerin rağmına yapılmamasını gerektirir.

Sarvodaya altında yatan birçok anahtar konu vardır:

swadeshi, ekmek işçiliği, sahip olmama, yeddi emin, sömürmeme ve eşitlik.[3] Swadeshi, kendine güven olarak ifade edilebilir, dar anlamda kendine yeterlilik veya geniş anlamda toplumun diğerlerine bağımlı olmadan kendini takviye edebilmesini anlatır. Bu şekilde, devletler veya büyük şirketler devre dışı kalmaktadır.

Ekmek işçiliği, bireylerin işe katılımıyla yaşam gereksinimlerini üretmeleridir. Kendine yeterlilik ile paraleldir ama kolektif seviyeden çok bireysel seviyededir. İş pozitif bir eylem olarak görülür, azaltmak veya kaçınmak gereken bir eylem olarak değil.

Sahip olmama düşüncesi bireyin sadece ihtiyaç duyduğu şeylere sahip olması (istemesinden farklı olarak) ve başka bir şeye sahip olmamasıdır. Bu tabi ki kapitalist mülkiyeti dışlar. Sahip olmama “kendi yeteneğine göreden, ihtiyacına göre” prensibine uygundur.

Yeddi emin prensibi, kaynakları kullananların toplumun yararına olarak onlara bakması demektir. Bu hem malzeme kaynaklarını, mesela arazi ve aletleri, hem de  insanların yeteneklerini içerir. Doğal yeteneklere sahip kişiler bunu şahsi mülkleri olarak değil, toplum kaynağı olarak düşünmelidir.

Sömürmeme, diğerlerine göre bir avantaja sahip olmamaktır. Eşitlik, sınırlı şekilde fırsat eşitliği olarak veya daha derin bir şekilde her bir insanın en iyi yaşam kalitesini gerçekleştirmek için tüm toplum kaynaklarının kullanılması olarak düşünülebilir. Bu çeşitlilikle uyumludur ama daha çok ihtiyacı olanların toplumsal kaynaklar üzerinde daha büyük talebi olabileceği anlamını  da içerir.

Sarvodaya’da, insanlar toplumsal bilinç için eğitilir, bu şekilde ödevleri, ve bağlantılarından haberdar olur ve kendini hem parçaya ve hem de bütüne hizmet eden biri olarak görür. Ayrım yapma ortadan kaldırılır. Politik seviyede temel organize eden prensip, köy seviyesindeki kendini yönetmedir. Teknoloji, sistem prensiplerini, eşitliği ve yararlı işi sağlayacak şekilde seçilir.

Prensip 1: işbirliği. Sarvodaya mücadele yerine işbirliği üzerine kuruludur. İşlerin halledilmesinin anahtarı adanmışlıktır, ve bu da toplum dayanışması ve eğitimle sağlanır.

Prensip 2: ihtiyacı olanlara yardım. Bu prensip Sarvodaya’nın temelidir: onun temel gereksinimi ayrımın kaldırılması ve ihtiyaçlı olanlara hizmet edilmesidir. Yeddi emin kullanılması özel isteklerin öne geçmesini engellemeye yöneliktir.

Prensip 3: tatmin edici iş. Ekmek işçiliği, herkesin yaşam gereksinimlerini üretmek için çalışması, hemen herkesi tatmin edecek bir potansiyele sahiptir. Fakat, diğer bazı tatmin edici işler vardır, mesela beyin cerrahisi ve bilgisayar programlama (gerçi bunlar yaşam için yapılıyorsa ruh bunaltıcı da olabilir). Bunlar ekmek işçiliği değildir, peki nasıl sarvodaya’ya uyacaktır?

Sarvodaya’nın endüstriyelleşmiş ülkelerdeki işçilik taksimatına (yani mesleksel uzmanlaşmaya) uyumlu hale getirilip getirilemeyeceği açık değildir.

Bazı tip işler bazı insanlarca tatmin edici olabilir ama eşitsizliğin veya daha iyi olanlara hizmet etmenin temeli de olabilir.

Sarvodaya, bu tip işleri sınırlamak için mekanizmalar getirmeli veya alternatif olarak, bu tip işleri yapanlara özel ayrıcalıklar olmamasını temin etmelidir.

Prensip 4: katılım. Köy seviyesinde organize olarak, sarvodaya katılımcı ve kendini yöneticidir. Köy seviyesinde doğrudan demokrasi vardır, köy federasyonu ve devlet seviyesinde de. Üst seviyelerde kararların nasıl alınacağı ise tamamıyla belirsizdir.

Prensip 5: şiddet dışılık. Sarvodayanın özü, yaşam tarzı olarak ve sosyal değişim metodu olarak sertlik dışı olmaktır. Bir olası prensiplerle bir çatışma devlet denilen köy demokrasileri federasyonunun rolü konusunda olabilir. Bazı sarvodaya modellerinde, devlet ağır sanayiye ve yeddiemin altında kullanılan tüm diğer mallara sahiptir. Devlet topluma karışmamalıdır. Ama ya devlet düzeyindeki işlerde sorumlu olan bireyler, örneğin ağır sanayide? Devlet düzeyindekilerin daha güçlü olmasının yozlaştırıcı, ve görevlilerin kendi güç ve zenginliğini arttırıcı şekilde kullanma olasılığı yok mudur? Günümüzdeki toplumlar sertlik üzerine bina edildiğinden, yani asker ve polis, sarvodaya devletinin ihtiyaçları yönetirken farklı bir dinamiği sağlaması konusunda çok dikkatli olmalıdır. Alternatif olarak, sarvodaya devletsiz olarak yeniden formulize edilebilir.

Sarvodaya Hindistan ve Srilanka’da 1950’lerden beri önemli ölçüde kullanılmıştır.[4] Sarvodaya bağlıları köylere gitmiş ve kendine yeterliliği pratik yöntemlerle, mesela evler ve okullar yapıp, enerji sistemleri monte edip toprak koruma önlemleri devreye sokarak anlatmışlardır. Bu pratik önlemler ayrıca kişileri ve grupları kendi şefkat, paylaşma ve işbirliği gayretlerini uyandırmak veya , diğer bir deyişle, kişisel gelişim ve toplum inşasına sevketmiştir. Sarvodaya hareketi olarak isimlendirilen organizasyon ve ağlar, gönüllülerle, eğitim sağlayarak ve ilerlemeyi değerlendirerek köy işlerini desteklemişlerdir.

Sarvodaya’yı yaymak için büyük gayretler sarf edildiyse de, Hindistan ve Sri Lanka’da ilerlemenin ana yolu siyasilerin tercihleri doğrultusunda kapitalizm olmuştur. Hindistan’da, ulusal liderler Gandi’nin ideallerine göstermelik olarak destek olmuş ama pratikte Gandi’nin köy demokrasisi ve kendine dayanma vizyonuna hiçbir elle tutulur destekte bulunmamışlardır. Bu, sarvodaya devletinin rolü konusunda daha büyük kuşkuların oluşmasına yol açmıştır: merkezleşmiş gücün yeri olarak devlet, yaygınlaşmış ekonomik yapıya destek olmayacaktır. Hindistan ve Sri Lanka dışında, sarvodaya genellikle bilinmez. Muhtaçlara yardım ilkesi, gelişmiş ülkelerde fakirlere ve evsizlere gösterilen negatif veya düşmanca tavırlarla çatışır, her ne kadar muhtaçlara yardım, refahı arttırma, yardımlaşma ve karşılıklı işbirliği geleneklerinden çok uzak olmasa da… Köy demokrasisi fikri şehir ve kırsal kesime uyum konusunda adaptasyon gerektirmektedir, ama bu, katılımcı demokrasi ve toplum reorganizasyonu deneyimlerinden çok farklı değildir. Buna karşın, sarvodaya’nın ekmek işçiliğine adanmışlığı anlaşılamayacak kadar yabancıdır. Mesleki uzmanlaşma kapitalist ekonomilerde o kadar girifttir ki ekmek işçiliği ancak tarım toplumlarında mümkün olabilir. Dolayısıyla bu kısım, yüksek bölümlü işçiliğin bulunduğu bir toplum için yeniden düşünülmelidir.

Alternatif bir vizyon olarak, sarvodayanın devleti içerme ihtimali bazı zorlukları yaratabilir. Sarvodaya devletinin, köy demokrasilerinin başının, kapitalist devletten çok farklı olması gerekir, yine de kavram, devletsiz sarvodaya modeline nazaran mevcut devletlere daha fazla güven vermektedir.

Vizyon ve değişim stratejisi olarak sarvodaya’nın en büyük gücü, kapitalist eşitsizlik, mücadele, tüketimcilik ve işten soğutmaya karşı komple bir başkaldırı olmasıdır. Sarvodayanın alternatif olarak zikredilmesinin sebebi, kapitalizmin temellerini sorgulamak içindir. Sarvodayanın, değişim stratejisi olarak modüler olma avantajı vardır: lokal girişimler her yerde düşünülebilir, hemen oluşabilir, ve büyük değişimler gerektirmez. Sarvodaya’nın bazı kuvvetli tarafları, ayrıca onun zayıf yanlarıdır da. Çünkü kapitalizme o kadar zıttır ki, endüstriyel veya post-endüstriyel bir toplumda pratik imkanı yoktur. Yerel gelişim metodu iyidir, ama kendi içinde kapitalizmin kurumlarıyla baş etmek, devlet gücü sinerjisi ve bürokrasi, tüketici metaları, reklam ve işçi ücretleri konusunda hiçbir strateji içermemektedir.

Sonraki bölüm: Anarşizm

1 Kunal Roy Chowdhuri, “Gandhi’s theory of sarvodaya socialism,”

Gandhi Marg, Vol. 15, No. 1, April-June 1993, pp. 62-77; Amritananda

Das, Foundations of Gandhian Economics (Bombay: Allied, 1979);

Romesh Diwan, “Income distribution theories and Gandhian economics,”

Nonviolent alternatives to capitalism 101

Gandhi Marg, Vol. 6, No. 10, January 1985, pp. 707-720; Romesh

Diwan and Mark Lutz (eds.) Essays in Gandhian Economics (New Delhi:

Gandhi Peace Foundation, 1985); J. C. Kumarappa, Swaraj for the

Masses (Bombay: Hind Kitabs, 1948); J. C. Kumarappa, Economy of

Permanence: A Quest for a Social Order Based on Non-Violence (Rajghat,

Kashi.: Akhil Bharat Sarva-Seva-Sangh-Publications, 1958, 4th edition);

Jai Narain, Economic Thought of Mahatma Gandhi (New Delhi: Sehgal,

1992); J. D. Sethi, “Gandhian philosophy and theory of international

trade,” Gandhi Marg, Vol. 11, No. 3, October-December 1989, pp. 303-

326; Rama Shankar Singh, “Elements in Gandhian economics,” Gandhi

Marg, Vol. 12, No. 4, January-March 1991, pp. 454-466.

2 Quoted in Chowdhuri, pp. 66-67.

3 Romesh Diwan and Sushila Gidwani, “Elements in Gandhian

economics,” Gandhi Marg, Vol. 1, No. 5, August 1979, pp. 248-258,

reprinted in Diwan and Lutz, pp. 54-65.

4 Detlef Kantowsky, Sarvodaya: The Other Development (New Delhi:

Vikas, 1980). Hindistan ve Sri Lanka’daki hareketler birçok yönden farklıdır, fakat burada kolaylık açısından gruplandırılmıştır.

…Bu makale ilginizi çektiyse…

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan…

Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur.

Buradan indirebilirsiniz.

 

Liberalizmin Ak Kitabı

1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.

 

 

 

Trackback URL

  1. 7 Yorum

  2. Yazan:zafer Tarih: Eki 15, 2008 | Reply

    kapitalizm kendi alternatifini kendisi yaratarak 2 kere vurmayı iyi bilir… üzerine çok yazı yazmaya gerek yok, kapitalizm işini bilir zaten…

  3. Yazan:fuatogl Tarih: Eki 15, 2008 | Reply

    Birşeyin özü değişmezse o şeyin kendisi de pek değişmemiş sayılır. Ciddi bir alternatif için birinci prensip şu olmalıdır: Üretim araçlarının özel mülkiyetine son verilmelidir. Alternatif diyorsak gerisi boş gerçekten.

    Dün kölelik gayet normal, insanın “doğasına uygun” bir sistemdi. Bugün ise paradigma değişmiş durumda. Yarın için, insanları çalıştırıp üzerlerinden para kazanmanın aynı akibete uğrayacağını söylemek hiç de aşırı bir iddia değil. Kapitalizmin sürdürülemez durumu gün geçtikçe bu paradigma değişikliğini dayatacaktır.

  4. Yazan:memet faruk Tarih: Ara 22, 2008 | Reply

    TEMEL EKSEN:” Sağ-Sol” arasında değil:
    DEVLET – BİREY arasındadır.

    Çünkü DEVLETÇİ olduktan sonra,”Sağ da-Sol da”:Aynı kapıya çıkar.
    İşte bu nedenle ” Sağ veya Sol DEVLETÇİ ” ler; dünde-bugünde:AYNI YOBAZ ADRESTE buluşuyorlar.. Kapitalizm ve Devletçilik,asıl bu nedenle: felsefi/ekonomik ve ahlaki açıdan birbirinin zıttıdır.
    Kapitalizm: İnsanların OBJEKTİF ÇIKARLARINI temel alan bir sistemin adıdır. Çünkü kapitalizm: Kolektifin ” kamu/devlet çıkarları “için bireyin kurban edilmesini değil, bireysel hakları temel alan bir sistemdir. Bu anlamda kapitalizm henüz uygulanmamıştır. ABD’ de başta olmak üzere, uygulanan sistem YARI DEVLETÇİ sistemlerdir…
    Oysa devletçilik: BİREYİN kendisi için varolmaya hakkı olmadığını,başkalarına hizmetin insanın tek ahlaki gerekçesi olduğunu ve kendini kurban etmesinin en yüksek ahlaki görev,erdem ve değer olduğunu iddia eden bir sistemdir.
    Bu nedenle tercihimiz:
    ” KAPİTALİZM ile DEVLETÇİLİK ” arasında olmalıdır.

  5. Yazan:Sevket Tarih: Oca 3, 2009 | Reply

    Alternatifler güzel ama insan degismedikten sonra kapitalizm insanin yaradilisina en uygun sistem.
    Olurda bir gün insanlari zihniyeti degisir ozam diger alternatifler düsünülür. O zamana kadar kapitalzmin daha sosyal bir verzionu uyguluyabilecegimiz en uygun ve en adil sistem

  6. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Oca 9, 2009 | Reply

    Bence bu konu tamamen ideolojisiz bir bakış açısıyla değerlendirilebilmeli.Bu belirlemeye yazarın konuya menfi yönüyle baktığı anlamında ihtiyaç duyduğum ya da yorumlardan böyle bir yargıya vardığım anlaşılmasın.Bilakis sayın yazarın,tüm insanlığı ilgilendiren hayati bir konuya çözüm araba çabası içinde olduğu ve bu anlamda dikkate değer sağlıklı öneriler sunduğunu, yazıya yorumlarıyla katkı koyan katılımcıların da son derec yapıcı görüşlerde bulunduğunu düşünüyorum.

    Ne var ki konuyla ilgili genel tartışma çerçevesine bakıldığında(gerek bizde,gerek dünyada)tamamen ideolojiler üzerine inşa olan sistemler arası bir karşılaştırmayla sınırlı kaldığını görüyoruz.

    Bu bağlamda varolan realiteyi doğru okumak yerine birini diğerine alternatif gören,yani hadiseye sadece siyah ve beyaz çizgiler çerçevisinde yaklaşan hakim bir görüş var.Kısmen tartışılan ara formüller,yani griler hesaba katmazsak,birbirine tamamen zıt iki ana görüşün daha yaygın ve revaçta olduğunu gözlemlemek mümkün.Bu iki temel görüşün bir ayağı sosyalizm(ve ileri aşaması komünizm),diğer ayağı ise kapitalizmdir.

    Bütün fırtına genellikle bu iki sistem etrafında kopar;her koşulda sosyalizmin tek kurtuluş olduğunda ısrar eden romantik solcular ve kapitalizmi bir nimet sayarak yücelten karşıt görüşlüler.

    Oysa yüzeyde biz kavga etmeye devam ededuralım her iki cephenin de yanıldığını kanıtlayan bir dünya gerçeği var.Yeterince ders çıkarabileceğimiz,savunma ve karşı koymayla değiştiremediğimiz pek çok deneyim.Öyle ki,yaşam diyalektiği sosyalizmin tek kurtuluş ve çözüm olmadığı ve nedeni her ne olursa olsun uygulamada sıkıntılar yaşandığını ve bu uygulamanın sanıldığı gibi başarılı bir sonuca ulaşmadığını hep beraber gördük.Sosyalizm yanlıları istedikleri kadar sosyalizmin dünyada tutunamayışına gerekçeler bulsunlar,bu deneyimi kısmen yaşamış ülkelerin iktisadi yaşam tabloları gerçeği gözler önüne seriyor.Sözkonusu devletlerin sefalet içinde oluşu,kalkınmada dünya sıralamasında sonuncu olmaları her halde bir tesadüf değil.Dikkat edilirse bu kervana katılan ülkeler,yoksul ve geri kalmakla kalmamış,fakat aynı zamanda ya büyük kriz ve ekonomik buhranlara,toplumsal çalkıntılara sürüklenmişlerdir ya da en nihayetinde dağılma noktasına gelmişlerdir.Sovyetler,Doğu Avrupa ülkeleri,birleşen Almanya…buna en iyi örnektir.

    Demekki bir şekilde tutmadı.İnsanlar can sıkıntısıyla durup dururken sahip oldukları kazanımlardan(!)vaz geçmiş olmazlardı sanırım.Tabii bu arada henüz tam dönüş yapamamış ülkeleri de atlamamak gerekir.Mesela latin ülkeleri kısmen direniyor.Direniyor da bu ülkelerde kanlı-kansız darbeler,toplumsal kargaşa da hiç bitmiyor.Yani sanıldığı gibi eşitlik,adalet vs.ye gark oldukları falan yok.Olmadığı gibi her türlü insan hakları ihlalleri de oralarda yaşanıyor.Yani kısacası bir diktatörlük gidiyor diğeri geliyor.Çin:sembolik olarak komünizmle yönetiliyor gibi görünse de şu anda dünyanın en büyük kapitalist devletleri arasında yer alıyor;sanırım kapitalizm içinde değerlendirmeyi daha çok hakkediyor.K.Kore,Vietnam,Kamboçya’ya ise hiç değinmeyeceğim ne halde oldukları malum.

    Şimdi de kapitalizm’e gelelim.En başta,sosyalizmin başarısızlığı=kapitalizm tek alternatif demek değildir,öyle anlaşılmamalı.Yani sosyalizm zaten baştan beri sağlıklı bir yol değildi,üstelik de tutmadı,boyunun ölçüsünü alıp dağıldı “o halde yaşasın kapitalizm”diyerek bunu yeryüzünün yegane sistemi olarak sunmak son derece yanıltıcı.Zira başta Mustafa Akyol olmak üzere bu sitede kapitalizmi övmekle bitiremeyen ve düşüncelerini de sosyalizmin işe yaramayışıyla ilişkilendiren hatırı sayılır görüşler var.Nasıl bir mantıksa.Hem sosyalizmin zaten miadını doldurmuş ve yeryüzünden silindiğini avuçlarını ovuşturarak dillendirir sonra da her türlü marazı sosyalizme bağlar bu kalemşörler.Marksistlere ve sosyalistlere veryansın etmekle her türlü sorun kökünden çözülemiyor ne yazık ki…Yoksulluk ve gelir adaletsizliği önlenemiyor,savaşlar durmak bilmiyor,krizler dinmiyor.Fakat ideolojik çekişmelerin yarattığı tatminle olsa gerek aydın,yazar,ekonomist ve akademisyenlerimizce bu tutumda ısrar ediliyor.Evet,elbette sadece “vahşi kapitalizm”diyerek kestirip atılacak bir sistem olmanın çok ötesindedir kapitalist işleyiş.Beğenelim beğenmeyelim dünyaca itibar edilmiş(önlenemeyen bir realite olarak söylüyorum),yaygınlaşmış ve kabul görmüş bir sistemdir kapitalizm.En solcu ve sosyalist olanımız da dahil teorik olarak farklı düşüncelere sahip olduğumuzda bile diğer yanımız bu gerçeğin bir parçası oluyor;sosyalist düşünüyor ama kapitalist yaşıyoruz.Bu bir gerçek.Ancak bu böyle diye kısmi reform ve değişimlerin önü tamamen kapalıdır anlamına gelmez.Belki özel mülküyet tamamen ortadan kaldırılmayabilir ama daha da “vahşi”leşmemesi ve bitip tükenmeyen savaşlara yol açılmaması için formüller üretilebilir.

    Böyle bir denge de ancak tamamen başıboş ve denetimsiz bırakılmayacak yöntemlerle mümkündür.Üretim,istihdam,devlet yönetim ve sistemleri de tıpkı bireysel özgürlükler ile toplumun uyumu adına başvurulan disiplin ve kurallara benzerler.Özgürlük adına haydi her şey serbest olsun gibi sınırsız bir özgürlük biçimi nasıl ki cinayet işlemek de dahil her türlü kötülük ve ahlaksızlığın önünü açmaya müsait olacaksa,ekonomik işleyişte de sınırsız serbestlik işte bugün dünyada varolan vahşi(evet böyle tanımlanabilir)kapitalizmi kaçınılmaz kılar…İnsanı kendisine yabancılaştırır,tüketim çılgınlığı yaratır ve doyumsuz bireylerden oluşan,bencil,açgözlü ve köşe dönme zihniyetinin hakim olduğu sağlıksız bir toplum yaratır.Nitekim bugün işlemekte olan dünya sistemi gittikçe bu temeller üzerine kuruluyor.
    ******

    Bu görüşlerden hareketle sayın yazarın makalesini son derece olumlu ve yapıcı buluyorum.Bildik ideolojik tartışma yerine çözüm vadeden çok değerli bilgiler içeriyor yazısı.İnanıyorum ki ideolojik gözlükleri ve taraf olma psikolojisini bir yana bırakırsak dünyayı daha yaşanabilir kılmak adına yapabileceğimiz pekçok şey var.Kavramlara takılmadan,sistem kavgalarına düşmeden her adımda daha adil ve yaşanabilir bir dünya kurgulayarak başlayabiliriz.Bizi kuşatan benmerkezci anlayışları terkederek başarabiliriz.Yani dünyanın sadece içine düştüğümüz bencilce tutumdan ibaret olmadığını keşfedecek yeni bir sayfa açarak…Demokrasiyi,insan hak ve özgürlüklerini içselleştirerek…Doğa ve yaşamla olan bağlarımızı güçlendirerek,kendi özümüze dönerek…Daha çok çalışarak ve insanlığa büyük hizmetler vererek ve en son yaşamın harikulade gizem ve güzelliklerine gözümüzü açarak…evet,başarabiliriz ve bu bir ütopya değil.Sağlıklı bir eğitim,yolların hiçde sandığımız kadar kapalı olmadığını gösterecektir bize.

    Yorumumu bir hayli uzun tuttuğum için tüm katılımcılardan affımı diliyor,tamamanı okuma sabrı gösterenlere de teşekkürlerimi iletirim.

  7. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Oca 9, 2009 | Reply

    Aziz bey,

    Değerli yorumunuz için teşekkür ederim. Bahsettiğiniz gibi iki ucu kirli bir değnek. Derin Düşünce grubunda sosyalizmin günahlarından dolayı kapitalizmin ehven-üş şer olduğunu düşünen değerli arkadaşlarım var. Bu, kapitalizme vahşi olmayan alternatifler arama çabam da, bu arkadaşlarla yaptığımız uzun ve heyecanlı tartışmanın sonucudur. Şimdilik kapitalizme yenik bir haldeyiz, ama bu onu kabullendiğimiz anlamına gelmiyor. İnsanoğlu, mutlaka adil sistemler icad edecektir. Bu, kapitalizmin ehlileşmesiyle de olabilir; yepyeni sistemlerin üretilmesiyle de. Erdemlerin sistemlere ait olmadığı, sadece insanlara ait olduğu önermesine de katılmıyorum. Sistem, bal gibi insanı ahlaksızlığa itiyor, bunu görmemek için kapitalizme imanı olması lazım insanın. Hele adil bir dünya mümkün olsaydı Tanrı herkesi farklı yaratmazdı diye düşünenleri görünce saçımı, başımı yolasım geliyor.

  8. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Oca 10, 2009 | Reply

    Ekrem Bey,

    Est.ben size teşekkür ederim,makaleniz ve değerli yorumunuz için.

    Size katılıyorum.Dediğiniz gibi,değneğin iki ucu da pek temiz görünmüyor.Maalesef.

    Sosyalizmin günahlarına gelince,sonuçlar malum.Ancak bu günahtan,en çok,sosyalizm macerası yaşamış ülkeler etkilendi.Bizim halıhazırda memnun kalmadığımız ekonomik gidişattan sosyalizmi sorumlu tutmamız doğru bir teşhis olmaz.Yorumumda atıfta bulunduğum kapitalizm yanlılarının en çok düştüğü hata bu oluyor çünkü.Bu da tabiri caiz ise mide krampı geçiren birine kabakulak teşhisi koymak gibi bir şey.Tabii bu itirazım yazınıza değil.Siz, ağrıyan yeri bulmuşsunuz:)

    Ha,bizde sol ve sosyalizm eleştirilip tartışılmasın mı?Elbette tartışılmalı.Tartışılıyor da.Fakat dediğim gibi sapla saman karıştırılmadan yapılmalı.Yani “sol”un,sosyal demokratların,sosyalizmi savunma iddiasında olanların günümüzde nerelere savrulduğu elbette sorgulanabilmeli.Ancak bu,kapitalizmin yarattığı her türlü tahribatı,devlet ve hükümetin yanlış politikalarını sosyalizme yükleme kolaycılığına kaçmadan olmalı.

    Saygı ve selamlar.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Eki 16, 2008: Kapitalizme vahşi olmayan alternatifler-2 : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin