RSS Feed for This Post

Ya “Vatan sağolsun” diyemeyenler?

20080824_derin_dusunce_org_sehitlik3.jpgErzincan’da, Hakkâri’de… Mayınlı tuzaklar, pusular… Yine insanlar hayatlarını kaybettiler. Her yeni gün yeni ölümler. Artık bu toplum için ölüm sıradanlaştı. Çevremde birçok insanın cep telefonlarına böyle haberler mesaj olarak geliyor. Telefon titriyor, herkes öğreniyor ki, bugün de ya şurada ya burada, bir çatışmada ya da bir pusuda gepegenç insanlar ölmüş. Sonra telefonlar yeniden cebe giriyor ve hiçbir şey olmamış gibi hayat devam ediyor. O arada genç insanlar biteviye ölüyor… Çeyrek asırdır ölüyorlar…
Özellikle benim kuşağımın zihninde Hakkâri, Şırnak, Eruh, Şemdinli, Yüksekova, Çukurca, Silopi gibi yer adları direkt ölüm anlamına geliyor. Bu şehirler, bizim kuşağa sadece ve sadece ölümü çağrıştırıyor. Hakkâri kırsalı, Şırnak kırsalı deyince daha doğrusu güneydoğu bölgesine dair “kırsal” lafı edilince bizlerin aklına kırlar, çiçekler, upuzun ufuklara uzanan sarı-yeşil ovalar, masmavi gökyüzü ve rengârenk uçurtmalar asla gelmiyor. Başka toplumlarda modern kent hayatının gürültüsünden, kirinden, pasından sonra insanların içini ferahlatan yerler anlamına gelen kırlar bizlere ölümü hatırlatıyor. Aklımızdaki renk sadece kırmızı, kan kırmızısı… Özellikle de Kürt gençleri, Kürt insanları çeyrek asırdır bu ruh haliyle yaşıyor… Askerliği o bölgeye çıkan her bu ülkenin yurttaşının kalbi daha hızlı atmaya başlıyor…
Öte yandan çeyrek asırdır muttasıl kan akan bu topraklarda toplumun bu hadiseye bakışı da evriliyor, değişiyor… İki yazıdır LAST (Laik yaşam tarzına sahip Sünni Türk) ortasınıflarından bahsediyorum, bu sınıfların içinde bulunduğu trajik ruh halinden. LAST’lar büyük oranda siyasi söylem bazında ulusalcı ideolojinin egemenliği altındalar. Kürt meselesinde de geçmişe oranla daha şahinler. Son beş yıldır sistematik olarak yürütülen psikolojik operasyonların da alevlendirmesiyle ırkçılığa evrilen bir milliyetçilikle flört ediyorlar. Özellikle yeni kuşak LAST’larda resmî devlet dilinde de hep söylenen “Türk-Kürt kardeşiz, bu topraklar hepimizin” benzeri söylemler ikna ediciliğini yitiriyor. Bu LAST’lardaki algı değişimine ve bunun olası siyasi sonuçlarına dair ayrıca yazacağım…
Evet, bir yandan ulusalcılık artıyor. Bu kesim Kürt meselesinde şahinleşiyor ama bir yandan da çok açık biçimde kendi oğullarının Güneydoğu bölgesindeki savaşa gitmesini istemiyorlar. LAST ortasınıflarının iç dünyasında çeyrek asırdır süren bu “terörle mücadele” sürecinin meseleyi çözeceğine dair bir inanç kalmamış durumda. En ulusalcı söylemlerde olan LAST ailelerde bile asla artık bu inanç yok. Geçen sene oğlu şehit düşen bir anne, biliyorsunuz “Vatan sağolsun demiyorum” demişti. Devleti ve askeri eleştiren açıklamalar yapmıştı. Bir gazeteci dostum o anne ile temasa geçmiş ve “Tam senin tanımladığın tipte bir hanımdı” diye iletti bana. Hiç şaşırmadım. LAST ortasınıfından olan o şehit annesi tekil bir örnek değil. Temsil kabiliyeti çok yüksek bir örnek. O anne, o açıklamayı yaptığında ben geçen yazımda bahsettiğim yazlık çevresindeydim. Tamamı kendine Kemalist/ulusalcı diyen tüm o insanlar, özellikle de anneler o şehit annesine hak vermişti. Bir istisnasına rastlamadım. Orada siyaset bitiyordu çünkü. Evlatların ölümü söz konusu olunca her tür kof siyasi söylemin çürüklüğü ortaya çıkıyordu…
Öte yandan bu son mayın saldırısındaki şehitlerin ailelerine baktım. Yine çoğunluğu gariban. Daha yoksul olan, toplumun periferisinde yaşayan yurttaşlarımız. Şehit annelerinden biri -ki oldukça da genç bir kadındı, elinde küçücük çocuğunu sallıyordu-, “Bir evladım vatan için öldü, bu da ölecek!” diyordu ağlayarak… Televizyonda gördüğüm bu acılı kadın türbanlı bir kadındı. Anneannelerimizin başörtüsü değil, bildiğimiz türban. Üniversitelere giremeyen, orduevlerine alınmayan türban. Çoğu zaman da bu türden “bir evladım şehit düştü, öbürü de şehitliği bekliyor” gibi açıklamalar daha geleneksel ve dindar insanlarımızdan geliyor…
Ortada yaman bir çelişki var. Ulusalcılığı amentü olarak benimsemiş, Kürt meselesinde şahin tavırlara sahip LAST kesimleri büyük çoğunlukla çocuklarının savaşmasını istemiyor, Güneydoğu’da oğullarının savaşmasının, ölmesinin “vatan için” olduğuna inanmıyorlar. Öte yandan çeyrek asırdır akan kan noktasında sağduyulu bir yaklaşımda da bulunmuyorlar. “Artık siyasi bir çözüm bulunsun, askerî yöntemler tükendi, silahla bu iş çözülmüyor” demiyorlar, diyemiyorlar…
Ya daha çok çocukları ölen, bu ölümlere isyan da ediyor gibi gözükmeyen, “bu oğlum şehit oldu, öbürü de olacak” söylemleriyle medyada gördüğümüz (ya da bize gösterilen) insanlarımız? Onlar ne hissediyor, neler düşünüyorlar? Göründüğü gibi mi gerçekten?

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

 

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

 

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Trackback URL

  1. 2 Yorum

  2. Yazan:Bilal Atış Tarih: Ağu 31, 2008 | Reply

    Anacığın böyle evlatları şehit olup da vatan sağolsun, bir evladım daha var onuda bu vatana feda ederim diyenlere sinir oluyor. Biz de kardeşimi bir hafta evvel kışlaya gönderdik. Elbette sağ verdik sağ almak isteriz. Hiç de vatan sağ olsun diyemem. Sen ordu olarak üzerine vazife olmaya, laiklikmiş, türbanmış vs. toplum değerleriyle uğraş sonra da vatan sağ olsun. TSK evlatlarımızı emanet aldı sağ olarak geri vermek zorundadır. Kimse evladını bu kirli savaşta bir kaç paşanın cebi dolsuni israil abede nin cebi dolsun diye askere göndermiyor efendim. Evlatlarımıza sahip çıkın.

  3. Yazan:suzannur Tarih: Ağu 31, 2008 | Reply

    Selim İleri, Bir Akşam Alacası adlı kitabında Emre adlı karakteri şöyle diyor:
    Ama Türkiye’de her gün kan dökülüyor. Kim için, ne için? Haraç alınır gibi can alınıyor. Bir kere kan dökmeye başlamasın insan; hele hayat ve toplum konusunda bilgisizse, toysa yaşı, hele ilericilikle kabadayılığı birbirinden ayırt etmeyi öğrenememişse; dizginsiz boşanır. Kumardan farkı yok bütün yaptıklarımızın. Oysa sağduyuyla düşünebileceğimiz bir ortama ne çok ihtiyacımız var! Gereksindiğimiz uygarlıkta düşünce özgür bırakılacak, insanlar kitap okudukları için başları derde girmeyecek, her şey yaşanacak ve KAN DÖKÜLMEYECEK…”
    1984’te ilk basımı yapılmış bu kitabın. O dönemin derdi farklıymış da zihniyeti aynıymış. Ne değişmiş aradan geçen 24 yıldan sonra?!
    Ölen neden öldürülüyor, öldüren neden öldürüyor? Kim ve ne için? Bilenen nefret, faşizan söylem ve ölen canlar…
    İşin bir de farklı bir yönü var ki, şehit anası iken ölen canla değer bulan ana; bir gün sonra laikliğe aykırı odak olma sebebiyle değer kaybına uğruyor. Ölen can bile yetmiyor bir sonraki gün için değer bulmasına. Bir beden, bir örtü. Hangisi daha değersiz ki, hala aynı uygulama devam ediyor?

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin