RSS Feed for This Post

8 mart? Deliye hergün bayram!

20080718_derin_dusunce_org_8_mart_feminizm.jpg6 ay önce 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ydü. 6 ay sonra yine 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlanacak. Aşağıdaki araştırmaya göre bugünü kutladığı varsayılan Türkiye kadınlarının % 64,2’si başını örtüyor. Örtenler ve örtmeyenleri aynı derecede ilgilendiren nice kadın problemi çarşaf çarşaf gazetelere basılıyor, bir sürü toplantı, yürüyüş vs. yapılıyor, kimilerimize çiçekler veriliyor.

Ama Türkiye kadın hareketi içindeki güç sahibi kadınların önemli bir kısmının, başörtülü kadını eşit hemcinsi olarak kabul etmesi ve onun mevcut kadınlık sorunlarına ilave olmuş hususi sorununa el atması hiç gerçekleşmeyecek bir hayalmiş gibi gözüküyor. Başka bilinçlerin kadınlık bilincinin önüne geçtiğini ister istemez düşünmekten başka bir şey gelmiyor insanın elinden. Hatırlanacağı üzere Tarhan Erdem başkanlığında A ve G Araştırma Şirketi, Mayıs 2003’te Türkiye’nin 7 coğrafi bölgesinde, 38 il ve 128 ilçede başörtüsü konusunda bir araştırma gerçekleştirdi. Araştırma sonuçları Milliyet’te yayınlandı; ancak gündem o kadar meşguldü ki, hak ettiği ilgiyi gördü mü tartışılır. Şimdi bu araştırmanın bazı dikkate değer bulgularını tekrar hatırlatmak ve kadınlar gününde Türkiye kadınlarına dair hamasi nutuklar atmak yerine ayaklarımızın yere basmasını sağlayacak Türkiye kadınları hakkındaki gerçeklerden bahsetmek istiyorum. Araştırmanın ilk sorusu “Bu evde çarşıya, pazara, alışverişe, gezmeye vs. gittiğinde başını kapatan kimse var mı?” sorusuna her 100 haneden 77,2’si “evet” yanıtı verdi. 18 yaş ve üstü kadınların % 64,2’si çarşıya-pazara-alışverişe-gezmeye giderken başını örtüyordu. Araştırmaya göre başörtülü kadınların % 44,1’inin evinde sadece kendisi başörtülü, % 30,8’inin hanesinde ise başörtülü ikinci bir kişi daha var. Nesiller arası devamlılığı görebilmek açısından önemli olabilecek bir veri ise başını örten kadınların % 23’ünün evinde, beraber yaşayan başörtülü kızı var. Yine başörtülü kadınların % 24,9’unun aynı hanede yaşayan başörtülü annesi var.

Sosyo-demografik verilere göre baktığımızda, mesela yaş yükseldikçe başını örtenlerin oranı yükseliyor. 18-27 yaş grubundaki kadınların % 46,9’u evinden çıkarken başını örttüğünü söylerken bu oran 44 yaş ve üzerinde % 78,2’ye çıkıyor. Evlilik başörtü örtmede dönüm noktası… Türkiye’deki evli kadınların % 72,7’si başını örterken, bu oran bekarlarda % 33,9. Okullaşmaya gelince, araştırmaya konu kadınların büyük bir oranı (% 66,22); örtülü-örtüsüz, ilkokul mezunu veya diplomasız ne yazık ki. Keza diplomasız ve ilkokul mezunu olanların çok önemli bir kısmı başörtülü (diplomasız olanların %91,5’u, ilkokul mezunlarının % 81,4’ü). Diğer taraftan her 100 üniversiteli kız öğrenci arasında başörtülü kız öğrenci oranı % 10,5.

Bağlamından soyut kamusal alan ve 8 Mart

Başını örten kadınların hane halkı ortalama aylık geliri, 2003 Mayıs’ında 363 milyon TL. Başını kapatmayan kadınların hane halkı aylık gelir ortalaması 964 milyon TL. Buradan hareketle sınıfsal bir açıklama yapılabilir mi? Eğitim ve hane halkı aylık gelirine paralel olarak sosyal statü yükseldikçe başı açıkların oranının hızla yükseldiği görülmekte. Keza metropollerden kıra doğru gidildikçe başörtülülerin oranı artıyor. Türkiye’nin nüfusu en büyük ilk 8 şehrinde başörtülü kadınların genel ortalaması % 48 iken, bu oran kırda (seçmen sayısı 10 binin altında olan yerlerde) % 75,5’e çıkıyor. Bölge olarak en az başörtülü Marmara’da, en fazla ise Güneydoğu’da.

Bir başka ilginç veri, örtülü kadınlar arasında örtüsünü türban olarak tanımlayanların oranı oldukça düşüktür. (Örn. 16-27 yaş grubunda % 8,8’dir, diğer yaş gruplarında daha da azdır). Kadınlar örtüsünü büyük oranda başörtüsü olarak tanımlamaktadır: % 77,6. Kadınların % 63,4’ü başlarını örtme gerekçesi olarak inançları gereği örtündüklerini söylemişler, gelenekler yüzünden örtünenlerin oranı ise % 20 civarında çıkmıştır. Başörtülüler arasında eğitim yükseldikçe “inançlarım gereği örtünüyorum” diyenlerin oranı da yükselmektedir. Düşük eğitimlilerde ise “gelenek” cevabı genel ortalamanın çok üzerindedir. Eğitim ve hane halkı gelirine paralel olarak sosyal statü yükseldikçe “dinî gerekçelerle örtünüyorum” diyenlerin oranı da yükselmektedir. Düşük sosyal statü gruplarında “gelenek” cevabı yüksektir. Keza yerleşim tiplerine göre örtünme gerekçesine bakıldığında, kırdan metropollere doğru gidildikçe, “inançlarım gereği örtünüyorum” diyenlerin oranı yükselmektedir.

“Devletin zirvesinde yapılan resmi tören ve davetlere devlet büyüklerinin eşlerinin türbanlı olarak katılmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Doğru mu, yanlış mı buluyorsunuz?” sorusuna deneklerin % 56’sı doğru bulduğunu söylemiştir. Demografik verilere göre verilen cevaplara bakarsak; kadınlar ve gençler genel ortalamanın biraz üzerinde “doğru bulduğunu” söylemiştir. Eğitim yükseldikçe “yanlış buluyorum” diyenlerin oranı ise yükselmektedir. “Türban, laiklik karşıtlığının bir işareti değildir.” ifadesini doğru bulanların yüzdesi ise 67,7’dir.” “Üniversitelerde türban yasağı kaldırılmalıdır.” ifadesine katılanların oranı % 75,5’tir. 18-27 yaş grubundaki gençler orta ve üst yaş gruplarından daha fazla üniversitelerde türban yasağının kaldırılması gerektiğini söylemişlerdir. Deneklerin % 62,6’sı devlet dairelerinde çalışan kadınlardan isteyenlerin başını örtebilmesi gerektiğini söylemiştir. Hanesinde başını kapayanların olduğunu söyleyenlerin % 72,9’u, “İsteyen başını örtebilmelidir.” derken, “Hayır başörtülü yok.” diyenlerin % 70,2’si bu fikre karşı çıkmaktadır. Devlet dairelerinde türban yasağı hakkında AKP seçmenleri % 88,2 ile “Devlet dairelerinde çalışan kadınlardan isteyenler başını örtebilmelidir.” demiştir. CHP seçmeninin ise % 24,7 si bu görüştedir. Keza ilginç bir şekilde DEHAP seçmeninin % 77,3’ü bu görüştedir. CHP, DSP ve YTP seçmeninin çoğunluğu, devlet dairelerinde türban yasağını savunmaktadır.

“Sizce türban laiklik karşıtlığının, devlet işlerinin dinî kurallar içinde yürütülmesi isteğinin simgesi, göstergesi veya işareti mi? Bu konudaki fikriniz nedir?” sorusuna deneklerin % 70’i “Hayır değildir” derken % 10,8’i bu soruya cevap verememiştir.

“Size hizmet veren bir memurun, kamu hizmetlisinin (hakim, öğretmen vs) siyasi olarak ne düşündüğünü belli edecek bir görünümde (rozet, işaret, özel bir şapka, türban vs.) hizmet vermesi sizi rahatsız eder mi?” sorusuna verilen yanıt, deneklerin % 54,11’i, “Kamu hizmetlisinin siyasi kimliğini yansıtacak şekildeki görünümü beni rahatsız etmez.” şeklinde olmuştur. Bu cevaplarda simge ile, türbanın kastedildiğinin anlaşıldığı gözlemlenmiştir. Son olarak, “Sizce Türkiye’nin çözülmesi gereken en önemli 3 sorunu nedir?” sorusuna erkekler işsizlik ve yolsuzlukları, kadınlar eğitim ve sağlık sorununu genel ortalamanın üzerinde söylemiştir. Güneydoğu Anadolu bölgesinde % 27,2 ile söylenen en önemli 3. sorundur. Türban sorunu AKP’lilerin % 15,3 ile en önemli gördükleri 6. sorundur.

Bütün bu bilgilerden sonra, belki de kimbilir kimilerinin dediği gibi örtülü kadınların en önemli problemi gerçekten de kullandıkları başörtüsü değildir. Belki de onların sorunları da memleketi birincil derecede ilgilendiren ekonomik sorunlar, işsizlik vs’dir ve bütün kadınları ilgilendiren genel kadınlık sorunlarıdır. Peki bu durum yani araştırmalarda çıkan, türbanın sorunlar arasında birincil bir önemde olmadığı verisi, türbanın çözümlendiği ve bir sorun kalmadığı anlamına mı geliyor? Benim sorum şudur: Türkiye Kadın Hareketi’nin önemli bir bölümü bu gerçeklere daha ne kadar kayıtsız kalmaya devam edecek? Ve “o” kadınları da kız kardeşleri arasına ne zaman alacak?

Türkiye’deki yetişkin kadın nüfusunun % 64’ünü oluşturan başörtülü kadınların kendi sorunlarına değinmeyen bir 8 Mart hakkında “bayram gelmiş neyime” tavrı olursa (ki olsa yeri var), Türkiye Kadın Hareketi bu kadınların sorunlarına karşı açık ve kararlı bir iletişim içinde olmak yerine, son zamanlara kadar kayıtsız kalması yüzünden olmaktadır. Bu durum devam ettiği sürece de 8 Mart’lar da Kadın Hareketi de “tabandan” yıllardır beklediği desteği bulamayacaktır.

* Kadın çalışmaları üzerine araştırma yapmaktadır.

… Bu makale ilginizi çekitiyse…

Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne  kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor.  Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

 Kadın hakları ve Kemalizm

 “Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık  şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi.  Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ?  “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak”  Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış:  “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış

 

Trackback URL

  1. 1 Trackback(s)

  2. Oca 31, 2009: Kemalistin Yeni Afyonu : AliyeFobi : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin