RSS Feed for This Post

KAPATILMA KORKUSU

20080505_derindusunce_org_uyku.jpgAkıllı ve çok katlı bir binanın, zevkle döşenmiş bir toplantı odasında 7-8 kişi toplantı yapıyorduk. Toplantı sonuna doğru, konu toparlanmış ve herkes önündeki içeceğini içerken, bir hanım dün gece gördüğü rüyasını anlatmak istedi. Rüyayı şöyle özetleyebiliriz: Ülkemizde her evde dört tane kara çarşaf bulundurmayı zorunlu hale getiren bir yasa yürürlüğe girmiş. Herkes önce güldü ama endişeli bakışlar da gözlerden kaçacak gibi değildi. 4 rakamı üzerinde de duruldu, malum espriler yapıldı. Rüyanın devamı şöyle: Rüyayı gören hanımefendi o gün nasıl olduyda çarşafsız bir şekilde sokaktaymış ve evine doğru yürüyormuş. Balkonda annesini görmüş. Annesi balkondan git git gelme diye el işaretleri yapıyormuş. Meğer evde yasaya uygun olarak 4 tane kara çarşaf var mı diye arama yapıyorlarmış. Rüya sahibi hanım bayağı korkmuş. Ne yapacağını şaşırmış. Sonra neyse ki yakalanmadan uyanmış. O günlere mi yaklaşıyoruz, ülkemiz bu hale mi gelecek diye korku ve endişelerini dile getirerek rüyasını sonlandırdı. Sonra toplantıdaki diğer bir genç kız, ben de benzer bir rüya gördüm dedi. Onun rüyası da şöyle: Cuma günü bir kanun çıkmış, pazartesi günü herkes işe kapanarak gitmek zorundaymış. O da pazartesi gelmeden uyanmış neyse ki.

Rüyaları gülerek okuyanlarınız olabilir. Açıkcası ben de güldüm. Ama bu rüyalar, bu korkular gerçek! Onu da farkettim. Anlatanlar gülmüyorlardı. Yorum yapanlar da rüyalarını anlatanlar da aslında korkuyorlardı. Özellikle kadınlar, bilinçaltlarında bu korkuyu gerçek anlamda yaşıyorlar. Rüyalar anlatıldıktan sonra “Amma korkmuşsunuz!” diyenlere “Korkmakta haksız mıyız? Ülke oraya gidiyor…” diyerek gerçekten korktuklarını hissettirdiler.

Kadınlar üzerinden yapılan siyaset manevraları, kavgalar ve tartışmalar yüzünden, kadınlar ya başlarının zorla açılmasından ya da zorla kapatılmasından korkuyorlar. Birinci korku ne yazık ki ülkemizde gerçeğe dönüştü. Bu korku gerçeğe dönüştüğü için, ikincisinin olma ihtimali de var diye düşünülebilir. Çünkü ülkemizde, hangi sosyal ve ekonomik sınıftan olursa olsun kadınlar asla rahat bırakılmazlar, bırakılmıyorlar. Kadınlar her konuda sürekli kontrol altında tutulmaya çalışılıyor. Ama özellikle bu konu özelinde sürekli ruhsal baskı altındalar. Kapanması yönünde de, açılması yönünde de. Ya da o anda ne ise, onun tersini yapmaması ya da yapması yönünde… Bu illaki aile baskısı olması gerekmez. Mahalle baskısı, medya baskısı, kanun baskısı yüzünden de baskı altındalar.

Özellikle kapatılma korkusunun sebeplerine odaklanırsak şu tespitleri yapabiliriz: Biliyoruz ki ülkemizdeki bazı yazar-çizerler, sözü geçen zatlar, bu korkuları sürekli besliyor. Bu da kapatılma korkusunu hep canlı tutuyor. Bu yöntemle, gerçeğe dönüşen zorla açma ya da kapalıların ellerinden haklarını alma eyleminin de, haklı olduğunun altı çizilmeye çalışılıyor. Bu noktada işler iyice karışıyor, kadınlar, dolayısı ile herkes birbirine düşman ediliyor. Halbuki kadınlar olarak bilmeliyiz ki bu saçmasapan karışık olaylardan birbirimize sahip çıkarak sıyrılabiliriz. Sağduyuyu biz temsil etmeliyiz. Birbirimizle kavga etmeden konuşarak, birbirimizi tanıyarak işe başlayabiliriz.

Kapatılma konusunun hep canlı tutulabilmesinin sebepleri üzerinde düşünelim. Zaten bir kısım insan ne İslamiyet’e ne de müslümanlara güveniyor. Bunun da haklı ya da haksız değişik sebepleri var. Sebeplerinden biri, iyi ya da kötü niyetle İslamiyet’in yanlış anlatılması ise, diğeri de müslüman ülkelerden ya da ülkemizden aktarılan müslümanlara ait karanlık hikayeler. Ki bu hikaleyerin bazıları gerçek, bazıları da korkuyu canlı tutmak için uydurulmuş ya da abartılmış hikayeler. Özellikle gerçek olanlar insanların içindeki şüphe ve endişeyi arttırıyor. Gerçi bilgi kirliliği yüzünden ne gerçek ne değil anlamak da pek mümkün değil ama, insanlar bunu düşünmeden hepsine inanmayı tercih ediyorlar.

Biz müslümanlar, bu korkuları küçümsememeli, sebeplerini iyice araştırmalıyız. “Bu korkuları dine karşı olanlar, dini bilmeyenler besliyor, uyduruyorlar!” diyerek kestirip atamayız. Bizim yaptığımız herhangi bir davranışla, yaşayışla ya da söylediğimiz bir sözle korkular ortaya çıkıyor ya da besleniyor olabilir mi? Ülkemizde ve dünyada, müslümanlar arasında, eskiden, belki de hala, zorla başı kapatılan, kıyafetine başından ayağına kadar karışılan, okutulmayan, hayatı ile ilgili ona sormadan kararlar verilen, zorla, küçük yaşta olsun olmasın, istemedikleri erkeklerle evlendirilen kızlar yok mu? Açıkcası yürekten ve güvenle “Kesinlikle yok öyle bir şey!” diyemiyorum. Bir müslümanın yaptığı İslamiyet’e mal edilemez tabii ki. Kesinlikle yok diyemiyorum diye “İslamiyet kadınları köleleştirir, ikinci sınıfa iter. Bu sebeple korkular gerçektir.” denilemez. Bu hem yanlış olur, hem de kolaycılık olur. Konu İslamiyet’le değil, müslümanların yaşayışları ve yanlışları ile ilgilidir. Müslüman da insan olduguna göre hata yapabilir. Kaldı ki ülkemizde din adına yapılan bir sürü hareket aslında töre ya da gelenekten gelir. Kötü niyetlilerin dini kullanarak çıkar elde etmeye çalıştıkları da vakidir. Bu sebeple, “İslamiyet değil ama insanlar kadınları köleleştirmeye, ikinci sınıfa itmeye, amaçları için kullanmaya çalışırlar, bu sebeple korkular gerçektir.” diyebiliriz rahatlıkla. Neden erkekler yerine insanlar dedim, çünkü kadınlar da yetiştirilme tarzları yüzünden, kadınların köleleşmesine yardım ve yataklık ediyorlar ne yazık ki! Hayatını dini kurallara göre yaşasın yaşamasın, kraldan çok kralcı olabiliyorlar.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Her türlü korku ve sorunda oldugu gibi bunda da, korkuların gerçek olduğunu düşünen ya da düşünmeyen, gerçekten korkan ya da korkulara inanmayan herkes, iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batırmalı. Herkes derken sadece halktan bahsetmiyorum, medyası, muhalefeti, hükümeti, devleti ile toplumun tamamını kasdediyorum. Karşısındaki ile hemhal olmalı(empati kurmalı). Karşısındaki küçümsemek, yok saymak, onun adına konuşup karar vermek yerine onu anlamaya çalışmalı, onunla konuşabilmeli. Bu korkular yüzünden kardeşlik ve barış ortamı zehirleniyor, aramızdaki bağlar zedeleniyor. Ne korkular çoğaltılmalı ne de korkuları besleyecek, gerçeğe dönüştürecek hatalar yapılmalı.

Aslında kadınların korkularının sebebi, yazının başında da söylediğim üzere kadınların üzerinde eskiden beri var olan baskılar, yaptırımlar, onların üzerinden yürütülen çıkar kavgaları ve tartışmaları… Elbette ne tüm kadınlar zorla kapatılıyor ne de tüm kadınlar zorla açılmaya zorlanıyor, itiliyor demiyorum. Ama kadınların dahil olmadığı ama ısrarla kadınlar üzerinden yürütülen her türlü tartışma, kavga, ister istemez her kadının üzerinde baskı yaratıyor. Yetişkin kadınların artık rahat bırakılması gerekmez mi? Kadınlar hakkında kadınların tam olarak dahil ol(a)madığı tartışmalar yürütülmesi tüm kadınlara hakaret değil mi? Bu ataerkil davranıştan uzaklaşırsak korkular zamanla azalacaktır, toplum hayatı normalleşecektir.

Kadınlar adına onlara sormadan karar verilmemeli derken, konu kız ya da erkek çocukların yetiştiriliş tarzına getirilmemeli, ailelerin çocukları üzerindeki tasarrufu tartışmaya açılmamalı düşüncesindeyim. Her aile, genel ahlak normları içinde olmak kaydı ile, çocuğunu, kendi kültürüne, ananesine ve dinine ait kuralara göre yetiştirme ve bu kuralları ona öğretme hakkına sahiptir. Söylemek istediğim, ailenin, çocuğuna ne öğretmiş olursa olsun, reşit olduktan sonra onun kararına saygı duyması gerektiğidir. Aynı şekilde toplumun ve devletin de bu saygıyı duyması gerektiğidir. Yoksa küçük yaştaki bir çocuğa dinini, kültürünü, geleneğini öğretti diye, hiç kimse çocuğuna baskı yapıyor diye suçlanamaz. Dikkat çekmek istediğim nokta, reşit olmuş genç kıza ve yetişkin kadına yapılan baskıdır. Onun dahil olmadığı ama parçası haline getirildiği kavga ve huzursuzluk ortamıdır.

Hemcisnlerim! Uyanmalı ve birbirimize sahip çıkmalıyız. Yaratılan kavgaya, onu çoğaltmak, keskinleştirmek ya da beslemek için değil, onu bitirmek, barışa çevirmek ve kadınları kendi kararlarını kendi veren bireyler kabul ettirmek için dahil olmalıyız! Aynı şekilde müslümanlar kadının her türlü hakkının gasp edilmesine şiddetle karşı çıkmalıdır. Kadının sadece başörtü takma hakkını değil, isterse takmama, istediği kişi ile istediği yaşta evlenme, küçük yaşta evlendirilmeme, eğitim alma ve çalışma hayatına katılma hakkına da sahip çıkmalıdır. Karşı çıkmazsa bunun dinine mal edileceğini unutmamalıdır. Medya, muhalefet, hükümet de kadının tüm bu haklara sahip olması için uğraş vermelidir. Devlet de bu hakların güvencesi olmalıdır. Böylece kısır tartışmalar, bilinçaltındaki korkular sona erebilir.

 

Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu?  Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk…  Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Buradan indirebilirsiniz.

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

 Derin Düşünce nedir?

Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir?  Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır :)

 Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

Maymunist imanla nereye kadar?

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 9 Yorum

  2. Yazan:ALPEREN Tarih: May 6, 2008 | Reply

    TESETTÜR
    ALPEREN GÜRBÜZER

    Allah Kur’an-ı Kerim de;
    ‘’Mümin kadınlara söyle gözlerini (haramdan) sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, zıynetlerini açmasınlar, bunlardan görünen kısmı müstesna. Başörtülerini yakalarının üstünü (kapayacak surette) korusunlar’’(Nur suresi, ayet 31) ve yine Rabbül Âlemin; ‘‘Ey Âdemoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek bir libas birde giyip süsleneceğiz bir libas indirdik. Takva libası ise o daha hayırlıdır’’(El-arad suresi ayet26) buyurmaktadır.
    Ayeti kerimelerden de anlaşıldığı üzere kadın tesettüre bürünmekle erkeğin cinsi arzu konusu olmadığını, bilakis saygıya değer olduğu gerçeği ortaya çıkıyor. Örtünmek kadına yücelik veren bir ilahi buyruktur çünkü. Ne yani şimdi ayeti kerimelerin tam tersi gözlerini haramdan sakınmasınlar, ırzlarını korumasınlar, başörtülerini yakalarının üzerine örtmesinler dememizi mi bekliyorlar? Belli ki hamr şarap demek ve yasaklanmış, niye? Gayet basit, şarap aklı bulandırıyor ve insanın düşünmesini örtüyor da ondan. Dolayısıyla ziynetlerinin görünmesi örtünmek murat edilmiş. Uyarsın uymazsın, ama hüküm bu. Örtünme ayetleri bir gereklilik üzerine inmiştir. Öyle ki; Arap erkekleri destursuzca çadırlara, ya da evlere girip, o anda Arap kadınlarının üzerinde başörtüleri arkasına doğru sarkık vaziyette görebiliyorlardı, ister istemez bu arada göğüslerine takılan ziynetleri görünebiliyordu da. Bu yüzden ilahi buyruk, bu konuda yabancı erkeklere karşı mevcut başörtülerini ziynetlerini örtmesini emretmiş. Örtünün türban veya başka bir şekilde telaffuz edilse de sonuçta örtü bir masayı örttüğünde adı masa örtüsü olur, İlahi ferman gereği örttüğünde adı başörtü oluyor. O halde kelimelerle bu kadar oynamaya kimsenin hakkı olmaması gerektir.

    Tesettür aynı zamanda estetiktir. Nasıl ki evimizin pencerelerine takılan perdeler evin içine bir renk, bir görünüm, bir estetiklik kazandırıyorsa, tesettür de kadının hayâsına hayâ, iffetine iffet ve itibarına itibar kazandırmaktadır. Dolayısıyla İslam kadına haysiyetini korumaya yönelik örtünmeyi vasıta olarak takdim etmiştir. Dinimizin sunduğu bu vasıta sayesinde kadın, toplum içinde daha da hürmete layık bir konuma gelmesi sağlanmıştır. Kelimenin tam anlamıyla tesettür mahremiyetin vasıtasıdır, gaye değildir.

    Temel gaye edep ve hayâdır. Hayâ kadının ar damarıdır çünkü. O damar bir kere yozlaşmaya görsün, o zaman telafisi mümkün olmayan nice vahim sonuçlar getireceği muhakkak. Bundan dolayı tesettür ehlisünnet âlimlerince bir hayâ vasıtası olarak yorumlanmıştır. Allah(c.c) kadının şeref ve haysiyetini koruması için örtünmeyi emretmiş ve kendisinden mahremiyetine gölge düşmemesi için de imanın psikolojik temeli sayılan iffetini koruyabilecek vasıtaları kullanmasını, aynı zamanda örtünmeye azami dikkat etmesi istenmektedir. Nasıl ki üniforma asker ve polis için saygının bir aracı ise tesettür de kadının toplum içerisinde hürmet edilmesini sağlayan bir araçtır. Hele hele bir kadın tesettür haline bir de takvayı da ilave edebilirse, o artık Rabia’tül Adeviyye’nin evladı olmaya çoktan hak kazanmış demektir.

    Günümüzde kadınlar bir kadın olarak değil de, maalesef cinsel meta veya şehvet aracı olarak görülüyorlar. Toplumun değerleri altüst olunca ister istemez kadınlarımızda bu kültürel dejenerasyondan paylarını alıyorlar. Reklâmın göklere çıkardığı ülkü özenti olmuş, yani özenti had safhada. Kendimiz olmak varken bu özenti neyin nesi, doğrusu anlamış değiliz. Üstelik bazı kadınlar erkeklerin cinsel arzularını tahrik etmek için vücudunu teşhir etmekten çekinmiyorlar da. Böylece toplumla olan ilişkilerinde ruhi yönden münasebet kurmak varken, bedeni münasebetle ön plana çıkmayı tercih etmektedirler. Belki de etrafımızda şehvetli bakışların çoğalmasının arka plandaki nedeni bu yanlış tercihlerden kaynaklanan kültürel travmalar olsa gerektir. İçerisinde yaşadığımız bu vahim manzara bizi biz yapan değerlerimizden ne kadar uzak kaldığımızın bariz bir delilidir.

    Bediüzzaman Said Nursi Hz.leri bu yüzden ; ‘’Unutkanlığın sebeplerinden en kötüsü kadına şehvetle bakmaktır. Gusül aldığın, abdest mahalline idrar etmek unutkanlığa sebep olur, oysa her şeyin hükmü ve asliyeti vardır’’ diyor. Gerçekten unutkan toplum olduk. Düşünmeyen, ilim yapmayan insanlar çoğalıp belden aşağı konsantre olunca bugünkü elim manzara doğdu. Oysa akıl, aklıselim olursa gazab kuvveti şecaat’e, şehvet kuvveti ise iffete dönüşecektir. Şimdi toplumumuzda ne şecaat, ne iffet, ne de hikmet kalmış. Bireylerin nefsi ve şehvani arzuları aklın önüne perde olmuş, yani cinsi arzular aklıselimin ortaya çıkmasını önlemiştir. Onun için hafızasını yitiren ve düşünemeyen bir topluluk haline geldik. İşte İslam’ın tesettüre sıcak bakması ve öğütlemesindeki ana gayesi; aklın aklıselimlik kazanarak nefsin kuvvetlerinden olan şehvetin iffete dönüşmesini sağlamaktır. İslam’ı anlamak istemeyenler, ilahi hükümlerin yüzeysel çerçevesini dahi analiz etme basiretinden yoksunlar. Öyle ki onların tek bildikleri kafalarındaki ezberledikleri takıntıları ile birtakım karalama kampanyalarına girişme maharetleridir. Üstelik bununla da yetinmeyip zaman zaman kendilerini destekleyecek bir iki doçent ya da prof. etiketli medyatik hocaların modernist açıklamaları üzerine hemen atlayıp işi sulandırma cihetine gitmektedirler. Kaldı ki ayetlerin ve hadislerin zahiri manaları için bile uzun çabalar gerektiriyor. Dolayısıyla her önüne gelen ayetlere ve hadislere kafasına göre mana veremez. Her şeyde nasıl ki uzman gerektiriyorsa, elbette ki ilahi hükümlerin açıklanması için de gerçek âlimlere ihtiyaç vardır.

    Ehlisünnet âlimleri sayesinde ancak örtünmenin ardındaki gerçeği öğrenebiliyoruz. İmam-ı Gazali; ‘Göz daima helal haram demez bakmak ister’ beyan buyurarak bir gerçeği dile getiriyor zaten. Demek ki; göz kadına bakınca şehvete, şehvet ise zinaya, zinadan da bir insan canını bile katletmeye kadar uzanan süreç doğabiliyor. Her şey safha safhadır çünkü. Kadına bakmakta ne var deyip işi geçiştirmeyelim, mesele bu kadar sanıldığı kadar basit değil. Hiç ummadığımız küçük bir ihmalkârlığın sosyal hayatta nelere mal olduğunu tarihin sahifeleri şahit. Hatta birtakım hafife aldığımız meselelerin bir kıvılcım misali alev alev büyüyerek yangına yol açtığı görülmüştür. İslam fuhşu men eder bu yüzden. Nitekim dinimiz, alenen ispatlanmış fuhuş yapan evlilere ölüm cezası, bekârlara ise hukukun gereği olarak yüz değnek cezası öngörür. Bu cezalardan maksat toplum içinde caydırıcılığı sağlamak içindir, temel amaç, kan dökmek değildir.

    Allahü Teala; ‘’Namuskâr, zinaya sapmamış ve gizli dostlar da edinmemiş insanlar halinde yaşamasını emreder’’(El- Maide suresi ayet 5) hükmü ayan beyan ortada..

    Maalesef, insanlık vahyin soluğundan bihaber yaşadıkları için hem kendine, hem de çevresine yabancılaşmıştır. İlahi hükümlere kulak vermediğimizden dolayı etrafımızda sürekli tam çıplak, ya da yarı çıplak yahut da yarı giyinik çıplak dolaşan kadınları veyahut ta Amerikalılar gibi viski yudumlama hevesinde yığınları, Fransızlar gibi dans eden popvarileri, İngilizler gibi ‘hello’ deyip selam veren kitlelere şahit oluyoruz. Çözülmeyi ve kendimize yabancılaşmayı göz ardı edip, bu yanlış gidişata çağdaşlık kılıfı geçirerek insanımızı bataklığa sürüklemek isteyen mihraklara fırsat veriyoruz habire. Oysa göz yumduğumuz ve gayri meşru ilişkileri cinsel özgürlük adı altında hoş gösteren bu ruh sağlığı bozulmuş insanlar, aileyi ortadan kaldıracak evsiz ahali düzeni kurmak istemektedirler.

    Bir kıyamet arifesi yaşıyoruz sanki. İçinde bulunduğumuz hazin durumumuzu Rasulüllah (s.a.v) bakın nasıl özetliyor, Efendimiz: Ümmetimin sonunda eğerlere binen erkekler olacaktır (yani kendileri kadın fakat erkeklere benzerler). Hanımları giydikleri halde çıplaktırlar (pazıları ve göğüsleri açık bacaklarda açıktır). Başlarındaki saçları devenin hörgücü gibidir. Onları lanetleyin. Çünkü muhakkak onlar lanetlenmişlerdir. Sizden sonra bir millet olsaydı onlara hizmetçi olacaklardı. Nitekim önceki milletlerin hanımları size (el-an) hizmetçi oldukları gibi ve erkeğe benzetene Allah lanet etmiştir’’ diye beyan buyurmaktadır.

    Yine Peygamberimiz bir hadisi şerifinde; ‘’Kadın kısmı avrettir. Evinden çıktığı zaman şeytan onu yoldan çıkarmak yahut onunla başkayı yoldan çıkarmak için gözleri ona çevirttirir (kalpler ona yönelir). Cenabı Hakka en çok yakın olduğu zaman kendisinin evinde oturduğu vakittir.’’ buyurmaktadır.

    Allah (c.c) Kur’an-ı Kerim de;
    ‘’Habibim mümin erkeklere söyle: gözlerini sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu kendileri için temiz harekettir. Şüphesiz ki Allah yaptıklarından muhakkak haberdardır’’(En-Nur suresi ayet 30) beyan buyurarak erkeklerin bakmamaları gerektiğini, kadınlarında örtünmeye riayet etmeleri emredilmektedir. Erkekler cihad gibi hayrat işlerden kazandıkları sevaba karşılık, kadınlara da kocalarına itaat ve tesettüre riayet etmeleri sevabı vardır. Zira ev içinde nizamın devamı için Allah erkeği kadına eşitler arasında birinci kılmıştır bu yüzden.
    İlahi fermanları aktarmaya devam edelim inşallah.

    Bakın, Rabbül âlemin;
    ‘’..Kadınlar ziynet yerlerini kocaları, kendi babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları, elleri altında bulundurdukları cariyeler, kadına arzusu kalmamış, ele bakar hale gelmiş erkekler ve kadınların mahrem yerlerinin farkına varmayan erkek çocuklardan başkasına açmasınlar..’’( nur 24/31) beyan buyurmaktadır.
    Peygamber Efendimiz(s.a.v)’in de şöyle buyurduğu rivayet ediliyor:

    ‘’İki sınıf cehennem ehli olan insanlar vardır. Ben bunları henüz görmedim. Birincisi bir kavimdir ki, yanlarında sığırkuyrukları gibi kırbaçlar vardır. İkincisi de, bir grup kadınlardır. Bunlar sözde giyinmişlerdir, ama gerçekte çıplaktırlar. Bunlar erkeklere meylederler ve erkekleri de kendilerine meylettirirler. Bunlar saçlarını da başlarının tepesinde toplayıp, deve hörgücü gibi yapmışlardır. İşte bunlar cennete giremeyeceklerdir. Oysa cennetin kokusu çok uzaklardan hissedildiği halde bunlar, cennetin kokusunu dahi alamayacaklardır.(Tac,3, 179)
    Hz. Ali (k.v) bir gün hutbede; ‘Ey insanlar yapayalnız hanımlarınız sokaklarda dolaşmasınlar. Sizler onların dolaşmalarından utanmıyor musunuz? Yoksa gayretiniz yok mudur? Sizler hanımlarınızı yapayalnız sokaklara salıveriyorsunuz. Sonra onlar erkeklere, erkeklerde onlara bakıp duruyorlar, birbirine fitne oluyorlar’ demiştir.

    Demek ki; bakmak şehveti doğuruyor, şehvet ise zinaya giden yolu açabiliyor. Derken zinanın ardından cinayete teşebbüs, daha da vahimi katletmeye kadar götürebiliyor…

    Velhasıl; Said Nursi Hz.leri; ‘Kadın bir üzüm yedirir bin elem takar’ diyerek meseleyi açıklığa kavuşturmuştur.
    Vesselam.

  3. Yazan:blue Tarih: May 6, 2008 | Reply

    Hemcinsiniz olmasam da…
    Kadinlarin kapatilma korkusunu anliyorum. Ne yazik ki ortada, kendi zaaflarini dini bir mesruiyet gibi gosteren ve ataerkilligine, macoluguna, kiskancligina, dinin kapsaminda mesruiyet arayan erkekler var oldukca bu korku surecege benziyor. Caresi, bahsettiginiz gibi kadinlarin dayanismasidir, birbirlerinin hakkini savunmalaridir. Yoksa biri digerinin asifteligine, digeri otekinin basortusune karsi cikarsa kadinlar uzerindeki erkek egemenligi de surup gider…

  4. Yazan:snowqueen Tarih: May 7, 2008 | Reply

    Bence ataerkillik Müslüman kadının da savaşması gereken bir olgu olmalıdır. Elbette bazıları bundan hoşlanmayacaktır.
    Hüseyin Üzmez örneğinde olduğu gibi. Ayşe Böhürler, Hüzeyin Üzmez’le ilgili olan sahip çıkılma tavrını eleştirirken “erkeklik bağı”na vurgu yaptı.

    Bugün genel ahlak, kültür dedğimiz kavramlar hep içleri ataerkillikle doldurulmuş halde bulunuyor.

    Dürüst olmak gerekirse tesettürlü olmanın ne denli ataerkillikle savaşta başırılı olacağından pek emin değilim. En baştan, erkeğin cinsel tavırlarını törpülemek için kendi bedenini kapatmak baştan erkeğin otoritesini kabul etmekmiş gibi geliyor çünkü. Eşitlikçi bir durum olsaydı, erkeklerde aynı şekilde kapanırdı ama işin ne denli erkekegemen olduğu bu işin açıklamasında gizli, erkekleri bir özne, kadını nesne yapan bu açıklama biçimi erkeğin cinsel iktidarının ne denli kudretli olduğu kadının ise “geçerken uğradım” kıvamında biryerde durduğu.

    Haya, iffet, edep, ar, namus hepsi erkek egemen kültürün bize giydirdiği deli gömlekleri. Erkek hep aktif, saldırgan ve ısrarcı olacak biz ise hep “iffetimizi korumaya” çalışacağız.
    Tecavüz gibi cinsel şiddet eylemlerinin altını kazıyınca bu zihniyetle karşılaşılıyor. Geceleri sokaklar erkeklere ait çünkü iffeti korumak bizim görevimiz, sokakta ise yürüyen penisler dolaşıyor.

  5. Yazan:Bahar Pınar Tarih: May 7, 2008 | Reply

    Merhaba,
    Yorumlarınız için teşekkür ederim.

    Alperen Bey, konumuz tesettürün gerekli olup olmadığı değil, kadınlara bu konuda yapılan/yapılabilecek baskı ve bunun olmaması gerektiğidir. Tesettür emirdir, her kadın kapanmalıdır dense de zorla hiçbir kadın kapatılamaz. Bunu fikir alanında tabii ki savunabilirsiniz, insanları ikna etmeye çalışabilirsiniz ama bu fikri zorla uygulatmaya her birey karşı çıkmalıdır fikrindeyim.

    Sayın Blue Bey ve Sayın Snowqueen,

    Konu gerçekten ataerkil düşünce ve yaşayışta kitleniyor. Ataerkil düşünce ülke insanının bilinçaltına tamamen yerleşmiş vaziyette. Bazı kadınların, hemcinslerine sahip çıkmamasında, hatta kraldan çok kralcı olmasında da bu düşüncenin payı var. Böyle kadınlar da aslında kadına değer vermiyor, onu tam bir birey ve yetişkin olarak görmüyor. Kadınlar böyle yapınca, elbette erkekler işi iyice kötüleştiriyorlar. Üzerine bir de dinin öğrenilmeye çalışmaması, töre ve gelenekle yoğrulmuş bilgiler ile yetinilmesi durumu iyice karmaşık hale getiriyor. Böylesi ataerkil düşünce ile de örtüştüğü için birçoklarının işine geliyor. Kültür, gelenek, töre kadını ezen , yok sayan ya da yok eden düşünce ve fikirlerden ayıklanmalı. Bu yapıldığında, ne kültürün ne geleneğin ne de ahlakın içi boşalır. Aksine yaşamı güzelleştiren , zenginleştiren bir hale bürünür hepsi. Kadını yok sayarak ayakta durmaya çalıştıkça değer kaybediyorlar aksine.

    Sayın Snowqueen,

    Tesettürü sadece erkeklerin bakışlarından korunmak noktasına indirgediğinizde, erkek egemen fikrin baştan kabulü gibi algılanabilir, haklısınız. Ama bunu Allah’ın emri gibi düşününce erkeklerin bakışlarından korunmak bir amaç değil bir sonuç oluyor. Bir kadın Allah’ın emri olduğuna inandığı bir eylemi yaptı diye erkek egemenliğini kabul etmiş sayılmaz. Aslına bakarsanız örtünmek erkek egemenliğini kabul etmektir dersek, çıplaklıkla erkek egemenliğinin kabulu ters orantılıdır demiş oluruz ki bu da sakat bir düşünce. Çıplağa yakın dolaşanlar erkek egemenliği en çok reddedenlerdir diyemeyiz sonuçta. Ayrıca erkekler için de dini emirler, ahlak kuralları var. Ülkemizdeki erkekler, kadınların emirleri uygulamasını istiyor ama kendileri, erkekler için olan emirleri uygulamıyorsa, bu durumu, insanların ya da kadınların, erkek egemenliğini kabul edişi gibi algılayamayız. Ya da ahlaksız erkekler var diye bu kadınların suçu değil. Bu olsa olsa erkeklerin dinen bilgisiz olduklarını ya da kendini emirlerden ve ahlak kurallarından muaf tuttuklarını gösterir. Muaf tutuş da ataerkil düşünceden besleniyor aslında. Sizin yorumunuzda geçen “erkeğin cinsel iktidarının ne denli kudretli olduğu kadının ise “geçerken uğradım” kıvamında biryerde durduğu. ” düşüncesi de ataerkil düşünceden beslenmekte. Bu düşüncelerden kurtulmak gerek. Yoksa kapalı kadınlar doğru dini bilgilerle oluşmuş dini çerçeve içinde kadının hakkını pekala savunabilirler. Ataerkil düşünce ile yetişenler, cahil bırakılanlar ise dediğiniz gibi savunamayabilirler. İslam dinine göre kadın ve erkek birbirini tamamlayan iki cinstir. Karşı karşıya getirilmemeli ya da yarış halinde olmamalıdır. Haklarda eşitlik tabii ki söz konusudur ama iki cinsin mutlak eşitliğine dayalı bir düşünce içinde birbirlerini yıpratmalarına, hırpalamalarına da izin vermez.

    Allah’ın emri sebebi ile kapananlar için konuştuk ama bu söylediğimizi genelleyemeyiz çünkü her bir kapalı kadının neden kapandığını bilemeyiz. Yaşadığı yerin adetleri, giyim şekilleri, dini emirler ya da gerçekten erkeklerin bakışlarından kurtulmak için, veyahut da sadece eşi istediği için kapanıyor olabilir kadınlar. Her bir sebep, hatta her vaka ayrıca incelenmeli. Doğrudan örtünmek erkek egemenliğini kabul etmektir demek oldukça kolaycı bir düşünce. Yukarıdaki sebeplerden en erkek egemen gibi duran sebep “eşi istediği için kapanmak” için bile kesin konuşulamaz. Eşler birbirilerini mutlu etmek için bazen çok istemeseler de bazı şeyler yaparlar. Örtünmek Türkiye’deki laik anlayış içinde kabul edilemez gibi dururken, kırsal bir ortamda, bu düşünceden uzak bir kadın için önemsiz bir ayrıntı olabilir. Eşi istediği için saçlarını sarıya boyamakla eşdeğer olabilir. Buradaki asıl önemli konu kadının yaptığı bir eylemde baskı görüp görmediği olmalıdır. Yani kapanmaktan, örtünmekten, açık olmaktan bağımsız olarak, kadınların kendi aldıkları her karar saygıyı gerektirir ve her kadın diğer kadınların bu hakkını savunmalıdır. Kadınlar birbirlerine destek olurken bu noktaya odaklanmalıdır. Kapalı kadınların da doğru dini bilgilerle oluşmuş dini çerçeve içinde kadının hakkını pekala savunabilirler daha önce söylediğim gibi. Savunmuyorlarsa bu dindendir diye kestirip atmamak sebebi daha derin incelemek gerek. Aynı şekilde açık kadınların da kapalıların haklarını savunması gerekir. Savunmuyorlarsa sebebi araştırılmalı, hangi düşünce yüzünden kadınların haklarının gasp edilmesinden rahatsızlık duymuyorlar anlamaya çalışmalı. Kadınlar birbirine sahip çıkmazsa, Blue Bey’in dediği gibi açık olan başörtülünün kandırılmışlığını bahane ederse, cahillikle suclarsa, kapalı olan açık olanın ahlakını, dinini sorgularsa, kadınların korkuları ve endişeleri gerçeğe dönüşmeye ve devam etmeye mahkum gibi duruyor. Kadınlar bu oyuna gelmemeli.

    Katkılarınızın devamını dilerim.
    Saygılarımla,

  6. Yazan:bahar Tarih: May 12, 2008 | Reply

    kpanma konusunda baskı uygulanmamalı.sonra ortaya kotu sonuclr cıkıyor.benı bırı cok sevıyordu sırf kapanmadm dye yuzüstü braktı ve gttı.kendı ıstedıgnden degl cevresndn dolayı.bence bu yanlısı kmse yapmasn bn allaha ınanıyorm zamanı gelınce kapanmayıda düsünürm tabıkı

  7. Yazan:urfalı masum Tarih: May 12, 2008 | Reply

    herseyın yerı ve zamanı var.baskıyla hcbır yere varılamayacagnı herkes bılıyor.kadınlar zaten erkeklerden daha alt sevıyededır dıye düşünen erkekleri kınıyorum.bu hcde doğru bdey dgıl.saygılar.urfalı 19 luk

  8. Yazan:snowqueen Tarih: May 12, 2008 | Reply

    @Bahar Pınar

    Tesettürü sadece erkeklerin bakışlarından korunmak noktasına indirgediğinizde, erkek egemen fikrin baştan kabulü gibi algılanabilir, haklısınız. Ama bunu Allah’ın emri gibi düşününce erkeklerin bakışlarından korunmak bir amaç değil bir sonuç oluyor. Bir kadın Allah’ın emri olduğuna inandığı bir eylemi yaptı diye erkek egemenliğini kabul etmiş sayılmaz

    Belki de düşünülmesi gereken nokta “Allah’ın emri”noktasıdır.
    Ataerkil, cinsiyetçi bir tanrı figürünün verdiği “emir”dense,
    dönem koşullarına bağlı olarak “kulların” ataerkil ve cinsiyetçi tavrını
    açıklama olarak görmeyi tercih ederim.

    Erkekegemenliğin dıında düşünebilmek için, bize öğretilmiş bütün kavramları sil baştan yeniden sorgulamak gerekiyor.
    “Allah’ın emri” gibi.

    Erkekler için de dini kurallar var diyorusunuz ama kapanma, örtünme, kendini sakınma şartlarda kadınlarda erkeklere oranla kıyaslanamayacak derece daha sıkı ortaya çıkıyor.
    Bu da ataerkilliğin tipik bir algısı. Kadın ve erkeği eşit değil, birbirinin tamamlayıcı parçası olarak görmek. Abartılan erkek cinselliği
    karşısında kadın, zayıf, noksan ve subje konumundadır.
    Kadınların erkeklerin vücut parçalarından, -tek tek ya da bütün olarak-tahrik olabileceği fikri es geçilendir, çünkü kadının gözünün açılması, erkeğin iktidarını tehdit eder, daha açık anlamıyla “iktidarını söndürür”.

    “eşit değil ama tamamlayıcı” bakış açısı bugün sağ, muhafazakar kanadın elindeki yegane silahtır.
    Fatmagül Berktay bununla ilgili çok güzel yazmış:
    ” …otoritenin yeniden kurulabilmesi, ücretli çalışan kadınların işgücü piyasasından çekilerek evlerine geri dönmeleriyle mümkün olabilir. Bunu da, kadınların kulağına hoş gelebilecek, Protestanlığa özgü “ruhların eşitliği ama cinslerin eşitsizliği” sloganıyla meşrulaştırırlar. Bu görüşe göre, kadının ve erkeğin doğaları farklıdır ancak orada kalmayıp bu farklılığın hiyerarşi barındırdığını, yani erkeğin kadına üstün olduğunu savunurlar.
    İslamiyet’te de kadının ikincil konumunu meşrulaştırmak için kullanılan ve İslam’ın kadın-erkek ilişkileri açısından “benzersiz” bir eşitlik içerdiğini iddia eden söyleme şaşırtıcı derecede benzeyen bu hiyerarşik “eşit ama farklı” görüşü Püriten geleneğin temel ilkelerinden biridir ve “ideal kadın”ı itaatkâr (öyle olduğu için ve öyle olduğu sürece ahlaklı) bir zevce, erkeğin tamamlayıcısı kabul eder. Bu söylemin, ister Bushçu Protestan köktendincilik, isterse İslamcı muhafazakârlık bağlamında ileri sürülsün, aynı amaca hizmet ettiği açık: Kadınları, özerk birey değil, ailenin bağımlı değişkeni kabul etmek! …”

    “Çıplaklığa yakın dolaşanlar derken” tüketim toplumunun arka sayfa güzellerini güzellik yarışmalarını model alan kadınlarını, porno kültürünü kasdediyorsanız zaten bunlar da “ataerkillik” kapsamında değerlendirmemiz gereken durumlar.
    “çıplaklık” deyince akla bunların gelmesi, bütün bildiğimiz, içini erekk egemen yasakçılıkla doldurmuş ahlak kalıplarını silmeden doğru düşünemeyeceğiz anlamına geliyor.
    Ayrıca “ahlak”da iki ucu açık bir kavram. Neyin ahlaksızlık neyin ahlaklı olmak olduğunu saatlerce tartışıp sonuca varamayabiliriz.

    Birbirimizin haklarını elbette savunacağız ama ben bu konuların da masaya yatırılması gerektiğini düşünüyorum.

  9. Yazan:Bahar Pınar Tarih: May 27, 2008 | Reply

    Sayın Snowqueen,
    Yorumunuzu yeni farkettim, geciken cevabım için kusura bakmayın.

    Allah’ın emri üzerinde düşünelim demişsiniz, her birey bununla ilgili düşünüyordur muhakkak. Anladığı ne ise ona göre de bir yaşam tarzı belirlemeye çalışıyordur. Kimi zaman bunu beceremiyordur, kimi zaman beceriyordur, o ayrı bir konu. Beraberce de düşünelim. Allah’ın emri ile ilgili olarak “Ataerkil, cinsiyetçi bir tanrı figürünün verdiği “emir”dense, dönem koşullarına bağlı olarak “kulların” ataerkil ve cinsiyetçi tavrını açıklama olarak görmeyi tercih ederim.” demişsiniz. Siz tesettür konusunda böyle bir sonuca varmışsınız, bir başkası başka türlü düşünüyor olabilir. Allah’ın emrini dönemden, cinsiyetten bağımsız algılayıp kutsal kitapta yazan emirdir diyor olabilir. Böyle düşünüyor diye bir kişiye erkek egemenliğini baştan kabul etmiş demek bana doğru gelmiyor, hatta kolaycılık gibi geliyor açıkcası. Tabii ki her bir kişinin bu sonuca nasıl vardığı da önemli. Çevresel faktörleri sıfıra indirgemek ya da kişinin bu faktörlerden ne kadar etkilendiğini anlamak çok da kolay değil. Ama bu karara varma sebebi ataerkil koşullarda yetişmiştir demek de kolay değil.

    “Erkekler için de dini kurallar var diyorusunuz ama kapanma, örtünme, kendini sakınma şartlarda kadınlarda erkeklere oranla kıyaslanamayacak derece daha sıkı ortaya çıkıyor.” demişsiniz. Bunu ben de farkındayım ve yorumumda da erkeklere gösterilen müsamahanın gelenek, görenekten, ataerkil yapıdan kaynaklandığını söylemiştim. Hatta söyle demiştim: ” Bu durum olsa olsa erkeklerin dinen bilgisiz olduklarını ya da kendini emirlerden ve ahlak kurallarından muaf tuttuklarını gösterir. Muaf tutuş da ataerkil düşünceden besleniyor aslında. ” Bu konuda toplumumuz son derece iki yüzlü. Sebep de malum, ataerkil yapı. Buraya kadar paralel düşünüyoruz zaten.

    Yalnız bu konunun hemen ardından gelen cümlelerinizin ve düşünce akışınızın, bu düşünce ile bağlantısını kuramadım: “Kadın ve erkeği eşit değil, birbirinin tamamlayıcı parçası olarak görmek. Abartılan erkek cinselliği karşısında kadın, zayıf, noksan ve subje konumundadır.” İlk cümleden sonra ikincisine nasıl vardınız pek anlayamadım. Burada eşit değil derken fizyolojik olarak eşit değil denmektedir, yoksa haklar konusunda, hayatı ile ilgili vereceği kararlar konusunda, sorumluluk konusunda eşit olmamaktan bahsedilmemektedir. Sanırım siz bunu es geçtiniz. Ayrıca bahsedilen “mutlak eşitlik yoktur, tamamlayıcılık vardır” söyleminin herhangi bir hiyerarşi içerdiğini de düşünmüyorum açıkcası. Erkek ve kadının fizyolojik olarak birebir eşit olduğunu iddia etmek ve eşit olduğu varsayımı ile beklentiye girmek her iki cins için de yıpratıcı, yorucu ve haksızlık yaratan bir durumdur. Islami düşüncenin kadın-erkek eşitliğine nasıl baktığı ile ilgili olarak bir alıntıyı paylaşmak istiyorum. Seyyid Hüseyin Nasr’ın “Modern Dünya Rehberi” isimli kitabında yazdıkları:

    “Erkek Ve Kadin

    Kur’an-i Kerim insandan bahsederken Arapça insan yahut beser terimlerini kulanir. Her iki terim de insanoglu manasina gelir ve sadece erkek cinsi anlaminda degildir. Bu yüzden Kur’an-i Kerim’de “insan”a yönelik emirlerin hepsi ayni zamanda hem erkege, hem de kadina hitap eder. Bundan baska, Kur’an-i Kerim’in bazi ayetleri vardir ki, açikça her iki cinse birden seslenir: “Hiç süphesiz, Allah’a itaat eden erkekler ve Allah’a itaat eden kadinlar, mümin erkekler ve mümin kadinlar, sadik olan erkekler ve/sadik olan kadinlar…” (XXXIII:35)

    Burada sunu anlamak önem kazanmaktadir: Bati dünyasi içindeki ve özellikle Amerika’daki modern akimların aksine -ki erkek ve kadini sanki aralarında hiçbir fark yokmuşçasina niceliksel bir sekilde esitlemeye çalisirlar- Islam her iki cinsi birbirini tamamlayan varliklar olarak görür. Keza Islam onları, ölümsüz bir ruha ve bu nedenle de ölümden sonra cennette saadeti kazanmasi ya da Allah’in Iradesine itaat etmedigi için cehennemde cezaya çarptırılmasi sözkonusu olan temel veya nihai suurda esit kabul eder. Islam’da ibadetler erkek ve kadina göre degismez; bunun tek istisnasi, namaz, oruç veya hac ibadetlerini yerine getirmesine izin verilmedigi kadinin adet dönemidir.

    Bundan baska, ruhun ölümsüzlügü, ahirete dair vaad ve tehditler ve insanlik durumunun nihai imkani erkekler ve kadinlar için aynidir. Cinslerin farkli oldugu husus, Islamin niceliksel esitlikten çok bir tamamlayicilik olarak gördügü zahiri sosyal islevindedir.

    Bu son derece karmasik meselede, Islamin bir yandan hesaba katmak zorunda kaldigi sosyal normlar ve zaruretlerle, öbür yandan da son asirda Bati toplumuna egemen olan erkek ve kadin arasindaki sürekli degisen modalarla ve iliski biçimleriyle iliskili temel Islami ögretileri dikkatle incelemek fevkalade önemlidir. Hiç bir sart altinda Batidaki bu degisen iliski biçimleri, herhangi bir özel Islam toplumunun uygulamalarının görünümlerini iyi veya kötü diye yargilamada ölçüt olarak kabul edilemez, Müslümanlar tarafindan. Burada farketmemiz gereken sey, Islami bakis açisindan erkekler ve kadinlarin Allah önünde esit olduklari ve kurtulusa erebilmek için ayin firsatlara sahip olduklari, ayni ahlaki ve manevi sorumlulugu, nihayet manevi ve dini anlaminda ayni hürriyet ve hakları haiz bulunduklaridir.

    Belirli bir seviyede kadinlarin ayni iktisadi ve sosyal haklara sahip olmamalari, onlarin hiçbir hakki bulunmadigi kanisina götürmemelidir bizi. Bu, Islam’in erkek ve kadinların rollerini, örnegin daima varolmus olan iktisadi alanlarda kadinlarin faaliyetlerine kapiyi tamamen kapatmadan, birbirini bütünleyici bir tarzda tasavvur ettigi anlamina gelir. Bizzat Peygamber Efendimiz’in ilk esi Hazret-i Hatice bir tüccardi. Kadinlarin tahsil görmelerine de kapinin kapatildigi anlamina gelmez bu. Bu meyanda sunun hatirlanmasi gerekir ki, bazi ilk Hadis râvileri kadindi. Aynı zamanda ara sira yüzyillar boyunca büyük kadin Müslüman alimler de yetismistir. Ayin durum, gerçekte Islam aleminde yetisenlerden fazla olmayan kadin alimlerin çiktigi geleneksel Hiristiyan, Yahudi, Hindu
    Budist dünyalarinda da.görülür. Bu meselede anlasılmasi gereken en önemli husus, Islamin yalmz erkege degil, insan türünün bütününe hitab ettigi ve ögretilerinin, her ne kadar ,ataerkil ve eril bir görünüm arzetse de, güçlü bir disil unsuru da içerdigidir.

    Tarihi boyunca Islamin ondördüncü/yirminci yüzyil Batisinda ve hatta Dogunun bazi kisimlarinda bulunacak kadar çok sayida kadin hukukçu, iktisatçi veya doktor yetistirmis oldugu vâkiasi, Islamin kadinlarin rol ve görevlerinin bastirildigi varsayimini yalanlamaktadir. Daha önce zikredildigi gibi, egemen dinin Islamiyet olmadigi diger medeniyetlerin gerçekte çesitli meslek ‘alanlarinda yetistirdigi, kadin sayisi Islam’in yetistirdiklerinin sayisindan fazla degildir; bu vakianin sebebi de Islam dininin, yapisindan baska bir yerde aranmamalidir.

    Insan sorununu düsünmek için sunu da hatirlamak önemlidir: Islam bütün alanlarda tevhidi temin etmeye çalistigi için insan toplumunun cinsleri yahut çesitli siniflari arasindaki tahripkar rekabet ve karsi karsiya getirmelerden kaçinmaya gayret eder. Islamiyet yüzyilimizda dünyanin çesitli bölgelerinde yaygin bulunan cins ayrimciligi yahut cinslerin mücadelesine karsi oldugu kadar terimin Marksist anlaminda onüçüncü/ondokuzuncu yüzyilin sinif çatismalarına da karsidir. Islam bütün insanligi hem erkek hem de disi formlari içinde ve bu toplumu olusturan farkli tipteki insanlarin hepsiyle insan toplumunu hemahenk kilmaya çalisir. Islamiyet bastan, beri irkçiliga karsi olmustur ve karsi olmaya devam etmektedir; ayni zamanda bazi diger geleneksel toplumlarda bulunabilecek tam manasiyla tabakali bir toplum yapisina da karsidir.

    Islam tipki bir evli rahipler toplumuna benzer; her kisi dogrudan Allah’a karsi sorumludur ve uzlete çekilmek suretiyle degil, evlilik kurumu dahil pek çok vasitayla dünyaya katilarak dine istirak etmektedir.” (Sayfa 56-60)

    Yukarıdaki açıklamalarda “Islam her iki cinsi birbirini tamamlayan varliklar olarak görür.” ve “Cinslerin farkli oldugu husus, Islamin niceliksel esitlikten çok bir tamamlayicilik olarak gördügü zahiri sosyal islevindedir.” cümleleri işin özü olarak kabul edilebilir diye düşünüyorum.

    Çıplaklık ve ahlak kavramının sınırları vs. yi de masaya yatıralım demişsiniz. Daha fazla uzatmamak için burada kesiyorum ama her istediğiniz konuyu masaya yatırabiliriz.

    Sevgiler, saygılar,
    Bahar Pınar

  10. Yazan:şule Tarih: Haz 7, 2008 | Reply

    selamun aleyküm ben sıtenızdekı yazıları okudum yorumlarınızı okudum. ben kapalı bır bayanım yanı sızın tartıstıngınızz turbanlıı bayanlardanım.ne zmndır tartıstıgınızı bılmıyorum ama lafı suraya getırmekk ıstıyorum konu acıklık kapalılık degıll ben kapalıyım dıye sokaktakı butun bayanlar kapanmak zoruNDADA DEGILL.cunku herkezın dını goruslerıı dını dusuncelerıı farklıdır.dusuncelerımız farklı dıye aynı ortamlarda bulunmayacakmıyız yada dusuncelerımız farklı dıyee aynı okullarda aynı ısyerlerınde calısmayacakmıyız.sımdıı ben kapalıyım dıyee neden okuyamıyorum yada neden calısamıyorum .soruyorum ozmn unv neden mını eteklı arkadaslarımız gırıyorda ben sadece dınımden dolayı ınanclarımdan dolayı basımı kapamadım dıye gıremıyorum.zorakı kapatmaya gelınce benım basımda esım yada sevtgılım yoktuu kapanmamı ısteyen ve benı zorlayan.ben kendım ıstedıgım ıcın pusulamız kuran_ı kerımde gectıgı ıcın RABBIMIZ bızden bu sekılde ıstedıgı ıcın kapandım .kımse kımseye zorla bır sey yaptıramas zatenb zorluk dedıgınız sey benım dunyam oldu.sız sıcakta bunalır ken ve yanarkenn ben sadece terlıyorumm dusununn bır kereee turban dedıgınız seyy benı bu dunyada nelerden koruyor .bunun dısında ayetlerde gectıgı gıbı ırzımı namusumu sadece kocama saklamam sucmu.neden baska erkekler benım organlarımı gorsunler uzuvlarıma baksınlarkıı.Dusunun bır kere ataturku savunuyorsunuz laıklıgı getırdıgını ve bızım serıatlarla onu bozdugumuzu ataturkun karısı kara carsaflı degılmıydıı oda bızım gıbı dusunmuyormuydduu ataturk turbanı yada basortusunu degıl pacayı kaldırdıı oda casusların turkler arasından bu sekılde bılgı almamasıı ıcındıı .sımdı son sozumu soyluyorum.Mehmet akıf ersoydan ıkı satır yazıyorum KIZIMIN BASORTUSU BATMAKTA REZILIN GOZUNE ,TUKURSEM YUZUNE BILLAH ACIRIM TUKURUGE

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin