RSS Feed for This Post

Daniel “Seni Leylekler Getirdi” Yalanına İnanmak İstiyor

Ayşenur Bulut
Uiportal

Daniel, Amerika’da yaşayan binlerce gençten biridir. Batı eğitim ve kültürü ile büyüyen Daniel’ın mutsuz bir aile yaşantısı vardır. Son model araba ile okula gitse de, en kaliteli okullarda okusa da, aynı anda birden fazla “sevgilisi” olsa da Daniel mutsuzdur. Çünkü bir gece yarısı, O’nu leyleklerin getirmediğini öğrenmiştir!

Daniel, burnundan kıl aldırmaz bir medeniyetin(!) yetiştirdiği milyonlarca insandan biridir. Bir gece yarısı öğrendiği bilgi ise, O’nu dünyanın en aşağılık insanı yapmıştır. Kendisini leyleklerin getirmediğini öğrenen Daniel için artık her şeyin yalan olduğuna inanma vaktidir. Çünkü gerçek bir “baba”sının olmadığını öğrenmiştir!

Daniel, Amerika’da sperm bağışı yoluyla “bir yılda dünyaya gelen 50 bin çocuktan” biridir. Onun için hiç olmayan aile kavramı artık tamamen bitmiştir. Yürüdüğü sokaklarda, gezdiği parklarda, bira içtiği mekanlarda acaba kaç kişi ile kardeşti? Aynı anda birden fazla sevgilisi olan Daniel’ın bir kardeşi de, sevgililerinden biri olabilir mi? Daniel bir ailesi olmadığı gibi bir nesebinin de olmadığını öğrenmiştir!

Şimdi, Daniel, başını ellerinin arasına alıp kendini, olmayan ailesini, şehrini, çevresini hayatını, ülkesini ve tüm dünyayı düşünmeye başlayan yalnız biridir. 1) O’nu sükunete eriştirecek, 2) bir “insan” olarak sahip olduğu haklarını öğretecek, 3) bu zamana kadar ve bundan sonra, kendisiyle aynı kaderi yaşayan insanların durumu hakkında bilgi verip tartışmaya açacak, 4) bu iğrenç ve etik olmayan uygulamalara dur diyebilecek ve 5) bu ahlaksızlığı “hak” gibi gösterenlerin ahlaksızlıklarını yüzüne çarpacak

bir söze,
bir cümleye,
bir bakışa,
ve ilgiye ihtiyacı var.

Konu hakkında rakamsal veriler çok. Ancak bu bilgileri önemsiz gördüğüm için değil, öncelikle meselenin mahiyetini ve yaşattığı kaosu dillendirmeye çalıştığım için yazmadım. Amerika ve Avrupa’da Daniel gibi niceleri var. Aslında öznenin Daniel/lerin “annesi” olması gerekirdi; çünkü gerek Atina’daki bebek çiftliklerinin gerekse Amerika’daki sperm bankalarının müşterilerini bayanlar oluşturuyor. Müslüman ülkelerde ise böyle bir durum yaşanmamaktadır.

“İnsanların evrensel olarak sahip oldukları 5 dokunulmazlık hakları (İsmet) vardır: Can, mal, din, akıl ve nesil. Hiçbir otoritenin bu hakları ihlal yetkisi yoktur. İnsanın malına, canına ve şerefine dokunulamaz. Hiçbir insan gayri meşru cinsel ilişkiye zorlanamaz; aile ve nesep bağları ilga edilemez. Bu sınırlamalar karşısında dini ve dünyevi bütün otoriteler eşittir. Hatta insanın kendisi bile ismetini çiğneme yetkisine sahip değildir.” (1)

Daniel düşünmeye devam ediyor? Peki sizin içinizden neler geçiyor?

____________________________

(1) ŞENTURK Recep. İNSAN HAKLARI ARAŞTIRMALARI Yıl:2 Sayı:3-Haklar Sosyolojisi: İslam ve Batı Kültüründe İnsan Hakları Söylemleri.

 

Tarih şaşırmaktır

Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz. 

 

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var.  Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.

 

Kendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler.  İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

 Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu?  Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk…  Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Buradan indirebilirsiniz.

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 8 Yorum

  2. Yazan:Yasin Tarih: Mar 26, 2007 | Reply

    İslamdan sapmanın, insanlara medeniyet ve özgürlük kavramları aşılıyarak sorumsuz nesiller yetiştirmenin elbet bu benzeri sakıncaları çıkacaktır.

    Düşünün ki bir çocuk babasına karar veremiyor burda aile kavramına verilmemiş değerin ve sorumsuzca yapılan bir hareketin suçunu hiç bir suçu olmayan birisinin çekmesi söz konusudur.

  3. Yazan:Bahar Pınar Tarih: Mar 26, 2007 | Reply

    Ayşenur Hanım,

    Bu konuyu gündeme getirmeniz çok yerinde olmuş. Konu etrafında olup bitenleri gazetelerden okudukça, televizyondan izledikçe, yaklaşmakta olan gelecekle ilgili insan deşhete düşüyor, endişeye kapılıyor. Kimlikleri açık bile olsa taşıyıcı annelik kavramı bile tarafların mağdur olmasına sebep olmakta iken, kimliği belirsiz bir bağışçının spermi ile dünyaya gelen çocuğun durumunu hayal etmek insanın içini burkuyor. Bu yolla anne olan kadınların bencilliği ve sorumsuzluğu, kimliklerini saklayarak sperm bağışında bulunan erkeklerin umursamazlığı ve yine sorumsuzluğu tartışmaya açılmalı. Davranışının nereye varacağını, sonuçlarını hiç düşünmeden hareket etme keyfiliği de sorgulanmalı. Bu olayı sadece sorumsuzluk ve bencilliğe bağlamak da yetersiz aslında. Davranış ahlaklı olmaktan uzak, insanın en temel haklarına saygı göstermekten imtina eden bir davranış. Ayrıca doğacak çocuğun ruh sağlığını, sağlıklı bir ortamda büyüme hakkını ve dolayısı ile toplum sağlığını da tehdit eden bir davranış. Olayın olası kötü sonuçları yanında ne soylesek yetersiz kalir. Tabii ki bu sorumsuz, umarsız kadın ve erkeklere, ortam sağlayanlar da aynı sorgulama içinde yer almalı. Bu işin ticaretini yapanları da toplumun fiziksel ve ruhsal sağlığını tehlikeye atmakla, yaptıkları işin nereye vardığını düşünmedikleri için sorumsuz ve umursamaz davranmakla, kısacası “ahlaktan kopuk ticaret” yapmakla itham edilebilir. Burada bir kadının sperm bağışı ile babasız çocuk sahibi olması ve büyütmesi de tartışmaya açıktır, bir çocuğun babasını bilme hakkının elinden alınması da. Bir erkeğin hiçbir sorumluluğu olmadan bir çocuğun biyolojik babası olması da. ABD de ve sanırım Fransa’da da halen sperm bağışı yapanlar kimliklerini saklayabiliyorlar.

    Radikal’den Nuray Mert 8 Şubat 2007 tarihinde, köşesinde bu konuyu işlemişti: http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=212370

    Nuray Hanım, yazısında konunun önemini su sekilde açıklamış:

    “…birinci nesil sperm bankası çocukları yetiştikten sonra, bu konu çok ciddi bir sorun olarak gündeme geldi. Bu çocukların bir kısmı babalarını bilme hakkından söz etmeye, mümkün olan her yolla babalarına ulaşmaya giriştiler. ‘DonorSiblingRegistry.com’ gibi internet siteleri kuruldu. Sonuçta, İngiltere’de ilgili kurum HFEA, babayı bilme hakkını ve genetik bilimindeki gelişimleri göz önünde bulundurarak, sperm donör’larının kimliklerini gizleme hakkına geçen sene son verdi. Şu anda, İngiltere, Avusturalya, Hollanda ve İsveç’te, donörler kimliklerini gizleyemiyorlar, buna karşın ABD başta olmak üzere birçok ülkede eski uygulama devam ediyor.

    Diğer taraftan, mesele donör’ün kimliğinin bilinmesiyle bitmiyor. İnsan üremesinde varılan teknolojik boyut ve bunun zorladığı yeni kimlik ve ebeveynlik kavramları ve sorunları, kısa yoldan çözüme kavuşacak, bazı hukuki düzenlemelerle geçiştirilecek şeyler değil. Gelinen noktada, ‘Sperm alanın mı, verenin mi, doğan çocuğun mu, haklarını önceliyeceğiz’den başlayan ve ta ‘İnsan olmanın temel parametreleri nelerdir’e kadar giden birçok düzeyde, giderek derinleşen bir tartışmalar serisi karşısında bulunuyoruz.”

    Internette bu konuda kısa okumalar yapıldığında, sperm bağışı ile dünyaya gelenlerin, tüm sorunlardan öte, yaşadıkları kimlik bunalımları ile ilgili fikir edinilebilir. Kardeşlerine aşık olmasalar da, çok iyi anne ve üvey babaları olsa ve güzel bir ailede büyüseler de, biyolojik babalarını merak etmekten, dünyaya geliş şekillerini sorgulamaktan geri duramıyorlar. Bu konudaki bir haberde* bu kişiler serzenişlerini, hissettiklerini, aslında çaresizliklerini şöyle dile getirmişler:

    “Ancak babamı çok seviyorum. Üzülmemem için başka çocuk yapmayı istemedi. Tüm bu nedenlerden dolayı ona biyolojik babamın yüzünü merak ettiğimi bir kez bile söyleyemedim. Oysa tek istediğim puzzle’ın diğer parçasını bulmak, çocukluğumdan beri içimde yanan merakı dindirmek. “

    “Aşk çocuğu olmadığımı bilmek gerçekten çok üzücü. Kendimi fabrikada üretilmiş bir ürün gibi hissediyorum. Geçmişini bilmeden sağlıklı birey olmak zor. Gerçek babamla ilgili hiçbir şey bilmeden kendimi yetiştiremem, sağlam bir kişilik oluşturamam. Biyolojik babamla ilgili bilgiler sperm bankasında mevcut ancak öğrenmemize izin verilmiyor; fotoğrafını bile görmeniz yasak.
    Bana babanı nasıl hayal ediyorsun diye sorduklarında hayal bile edemediğimi söylüyorum, çünkü kan grubundan başka hiçbir şey bilmiyorum. İnternetten araştırıyorum. Benim gibi dünyaya gelmiş kişilerle görüşüyorum. Hepsinin kimlik yarası var. Aynı sorunu yaşayan bir arkadaşımla, Paris’teki sperm bankasını ziyaret ettik. Bize sorun çıkaran yaratıklar gibi baktılar. Yine de mücadeleyi sürdürüyorum. Amacım, yasanın değişmesi ve isteyen herkesin biyolojik babasını öğrenmesini sağlamak.
    En büyük korkumsa bir gün evlendiğimde kocamın kardeşim çıkma ihtimali. Bu büyük bir olasılık. Çünkü ülkenin pek çok yerinde üvey kardeşlerim olduğunu biliyorum. ”

    Insanoglu, silkinmek ve davranışlarının sorumluluğunu alacak, sonuçlarını hesaba katarak kararlar verecek bir düşünce yapısına kavuşmak zorunda. Değerlendirme yaparken, karar verirken de ahlaki kıstasları dikkate almak durumunda. Yoksa ağır bedeller ödeyecek.

    Konuyu gündeme getirdiğiniz için teşekkürler Ayşenur Hanım, elinize sağlık. Sperm bankası ülkemizde yasak ama bu yasak yurtdışına gidilerek delinebiliyor. Konu sadece “çocuk sahibi olmayı dayanılmaz şekilde istemenin” ötesinde düşünülmüyor çok zaman. Yarın “gelişmiş ülkelerde var” diyerek bizim ülkemizde de bu yönde talepler olmayağından ise emin olamayız. Bu yüzden, konunun daha geniş çaplı düşünülebilmesi için etkileri, sonuçları üzerine konuşmak yerinde. Insanların değişik açılardan konuya bakmaları böylece sağlanabilir.

    Saygılarımla,

    * Haber kaynağı: http://www.aksam.com.tr/haber.asp?a=43761,104&tarih=20.06.2006

  4. Yazan:Talha Can Tarih: Mar 26, 2007 | Reply

    Çok teşekkürler Ayşenur Hanım,
    Söyleyebilecek pek yorumum yok, çünkü yaptığınız hikayeleme ile her şey ortada. Vicdanı dayanmıyor insanın(!)
    Muhabbetle…

  5. Yazan:murat koçak Tarih: Mar 27, 2007 | Reply

    Sayın Ayşenur Bulut önemli bir konuyu gündeme taşımanızdan dolayı ben de teşekkür ederim. Kısa bir yazıyla çok uzun şeyler anlatmışsınız.

    Bir insanın ticari bir meta haline dönüştürülmesinden daha acı ne olabilir? Bir an kendimi Daniel’in yerine koydum. Düşüncesine bile Allah korusun diyorum. İnsanın ruhunda tarifsiz çalkantılar oluşturacak bir durum. Zaten bu durumda olanların anlattıklarından nasıl bir hale geldikleri görülüyor. Bu işi meslek edinen kişi ve kuruluşlarıda iğrenç buluyorum.

    K.Kerim’de “nesli bozmak” olarak tarif edilen durumlardan biride bu olsa gerek.

  6. Yazan:Mehmet Edebali Tarih: Mar 29, 2007 | Reply

    Ayşenur Hanım,
    Elinize sağlık.
    Güzel bir hikayeyle konuyu özetlemişsiniz.
    Aksiyon’da kısa bir süre önce bu konuyla ilgili güzel bir kapak çalışması yapmıştı.
    Muhabbetle…

  7. Yazan:Ayşenur Bulut Tarih: Nis 3, 2007 | Reply

    Yasin Bey, tamamen masum biri başkalarının günahını taşıyor evet ama suçu olmayarak bu sıkıntı çeken sadece “birey” değil;birey genelinde tüm bir toplum bu kaoslu ortamda nefes alıp-veriyor.

    Bahar Hanım,Yorumunuz için çok teşekkür ederim. Sizin daha önce de belirttiğiniz gibi yazıyı daha anlamlı kılan bu yorumlar. Evet böyle bir tehlike bizim topraklarımızda yok demek bu tehlikenin hiçbir zaman görülmeyeceği anlamına gelmez. Bu yüzden dikkatli olmalı ve kemerleri sıkı bağlamalıyız. Görülmese bile, biz sadece ülke meselelerinden değil;dünya genelinden bahsediyoruz.Belki ülkemizde uygulama olarak görmüyoruz ama sinema yolu ile (ve başka sebepler)bilinçaltına işleniyor bu mesele.

    Evet Sayın Talha, Doğu üzerinde aralştırmalar yaparak, onu kötü göstermeye çalışan Batı’nın ahlakı ve vicdani bir erozyon geçirdiğini söylemek mümkün.

    Mehmet Bey’in bahsettiği dergi çalışmasına da en kısa zamanda bakacağım.

    Murat Bey,mideniz bulanıyor ne iyi, kendi halinde bir esnaf olarak demek ki Batı’ya vereceğiniz çok ders var; şükür…

  8. Yazan:simeranya Tarih: Nis 7, 2007 | Reply

    hikaye acı, gerçekler daha acı…

  9. Yazan:gülcin kacar Tarih: Ara 1, 2007 | Reply

    Boş ver Danielle
    siz bize bakın bize
    Sokaktaki sesiz feryatlar
    bizi kurtarmaya varmısınız

    Dünya onlarındı
    Biz duman altı olduk
    Dokunmayın
    Her şeyi unuttum
    Ağrılarım Durdu
    Acılarım son buldu
    Üşümüyorum
    Açlığımı unutum
    Dünya benim oldu
    Terke edildim
    Kimin umuru
    Beni seven yok
    Beni toplumun
    Yarası gören
    Aynaya baksın
    Sucu kendinde arasın
    İş verdilerde çalışmadık mı?
    Okul kurduklarda
    Okumadık mı
    Bizi insan yerine koyup
    Şans verdilerde
    Kullanmadık mı?
    Bize din öğretilerde
    İnanmadık mı?
    Bizi sokaklara döktüler
    Halimizi soran olmadı
    Şimdi duman altı olduk
    Bize kızmak en kolaydı
    El uzatacaklarına
    Dil uzattılar
    Bizi dumana esir ettiler
    Utanacak olan onlar
    Onlar yedi içti
    Yaşadı
    Biz baktık
    Artıkları çöpleri boyladı
    Çöplerini bile bize çok gördüler
    Biz açtık, çıplaktık
    Onlar evlerdeydi
    Biz sokaktaydık
    Akılarına bile gelmedik
    Biz onlar için bir
    Birer hiçtik
    Biz parazittik.
    Biz
    Hayatın kıyısında
    Ve kırıntısıyla
    Yaşayanlardanız
    Farkına varınız
    El uzatıp bizi kurtarınız.

    Gülçin Kaçar

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin