RSS Feed for This Post

Konuşmak, dinlemek, duymak

image4.jpgİstanbul’un Anadolu Yakası’ndaki zengin semtlerden birinde ilkokul çocuklarına özel ders veriyorum. Zengin olduğu kadar şımarık çocukların şoförlerle derse getirilip götürüldüğü kendine has bir ortam.

Dershanenin sahibesi Arzu Hanım çevresi geniş, oldukça “sosyetik” ama bir o kadar da hayırsever bir insandı. Küçük Hasan’ı işte ilk kez orada gördüm. Arzu Hanım’ın yakın dostlarından Jale Hanım’ın elinden tutup dershaneye getirdiği bir “kapıcı çocuğu” idi Hasan.
“Kapıcı çocuğu” bu çevrede köyden yeni gelmiş insanların çocuklarına verilen bir addı ama gerçek kapıcıların yaşam seviyelerine erişmeleri biraz daha vakit alıyordu.

Jale ve Arzu Hanımlar bu çocuk için bir şeyler yapmak istediklerinden ders ücretini yarı yarıya paylaşmışlar, Hasan’a bir şeyler öğretmek de bana düşmüştü.

Hasan Jale Hanım tarafından “şehirli” çocuklar gibi giydirilmişti ama kazınmış saçları, güneşin ve kuru rüzgârın yaktığı teni ve o tarif edilmez yüz ifadesiye nereden geldiği hemen belli oluyordu.

Dershane’nin boş sınıflarından birine yerleştik. 8 yaşındaki öğrencim için ikinci sınıf ders kitapları hazırlamıştım. “Okumadan başlayalım mı?” diye sordum. Cevap vermedi Hasan. Yeni bir öğretmenle karşı karşıya kalan her çocuğun gösterdiği bu sessizlik beni şaşırtmamıştı. Renkli resimlerle dolu bir kaç kitapla ilgisini çekmeye çalıştım, matematik kitapları gösterdim. Yapacak bir şey yoktu. Sessizlik. İki saat süren ders boyunca Hasan hiç ağzını açmayacaktı.

Arzu Hanım’a durumu anlattım ve Jale Hanım ile görüşmek istediğimi söyledim.

Hasan Kars’tan yeni gelmişti ve okulda başarısızdı. İstanbul’a ayak bastığı günden beri hiç konuşmamıştı. Onu tanıyanlar dilsiz olup olmadığından bile emin değillerdi. Haftalardır Hasan’ın sesini kimse duymamıştı. Babası Hasan’ın annesini köyde bırakmış, yeni bir hanım almış ve onunla İstanbul’a gelmişti. Oğlu ile de çok ilgilenmiyordu.

“Bütün bunları bana neden daha önce söylemediniz?” diye isyan ettim. “Bu çocuk hasta, belki de bir psikoloğa götürmeniz gerekir.” şüphesiz şimdiki hayat tecrübem olsaydı çok daha fazla direnirdim ama “patronum” Arzu Hanım’ın ısrarı üzerine derslere devam ettim.

Sessiz Hasan ile ders yapmak yaramaz ve şımarık çocuklarla çalışmaktan daha zordu. İki saat boyunca konuşmak, hiç yanıt almadan soru sormak… Sözlerim adeta havada mandalla asılıymış gibi kalıyor, Hasan’ın boş boş bakan gözlerinde beni anladığına dair bir işaret bir küçük parıltı arıyordum. Bu şekilde 3 ders daha yaptık. Bir ay olmuştu Hasan’la tanışalı ama daha sesini bir kere bile duymamıştım. Bütün yaptığım şaklabanlıklara rağmen bir kere olsun gülümsememişti bile.

Arzu Hanım’ın tavsiyeleri üzerine oyuncaklar da götürüyordum renkli kitaplarla beraber. Dördüncü derste konu hayvanlar olacaktı. Plastik aslanı, kaplanı ve fili masanın üzerine koydum. Her seferinde de hayvanların isimlerini söylüyordum. Tam “zebra” derken bir ses “Mehmet abim sen delirmiş misen? at bu at!” diye haykırdı. Kulaklarıma inanamadım. Telaşla torbadan bir at bulup hemen Hasan’ın önüne koydum. Hasan yavaşça kollarını iki yana açtı, başını eğerek masaya yatırdı, o kara gözlerini plastik ata dikti, “Mehmet abim, bilir misen? ben atlarla gonuşurum” diye mırıldandı.

karsli-at.jpgNe Boğaziçi’nin manzarası ne İstanbul’un alış-veriş merkezleri. Bu çocuk Kars’taki atların hasretiyle yanıp tutuşuyordu. İki saat durmadan konuştu Hasan. Tabi atlardan. Renklerinden, kuyruklarından, gözlerinden, kulaklarından, atlarla konuştuklarından. “Kazık kadar boyuma” rağmen ata binmeyi bilmediğim için ayıpladı beni. “Gız vermezler sana” dedi. Ne güzel, ağız dolusu bir gülmesi vardı, yüzünün her noktası gülüyordu sanki.

Bu son ders sırasında Hasan ilk defa bana dokundu ve ona dokunmama izin verdi. Gülme seslerimizi duyan bir iki öğretmen ise kapıya toplanmışlar, bizi dinliyorlardı. Büyük bir iş başardığımı düşünüyor, öğrencimin konuştuğunu herkese göstermek istiyordum. Gözümün kapıya takıldığını fark eden Hasan başını çevirdi, buzlu camdaki siluetleri görür görmez sustu.

Sonraki haftalar için herkesi tembihlemiştim. Dershanenin en uzak, en sessiz odasına çekiliyorduk. Okuma dersi için atlarla ilgili metinler bulmuştum. Matematik ise çok kolaydı. “5 atım var, 3 at daha aldım. Toplam kaç atım oldu?”. Çarpma bölme için olmadık şeyler icad ettim. Çıkarmaya gelince… başımız dertteydi:
– 15 atım var, 5’ini sattım, kaç kaldı?
– Mehmet abim, ben atımı satmam!
– 5 at alıp başını gitmiş.
– Mehmet abim, At öyle gitmez, yerini, yurdunu bilir.
“İnsan insanın aynasıdır” hadisinin bildirdiği gibi Hasan ile aramda bir şeyler olmuş, O’nun güzellikleri bizde yansımıştı. Benim ona öğrettiğimden fazlasını ise küçük Hasan bana öğretmişti.

* * *

Zaman geçtikçe konuşma fırsatlarımın yumurta akı gibi parmaklarımın arasından kaydığını hissediyorum. Dükkânların önünde “atılan” tavlalar, Kayışdağı çeşmesi önündeki su kuyrukları, elektrik kesintileri… Bütün bunlar bazen tanımadığımız insanlarla bazen de mum ışığında ev halkıyla konuşmak için bulunmaz fırsatlarmış meğer.

Sorunlarını konuşarak çözemeyenlerin tavır koyarak, güç gösterisi yaparak çözmeye çalıştıklarını düşündüm hep. Bloglarda da en bozuk Türkçeli yorumcuların en saldırgan mesajları yazması bir rastlantı olabilir mi?

%99’u Müslüman olan bir ülkede insanların yazdıklarından ve söylediklerinden dolayı suçlanmalarını da ana dillerin yasaklanmasını da bir Müslüman olarak içime sindiremiyorum.

Daha çok konuşmaya, birbirimizi ve dünyayı daha iyi anlamaya ihtiyaç olduğunu hissediyorum.

Ogün Samast gibi gençlerin konuşamadıkları için öfkelerini insan öldürerek ifade ettiklerini görmezlikten gelemiyorum. Zira konuşaMAma sorunu Samast’ı kullanan çeteleri de aşan bir toplum hastalığı kanaatimce.

quarter_horse1.jpg 

 Derin Düşünce nedir?

Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir?  Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır :)

 Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

Maymunist imanla nereye kadar?

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 3 Yorum

  2. Yazan:Ç-Z Tarih: Ağu 11, 2007 | Reply

    “Sorunlarını konuşarak çözemeyenlerin tavır koyarak, güç gösterisi yaparak çözmeye çalıştıklarını düşündüm hep. Bloglarda da en bozuk Türkçeli yorumcuların en saldırgan mesajları yazması bir rastlantı olabilir mi?”M.Y
    Vazgeçmek;Türkçede en sevmediğim kelime bu ha bir de boşvermek.
    Vazgeçmek ve vazgeçenler.Kolayı seçenler,tembelleşenler en önemlisi umutlarını yitirenler.
    Yaradan bizlerden vazgeçmedi.Bu dünya varsa ve biz bu dünyada yaşıyorsak hala insanoğlunda umut vaad eden şeyler var demek ki.
    İnsan olabilmek için inat etmek.Anlaşabilmek için konuşmak ve dinlemek.Anlamak,anlaşabilmek için ucunda haklı haksız olmayı umursamadan,bir arada olabilmek için.
    Çocukluğumda zaman çok uzundu.Bir gün bir hafta,bir hafta neredeyse bir ay gibiydi.Şimdi bir hafta bir saat.zaman bu kadar çabuk geçmiyor sadece bizler gereğinden çok lüzumsuz meşguliyetlere sahibiz.Hız kesmek lazım.Sessizliği bile duyabilmek için yavaşlamak lazım.
    Ruhun doyduğu,zamanın durduğu anlardan birini yaşarken durup düşünebilecek sindirebilecek kadar hız kesmişsiniz.Kendi içinizi görebilme fırsatını yaşamışsınız ne mutlu size ve tabii sayenizde bize.Bize de kısa bir es verdirdiniz bu güzel yazınızla.

  3. Yazan:Tuncay Yılmazer Tarih: Ağu 12, 2007 | Reply

    Merhaba Mehmet Bey,

    Mesajına tüm içtenliğimle katıldığım çok güzel bir yazı olmuş.
    Elinize, klavyenize sağlık.

    Selamlar.

  4. Yazan:Haydar Tarih: Ağu 12, 2007 | Reply

    Matt Damon’un yeni filmi “Bourne Supremacy” bugunlerde gosterimde. Beyni yikanmis bir CIA Ajaninin gercek kimligini bulmak icin verdigi amansiz mucadelenin hikayesini anlatiyor.

    Kimlik!
    Cokmu muhim birsey bu meret?
    Evet. Cok muhim. Baskasinin kimligi ile yasamak baskasinin donunu giymek gibi birseydir. Tertemiz olsa dahi size heran rahatsizlik verir.
    ***

    Zonguldakli bir arkadas ile sohbet ediyoruz. Laf geldi aile tarihine…
    “ben 11 dedeye kadar sayiyorum, ondan otesi Hakkarideki bir asiret” dedim. Arkadasim babasinin dedesini biliyor ondan sonrasini soylemiyor. Biraz usteleyince “bizimkilerin ondan otesi köyun yukarisindaki tekmeledigimiz gavur mezarliginda” dedi.
    Bu arkadasim Anadolu ve Cumhuriyet tarihini, toplum muhendisligini bilen biri oldugu icin durumu anliyor, meseleye gulebiliyordu.
    ***

    Evinde bunlari rahatlikla konustugu halde toplumdaki kaygi nedeni ile anlamayan, kabul edemeyenler Cappadocia daki yaylalarda otag kurup “Orta Asyacilik” oynuyor.

    Biraz zora gelince Ogun Samast’cilik yapip kendinin Ergenekondan geldigini ispat etmeye calisiyor.

    Yazik.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Nis 16, 2016: Gurbet Aforizmaları | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin