RSS Feed for This Post

Laik devlet için ölen şehit olur mu?

20080824_derin_dusunce_org_sehitlik.jpgGüneydoğu’da kaybettiğimiz askerlerimizin çoğunluğu kırsal kökenli,yoksul ve dindar ailelerden geliyor…Yahya Kemal’in şiirinde tarif ettiği gibi “mümin,mütevekkil ve yoksul” aileler bunlar…Bu aileler benim nazarımda Derin Anadolu’yu simgeliyor… 

Derin Anadolu’nun ölüm karşısındaki duruşu seküler/dünyevileşmiş bir duruştan çok farklı.Bunu geçen yazımda aktarmaya çalıştım.Ölümü Hakk’a kavuşmak olarak,bir vuslat günü olarak gören,en zamansız ve uygunsuz şekilde gelse bile ölüm karşısında tevekkül ve metanetini muhafaza edebilen bir kültüre ve kimliğe sahip Derin Anadolu… 

Güneydoğu’daki yaşanan kayıplar bağlamında hep içimi acıtan bir mesele var…Kanaatimce,Derin Anadolu’nun bu iman ve tevekkülü Türk devlet zihniyeti tarafından çok açık biçimde istismar ediliyor…Bu ailelerin imanlarından kaynaklanan ölüm karşısında mütevekkil ve metin duruşları,onların manevi dünyasına tamamen yabancı olan modernist bir zihniyet uğruna,dünyevileşmiş kirli ilişkiler adına sürekli istismar ediliyor… 

Derin Anadolu’nun şehadet kavramına yüklediği anlam da istismar ediliyor…Türk devleti;İslami kimliği benimsemiş insanların görünür olması,toplumsal ve siyasi arenada mesafe katetmesi karşısında rahatsız olan,Laiklik kavramını insanların hakkını,hukukunu gasp etmek için kötüye kullanan,fakat konu “devlet için” ölmeye ve öldürmeye geldiğinde İslami kavramları sonuna kadar istismar etmekte hiçbir sakınca görmeyen bir devlet… 

Bu zihniyet yeri geldiğinde devlet hizmetindeki apoletli ve cübbeli memurların eşinin İslami giyim tarzına sahip olup olmadığını müfettiş raporlarıyla tespit ettiriyor…Orda da durmuyor,evin iç dekorasyonunda resim tabloları gibi,içki büfesi gibi “laik” unsurlar olup olmadığına bakıyor,gelen misafirlerle haremlik-selamlık mı oturuluyor, “laik” şekilde mi oturuluyor ona bakıyor…Devletin istihbarat memurları ve muhbirleri “devletin bekası” için bahsettiğim bu konularda üstlerine rapor veriyor…Bunların hepsi bu ülkede yaşandı,hepsi kayıtlara geçti.Bu tip tasarrufların en çok ve en sistematik şekilde uygulandığı devlet kurumunun da TSK olduğunu hepimiz biliyoruz… 

Öte yandan mesele Türk toplumunu,devlet adına ölmeye,öldürmeye ikna etmeye gelince “laik” motivasyonlar tek başlarına yeterli olmuyor…Kendi iç bünyesinde İslami bir unsur olup olmadığı noktasında üst seviyede müteyakkız olan devlet zihniyeti konu buraya gelince aniden İslamileşiyor…Dışarıdan bakan bir yabancı yorumcu,devletin güvenliği ve savunması bağlamında kullanılan bu dili görse burada İslami bir siyasi rejimin geçerli olduğu kanısına varabilir… 

Dolayısıyla neredeyse kurulduğu günden beri bir takım siyasi aktörleri “din sömürüsü” yapmakla, “dini siyasete alet etmek”le, “kutsal din duygularını istismar etmek”le suçlayan,yeri geldiğinde bu suçları işlemekten ötürü insanları içeri tıkan,bu tip siyasi partileri defalarca kapatan Türk devlet zihniyeti en büyük din istismarını ve sömürüsünü kendisi yapıyor…Bu devlet kendi siyasi amaçları uğruna İslami kavramları defalarca istismar etmiş,insanların kutsal saydığı dini duyguları defalarca kendi siyasetine alet etmiş bir devlet… 

Elbette günümüz dünyasında her ülke kendi savunmasını temin amaçlı silahlı birlikler kurar.Bu uğurda ölenler de o ülke için en üst düzeyde bir değer taşır.Tabii gerçekten güvenlik ve savunma amaçlı olursa bu ölümler bir değer taşır…Öte yandan gerçek anlamda laik bir devlete yakışan davranış bu kavramları da laikleştirmek,din duygularını istismar etmemektir…Birçok Batı ülkesi Hristiyanlığı hatırlatacak deyimleri kendi kayıpları için artık kullanmıyor.Bunu en başta dini kurumlar ve aydınlar özellikle istemiyor.Hele ki dünyevileşmiş amaçlar ve kirli çıkar oyunları için dini duyguların istismarından her dindar rahatsız olur,rahatsız olmalıdır… 

Dindarların ölüm karşısındaki tevekkülünü ve isyansızlığını,şehadet kavramı karşındaki dinsel hislerini istismar eden bir devlet kesinlikle laik bir devlet de değildir… “Bizim toplum,oğlanları şehitlik payesi alınca ses çıkarmaz,bilakis mutlu olur,gerekçesini de sormaz” diye bir bakışa sahip bir devlet doğal olarak insan hayatını hiçe sayar… Aleni ihmal sebebiyle askerlerimizin öldüğünü gazetemizden okuduğunuz Dağlıca baskını gibi feci hadiseleri daha çok yaşarız,eğer bu zihniyeti sorgulamazsak… 

Özellikle İslami kimliğe sahip yazarlarımızın bu mesele etrafında sansürsüzce yazmalarını çok gerekli görüyorum…Artık bu mevzuların yazılması gerekiyor.Bu din istismarı karşında öncelikle dindarlar konuşmalıdır diye inanıyorum… 

Bu topraklar bu mevzuda daha ne kadar susacak? diye de tüm okurlara sormak istiyorum… 

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

 

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

 

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

 

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor.

Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 68 Yorum

  2. Yazan:Şahin Tarih: Ağu 25, 2008 | Reply

    “Bu zihniyet yeri geldiğinde devlet hizmetindeki apoletli ve cübbeli memurların eşinin İslami giyim tarzına sahip olup olmadığını müfettiş raporlarıyla tespit ettiriyor…Orda da durmuyor,evin iç dekorasyonunda resim tabloları gibi,içki büfesi gibi “laik” unsurlar olup olmadığına bakıyor,gelen misafirlerle haremlik-selamlık mı oturuluyor, “laik” şekilde mi oturuluyor ona bakıyor…Devletin istihbarat memurları ve muhbirleri “devletin bekası” için bahsettiğim bu konularda üstlerine rapor veriyor…Bunların hepsi bu ülkede yaşandı,hepsi kayıtlara geçti.Bu tip tasarrufların en çok ve en sistematik şekilde uygulandığı devlet kurumunun da TSK olduğunu hepimiz biliyoruz”

    Şimdide bunun tam tersi yapılıyor ama ne hikmetse bu konuda bu sitede yazı yazanlardan hiç eleştiri gelmez, varsa yoksa laikler şunu yapar bunu yapar yani ilginçtir, oğlunu belkide tek çocuğunu kaybetmiş bir aileye ne dersin? oğlun hiç yerine öldü mü dersin? ( bence ülke savunması hariç tüm savaşlar haksız savaştır ve ölen yok yere ölmüştür)yada şehit oldumu dersin. Irak ve İran savaşırken yok yere bir sürü insan öldü ve iki tarafda birbirlerine “Allah, Allah ” diye saldırıyordu ve her iki tarafdan ölenlere şehit deniyordu bence savaşları çıkaran birileri ellerini oğuştururken bizede şehitmi değilmi diye tartışmak kalıyor. Askerleri savaşa gönderenlerde gidenlerde hepsi müslüman ve ülkesi için öldüğünden dolayıda şehit addediliyorlar bunun bence din istismarı ile alakası yok din istismarını bence dinci partilerde arasak daha iyi olur bu hedef saptırmaktır ve biliyorumki bu yazıya cevap yazacak bi sürü din istismarcısı olacaktır.

  3. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Ağu 25, 2008 | Reply

    Şahin,

    Laf ebeliği yapmanıza gerek yok. Nerede ne yapılıyormuş örnek gösterin bakalım.

    Ama aksi yönde örnekler hala mevcut. Yoksa bir gecede bazı değişimler mi oldu?

    Orduevlerine yoksa artık ‘türbanlılar’ da girebiliyor mu? Eşinin başı örtülü (daha üst rütbeden vazgeçtim) ‘uzman çavuş’ alımları başlamış mı? Üniversitde başörtüsü yasağı mı kalktı yoksa? Hangi ülkede yaşıyorsunuz siz?

    Devlet din istismarının alasını yapıyor yazıda da belildiği gibi.. Elbette evladı ölen bir aieye oğlun yok yere öldü demek çok güç ve acı.

    Ancak burada temel bir çelişki var. Bunu söylemek güç ve acı ya da yanlış diye laikçi devlet elitlerinin hiç hazzetmedikleri İslam’ın kavramlarını kullanmaları dürüstçe bir yaklaşım mı? Değil. Laikçi yapı kendi kutsallarını üretemiyorsa bu onun sorunu. Aslında hiç sevmediği İslam’ı niçin kullanıyor?

    Rasim güzel özetlemiş:

    Bu zihniyet yeri geldiğinde devlet hizmetindeki apoletli ve cübbeli memurların eşinin İslami giyim tarzına sahip olup olmadığını müfettiş raporlarıyla tespit ettiriyor…Orda da durmuyor,evin iç dekorasyonunda resim tabloları gibi,içki büfesi gibi “laik” unsurlar olup olmadığına bakıyor,gelen misafirlerle haremlik-selamlık mı oturuluyor, “laik” şekilde mi oturuluyor ona bakıyor…Devletin istihbarat memurları ve muhbirleri “devletin bekası” için bahsettiğim bu konularda üstlerine rapor veriyor…Bunların hepsi bu ülkede yaşandı,hepsi kayıtlara geçti.Bu tip tasarrufların en çok ve en sistematik şekilde uygulandığı devlet kurumunun da TSK olduğunu hepimiz biliyoruz…

    Öte yandan mesele Türk toplumunu,devlet adına ölmeye,öldürmeye ikna etmeye gelince “laik” motivasyonlar tek başlarına yeterli olmuyor…Kendi iç bünyesinde İslami bir unsur olup olmadığı noktasında üst seviyede müteyakkız olan devlet zihniyeti konu buraya gelince aniden İslamileşiyor…Dışarıdan bakan bir yabancı yorumcu,devletin güvenliği ve savunması bağlamında kullanılan bu dili görse burada İslami bir siyasi rejimin geçerli olduğu kanısına varabilir…

    Bu iki yüzlülük neden? Başörtülüleri yenilip içilen restaurantlarına bile sokmayanlar, b,ünyelerine eleman alırken bunu temel seçme kıstası yapanlar, takip edip yakaladıklarını işten atanlar, hangi hakla onlara ait kavramları kullanma cüreti gösteriyor? Düne kadar şehit cenazelerinde namaza durmayıp kenarda bekleyenler (birkaç yıldır çok tepki alındığı için değiştirildi bu tavır) hangi akıl ve mantıkla ‘şehit’ kavramını ağzına alabiliyor?

    Artik müslümanlar da bu kavramlarının böyle kullandırılmasına karşı durmalı. Rasim çok güzel bir noktaya değindi, umarım bu nitelikli tartışmalara neden olur.

  4. Yazan:EqualinLife Tarih: Ağu 25, 2008 | Reply

    bu konu çoğu zamandır benimde aklımı kurcalıyor
    mesela son abd konsolosluğuna saldırı mevzusunda
    3 polis 3 saldırgan öldü
    polisler türk polisi saldırganlar radikal islamcı terör örgütü (diye söylendi)
    polisler öldüğüne göre zaten şehitler
    radikal islamcılarda şehitlik mertebesine ulaşmak için çatışmadan kaçmayıp öldüklerine göre,

    şimdi bu ölenlerden hangileri şehit ?
    ve biz bunu nerden bileceğiz ? veya bilebilir miyiz ?

  5. Yazan:TT Tarih: Ağu 25, 2008 | Reply

    Güneydoğu’da kaybettiğimiz askerlerimizin çoğunluğu kırsal kökenli,yoksul ve dindar ailelerden geliyor…
    Asker kaçağı birisinden yargıç ve savcıların meslek birliği(YARSAV) başkanı çıkartan sistem devam ettikçe bu durum düzelmez.

  6. Yazan:aLaaDDiN YüCe Tarih: Ağu 25, 2008 | Reply

    Ne komik durum.
    Aslı, ALLAH yolunda ölmek olan şehitlik ( artık ALLAH’a karşı savaşıp ölmek olmuş)

    insanları takiyyecilikle suçlayan laikler kendileri takiyyeciliğin alasını yapıyorlar da farkında bile değiller.

    Eh iş menfaata dayanınca 980 derece dönmeleri normal diye düşünüyorum.

    zaten cumhuriyet kurulduğun dan beri daha laikliğe bile doğru dürüst bir tanım getiremediler.
    aynı yahudilerin ağlama duvarına döndürdüler.
    ee ondan başka çıkışları da yok gibi.
    Timsah yavrusunu yer, ve daha sonra gözyaşı dökermiş, yani mecburdum gibisinden işte laiklerin durumuda bu.

    Herkesin dilinde aynı şarkı, ille de vatan,

    Vatan bir kara parçası, bayraktır asıl olan.

    Şehitler vatanda bayrak için yatıyor,

    Vatan yerli yerinde ama bayrak elden gidiyor.

    evet kelimei tevhid bayrağı gitti.
    ve bu bayrak uğruna ölenlerde şehittirler.
    çünkü bu bayraüın üstünde LA İLAHE İLLALLAH yazıyor vede bu bayrak imanın esasları amentüyü simgeliyor. Şeriatı simgeliyor. ALLAH’ın kanunlarının tümü olan Kur’an’ı simgeliyor.

    yoksa vatan dediğin nedir ki
    bir kara parçası!
    asıl olan bayraktır.
    bayrak neyi simgeliyor?

  7. Yazan:aLaaDDiN YüCe Tarih: Ağu 25, 2008 | Reply

    Yazan:EqualinLife Tarih: Ağu 25, 2008 | Reply

    bu konu çoğu zamandır benimde aklımı kurcalıyor
    mesela son abd konsolosluğuna saldırı mevzusunda
    3 polis 3 saldırgan öldü
    polisler türk polisi saldırganlar radikal islamcı terör örgütü (diye söylendi)
    polisler öldüğüne göre zaten şehitler
    radikal islamcılarda şehitlik mertebesine ulaşmak için çatışmadan kaçmayıp öldüklerine göre,

    şimdi bu ölenlerden hangileri şehit ?
    ve biz bunu nerden bileceğiz ? veya bilebilir miyiz ?
    ———————————-

    Bence aslında siz cevabı biliyorsunuz ama yinede daha iyi emin olmak istiyorsunuz…

    cevap ALLAH yolunda savaşanlardır. laik devlet uğruna ölenler değil!

    eğer daha ayrıntılı gerçekleri öğrenmek istiyorsanız
    Konyalı yazar Abdullah Palevinin “İstismar Edilen Kavramlar” diye kitabında yer alan şehitlik kavramını okumanızı tavsiye ederim. 30 tane istismar edilen kavramlardan bir tanesi de şehitlik kavramı.

    Sağlıcakla

  8. Yazan:Şahin Tarih: Ağu 25, 2008 | Reply

    Laf ebeliği yapmanıza gerek yok. Nerede ne yapılıyormuş örnek gösterin bakalım.”
    Laf ebeliği ne demek , genelde bütün yazılarınızı okuyorum ve maaşallah tam laf ebesisiniz. Akp yönetiminde veya “hocaefendi” etkinliğinde olan devlet dairelerine girmeye çalış bakim ne oluyo, karının başı örtülümü, içki içiyomusun hepsine bakarlar, sizler tam nalıncı keseriniz hep bize hep bize, bence ikiside yanlış ama size göre sadece birisi yanlış aramızdaki fark bu ben gerçek demokratım siz değil.
    Bu arada bi arkadaşa cevap;
    İran la Irak savaşırken her iki tarafın bayrağındada “LA İLAHE İLLALLAH ” yazıyordu şimdi hangi tarafdan ölen şehid oluyor?”

  9. Yazan:aLaaDDiN YüCe Tarih: Ağu 26, 2008 | Reply

    İran la Irak savaşırken her iki tarafın bayrağındada “LA İLAHE İLLALLAH ” yazıyordu şimdi hangi tarafdan ölen şehid oluyor?”

    ———————————-

    her “LA İLAHE İLLALLAH ” diyen müslüman olmuyor maalesef. istersek papağana da söyletiriz biz bunu. ama papağan bunu söylerse müslüman olduğuna mı kanaat getireceksiniz?

    çünkü her “LA İLAHE İLLALLAH ” diyen müslüman olmaz. eğer “LA İLAHE İLLALLAH ”ı tam bilip hayatınıda aynı şekilde bu kelimenin gereksinimlerine göre bina eden kişiler ancak müslüman olabilirler.

    yoksa bunu ezber söylerek vede hayatına geçirtmeden gereklerine göre hareket edilmeden kişilere müslüman hükmü vermek ancak müslümanlıktan ve “LA İLAHE İLLALLAH ” bilmeyen insanlarca denilebilir.

    Irak-iran meselesine de gelince daha geniş bir şekilde incelemeden doğru veya yanlış kelimelerini kullanmak bence uygun olmaz…
    Ama bu kelimenin mahiyetini iyi bilen kişilerinde birbirlerine karşı savaşacaklarınıda zannetmiyorum. çünkü bu kelimeyi söyleyen insanlar bu kelime çerçevesinde birleşirler savaşmazlar.

    onun için
    “LA İLAHE İLLALLAH ” kelimesine uygun bir şekilde araştırma yapılarak yanlış doğru ifadesi kullanılabilir.

    ama günümüzün türkiyesinin sisteminide bildiğimiz için doğru ve yanlış kavramlarını kullanabiliyoruz.

    ve de ben demokrasiyi savunan biri değilim aynı şekilde akp’yi de vede islamcı geçinen partilerin hiçbirini de savunmuyorum. ben Sadece dinimin gerekliliğine göre hareket eden bir müslümanım.

    Zaten insanları bu tür yanlış kavramlara sevk eden en büyük kurumlar partilerdir. çünkü kendi menfaateleri çerçevesinde insanları harcarlar.

    insanlar olmazsa onlar bir hiçtirler ve de onlarsız ilerleme kaydedip birşeyler elde edemezler ve de beslenemezler.

    örnek :süleyman demirelde “LA İLAHE İLLALLAH ”diyordu!
    veya bunun benzerleri bir sürü siyasetçiler.
    insanları kandırmak çok kolay.
    yeter ki yalan söyleme tekniğiniz yüksek olsun.
    zaten politika bu demek değilmi.
    yalanlarla insanların karnını doyurmak.
    yani kim yazmışsa: laf ebeliği yapmak.

    Sağlıcakla

  10. Yazan:Levent Cetin Tarih: Ağu 26, 2008 | Reply

    Kabak gibi de olur. Dinden cikma bir kavram olsa da bu gun sehidin tanimi “gorevinin basindayken olen” insanlardir.

  11. Yazan:TT Tarih: Ağu 26, 2008 | Reply

    Kabak gibi de olur. Dinden cikma bir kavram olsa da bu gun sehidin tanimi “gorevinin basindayken olen” insanlardir.
    Kabak gibi olmaz.Her görev başında ölene de şehit denmez.Şehitlik kavramını birilerinin bilinçli olarak sulandırması şehidin tanımını da değiştirmez.İnsanlar ölen şehitlerini “cennet”e gidiyor diyrek uğurluyorlar.Google’da herhangi bir şehit haberine bakın yanında şehitle birlikte “cennet” kelimesi de muhtemelen vardır.Burada şehitlik cennet,cenaze namazı gibi İslami unsurlar sözkonusu oluyor hep.
    Laik devletin ise İslamiyetin tezahürüne nasıl baktığı ise herkesin malumu değil mi?
    Askerlik yoluyla emre alınırken,cephede savaştırılırken problem olmayan analarının başörtüsü sair zamanlarda aynı kurum tarafından problem olmuyor mu?…

  12. Yazan:Mustafa Akbas Tarih: Ağu 26, 2008 | Reply

    Kendisini inanc düsmani laikligin bekcisi gören ordunun sehitligi kullanmasi hic anlamli degil.
    Orduda müslümanlara hizmet veren imam bile yok. Bu durumda ordunun sehitlik ile gecinmesi ancak ordunun isene geldiginde bal gibi dincilik yaptiginin bir göstergesi.PKK ya karsi yapilan savasin 20 senedir kazanilmamasi da ordunun yaptigi yanlisdan ileri geliyor.Basiörtülü kadinin oglu askerde sehit düssün ama kizinin da basi örtülü oldugu icin Üniversitye sokulmasin. Ölme essegim ölme yonca bitsinde ye…

  13. Yazan:kapistonai Tarih: Ağu 26, 2008 | Reply

    Kütahyalının yazısı bu çelişkiyi ifşa etmesi bakımından iyibir tespit. daha önce fark etmediğim bir durumdu doğrusu.
    diğer taraftan tartışmaya açma konusunda öneride bulunduğu konu biraz muğlak kalmış gibi. şimdi burada din adamları tarafından cesurca tartışılmasını istediği konu devlet için ölen insanların, laik bir devlet için öldükleri için şehit sayılamayacağımı, yoksa halkın bu haksız ölüm karşısında tevekkülü ve isyansızlığı mı?

    evet çoğu devlet bu duyguları tarih boyunca kullana geldi, hele bunu bizim gibi laik ten geçmeyen bir ülkede yapılınca trajik komik durumlar çıkmıyor değil ortaya.
    bence kütahyalının etrafından dolaştığı asıl tartışılması gereken sömürüye açık, bu düşünce sistemidir. laik devlet,asker sömürürken olmaz, cemaatler, siyasiler, sömürürken ses çıkarmamak samimiyetsizliktir. bu öyle şımarık çocuk tavrıyla bu kavramlar bize ait siz kullanmayın yanlız biz kullanırız ve biz sömürürüz tavrıyla olmaz. eğer bunun insanlara zarar verdiğini düşünüyorsanız (-ki veriyor)bunu sadece bu yönden savunursunuz. sen laik dinsizsin ben dindarım ben kullanırım demek insan adına hiç bir katkı koymaz.bu konuyu istismar eden ordunun iki yüzlülüğü ne kadar doğru bir tespitse, bunu din referanslı olarak yapmakta bir o kadar yüzsüzlüktür ve yapılanı asla meşru göstermez. sonuçta bu sakat düşünceden nemalanan o kadar muktedir ve örnek varki, hemen aklıma ilk gelenlerden bir kaç tane örnekleyecek olursak; konyada çöken binada ölen çocukların ailelerinin benzer duyguları sömürülmedi mi? hiç bir aile neden şikayetçi olmadı, bunu neden sorgulamadı? birileri neden hemen çıkıp çocuklarınız şehit oldu içiniz rahat olsun deyip ortalığı mistik, ilahi hikayelere boğdu. şimdi bu yukarıdaki “LA İLAHE İLLALLAH tartışıcılarına sormak isterim ölen çocukların yüzünde de görülebilir mi“LA İLAHE İLLALLAH ? diğer taraftan burada da ihtiyaca bağlı olarak eğilip bükülen bir şehitlik kavramı yokmu? şimdi buradaki sömürüyü görmezden mi geleceğiz bunlar zaten din ile alakalı bırakın sömürsünler mi diyeceğiz? şimdi birileri çıkıp gene sıralayacak ‘kardeşim İslamiyet bir din tabi tabi mistik yönleri olacak, laiklik dinmi, kemalizm, damal dağı… bla bla
    bir diğer örnek de,bu haksız ölümleri genel çoğunluğun yaptığı gibi sükunetle karşılamayanlara bakış açısını göstermesi açısından iyi bir örnek. hemde laik devletle çekişemeye girmiş erdoğanın bakış açısını yansıtması açısından önemli. hatırlayanlar olacaktır g.doğuda ölen bir askerin annesi babası alışılmışın aksine isyan ederek:,’çocuğumu bu vatana helal etmiyorum. Benim evladım şehit değil, kirli bir savaşın kurbanı..’ gibi laflar edip tepki göstermiştii.bunları söylerken ölen gencin annesi komutanın yakasına yapmıştı . aynı saldırıda ölen diğer askerlerin ailelerini telefonla arayıp baş sağlığı dileyip, şehitlik konusunda güzel vaazlar veren erdoğan bu aileyi aramamaştı. neden aramadığı sorulduğunda ise; ‘..geçenlerde bir tanesine telefon açmadım, bir tanesine açtım. Telefondaki açıklamalar, komutanların yakasına sarılmalar. Şimdi telefonda aynı durumla ben de karşılaşırsam bunu mu dinleyeceğim ben. Öbürü tam aksine `vatanımız sağ olsun`, `sizler sağ olun`, `sizler koşturuyorsunuz didiniyorsunuz` dedi. Bir taraftan da bana dualar etmeye çalıştı… ‘ diyor.
    şimdi ‘laiklik anlayışının’ askerinkiyle paralel olmadığını bildiğimiz erdoğanın yaptığı nedir? yani bunları söyleyen dindar biri olduğu için doğasına uygun hareket ediyor ve bu sömürü olmuyor mu? yani burada baz alınan nokta insanların bu sömürüden zarar gördüğü değil kimin tarafından sömürüldüğü mü?

    bu düşünce yapısının sadece şehitlik konusunda değil hayatın bir çok alanında tezahürlerini görüyoruz.tren kazasını takdiri ilahi olarak açıklayan bürokratlar, depremleri ilahi ceza olarak gösterenler, çocuk rızkıyla dünyaya gelir diyenler…bunlar hep aynı düşünce sisteminin ürünleri.

    son olarak kütahyalının-tabi böyle bişe arzu etmem- bu yazısından ötürü ‘halkı askerlikten soğutmaktan’ dolayı bir davaya konu olursa şaşırmam. bakalım cingöz bir savcı çıkacakmı?
    :))

  14. Yazan:Deveye Hendek Atlatıcı Tarih: Ağu 26, 2008 | Reply

    Kütahyalının yazısı bu çelişkiyi ifşa etmesi bakımından iyibir tespit. daha önce fark etmediğim bir durumdu doğrusu.

    Bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir lafı ne kadar da doğru. İyi farketmeler.:)

    Bu çok basit bir olgu ve yıllardır da dillendiriliyor. Sizin farketmemenize ise hiç şaşırmadım. Şaşırmadım çünkü daha aşağıda yazdıkları gibi ilintiler kurabilen bir kabiliyetin bu tip şeyleri kolayca anlayıp kavraması çok zor. İlla birisi yazacak ki o da “şerefsizim benim aklıma gelmişti/gelmemişti, tabii ya” diye ampül yakacak. Birileri düşünür, birileri hazır düşünceyi ham yapar. Donanım meselesi.

    Rasim’in eleştirisi bir devlet aygıtına yönelik, laik, yani tüm inançlara mesafeli olması gereken hatta bunu ihlal ederek laikçilik yapan bir devlet bizzat tukaka ettiği bir dinin kavramlarını hoyratça kullanıyor. Birşeyi “devletin” kullanması ile bireysel inanç ve toplumsal kültür olan dinin inananları arasındaki etkisinin arasında nasıl bir ilişki olabilir de yorumunuzun devamında herşeyi birbirine bulamaç ediyorsunuz.

    (Bu arada bla bla dediğiniz kısım da yazınıızın en doğru yeri olmuş. Çok ilginç yavu:)

    Bakın faşizmden bahsediyoruz, nasıl da hemen dolunay çıkmış gibi kurtadamlaşıp kumaşınızı belli ediyorsunuz? Din ve vicdan özgürlüğü diye birşey duydunuz mu hiç? Kimseye neye inanacağı ne için yaşayacağı dikte edilemez. Dileyen dilediği gibi inanır, başkalarının haklarını ihlal etmeden dilediği gibi de yaşar. Kaderci olmak, rasyonalist olmak, ikisi arasında denge kurmak bireyin işi ve hakkıdır. Kimse buna karışamaz. Burada temel nokta “devlet”tir devlet baskı, empoze, endopktrine yapamaz, yapmamalıdır. Konu bu, daldan dala zıplayıp hepsini çorba yaptığınız yetmemiş gibi daha en temel şey olan özgürlüğün ne anlama geldiğinden de haberdar değilsiniz.

    Hiçbir hayat tarzı hiçbir felsefi düşünce hiçbir inanç bir diğerinden ‘otomatikman’ üstün değildir. Kimse bir düşünceyi (çağdaşlık medenilik, rasyonalite vs de dahil) mutlak doğrularmış gibi bir başkasına dayatılamaz.

    Atilla Hoca özgürlük konusunda hayli zaman önce bir ders vermişti:

    Son olarak kütahyalının-tabi böyle bişe arzu etmem- bu yazısından ötürü ‘halkı askerlikten soğutmaktan’ dolayı bir davaya konu olursa şaşırmam. bakalım cingöz bir savcı çıkacakmı?

    :-))

    Körün istediği bir göz Allah verir dört göz.

    Hiç siz din istismarı yapıyorsunuz diyenlerin “insanları İslam dininden soğutma” kanunu gereği derdest edildiğini gördünüz mü? Ama askerlik kanunundan çok kişinin adliyeyi arşınladığı vakidir.

    Anladın mı şimdi meselenin bam telini, kendiayağınakurşunsıkmayameraklı Hürriyet gazetesi yorumcusu muadili kardeşim?

    (Buradaki arzu etmem demişsiniz ama alttan alta “yahu şu adamı birisi ihbar etse de neşemizi bulsak, solu delik deşik etti, gazdan kıvranıyorum, içimden atsam da rahatlasam” vari tavır gözümden kaçmadı. Çok cingözümdür. Not ettim:)

  15. Yazan:Şahin Tarih: Ağu 26, 2008 | Reply

    Sayın Alaaddin kardeşim
    Sen şimdi o İran ve Irak askerlerinin gerçek müslüman olmadıklarını ve gerçekten o duygularla karşıya saldırmadığınımı söylüyorsun, yani haşa Allah’ımı kandırıyorlar, bence hiç öyle değil her iki tarafda tüm imanlarıyla ve “LA İLAHE İLLALLAH ” sözünü tam benliklerinde hissederek savaşıyorlardı, böyle bakınca hangi taraf şehid? Bence her iki tarafdan ölenler yani pisi pisine bazı güçler tarafından bu savaşa sürüklenmiş olanlar şehittir, onların günahı yok çünki, aynı şekilde güneydoğuda ölen mehmetciklerimizde şehittir bence…

  16. Yazan:aLaaDDiN YüCe Tarih: Ağu 26, 2008 | Reply

    sayın Şahin,

    evet bencelerce o zaman sosyalistlerde şehittirler, yani pkk’lılar nede olsa onlarda kandırılmışlar.

    şimdi biz bencelere bakarak kişileri kendimizce şehit edemeyiz.
    “LA İLAHE İLLALLAH ” bu sözün mahiyetini iyi bilen insanlar zaten o tür bir kandırılma içinde olamazlar. ırak-iran meselesinide günümüz türkiyesi ile kıyas yapmanız bence hiçte mantıklı değil…

    yani sizin bu tür düşünceniz:
    içki içen adama sorarlar senin yaptığın günah tır yapma. o da derki ama bak o kişi zina yapıyor ben en azından zina yapmıyorum der.
    zina yapan adam’a sorsak o da kendince içki içen adamı kıyas yapar…
    yani böyle bir şekilde kimse kendine delil getiripte kendini doğru anlayışına sürükleyemez.

    ben iran ve ırak hakkında yorum yapamam.

    bunun için araştırma yapıp bilgi sahibi olduktan sonra “LA İLAHE İLLALLAH ” çizgisine göre yorum yapabilirim.

    bunu da herhalde en kısa zamanda araştırır size sapma veya doğru noktasında bilgi sunabilirim.

    ve benim bildiğim kişiler kendi emirlerine körü körüne itaat edemezler.
    itaat ancak islamda Kur’an Ve Sünnet ölçüsünde mümkündür liderlere.

    ve “LA İLAHE İLLALLAH” sözünü bilen insanlar kendi imanın lehine ve de aleyhine olan herşeyi bilmeleri üstlerine meseb imamlarının deyimine göre farzdır.

    bunu bilmemek kandırılma meselelerine cumhur dahil bütün meseb imamları pekde yumuşak sizin istediğiniz türden herhangi bir fetvalarına pek rastlayamadım.

    Emre itaat konusunda size bir örnek sunuyorum.

    peygamber efendimiz:huzeyfe r.a ile bir kaç sahebeyi birlikte seriyeye yani sefere gönderiyor. huseyfe biraz şakacıymış, biraz sinirlenmiş sahabelere odun toplatıp ateş yaktırıyor. onlara diyor ki ateşe atlayın, ben sizin emrinizim bana itaat etmeniz gerekiyor. içinde bazıları atlamaya gitsede içlerinden bir tanesi onları tutuyor, diyor ki ALLAH’a yemin olsun ki biz bu ateşten kurtulmak için Peygambere itaat ettik. ve olay peygamber efendimize intikal ediyor, peygamber efendimizde eğer o ateşe girseydiniz ebediyen o ateşte kalırdınız diyor!Bot Haramda emre itaat edilmez..
    siz, siz olun bir şeyin doğru veya yanlış olduğuna araştırmadan ve de bu konular hakkında bilgi sahibi olmadan doğru ve yanlış kelimesini kullanmayın.

    zaten günümüzde ki insanlar, herkes sizde dahil kendi bencesi çerçevesi ile kendini doğru zanneder. sadece sizin için demiyorum günümüzde tartışığım insanların hepsi öyle.

    ve bende diyorum ki eğer herkes kendi bencesi çerçevesinde doğru ise o zaman Kur’an’a ne gerek var, veya Peygamber Sünnetine, Veya Alimlere, veya meseb İmamlarına! nede olsa her insanın kendi doğrusu bencesi olmuş.

    “İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tâğût yolunda savaşırlar. O halde siz şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır.” Nisa Suresi 76. Ayet.

    “tâğût”u araştımanızı ve bu konu hakkında geniş bilgi sahibi olamanızı tavsiye ederim.

    çünkü “LA İLAHE İLLALLAH” derken bir müslüman bütün tağut düzenleri reddedip yalnızca ALLAH’a teslimiyetini söyler.

    “LA İLAHE İLLALLAH” kelimesi çok kapsamlı bir kelimedir. bu kelimenin mahiyetini iyi bilirseniz ondan sonra birşeyleri daha iyi anlarsınız.

    bakara suresi 256. ayetinde: “Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim “tâğutu” reddedip Allah’a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır.

    “LA İLAHE İLLALLAH” kelimesini bunun gibi 8-9 ayeti içerir ve bu ayetleri bilmeden tağutu bilmeden kendini müslüman etmek yine kişilerin kendi benceleri ile mümkün olabilir.

    çünkü ALLAH tağutu reddetmeden iman’ın olmayacağını bildirmiştir.
    vede hiçbir müslüman tağut bir düzen’i korumak için gidip savaş yapmaz!

    Sağlıcakla

  17. Yazan:Şahin Tarih: Ağu 28, 2008 | Reply

    Sayın Alaattin
    Bunun bencelerle sencelerle ilgisi yok, sosyalistler pkk lılar diye örnek vermişsin ama konuyla alakaları yok tabii, İran ve Irak ikiside müslüman ülke , savaşanlarda müslüman yani her iki tarafda aynı duygularla ve inançla birbirine saldırıyor , şimdi buna ne denir, hani bir taraf farklı olsa size katılırım ama inanç aynı duygu aynı, çelişki burda her iki tarafda Allah yoluna savaştığını düşünüyor, kim karar verecek? sizmi benmi kim?, ülkesi için savaştığını düşünen-ki öyle mehmetciğin ne günahı var? veya Iraklının ,İranlının, onların şehit olmadığını söylemek ne size ne bana nede herhangi bir kimseye düşer..

  18. Yazan:aLaaDDiN YüCe Tarih: Ağu 28, 2008 | Reply

    sayın Şahin

    her müslümanım diyenin müslüman olmayacığını belirtmiştim.

    her LA İLAHE İLLALLAH diyen de bu sözü dedi diye artık ölene kadar müslümandır diye bir kaide de yok.

    bu sözün mahiyetini iyi bilmeleri vede hayatına aynı şekilde geçirmelerini demiştim size. ve size komuta altında olmaya da örnek göstermiştim ve cehaletin mahzeret olmadığını belirtmiştim.

    yoksa ahir zaman ile peygamber efendimizim hadisi şeriflerinine okumanızı tavsiye ederim.
    sadece hadisi şeriflere baktığımız zaman ve de LA İLAHE İLLALLAH bilincinde değerlendirme yaptığımız zaman ben müslümanım diyen insanların durumunu pekte iyi görmediğimi belirtmek isterim.

    örnek hadisi şerifler: ok’un yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar.
    kişi sabah evden çıktığı zaman mümin olarak çıkacak akşam eve döndüğünde ise müşrik olacak.

    müşrik aynı silahla mümine karşı savaşacak!
    aynı silahıda belirteyim(LA İLAHE İLLALLAH)

    ben kendi adıma kişilerin LA İLAHE İLLALLAH’tan saptıklarını çok iyi biliyorum.

    ve iran’ın LA İLAHE İLLALLAH çizgisinden saptığını da biliyorum. zaten saddam da diktatör biriydi. ve orada savaşanlar LA İLAHE İLLALLAH çizgisinde değil saddamın kendi rejimini korumak için savaş içinde olduğunu da biliyorum ama kişilerin durumlarının pekte iyi olmadığını da size belirteyim.

    ve LA İLAHE İLLALLAH diyerek ALLAH’ı tek bir ilah olarak gören bir çok insanın hayatının bir çok noktasından da ALLAH’a şirk koştuğuna kendim şahitim. ve bunlar gruplar halinde tarikatlar halinde veya camilere dolduran kişiler.

    ahir zaman camiler tıklım tıklım dolacak içinde bir tane müslüman olmayacak!

    umarım biraz kıyas yaparsanız.

    ve http://www.ayetler.com da tağut,LA İLAHE İLLALLAH,müşrik, gibi bir çok kavram’ı okumanızı tavsiye ederim.
    sağlıcakla

  19. Yazan:Taner Tarih: Ağu 29, 2008 | Reply

    bu konu çoğu zamandır benimde aklımı kurcalıyor
    mesela son abd konsolosluğuna saldırı mevzusunda
    3 polis 3 saldırgan öldü
    polisler türk polisi saldırganlar radikal islamcı terör örgütü (diye söylendi)
    polisler öldüğüne göre zaten şehitler
    radikal islamcılarda şehitlik mertebesine ulaşmak için çatışmadan kaçmayıp öldüklerine göre,

    şimdi bu ölenlerden hangileri şehit ?
    ve biz bunu nerden bileceğiz ? veya bilebilir miyiz ?
    ———————————-

    Bence aslında siz cevabı biliyorsunuz ama yinede daha iyi emin olmak istiyorsunuz…

    cevap ALLAH yolunda savaşanlardır. laik devlet uğruna ölenler değil!

    eğer daha ayrıntılı gerçekleri öğrenmek istiyorsanız
    Konyalı yazar Abdullah Palevinin “İstismar Edilen Kavramlar” diye kitabında yer alan şehitlik kavramını okumanızı tavsiye ederim. 30 tane istismar edilen kavramlardan bir tanesi de şehitlik kavramı.

    Sağlıcakla

    aLaaDDiN YüCe arkadaşa bu soruyu samimi olarak soruyorum hakikaten burada ölenlerin hangisi şehit polislerin olmadığı kesin yani sizin görüşünüze göre peki konsolosluğa allah adına saldıran ve masum insanların canına kastedenler islamcı(haberlere göre tabi) grup mu?

    hakkaten çok ilginç bi durum bende cevap veremiyorum.

  20. Yazan:MER'A-K(ıl) Tarih: Ağu 30, 2008 | Reply

    Kime şehit denir?

    E.Hamdi Yazır
    57.Hadid 19. Allah’a ve peygamberlerine iman edenler, Rableri yanında tıpkı sıddıklar ve şehitler gibidir.Onlara, onların mükafatlan ve nurları vardır. Ayetlerimizi yalan diyenlere gelince, işte onların tümü cehennemin adamlarıdır.
    3.ali imran 169. Sakın Allah yolunda öldürülenleri ölmüşler sanmayın! Aksine onlar hep hayattadırlar, Rablerinin katında rızıklandırılırlar.

    3.ali imran170. Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği mutlulukla sevinç duyarlar ve arkalarından şehit olarak kendilerine katılmamış olan mücahitler hakkında: “Onlara hiçbir korku yok ve onlar üzüntü de duymayacaklardır.” müjdesinde bulunurlar.

    Diyanet meali
    57.hadid 19. Allah’a ve Peygamberlerine iman edenler var ya, işte onlar sıddîklar (sözü özü doğru kimseler) ve Allah katında şahitlerdir. Onların mükafatları ve nurları vardır. İnkar edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince; işte onlar cehennemliklerdir.
    3.Ali imran169, 170. Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler,Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler.

    Muhammed Esed
    57.hadid 19. Allah’a ve Elçisi’ne inananlar, işte onlardır hakikate sahip çıkan ve Allah’ın huzurunda [ona] tanıklık edenler:
    (28) [böylece] onlar ödüllerini ve nurlarını elde edecekler! Hakikati inkara ve mesajlarımızı yalanlamaya şartlanmış olanlara gelince, onlar yakıcı ateşe mahkum olanlardır!

    28 – Yani, her türlü fedakarlığa hazır olmalarıyla.
    3.Aliİmran 170. Allah’ın lütfuyla kendilerine bağışladığı [şehitlikten] övünç duyarlar. Ve arkada kalıp henüz kendilerine katılmamış olan [kardeş]lerine, bir korku ve üzüntü duymayacakları müjdesinde bulunmaktan zevk alırlar:
    3.Aliİmran 169. Fakat, Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayın. Hayır, onlar diridir! Rızıkları, Rableri katındadır;

    Bu Kuran’da bulunan cevap;Allah ve peygamberine iman edip,Allah yolunda öldürülenler şehittirler deniyor.

    Burada verilen ayetlerin benzerleri bir şehit yakını tarafından hazırlandığı belli olan bir sitede de aynen verilmiş ve bu ayetlerin sonuna da; Vatanın birliğine, bölünmezliğine hem çocuklarımız hem de biz şehit ana,baba ve çocukları olarak inandığımız için vatanı bölmeye çalışanlarla çocuklarımız savaşarak vatanın kutsallığı ve bölünmezliği uğruna şehit oldular.cümlesini eklemiş.
    Sonra da sormuş:

    İnsan Hakları adı altında, bazı kişi ve kimselerin haklarını savunanlar, biraz da vatanın bölünmezliği uğruna şehit olanların haklarını savunmaları gerekmez mi ? diye de sormuş.

    Şehit hakkı!!!Bu ne demek?Laik T.C devletin’de bir kişinin şehit sayılıp sayılamayacağını öğrenmek için Kuran’a başvuralacağını ve oradaki tanımların referans alınabileceğini iddia ediyor olamaz diye düşünüyorum.Laik olduğunu söyleyen hiçbir Cumhuriyet vatandaşı bunu kabul etmeyecektir.O halde ardında kalanlarının “hak” talebinde bulunduğu sehitlik mertebesinin bir hukiki tanımının olması gerekir!Haklara ulaşılacak yolda izlenecek referans Kuran olmayacağına göre başka bir başvuru kaynağı olmalıydı…aradım ama ben de bulmadım.

    Şehitlik Mertebesi: Hukuk sistemimizde kime şehit denileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır.

    Gazilik Mertebesi: Hukuk sistemimizde kime gazi denileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır.

    http://forum.memurlar.net/topic.aspx?id=252459

    O halde hangi amaç için öldüklerine bağlı olarak kimin neye göre şehit kabul edildiği bilgisine tanınmış olan “yakın hakları”ndan yola çıkarak ulaşabilir miyiz?Kanunlar kutsal tanımı yaparlar mı?Mesela;kutsal vatan uğruna ölenler şehit kabul edilirler gibi!

    Şehitliğin bir tanımını bulamayınca da şehit yakının şikayet ettiği”hakların” ne olduğuna bakıp şikayetlerinin neler olduğunu anlamaya çalıştım.Belki bu şekilde kimlerin hangi göevde şehit sayıldığını da anlayabilirm diye umdum.
    Evet,maalesef yanılmamışım.Hak tanımı da kişiden kişiye,kurumdan kuruma değişiklik arzettiğinden olsa herkesin eşitçe yararlandığı bir “şehitlik hakkı”söz konusu değil.TSK yada emniyet,terör saldırısı(terör saldırısı olduğu ispatlanmalı*)Ve şehit kabul edilmek bile bir mesele şehit olanın ailesinin acı kaybını telafi etmeye yönelik girişimler de maalesef başka bir meseleye dönüşüyor;rütbe,kıdem hakların elde edilmesinde önem kazanıyor.
    Mesela;

    – Orduevlerinden Yararlanma
    Şehit Subay, Astsubay anne ve babalarına , Garnizon K.lıklarınca TSK İç Hizmet Yönetmeliğinin 664 ncü maddesi gereğince tanınmış kişi addedilerek ordu evlerinden günübirlik istifadelerine imkan sağlanır.
    T.S.K. de görev yaparken şehit olan Yedek Subayların aile fertlerinin talepleri halinde, orduevi günü birlik giriş kartı vermeye yetkili makamlarca yapılacak incelemeyi müteakip uygun görülenlere “ORDU EVLERİ GÜNÜ BİRLİK GİRİŞ KARTI” verilir.
    – Özel Eğitim Merkezlerinden Yararlanma
    (1) Şehit Subay, Astsubay eş ve çocuklarına Özel Eğitim Merkezlerinden faydalanmada (+10) puan verilir.

    http://www.gata.edu.tr/soshizweb2/sehit-6.htm

    Uzm. erbaş,erbaş,yada er yakınları ordu evlerinden yada özel eğitim merkezlerinden eşit şekilde yararlanmıyorlar!Sebep?Ordu evlerinin “şehit” yakınlarına bile kapalı olmasının sebebi “kamu alanı” statüsünde kabul edilmesinden olabilir!
    Birileri daha “şehit” kabul edildiğine göre “şehitlik hakkı”nın da herkese eşit olarak “verileceği” düüşünülemez,dolayısyla bu durumu yukarıda serzenişte bulunan şehit yakını gibi İnsan Hakkı gibi kabul etmek pek mümkün olamıyor.
    Yine şehit yakınlarına tanınan haklardan birinde askerlik hizmetinden muafiyet söz konusu edilmiş;

    – Şehidin Kendisinden Sonraki Kardeşinin Askerlik Muafiyeti
    (1) 1111 sayılı Askerlik Kanununun 10 ncu madde 9 ncu fıkrasına göre şehit personelin kendisinden sonra askerlik sırası gelen ilk erkek kardeşi istekli olmadıkça silah altına alınmaz.

    Ama yazılana değil uygulamaya bakmak gerekiyor.Şöyle ki;

    Kendi isteği ile subaylık, astsubaylık, uzman çavuş ve uzman erbaşlık gibi askerlik mesleğini seçmiş profesyonel asker kişileri “askerlik hizmetini yerine getirmekte olanlar” hükmü içerisinde mütalaa etmeye imkan bulunmadığından; kardeşi olan astsubayın teröristlerle girişilen silahlı bir çatışmada şehit düşmesi, davacının 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun 10/9 uncu maddesi uyarınca askerlik hizmetinden muaf tutulmasını gerektirmez.

    İşte bu da ispatı;

    Davacı vekili, 23 Haziran 1998 tarihinde kayda geçen dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin kardeşi …………………’ün 11.06.1995 tarihinde J.Astsb.Çvş.rütbesi ile görevini ifa ettiği sırada Tunceli-Kutuderesi mevkiinde şehit olduğunu, müvekkilinin 02.08.1996 tarihinde bağlı bulunduğu Konya Ereğli Askerlik Şubesi Başkanlığına müracaat ederek 1111 Sayılı Askerlik Kanunun 10/9 ncu maddesi uyarınca askerlik hizmetinden muaf tutulmak istemesi üzerine durumunun incelenip İlçe İdare Kurulu Kararı ile askerlikten muaf tutulduğunu, daha sonra Askerlik Şubesi Başkanlığınca muafiyet kararının iptal edildiği bildirilerek Yedek Subay adayı olarak askerlik kararı aldırmasının istendiğini, kanunun şehit olan kardeşin subay, astsubay, erbaş veya er olması konusunda bir ayrım yapmadığını, MSB.lığınca yayınlanan emirde ise subay ve astsubay kardeşlerinin bu haktan yararlanamayacağının belirtildiğini, bu durumun Anayasa ve kazanılmış hak kuralına aykırı bulunduğunu belirterek askerlik hizmetinden muaf tutulmama işleminin iptalini dava ve talep etmiştir.

    Dava konusu uyuşmazlıkla ilgili 1111 Sayılı Askerlik Kanununun 10 ncu maddesinin 9 ncu fıkrası; “Bir baba veya dul ananın oğullarından birisi, barışta veya savaşta askerlik hizmetini yerine getirmekte iken ölmüş veya görev sırasında ve kendilerine 5434 Sayılı T.C.Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre malûliyet aylığı bağlanmasını gerektirecek biçimde malûl olmuş veyahut savaşta akıbeti meçhul kalmış veya hakkında gaiplik kararı alınmışsa, ondan sonra gelen ilk oğlu, istekli olmadıkça silah altına alınmaz” hükmünü amirdir.

    Bu amir hükmün incelenmesinden; askerlik hizmetinden muaf tutulmanın askerlik hizmetini yerine getirmekte iken ölme sakatlanma ve gaip olma halleri ile sınırlandırıldığı görüldüğünden yasadaki “askerlik hizmetini yerine getirmekte iken” deyiminden ne anlaşılması gerektiği üzerinde durmak gerekmiştir.
    Anayasanın 72 nci maddesinde vatan hizmetinin her Türk’ün hakkı ve ödevi olduğu, bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağının kanunla düzenleneceği öngörülmüş, 1111 Sayılı Askerlik Kanununun 1 nci maddesinde ise Türkiye Cumhuriyeti tebaası olan her erkeğin iş bu kanun mucibince askerlik yapmağa mecbur olduğu belirtilmiştir.
    Açıklanan hükümlerden Askerlik Kanununun 10 ncu maddesinin 9 ncu fıkrasındaki “…. askerlik hizmetini yerine getirmekte iken…..” deyiminden kastedilenin T.C.Vatandaşı her erkek için mecburiyet olan askerlik yükümlülüğünü yerine getirenler olduğu anlaşılmaktadır.
    Anılan maddede askerlik mükellefiyetini yerine getirmekte iken vefat eden askerin anne ve babasının desteksiz bırakılmaması, ölenden sonra gelen oğlunun desteğinden yararlanılması amaçlanmıştır. Kendi isteği ile subaylık, astsubaylık, uzman çavuş ve uzman erbaşlık gibi askerlik mesleğini seçmiş profesyonel asker kişileri “askerlik hizmetini yerine getirmekte olanlar” hükmü içerisinde mütalaa etmeye imkan bulunmamaktadır.
    Anayasanın 10 ncu maddesinde belirtilen eşitlikten amaç eylemi değil hukuksal eşitliktir. Hukuki eşitlik, aynı hukuki durum ve konuma sahip kişiler arasındaki eşitliği öngörür.
    Açıklanan nedenlerle; Ciddi görülmeyen Anayasaya aykırılık iddiasının ve Yasal dayanaktan yoksun DAVANIN REDDINE

    Dergi No:13
    Karar Dairesi:AYİM. 2.D.
    Karar Tarihi:09.12.1998
    Karar No: E. 1998/584
    Karar No: K.1998/782

    http://www.msb.gov.tr/ayim/Ayim_karar_detay.asp?IDNO=1418&ctg=000002000004000009

    Bir mahkeme tarafından ciddi görülmeyen bir ölüm ama her vatandaş tarafından gayet ciddiye alınan baskerlik ve şehitlik !

    Rasim beyin yazdıklarından alıntı yapmadan geçemeyeceğim;

    Öte yandan mesele Türk toplumunu,devlet adına ölmeye,öldürmeye ikna etmeye gelince “laik” motivasyonlar tek başlarına yeterli olmuyor…Kendi iç bünyesinde İslami bir unsur olup olmadığı noktasında üst seviyede müteyakkız olan devlet zihniyeti konu buraya gelince aniden İslamileşiyor…

    Rasim bey kesinlikle çok doğru bir noktanın daha altını çizmiş;

    Dindarların ölüm karşısındaki tevekkülünü ve isyansızlığını,şehadet kavramı karşındaki dinsel hislerini istismar eden bir devlet kesinlikle laik bir devlet de değildir… “Bizim toplum,oğlanları şehitlik payesi alınca ses çıkarmaz,bilakis mutlu olur,gerekçesini de sormaz” diye bir bakışa sahip bir devlet doğal olarak insan hayatını hiçe sayar…

    ne demek istediğine çok açık bir örnek;

    Oğlunun şehitliğinin iptal edildiğini öğrendikten sonra eşi Sevim’le birlikte ‘ölü gibi yaşadıklarını’ anlatan Mehmet Başğen, oğlunun şehitliğinin iadesi için dava açmaya karar verdiklerini söyledi. Başğen, gözlerinden sicim gibi yaş süzülürken şunları söyledi:
    “Bizi ayakta tutan oğlumuzun şehit olmasıydı. Bizim tek yaşam kaynağımızdı. Askeri tören yapıldı. Bize şehitlik belgesi, Türk Bayrağı, oğlumun fotoğrafı verildi. Şehit değilse neden tören yapıldı? Oğlumuzun şehitliğinin iptal edilmesi bize ölümden beter geldi. Trafik kazası geçiren, mayına basan şehit oluyor da nöbetteyken kalp krizi geçirip ölen benim oğlum neden şehit olmuyormuş? Biz bugüne kadar şehitlik gururuyla yaşadık. ‘Vatan sağ olsun’ dedik. Oğlumun şehitliğinin iade edilmesini istiyorum.”

    Şehitlik gururunun ellerinden alınmasıyla yıkıldıklarını söyleyen 42 yaşındaki anne Sevim Başğen ise “Tek tesellimiz yavrumuzun şehit olmasıydı. ‘Vatan yolunda şehit verdik’ diye teselli oluyorduk” dedi.
    http://www.ensonhaber.com/Ic-Haber/136243/Sehitligi-iptal-edildi.html

    Pek çok yerde yazıldığını ve pek çok kez seslendirildiğini duyduğumuz bir cümle vardır; Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, Vatan eğer uğrunda ölen varsa vatandır …

    İslami dininin kitabı olan Kuran’da ise ne diyordu?Allah ve peygambere iman etmiş,Allah yolunda ölenler…

    Ateistler acaba şehitlik meselesine ve dolayısı ile “şehitlik” haklarından yaralanan ailelerine ne diyeceğiz?
    Peygamber ocağı olarak kabul edilen ve kendilerine Mehmetler denilen bu askerlerin hepsi İslam dini inananı mı?Ölenlerin sadece Müslüman olanları mı “şehit” olarak kabul ediliyor?Diğer din inananları sehit değiller mi?Şehit tanımı Kuran’da yer aldığına göre!Onlar bu “vatan” için ölemezler ve şehit kabul edilemezler mi?Onların kanı bayrağın kırmızı rengini değiştirir mi?

    Dolayısıyla neredeyse kurulduğu günden beri bir takım siyasi aktörleri “din sömürüsü” yapmakla, “dini siyasete alet etmek”le, “kutsal din duygularını istismar etmek”le suçlayan,yeri geldiğinde bu suçları işlemekten ötürü insanları içeri tıkan,bu tip siyasi partileri defalarca kapatan Türk devlet zihniyeti en büyük din istismarını ve sömürüsünü kendisi yapıyor…Bu devlet kendi siyasi amaçları uğruna İslami kavramları defalarca istismar etmiş,insanların kutsal saydığı dini duyguları defalarca kendi siyasetine alet etmiş bir devlet…

    Evet ortada koskoca bir sömürü var ve açıkça da din üzerinden yapılan bir sömürü.Bu “haksızlık” bu vatanı benimsemiş İslam dini inananlarının hepsini incitebilecek bir sömürü!

    Elbette günümüz dünyasında her ülke kendi savunmasını temin amaçlı silahlı birlikler kurar.Bu uğurda ölenler de o ülke için en üst düzeyde bir değer taşır.Tabii gerçekten güvenlik ve savunma amaçlı olursa bu ölümler bir değer taşır…Öte yandan gerçek anlamda laik bir devlete yakışan davranış bu kavramları da laikleştirmek,din duygularını istismar etmemektir…

    Kesinlikle!

    *Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), Şırnak’ın İdil İlçesi’nde geçen yıl devriye görevi sırasında teröristlerce açılan ateş sonucu şehit düşen polis memurlarını, öldürenler yakalanmadan ve davaları sonuçlanmadan ailelerine maaş ödenemeyeceğini açıkladı.

    SGK’dan yapılan açıklamada, basında, polis memurları Mehmet Yardımcı ve Sait Bal’ın uğradıkları silahlı saldırı sonucu hayatlarını kaybettikleri, polis memurlarının şehit sayılmamalarına Emekli Sandığı’nın karar verdiği, polislerin ailelerine gerekli yardımın yapılmadığı yönünde haberlerin yer aldığı hatırlatıldı.

    Açıklamada, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün söz konusu kişilerin şehit edildikleri gerekçesiyle, 17 Ağustos 2006 tarihinde, vazife malullüğü isteğinde bulunduğu kaydedildi.

    Acıklamada, polislerin, ölümüne veya malul kalmalarına neden olan olayın 3713 sayılı kanun kapsamına girip girmediğiyle ilgili olarak, bu kişilerin ölümlerinin veya malul kalmalarının terör eylemi sonucu olup olmadığı konusunun açıklığa kavuşturulabilmesi için, 5190 sayılı kanun ile yetkili savcılık iddianamesinin veya mahkeme kararının olması gerektiği vurgulandı.

    Açıklamada, bu kapsamda Emniyet Genel Müdürlüğü’nden 6 Temmuz 2006 tarihinde savcılık iddianamesi veya mahkeme kararı istenildiği kaydedildi.

    SGK’nun, Sait Bal’ın eşinin aylık ve sağlık harcamaları yönüyle mağdur olmaması için 29 Ağustos 2006 tarihinde iştirakçi ölüm aylığı bağlandığı belirtilen açıklamada, Mehmet Yardımcı’nın babasının muhtaç olup olmadığının, 7 Kasım 2006 tarihli yazıyla İskenderun İlçe İdare Kurulu Başkanlığı’ndan sorulduğu ve cevaba göre, yetim aylığı bağlanabileceği ifade edildi.

    Şehit polislerin ölümünden sorumlu olan şüphelilerin halen yakalanamadığına işaret edilen açıklamada, bu nedenle de söz konusu şüpheliler hakkında kamu davası açılamadığı ve soruşturmanın devam ettiği kaydedildi. Açıklamada, saldırıyla ilgili olarak SGK’ya savcılık iddianamesi veya mahkeme kararı ulaşmadığı anlatıldı. Açıklamada, “Bu nedenle, ölümün 3713 sayılı kanunun 1’inci maddesinde tanımı yapılan terör eylemi sonucu olup olmadığı Kurumumuzca değerlendirilememektedir” denildi.
    http://www.frmtr.com/genel/887217-sehit-maasi-icin-mahkeme-karari.html

    Yukarıda taner isimli orumcu “kimin” şehit edildiğine karar verememiş ama devletin bu konuda kararı belli;

    ABD’nin İstinye’deki İstanbul Başkonsolosluğu önündeki silahlı saldırı sonucunda şehit olan trafik polisi Mehmet Önder Saçmalıoğlu’nun ‘şehit sayılmadığı’ ileri sürüldü
    http://www.haber10.com/haber/130013/

    Tüm şehitlerimizin kanuni mirasçılarına, 2330 sayılı Nakdi Tazminat Kanunu ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununa istinaden şehit sayıldıklarından Emniyet Genel Müdürlüğü ve Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından her türlü yasal tazminatları ödenecek ve şehitlerimizin kanuni mirasçılarına maaş bağlanacaktır.”
    http://www.haber5.com/haber.php?haber_id=323112

    Ailelerine tanınan haklara bakarak kimlerin şehit olduğunu anlamak da mümkün tabii.

    !980 lerden beri terörle mücadele söz konusu ve bu mücadelede ölen pekçok insan olmasına rağmen 2001 senesinde aşağıdaki gibi bir tasarının söz konusu edilmesi insana “ya daha öncekiler?” ve hakları ne olacak diye düşünmekten alıkoyamıyor.Gazeteler Tuzlada ölenlerin haklarını ayyuka çıkarırken neden şehit haklarını dillerine dolamaz ve sadece “şu kadar şehit verdik” diye manşet atarlar anlamak o kadar da zor olmasa gerek!

    Şehitlerin dul ve yetimleriyle malullere ek haklar getiren tasarı, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda benimsendi. Tasarıyla getirilen düzenleme, teröre karşı mücadelede şehit düşenlerin ailelerini, malulleri, MİT mensuplarını, uçuş, dalış ve atlayış hizmetlerinde şehit olanları, kaçakçılığın men, takip ve tahkiki ile ilgili görevler sırasında hastalanan, yaralanan ve sakat kalanları kapsıyor. Tasarı, terörle mücadelede şehit düşenlerin dul ve yetimlerinin yanı sıra malullere ve bunların ölümü halinde de dul ve yetimlerine bağlanan aylıkların, görevde bulunan emsalleri gibi her yıl kademe ilerlemesi, her üç yılda bir derece yükselmesi yapılacak şekilde artırılmasını öngörüyor.18.ocak.2001
    http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2001/01/18/yasam/yasam13.html

    çocuklarından birini şehit veren diğerini de veririm diyen ailenin acaba küçük oğlu istemediğinde askere gitmeme hakkına sahip olduğunu biliyor mu?

  21. Yazan:aLaaDDiN YüCe Tarih: Ağu 30, 2008 | Reply

    Arkadaşlar ben burada yazdıklarım bütün yazıları samimi bir şekilde sadece gerçekler bilinsin diye yazzıyorum. ve sizi aynı şekilde yönlendiriyorum.

    yazık insanlarımıza yeterince kandırıldılar. insanlarımızı araştırma sevk etmeliyiz.
    yoksa herkes kendi bilidği ile kendini doğru zanneder.

    Vatan kutsaldır diye ben hiç bir hadisi şerif okuyamadım. ve de özellikle sordum.

    vatan eğer bu insanların tanımına göre doğru kaidesine büründürürseniz o zaman amerika vatanınıda kutsal saymanız lazım.
    çünkü amerika devletide aynı şekilde türkiye cumhuriyeti gibi demokrasi ile yönetiliyor.

    vatan ancak şu şekilde kutsal olabilir.

    şeriat ile yönetim anayasa kur’an – Kelimei tevhid bayrağı ve amentünün esaslarına dayalı bir sistem ile yönetilen bütün vatanlar müslümanların ana vatanıdır. eğer amerikada o esasları kabul ederse orada islam devleti olur.

    ama şu an dünyada öyle bir vatan olmadığı için de vatan kutsaldır kelimesini bu sistemde doğru göstermek ve de insanları yanlış yolda şehittir gibi göstermek çok yanlış olur. ve de büyük bir sorumluluk ister. ahirette biliosunuz ki insanların hepsi birbirlerinden hak talep edecek. ve o beni şu beni yanlış yola gönderdi diye nice misaller mevcuttur.

    evet dini maddeye yönelik olan bütün sistemlerde paralı askerlik veya şehitlik maaşı veya şehitlik tazminatı gibi seçenekler mevcuttur. ama bu demek değildir ki islam vatanı uğruna ALLAH’ın dinini hakim kılmak için mücadele ediolar.
    arkadaşın yukarda ayetlerle belirttiği gibi ALLAH yolunda ALLAH’ın dinini yeryüzüne hakim kılmak için savaşanlar ancak şehit mertebesine yükselebilirler.

    size ebu hanzalanın derslerinide öneriyorum. günümüzde ki insanların yanlışları peygamber efendimizi zamanındakiler ile kıyas yaparak açıklamış.

    http://www.delikanforum.net/dini-bilgi-ve-egitim/78051-islami-sohbetler-mp3-formatinda-ebu-hanzala.html

    http://www.google.com.tr/search?hl=tr&sa=X&oi=spell&resnum=0&ct=result&cd=1&q=ebu+hanzala+n%C4%B1n+sohbetleri&spell=1

    ve de kitap ve sitede önermiştim.
    Abudallah Palevinin “İstismar Edilen Kavramlar” diye kitabına bakarsanız bir çok kavram hakkında delilleri ile bilgi sahibi olabilirsiniz!

    örnek: Vatan, Şehitlik, Rab, İlah, Tağut. vs bir çok kavram mevcuttur.

    veya: http://www.ayetler.com
    http://www.tevhidyolcusu.com dan da bakılabilir
    bir ara güzel bir fırsat bulursam yani o kadar zamanım olursa şehitlik kavramını detayları ile buraya yazabilirim.

    ama şehitlik kavramının yanında vatan kavramını ve bir çok kavramıda bilmeniz şarttır!

    Sağlıcakla

  22. Yazan:aLaaDDiN YüCe Tarih: Ağu 30, 2008 | Reply

    Sayın Taner

    aLaaDDiN YüCe arkadaşa bu soruyu samimi olarak soruyorum hakikaten burada ölenlerin hangisi şehit polislerin olmadığı kesin yani sizin görüşünüze göre peki konsolosluğa allah adına saldıran ve masum insanların canına kastedenler islamcı(haberlere göre tabi) grup mu?

    hakkaten çok ilginç bi durum bende cevap veremiyorum.

    —————————-

    masum insanlar derken kimler mesela.eğer
    ve olayda vurulan diğer gruptan kişilere de gelince onların itikatı hakkında bilgim olmadığı için birşey diyemem.

  23. Yazan:basak Tarih: Eki 4, 2008 | Reply

    ben bugunku olen anne kuzularindan yani 15 kisiyle ilgili goruslerimi paylasmak icin yaziyorum.
    ne yazikki bu konuda hukumetin hic bir kurulusuna yazi kabul etmiyorlar ben sehit kelimesine cok kiziyorum bu devletin yapmis oldugu ayibi kapatmak icin cok guzel bir yalan olarak kabul ediyorum sehit kelimesini,
    acaba evlatlarini kaybeden anne ve babalar tayip erdogana sordularmi? oglu neden curuk raporu alarak askere gitmiyor bence tayibin oglu butun askerlerden daha saglamdir.
    bence turk halki bunu sormali,bu gune kadar gereken yapilacak diye soyleniyor ne yazikki yapilmadi ve yapilmayacak bence bir ulusla savastiginizda sehit verirsiniz, yanlis insanlarin yapmis oldugu siyasetin ugruna verilen canlar sehit olarak kabul etmekten ve kendinizi avutmaktan vaz gecin,saygilarimla
    not:siz nasilsaniz oyle yonetilirsiniz,

  24. Yazan:mustafa hatipoğlu Tarih: Nis 9, 2009 | Reply

    Nasıl şehitler kademeliyse.insanlarda aynen öyle bunu yazılan yorumlardan anlamaktayız.ancak şehitlığe inanmayanların sıkıntısı olabılır.onlara çok görmüyelım onlarda insan.inanci zayif veya diyer inançlardan olabılır her dine saygılıyız.Bana göre şehitlerımız hayati boyunca dini yaşantısına göre şehitlık mertebesindeki durumunu allah bılır bizim bildığımız şehit olmasidır.askeri şehitlerın dünyada ve ahırette yaşadığını görüyoruz.Size bir gerçek yaziyorum tam anlatiyorum.Trabzonun çataltepe dağındaki şehitlıkten müzik çalarak geçen iki kardeş gece şehitlıkten motosıkletle gelen asker el feneri yakarak araci durduruyor in aşağı diyor şofor ve yanındaki aşağı iniyor şehitler dağdan yukari uçuyorlar vatandaşlar bayılıp düşüyorlar.bu ğençler duruyorlar daha 30 ar yaşlarında onlara şehitlerden birşey anlarsam şaka yapmayın biz zarar ğördük derler onun için inanmayan ne bılır .ALLAH HEPİMİZİ ŞEHİTLER MERTEBESİNDEN EYLESIN.

  25. Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Nis 10, 2009 | Reply

    Şimdi biz büyük çoğunluğu müslüman olan bir ülkeyiz. Bu tip ülkeler arasında en gelişmişide şüphesizki biziz. Biz yokolursak bölünürsek allah aşkına söyleyin islamiyet mi daha çok kaybeder laiklik mi. Demek ki neymiş ölenler islamiyet içinde ölüyormuş. Müslümanları korumak içinde ölüyormuş. Öyleyse Şehit de olabilirmiş. Konu kapanmıştır dağılabilirsiniz.

  26. Yazan:birr Tarih: Haz 20, 2009 | Reply

    bu el kaideden olen ve polislerimzden olenler hakkında konuşanlar,o ölen polislerinde kimliğinde islam yazıyor.haa diceksinizki kimlikte yazmakla olsaydıı..evet kimlikle yazmakla olur sadece,efendimiz zamanında munafıklar belliyken neden katledilmedi?? La ilahe illallah diyen birini nasıl katledrsnz buyururdu Alemlerin nuru.peki siz peygamberden dahamı iyi biliosunuz da öldürüyorsunuz..onca kafir varken kendinzce kafir ilan ettiğnz insanlarımı oldurmek, bu uğurda ölmekmi şehitliktir? alelen musluman deilim diyenler bi kenarda duruken,siz müslümanım diyen birilerinimi öldürüyorsunuz?? siz ne kotu bi iş yapıyorsunuz,gerçekten kendinize ve tüm müslümanlara zulm ediyorsunuz.bilerek ya da bilmeden ordudan bile fazla istismar ediyorsunuz bizim güzel dinimizi…Allah hepimizi hidayete erdirsin….

  27. Yazan:mahmut Tarih: Eyl 10, 2009 | Reply

    allah için savaşan allahın dinini dünyaya hakim kılmak isteyen ve allahın dediği olmalı deyip batılla laiklikle putpereslerle savaşn kişiye şehit denir.. ölen asker yani bu ülkede öldüğü için ne şehit diyebilir nede şehit değil allah bilir asker namaz kılmasın oruç tutmasın ve askerlik zaten kutsal görevdir ibadettir densin ve ibadetlerini aksatsın ve ölsün şehit olsun bu hiçbir kitapta yazmaz cünüp gezsin ölsün şehit densin olurmu böle herkezi şehit diyolarki vatanı için herkez ölsün ama ayrım yapılıyor türkiyede örtülü müslüman diye neden bu kutsal şehit kelimesini kendinize alet ediyorsunuz bu hakkı bu şehitlik mertebesi sadece müslümana laiktir sizlere din düşmanına değildir asker ataist biri olsun ölsün askerde şehit deyin olurmuya şehit allah için ölendir o kadar

  28. Yazan:ABDULLAH Tarih: Eyl 11, 2009 | Reply

    Gerçek şehit “Allah rızası” için müslümana karşı mücadele edenler için cephede ölene denir.
    Her ne kadar sistemin dine karşı duruşu belli olsada halkın çoğunluğunun müslüman olması ve mücadele edilmediğinde bu insanların her yönden tehlikye gireceği düşünüldüğünde ve askerin taşıdığı niyette dikkate alınırsa(bu çok önemli)şüphe olmamalı.
    İşin asıl gerçekliği niyettedir ve bunun da belli olması malumunuz ahirette olacaktır.

  29. Yazan:Murat Tarih: Kas 2, 2009 | Reply

    Güneydoğudaki savaş “Allah yolunda savaş” değildir. Bu açık. Peki “Allah yolunda” savaştığını sanarak ölen kişi şehit midir ? Niyetin önemli olduğunu söyleyenler var. Bu durumda Güneydoğu’da buna inanarak ölen kimse şehit mi sayılmalı ? İkinci bir soru ise Güneydoğu’da ölenlerin ne kadarının bu niyetle öldüğü sorusu. Ben çoğunun vatanı için öldüğünü düşünerek öldüğüne inanıyorum. Bu durumda ilk soruya verilecek yanıt evet olsa bile, ölenlerin çoğunluğu “Allah yolunda” ölmediğine göre ölenler için şehit ifadesini kullanmak doğru mudur ?

  30. Yazan:Mustafa Akbaş Tarih: Kas 2, 2009 | Reply

    Kemalist sisteme hizmet yolunda vefat eden kesinlikle sehit olamaz. Sehitlik meselesi zaten cok feci sekilde kötüye kullaniliyor. Beline Bomlari baglayip da Yahudi Otobüsünü havaya ucuranda sehit olamaz. Ancak adi katil olur basba birsey degil.

  31. Yazan:Ahmet Derin Tarih: Kas 12, 2009 | Reply

    Sonuçta kendi malını, canını veya sevdiklerinin malını, canını korumak için savaşıp ölen de şehittir. Doğu’da PKK ile savaşanlar bu niyetle savaştıysa şehit olmalarına bir engel yok bence.

    Ama devletin emrinde savaşıp ölenler şehit olsa da, olmasa da bu TSK’nın şehitlik mertebesini ağzından düşürmemesini haklı çıkarmıyor. Ayrı şeyler..

  32. Yazan:hamzau Tarih: Nis 16, 2010 | Reply

    peygamberimiz medineye hicret ettiği zaman bazı müslümanlar onunla hicret etmeyip mekkede kalmış ve bedir savaşında zorla müşriklerin safında müslümanların karşısına çıkarılmışlardı ve bazıları öldü bunun ardından nisa suresi 29.ayet indi (Melekler, nefislerine zulmedenlerin canlarını alırken ne haldeydiniz derler. Onlar da, yeryüzünde derler, aciz kişilerdik biz. Melekler, Allah’ın yeri geniş değil miydi derler, siz de hicret edeydiniz. İşte onlardır yurtları cehennem olanlar ve orası, ne de kötü bir yurttur.)
    bu insanlar peygamberimizle birlikte eziyetler işkenceler görmüş insanlar ama ayette görüldüğü gibi Allah onların amellerini yerle bir ediyor ve cehennemlik diyor onlara.
    şimdi siz tek düşmanı islam başörtüsü sakal olan bir orduda ölenin nasıl şehid olduğunu düşünürsünüz ayrıca:(İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tağut yolunda savaşırlar. O halde siz şeytanın taraftarlarına karşı savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır.NİSÂ – 76 bırakın şehidliği böyle ordularda savaşanlara Allah kafirler diyor hal böyleyken hala düşünmezmisiniz.

  33. Yazan:Çiftçi Sadık Tarih: May 20, 2011 | Reply

    herkesin şehidi kendinedir. senin için şehit olan benim için olmayabilir. usame ladin, kimine göre şehit oldu. milliyetçilik ve dincilik, insanlığı insanlığından çıkarır. egemen bir devlette milliyetçilik felaket getirir. milli olmak ayrı, milliyetçi olmak ayrıdır. dindar olmak ayrı, dinci olmak ayrıdır. milliyetçilik ve dincilik ancak felaket getirir. milliyet ve dinin bunda suçu yok. bu kavramların tacirliğini yapanlar, insanlığın başka bir türünü oluşturular. bir alt türünü.

  34. Yazan:Dogan Tarih: May 20, 2011 | Reply

    Ordunun ust kademesine dindarlari almak demek CIA’in ust kademesine komunistleri almakla esdegerdir. Bu sitede ve ulkemizde gorulen ilimli Muslumanlik anlayisina sahip insanlari tenzih ediyorum ama Islam dini esas yapisi itibariyle (temel mezhepler) totaliter ve kollektivist bir devlet yonetim sekli ongorurken ve laiklikle taban tabana zitken yeri geldiginde laik devletin sigortasi gorevini yapmasi beklenen bir kurumun ust yapisina dindarlar alinmamalidir. Kendi evinde harem selam oturan bir kisi laik duzeni koruyabilir mi? Bu sorunun yaniti belki evettir ama ordu bu riski alamaz. Pek cok devlette, devletin sigortasi olma gorevini ustlenen kurumlar vardir. Amerika’da CIA devleti korumakla gorevli kemiklesmis bir yapidir ve kolluk kuvvetleri, ordu ve hatta devlet baskani uzerinde bile etkilidir. Turkiye’de boyle bir kemiklesmis yapi yok, MIT hukumetlere bagli bir kurum. Bu gorevi ordu yurutuyor. Bu yuzden ordunun bu secici tavri anlayisla karsilanmali. Aksini dusunenler olur da bir gun laiklik referanduma sunulursa bu oylamaya nasil engel olunacaginin cevabini da vermeliler. Bunu mevcut siyasal ortamdan, partilerden bagimsiz olarak soruyorum.

    Laik bir devletin sehitlik kavramini kullanmasi bence de abes. Ben profesyonel orduya gecildiginde bu sorunun da ortadan kalkacagina inaniyorum. Ama abeslikler sadece bu kadar degil; laik bir devlette diyanet isleri baskanligi da olmaz, her olene Musluman muamelesi de yapilmaz, her vatandasin kimliginde dogustan ”Islam” da yazmaz, din dersi de zorunlu olmaz. Degismesi gereken cok sey var.

  35. Yazan:logic Tarih: May 21, 2011 | Reply

    Dogan akıllı bir adama benziyor ama faşist işte.

    Laikliğin mutlaka korunması gerektiğine inanmış. Ben inanmıyorum hatta karşıyım mesela. Napıcaz ? Niye onunki oluyor da benimki olmuyor ? 🙂 Can alıcı soruyu da sormuş. Referandumda halk istemiyoruz derse ? Nerede kaldı demokrasi ?

    Ha bu arada, hemen atlamayın öyle. Laiklik gidince Şeriat gelmiyor.

  36. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: May 22, 2011 | Reply

    “Ha bu arada, hemen atlamayın öyle. Laiklik gidince Şeriat gelmiyor.”


    çok yerinde bir hatirlatma.

  37. Yazan:ali yardım Tarih: May 22, 2011 | Reply

    Doğan beye şunu hatırlatmak isterim. tek parti döneminde uzun yıllar Genelkurmay başkanlığı yapmış Fevzi Çakmak’ta bir dindardı. dindar çevreleri biraz daha tanısaydınız, çok marjinal bir kesim dışında şeriat getirilmesini talep eden kişi göremezdiniz. bütün müslümanlar şeriatın yürürlükte olduğu döneme saygı duyarlar, lakin bugün itibariyle “şer-i devlet” özlemi çeken pek yok. ayrıca şeriatı yürürlükten kaldıran da kemalistler değildir, hukukta modernleşme çabaları başlar başlamaz, şeriatın hukuki yaklaşımları Osmanlıda terk edilmeye başlamıştır.
    yani dindar subaylar olunca, “kuzuyu kurda teslim etmiş” olmuyorsunuz. namaz kılan, ibadet eden kişileri tehdit olarak görmekten vazgeçin artık.

  38. Yazan:Dogan Tarih: May 22, 2011 | Reply

    Beni fasistlikle suclayanlara sadece guluyorum. Bir de ”Referandumda halk istemiyoruz derse nerede kaldi demokrasi?” diye bir soru sormuslar. Bu soruyu soranlar kendileri fasisttir. Laiklikgin referanduma sunulabilecegini sananlar demokrasinin d sini bilmiyorlar. Bu gibi kavramlar demokrasinin azinligi cogunluga ezdirmeme zorunlulugunun bir geregidir. Laiklikgin referanduma sunuldugu sonra da halkin cogunlugu tarafindan kabul edilip uygulandigi bir ulke cogunluk diktatorlugudur. Laiklik gidince seriat gelmesi sart degil de herhalde laiklik gidip yerine anglosakson sekularizmi gelmeyecek. Iran olmasak Suudi Arabistan olmasak Cezayir vari bir ulke olacagiz.

    Ali Yardim AIHM’in turban kararlarini inceleyin. AIHM’dekiler neden turban kararlarinda Turkiye icin potansiyel radikal Islam tehlikesinden bahsediyorlar sizce? Bu kisilerin demokrasiden insan haklarindan haberi yok mu? Ornegin Anadolu’da mahalle baskisi suni bir olgu degil ya da birilerinin iddia ettigi gibi sonradan dogmadi. Bir Islam gelenegi olarak zaten her zaman oradaydi. Anadolu’nun herhangi bir koyunde esiniz rahatlikla acik dolasabilir mi? Istediginiz kiyafeti rahatlikla giyebilir misiniz? Gerek kendi aileniz icinde gerekse koyunuzde sahip fikir ozgurlugu, cinsel tercih, inanc ozgurlugu v.s. bunlara ne kadar sahip olabilirsiniz? Bazi arkadaslarim kendi koylerinde top sakal bile birakamadiklarini biraktiklari takdirde garipseneceklerini soyuyorlar. Dindar bir kasabada esnaf olun da cuma namazina gitmeyin bakalim ne oluyor… Dislanirsiniz, kepenk kapatma durumuna gelirsiniz. Pek cok bolgesinde, sehirlesmeyi tamamlamis endustri toplumu kulturu degil ya da bu toplumun ciftci kulturunun degil, tarim toplumuna ozgu farkliliklari dislayici koylu kulturunun egemen oldugu bir ulke Turkiye. Benim cok dindar arkadasim var. Ne yazik ki pek azi laiklik hassasiyetine sahip, cogu olmasa da olur gozuyle bakiyorlar. Hatta tanidigim Arap Muslumanlar’indan, Hint Muslumanlari’ndan beni de Musluman sandiklari icin ”Ulke rejimini neden degistirmiyorsunuz?” sorusunu cok duydum. Osmanli’da seriatin ne derece uygulandigindan haberdarim ama medeni kanunlar duzeyinde seriat hep olagelmistir. Zaten dindarlarin Turkiye’de ust noktalara gelmesi konusuna itiraz eden yok ama ordunun ust kademelerine gelmelerine bence bu sitedeki ilimli Muslumanlar da kuskuyla yaklasmali, cunku sekuler devlet duzeni yok oldugunda onlarin da ozgurlugu kisitlanacaktir. Amerika’da her dusunceden insan esittir komunisti, anarsisti ama herkes CIA’nin basina gelemiyor. Sadece benim ya da Turkiye’de bir kesimin degil, AIHM gibi kuruluslarin neden hala kaygili oldugu anlasilmali.

  39. Yazan:logic Tarih: May 22, 2011 | Reply

    Bir de ”Referandumda halk istemiyoruz derse nerede kaldi demokrasi?” diye bir soru sormuslar. Bu soruyu soranlar kendileri fasisttir.

    🙂 ben de size çok güldüm. Demokrasiyle, Laikliği bağdaştırma çabanızdan başlayalım. Demokrasiyi sizin anladığınız şekliyle, genişçe ele alsak bile, Laiklik kimsenin hakkını korumuyor. Laiklik, din karşıtı bir ideolojidir ve dini, hayatın mümkün olan her alanından dışlar. Dinin dışlanması sizin yani azınlığın haklarını nasıl koruyor, merak ettim. Aksine dindarların hayatını çekilmez bir hale getiriyor.

    İkinci nokta ise savunduğunuz ideolojinin meşruiyetini neye dayandırdığınız ? İnsan hak ve özgürlüklerine dayandırsanız mesela bunu tartışabilirdik. Ama maalesef konunun bununla ilgisi yok. Geriye tek bir meşruiyet zemini kalıyor. Ha başka zeminler de var tabi ama ikimizin de kabul edebileceği tek zemin demokrasi olsa gerek. O zaman demokrasi işlemeli ve bu ideolojiden kurtulmalıyız. Bunu kabul etmiyorsanız siz bir faşistsiniz. Azınlığın tercihini, çoğunluğun tercihine baskı ve zulümle dayatıyorsunuz.

  40. Yazan:logic Tarih: May 22, 2011 | Reply

    Dogan özetle şunu demiş yani. Biz azınlığız, bu nedenle çoğunluk bizi ezmesin diye biz onları eziyoruz. Bundan dolayı Laiklik meşrudur.

    Azınlık olarak, çoğunluğu ezebilmeye devam edebilmemiz için de gücü elimizde tutmaya devam etmeliyiz. Aksi takdirde ezilen biz oluruz. Bu nedenle de yaptığımız eziyette sonuna kadar haklıyız. Biz mecburiyetten faşistiz yani.

    Başkaları bakın fırsatını bulunca mahalle baskısı yapıyor, o zaman biz de kendi mahalle baskımızı yapmalıyız ki onlarınkini bastırabilelim. Bunu yaptığımızda onlar gibi zorba oluyoruz, onlardan farkımız kalmıyor ama olsun, o kadar kusur kadı kızında da olur.

  41. Yazan:logic Tarih: May 22, 2011 | Reply

    Ha bir de bu mantık neden çok tanıdık geliyor diye düşünürken hatırladım.

    4 darbe, işkenceler, katliamlar hep bu mantıkla yapılmadı mı ? En iyisini biz biliriz, biz ne istiyorsak o! Halk da kimmiş!

    Sonra da utanmadan demokrasiden bahsederler bu faşistler.

  42. Yazan:Dogan Tarih: May 23, 2011 | Reply

    Bol bol demagoji.

    Laik veya sekuler bir devlet duzeni olmadan demokrasi olmaz. Demokrasinin olmazsa olmazlari bunlar. Demokrasi hangi seviyeye gelirse gelsin, laikligin referanduma sunulmasi gibi bir noktaya gelemez. Bu ilerleme degil gerilemedir. Demokrasiden cogunluk diktasina gecmektir.

    Burada gecmis donemde olan darbeleri ya da yanlislari savunan kimse yok. Zaten ordu gereksiz yere sadece iktidari ele gecirmek amacli bir mudahalede bulunursa karsisinda Turk ve dunya kamuoyunu bulacaktir. Artik boyle seylerin devri kapandi. Bunun adi fasizmdir. Ama olaganustu bir durumda (laikligin referanduma sunulmasi gibi), ordudan gelicek herhangi bir mudahaleyi AIHM gibi kuruluslar bile yerinde bulacaktir. Bunun illa darbe seklinde olmasi sart degil bir telefon bile yetebilir. (CIA ornegini verdim) Ki bu konuda turbanla ilgili kararlarda AIHM’in Turkiye’de potansiyel radikal Islam tehlikesine vurgu yapmasi boyle bir durumda da ne karar vereceginin gostergesidir. AIHM’de fasist bir yapilanma o zaman size gore.

    Azinligin cogunlugu ezmesi baski yapmasi gerektigi gibi bir sey soylemedim, hatta dindarlarin devletin ust kademelerine gelmesiyle ilgili bir itirazim da yok. Sadece ordu ust kademeleriyle ilgili bir gereklilik var zaten Turkiye’de demokrasiden
    laiklikten yana olanlar benim dile getirdigim gerekliligi anlayacaktir. Anlamasa bile bu adam ne diyor diye uzerinde bir iki dakka durup dusunecektir. Musluman olsun veya olmasin. Burada Turkiye’nin gerceklerinden, demokrasinin nasil daha uzun omurlu olacagindan, bazi degerlerin nasil korunacagindan bahsediyoruz Siz laiklige karsiysaniz zaten konusacak bir seyimiz yok. Ben bazi ayrimciliklarin (ordu ust kademesine dindarlarin alinmamasi gibi) gerekli ve pozitif ayrimciliklar oldugunu dusunuyorum. Laiklikten taraf olanlar ama ayrimciliklar konusunda hassas olanlar bu yuzden itirazda bulunanlarla tartisabilirsek bir sonuca varabiliriz.

    Demokrasi ve liberalizmin ozu birey olmaktir, demokrasi bireylerle yurur. Baskasina mahalle baskisi yapan, farkliliklara tahammulsuz, ilkel ve ataerkil tarim toplumunun koyluluk anlayisina sahip olanlarla liberalizm gerceklesemez.

  43. Yazan:logic Tarih: May 23, 2011 | Reply

    Laik veya sekuler bir devlet duzeni olmadan demokrasi olmaz. Demokrasinin olmazsa olmazlari bunlar. Demokrasi hangi seviyeye gelirse gelsin, laikligin referanduma sunulmasi gibi bir noktaya gelemez. Bu ilerleme degil gerilemedir. Demokrasiden cogunluk diktasina gecmektir.

    Şimdi öncelikle demokrasinin özünde ne olduğunu hatırlayalım. Demokrasi çoğunluğun istediğinin olması demektir. Ha bu tek başına tehlike arzettiği için de demokrasiden daha üstün kavramlar icat edilmiş ve demokrasinin üstünde konumlandırılmıştır. İnsan hak ve özgürlükleri demokrasinin üstündedir mesela. Zamanla demokrasi bu tip kavramları da içine alacak şekilde anlam genişlemesine uğramıştır. Laik devlet olmadan demokrasi niye olmasın ? Nedir laiklik gidince kaybedeceğimiz şey ? Bu soruya bir yanıtınız yok. Tek yaptığınız korkulardan bahsetmek. Laiklik giderse öcüler gelir bizi yer diyorsunuz. Somut olarak ne kaybedeceksiniz, bunu ifade edemiyorsunuz. Laiklik kaldırılınca ne gidecek, bunu bir açıklayın da anlayalım. Laiklik kaldırılınca kaybedeceğiniz tek şey din üzerindeki baskınızdır. Başka bir şey değil.

    İnsan hak ve özgürlükleri tam da demokrasinin bu eksikliğini kapatmak için vardır. Çoğunluğun zulmünden sizi koruyacak olanlar bunlardır, Laiklik değil. Aslında Laiklik tam da insan hakları karşıtı bir tutumdur. Sırf bir dinde yer alıyor diye insanların bazı düşünceleri kullanmalarına engel olmaktadır. meşruiyetini dinin kötü bir şey olduğu algısı üzerine oturtmaktadır ki bu baştan hastalıklı bir yaklaşımdır.

    AİHM’ye gelince, haklısınız. Türban kararını ben de anlamakta uzun çektim uzun süre. Nasıl oldu da insan haklarını koruması gereken bir mahkeme temel bir insan hakkını ihlal ediyordu. Bunu hala tam çözebilmiş değilim fakat zaman içinde şunu anladım. Laiklik, Avrupa’da o kadar güçlü bir ideoloji ki, adamlar bunu insan haklarının bile üstünde görüyorlar. Fransa’daki katı laiklik anlayışı AİHM’de de egemen. Bu tip ideolojik değerler ne yazık ki yargının yapması gereken işi böyle yapmamasına neden oluyor. Bizim Kemalist yargının da adaleti sağlamak yerine Kemalizm’i korumaya çalışmasına benziyor. İkisi arasında bir seçim yapmak gerektiğinde ideoloji ağır basıyor. Bu iddiamı güçlendirmek için bir örnek de vereyim. Çok değil 1980’li yıllarda AB, SSCB’nin çöküşünü hızlandırmak için “halkların kendi kaderini tayin hakkı”nı desteklemişti. Daha sonraki yıllarda bu desteğini geri çekti ve zıt bir tutum takındı. Çünkü AB içindeki İspanya gibi ülkelerdeki yükselen ayrılıkçı hareketlerden ürktüler. AİHM mesela İspanya meselesinde bu siyasi tavrı yansıtan kararlar veriyor. Nihayetinde bu mahkeme AB’nin ortasında bir kurum ve üye ülkerdeki siyasi tutumlardan, ideolojilerden etkileniyor. Bağımsız bir yargı kurumu olmaktan uzak. Türban kararı bunu gösteriyor. Başka bir şeyi değil. Bir Dünya İnsan Hakları Mahkemesi kurulsa ABD’de, karar çok başka olurdu.

  44. Yazan:logic Tarih: May 23, 2011 | Reply

    Ama olaganustu bir durumda (laikligin referanduma sunulmasi gibi), ordudan gelicek herhangi bir mudahaleyi AIHM gibi kuruluslar bile yerinde bulacaktir

    Ordu, bir savunma aygıtıdır. Siyasi karar organı değil. Ordu, neye göre karar verecek neye müdahale etmesi gerektiğine ? Ordu’nun işi bu mu ? İşte sizin bu sakat mantığınız yüzünden Ordu, 4 defa darbe yaptı bu ülkede. Demokratik ülkelerde Ordu kışlasında oturur, siyasete karışmaz. AİHM de insan haklarını koruma mahkemesidir, ideoloji koruma aygıtı değil. En azından teoride öyle olması gerekir.

  45. Yazan:logic Tarih: May 23, 2011 | Reply

    Sadece ordu ust kademeleriyle ilgili bir gereklilik var zaten Turkiye’de demokrasiden
    laiklikten yana olanlar benim dile getirdigim gerekliligi anlayacaktir.

    Demokrasiden yana olsaydınız insanların tercihine saygı duyar, bu ideolojinin refaranduma götürülmesine karşı çıkmazdınız. oylanamayacak tek şey insan hak ve özgürlükleridir, bir ideoloji değil.

    Orduyu da Laiklik bekçisi olarak görmeniz, gerektiğinde demokrasiyi biçme pahasına müdahale etmesini talep etmeniz sizin faşist olduğunuzu gösteriyor, demokrat olduğunuzu değil. Ordu da bu arada halka hizmet etmesi gereken bir kurumdur, onun demokratik seçim hakkını gaspetmesi gereken bir kurum değil.

  46. Yazan:logic Tarih: May 23, 2011 | Reply

    Demokrasi ve liberalizmin ozu birey olmaktir, demokrasi bireylerle yurur. Baskasina mahalle baskisi yapan, farkliliklara tahammulsuz, ilkel ve ataerkil tarim toplumunun koyluluk anlayisina sahip olanlarla liberalizm gerceklesemez.

    Liberalizm mi ? 🙂 Yok artık, siz kendini Liberal sanmıyorsunuz umarım ? Şaka gibi. Siz bir faşistsiniz. Demokratlık da Liberalizm de sizin kilometrelerce uzağınızda. Dindarları da anlaşılan o ataerkil toplumlarla kıyaslıyorsunuz. Bu da başlı başına “benim ideolojim iyidir, halka rağmen kalmalıdır” faşistliğinizin neden kaynaklandığını gösteriyor: Kibir.

  47. Yazan:mer'A-kıl Tarih: May 23, 2011 | Reply

    hatta dindarlarin devletin ust kademelerine gelmesiyle ilgili bir itirazim da yok. Sadece ordu ust kademeleriyle ilgili bir gereklilik var zaten Turkiye’de demokrasiden laiklikten yana olanlar benim dile getirdiğim gerekliligi anlayacaktir.(Doğan)

    Ordu üst kadameleri ordu dışından ithal edilen adamlardan oluşmuyor. Malumunuz süre, rütbe, sicil gibi bir işleyiş söz konusu. Netice itibariyle sadece ordu üst kademe için dile getirdiğiniz dindar olmama gerekliliğinden söz edemeyiz. Bu gerekliliğin temin edilebilmesi için orduya dindar olmayan insanların alınması ve dindar olanların da en kısa sürede ayıklanıp ihraç edilmesi gerekir.

    Size göre; Demokrasi ve laikliğin teminatı için elinde silah gibi bir gücü bulunduran devletin ordusunun dindar olmaması gerekli.Neden? “Elinde silah tutan bir güç dindar olursa demokrasi ve laiklik tehlikeye girer!” Demek ki demokrasi ve laikliğin teminatı elinde silah tutan dindar olmayan ordu üst kademeleri! Askeri vesayet rejimi!

    Özetlersek, yıllar önce iki yabancı bilim adamı ‘vesayet’ kavramıyla modern Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarını ve kuruluş felsefesini açıklarken bir babanın çocuğunun elinden tutup ona rehberlik etmesine benzeterek bu kavrama olumlu bir anlam yüklemişlerdi.

    Laiklik kavramı bu ülkede kendini toplumun vasisi tayin eden birilerinin babalığı tekellerinde tutabilmek için tüm kızların sünnet tüm erkeklerin de hadım edilmelerini zorunlu kılan emri gibi.
    Demokrasi de asla doğal şekilde gelişip büyümelerine izin verilmeyen bu çocukların cüce kalmış tedaviye/serpilmeye/özgüvene muhtaç ruhlarına verilen ad.

    Zaten ordu gereksiz yere sadece iktidari ele gecirmek amacli bir mudahalede bulunursa karsisinda Turk ve dunya kamuoyunu bulacaktir. Artik boyle seylerin devri kapandi. Bunun adi fasizmdir.(Doğan)

    İktidarın zaten elde tutulduğu bu vesayet uygulamasında silahlı darbeler, yabani ot olarak kabul edilenler için gerekli görülen “fikir” budamalarıydı.

    Demokrasi ve liberalizmin ozu birey olmaktir, demokrasi bireylerle yurur. Baskasina mahalle baskisi yapan, farkliliklara tahammulsuz, ilkel ve ataerkil tarim toplumunun koyluluk anlayisina sahip olanlarla liberalizm gerceklesemez.(Doğan)

    Doğru!
    Muhtemelen demokrasinin de laikliğin de yukarıdaki gibi farklı şekilde yapılmış tanımlarına tahammül edemeyip karşı çıkacaksınız ve sizin tanımladığınız gibi kabul etmemi bekleyecek ve bunun için bir öğretmen tavrıyla yorum yazacaksınız(gücünüz sadece yazmaya yeteceği için. Bir de elinizde ordu üst kademesindeki biri gibi baskı oluşturacak gücünüz olduğunu hayal edin!); aynılaştırmak üzere budama!

  48. Yazan:sevim Tarih: May 23, 2011 | Reply

    laikliğe hangi anlamı yüklediğimiz önemli.batı demokrasilerinde birey hak ve özgürlüklerini(kısmen) merkeze alan bir laiklik algısı hakimken.bizde ise azınlık diktasının sürdürülebileceği bir araçtır sadece.yani ileri demokrasilerde farklı din ve inançlara eşit mesafede duran bir devlet anlayışının karşılığı iken,türkiyeye özgü laiklik versiyonu ise bireye/topluma karşı devleti/rejimi korumayı misyon edinmiştir.
    bir kere halıhazırdaki işleyişe bakmak lazım.kavrmın içini boşaltarak laikliği her koşulda savunmayı görev bilenlere sormak lazım.din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması şeklinde öne sürülen türkiyeye özgü laiklikte bu ilkeye ne kadar bağlı kalınabiliyor?diyanet denen din kurumu neyin nesidir?bu kurum sünni müslüman inancı üzerine inşa edilmekle beraber başta sünni müslüman kesim olmak üzere diğer tüm inanç şekillerini devletin resmi söylem ve ideolojisine göre şekillendiren bir kurum olmaktan öte ne ifade ediyor?ya zorunlu din dersine,diyanet denen garabet kurumunun devletin bir yayın organı olarak kullanılmasına ne demeli?
    dolayısıyla hal böyleyken yok laiklik demokrasinin teminatıdır,olmazsa olmazıdır vb.savunmalar birer savsatadır.eğri oturalım doğru konuşalım,gerçek manada bir laikliği oturup konuşalım ama her yanından sahtelik akan ve tamamen yozlaştırılmış bir ideolojiye dönüştürülmüş bizdeki modelini de doğru görelim.
    şehitlik meselesi de işte bu resmi ideoloji patentli anlayışın bir başka boyutudur.hem dini inançları zapturapt altına alacak/hizaya sokacak faşist uygulamalar olacak,fakat bu bariz sınırlandırmaya karşın tamamen dini bir kavram olan şehitliğe sığınılacak!böyle laiklik mi olur?yani tamam anladık kimileri bu garabetine karşın kutsayabilir laikliği,buna bir şey diyemem.fakat bu haliyle bile biraz tutarlı olması gerekmez mi? askeri tören alanlarında şehitlik üzerinden edebiyat yapılırken şehidin annesini başörtüsünden ötürü kovacaksınız sonra da laikliğinizle övüneceksiniz.geçiniz.
    bu arada logic’in bütün yazdıklarının altına imzamı atarım.sağolsun laiklik palavrasını çok güzel irdelemiş.

  49. Yazan:Dogan Tarih: May 23, 2011 | Reply

    Logic ben goruslerimi yeteri kadar temellendirdim. Zaten sadece laiklik olmadan demokrasi olmaz da gibi bir lafim da yok, sekuler devlet duzeni olmadan demokrasi olmaz dedim. Bu sekulerligi ister laiklikle saglarsiniz, ister ingiliz tipi anglosakson sekularizmi ile, ama bir sekilde saglarsiniz. Bunlar olmazsa, kacinilmaz olarak yonetim kismen veya tam olarak din kurallarina dayandirilacaktir (ya da bunun onu acilacaktir) ki boyle bir durumda demokrasinin esamesi okunamaz. Bu fikirleri sadece ben degil AIHM de savunuyor, Avrupa’da yaygin olan gorus de bu. Sizin kerameti kendinden menkul gorusleriniz kimseyi baglamiyor, kimse ciddiye almak zorunda da degil. Ki ben bu goruslerinizin bilgisizilikten kaynaklandigini dusunuyorum cunku bir kisi hem demokrasiyi hem de laikligin halk oyuyla kaldirilabilecegini ayni anda savunamaz. Bu ikisi oksimorondur. Ideal demokrasi nasil islemeli bundan haberiniz yok, ama daha da kotusu laikligin referandumla kaldirilabilecegini savunacak kadar da fasistsiniz.

  50. Yazan:Dogan Tarih: May 23, 2011 | Reply

    Sn. mer’A-kıl

    Biz burada ideallerden bahsetmiyoruz. Ulke gerceklerinden bahsediyoruz. Tabii ki ideal bir demokraside ayrimcilik hic bir noktada yapilmamalidir. Buna ordu da dahil. Ama sartlardan bahsettik, Osmanli’dan miras kalan ataerkil feodalist tarim toplumu kulturunden kurtulamadik, endustrilesme hamlesini hala tamamlayamadik, tarim tolumunun koyluluk kulturu hala yaygin. Endustri toplumunda da ciftcilikle ugrasanlar vardir ama onlar koylu degildir, koylu kulturu tamamen farkli bir olgudur. Sehirlesmemiz bile sakat gerceklesti/tam olarak gerceklesemedi. Kocaman koy kentlerimiz var metropollerimiz yok. Bu yuzden birbirimize mahalle baskisi yapmayi marifet sayiyoruz. Demokrasiyi, laikligi otam olarak ozumyebilmis bir toplumumuz yok.

    Durum boyleyken o zaman ya israrla, devlette din kurallari isteyenlerle oturup konusacagiz devlet ozerk bolgelere ayrilacak o zaman herkes istedigi sekilde kendini yonetecek. Eger boyle bir seye niyetimiz yoksa kamusal alanda turban yasagi gibi, AIHM tarafindan da kabul edilen bazi pozitif ayrimciliklarla, orduda yapilan ayrimciklarla gemiyi yurutecegiz baska care yok gibi gozukuyor. Turkiye’de orduyu devlet duzeninin teminati olarak gorme dusuncesi, bu ulkede Musluman’i dinsizi cok kiside var. Insanlar neden boyle dusunuyor, neden kaygilari var, AIHM niye boyle diyor; bunlari anlamak lazim. Ideal olan ve realite farkliligi burada onem kazaniyor.

  51. Yazan:Dogan Tarih: May 23, 2011 | Reply

    Bir de sekuler devlet duzeni demokrasinin oldugu gibi neden insan hak ozgurlerinin de temelidir? Devlet duzeninin kismen de olsa din kurallarina dayandirilmasi insan hak ve ozgurluklerini kisitlamayabilir mi? Eger soz konusu din ser-i kurallara dayanmayan ruhani bir dinse en azindan sekuler devlet duzeni olmasa da totaliter bir duzen de olmayacaktir. (Islam totaliter kollektivizm ongoren bir din)

    Ama bu bile insan hak ve ozgurluklerine aykiri bir durumdur cunku sizin dininizin kurallari ve dinsel ahlak anlayisi size gore iyi ve olumlu olsa da (herkesin dini kendine en gore en iyisidir) herkesin sizin dinizin kurallarini, ahlak anlayisini, iyi tanimini kabul etmesini bekleyemezsiniz, cogunlugu da elinizde bulundursaniz bunu dayatamazsiniz. Devletin kurallari kaynagini belli bir dine ve dinin ahlak anlayisina dayandirilamaz. Bu yuzden devlet bir dinin kurallarina dayatilamaz velev ki bu kurallar totaliter bir rejime yol acmasin. Bu durum her halukarda insan haklarina aykiridir.

  52. Yazan:logic Tarih: May 23, 2011 | Reply

    @Dogan

    Bir şey temellendirdiğiniz yok. Laiklik giderse din devleti gelir deyip duruyorsunuz. Ben de diyorum ki yok öyle bir şey. neden gelsin ? Kafanızın içinde bir korku var, ona sarılmışsınız, bırakamıyorsunuz.

    Sizin kerameti kendinden menkul gorusleriniz kimseyi baglamiyor, kimse ciddiye almak zorunda da degil. Ki ben bu goruslerinizin bilgisizilikten kaynaklandigini dusunuyorum cunku bir kisi hem demokrasiyi hem de laikligin halk oyuyla kaldirilabilecegini ayni anda savunamaz. Bu ikisi oksimorondur.

    Valla ciddiye alan alır, burası tartışma platformu. Siz isterseniz almayın. Aslında neden algılamakta güçlük çektiğinizi yukarıda bizzat kendiniz ifade etmişsiniz. Laikliği demokrasinin ayrılmaz parçası görüyorsunuz ki referanduma götürülmesine karşısınız. İşin tuhafı en başta Laiklik olmasa da olur, Anglosakson tipi Sekülerlikle idare ederiz falan da diyorsunuz. Bir karar verseniz ?

    Sekülerlik benim son senelerde duyduğum bir kelime. Laiklik’le aralarında tam olarak ne fark bilmiyorum doğrusu. “Dinden bağımsız olan” anlamında kullanılıyor sanıyorum. Bu bağımsızlık din karşıtı bir tutum içeriyor mu emin değilim. Ben en iyisi çok basit anlatayım da herkes anlayabilsin.

    İnsanların bir arada yaşaması için anayasaya ve kanunlara ihtiyaç olduğuna karar verdiğimiz bir noktadayız insanlık olarak. Sorun burada başlıyor. Bu anayasa ve kanunlar meşruiyetini nerden alacak ? Tanrı’dan almalı dediğinizde bir Ateist çıkıp, iyi de ben Tanrı’yı tanımıyorum, bu benim için meşru bir zemin değil diyebilir. Kendi açısından da haklıdır. Tanrı’yı elediğimizde geriye sadece insanlar kalır. (Diktatörlükleri falan geçmişte kalan şeyler olarak düşünüyorum) Demek ki ortak yaşamın temel unsuru kanunlar meşruiyetini insanlardan alacak. İnsanların çoğu insan hak ve özgürlüklerini kısıtlamaya kalkarsa bunun kabul edilemez olduğu konusunda da hemfikiriz sanırım. Peki insan hak ve özgürlüklerini kenara koyduğumuzda kanunların Laiklik gibi bir ideoloji için muhtaç olduğu meşruiyet nerden gelecek ? Var mı böyle bir meşru zemin ? Yok. Olmadığı için işte sizin gibi faşistler Ordu’dan medet umuyor.

    Laikliği kaldırdık diyelim. Biri çıkıp, Tanrı’nın kitabında bu yazıyor, o zaman kanunlar da mutlaka böyle olmalı, kanunlar meşruiyetini kutsal kitaptan almalı derse, Ateistlerin insan hak ve özgürlüklerine müdahale etmiş olur, bu kabul edilemez. Ama Tanrı’nın kitabında yazan bir şey için, kitaptan bağımsız olarak ben kanunun böyle olmasını istiyorum derse ve meşruiyetini de kitaba değil çoğunluğa dayandırırsa buna diyecek bir şeyiniz kalmaz. Artık Tanrı’nın kitabında ne yazdığı değildir önemli olan, demokrasinin sonucudur talep edilen. Ha bu insan hak ve özgürlükleriyle uyumlu olmalıdır. Değilse mahkemeden dönmelidir.

  53. Yazan:logic Tarih: May 23, 2011 | Reply

    Bir de sekuler devlet duzeni demokrasinin oldugu gibi neden insan hak ozgurlerinin de temelidir? Devlet duzeninin kismen de olsa din kurallarina dayandirilmasi insan hak ve ozgurluklerini kisitlamayabilir mi? Eger soz konusu din ser-i kurallara dayanmayan ruhani bir dinse en azindan sekuler devlet duzeni olmasa da totaliter bir duzen de olmayacaktir. (Islam totaliter kollektivizm ongoren bir din)

    İnsan hak ve özgürlüklerinin bir temele ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. Bunlar evrensel olarak üzerinde anlaşılmış ve kabul edilmiş değerler. Başka da bir temele ihtiyaçları yok.

    Sizin anlamadığınız şey şu: Laiklik, kanunların meşruiyetini dinden almasını engellemekle yetinmiyor. Yetinse bu kabul edilebilirdi çoğu kimse için. Laiklik bir adım ileri gidiyor, dinde yazan şeylerin hiç bir şart altında kanun olarak kabul edilmesine izin vermiyor. Sorun tam da burada başlıyor. Hani dinde “sağlık hizmetleri ücretsiz olmalıdır” yazsa mesela atıyorum, biri de bunu kanun haline getirmek istese (dinde yazdığından değil, öyle olması gerektiğini düşündüğünden) Laikler çıkıp, hayır dinde yer alan şeyler kanunlara sokulamaz deyip izin vermiyorlar. Bu faşistliktir. Kendi aklının en iyisini bildiğini, dinde yeralan her şeyin kötü olduğunu varsaymaktır. Sonuçta siz de kanunları aklınızı kullanarak yapıyorsunuz, sizin aklınız benimkinden üstün mü ? Neye göre sizin dediğiniz benimkinden daha iyi oluyor daha en baştan ? Buna işte faşizm diyorlar.

  54. Yazan:çuvaldız Tarih: May 23, 2011 | Reply

    Sn.Doğan,
    Ülke gerçeklerine göre “Gerekli”; ideal olanı temin edene/ulaşana kadar elde olanı ideale(kriterlerine) uygun olacak şekilde kullanma!

    Link verdiğim yazıyı okumuşsunuzdur sanırım. Orada da vasilik yukarıda yazdığım sebepten dolayı ”gerekli” ve hatta ”zaruri” olarak görüldüğü için demokratik olduğu iddia edilen devletin anayasasında silahlı kuvvetlerin gerekli gördüğü durumlarda darbe yaparak demokrasiyi sekteye uğratması suç kapsamında değil bir görev olarak tanımlanmış; laik t.c.nin teminatı silahlı kuvvetlerdir!

    Türkiye örneği, engin bir uzgörü, derin bir sezgiyle uygulanan bir tek parti yönetiminin, ileride gerçek bir demokrasinin kurulmasını olanaklı kılacak tek unsur olan yeni bir yönetici sınıfın ve bağımsız bir siyasal elitin yavaş yavaş ortaya çıkmasına yol açabileceğini göstermektedir.”

    Ne zamana kadar? Değiştirilemez hükümlerine bakarsanız ve değiştirme teşebbüslerini t.c devletine saldırı/suç olarak tanımlamışsanız şayet cevap; “ilel ebet”tir. Bu durumda kurulan sistemin de değiştirilmeye ihtiyacı olmayan ve garanti altına alınmış ideal bir uygulamaya sahip olduğuna inanılmış demektir.
    Siz ne demişsiniz; Tabii ki ideal bir demokraside ayrimcilik hic bir noktada yapilmamalidir.(Doğan)
    Demokratik yollardan seçilmiş mebuslar anayasa yapamıyor; “ideal demokrasiye sahip değiliz onlar da elit değil…takunyalı dindar köylü……” Ayrımcılığın dik alası! Eee nasıl ideal/gerçek olarak tanımlanan demokrasiye geçilebilecek o halde?(endüstirileşme-köylülük.. bu kısımları Emre Kongar’dan mı alıntıladınız birebir aynı da!)
    Linkteki makaleden alıntıladığım kısmı, bu ülkenin gerçeklerini(darbelerle geçmiş tarih) göz önünde bulundurarak yorumladığınızda, gerçek demokrasinin kurulmasını olanaklı kılacak “yönetici sınıf ve siyasal elit” olarak bahsedilenlerin asla mevcut olmadığını söylemek mümkün. Neden? Demokrasi adına darbe yapan dindar olmayan ordu üst kademelerindekiler kendilerini “yönetici sınıf ve elit” olarak kabul ettikleri için olabilir mi acaba! “Gerekli gördüğümüzde darbe yaparız!” Sizce ne zaman gerekli oluyor darbeler? Laiklik karşıtı fiillerin odağı, irtica,…! Şartlar şartlar; Demokrasiyi, laikliği tam olarak özümseyememiş bir toplumuz…vs vs.. Dindar olmama şartı da o şartlardan sadece biri.
    Yoo yolu o kadar uzatmaya gerek yok. Laiklik diye insanlara dindar olmama şartı dayatılmayacak o kadar. Türban yasağı da laikliğin bu şekilde yorumlanmasıyla ilişkili “laiklikle” değil! AİHM de sizin yasalarınıza bakarak davaları sonuçlandırıyor. Çare var. Çocuklar yürümekten korkmadıkları ilk fırsatta babalarının ellerini tutmayı bırakırlar (aslında onların ellerini tutulanlar korkmayı ve korkutmayı ebeveynlik sananlar!)

    Turkiye’de orduyu devlet duzeninin teminati olarak gorme dusuncesi, bu ulkede Musluman’i dinsizi cok kiside var. Insanlar neden boyle dusunuyor, neden kaygilari var, AIHM niye boyle diyor; bunlari anlamak lazim. Ideal olan ve realite farkliligi burada onem kazaniyor.(Doğan)

    Sizde de var aynı düşünce; “gerektiği zaman üst kademesi dindar olmayan ordu gerekeni yapar.” Size göre teminat; dindar olmamak, ordu değil! Dindara göre de ordu “peygamber ocağı”, teminat; dindar olmadığı halde dinle perdelenmiş ordu!

    İdeal olarak kabul edilmiş realite; iktidarı muhafaza için her yol mübah kabul edilince hattı müdafaa, sathı mudafaa oluyor her vakit; köylü burdan bir adım öteye geçemez!

  55. Yazan:Dogan Tarih: May 23, 2011 | Reply

    Tamam simdi bir noktaya gelebildik. Sekulerlik de laiklikle ayni sey arada nuans farki var. Devlet sistemi dinden bagimsiz olacak iki sistemin de ongordugu sey ayni. Kelimelere takilmanin geregi yok. Bir ulkede insan hak ve ozgurluklerinin yasanmasinin temeli bu.(cumleyi yanlis kurmusum)

    Benim demek istedigim Turkiye’de laikligi kaldirmak isteyenlerin yerine ona benzer sekularizmi koyacak olmamalari. Laiklikgi kaldirip akabinde seriat getirmeleri de sart degil, bir kapi araliyacaklar o kapidan zaman icinde girecekler belli, muneccim olmaya gerek yok… Boyle bir niyeti olmayan zaten ulkenin laikligiyle ugrasmaz, batmiyor ya ona laiklik.

    Sizin anlamadığınız şey şu: Laiklik, kanunların meşruiyetini dinden almasını engellemekle yetinmiyor. Yetinse bu kabul edilebilirdi çoğu kimse için. Laiklik bir adım ileri gidiyor, dinde yazan şeylerin hiç bir şart altında kanun olarak kabul edilmesine izin vermiyor. Sorun tam da burada başlıyor. Hani dinde “sağlık hizmetleri ücretsiz olmalıdır” yazsa mesela atıyorum, biri de bunu kanun haline getirmek istese (dinde yazdığından değil, öyle olması gerektiğini düşündüğünden) Laikler çıkıp, hayır dinde yer alan şeyler kanunlara sokulamaz deyip izin vermiyorlar.

    Hayir boyle bir sey yok. Kanunlar mesrulugunu herhangi bir dinden almasin, bir dinin ahlaki ve ”iyi tanimi” dayatilmasin yeterli. Yoksa ben demokrasi icin gayet olumlu bir kanun fikri dile getirmis olabilirim, bunu da dinden ya da bir ideolojiden aldigim ilhamla, ya da dogrudan oradan ogrenip de dile getirmis olabilirim laiklik buna engel olmaz. Boyle bir durumda sizin bu fikri nereden aldiginiz sorulmaz bile, kimseyi ilgilendirmez de, fikir yararliysa kabul edilir.

  56. Yazan:Dogan Tarih: May 23, 2011 | Reply

    Tamam simdi bir noktaya gelebildik. Sekulerlik de laiklikle ayni sey arada nuans farki var. Devlet sistemi dinden bagimsiz olacak iki sistemin de ongordugu sey ayni. Kelimelere takilmanin geregi yok. Bir ulkede insan hak ve ozgurluklerinin yasanmasinin temeli bu.(cumleyi yanlis kurmusum)

    Benim demek istedigim Turkiye’de laikligi kaldirmak isteyenlerin yerine ona benzer sekularizmi koyacak olmamalari. Laiklikgi kaldirip akabinde seriat getirmeleri de sart degil, bir kapi araliyacaklar o kapidan zaman icinde girecekler belli, muneccim olmaya gerek yok… Boyle bir niyeti olmayan zaten ulkenin laikligiyle ugrasmaz, batmiyor ya ona laiklik.

    ”Sizin anlamadığınız şey şu: Laiklik, kanunların meşruiyetini dinden almasını engellemekle yetinmiyor. Yetinse bu kabul edilebilirdi çoğu kimse için. Laiklik bir adım ileri gidiyor, dinde yazan şeylerin hiç bir şart altında kanun olarak kabul edilmesine izin vermiyor. Sorun tam da burada başlıyor. Hani dinde “sağlık hizmetleri ücretsiz olmalıdır” yazsa mesela atıyorum, biri de bunu kanun haline getirmek istese (dinde yazdığından değil, öyle olması gerektiğini düşündüğünden) Laikler çıkıp, hayır dinde yer alan şeyler kanunlara sokulamaz deyip izin vermiyorlar.”

    Hayir boyle bir sey yok. Kanunlar mesrulugunu herhangi bir dinden almasin, bir dinin ahlaki ve ”iyi tanimi” dayatilmasin yeterli. Yoksa ben demokrasi icin gayet olumlu bir kanun fikri dile getirmis olabilirim, bunu da dinden ya da bir ideolojiden aldigim ilhamla, ya da dogrudan oradan ogrenip de dile getirmis olabilirim laiklik buna engel olmaz. Boyle bir durumda sizin bu fikri nereden aldiginiz sorulmaz bile, kimseyi ilgilendirmez de, fikir yararliysa kabul edilir.

  57. Yazan:Dogan Tarih: May 23, 2011 | Reply

    Sn. çuvaldız

    Gecmis donemde yapilan darbeleri savunan yok, bunalarin siyasal elitin olusmasini sekteye ugrattigi da dogru. Ama burada mevcut siyasi atmosferden ve gecmisten degil, ulkenin mevcut sartlarini da goz onune alarak olmasi gerekenin ne oldugundan bahsediyoruz. Evet bireyler haline gelemedik, ataerkil feodal kulturden kurtulamadik, hakkiyla endustrilesemedik, kentlesemedik tablo bu. Bu tabloda darbelerin de payi var ama tek etken degiller. Simdi ne yapalim kendi guvenligimizi de tehlikeye atma pahasina, tepeden tirnaga tum ayrimciliklardan kurtulalim mi, bunu yaparken evdeki bulgurdan da olmayalim. Ben can guvenligimin dahi bagli oldugunu dusundugum konularda sizin kadar rahat olamiyorum maalesef.

    Not: Emre Kongar takdir ettigim bir sosyolgtur, ondan alinti yapmadim ama benzer dusunmemiz normal. Ahmet Altan gibi liberaller de benzer vurgulari yapiyor.

  58. Yazan:logic Tarih: May 23, 2011 | Reply

    Benim demek istedigim Turkiye’de laikligi kaldirmak isteyenlerin yerine ona benzer sekularizmi koyacak olmamalari. Laiklikgi kaldirip akabinde seriat getirmeleri de sart degil, bir kapi araliyacaklar o kapidan zaman icinde girecekler belli, muneccim olmaya gerek yok… Boyle bir niyeti olmayan zaten ulkenin laikligiyle ugrasmaz, batmiyor ya ona laiklik.

    niyet okumalarla insanlara Laikliği dayatamazsınız. bu sen suç işleyeceksin, o yüzden ben seni şimdiden cezalandırıyorum demektir. dediğiniz bu. Bakın ben uğraşıyorum Laiklikle ama bu meşruiyet kaynağı din olan bir devlet istediğim anlamına gelmiyor. Kaldı ki Laiklikle uğraşmamın asıl sebebi bu ideolojinin din düşmanı olduğunu bilmem. Laiklik, Kilise’nin gücünü kırmak için oluşturulmuş bir ideolojidir. Amacı da dini hayatın mümkün olan her alanından dışlamaktır.

    Hayir boyle bir sey yok. Kanunlar mesrulugunu herhangi bir dinden almasin, bir dinin ahlaki ve ”iyi tanimi” dayatilmasin yeterli. Yoksa ben demokrasi icin gayet olumlu bir kanun fikri dile getirmis olabilirim, bunu da dinden ya da bir ideolojiden aldigim ilhamla, ya da dogrudan oradan ogrenip de dile getirmis olabilirim laiklik buna engel olmaz. Boyle bir durumda sizin bu fikri nereden aldiginiz sorulmaz bile, kimseyi ilgilendirmez de, fikir yararliysa kabul edilir.

    Üzgünüm, Laiklik buna izin vermez, vermiyor da zaten. Varolma sebebi bu çünkü.

    Dananın kuyruğuna gelelim o zaman madem ortak noktada buluştuk. Türbana hiçbir koşul altında karışılmamasına, Ordu’da en üst rütbede eşi türbanlı askerler olmasına razı mısınız ?

  59. Yazan:Dogan Tarih: May 23, 2011 | Reply

    Demokrasi ve laikligin teminatinin halk oldugu herkesin bu kavramlari ozumsedigi bir ulkede zaten kimin esinin ne giydigi kimsenin ilgilenecegini sanmiyorum, ben de ilgilenmem.

    Ben laikligi ya da sekularizmi anayasal olarak koruyan ulkelerin, niyet okumaya dayali dayatma yaptigini dusunmuyorum. Avrupa’da pek cok ulkede de uygulama boyle. Gece yatarken kapiyi kapatmak milleti suclu ilan etmek degildir. Bunlarin, demokrasinin olmazsa olmazlari oldugunu belirttim, dunyada genel gorus de bu yondedir. Bu konuda anlasamiyoruz. ”Demokrasilerin kendini koruma hakki” kavramini inceleyin.

  60. Yazan:MY Tarih: May 24, 2011 | Reply

    Demokrasilerin kendini koruma hakki? Gerçekten de çok mühim bir kavram. Polis siddetinden parti kapatmaya, zorunlu askerlikten MOBESE güvenlik kameralarina uzanan bir MÜDAFA HAKKI.

    Demokrasiyi savunmak için demokrasi ihlâl edilebilir mi? 11 Eylül saldirilarindan sonra ABD’de çikarilan anti demokratik bir kanun metni vardi, neydi adi? Galiba national security act. Ingiltere’de bir benzeri yapildi. Polis “gözüm tutmadi” diyerek istedigi kisileri “terörle mücadele” adina göz altinda filan tutabilecekti. Yani polise SAVCI yetkisi veren berbat bir sey. Hani neredeyse bizim OHAL diyecegim 🙂

    Demokrasilerin kenidini müdafa hakki üzerine bütün bir site bile açilabilir.

    polis ve demokrasi

    Bu güzel tartismaya yeni bir açi getirmesi umuduyla bir makale teklif edeyim:

    Demokrasiler intihar edebilir mi?
    Devlet dediğimiz “aygıt” neticede insanlar arası şiddeti engellemek için var. Özgürlükler ancak devletin sağladığı güven ortamında doyasıya yaşanabiliyor. Ama devlet korumakla mükellef olduğu özgürlükleri korumak için insanları baskı altına almak isterse ne olur? Ya da demokratik yollarla özgürlük düşmanı bir parti seçilirse? Veya demokratik bir rejim “düşman” kabul ettiği bir siyasî partiyi kapatırsa?

    Özgürlüğü korumak için özgürlükleri sınırlandırmak… Bütün demokrasilerin karşı karşıya olduğu bir paradoks bu. Tek bir doğru cevap bulmak oldukça zor görünüyor. Ülkelerin hukuksal olgunlukları, tarihleri ve hissettikleri tehditler kantarın topuzunun nereye konacağını belirliyor. Ve bu duruş o ülkenin özgürlükçü ya da totaliter bir ülke olmasını doğrudan etkiliyor.

    AKP ve DTP hakkında açılan kapatma davaları aslında hukuk ve demokrasi üzerine önemli bir tartışma başlattı. Türkiye’nin rejim muhafızlarının cömertçe kullandıkları “meşru” bir güçtü söz konusu olan: Parti Kapatma! İnsanların oylarıyla meşruluk kazanmış bir parti sınırsız özgürlüğe sahip midir? Meselâ demokrasi düşmanı olan ya da teröre açıkça destek veren bir partiyi özgürlük adına meclise kabul edebilir miyiz? Peki kapatılması halinde seçmenlerine nasıl bir mesaj vermiş olacağız? Demokrasi ile kurumsallaşan diyalog devlet eliyle yok edilirse tarafların şiddete başvurmaları resmen meşrulaşmış olmayacak mı? Bütün bu sorulara cevap aramak için değerli araştırmacı Dr. Ekrem Ali AKARTÜRK’ün yazdığı bir kitaptan bahsetmek istiyorum. AVRUPA HUKUKUNA UYUM SÜRECİ AÇISINDAN TÜRK HUKUKUNDA SİYASAL PARTİ YASAKLARI. Uzun süren titiz bir çalışmanın ürünü olan kitabın Prof. Dr. Necmi YÜZBAŞIOĞLU tarafından yazılan önsözü ve içindekiler bu bağlantıdan okunabilir. Eser hem Türkiye’deki hem de Avrupa’daki parti yasaklarından bahsetmesi açısından oldukça zengin bir içeriğe sahip. Ancak kanımca en önemli özelliği hukuka felsefî açıdan yaklaşan bölümleri. Hukuku ve mahkemeleri her sorunu çözen sihirli bir değnek gibi kabul etmek yerine varoluş sebebini ve temel amaçlarını hatırlatan, rejimleri ve bireyleri sorumluluklarının karşısına koyan bir yaklaşım. DTP davasının, AKP konusundaki gerekçeli kararın ve yeni anayasanın tartışıldığı şu günlerde konuya ışık tutması umuduyla kitabın sonuç bölümünü beğenilerinize sunuyorum

    TAMAMI

  61. Yazan:logic Tarih: May 24, 2011 | Reply

    dunyada genel gorus de bu yondedir

    bir de bu var 🙂 yok öyle bir genel görüş. siz neye inanmak istiyorsanız onu okumuşsunuz.

    İronik ama Demokrasi de ancak kendini feda edebilmeyi göze aldığında gerçek demokrasidir.

  62. Yazan:çuvaldız Tarih: May 24, 2011 | Reply

    Can güvenliğimin tehdit altında olduğunu düşünsem, tehdit edeni tehdit edebilme gücünü elinde tutana yakın dururdum. Dengenin beni tehdit edenden tarafa değişmesine sebep olacak durumların vuku bulmamasına da gayret ederdim. Kendimi güvenlikte hissettiğim mevcut şartların doğru/adil olmadığını biliyor olsam da değişmesini hiç arzu etmezdim.ne de olsa can güvenliği tehdit altında olan benim!

    Can güvenliğinin tehdit altında olduğunu düşünen kaygılı biri tarafından yanlış doğru, doğru da yanlış olarak kabul ve ilan edilebilir. Tehdit edeni(dindar) tehdit edebilme gücü olanın, tehdit edenime benzemesini/yakınlaşmasını asla arzu etmezdim.(ordu üst kademesi dindar olmaması gerekli!)

    Vicdan sessiz kalamıyor ama satır aralarına inatla sızıyor 🙂

    Tabii ki ideal bir demokraside ayrimcilik hic bir noktada yapilmamalidir. Buna ordu da dahil.(Doğan)

    Ve bu güç sahiplerinin laiklik ve demokrasi tanımlarını doğru olmasalar da can güvenliğimin garantisi olarak gördüğüm için kayıtsız şartsız kabul eder hiç şüphe yok sonuna kadar savunurdum da!(Birey olabilmem için önce varlığımı sürdürmem şart!)

    Benim demek istedigim Turkiye’de laikligi kaldirmak isteyenlerin yerine ona benzer sekularizmi koyacak olmamalari. Laiklikgi kaldirip akabinde seriat getirmeleri de sart degil, bir kapi araliyacaklar o kapidan zaman icinde girecekler belli, muneccim olmaya gerek yok… Boyle bir niyeti olmayan zaten ulkenin laikligiyle ugrasmaz, batmiyor ya ona laiklik.(Doğan)

    Kapı aralandığında kapamak için gerekli olan; şiddetli darbe’dir. Laiklik, o kapının açılmaması gereken asma kilididir. Şer-i olamayan kanunlar da o kilide el değmeyi engelleyen elektrik verilmiş kablolardır.

    Ama ya can güvenliğinize yönelik herhangi bir tehdit mevcut değilse? Güç, can güvenliğine yönelik böyle bir tehdit olduğu yalanıyla ve o yalana inananlarla temin ediliyorsa! Bu ihtimalin bilincinde olan biri hâlâ daha yalana inanmayı tercih ediyorsa kendi kendini kandırmak için aşağıdaki gibi gerekçeler ileri sürecektir.

    Ama sartlardan bahsettik, Osmanli’dan miras kalan ataerkil feodalist tarim toplumu kulturunden kurtulamadik, endustrilesme hamlesini hala tamamlayamadik, tarim tolumunun koyluluk kulturu hala yaygin..(Doğan)

    Sizin, bu köylülük kültüründen münezzeh kalarak yukarıdaki tespitleri yapabilmenize olanak sağlayan ayrıcalığınız nedir?

    Evet bireyler haline gelemedik, ataerkil feodal kulturden kurtulamadik, hakkiyla endustrilesemedik, kentlesemedik tablo bu. Bu tabloda darbelerin de payi var ama tek etken degiller.(Doğan)

    Evet kesinlikle tek etken değiller. Bu tabloya omuz vererek tamam edenler sizin gibi ayrıcalıklı konumlarını bir yalana inanarak inşa edenler.Ve bu mevcut konumlarını koruma uğruna o yalana inanmayı bile isteye tercih etmeye devam etmeleri maalesef.
    (Islam totaliter kollektivizm ongoren bir din) demişsiniz.Lütfen aşağıya alıntıladığım satırları okuyunuz.

    Özellikle sf 45, 46 ve 47 ye dikkat!

    Sf 48:Türk ihtilalinin kararı, Batı medeniyetini kayıtsız şartsız kendisine mal etmek, benimsemektir. Bu karar o kadar kesin bir azme dayanmaktadır ki önüne çıkacaklar, demirle , ateşle yok edilmeye mahkumdurlar. Bu prensip bakımından kanunlarımızı oldukları gibi batıdan almak zorundayız.
    http://www.belgeler.com/blg/srv/cumhuriyete-gecis-donemi-degisim-surecinde-evlilik-kurumu-acisindan-dinin-ve-hukukun-rolu-the-role-of-religion-and-law-in-aspect-of-marriage-association-in-the-changing-procces-in-transition-to-republic-period

  63. Yazan:çuvaldız Tarih: May 24, 2011 | Reply

    Ben laikligi ya da sekularizmi anayasal olarak koruyan ulkelerin, niyet okumaya dayali dayatma yaptigini dusunmuyorum.(Doğan)

    Laiklikgi kaldirip akabinde seriat getirmeleri de sart degil, bir kapi araliyacaklar o kapidan zaman icinde girecekler belli, muneccim olmaya gerek yok… Boyle bir niyeti olmayan zaten ulkenin laikligiyle ugrasmaz, batmiyor ya ona laiklik.(Doğan)

  64. Yazan:Dogan Tarih: May 24, 2011 | Reply

    Ben laikligi ya da sekularizmi anayasal olarak koruyan ulkelerin, niyet okumaya dayali dayatma yaptigini dusunmuyorum.(Doğan)

    Laiklikgi kaldirip akabinde seriat getirmeleri de sart degil, bir kapi araliyacaklar o kapidan zaman icinde girecekler belli, muneccim olmaya gerek yok… Boyle bir niyeti olmayan zaten ulkenin laikligiyle ugrasmaz, batmiyor ya ona laiklik.(Doğan)

    Bir evde cok degerli esyalar(demokrasi,laiklik) var. Bir de bunlari korumak icin, alarm sistemi (anayasanin maddesi) var. Birileri geliyor diyor ki:

    – Arkadas bu onlemi kaldiralim ne gerek var buna, kimsenin esyalari calmaya niyeti yok, sen niyet mi okuyorsun? Hem ben de o esyalara deger veriyorum ama bu onlemden rahatsizim.

    – Varsin kimsenin calmaya niyeti olmasin bu onlem duruversin kime ne zarari var? Madem senin de boyle bir niyetin yok, o zaman bu onlemden neden rahatsiz oluyorsun? Boyle bir niyeti olmayan, aksine o esyalara deger veren zaten bundan rahatsiz olmaz, aksine memnun olur.:)

  65. Yazan:çuvaldız Tarih: May 25, 2011 | Reply

    Doğan bey,
    Dolabımda sakladığım giymeye kıyamadığım kumaş parçaları var. Uzun zaman sonra gimeye kalkıştığımda ise çoğunun için artık giremiyorum.Durdukları yerde ufalıyorlar 😉

  66. Yazan:fb Tarih: May 25, 2011 | Reply

    Bir evde cok degerli esyalar(demokrasi,laiklik) var. Bir de bunlari korumak icin, alarm sistemi (anayasanin maddesi) var. Birileri geliyor diyor ki:

    – Arkadas bu onlemi kaldiralim ne gerek var buna, kimsenin esyalari calmaya niyeti yok, sen niyet mi okuyorsun? Hem ben de o esyalara deger veriyorum ama bu onlemden rahatsizim.

    – Varsin kimsenin calmaya niyeti olmasin bu onlem duruversin kime ne zarari var? Madem senin de boyle bir niyetin yok, o zaman bu onlemden neden rahatsiz oluyorsun? Boyle bir niyeti olmayan, aksine o esyalara deger veren zaten bundan rahatsiz olmaz, aksine memnun olur.:)

    Evinde demokrasi ve laiklik olduğunu sanan masum köylü: )

  67. Yazan:polat Tarih: Eki 6, 2011 | Reply

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
    Kur’an’ı ölçü almadığınız müddetçe birbirinizin yorumlarıyla oyalanıp durursunuz. Dinin sahibi Allah’dır, kuralları koyan kavramların anlamını, yerini nerede nasıl uygulanacağını o belirlemiştir. Bütün müesseleriyle İslama savaş açmış olan, bu sistemin askerleride, o savaşta askerlik yapmaktadırlar.

    Kime karşı Allahın hükümlerinin uygulamada olmaması için. Yani otorite sende deği biz insanlarda olacaktır, senin gücün aşağılara yetmez o işeri biz biliriz, sen yukarılara bak ebu cehil inancıyla Ne savunuyorsunuz, küfür sisteminde şehit olunmaz çünkü kuruluş felsefen zaten islamın gelmemesi içindir.

    Askerler neden beslenir nasıl kemalist bir düşünce yapısıyla şartlandırılır. Ölen kimseler için sistem kahramanı, veya vatan fedaileri vs kavramlar verilebilir. Aksisi Allah ve Resule iftiradan başka birşey değildir.

    sağlıklı düşünmek ümidyle.

  68. Yazan:kemal aydin Tarih: Eki 6, 2011 | Reply

    “Güneydoğu’da kaybettiğimiz askerlerimizin çoğunluğu kırsal kökenli,yoksul ve dindar ailelerden geliyor…Yahya Kemal’in şiirinde tarif ettiği gibi “mümin,mütevekkil ve yoksul” aileler bunlar…Bu aileler benim nazarımda Derin Anadolu’yu simgeliyor… ”

    çünkü vatandaşın çoğu kırsal kökenli yoksul ve dindar

  69. Yazan:Fırat Tarih: Oca 14, 2013 | Reply

    Rasim Ozan Kütahyalı denen provakatörün kaleme almış olduğu bu yazıyı sitenizde yayınlayarak sizde renginizi belli etmiş oldunuz.Sizin gibi ordu düşmanı ,Türklük düşmanı, Atatürk düşmanları biz olduğumuz sürece xxx xxx xxxx .eğer çoluğumuzu çocuğumuzu güvenli bir şekilde okula gönderebiliyorsak, güvenli bir şekilde camiye gidip namaz kılabiliyorsak, akşamları rahat rahat yatağımızda uyuyabiliyorsak bu orada bizim için hayatını kaybetmiş türk askeri sayesindedir.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin