RSS Feed for This Post

Sınırlar Arasında

image001.jpg

Volkan Serin

Geçen akşam (Pazartesi) 22:45 civarı televizyonda ne var ne yok diye kanalları zaplıyordum. O sırada TRT-1’deki “Sınırlar Arasında” adlı program dikkatimi çekti, hani şu “İsveç soykırım yaptı” diyerek büyükelçinin tepkisini çeken. Biraz kulak verdim. Banu Avar – sunucu – çok ilginç şeyler söylüyordu. Bu programdan bir yazı çıkacağını anlayıp hemen bir kağıt kalem buldum. Hani yazacak konu bulamayan blogcu, Özdemir İnce – Bekir Coşkun vs. okur ya, o hesap.

Sınırlar Arasında anladığım kadarıyla her bölümde bir ülkeyi tanıtan belgesel tadında bir program. Dün akşamki konu İspanya idi, ben de tam Franco’nun düşüşünü yakalamışım. Hani şu İspanya’yı 1939-1975 yılları arasında tek başına yöneten faşist diktatör. Banu Hanım “tüm Avrupa’nın yardımıyla yaratılan Faşizm” diye bahsediyordu o sırada. Faşizm’in Avrupa’da yaratıldığını biliyordum ama programda İspanya’nın başına gelen her felaketin nedeni olarak Avrupa’nın ya da genel olarak “dış güçler”in suçlandığını ve suçlanacağını hissetmiştim. Ve devam eden dakikalarda yanılmadığımı anladım:

İspanya halkı 80 öncesine kadar çok fakirdi … 1986’da AB’ye girdi ve yabancı yatırımlara açıldı … küresel elitlerin yörüngesine kilitlendi … uluslararası dev şirketlerin oyun alanı haline geldi … yabancı dev şirketler ülkenin kaynaklarına el koyacaklardı … fakat gelen para İspanya halkından çok bir avuç zengine gidecekti.

Bunlar arada yakalayıp not edebildiğim cümleler. Bu cümlelerden ben şunu anlıyorum: İspanya halkı 80 öncesine kadar çok fakirdi ama AB ile birlikte “küresel elitler” tarafından sömürülerek daha da fakir düştü. Halbuki ufak bir google araştırması tam tersini söylüyor: İspanya’nın 1986’dan beri kişi başına milli geliri 4 katına çıkmış ve neredeyse tüm göstergeler (bebek ölümlerinden , kadınların ulusal meclisteki oranına kadar) iyileşmekte.

Bazı cümleler vardır, açıkça bir argümana dayanarak bir önermede bulunmaz ama güçlü çağrışımlara neden olacak bazı kelimeler ya da vurgular kullanarak muhatabına bir şeyler telkin eder. Mesela bu “küresel elitler” ifadesi. Bu gibi tam tanımı (primary connotation) olmayan ama ima ettikleri – yan anlamları (secondary connotation) bir hayli fazla olan ifadelerin bolca kullanımı, program yapımcılarının bilgi vermek değil, belli bir bakış açısını aşılamak amacını güttüğüne dair önemli bir ipucu. Aynı şekilde “oyun alanı” , “bir avuç zengin” gibi ifadeler de birer retorik silah. Ve bu malzemeler Sınırlar Arasında’da bolca kullanılmakta.

Banu Avar daha sonra da İspanya’nın Bask sorununa değiniyor. Faturayı tabi yine Dünya’nın direksiyonunu elinde bulunduranlara kesiyor. Tam ifadeleri hatırlayamasam da üç aşağı beş yukarı, medeniyetin sahneye ulus devletleri getirdiğini ama Dünya’yı yönlendirenler’in enerji kaynaklarını daha iyi sömürebilmek, ülkeleri daha iyi kontrol edebilmek için onları bölüp küçük devletler, feodal yapılar yaratmak istediğini söylüyordu. Bu sabah Bask bölgesinde ne gibi doğal kaynaklar varmış diye araştırdım, ama kayda değer bir şey bulamadım. Aksine Bask bölgesi zenginliğini endüstrileşmesine borçlu. Bu arada Basklar Avrupa’nın en yüksek 3 “kişi başına gelir rakamı”ndan birine sahip ve bu bile ayrılıkçı hareketlerin tek başına sadece fakirlik, işsizlik, cahillik gibi sebeplerle açıklanamayacağını ispatlıyor. Tabi Sınırlar Arasında’nın hiç değinmediği bu ayrıntılar başka bir yazının konusu.

Programın hazırlayıcıları İspanya’nın meşruti monarşi ile yönetilmesini de beğenmemişler. 1975 yılında Avrupa, bir kralı İspanya’nın başına geçirmiş. Demokrasi’den bahseden Avrupa’nın yarısında krallıkların devam ettiğini söyleyen sunucu ince ince alay ediyor ve ortaçağ özleminden bahsediyor. Daha sonra “yeni bir diktatörlük Avrupa’yı sarıyor” diye de ekliyor. Halbuki metinleri yazan arkadaşlar lütfedip biraz ansiklopedi ya da sözlük karıştırsalardı devlet başkanının seçimle işbaşına gelmesinin Demokrasi değil, Cumhuriyet kavramı ile alakalı olduğunu görecek, meşruti monarşi ile yönetilen Avrupa ülkelerinin birçok cumhuriyetten daha demokratik olduklarını öğreneceklerdi. Yine de bu sorunu ilköğretim çağındaki yoğun “padişah kovuldu ve halk kendi kendini yönetmeye başladı” endoktrinasyonuna bağlayıp hoş görüyorum.

Program İspanya’da tarımın Avrupa’nın çıkarlarına ters düştüğü için yara alması, yoksul köylülerin şehirlere göç edip varoşlarda yaşamaya başlaması ile devam ediyor. Liberal Ekonomiyi, AB Anayasası’nı eleştiren Komünist Parti Sözcüsü konuşturuluyor, “Amerika durdurulamaz” diyen başka bir konuşmacıya “ABD’nin sarsılmaz gücüne biat eden akademisyenler” denerek ayar veriliyor, Bask halkının demokrasi sınırları dahilinde – şiddete başvurmadan ifade edilen her türlü isteğinin meşru olduğunu söyleyen bir diğeri “anlaşılmaz sözlerin sahibi” olarak takdim ediliyor. Ben de biraz da fonda çalan gerilim müziğinin etkisiyle bu kadar yeter diyorum ve kapatıyorum. Saat 22:55 olmuş. 10 dakika içerisinde nasıl bu kadar saçmalayabildiler diye hayret ederek notlarımı temize çekiyorum.

Sınırlar Arasında… Hepimize kendi sınırlarımıza kapanıp, “dış güçler”den korkmamızı öğütleyen bir program için isim de cuk oturmuş gerçekten.

Elbette televizyonda gördüğümüz her mantıksızlığı buraya yazmaya kalkacak değiliz. Bu programı bir Kanaltürk’te ya da Meltem Tv’de görsem güler geçerdim. Ama bizim vergilerimizle yayın yapan TRT-1’de Avrupa, hatta genel olarak Batı karşıtlığını empoze etmeye çalışan “ulusalcı” bir yayın görmek gerçekten sinirimi bozdu. Bildiğiniz gibi elektrik faturalarından bile pay alan TRT yılda 200 trilyon civarında zarar eden bir kurum. Bu harcamalar genelde “tarafsız, düzeyli, ilkeli yayın” vs. söylemlerle meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Bu mu tarafsız, ilkeli yayın? Anlamadığım bir diğer nokta da hükümete bağlı bir kurumda böyle bir ideolojik propagandanın yapılabiliyor olması. Ne diyelim, Allah sonumuzu hayır etsin.

Not: Program’ın tekrarı da yayınlanacakmış, izleyenler hatalarımı düzeltirlerse çok memnun olurum.

 

Tarih şaşırmaktır

Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz. 

 

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var.  Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.

 

Kendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler.  İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

 Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu?  Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk…  Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Buradan indirebilirsiniz.

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 25 Yorum

  2. Yazan:Muhammet İkbal Tarih: Şub 14, 2007 | Reply

    iyi gunler Volkan Bey,
    Bu gibi programların bilincli bir sekilde yapıldıgını dusunuyorum( komploculuk olarak algılanmasın), cunku bugunlerde buyuyen ulusalcılık, milliyetcilik dalgasina binaen yapılıyor tum bunlar.

    “Hepimize kendi sınırlarımıza kapanıp, “dış güçler”den korkmamızı öğütleyen bir program için isim de cuk oturmuş gerçekten.” Biz zaten hep “DIŞlardan” korkmamız gerektiği dusuncesinden dolayı bu kadar otarşik (kendi içine çekilmek ve kendi kendine yetmek) bir devlet haline gelmedik mi?

  3. Yazan:Talha Can Tarih: Şub 14, 2007 | Reply

    Elinize sağlık Volkan Bey,
    Atilla Yayla’ın “Demokratik ülkeler kümesinde yer almak arzusunda iseniz sizinle aynı kümedeki ülkelerden etkilenmeye ve yerine göre onları etkilemeye hazır olmalısınız. Bundan korkmaya ve yabancı güçler hep bizim kötülüğümüzü istiyor psikolojisine girmeye gerek yok” sözleri, bahsettiğiniz mevauudaki korku-kaygı refleksi ile örtüşüyor. Bahar Hanımın Pozitif Ayrımcılık yazısının üzerine çok iyi bir analiz oluş doğrusu. Güzel de açıklamışsınız. FAkat, birşey sorarak konuyu biraz açmak isterim, neden böyle bir uygulamaya giriyorlar, İkbal Bey’in dediği gibi yükselen milliyetçi dalgaya binaen mi, AB’den halkın çekinmesi istenilmesinden mi, TRTnin bu tutumları kendi yapısından AB sürecindeki kaygısından mı, yoksa tamamen fitneliğine mi?
    Muhabbetle…

  4. Yazan:Volkan Serin Tarih: Şub 14, 2007 | Reply

    Muhammet Bey,

    Kesinlikle katılıyorum “DIŞ”tan korkmak otarşizme övgüye dönüşüyor, böylece “kendi yağıyla kavrulmak” “yabancı sermaye ile kalkınmak”tan hep daha matah algılanıyor.

    Talha Bey,

    Ben şahsen bu tür yayınların arkasında bir art niyet görmüyorum. Bu fikirleri savunanlar büyük ölçüde anlattığı şeylere inanan ve Türkiye’nin iyiliği için bunları seslendiren insanlar. Bence asıl tartışılması gereken bu düşünce yapısına nelerin neden olduğu. Sınırlar Arasında özelinde ise bu düşünce yapısının devlet kanalını kullanabilmesi.

  5. Yazan:m Tarih: Şub 15, 2007 | Reply

    Volkan Bey,

    Isveç ile ilgili olan bölümü seyretmistim, gerçekten de Isveç’in lapon ve nenet gibi halklara yaptiklari büyük eziyetler var. Ve bu eziyerlerin onlarin da yüzüne vurulmasi iyi olabilir bazen.

    Ama gerçekte insan haklari (veya kul hakki?) milli futbol maçi seviyesine indirilmemeli, “siz daha çok öldürdünüz, onlar bizden önce basladi” vb tartismalar tabi insani konunun özünden uzaklastiriyor.

    AB’nin Ispanya’yi fakirlestirme konusuna gelince… ne demek gerek?
    tabiri caizse biraz uçmuslar 🙂

    Ispanya, Portekiz ve Italya AB’den önce insanlarin eseklerle yük tasigigi
    yerlerle doluydu. Bugün özellikle Italya ve Ispanya 1000 milyar dolari asan GSMH lari ile Fransa’ya kafa tutuyorlar. Merak eden dostlar OECD’den son yillarin verilerine de bakabilir.

    Sanirim Banu Hanim konularini biraz öylesine seçiyor ve çok derinlemesine isleyecek vakti de yok. Gene de insanlari meraklandirmasi açisindan faydali tabi.

    Dostlukla

  6. Yazan:hasan geniş Tarih: Şub 15, 2007 | Reply

    “Avrasya… Tüm statejik oyunların kızışma noktası, küresel efendilerin savaş alanı… Türkiye’nin doğusu.. Yangın yeri…. 11 Eylülle beraber Orta Asya ve Ortadoğu için düğmeye basıldı. Lübnan basılan düğmenin sonucuydu. Ve dahası yolda!

    Türkiye bu dertli coğrafyanın tam ortasında… Kuzeyimizde Kafkasya, dünyanın enerji koridoru, başını terörden alamıyor. Ortalık lale, kadife, gül devrimlerinden geçilmiyor. Ukrayna ve Gürcistan Rusya’nın dibinde, Amerika’yla müttefik oluyor. Batı sınırlarımızda Avrupa Birliği eşiğinde bekleyen Romanya ve Bulgaristan! Her iki ülkenin de topraklarına Amerikan üsleri konuşlanıyor.

    Kuzey güney hattında, Kırım’la Kıbrıs arasında, batıdan doğuya Yunanistan’la Ermenistan arasındayız.

    Asya’ya geçiş noktasındayız. Azerbaycan’la başlayan Türk dünyasının batı kapısıyız. Şer ekseninde ilan edilen İran’ın sınır komşusuyuz. Aynı 20. yüzyıl başındaki gibi bölgenin baştan aşağı değiştirilmesi planlarıyla karşı karşıyayız.

    Sinsi bir ‘demokrasi imalatı’ son 3-4 yılın oyunu.

    Us Aid, National Democracy Enstitute, Açık toplum Vakfı ya da Freedom Hosue gibi Amerikan kurumları dünyanın netameli bölgelerinden parlak ve genç yetenekleri maaşa bağlıyorlar.

    Orta Asya’da, Kafkaslarda, Balkanlarda devrim imalatı yapıyorlar.…

    Hedefteki ülkelerde, önce ekonomi felç ediliyor. Bu iş demokrasi projeleriyle paralel yürütülüyor.

    … Batılı ideologlar, son yıllarda ‘Ulus devletlerin zamanının, çoktan geçtiğini sık sık dile getiriyorlar. Bu söylem tıpkı demokrasi projesi gibi batılı devletler için geçerli değil. Onlar kendi ulus devletlerine, ordularına, devlet kurumlarına sonuna kadar sahip çıkıyorlar. ( Ve tabi Telekom gibi, çelik fabrikaları gibi stratejik öneme haiz kurumlarına- hg)

    Devlet Başkanı Mukhu Aliyev Dağıstan’ı tehdit eden ‘demokrasi’yi şöyle anlatıyor: “Demokrasi çok önemli bir değerdir. Özgürlük de öyle. Her insanın özgür yaşaması kutsaldır. Ama özgürlük benim kültürümü, değerlerimi yok etme hakkı değildir! Eğer Batılı bir kadın özgürlüğü çıplaklık olarak görüyorsa bunu bir Türk kadınına dayatamaz.

    Amerika bunu yapıyor. Kendi değerlerini demokrasi, özgürlük diye başka toplumlara dayatıyor.

    Bakın son zamanlarda Batı, İslam dünyasına karşı bayrak açtı. Kendi değerlerini karşı tarafa empoze etmeye kalkıyor. Kendi demokrasi anlayışını dayatıyor. Özgürlük ya da demokrasi ulusal çıkarlar tarafından belirlenir. Başka bir ülke tarafında değil!”
    ….
    …Özer Revanoğlu, “ Misyonerlerin çalışmalarını dini propaganda olarak düşünürsek yanlış yaparız” diyordu. “Amaç Hıristiyanlığı ihya etmekse niye kendi ateist çocuklarını Hıristiyan yapmakla, on binlerce yüz binlerce ateistle uğraşmıyorlar da gelip buradaki Kırgız’ı, Kazak’ı Hıristiyan yapmaya çalışıyorlar?! Burada büyük bir boşluk var. … ‘Özgürsünüz. Her şeyi seçme şansınız var!’ diyorlar. Onlar da biliyorlar ki inançlar rejimlere benzemez. Diktatörlük gider, demokrasi gelir. Rejimler kolay değişir. Ama din böyle değildir. yüzyıllar boyu değişmez. Bu coğrafyaya dinler girdikleri zaman arkasından emperyalizm gelir. Emperyalizm sisteme uygun adam yetiştirecektir.”

    .. 1993’te Ermenistan Laçin koridorunu açtı. Ermenistan ile Dağlık Karabağ’ı birbirine bağladı. Güneydeki Türk arazisinin hemen hemen tamamını işgal etti.

    Laçin, Şuşa, Hocalı, Fuzuli, Cebrail, Zengilan Ermeni topraklarına katıldı. 1994’te yapılan ateşkese kadar Azerbaycan’a ait toprakların beşte biri işgale uğrayacak, binlerce kişi ölecek, 1 milyon kişi evinden göçecekti.

    Ve dünya seyredecekti.

    İsmail Hoca “1920’de Erivan Türk şehriydi!” demişti. “Nüfusunun %70’ini Azeriler oluşturuyordu. Tehcir politikası sonucu, 130 bin Azeri Türkü göçetmiş ya da öldürülmüş, yerlerine Orta Doğu ülkelerinden 100 bine yakın Ermeni getirilerek yerleştirilmişti. Biz burada Nahcivan şehrindeyiz. 18. yüzyılda Nahcivan eyaleti bunun 5 katıydı.”

    Kızacası bugün Kerkük, Telafer’de olanların bir benzeri Erivan’da Nahcıvan’da yaşanmıştı…. Yaşanmaktaydı…

    Birleşmiş M,lletler Güvenlik Konseyi’nin 14 ekim 1993’teki toplantısında alınan 874 sayılı kararda şu ifadeler yer alıyor; “Güvenlik Konseyi, daha önce alınmış 822 ve 853 sayılı kararların behemahal uygulamaya konulmasını ve işgalci kuvvetlerin derhal Azerbaycan topraklarını terk etmelerini ısrarla talep eder.”

    Kararlar ne kadar ısrarla tekrarlansalar da hiçbir yaptırımı olmayan içi boş taleplerden ibaretler. Benzer birçok karardan sonra da Ermenistan, arkasındaki süper güçlerle Azerbaycan topraklarından yeni parçalar koparmaya devam etiler.

    Amerika’da, Kanada’da açılan Zoryan Enstitüsü, Ermeni soykırımı dersleri veriyor. Enstitünün finansmanını İsrail Açık Üniversitesi yapıyor. Profesörler Yahudi ve Kürtlerden seçiliyor. (Zoryan Enstitüsü, Elif Şafak’ın orada çalışmalar yapmış olması ile de bir süre gündemi meşgul etmişti. hg)

    Siz hiç Amerika ya da Batı’nın herhangi bir üniversitesinde Azerbaycan ya da Batı Trakya Türklerine yapılan soykırımın ders olarak okutulduğunu duydunuz mu?

    Duymazsınız…

    ——–
    Farklı bir yaklaşım yaratabilir düşüncesiyle yukarıdaki alıntıları yaptım. Bu alıntılar “Sınırlar Arası” programının yapımcısı Banu Avar’ın, programında işlediği konuların bir nevi yazılı sunumu mahiyetindeki “Avrasyalı Olmak” isimli kitabından. Bardağın hep boş değil, dolu tarafından da bakmak gerekir..

  7. Yazan:hasan geniş Tarih: Şub 16, 2007 | Reply

    Sn. Muhammed İkbal;

    “Sınırlar Arasında” 2004 yılının haziran ayından bu yana yayınlanmaktadır. Bu nedenle, yorumunuzda belirttiğiniz “bugünlerde büyüyen ulusalcılık, milliyetçilik dalgasına binaen yapılıyor tüm bunlar” önermeniz yanlıştır.

    Programı izleyip izlemediğinizi bilmiyorum. Ama programın “hepimize kendi sınırlarımıza kapanıp, “dış güçler”den korkmamızı öğütleyen bir program” olduğu da doğru değildir. Programda işlenen temel mantık, halkların kendilerinden, milli menfaatlerinden ödün vermeksizin dünyaya açılmalarıdır. Programda, dünya üzerinde uygulanan çifte standartlar eleştirmekte, milletler arasındaki ilişkiler karşılaştırılmalı olarak ele alınmaktadır.

    Sn. Talha Can;

    Alıntıladığınız Atilla Yayla’ya ait söz, doğru olmakla birlikte eksik bir yaklaşımdır. Her zaman için karşılıklı etkileşimlerde temkini elden bırakmamakta fayda vardır.

    Sn. Volkan Bey;

    Bardağın boş tarafını iyi görmüş, güzel anlatmışsınız. Bir de dolu tarafından görerek bir anlatım yapabilir misiniz?

    “Ben şahsen bu tür yayınların arkasında bir art niyet görmüyorum. Bu fikirleri savunanlar büyük ölçüde anlattığı şeylere inanan ve Türkiye’nin iyiliği için bunları seslendiren insanlar.” Bu görüşünüze katılıyorum.

    Sn. Mehmet Bey;

    “Ama gerçekte insan haklari (veya kul hakki?) milli futbol maçi seviyesine indirilmemeli, “siz daha çok öldürdünüz, onlar bizden önce basladi” vb tartismalar tabi insani konunun özünden uzaklastiriyor.” diyorsunuz.

    Karşılaştırmalı anlatım güzeldir. Taşı atacak olanların masum olması gerekir. Banu Avar programında, taşı atanların masumiyetlerini sorgulamakta, hatırlatmalarda bulunmaktadır. Dayatmalarda bulunanların benzer konulardaki sicillerini ortaya koymanın kimseye zararı olmaz sanırım Evet konunun özünden uzaklaşmayalım, çözüm bulalım ama elimizi de her zaman güçlü kılalım.

    ———

    Linkte programdan örnek bir bölüm vardır. Onlarcasına youtube’den ulaşabilirsiniz.

  8. Yazan:Volkan Serin Tarih: Şub 16, 2007 | Reply

    Hasan Bey,

    Benim dikkat çekmek istediğim nokta, TRT-1’de yani devlet kanalında “ulusalcı” , “dışa kapanmacı” ideolojinin propagandasının yapılıyor olduğu idi. Böyle bir maksat olunca da ister istemez ya gerçekler çarpıtılıyor ya da sunulacak gerçekler yanlı olarak seçiliyor. Ve bu esnada da bir takım retorik teknikler…
    Ben yukarıdaki yazımda bunları açık seçik gösterdiğimi sanıyordum, yazdıklarıma bir itirazınız var mı?

    Sizin yaptığınız alıntılar da aynı doğrultuda. Biraz bakalım isterseniz:

    “Avrasya… Tüm statejik oyunların kızışma noktası, küresel efendilerin savaş alanı… Türkiye’nin doğusu.. Yangın yeri…. 11 Eylülle beraber Orta Asya ve Ortadoğu için düğmeye basıldı. Lübnan basılan düğmenin sonucuydu. Ve dahası yolda!”

    yeterince korktuk mu?
    “küresel efendiler” kim? Banu Avar kitabının herhangi bir yerinde bunların açıkça tarifini yapıyor mu? Sanmam. “Öcü” gibi bir şey herhalde.

    “Türkiye bu dertli coğrafyanın tam ortasında… Kuzeyimizde Kafkasya, dünyanın enerji koridoru, başını terörden alamıyor. Ortalık lale, kadife, gül devrimlerinden geçilmiyor. Ukrayna ve Gürcistan Rusya’nın dibinde, Amerika’yla müttefik oluyor. Batı sınırlarımızda Avrupa Birliği eşiğinde bekleyen Romanya ve Bulgaristan! Her iki ülkenin de topraklarına Amerikan üsleri konuşlanıyor.”

    Eee ne güzel işte, amerika ile müttefik oluyorlarmış, amerika da bizim müttefikimiz. Banu Avar kitabın herhangi bir yerinde Ukrayna ve Gürcistan’ın Rusya’ya değil Amerika’ya müttefik olmasının Türkiye’nin neden aleyhine olduğunu anlatıyor mu? Sanmam.
    “Kuzey güney hattında, Kırım’la Kıbrıs arasında, batıdan doğuya Yunanistan’la Ermenistan arasındayız.
    Asya’ya geçiş noktasındayız. Azerbaycan’la başlayan Türk dünyasının batı kapısıyız. Şer ekseninde ilan edilen İran’ın sınır komşusuyuz. Aynı 20. yüzyıl başındaki gibi bölgenin baştan aşağı değiştirilmesi planlarıyla karşı karşıyayız.”

    Biraz daha korktuk.

    “Sinsi bir ‘demokrasi imalatı’ son 3-4 yılın oyunu.”

    demokrasi imalatı neden sinsi olsunki?
    Neyse göreceğiz.

    “Us Aid, National Democracy Enstitute, Açık toplum Vakfı ya da Freedom Hosue gibi Amerikan kurumları dünyanın netameli bölgelerinden parlak ve genç yetenekleri maaşa bağlıyorlar.”

    Hımm, bu kuruluşların da öcü olduğunu anladık. Peki Banu Avar kitabın herhangi bir yerinde bu kuruluşlarla ilgili ayrıntılı bir şeyler yazmış mı? Sanmam.

    “Orta Asya’da, Kafkaslarda, Balkanlarda devrim imalatı yapıyorlar.…

    Hedefteki ülkelerde, önce ekonomi felç ediliyor. Bu iş demokrasi projeleriyle paralel yürütülüyor.”

    Ekonomilerin bir komplo nedeniyle felç olduğuna dair ayrıntılı bir analiz, kanıt?

    “… Batılı ideologlar, son yıllarda ‘Ulus devletlerin zamanının, çoktan geçtiğini sık sık dile getiriyorlar. Bu söylem tıpkı demokrasi projesi gibi batılı devletler için geçerli değil. Onlar kendi ulus devletlerine, ordularına, devlet kurumlarına sonuna kadar sahip çıkıyorlar. ( Ve tabi Telekom gibi, çelik fabrikaları gibi stratejik öneme haiz kurumlarına- hg)”

    Bir kere Batılı ideologlar (her kimseler artık) “ulus devlet ölsün” demiyorlarmış, “ölüyor” diyorlarmış yani bir durum tespiti.
    Ve bu tespit de aslında Batılı Devletler için de geçerli, AB mesela ulusları Avrupa kimliği altında birleştirme projesi, Amerika zaten bizim anladığımız manada “ulus” devlet değil.
    Telekom ve çelik fabrikalarına da sahip çıkıyorlar mı bilmiyorum. Rica etsem burayı biraz açar mısınız? Kim ne zaman sahip çıkmış? Hangi ihale yabancılara kapalı yapılmış batılı devletlerde ben bilmiyorum, cahilliğime verin.

    “Devlet Başkanı Mukhu Aliyev Dağıstan’ı tehdit eden ‘demokrasi’yi şöyle anlatıyor: “Demokrasi çok önemli bir değerdir. Özgürlük de öyle. Her insanın özgür yaşaması kutsaldır. Ama özgürlük benim kültürümü, değerlerimi yok etme hakkı değildir! Eğer Batılı bir kadın özgürlüğü çıplaklık olarak görüyorsa bunu bir Türk kadınına dayatamaz.”

    Evet dayatamaz da, dayatmak ne demek?
    Zorla benimsetmek mi?
    Amerikalılar dağıstanlı kadınları zorla soymuş mu?
    Aslında Kendi kültürlerini aktarmak için Holivud gibi daha uygun yöntemleri var.
    Kimseyi zorladıklarına şahit olmadım.

    “Bakın son zamanlarda Batı, İslam dünyasına karşı bayrak açtı. Kendi değerlerini karşı tarafa empoze etmeye kalkıyor. Kendi demokrasi anlayışını dayatıyor. Özgürlük ya da demokrasi ulusal çıkarlar tarafından belirlenir. Başka bir ülke tarafında değil!”

    Özgürlük ve demokrasi ulusal çıkarlar tarafından belirlenir ne demek Allah aşkına?
    Bunların evrensel tanımı üç aşağı beş yukarı belli.
    Ulusal çıkar gerektirse evrensel tanımlar tanınmaz mı demek?
    Türkiye’nin özel koşulları gibi yani.
    Ama bu anlayış genelde pek ulusun çıkarına olmuyor, biliyorsunuz.

    “Amaç Hıristiyanlığı ihya etmekse niye kendi ateist çocuklarını Hıristiyan yapmakla, on binlerce yüz binlerce ateistle uğraşmıyorlar da gelip buradaki Kırgız’ı, Kazak’ı Hıristiyan yapmaya çalışıyorlar?!”

    el-cevap: bir ateisti hristiyan ya da müslüman yapmak çok daha zordur.

    “Onlar da biliyorlar ki inançlar rejimlere benzemez. Diktatörlük gider, demokrasi gelir. Rejimler kolay değişir. Ama din böyle değildir. yüzyıllar boyu değişmez”

    iyi o zaman korkmaya gerek yok işte.

    neyse yeter bu kadar. Buraya kadar düzgün bir analiz, argüman göremedim. Hep bir ikna çabası, özenilmiş, alaycı cümleler…

    Banu Hanım’ın yaptığı daldan dala atlayarak “Amerika kötüdür, Avrupa Birliği de kötüdür, aslında genel olarak tüm dış güçler kötüdür” , “ülkeleri karıştırılar” düşüncesini yaymak. Bunu yaparken de adamı bir “bilgi” bombardımanına tutuyor, ama resmin tümünü göstermiyor. Resimden seçtiği bazı yerleri hazırladığı lens ile gösteriyor.

    Ha tabi Banu Avar’dan hiç bir yerine itiraz edileceyecek uzun alıntılar da yapılabilir ama bu benim tezimi değiştirir mi?

    Aslı kötü olan ne biliyor musunuz?

    Bu her kötülüğün ardında batılı dış güçlerin kötülüğünü arama dürtüsü olayların gerçek sebeplerini görmemizi, olan biteni doğru analiz etmemizi imkansızlaştırıyor. Ve bu yüden de problemlerimizi çözemiyoruz.

    İşte geldiğimiz nokta:
    Batılı ülkeler tek tek “ermeni soykırımını” tanıyor.
    Ve bizim tek yaptığımız “pis Batılılar, bizi hiç sevmiyorlar” demek
    Niye böyle oluyor, nerde hata yaptık diye düşünmek yerine.

    “Siz hiç Amerika ya da Batı’nın herhangi bir üniversitesinde Azerbaycan ya da Batı Trakya Türklerine yapılan soykırımın ders olarak okutulduğunu duydunuz mu?

    Duymazsınız…”

    (iç ses) çünkü Batı kötüdür, Türkleri sevmez

    falan demek, böylece “okutulmamasında” kendi hiç bir sorumluluğumuz olmadığını anlayıp Batılılara sövebiliriz.

  9. Yazan:hasan geniş Tarih: Şub 17, 2007 | Reply

    Sn. Volkan Bey,

    Öncelikle ifade etmek isterim ki, siz de görüşünüzü haklı çıkarmak için, nasıl ki Banu Avar –size göre- gerçeklerden bir kesit alıyor, çeşitli retoriklere başvuruyorsa, aynını yapıyor, önyargılı bir yaklaşım da sergiliyorsunuz.

    Banu Avar’ın yazdıklarını, neden bir durum tespiti olarak değil de “korku psikolojisi” yaratmak olarak değerlendiriyorsunuz? Kitabı okumadan nasıl oluyor da kitapla, kitapta yazanlarla ilgili önyargılı bir tavır ortaya koyabiliyorsunuz?
    ……..

    Yazdıklarınıza yönelik itirazlarımı bir önceki yorumumda ifade etmiştim zaten. Sanırım okumadınız, alıntılayayım;

    “… programın “hepimize kendi sınırlarımıza kapanıp, “dış güçler”den korkmamızı öğütleyen bir program” olduğu da doğru değildir. Programda işlenen temel mantık, halkların kendilerinden, milli menfaatlerinden ödün vermeksizin dünyaya açılmalarıdır. Programda, dünya üzerinde uygulanan çifte standartlar eleştirmekte, milletler arasındaki ilişkiler karşılaştırılmalı olarak ele alınmaktadır.

    Karşılaştırmalı anlatım güzeldir. Taşı atacak olanların masum olması gerekir. Banu Avar programında, taşı atanların masumiyetlerini sorgulamakta, hatırlatmalarda bulunmaktadır. Dayatmalarda bulunanların benzer konulardaki sicillerini ortaya koymanın kimseye zararı olmaz sanırım Evet konunun özünden uzaklaşmayalım, çözüm bulalım ama elimizi de her zaman güçlü kılalım.”

    Olaya yalnızca kendi açınızdan, fikr-i sabitiniz ile baktığınızdan benim yaptığım alıntıları da aynı doğrultuda görüyorsunuz. Buraya ne yazılsa siz böyle göreceksiniz anlaşılan. Bir de farklı bir açıdan bakmayı dener misiniz?

    Mesela yazılanları korku yaratmak olarak değil de aynı zamanda bir durum tespiti olarak, dikkat edilmesi gereken bir uyarı olarak, bir hafıza tazeleme olarak da görmeyi deneyebilirsiniz.
    ………..

    Aynı doğrultuda gördüğünüz yazılanlara bir de şöyle bakalım:

    “Avrasya… Tüm statejik oyunların kızışma noktası, küresel efendilerin savaş alanı… Türkiye’nin doğusu.. Yangın yeri…. 11 Eylülle beraber Orta Asya ve Ortadoğu için düğmeye basıldı. Lübnan basılan düğmenin sonucuydu. Ve dahası yolda!”

    Bu yazılanlara yorumunuz “yeterince korktuk mu?”.

    Neden korkmak olarak algılıyorsunuz bu durumu? Stratejilerinizi belirlemede durum tespiti önemlidir. Yazılanlar yanlış mıdır? 11 Eylül sonrası BOP uygulama alanı bulmamış mıdır? Lübnan, Irak ve şimdi de İran’a yönelik çalışmalar dikkat edilmesi, önemle değerlendirilmesi gereken olaylar değil midir? Mart tezkeresi Meclisten geçmiş olsaydı, Türkiye’nin Doğu kesimi tamamen bir ABD üssü haline gelmeyecek miydi? Hafızaları diri tutmak “korku yaratmak” mıdır?
    ……
    “Küresel efendiler” kim? Banu Avar kitabının herhangi bir yerinde bunların açıkça tarifini yapıyor mu? Sanmam. “Öcü” gibi bir şey herhalde.” demektesiniz.

    Merak etmeyin öcü değiller, ayan beyan ortadalar Küresel efendiler. Kim olduğuna bir cevabı var Banu AVAR’ın: Yugoslavya’da OTPOR, Gürcistan’da KMARA, Kırgızistan’da KELKEL, Arnavutluk’ta MJAFT, Venezuela’da SUMATE ve Ukrayna’da PORA’yı kurduranlar, bunlara sınırsız maddi destek verenler. Yani Freedom House, Milli Demokrasi Enstitüsü, ve Açık Toplum Vakfı küresel efendilere birkaç örnek.
    …….

    “Eee ne güzel işte, amerika ile müttefik oluyorlarmış, amerika da bizim müttefikimiz. Banu Avar kitabın herhangi bir yerinde Ukrayna ve Gürcistan’ın Rusya’ya değil Amerika’ya müttefik olmasının Türkiye’nin neden aleyhine olduğunu anlatıyor mu? Sanmam.” demektesiniz.

    Devletler arası ilişkilerde çıkarlar esastır. Bugün çıkarlarınız uyuşur müttefik olursunuz, yarın uyuşmaz ittifak bozulur, belki de düşman olursunuz. Biz ABD ile sürekli ittifak halinde değiliz. Bugün için ABD’nin çepeçevre bir kuşatma politikası elbette Türkiye’nin dikkat etmesi, önlem alması gereken önemli bir konudur. Bir ülkenin sınırlarının, bir başka ülke tarafından askeri kuşatma altında olması (Ukrayna, Gürcistan, Romanya, Bulgaristan, İsrail üzerinden askeri kuşatma) dahi başlı başına aleyhe durum teşkil eder. Bu kadar açık bir tehdidi açmaya gerek yok sanırım.
    ……..
    “Kuzey güney hattında, Kırım’la Kıbrıs arasında, batıdan doğuya Yunanistan’la Ermenistan arasındayız. Asya’ya geçiş noktasındayız. Azerbaycan’la başlayan Türk dünyasının batı kapısıyız. Şer ekseninde ilan edilen İran’ın sınır komşusuyuz. Aynı 20. yüzyıl başındaki gibi bölgenin baştan aşağı değiştirilmesi planlarıyla karşı karşıyayız.”

    Buna da yorumunuz “biraz daha korktuk”.
    Burada “korku” nitelemenizi değerlendirdiğim yukarıdaki paragrafa atıfta bulunmam kafi gelecektir. Orayı yeniden okuyabilirsiniz.
    …….

    “…demokrasi imalatı neden sinsi olsunki?
    ….Hımm, bu kuruluşların da öcü olduğunu anladık. Peki Banu Avar kitabın herhangi bir yrinde bu kuruluşlarla ilgili ayrıntılı bir şeyler yazmış mı? Sanmam” demektesiniz.

    Eğer demokrasi getirdiklerini söyleyenlerin ardında, farklı amaçlar güden ve bu amaçlarına ulaşmak için sınırsız maddi destek sağlayan bir takım güçler varsa buna “sinsi” denilmez de ne denir? Herhalde babalarının hayrına destek olmuyorlar. Ya da bu ülke halklarının daha adil, daha müreffeh bir dünyada yaşamaları için değil sağladıkları destek.

    Tabi siz şimdi bu bakış açınızla, ABD, Irak’a “demokrasi” getirdi, ardında petrol gibi sinsi bir plan da yoktur diyebilirsiniz.

    Banu Avar’ın yazmasına gerek var mı? Bugün en azından Açık Toplum Vakfını hemen herkes biliyordur. Dünyada paraya hükmedenlerin başında gelen Soros’un kurucusu olduğu bir vakıftır. Son yıllarda sözde demokrasi devrimlerinin parasal kaynağını önemli ölçüde bu vakıf karşılamaktadır. Ne karşılığında acaba?

    “Ekonomilerin bir komplo nedeniyle felç olduğuna dair ayrıntılı bir analiz, kanıt?” soruyorsunuz.

    Bu sorunuza cevap bulmak için çok da uzağa gitmeye gerek yok. 2001 yılında ülkemizde yaşanılan ekonomik krizi hatırlayın. Bu krizin sebebinin bir anayasa kitapçığı fırlatılması olmadığını, yabancı bankaların, yurtiçindeki yabancı sermayenin bu krizi yarattığını ve bu krizden muazzam kazançlar sağladığını hatırlatmam yeterli olur sanırım.

    “…AB mesela ulusları Avrupa kimliği altında birleştirme projesi?” demektesiniz.

    AB üyesi ola Fransa, Yunanistan, ulus-devlet’ten ödün veriyor mu ? İçinde onlarca etnik unsur yaşamasına rağmen, ülkelerinde azınlık olmadığını söyleyen ve azınlıklarla ilgili sözleşmeyi imzalamayan Fransa mı, Yunanistan mı milli kimliklerini bırakıp Avrupa kimliği altında birleşiyorlar?

    ……….
    “Telekom ve çelik fabrikalarına da sahip çıkıyorlar mı bilmiyorum. Rica etsem burayı biraz açar mısınız? Kim ne zaman sahip çıkmış? Hangi ihale yabancılara kapalı yapılmış batılı devletlerde ben bilmiyorum, cahilliğime verin.” diyorsunuz.

    Cahillik ne demek estağfurullah, üşengeçlik diyelim Basit bir internet araştırması ile bu bilgilere erişebilirsiniz. Kolaylık olsun ben size kısa bir iki örnek sunayım:

    Bizlere sınırsız özelleştirmelerin erdemlerinden dem vuran, AB’ye girmek için özelleştirmeyi şart koşan Avrupa Birliği ülkelerinden Fransa ve Almanya, Telekom şirketlerindeki devlet hisselerini muhafaza ediyor, sahip çıkıyorlar. Yine Fransa karma bir yapıya sahip olsa da Fransa ağırlıklı olan çelik devi Arcelor’un, Mittal tarafından satın alınmasına şiddetle muhalefet etmiş, en sonunda çoğunluğu Arcelor teşkil edecek şekilde ancak bir birleşme gerçekleştirilebilmiştir. Yine Danone’ye Pepsi’nin talip olması Fransa’da sert tepkilerle karşılanmış, “yabancı sermayeye karşı olunmadığı ama anahtar Fransız şirketlerini korumak için sıkı önlemler alınması gerektiği” gerekçesiyle bu satışa baştan set çekilmiştir.
    ……..
    “Evet dayatamaz da, dayatmak ne demek?
    Zorla benimsetmek mi?
    Amerikalılar dağıstanlı kadınları zorla soymuş mu?
    Aslında Kendi kültürlerini aktarmak için Holivud gibi daha uygun yöntemleri var.
    Kimseyi zorladıklarına şahit olmadım.” diyorsunuz.

    Bu dayatmayı kültür emperyalizmi ile gerçekleştiriyorlar. Satın aldıkları ya da işbirliği içinde oldukları medya kanalları ile yapıyorlar. En basit örneği olarak yakın zamanda Rupert Murdoch’a ait Newscorp şirketine satılan TGRT’nin yayın değişimi. Bağlısı ajansın hız sınırına dikkat çekmek için Türkiye’de otoban kenarında bikinili bir mankenin eline 90 km. hız işaretini vererek haber yapmaları. Medyanın hemen tamamının durumu zaten ortada. İzahata gerek yok sanırım.
    ….
    “Onlar da biliyorlar ki inançlar rejimlere benzemez. Diktatörlük gider, demokrasi gelir. Rejimler kolay değişir. Ama din böyle değildir. yüzyıllar boyu değişmez”
    iyi o zaman korkmaya gerek yok işte.”demektesiniz.

    Neden gerek olmasın. Orada insanlar sadece inandıkları, ikna oldukları için Hıristiyan olmuyorlar. Maddi imkânsızlıkları kullanılıyor, kendilerine para yardımları yapılıyor. Biliyorsunuz ki, “inandığınız gibi yaşamıyorsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız!”
    ……..
    “Ha tabi Banu Avar’dan hiç bir yerine itiraz edileceyecek uzun alıntılar da yapılabilir ama bu benim tezimi değiştirir mi?
    Aslı kötü olan ne biliyor musunuz?
    Bu her kötülüğün ardında batılı dış güçlerin kötülüğünü arama dürtüsü olayların gerçek sebeplerini görmemizi, olan biteni doğru analiz etmemizi imkansızlaştırıyor. Ve bu yüden de problemlerimizi çözemiyoruz.” diyorsunuz.

    Aynı hataya tekrar düşüyor tezinizi kendi bakış açınızla değişmez görüyorsunuz.

    Bahsedilenler, her kötülüğün ardında batılı dış güçlerin kötülüğünü arama dürtüsü değildir sadece, hatırlama, dikkat etme dürtüsüdür. Söylenenlerde, eksiklikler vardır, kendi bakışına ikna etmek için gerçeğin bir kısmını söyleme hatta yanlış bilgilendirme de yapılıyor olabilir. Ama bu olayın bir diğer yanını, söylene gerçekleri örtmez, ortadan kaldırmaz.

    Olaylara biraz da şüpheci bakmakta, sorgulayıcı olmakta yarar vardır. Böyle bakmazsanız, Hrant Dink cinayetini milliyetçi saikle 1990 doğumlu bir gencin tek başına işlediğine inanabilirsiniz.

    Evet, her taşın altında bir Yahudi aramayalım. Her kötülüğü Batı’dan bilmeyelim. Kendimizi sorguya çekelim. Kendi sorumluluklarımızı yerine getirelim öncelikle. Hamaseti, nutuk atmayı bir kenara bırakıp, hatayı önce kendimizde arayalım. Ama Batı ile ilgili, tarihi gerçekleri de unutmadan, “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” deyişini de düstur edinerek değerlendirmelerde bulunalım.

    Banu Avar’ın her görüşüne katılmıyorum elbette. Ama bu durum, söylediği gerçekleri dikkate almama, onlardan istifade etmeme de engel değil tabi. Programın olumsuz yanlarını görürken, olumlu yanlarını es geçmemek gerek.

    Saygılar,

    Not: İlerleyen bu geç saatlerde yorumunuzu gördüm ve bu saatte ancak bu kadar cevaplayabildim. Mazur görünüz.

  10. Yazan:Volkan Serin Tarih: Şub 17, 2007 | Reply

    Hasan Bey,

    Banu Avar’ın yazdıklarını, neden bir durum tespiti olarak değil de “korku psikolojisi” yaratmak olarak değerlendiriyorsunuz? Kitabı okumadan nasıl oluyor da kitapla, kitapta yazanlarla ilgili önyargılı bir tavır ortaya koyabiliyorsunuz?

    Çünkü kullandığı kelimeler yanlı, konuşturduğu insanlar yanlı, olaylara bakışı yanlı.
    Elbette kimse tarafsız olmak zorunda değil, ama TRT-1’de belgeselvari bir program yapımcısının tarafsız olması gerekir. Yargılarım ise izlediğim programa dayanıyor, “önyargı” değil. Ki verdiğiniz cevap da beni destekler mahiyette. “Küresel Efendiler kim?” demiştim, cevaben Açık Toplum Vakfı vs. …
    işte ben de bundan bahsediyorum, Açık toplum vakfı’nı komplo odağı olarak görmek politik bir duruştur. Bunları kitabınıza yazabilirsiniz ama hükümete bağlı kanalda savunamazsınız, en azından izin verilmemesi gerekir. Bence bu vakıf tüm dünya’da sivil hareketleri destekleyen sivil bir kuruluş. Ve Türkiye’de de yasalar dahilinde faaliyet gösteriyor. Bu renkli devrimlerden neden rahatsız olunduğunu da anlamıyorum. Diktatör gidiyor, demokrasi geliyor, sevinmemiz gerekmez mi? Gelen yönetimlerin ABD-AB yanlısı olması da çok makul bence, çünkü bir önceki diktatörü Rusya destekliyordu, hem ayrıca ABD ye yanaşmak o ülkelerin çıkarına olamaz mı?

    Siz de Banu Avarla aynı komplocu zihniyeti paylaştığınız için 2001 krizini bile dış güçlere bağlamışsınız, halbuki kaç senedir 2001 krizinin süpriz olmadığı Türk ekonomisinin zayıf olduğu yazılıp çiziliyor.

    Ah evet Fransızlar, tahmin etmeliydim.
    Ama Fransanın pek örnek gösterilesi bir yer olduğunu düşünmüyorum.

    Hrant Dink meselesine yaklaşımınız da aynı zihniyetin doğal bir sonucu.
    1990 doğumlu o genci işte bu yabancı düşmanı tavırlar üretiyor.

    Yine de adı geçen program dikkatle izlenirse bir şeyler öğrenilebilir, haklısınız.
    Ama cahil gençler için bir hayli zararlı.

    Konuya katkılarınız için teşekkür ederim, umarım bundan sonra da devam eder.

  11. Yazan:hasan geniş Tarih: Şub 18, 2007 | Reply

    Volkan Bey,

    Önyargılara ve yanılsamalara devam ediyorsunuz…

    Banu Avar ile aynı zihniyeti paylaşmadığımı, her görüşüne katılmadığımı daha evvel ifade ettim. Ama ısrarla önyargılı yaklaşıma devam ediyorsunuz. Sanırım yazdıklarımı okumuyorsunuz…

    Komplocu bir zihniyete sahip değilim. Aksine çok gerçekçi bir yapım vardır. Ama sağlam deliller ortaya konulursa, yapılan açıklamalar tutarlı ve geçerli gerekçelere sahipse, adına ister komplo deyin, ister akıl almaz düşünceler deyin ben bunları realiteyi gözardı etmeksizin kaale alır, değerlendiririm.

    Bu ön açıklamadan sonra şimdi cevaplara geçebiliriz.

    …………
    Ekonomik Kriz Meselesi-Komplocu yaklaşım!!!

    Türkiye’de yaşanan ekonomik krizin “bir anayasa kitapçığı fırlatılması olmadığını, yabancı bankaların, yurtiçindeki yabancı sermayenin bu krizi yarattığını ve bu krizden muazzam kazançlar sağladığını” yazdım, siz bana komplocu dediniz.

    Buyurun okuyun krize yol açan neymiş!

    Ülkemizde yaşanan 2000-2001 ekonomik kriziyle ilgili kaleme alınan makalelerde, kasım ve Şubat aylarında yaşanan ekonomik krizin oluşumuna Türk ekonomisinin yapısal sorunlarının değil, sermeye hareketlerinin yol açtığı, birkaç büyük bankanın bazı küçük bankalara baskı uygulaması, Telekom, THY’nin özelleştirmesinde gecikmeler sonucu “istikrar programı” hedeflerinin zamanında gerçekleştirilemeyeceği konusunda bir güven bunalımının yaratılması ve bu sebeple bir Alman bankasıyla (Deutsche Bank) bir ABD bankasının bir gecede 7 milyar doları aşan bir meblağı geri çekmelerinin krizde etkili olduğu ifade edilmiştir. ( Çarıkçı Emin, 2001. 2000-2001 yılı ekonomik krizlerin sebepleri ve sonuçları. Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı 41, 475-490.; Kazgan Gülten. 2001. Türkiye’de Ekonomik Krizler: (1929-2001) nedenleri ve Sonuçları Üzerine Karşılaştırmalı Bir İrdeleme. İstanbul Bilgi Üniversitesi). DEGEV-Türkiye İş Bankası.) (http://inet-tr.org.tr/inetconf11/bildiri/65.pdf)

    “Kriz öncesinin on ayını, sonraki sekiz ay ile karşılaştırırsak, Türkiye ekonomisinin net sermaye çıkışları nedeniyle karşılaştığı şokun büyüklüğü ortaya çıkmaktadır: Ocak-Ekim döneminde yabancı kökenli net sermaye akımları +15.2 milyar dolar, Kasım 2000-Haziran 2001 süresinde –10.4 milyar dolardır. İki büyüklük arasındaki fark, yani 25.6 milyar dolar, bu iki dönem arasında ekonominin yabancı sermaye hareketleri dolayısıyla karşılaştığı negatif şokun büyüklüğünü ifade eder. Karşılaştırmayı yerli aktörleri de katarak, sermaye hareketlerinin net bilançosu açısından yaparsak, kriz öncesindeki +9.9 milyar dolarlık net sermaye akımı, krizi içeren sekiz ay boyunca –13.5 milyar dolara dönüşmüş; canlanma dönemindeki büyük boyutlu net sermaye girişlerini aşan miktarda net çıkış izlemiştir. Yerli ve yabancı aktörlerin net sermaye hareketlerinin yön değiştirmesi yoluyla ekonomiye taşıdığı negatif şokun büyüklüğü 23.4 milyar dolardır.

    Bu büyüklükler, finansal krizin oluşumuna sermaye hareketlerinin katkısını açıkça ortaya koyuyor. Sermaye hareketlerinde GSMH’nın yüzde 12’si dolaylarında bir yön değiştirmenin parasal büyüklüklerde, faiz hadlerinde ve finansal sistemde yaratacağı şoklar açık olsa gerektir. Bu boyutta şoklarla karşılaşan bir finansal sistemin çöküntüye sürüklenmesi için, ayrıca yapısal bozukluklar taşıması gerekmez.” (http://www.bilkent.edu.tr/~yeldanbs/Yazilar_Uye/Boratav_agu01 )

    ………
    Fransa tek değil!!!

    Fransa’yı örnek olarak kabul etmiyorsunuz nedense. O halde Telekom’la ilgili olarak aşağıdaki listeye bir göz atınız.

    “Türk Telekom’un özelleştirmesi blok satış şeklinde oldu. Kurumun stratejik olmadığı gerekçesiyle, yabancılara satış konusunda da bir sınırlandırma getirilmedi. Oysa dünyada Telekom alanında yapılan özelleştirmelerde devletler, şirketler üzerindeki kontrolü elinde tutabilmek için blok halinde satış yöntemini tercih etmemekte ve halka arz ve altın hisse yöntemini tercih etmektedirler.. Aşağıdaki listede yer alan ve örnekleri çoğaltılabilecek olan bir çok ülkede telekomünikasyon alanında kontrol stratejik nedenlerle devlete aittir.”

    Bizden başka blok satış yapan devlet kaç tane?

    Telekomünikasyon Şebeke Operatörlerinin Statüleri
    Ülke Adı Ana Operatör Statüsü
    ALMANYA Deutsche Telekom %43 devlet hissesi, kalanı halka arz
    AVUSTRALYA Telstra %50,1 devlet hissesi
    AVUSTURYA Post und Telecom %74 devlet hisseli,stratejik ortak; %26 hisseli
    BELÇİKA Belgacom %51 devlet hisseli,stratejik ortak: %49 hisseli
    ÇEK *****. SPT Telecom %51 devlet hisseli,stratejik ortak: %27
    FİNLANDİYA Sonera Ltd. %53,1 devlet hisseli
    FRANSA France Telecom %61 devlet hisseli
    HOLLANDA KPN telef % 43,25 devlet (+1 altın hisse), kalan halka arz
    İNGİLTERE British Telekom Tamamı Halka Arz, En Büyük Hisse %5
    İSVEÇ Telia %70,6 devlet hisseli
    İSVİÇRE Swiscom %65,5 devlet hisseli
    İTALYA Telecom Italia %3,46 devlet hisseli (altın hisseli)
    İZLANDA Telecom Iceland %100 devlet hisseli
    JAPONYA NTT %33,3 devlet hisseli, Kalanı Halka Arz
    KORE Korea Telecom %58,9 devlet hisseli
    LÜKSEMBURG P&T Administretion Devlet hisseli
    NORVEÇ Telenor %79 devlet hisseli
    YUNANİSTAN OTE %51 devlet hisseli, Kalan halka arz
    (http://www.tmmob.org.tr/modules.php?op=modload&name=News&file=article&sid=837&mode=thread&order=0&thold=0)

    ———
    Hrant Dink Cinayeti!!

    “Olaylara biraz da şüpheci bakmakta, sorgulayıcı olmakta yarar vardır. Böyle bakmazsanız, Hrant Dink cinayetini milliyetçi saikle 1990 doğumlu bir gencin tek başına işlediğine inanabilirsiniz” şeklindeki ifademe de komplocu zihniyet yaftasını iliştirivermişsiniz. Ve “1990 doğumlu o genci işte bu yabancı düşmanı tavırlar (komplocu tavır-hg)üretiyor.” diyorsunuz.

    Oysa, menfur saldırıdan bugüne geçen zamanda, cinayetin milliyetçi saikle işlenmiş basit bir cinayet olmadığı, (değiştirilen simkartlar, failin bağlantıları, olay mahallinde yalnız olmadığının ortaya çıkması vs.) ortaya çıkmıştır. Konu ile ilgili yüzlerce analiz yapılmıştır ve yapılmaktadır. Siz ise hala komplucu yaklaşım diyorsunuz!!!

    ———

    Banu var’ın programı “hayvanlar âlemi belgeseli” mi ki tarafsız olsun?

    Kimse tarafsız olmak zorunda değil. Olmamalıdır da. Bu TRT için de geçerli, TRT de program yapanlar için de. Suya sabuna dokunmayan programları ne yapalım? Sabah akşam versinler müziği, eğlenceyi, hayvanlar âlemi belgesellerini tarafsız yayın yapsınlar!

    Taraf olmak en başta TRT’nin görevidir. Yeter ki, iç siyasete bulaşmasın, parti, hükümet sözcülüğü yapmasın.

    Banu Avar’ın -dediğinize göre- bir programını tam olarak izlemeden, 2004 yılından bu güne devam eden program hakkında, kitabı okumadan yazdığı kitap hakkında olumsuz, yerden yere vuran değerlendirmelerde bulunuyorsunuz. Ve buna önyargı demiyorsunuz!!! Yazacak kelime bulamıyorum…

    ———
    Açık Toplum Vakfı

    “Bence bu vakıf tüm dünya’da sivil hareketleri destekleyen sivil bir kuruluş. Ve Türkiye’de de yasalar dahilinde faaliyet gösteriyor.” diyorsunuz ve anladığım kadarı ile Vakfı olumlu buluyorsunuz.

    Olabilir, görüşünüze saygı duyarız. Ama bu konuda farklı düşünüyoruz.
    Bu vakıf ve kurucusu Soros’un sicilleri dikkate alındığında ben sizin gibi olumlu düşünemiyorum. Dış kaynaklı bu tür girişimleri ihtiyatla karşılamak gerektiğine inanıyorum. Ticari bir amaç gütmediğine göre (zira vakıf) neden Türkiye’de ve başkaca az gelişmiş/gelişmekte olan ülkelere parasal yardım sağlıyorlar. Babalarının hayrına burada faaliyet göstermiyorlardır sanırım. Hele de Türkiye’nin daha müreffeh, daha kalkınmış bir ülke olması için faaliyet gösterdiğine inanmak en azından saflık olur gibi geliyor!

    ——–

    Renkli Devrimler!!!

    “Bu renkli devrimlerden neden rahatsız olunduğunu da anlamıyorum. Ama Diktatör gidiyor, demokrasi geliyor, sevinmemiz gerekmez mi? Gelen yönetimlerin ABD-AB yanlısı olması da çok makul bence, çünkü bir önceki diktatörü Rusya destekliyordu, hem ayrıca ABD ye yanaşmak o ülkelerin çıkarına olamaz mı?” diye soruyorsunuz.

    İşte tam da bu sebepten bu renkli devrimleri rahatsız edici buluyorum; Neden şu yanlısı ya da bu yanlısı olmak zorunda bu ülkeler? Neden bağımsız olmasınlar.

    Neden ya Rusya ya da ABD eksenli politikaya mahkûm olsunlar?

    Demokrasi iyidir ama güdümlü olanı demokrasi olmaz zaten.

    Milli çıkarlarına uygun politika yürütmek her ülkenin olduğu gibi o ülkelerin de çıkarına uygun olanıdır.

    ——-

    Yazınız ve yararlı tartışma açılımızdan ötürü ben de size teşekkür ederim.

    Saygılar,

  12. Yazan:VolkanS Tarih: Şub 18, 2007 | Reply

    Hasan Bey,

    Yanlış Ekonomi Programı (Kur çıpası) , zayıf bankacılık sistemi (hortumlanmakta olan bankalar) vs. yapısal sebepler yüzünden kriz çıktı. Uluslararası sermaye ise elbette Türkiye’den kaçacak, risk gördükleri zaman kaçarlar. Diyelim ki siz haklısınız, yabancılar ülkede kriz çıkardı, yine de kriz çıkarılmaya müsait bir ekonomi olmasa çıkarabilirler miydi? Şimdi niye kriz çıkmıyor? Mayıstaki dalgalanma 2001 krizinden daha büyüktü mesela neden krize dönüşmedi? İşte hep bundan bahsediyorum, bu komplocu zihniyet başımıza gelen her türlü kötülüğü yabancılara bağladıkça olayların gerçek sebeplerini göremeyiz ve ileri gidemeyiz.

    Telekom sektöründe aksi örnekler de verilebilir, mesela ingiltere taa 1984 yılında satmış. Stratejik falan olduğunu da düşünmüyorum. Bu mantıkla gidersek her şey stratejik, o zaman GSM operatörleri de kamulaştırılmalı, neyse.

    Hrant Dink Cinayetinde gizli odaklar vs. olabilir bilemiyorum. Ancak katilin milliyetçi duygularla hareket ettiği açık, Hrant Dink’in cinayetten önce hedef gösterildiği de, Soykırım meselesinin bir yabancı düşmanlığı vasıtası haline getirildiği de.

    Açık Toplum Vakfı’nın ben gayet samimi söylüyorum babalarının hayrına çalıştıklarını düşünüyorum. çalışmaları “açık toplum” istemeyenleri rahatsız ediyor olabilir.

    Ülkelerin mutlak manada bağımsız olabileceklerini sanmıyorum. Hele 21. yüzyılda herkes karşılıklı bağımlı, az ya da çok. Kuzey Kore kadar bağımsız olmaktansa, bir Güney Kore kadar bağımlı olmayı da tercih ederim. Elbette gürcistan gibi küçük ülkeler uluslararası siyasette Amerika ya da Rusya birine yanaşacaklar.

    Neyse, bu alt tartışmalarda kimin haklı olduğu pek de önemli değil aslında, bunlar farklı birer politik duruş. Ben TRT-1 deki belgeselvari bir programda böyle bir politik duruşun telkin edilmesine karşı çıktım. Dikkat edin savunulması demiyorum “telkin edilmesi” ve bu telkinde ne tür çarpıtmaların yapılabildiğini de en yukarı yazdım. Bardağın dolusu boşu yok, kadın göz göre göre seyirciyi kandırıyor. Sizin gibi tezini “argumentative” savunmuyor, retorik yöntemler kullanıyor. Düzgün savunsaydı da karşı çıkardım çünkü TRT ye düşen “hayvanlar alemi belgeseli” yapmak ve eğer siyasi konulara değinecekse tarafsızlığını muhafaza etmektir. Tüm halkın vergileriyle yaşayan bir kanalda toplumun sadece bir bölümüne ait bir siyasi duruşun propagandası yapılamaz. Yoksa, hükümet TRT yi kendi görüşleri doğrultusunda kullandığında kızmaya hakkınız kalmaz.

  13. Yazan:metin-thePoor Tarih: Şub 22, 2007 | Reply

    Soros’muş! Yapmayın yaw!

    Banu Avar kimmiş? Bi bilelim.

    ***

    “Özgürlük ya da demokrasi ulusal çıkarlar tarafından belirlenir.”

    Başüstüne sahip! Emret sahip! “Ulusal çıkar” dendi mi akan sular durur. İyi de, kim belirliyor bu “ulusal çıkarlar”ı sahip? Benim aklım ermez, değil mi sahip? Susayım, peki sahip!

  14. Yazan:salih engin Tarih: Mar 17, 2007 | Reply

    beyler evet dediginiz gibi ispanya kalkinmis olabilir fakat ulkesindeki yabanci sermayenin hatirinada irak savasinada katilmak zorunda kaldi halki istemedigi halde biz belki hala esekle yuk tasiyoruz ama hala abd ye hayir diyebilme luksumuz var 1 mart teskeresinde oldugu gibi yerli mali turkun mali herkes onu kullanmali catlasanizda patlasanizda ulusalciyiz milliyetciyiz turkuz muslumaniz

  15. Yazan:hasan geniş Tarih: Mar 18, 2007 | Reply

    Sn. Volkan Bey:

    Yazdıklarımı okumuyorsunuz, ısrarla okumamaya da devam ediyorsunuz.

    Ekonomik krizin asıl sebebinin ne olduğunu bu alanda yetkin insanların makalelerinden alıntıladım. Elbette ekonomideki yapısal bozukluklar düzeltilmeli, tedbirler alınmaladır. Ama 2001’deki kriz yapısal bozukluktan kaynaklanmadı. Bilim adamları ne diyor 2001 krizi ile ilgili sonuç olarak: “Sermaye hareketlerinde GSMH’nın yüzde 12’si dolaylarında bir yön değiştirmenin parasal büyüklüklerde, faiz hadlerinde ve finansal sistemde yaratacağı şoklar açık olsa gerektir. Bu boyutta şoklarla karşılaşan bir finansal sistemin çöküntüye sürüklenmesi için, ayrıca yapısal bozukluklar taşıması gerekmez.”

    Yukarıda yazdığım yazıyı Telekom açısından da okumadığınız anlaşılıyor. Ne diyorum ben “Telekom sektöründe bizden başka blok satış yapan Devlet yok!” Siz diyorsunuz ki, İngiltere 1984’te satmış. Peki blok olarak mı? Hayır. Yukarıda yazdığım tabloda görülüyor açıkça: “İNGİLTERE British Telekom Tamamı Halka Arz, En Büyük Hisse %5”

    Stratejik olduğunu düşünürsünüz düşünmezsiniz bu sizin görüşünüz. Ben özelleştirme olmasın, kamuda kalsın demiyorum ki. Dediğim kontrolün kamuda olması ve özelleştirmenin belirli şartlar dâhilinde yapılmasıdır.

    Zaten bizden başka blok satış yapan yok. Biz herkesten akıllıyız, her şeyin en iyisini biliyoruz ya!

    Düşünmek lazım değil mi, acaba adamlar neden blok satış yapmıyorlar, ya halka arz ya da altın hisseli satış yapıyorlar ve en büyük hisse için üst sınırlama getiriyorlar?

    Hrant Dink, cinayeti bir süreçtir. Yargılanmasına ve ceza almasına sebep olan yazı dizisinde, Türklüğe hakaret yoktur. Nasıl olup da ceza aldığını sorgulamak, yargılama sürecini dikkatle araştırmak gerekir. Bu şekilde cinayetin izlerini, kimlerin rolü olduğunu tespit edebilirsiniz.

    Soykırım meselesi, bir yabancı düşmanlığı vasıtası haline getirilmekte midir? Bu tartışılabilir. Ama ben böyle olduğunu düşünmüyorum.

    Fakat, konumuz yabancılar olduğunda tarihi gerçekleri, yaşananları gözden uzak tutmadan hareket etmekte her zaman fayda vardır.

    Açık Toplum Vakfı konusunda farklı düşünüyoruz. Bu konuya girmeye gerek yok.

    Düşüncenizin aksine, bence Ülkeler mutlak manada bağımsız olabilir. Karşılıklı etkileşim, menfaat birliktelikleri başkadır, bağımsız karar almak başkadır. Ne K. Kore (ki K. Kore de bağımsız karar almamaktadır) gibi ne de G. Kore gibi olmak zorunluluğumuz yoktur.

    Ülke menfaatleri çerçevesinde siyaset güderek, menfaatler gerekli kıldığında belli ülkeler yanında olmak başka durumdur, göbekten o ülkelere bağlı olmak başka bir durumdur.

    “TRT ye düşen “hayvanlar âlemi belgeseli” yapmak”. diyorsunuz.

    Bu görüşünüze katılmam mümkün değil. Benim verdiğim vergilerle yayın yapan bir kanalın “hayvanlar âlemi” belgeseli yayınlamak yerine kültürel bir duruş sergilemesi, milli bir duruş sergilemesi gerekir. Aklınıza gelebilecek her konuda halkı bilinçlendirmelidir. İç siyasete girmeksizin, parti, hükümet sözcülüğü yapmaksızın. (Bunu da yazmıştım daha önce).

    Hayvanlar âleminde yaşamıyoruz ki, her an o belgesellerle yatıp kalkalım.

    —-

    Sn. Salih ENGİN bu nasıl yorum!!!


    Sn. metin-thePoor size de aynı cevap: Bu nasıl yorum?


    Not: Yorumcuya asgari saygı için lütfen yorumcunun yorumunu dikkatle okuyunuz ve öyle cevap yazınız.

  16. Yazan:essemara küçük Tarih: Mar 23, 2007 | Reply

    VOLKAN BEY SİZE KATILMIYORUM MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜNDE SÖYLEDİĞİ GİBİ BİZİM YAPABİLECEKLERİMİZ BİZİM ASİL KANIMIZDA MEVCUTTUR NE ABD ‘EYE NE AB’YE MUHTAÇ DEĞİLİZ İÇİMİZEDE KAPANALIM DEMİYORUZ AMA ONLAR NE DERSE OLUR MANTIĞI KÖRÜ KÖRÜNE ABD’YE VE AB’YE TESLİM OLMAK NE GEREK VAR BİZ TARİHİN HİÇ BİR KESİMİNDE KÖLE OLMADIK KİMSEYİDE KÖLE YAPMADIK KÖLE OLMAYA HEVESLİLER BUYRUN ORALARA GİDİN ORALARDA ÜSTÜ DEMOKRASİ ALTI KÖLELİK ORALARDA YAŞAYIN HANİ BİZDE BİRDEYİM VAR KENDİNE MÜSLÜMAN ONLARIN DEMOKRASİ ANLAYIŞIDA KENDİNE DEMOKRAT SANA BANA İŞLEMEZ ÇÜNKÜ SEN BARBAR TÜRKSÜN ONLARA GÖRE BİLİYORMUSUN ABD’DE PAPAZ OKULLARINDA TÜRKLER NASIL YOK OLUR DİYE BİRDERS VAR VE KARAR VERİYORLAR TÜRKLERLE SAVAŞILMAZ TÜRKLER GÖZÜ KARA VATAN İÇİN NASIL TÜRKLERİ YOK EDERİZ İÇİNE NİFAK SOKARAK EĞLENCE SEKTÖRÜ GENÇLERE UYUŞTURUCU İŞTE AB’YLE AĞZIMIZA BİR PARMAK BAL ONDAN SONRA YAPACAKLARINI YAPACAKLAR NEDEN AVRUPA BİZDEN İSTEDİKLERİNİ KIBRIS RUM KESİMİNDEN VEYA YUNANİSTANDAN İSTEMEDİ ORADADA AZINLIK TÜRKLER VAR AMA ONLAR TÜRKMÜ ONLARI YOK SAYIN ONLAR AZINLIK MAZINLIK DEĞİL ONLARI YOK SAYIN KİŞİ BAŞI GELİR ARTACAKMIŞ NEREDEN ARTACAK BİRAZ GERÇEKÇİ OLUN GÖKTEN PARAMI YAĞACAK YOK YABANCI SERMAYE GELECEKMİŞ GELSİN O KENDİNİ ZENGİN EDER SENDEN ONA NE YA BU KADAR ROMANTİK OLMAYIN GERÇEKÇİ OLUN KANLARIMIZLA CANLARIMIZLA SAVUNDUĞUMUZ BU TOPRAKLARIPARA İLE SATACAKTIK DAHA NİYE SAVAŞTIK BIRAKSAYDIK İNGİLİZLER BİZİ YÖNETSEYDİ ÖNCE TOPRAKTAN VAZ GEÇSEYDİK SONRA DİNDEN SONRADA TÜRKLÜKTEN ŞİMDİ HEPİMİZ İNGİLİZ OLURDUK MİLLİ GELİRİMİZDE YÜKSEK OLURDU KİŞİBAŞI GELİRİMİZDE OZAMAN KURTULUŞ SAVAŞINDA ENAYİLİK ETTİK ÜLKEYİ SAVUNDUK ŞİMDİ SATALIM PARA GELSİNDE NEREDEN GELİRSE GELSİN ÖNEMLİDEĞİL NAMUS NEREDE KALDI NE IRAĞA GETİRDİKLERİ DEMOKRASİYİ GÖRDÜK BİRDE İRLANDAYA BAK ZATAN KURTULUŞ SAVAŞINDAN SONRA DEMEDİLERMİ ŞİMDİ TÜRKLER KAZANDI AMA BİŞEKİLDE BİZ BURALARI SİZDEN ALACAĞIZ ONLAR YAPIYORLAR BU DEĞERLİ TOPRAKLARI ALMAK İÇİN ONLARI ANLAYA BİLİYORUM AMA SİZİN GİBİ TÜRKLERİ ANLAYAMIYORUM HERŞEY PARA DEMEK DEĞİL İNSANIN DEĞERLERİ OLMALI DÜNYA DURUŞU OLMALI
    BİRDE SON SÖZ GERÇEK VATAN SEVERLİK BİRBİRİMİZLE ÇATIŞMAK DEĞİL ÇOK ÇALIŞMAK DEMEKTİR BANU AVAR’IN ALDIĞI MAAŞ SONUNA KADAR HELAL OLSUNBİZİM GÖZLERİMİZİ AÇIYOR SİZİN GİBİ UYUTMUYOR TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ AYIP GÖRENLERE LAFIM ÜSTÜNE ALINAN ALINSIN ELBETTE YABANCILARLA TİCARET YAPACAKSIN ONLARDAN KORKMUYORUZ ÖNLEM ALIYORUZ BUNUDA BİLİNKİ TÜRKÜN TÜRKTEN BAŞKA DOSTU YOK

    Editörün Notu :

    Sayın Essemara Küçük,

    Blog ve forumlarda -yalnızca- büyük harf kullanımı genellikle “yüksek ses tonu” ifade eder. Bu ise gereksiz. “Normal yazı”yı kullanırsanız seviniriz.  

  17. Yazan:essemara küçük Tarih: Nis 10, 2007 | Reply

    Çanakkale Şehitlerine

    Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
    En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
    -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
    Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
    Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
    Nerde-gösterdiği vahşetle ‘bu: bir Avrupalı’
    Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
    Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
    Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
    Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
    Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
    Avusturalya’yla beraber bakıyorsun: Kanada!
    Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
    Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
    Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ…
    Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
    Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
    Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
    Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
    Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
    Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz…
    Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
    Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbâb,
    Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

    Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
    Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
    Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
    Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
    Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
    Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
    Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
    O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…
    Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
    Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
    Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
    Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
    Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
    Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
    Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
    Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
    Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
    Alınır kal’â mı göğsündeki kat kat iman?
    Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
    Çünkü te’sis-i İlahi o metin istihkâm.

    Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
    Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;
    Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedi serhaddi;
    ‘O benim sun’-i bedi’im, onu çiğnetme’ dedi.
    Asım’ın nesli…diyordum ya…nesilmiş gerçek:
    İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
    Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
    O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
    Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
    Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
    Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
    Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
    Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi…
    Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
    Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
    ‘Gömelim gel seni tarihe’ desem, sığmazsın.
    Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb…
    Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
    ‘Bu, taşındır’ diyerek Kâ’be’yi diksem başına;
    Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
    Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
    Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
    Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
    Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
    Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
    Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
    Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
    Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
    Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
    Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
    Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
    Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin’i,
    Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran…
    Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
    O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
    Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
    Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın…Heyhât,
    Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât…
    Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
    Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.

    Mehmet Akif Ersoy

  18. Yazan:Mehmet Tarih: Nis 10, 2007 | Reply

    “Sınırlar Arasında” yerine yakinda “Sinirler arasinda” diyecegiz! Dinler arasi diyalog konusunda yayinlanan program yarim yamalak toplanmis bilgilerle dolu, dogru durust bir referans yok, bir avrupa ve hristiyan düsmanligidir gidiyor.

    TRT’nin buna alet olmasi endise verici…

    Dostlukla

  19. Yazan:essemara küçük Tarih: Nis 12, 2007 | Reply

    Mehmet bey hangi düşmanlıktan bahsediyorsunuz bukadar batı hayranlığı varken.Milli düşünce gelişiyor diye neden endişe ediyorsunuz.700 yıl ümmetçi düşünce vardı sonra insanlar milliyetçi düşüncelerle ki avrupadan çıktı ilk milliyetçi akımlar şimdi ise herkes ümmetçi olalım diyor acaba hangisi doğru.Ümmetçilik iyi olsaydı avrupa bunu yıkmazadı eeeeeeee milliyetçiliği kötü diyorsunuz ama avrupa zaten milliyetçi akımı başlattı biz zaten ümmetçi idik.demek ki milliyetçilik iyidir kimse de araplar müslüman araplarla birleşelim demiyor çalışkan olalım o bize yeter hıristiyan olsun veya musevi veya dinsiz fark etmez yeterki ben türküm desin Türkiye için çalışsın fark etmez biz bize yeteriz bize sadece tarım ile uğraşmak yeter çünkü dünya kuraklığa doğru gidiyor elimizdekilerin yani toprağın değerini bilmezsek o zaman halimiz yaman .Bide son bi ata sözü domuzdan post olmaz gavurdan dost olmaz

  20. Yazan:Mehmet Tarih: Nis 12, 2007 | Reply

    Sayin Essemara Küçük,

    Domuzdan post olmaz ama derisinden çok iyi çanta ve deri ceket olur. Türkiye’de de bir çok insan bilerek veya bilmeyerek bu deri esyalari kullaniyor 🙂

    Avrupalilar gavur degil, kitap ehlidir. Dost olmamiz sart degil, uluslarrasi iliskilerde karsilikli menfaat aranir, “dost ve kardes ülke” gibi laflar ettiklerine bakmayin.

    Degindiginiz her konu için ayri ayri tartismak gerek, bu kadar acele etmeyin,
    biz daha buradayiz 🙂

    avrupa milliyetçiligin bedelini çok agir ödedi ve 1950’lerde millet-devlet modelini terk etti.

    Avrupa yapti diye (veya yapmadi diye) bir sey yapmaya karsiyim. Gerekeni, Türkiye için iyi olani yapalim, AB’ye uysa da uymasa da.

    Dostluka

  21. Yazan:essemara küçük Tarih: Nis 18, 2007 | Reply

    Sn Mehmet bey Türkiye için iyi şeyler yapalım fikrinize sonuna kadar katılıyorum.Ama o atasözünü ben icat etmedim büyüklerimden duydum domuz derisinden cüzdan ve ayakkabı yapılıp bu ülkede bile bile onu kullanıyor ise boşuna bereket bekliyoruz Allah’tan daha ne diyeyim saygılar.

  22. Yazan:knz Tarih: Haz 8, 2007 | Reply

    volkan bey size burdan duyuru yapmıştım. bir editör sayfasına duyuru yapmıştım.

    benim amacım sadece, ilgili kişileri bulmak, ve beni neler olduğu hakkında haberdar etmenizdi.,

    şunu bilmek iyidi; mustafa akyol knz yazısı istemiyor, diye bildirim alsam bile;
    bu bile bir açıklamadır. eyvallah derim.

    yazıyı göndermekteki amacım sansürü hakedecek bir yazı olmadığını göstermekti.

    teknik arıza için 2 hafta bekledim., sabrettim.
    mülk sahibi elbette keyfi davranabilir ama orda hala knzye diye soru içeren yazı çıkıyor. o insanların bilmesi gerekmez mi ?

    suat bey benim için iftira ediyor diyor.
    hayır, iftira etmedim. yazıyı editör sayfasına göndermiştim, Orada bulamadım.

    Saygılarımla

  23. Yazan:VolkanS Tarih: Haz 8, 2007 | Reply

    knz Bey/Hanım

    Dediğim gibi akyol.org daki yorum sorunu beni de kapsıyor.
    Keşke size yardımcı olabilsem ama kelin ilacı olsa başına sürer 🙂
    Siz canınızı sıkmayın akyol.org u takip edenlerin bir kısmı bu siteyi de takip ediyor (ben mesela). Açıklamalarınızı görmüşlerdir.

    Sağlıcakla…

  24. Yazan:Mümtaz YILDIZ Tarih: Eki 6, 2007 | Reply

    Ya bu yorumu buraya üşenmeden yazmak için ya gerçekten çok saf olmalısınız yada art niyetli olamlısınız.
    Bu yazdıklarınızla tam bir AB ve ABD sözcüsü gibi konuşmuşsunuz.

    Tüm TV programları içerisinde FARKLI bir görüş belirten 3-5 programdan biri olan SINIRLAR ARASINDA’nın ne kadar etkili ve sömürenler için tehlikeli olduğu görüldüğü içindir ki sıkı sık yayından kaldırılmak için sizin gibiler kullanılır. Ama güçleri yetmediğinden şimdi de program saatini gece yarısından sonraya kaydırılarak izlenmesi engellenmeye çalışılıyor.

  25. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Eki 6, 2007 | Reply

    Mümtaz Bey,
    laf aramizda, “SINIRLAR ARASINDA” gerçekten biraz paranoyak bir program, biraz egri oturalim, dogru konusalim 🙂

    Gölgesinden bile korkan komplo teoricileri ile “Kahraman Türk Milleti” ne büyük tezat olusturuyor degil mi?

    Satgilarimla

  26. Yazan:Mümtaz YILDIZ Tarih: Eki 6, 2007 | Reply

    size göre abartı gelmiş olabilir ama programda üzerinde durulan konulara bakıldığında Banu AVAR’ın söyledikleri az bile.

    Gündemi takip ederseniz yanılırsınız bence çünkü malum medya gerçekleri gizliyor, saptırıyor ve işine geldiği gibi kullanıyor. Ama o kadar çok aynı yalanları söylüyorlar ki artık gerçk gibi algılanıyor.

    Gerçek tehlikeyi nalatan birkaç kanla ve bir kaç program var. Bunların söylediklerini düşünüp birazda okursanız (mesela Oktay SİNANOĞLU veya Attila İLHAN gibi yazarları) acı gerçekle karşılaşıyorsunuz.
    Çoğu kişi de bu çok kötü gerçekleri görmektense tatlı yalanlara inanmayı tercih ediyor (neydi o filmin adı Matrix gibi). Çünkü sorun çözümsüz gibi görünüyor, sonumuz hiç hayırlı görünmüyor.
    Ama uyanan her insanla çözüme biraz daha yaklaşıyoruz. Onun için bu tür programları el üzerinde tutmalıyız.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin