RSS Feed for This Post

Keyfi Demokrasi

M. İkbal Tuna
Pakvizyon.com  

Sapla samanın birbirine karıştırıldığı, kavram kargaşasının hüküm sürdüğü, tabuların mayın tarlası haline getirildiği bir yerde, lastik gibi nereye çeksen oraya giden kavramları, sistemleri ve terimleri gerçek anlamalarıyla tanımak güç bir eylemdir.

Kitleleri ideoloji gribi yapıp, yönetimin dizginlerini ellerinde tutmak isteyen sınıflar “çağdaşlaşma, laiklik, ilkel topluluk, modern toplum” gibi birçok batı patentli kavram üretip, “ kurt puslu havayı sever” misali, kendi dışındaki toplumlarda bir kavram kargaşası meydana getirmişlerdir.

Dün olduğu gibi, bugün de Müslümanların, dünyanın birçok yerinde gördüğü zulüm, cefa ve sömürüler en modern ideoloji olan “demokrasi” adı altında yapılmaktadır.


Eski Yunanca’da halk anlamındaki “demos” ve yönetim, güç anlamındaki “kratos” tabirlerinden üretilmiş olan demokrasi kısaca “halkın iradesi ve idaresi” anlamına gelmektedir. İlk kez Atina ve Isparta’daki şehir(site) devletleriyle Grekler’de uygulanan demokrasi, kadınları, köleleri ve yabancıları “yurttaş” kabul etmiyordu. Kadınlara oy hakkı tanınması 20.yy da demokrasinin beşiği olan İngiltere’de gerçekleşmiştir. ABD’de 1960, İsviçre’de ise 1971’e kadar eşit oy hakkı yoktu. Dolayısıyla eski Yunan’daki demokrasi yani halk iradesi tecrübesi yaşanmış fakat Aristoteles’in ifadesiyle demagojiye dönüşmüştü. Zira ona göre demagoji bir toplumun duygularını yürütme yolu idi. Hayek’in de belirttiği gibi “Yunanca kökenli demokrasi kelimesi halk (demos) ve güç (kratos) veya fiil olarak kratein kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuştur. Kratein fiili alternatif bir fiil olan archen’in (monarchy, oligarcy, anarcy gibi) aksine hukuk kuralından ziyade kaba gücü ifade etmektedir. Eski Yunan’da kratein yerine archein kökeninden alınarak demarşi (demarchy) kavramının kullanılmasının nedeni, daha önce Atina’da demarşi kelimesinin bir bölge ya da grubun başkanı için kullanılır olmasıydı. O dönemde demarşi, geniş bir halk topluluğu mevcut olmadığından kullanılamazdı. Bugün için bir ideal olarak demokrasi yerine demarşi kelimesini kullanmamız için bir engel yoktur.

Demokrasi, çoğunluğun gücünü temsil eden bir sisteme dönüşmüştür. Eğer bu doğruysa bizim demokrasinin gerçek ve ideal anlamını ifade edecek bir kelimeye ihtiyacımız bulunmaktadır. Eğer demokrasi ve sınırlı devlet birbirleri ile uzlaştırılabilecek sistemler değilse, bir zamanlar sınırlı demokrasiyi ifade eden yeni bir kelime bulmalıyız. Biz demos’un isteğinin ve düşüncesinin nihai otorite olmasını ve kratos’un bireylerin hak ve özgürlüklerini sınırlayacak bir şekilde sınırlayacak bir şekilde kullanılmasını istiyoruz. Çoğunluk, (John Locke’un ifadesiyle “ geçici ve günübirlik kararnamelerle değil daimi hukuk kuralları ile yönetilmeli (archein)dir.” Bu tür siyasal bir düzeni demos ve archein kelimelerini de birleştirerek demarşi olarak adlandırabiliriz. Demarşi ya da sınırlı devlet, halkın iradesi (will) değil, halkın düşüncesi en yüksek otoritedir.
 
Halkın iradesi ya da halkın egemenliği diye tanımlanan ve uzun süre (yüzyıllarca) kilisenin ve derebeylerin yönetim ve uygulamalarıyla şekillenen demokrasi denen sistem, daha sonra yani sanayi devriminden sonra sanayici kesimin ve zengin/burjuvazinin tekeline girmiştir. Halkın iradesini elinde tuttukları ve Tanrı adına halkı yönettiklerini iddia eden tröst sanayisi ve zenginler; ekonomik bakımdan olduğu gibi, siyasi ve kültürel bakımdan da nüfuz ve iktidarı ellerinde tutarak; halka hizmet görüntüsüyle hareket eder ve halk üzerindeki daha bir kökleştirerek sürdürmüşlerdir.

Kadim Yunan’ın putperest kültürünün kaynaklık ettiği demokrasinin tarihi süreç içerisinde; özellikle fikri, ekonomik ve siyasi açılardan varlık ve gelişmesini, sömürgeci Batı Kapitalizmi ve Yahudi Siyonizm’ine borçlu olduğu bilinmelidir. Zira birkaç asırdan beri Siyonizm güdümündeki Kapitalist ve Sosyalist Emperyalistlerin her yaptıklarını kendilerince özgürlük ve barış olan demokrasi adına yaptıkları, dolayısıyla tüm yaptıklarının doğru-haklı-meşru olduğunu dünyaya ancak demokrasi ile duyurulmuştur.(1) Bu kavramın arkasına sığınarak zayıf argümanlarla bile haklılığınızı ispatlayabilirsiniz. Dünyada kapitalist, sosyalist, komünist ve daha birçok süper zalimlerin tahakkümlerini meşrulaştırmak için demokrasiyi, bir ekmek kapısı olarak kullanmıştır. Demokrasi batının ve özellikle de ABD’nin dünyada varolabilmesi için bir ekmek kapısıydı.
 
Tarih boyunca halkı hâkimiyeti altına alıp, kendi heva ve heveslerine göre yön vermek isteyen kapitalist, sosyalist, faşist, pozitivist sistemlerin hemen hepsi, en ideal demokrasinin kendilerinde olduğunu ileri sürmüşlerdir. Halkı halk yoluyla idare ettiğini, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu söyleyen ferman dinleten bu ideolojiler gerçekten demokrasiyi mi temsil etmektedir yoksa kendi hayat tarzlarını garanti altına almak ve ideolojilerini ilahlaştırmak için demokrasiyi mi kullanmışlardır?
 
Günümüzde seçtirenlerin değil de seçilenlerin iradesi olan demokrasi, çoğunluğun diktatörlüğüne dönüşmüş durumdadır. Lord Acton’un “ demokrasinin kötü olan bir yönü çoğunluğun tiranlığa dönüşmesidir.” sözü 51 tane delinin 49 tane akıllıyı yönetmesi gibi çok büyük önem arz etmektedir. Demokrasi tarihi iktidarı çoğunluğa verip totaliter demokrasi olmasıyla birçok acı olaya şahit olmuştur. Sokrates, hayatı, yaşayış tarzı, felsefeleri bir takım gruplara (çoğunluğa) ters düştüğü için Atina’da Atina demokrasisine göre oylamaya sunuldu ve ölüm cezasına çarptırıldı. Yine Lord Acton’un “güç yozlaştırır, mutlak güç ise mutlak yozlaştırır” ifadesiyle demokrasi ferman dinlemez bir ideoloji haline gelmiş, hâkimiyet hikmetinden sual olunmaz çoğunluğun eline verilmiştir. Temsili demokrasi yoluyla halkı yöneten çoğunluk, toplum içindeki farklılıklara cevap veremez hale gelmiş, bırakın halkı çoğunluğun kendi içindeki çıkmazlara dahi çözüm bulamaz hale gelmiştir. Max Lerner’in “demokrasinin kötülüklerinden bir tanesi de sevsen de sevmesen de seçtiğin insana katlanmak zorunda olmaktır.” ifadesiyle halk, seçtiği temsilcilerin cebri uygulamalarına dahi katlanmak zorunda kalmıştır.
 
İçinde bulunduğumuz toplumda galiba her kurumun, her aydının, her özel ve tüzel kişinin nevi şahsına münhasır bir demokrasi tarifi bulunmaktadır. Bu ise demokrasiyi içinden çıkılmaz bir durum yapmakta ve halkın demokrasiye olan inancını da zayıflatmaktadır. Çoğunluğun değer yargılarıyla şekillenen demokrasinin kullanım alanlarını genişletmek için sosyal demokrasi, liberal demokrasi, laik demokrasi, askeri demokrasi, ekonomik demokrasi şeklinde tarifler cümbüşü meydana getirilmiştir. Genel anlam atfedecek olursak “keyfi demokrasi” sürekli varolmuştur. İdeoloji griplerini halka bulaştırmak isteyenler birtakım muğlâk ve doğru-dürüst tanımlanmamış kavramları tutup, ideal ve ulaşılmaz gördükleri demokrasinin önüne geçirerek, kendi entrikalarını yaymaya çalışmışlardır. Türlü türlü yalan ve vaatlerle milleti kandırmaya çalışmış, James Buchanan’ın dediği gibi “demokratik karar mekanizması garanti edildiği sürece her şey yolunda gider düşüncesini kabul etmiyorum. Ben bunu “seçim safsatası” olarak görüyorum” sözü doğrulanır bir hale getirmiş ve bizleri Rousseau’nun ifadeleriyle “kelimenin tam anlamıyla gerçek bir demokrasi hiçbir zaman varolmadı ve varolmayacaktır.” demokrasi adına karamsarlıklara düşürmüşlerdir.
 
Platon, “halkın iradesi, kendilerinin değil de bir tiranın ya da despotların yönetmesini isterse ne olacak” sözü çoğunluğun diktası için çok önemli ve şimdiye kadar sıkça rastlanan bir durumdur. Antik Yunan’da seçimle iş başına gelmiş tiranlar ve modern demokrasi döneminde seçimle iş başına gelmiş Hitler bunu en çarpıcı örneklerdir. Bu paradoksu çözmek için Popper’in şu mantığı çok önemlidir: “yönetenlerin kim olacağından çok, halkın yönetenler üzerindeki denetimi (iktidarın denetimi) ön plana çıkarılmalıdır”(2)
 
Bir yönetimin demokrasi olabilmesi için;

– Çoğunluğun iktidarına sınırlandırılmalar getirerek azınlık hak ve çıkarlarının korunması,

– Halk arasında hiyerarşi ve ayrıcalık yerine liyakat ve eşitlik olması,

– Seçilmişlerin, seçenler tarafından sürekli denetlenmesi,

– Bireyin kendi kaderini özgürce tayin edebilmesi imkân sağlanması,

– Farklı hayat tarzlarını beraber yaşayabileceği, heterojenlikler arasında homojen bir ortam sağlanması,

– Çıkarları zedelenen ve adaletsizliğe uğrayanlar için seslerini çıkarma hakkı verilmesi,

– Din ve inanç özgürlüğü verilmesi,

– Kişiliğe saygı, düşünce ve ifade özgürlüğü verilmesi gibi temel konularda halk yararına, halk tarafından olmalıdır. Fakat dünyada özellikle de ülkemizde yıllardır çarpıtılmış bir demokrasi söz konusudur. Ülke genelinde derin demokrasi yerine, derin devlet hâkim olmuş durumdadır. Bugün Türkiye’de düşünce ve inançlara ağır kısıtlamalar getirilmiş, insanlar bir takım sahte vaatlerin büyüsüyle hipnoz edilmiş, “başörtülü gezmek için rahip olmak gerek(demokrasilerde çareler tükenmez zihniyetinin bir ürünü)” gibi gizli bir aristokrasi hâkim kılınmış ve bunların hepsi batı kaynaklı ideolojiler altında yapılmıştır.
 
Dün insanlığa her alanda kurtuluş, mutluluk ve refah getireceği vaat edilerek bir can simidi olarak sunulan batı orijinli doktrin ve ideolojiler uzunca bir sömürü, tahakküm ve aldatmaca döneminden sonra sadece İslam ve cihad şuurundaki Müslümanlar tarafından değil, kendi toplumları tarafından da mahkum edilip, yargılanıyor ve yıkılıyor!.. Batılı sömürgecilerin gerek Doğulu Müslüman toplumlarda gerekse de diğer toplum ve ülkelerde yıllardan beri denediği makyavelist yöntemler, sömürgeci kapitalist ve sosyalist sistemler iflas ederken, dün olduğu gibi bugün de sömürüden uzak, adil bir dünya kurmayı arzulayan insanlığın önündeki tek seçenek İslam’dır. Cemil Meriç’in “ Batı ütopya yazıp çizmeye çalışırken, Osmanlı’nın ütopya yazma gibi bir derdi yoktu. Çünkü batının ütopyalarla yakalamaya çalıştığını Osmanlı zaten yaşıyordu.” ifadeleri ile Osmanlı İslam’la en büyük demokrasiyi yaşamış ve yaşatmıştı. Merhum İkbal’in deyimiyle “ insanlık İslam’a her zaman muhtaçtır.”

____________________________

(1)Gerger Mehmet, Demokrasi Halkın İradesi mi? s61
(2)Türköne Mümtaz’er, Siyaset  s209

Tarih şaşırmaktır

Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz. 

 

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var.  Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.

 

Kendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler.  İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

 Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu?  Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk…  Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Buradan indirebilirsiniz.

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 16 Yorum

  2. Yazan:fatih demir Tarih: Mar 1, 2007 | Reply

    Ikbal Bey,
    Bu guzel yazi icin tesekkurler. Demokrasinin belki de bu hale gelmesinin sebebi herseyde oldugu gibi burada da sistemin aciklarini sisteme karsi kullanan kimselerin coklugu. Icinde insan olan herseyin sonu bu olacak gibi. Islam aslinda yasamin her alanina etki etmesine ragmen kimseleri “zorlamayan” ozu ile her sistemle uyumlu bir sekilde yasayabilir. Yeter ki sistem Islam’la ozel olarak ugrasmasin…

    Adalet heykelinin gozu bagli kalmalidir… Rengini, dinini, cinsini gormesin… Zengini fakiri ayirmasin ..herkese esit davransin diye… Ama Su an cok SIKLIKLA yapilan ey kulaklara fisildamalar…

    Saygilarimla

  3. Yazan:M Tarih: Mar 1, 2007 | Reply

    keyifle okudum, elinize saglik.

    Yazinin sonunda “Bir yönetimin demokrasi olabilmesi için..” diye saydiginiz
    sartlarin öneminin halk tarafindan anlasilmasi, hazmedilmesi ve savunulmasi
    gerektigini düsünüyorum sonuncu bir sart olarak.

    Öyle görünüyor ki demokrasi bir çok insan için devletin sundugu bir hizmet.
    önemli, kiymetli ama savunulmasi sanki halkin sorumlulugunda degil.

    Kendisini “rejim savunucusu” ilân eden süper kahramanlar geziyor ortada ama halk “ben dururken size ne oluyor?” demiyor.

    28 subat öncesinde sahneye konan irtica müsameresi‘nin “hedefine” ulasmasinda medyanin destegi kadar halkin ataleti de var kanimca.

    Bugün seçimler dolayisiyla yeniden sahneye konan bu rezalete halkin daha açik bir tepki vermesini isterdim. Ne yazik ki Türk milleti Cumhuriyet gazetesine verdigi cezayi Hürriyet’e vermekte tereddüt ediyor gibi.

    Sizin yazdiginiz türden egitici makalelerin çogalmasini diliyorum. Ancak bu sekilde ülkenin bölünmesine gösterilen tepkinin bir benzeri demokrasiyi korumak için de verilebilir.

    Dostlukla

  4. Yazan:Suat Öztürk Tarih: Mar 1, 2007 | Reply

    M.İkbal bey,

    Elinize sağlık, çok öenmli noktalara temas etmişsiniz. Mehmet Bey’in de dediği gibi bu tür makalelerin çoğalmasını diliyorum.

    Geleceğe güvenle bakabilmek için bu şart..

    Selamlar.

  5. Yazan:levent Tarih: Mar 1, 2007 | Reply

    İkbal bey, yazdıklarınızdan anladığım Demokrasinin hiçbir ülkede uygulanmadığı mı olmalı?
    İslam demokrasi ile tezatmıdır?
    Bugünkü Zamanda Şahin Alpay Mısırda yapılan 12.Abant toplantısından
    bahsetmiş. Müslümanların bir kısmı demokrasi batı ürünüdür ve dolayısı
    ile İslam karşıtıdır derken, bir kısmı demokrasi ve laiklik kendini ifadenin
    ve hür seçim yapmanın olmazsa olmazıdır diyorlar.
    Bu iki yaklaşım dialogla bir yere varabilir mi? Yoksa kendi içimizde de
    dialog tehlikelimidir?
    Demokrasi farklılıkların Etnik-dini-siyasi birarada yaşamayı becerebilme
    anlayışıdır ilk adımda, sonrası adım adım ilerler kanaatimce. Bu vasatın
    oluşmasında ve kökleşmesinde muhafazakar demokratların, yani dinleri
    başta değerleriyle barışık olanların katkısı takdire şayandır ülkemizde.
    Osmanlı, İslamdan aldığı feyizle, adil bir dünya nizamı kurmaya çalışan
    çok kültürlü bir İmparatorluktu. Ama demokratik bir devlet değildi ve
    olamazdı doğal olarak. Ancak bizler Osmanlının varisleri olarak bunu gerçekleştirebilmeliyiz. Kendimize ve dinimize güven bu yolda ilk adım
    olabilir.
    Saygılar Levent.

  6. Yazan:ridvan Tarih: Mar 1, 2007 | Reply

    Sayın İkbal Tuna bey,
    Yine anlayarak ve öğrenerek okudum yazınızı, Mehmet beyin dediği gibi çoğalması lazım bu yazılarınızın.
    yalnız ben yazınızı bir saatte okuyabildim, annemede okudum. Sevgili arkadaşlarım siz yazıyorsunuz ama biz zor anlıyoruz, hayalinizi kuruyorum herhalde papyonludur diyorum. Hani eğitim aileden başlar ya bende ailemle tartışmaya, öğrenmeye çalışırken çok papyonlu kelimelerle karşılaşıyoruz ve zorlanıyoruz. Lütfen yardım edin anneme bana ve kızlarıma, bizde bu vatanın evlatları ve ‘demos’uyuz.
    Güzel anneme, hani şu eşarbıyla güzelleşen, benim için beş vakit namazında dua eden, genç kızlığında CHP gençlik kolları başkanlığı yapmış, ulema torunu, Osmanlı kadını anneme ben okurken zorlandı,
    aristoteles dedim aynen ‘ben ne bileyim, hayret birşeysin’ tiran dedim ‘ onuda bilmiyorum’ dedi.
    Kalplerinizin kocaman, kafalarınızın çok dolu olduğunu hissediyor, bize de yardım etmenizi, o bilgilerinizi paylaşmanızı istiyoruz. yazınızı akşam babama da okuyacağım ama filozof aristoteles, tek kişinin yöneti olan tiranlık diyerek ve sizin demokrasiyi böldüğünüz şekliyle demos-kratos gibi, totaliter, demogoji, demarşi, argümanlar, aristokrasi, ütopyayı açarak,hayek’in, john locke’nin kişiliklerini iki kelimleyle tanıtarak, onunda keyif alacağından eminim. Ama merak etmeyin hipnozun uyutulmuş olduğunu bilir. Ayrıca yazınızı kızlarıma okuturken sizleride tanıtmaya çalışarak örnek olmanızı, o minicik kafalarını doldurmanızı sağlayacağım, Muhammed İkbal isminin güzel bir insan, hintli müslümanda olduğunu ve filozof olduğunu da aktarıp örnek olmanızı sağlayacağım.
    onlara şair, filozof, siyasetçi, müslüman Muhammed İkbal’ in ” siyaset; çalışmak, izzet ve şerefe davet etmektir” sözüyle yataklarına yatıracağım.

  7. Yazan:Talha Can Tarih: Mar 1, 2007 | Reply

    Elinize sağlık İkbal Bey,

    Gerek günlük hayatımızda gerekse “demokrasi” sloganıyla açılan sitemizde böyle bir yazıya ihtiyacımız vardı. Demokrasinin kişiler tarafından şahsi emellerine araç olarak kullanılması şüphesiz, demokrasiye veren en büyük zarardır. Tabi bu yalnızca demokrasinin başına gelen bir durum değildir. Nitekim din de, sağlık da bu ve buna benzer istismar ve ihlal vakaları gerçekleşmektedir. Nasıl din adına bir kaç dengesiz şuursuzun yaptığı menfi istismat ve çıkar hareketleri sosyal yaşamda din kurumuna zarar veriyorsa, aynı şekilde “demokrasi”yi ağızlarından düşürmeyen fakat menfi faaliyetlerinden de geri kalmayan şahıs ve makamlar maalesef demokrasiden insanları soğutmakta, özellikle de lastik gibi her tarafa çekilmesiyle manasından düşmektedir.

    “Bir yönetimin demokrasi olabilmesi için” hususlarınıza önemli buluyor, katılıyor ve bir önemli husus eklemek istiyorum. Çoğunluğun iktidarının sınırlandırılması için vazgeçilmez bir unsur olan Anayasal Devleti atlamamak gerek. Anayasal Devlet de Demokrasi gibi mana bombardımanına ve menfi ilişkilere uğramaştır. Olması gereken Anayasa Mahkemesinin insan hak ve özgürlüklerinin korumak, çoğunluğun iktidarını sınırlandırmak olması gerekirken biz de rejimi hayaletlerden koruma refleksine dönüşerek bürokrasinin kalesi hükmüne gelmiştir. Gerçek anlamda Anayasal Devlet, gerçek Demokrasi için kaçınılmaz ve çok önemli bir gerekliliktir.

    ridvan Bey,

    Öncelikle büyüklerinizin ellerinden küçülerinizin gözlerinden öperim. Bu yazıları ailenizle paylaşmanız çok büyük bir incelik. Söylediklerinize hak veriyorum. Fakat bazen bunlar kaçınılmaz olabiliyor. Tabi kolaylıklar yapılmalı. Ben derim ki, kişilere tanımlara ve olaylara link verelim. İnternette bunun için çok site var. Mümkün olduğunca da kullandığımız tanların yanında parantez içinde açıklmamasını yapalım.

    Muhabbetle…

  8. Yazan:knz Tarih: Mar 2, 2007 | Reply

    1700-1900 yılları arasında sanayi devrimini kaçıran coğrafyaya bakalım.

    Bu coğrafya fakirleşti.

    1700- 1900 yılları arasında yaprak yok, yaprak, değil yaprak kıpırdasın.
    Bir tek kadın veya erkek veya birtek labratuvar yok çalışan.

    ama kodak o sıralarda şirkete dönüşüyordu.
    yani paraya.

    sorun budur., paran yoksa çökersin.

    Bilmiyorum hutsiler , tutusiler müslüman mıydı ? sanmam.

    tutsilere ne olduysa müslümanlara o oldu.
    kızılderilere ne olduysa, müslümanlara o olmasın.

    türk devrimi onun için yapıldı, başarılı oldu mu bilmem.
    ama çok gecikmiş bir jeoloji fakültemiz ancak cumhuriyetten sonra oldu.

    200 yıllık gecikmenin ilk 80 yılı doldu. belki daha 80 yıl
    sürürünürüz ama umut var.,

    fakat tabi afganistana dönmezsek, önce afganistana dönüp sonra kızıl derililere dönmezsek., ya da hutsi ve tuutsi olup birbirimizi mi yok edersek ?

  9. Yazan:Mehmet Edebali Tarih: Mar 2, 2007 | Reply

    İkbalcim, ellerine sağlık.

    Kısaca şu meseleye değinmek istiyorum.
    İslam “medeniyetinin” kendine has değerleri var.
    Şunu kabul etmeliyiz ki, demokrasi de Batı medeniyetinin bizlere kazandırdığı bir “değerdir”.
    Demokrasi, mutlak doğrudur demek yanlış, mevcudun arasında “iyi” olandır demek daha makbuldür.
    İslam ve demokrasi uyumu konusunda da Fatih Bey’e katılıyorum.
    Derin Muhabbetle…

  10. Yazan:Bekir L. Yildirim Tarih: Mar 2, 2007 | Reply

    Elinize, zihninize saglik Ikbal Bey. Guzel yazi. Dusundum de askeri vesayet icin, militokrasi, Iran rejimi icin mollarsi vb terimleri kullanildigina gore “keyfi demokrasi” ye de “arbitrokrasi” desem acep TDK nazari dikkate alirmi deeermisim. Bu gun nuktedan kemigim rahatsiz ediyordu da 🙂

  11. Yazan:mutlu Tarih: Mar 2, 2007 | Reply

    ikbal bey
    Yazınızı dikkatli ve iyice inceleyerek okudum.öncelikle çok beğendiğimi belirteyim.demorasi,demokrasinin halkın mutluluğu için olduğu.keyfi uygulamalar olursa bundan devletin ve milletin zarar göreceği.milletin demokrasinin kurallarını davranış haline getirmesinin önemi vurgulanmış.en önemliside bu sahip çıkma ve davranış haline getirme.yazılarinızı keyfle okuyor başarılar diliyorum.

  12. Yazan:Yaman Avcı Tarih: Mar 3, 2007 | Reply

    İkbal Kardeşim,
    Kapitalist, emperyalist, materyalist, nasyonalist, sosyalist, komunist, faşist ve benzeri tüm “izm” markalı Batılıların paylaşamadıkları, ama uygulanış biçimiyle bir avuç monarşistten başkasına mutluluk getirmemiş olan “demokrasi” kavramını masaya yatırmış olduğunuz yazınızı zevkle okudum. Elinize, beyninize, parmaklarınıza sağlık. Yazınızdan, fikir boyutunda yaralanmamın ötesinde Rıdvan kardeşin yorumlarının samimiyetinden etkilenişimin boyutunu ifadelere dökmem imkansız. Rıdvan kardeşimin samimi yaklaşımı, halkın gerçek aydınlar üzerindeki haklarını düşünmeye yöneltti beni. Paylaşılmayan ilmin vebalinin ilim sahibine vereceği zararı düşündüm bir an. Maddeten sahip olduklarımızın zekatı olduğu gibi, sahip olunan ilmin de kişiye yüklediği yükümlülükleri düşündüm. Nasıl ki nisabı kadar maldan zekat vermek gibi ilmin de zekatını vermek zorundayız. Umarım bu blogda yazdığınız güzel yazılarınız, tıpkı Rıdvan kardeşimin söylediği gibi, bize, çocuklarımıza, eşlerimize, annelerimize, babalarımıza velhasıl tüm çevremize verdiğiniz ilim sadakalarınız olur. Allah (C.C.) sizleri ilimlerinin zekatını ödemekte daim kılsın. (Amin)

    Selam ve sevgiler
    Yaman Avcı

  13. Yazan:knz Tarih: Mar 3, 2007 | Reply

    insan davranaşlarından başka birşey değil.

    Demokrasi Zenginlerin (ülkelerin)kendileri için varsaydıkları bir yönetim biçimdir.
    dışarıya ise sadece amblajla sunarlar.

    Nasıl otomobil modelini geliştirirken daha güvenli, daha ucuz, daha konforlu olsun
    diye hedefleniyorsa demokrasi de öyledir.

    Nasıl otomabilinizin modelini yenilemek, rahat yllarda keyifli sürüşler yapabilmeniz için zengin olmanız gerekiyor, bu da aynı şeydir. Bu sürüşleri yaptıkça yol kültürünüz gelişir ve trafik kurallarına uyarsınız. Sürüş yaparken yere izmarit atmaz, neden kırmızı ışıkta duruyrum diye bas bas bağırmazsınız.

    herşey işler.

    şimdi biz bakıyoruz otomoilin modeli eski, yol kötü, insanlar sabırsız, tarafil kültürü gelişmemiş.

    ve bizler bu halimizle; işleri tıkıırnda olan demokrasi sürücülerinin umrunda bile değiliz. Onlar bize ne yol yapacaklardır, ne de otomobil vereceklerdir.
    ne de yolların kan gölü haline gelmesine karşı vicdan oluşturacaklardır.

    onlar kendileri yaşamın keyfini çıkarttıkları sürece dışaraıya aldırmayacaklar.

    Sorun ne batı, ne de islam.

    mesela, siz Tutsiler kan gölüne döndüklerinde onlara aldırdınız mı ?
    aldırdınız belki ama batılar da öyle aldırdı.

    vah vah !bunları görmek istemezdik , vah vah!bu kadar mı insan öldü.
    ama onlar da pek ilkel bir kabileymiş derdiniz.

    Aslında AYNI rolü zaman zaman herkes başkalarına oynuyor.

    çocuk oyunlarının dahi şöyle bir sözü vardır; altta kalanın canı çıksın.
    ondan oluyor.

    şimdi yol istemyuz, araba istemuyuz demek de mümkün.
    kızılderililer de araba istemedi ama bindikleri atlar otoyollara dayanamadı.

    sahne bu! dekor bu ! bu sahne akılla oynamktan başka çare yok.

  14. Yazan:M. İkbal TUNA Tarih: Mar 3, 2007 | Reply

    Arkadaşlar yorumlarınız için çok teşekkür ediyorum. Zamanımın kısıtlı olmasından Sizlere tek tek yorum yapamadığım hepinizden için özür diliyorum.
    Fakat Rıdvan Bey’e özellikle yorum yazmak zorunda hissettim:)
    Gerçekten beni mahçup ettiniz…
    Sizlere yararlı olabildiysek ne mutlu bizlere.
    İnşallah Derin Dusunce grubu olarak özellikle daha somut hedeflerle( kitap, dergi vb.) karşınızda olacağız.
    Saygılar ve muhabbetle…

  15. Yazan:Öncü Nesil Tarih: Mar 6, 2007 | Reply

    Yazınızın son parafına istinaden küçük açılımlar yaparsak..

    Demokraside mal mülk edinme özgürlüğü vardır ancak İslamda haram bir kazançla mal mülk edinilemez mesela içki satarak fuhuş yaparak mal mülk edinilemez.

    Demokraside bazı konularda fikir özgürlüğü vardır, ancak islamda ahlaksızlıkla ilgili fikir özgürlüğü yoktur. mesela zinanın serbest bırakılması, gaylik kanunu, homoseksüellerin evlenmesi gibi konularda kanun demokraside yapıla bilir ancak islamda yapılamaz.

    Demokraside hüküm hemenher konuda milletin islamda Hüküm Allah’ın dır.

    Demokraside yasa yapma yetkiside mesela beyaz sarayda…. islam da… yasayıda Allah koyar. yani Allah sadece kevni ayetler ile bize hükmetmez her ayeti ile hükmeder.

    Demokrasi şöyle…. , islamda böyle…

    Bu bilgiler internette var, artık herkes biliyor..

  16. Yazan:Ecenaze Tarih: Mar 7, 2007 | Reply

    Bizim sorunumuz, demokratikleşmenin Tavandan mı, yoksa tabandan mı
    gerçekleştirileceğine karar vereMemizden kaynaklanıyor..

    sayg.

  17. Yazan:mutlu Tarih: Nis 1, 2007 | Reply

    İkbal bey,
    Yazılarınızı dikkatle okuyorum öncelikle çok faydalandığımı belirtmek istiyorum.Devletin millet için olması gerektiği bir defa daha öneçıkıyor.Millet devletine güvenirse ben devletim için gerektiğinde malığmı canımı her şeyimi feda ederim diyen bir millet var ise ama devlet demokrasiyi hukuku sosyal devleti laikliği istediği gibi yorumlayıp milletini zor durumdu bırakırsa zamanla milletin milli refleksleri zayıflar.Dileğim devletimizin milletimizi anlaması.Milletimizinde sabırla devletinin kendilerini anlaması için hiç bir tahrike kapılmadan hizmetine devam etmesi.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Eyl 28, 2007: Fikir otobanına doğru : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin