RSS Feed for This Post

Kemalistin Yeni Afyonu : AliyeFobi

Kemalistleri tanıdıkça neden ölülere taptıklarını daha iyi anlıyorum. Çünkü aynı zamanda ölmüş insanlardan hâlâ bir kötülük göreceklerine inanıyorlar. Tamamen bu dünyadan kopmuş, yüzünü ahirete dönmüş tuhaf bir itikat.

 Kemalist tayfanın damardan aldığı uyuşturuculara bir yenisi eklenmiş: AliyeFobi! zavallılar aşırı dozdan perişan olmuş vaziyetteler. FaceBook’taki bir grubun tanıtım metni durumu güzel özetliyor:

 “Fatma Aliye Hanım, Mustafa Kemal’in yaptığı devrimleri bir türlü benimseyememiş. Romanlar yazan, Batı edebiyatından çeviriler yapan ve dönemindeki erkek egemenliğine karşı çıkabilen bir kadın, nasıl olur da Mustafa Kemal aydınlığını göremez, anlamak olası değil. Kendisinin,bir Osmanlı paşasının (Ahmet Cevdet Paşa) kızı olmasının bunda rolü var elbette.”

 Herhalde Deniz Baykal’ın kızı olsaydı böyle düşünmezdi! Kemalistlerdeki bu zaman algısı daha doğrusu zaman kavramı kaybı hakikaten incelenmesi gereken bir durum. Mustafa Kemal Atatürk bir Osmanlı paşası değildi de Paris’te güzel sanatlar öğrencisiydi! Onun anne babası da Venezuella vatandaşıydı!

 Sanki Türk kadını pencere önünde fesleğen sulayarak “Ah şu Atatürk beyaz atıyla gelse de saçımı başımı açsa, okutsa, adam etse” diyerek bekliyordu.

 Meselâ Ece Hanım “Kadınlar Halk Fırkası [Nezihe Muhittin’den, Suna Vidinli’ye Siyasette Kadın eli]” adlı yazısında ne demiş:

“[…] KADINLAR HALK FIRKASI..

Evet, belki çoğumuzun zaman zaman aklımıza geldiği halde, “olmaz öyle şey” diyerek, dile getirmediğimiz, yada feminist damgası yiyerek horlanmasını muhtemel gördüğümüz, bir parti isminden bahsediyorum. 16 Haziran 1923 de kurulan, Mustafa Kemal’ i bile şaşırtan bu oluşuma, valilik tarafından kadınların siyasi temsili mümkün olmadığı gerekçesiyle, faaliyet izni verilmemiş..

Bizim gibi, demokrasiyi henüz tam manasıyla özümseyememiş ülkelerde, sadece kadınlardan müteşekkil bir partiye, ne kadar ihtiyaç vardır, tartışılabilir.

Fakat o yıllarda, böyle bir oluşuma liderlik edebilmiş, cesur yürek Nezihe Muhittin’i, allayıp pullayıp reklam edecek, destek olacak medya patronları da yokken, ve toplum olarak çok daha mutahassıp bir sosyal yapı mevcut iken, isim olarak da olsa, ortaya çıkabilmiş olması, insanı ister istemez şaşkına çeviriyor.. […]”

Dedik ya bu zavallı Kemalistler zamandan tamamen kopuk yaşıyorlar diye. Güya Atatürk kadınları kurtarmış, TÜSIAD ve CHP gibi “çağdaşlık” misyonerleri de kadın haklarının yılmaz savunucularıymış vs vs.

Narkozdaki Kemalistlerin uyanabilmesi ve gerçek hayata geri dönebilmesi için Nurhayat Kızılkan’ın çağdaş ve modern Türk kadını hakkındaki tabuları yıkan bir kaç yazısını tavsiye ederek bitiriyorum:

 Cumhuriyet Kadını” nereden çıktı? »

Ülkemizde kadın tarihi 1980″li yılların sonlarına kadar incelenmemiştir. Çünkü sosyal bilim alanındaki kadınlar dâhil herkes bu alanın incelenmeye değmeyecek denli “aşikâr” bir tarih olduğunu düşünüyorlardı. Atatürk ve arkadaşları, kadın haklarını Türk kadınına “vermiş” ve dolayısıyla Türk kadını bu hakları -hiç uğraşmadan- “almıştı”.

8 mart? Deliye hergün bayram! »

6 ay önce 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ydü. 6 ay sonra yine 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlanacak. Aşağıdaki araştırmaya göre bugünü kutladığı varsayılan Türkiye kadınlarının % 64,2’si başını örtüyor. Örtenler ve örtmeyenleri aynı derecede ilgilendiren nice kadın problemi çarşaf çarşaf gazetelere basılıyor, bir sürü toplantı, yürüyüş vs. yapılıyor, kimilerimize çiçekler veriliyor.

TÜSİAD’ın İç Hastalıkları ve Kadınlar »

Ekşi Sözlük’te “TÜSİAD’ın kızkardeşi” olarak tanımlanan KAGİDER’e onun sınıfsal temellerinden yaklaşarak bakmak çok acımasızlık olmaz mı diye düşünmüyor değilim ama ne var ki mevcut durum başkaca bir şans da tanımıyor insana maalesef. Yani kapitalist kadın patronlardan feminist iddialar ne derecede mümkün? Bu makale bu soruyu açmaya çalışan girizgah niteliğinde bir yazıdır.

Feminist olma pahasına »

Kadın hareketi bütün gayretlere rağmen hâlâ bir grup entelektüel kadının egemen olduğu bir hareket olarak gözüküyor ve “kitlelere” ulaşarak, ortalama bir kadının farkındalık seviyesini yükseltmek hâlâ bir amaç niteliğini koruyor” Azad edilmiş ama özgürleşememiş” Türk kadını, halen sorunlarını, 19. yüzyılda Osmanlı’da başlamış olan üç ana düşünce akımı, Batıcılık, İslamcılık ve milliyetçilik akımları çerçevesinde tartışıyor.

Çalışan Kadın ve Çalıştırılan Kadın »

Gecekondusunda kocasından gizli gizli (ele güne karşı “karısını çalıştırtıyor” dedirtmemek için) sabahtan akşama sünnet pelerinlerine boncuk işleyen bir kadınla, uluslararası bir danışmanlık firmasında hem çalışıp, hem de akşamları bir MBA programına devam eden bir kadını kapsayacak bir “Türkiye’de Çalışan Kadın” makalesi yazmak oldukça güç.

İkna odaları kuran CHP’li Nur Serter ikna oldu »

CHP, İstanbul’da Sultanbeyli’den sonra, Tuzla’da da adayını açıkladı. CHP’nin Tuzla Belediye Başkan adayı, ANAP’tan CHP’ye geçen Cemil Ekşi oldu. Ekşi’nin adaylığının açıklandığı törende İstanbul Milletvekili Nur Serter, partiye yeni katılan türbanlı bir üyeye rozetini taktı. Prof.Dr. Nur Serter, İstanbul Üniversitesi’nin türbana karşı tavizsisz tavırıyla tanınan eski rektörü Kılıçdaroğlu’nun yardımcılığını yapmıştı.

Şapka ve Türban Meselesi »

Kullanılan kelime tercihinin (türban mı, başörtüsü mü?) insanları kategorilere ayıran bir turnusol kağıdına dönüşmesi, ne yazık ki, daha söze başlar başlamaz çözüme zarar veren bir işlev görmesine neden olmaya başladı. Başörtüsü kullanan kadınların tümünün başörtüsüne türban denilmediğini biliyoruz. “Bilinçli” Müslüman kadının kullandığı biçimiyle başörtüsü türban haline dönüşüyor ve bu “bilinçlilik”, “tehlike” arz etmeye başlıyor.

… Bu makale ilginizi çekitiyse…

Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne  kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor.  Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

 Kadın hakları ve Kemalizm

 “Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık  şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi.  Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ?  “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak”  Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış:  “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış

 

Trackback URL

  1. 5 Yorum

  2. Yazan:Mustafa Tarih: Oca 31, 2009 | Reply

    Fatma Aliye den cekinmeleri “normaldir”…cünkü Fatma Aliye hanim hem dinine kültürüne sahib cikar hem modern hayata kapali degil. Fatma hanim mesela Islam Kadinlari Ansiklopedisi yazar hem Felsefeciler hakkinda kitab yazar. Bunu kemalistler kabullenemezler. Nasil olurda böyle aydin kadinlar olabilir diye. Onun icin kudururlar.

  3. Yazan:Hasan Tarih: Oca 31, 2009 | Reply

    Pek bilinmez: Ama CHP ve Atatürk ilk önerildiğinde kadınların seçme ve seçilme hakkına karşı çıkmıştı. Hatta Cumhuriyet gazetesi başyazarı Yunus Nadi, “kadınlar yönetime gelirse dünyada makyaj malzemeleri yüzünden savaş çıkar” şeklindeki iğrenç espriyi ilk yapan kişidir cumhuriyet tarihimizde.

    Böyle yazmasının arkasında şüphesiz Atatürk vardı. Örneğin, Yunus Nadi, SCF’nin kapatılması için kaleme alınan “Atatürk’e açık mektup” yazısını da Atatürk’ün emriyle kaleme almıştı! Bu yazı kaleme alınmadan bir gece önce Çankaya’daki “rakı sofrasında” liberal Serbest Fırka’nın “gereği görülmüştü.” Atatürk, Yunus Nadi efendiden onu göreve çağırmasını isteyen bir açık mektup yazmasını istemişti. O da yazmıştı.

    Bakın o dönemin manşetlerinden bir söz daha:
    “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.”

  4. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Şub 1, 2009 | Reply

    Yaziniza destek ve Hasan Beyin yorumuna ilaveten; Mustafa Armaganin yazisini ozetle alintiliyorum.

    Cumhuriyet Türkiyesi’nin kadınlara seçme ve seçilme hakkını armağan ettiği hep söylenir.

    Cumhuriyet tarihiyle ilgili yaygın anlatı, kadın haklarının bir lütuf olduğunu ısrarla vurgulasa da, dönemin birinci el kaynakları bunun hiç de tepeden inme bir şekilde gerçekleşmediğini, doğal olarak Osmanlı dönemine bağlandığını, yani başlangıcı İkinci Meşrutiyet yıllarına dayanan Türk Kadınlar Birliği’nin yaklaşık olarak 10 yıllık mücadelesinin bir uzantısı olduğunu doğruluyor.

    Yine aynı yıllarda üretilen ve zorunlu olan şeyi bir erdemmiş gibi takdim etme kurnazlığının eseri olarak Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının ‘dünyadaki pek çok gelişmiş ülkeden önce verildiği’ iddiası da bir efsane olarak bugüne kadar yaşamıştır. Oysa somut verilerin ışığında baktığınızda Yeni Zelanda’dan Moğolistan’a kadar tam 28 ülkenin, kadınlarına seçme ve seçilme hakkını Türkiye’den önce tanımış olduğunu görürsünüz. İşin ilginç yanı, bu ülkelere muz cumhuriyetleri de dahildir!

    Türkiye’de kadınlara siyasi hakların tanınması da zannedildiği gibi bol keseden verilen bir bahşiş olmamıştır. Türk Kadınlar Birliği, Meşrutiyet’in özgürlük ortamında filizlenmiş olup iktidarların dikkatlerini bu meseleye çekmek için ciddi çabalar sarf etmekte ve Cumhuriyet’in ilanından bile önce, savaştan çıkmış yeni rejimi sıkıştırmaktadır. Fakat her seferinde atlatılmakta, talepleri sürekli olarak ertelenmektedir. Birkaç defa bizzat Atatürk’e anlatmayı denerler meseleyi; ancak kuru nasihatten başka bir şey alamazlar.

    KIZLARI DA ALALIM ASKERE

    Atatürk’e göre kadınların talep ettikleri siyasi haklar karşılığında erkekler gibi bir bedel ödemeleri gerekir ki, bu bedel zorunlu askerliktir. Eğer kadınlar seçme ve seçilme haklarına kavuşmak istiyorlarsa, askerlik gibi erkeklerin aleyhine eşitliği bozan bir göreve de razı olmalıdırlar. Atatürk’ün gözünde vazife mukabili olmayan hak mevcut değildir.

    30 Haziran 1933’de Ankara Hukuk Fakültesi’ndeki kız öğrenciler milletvekili olmak istediklerini söylediklerinde ‘Niçin mebusluk istiyorsunuz da askerlik istemiyorsunuz?’ diye biraz da kızgınlıkla sorar. Kasım 1934’de Ankara Kız Lisesi’ni ziyareti sırasında kız öğrencilerin sıkıştırması üzerine de, ‘Mebus seçer ve mebus olursunuz; fakat aynı zamanda asker de olacaksınız’ demek zorunda kalır.

    Atatürk’e göre askerlik bir vatandaşın en büyük vazifesidir. Kadınlar bu vazifeden kaçtıkları sürece, yarım vatandaş olarak kalmaya mahkûm kalacaklardır. Onun kafasındaki formül şudur: Askerlik varsa mebusluk var! Nitekim káğıt üzerinde de olsa, kadınlara da askerliği zorunlu kılan yasal değişiklikler yapılmış, hatta bazı yerlerde kadınlar göstermelik olarak eğitime dahi çıkmışlardır.

    Bu yıllarda Atatürk’le görüşmeye giden kadın heyetleri hep aynı nasihati alıp dönmektedirler: Köylere gidip kadınları eğitmek milletvekilliğinden daha öncelikli bir görevdir.

    Ne var ki, Birlik üyeleri kararlıdır. Nitekim 1934 yılı sonlarında Ankara’da Türk Kadınlar Birliği’nin ılımlı kanadı kalabalık bir toplantı düzenler. Türk Ocağı şubesinde düzenlenen toplantı kadınların tam bir gövde gösterisi şeklinde geçer. Hararetli konuşmalarla ortamın zaman zaman sertleştiği görülür. Heyecanın dozu, alabildiğine yükselmiştir.

    Nihayet toplantı sonunda kadınlar hep beraber TBMM’ne kadar izinsiz bir gösteri yürüyüşü yaparlar. Meclis’in önünde slogan atarak Atatürk’ün gelip kendilerini dinlemesini isterler ve ‘Atatürk bizimle görüşmeden buradan bir yere ayrılmayız’ diye haber gönderirler. O gün, Atatürk, Türk Kadınlar Birliği yöneticilerini kabul eder. Taleplerini bu defa olumlu karşılamıştır; kadınlara, haklı olduklarını ifade ederek yaklaşan milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme haklarının tanınacağına dair söz verir.

    SÖKE SÖKE ALINAN HAKLAR

    İşte sivil kadınların bu uzun direnişinden sonradır ki, Atatürk, Başbakan İnönü ve arkadaşlarına kanunu çıkarmalarını emreder ve İnönü ve 191 arkadaşının teklifleriyle 5 Aralık 1934’de kadınların seçme ve seçilme hakkı kanunlaşır. Şubat 1935 seçimlerinden sonra TBMM, 18 kadın milletvekiliyle toplanacaktır.

    Yukarıdan bahşedildiği söylenen hakların kadınlar tarafından nasıl zorlu bir uğraştan sonra elde edilebildiğini, bir nevi söke söke alındığını bize nedense anlatmazlar. Neden hakikaten? Kadınların bir özne olmadıklarını ve olamayacaklarını zihnimize kazımak için kuşkusuz.

    Ne var ki, kadınlar cephesindeki bu tehlikeli kalkışmanın rövanşı ağır olacaktır. Haklarını alıp görevini tamamladığı gerekçesiyle 18-24 Nisan 1935 tarihlerinde İstanbul’da düzenlenen Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi’nden sonra hükümetin emriyle kendini feshetmek zorunda kalır. Kadınların sivil ve bağımsız bir teşkilat olarak eski güçlerine kavuşabilmeleri için 1980’leri beklemesi gerekecektir.

    ERKEKLER ASKERLİK YAPIYOR, YA SİZ?

    Kadınlar Birliği’nin düzenlediği ziyaretlerden birinde hazır bulunan devrin önde gelen kadın figürlerinden İffet Halim Oruz hatıralarında Atatürk’ün tavrını şöyle yansıtır:

    ‘Atamız, her zamanki nezaketi ile bizleri karşıladı, kendisine dileklerimizi bildirdik. Türk kadınına tüm siyasi hakların verilmesini istedik. Gazi bizlere bazı sorunlar üzerinde durmamızı işaret etti. Başlıca uyarısı da köylü kadınlarımızı eğitmek için yetiştirici çalışmaların yapılması gerekli olduğunu işaret etmekti. O sırada genç ve ateşli bir dava savunucusu olarak kendisine dedim ki:

    ‘Gazi Hazretleri, erkekler, köylü, kentli seçme ve seçilme hakkına sahip değil midir, kadınlarımızı neden ayırt edeceğiz, niçin onlar bu haklara sahip olmasın?’

    Kendisinin bize verdiği cevabın özeti şöyledir:

    ‘Erkekler asker ocağında vazife görüyor, orada talim ve terbiyeden geçiyor, kadınlarımızı yetiştirmemiz lázımdır…’ Bu realist ve mantıklı cevaba verecek söz kalmamıştı.

    ‘Emredersiniz, köylü ninelerimizi yetiştirmek için Türk Kadınlar Birliği teşkilátı vazifesini yapacaktır Paşa hazretleri’ dedim.’

    (Yazinin son kismi Sayin Serdar Kaya’nin Endoktrinasyon yazi dizisini aklima getirdi ne hikmetse?)

  5. Yazan:ender güçlü Tarih: Şub 2, 2009 | Reply

    Yorum bölümü özgür bir tartışma ortamı yaratmak için vardır. Ancak saldırgan ve düzeysiz yorumlar yayınlanmayacaktır. Eğer bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatmanızı istirham ederiz.

    DİYEN SİTE YÖNETİCİSİNE SESLENİYORUM BUNDAN DAHA DÜZEYSİZ BİR YAZI VE YORUM NASIL OLUR MERAK ETTİM. ÖZGÜR BİR ORTAM KILIFIYLA BU TİP HEZEYANLARI BURADA YAYINLIYORSUNUZ.BEN ARTIK BU SİTEYE YORUM YAPMAMAYA KARAR VERDİM.SİZİN İÇİN BİR KAYIP OLMAYACAKTIR.KENDİNİZ ÇALIN KENDİNİZ OYNAYIN.

  6. Yazan:Ali Duman Tarih: Şub 2, 2009 | Reply

    Sn. Editör yazınız elbetteki konusunda güzel bir yazı olmuş, faydalı bilgiler ve aydınlatmaları içermektedir.

    Ancak;
    “Kemalizm’in yeni afyonu…” tabirine katılamıyorum,

    çünkü Kemalizm’in yeni yeni “afyon”lara ihtiyacı yok ki;

    zira Kemalizm’in kendisi “afyon” halini aldı.

  1. 2 Trackback(s)

  2. Şub 1, 2009: Uzak Ülke ve Fatma Karabıyık Barbarosoğlu : Derin Düşünce
  3. Tem 22, 2009: www.kitapblog.org » Arşiv » Fatma Aliye: Uzak Ülke – Fatma Karabıyık Barbarosoğlu

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin