Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Kötülüğün Sıradanlığı / Hannah Arendt »

Kotulugun-Siradanligi-Hannah-Arendt-32

Duruşmada Yahudi liderlerinin rolü de gündeme geldiğinden ve ben de bu konu hakkında bir rapor yazdığımdan ve yorum yaptığımdan, kaçınılmaz olarak bu meselenin de tartışılması gerekiyordu. Bence bu Önemli bir mesele, ama tartışma bu meseleyi netleştirmeye pek katkı sağlamadı. Yakınlarda İsrail’de yapılan bir duruşmada, eskiden Yahudi emniyet amirlerinden biri olan ve şimdi de İsrail Operası’nın başında bulunan Hirsch Birnblat adında biri, önce bölge mahkemesi tarafından beş yıl hapis cezasına çarptırıldı; daha sonra temyize gittiği Kudüs’teki Yüksek Mahkeme ise bu kararı bozarak Bimblat’ı beraat ettirdi. Mahkemenin oy birliğiyle verdiği bu karar dolaylı olarak Yahudi Konseylerini de akladığı için, bu mesele Yahudi kamuoyunu ne yazık ki ikiye böldü. Gelgeldim bu tartışmada, sesi en çok çıkan katılımcılar ya Yahudi halkını liderleriyle özdeşleştiriyordu (buna karşılık sağ kalan hemen herkes, Yahudi halkıyla liderleri arasında, daha önce Theresienstadt’ta kalan bir Yahudinin şu sözleriyle özetlenebilecek net bir ayrım yapıyordu: “Yahudi halkının tamamı fevkalade davrandı. Sadece liderler çuvalladı”) ya da -sanki Yahudilerin göç etmesine yardım etmekle Nazilerin Yahudileri tehcir etmelerine yardım etmek arasında bir fark yokmuş gibi- Yahudi yetkilileri haklı çıkarmak için onların savaştan önce, daha da önemlisi Nihai Çözüm döneminden Önce takdire şayan hizmetler verdiğinden bahsediyordu. Read the rest

Bilginin Arkeolojisi / Michel Foucault »

Bilginin-Arkeolojisi-Michel-Foucault-19Stratejilerin Oluşması

Ekonomi, tıp, dilbilgisi, canlı varlıkların bilimi gibi söylemler tutarlılık, kesinlik, ve oturmuşluk derecelerine göre temalar ya da teoriler oluşturan bazı kavram örgütlenmelerine, bazı nesne gruplarına, bazı ifade tiplerine yer verirler: xvm. yüzyılın dilbilgisinde, bütün öteki temaların kendisinden türeyeceği ve bazen açıklanabilir olan anımsamaya yol açacak bir doğuştan dil teması; xıx. yüzyılın filolojisinde, bütün Hint-Avrupa dilleri arasındaki bir yakınlık -soy zinciri ya da akrabalık- ve onlar için ortak bir başlangıç noktası hizmetini görecek olan bir arkaik dil teorisi; xvııı. yüzyılda, doğanın sürekliliğini zamanın içinde açan ve sınıflandırmayla ilgili tablonun aktüel boşluklarını açıklayan bir türlerin evrimi teması; tarımsal üretimin başlamasından itibaren, fizyokratlarda, bir zenginliklerin dolanımı teorisi. Biçimsel düzeyleri ne olursa olsun, uzlaşımsal olarak, bu temalara ve bu teorilere «stratejiler» adını vereceğiz. Problem onların tarihin içinde nasıl dağıldıklarını bilmektir. Stratejiler arasında bir düzenin varlığını bulmak mümkün olmadığı ve oluşumlarının genel sistemini tanımlayacak Read the rest

Tarihsel Kapitalizm / Immanuel Wallerstein »

Tarihsel-Kapitalizm-Immanuel-Wallerstein_5Bu haksız ticaret nasıl çalışmış? Mallar ya karmaşık bir üretim işleminin geçici kıtlığı ya da zorla ihdas edilen suni kıtlıklar nedeniyle piyasada ortaya çıkan herhangi bir reel farklılaşmadan yola çıkarak, bölgeler arasında, daha az “kıt” mal bulunan bölgenin, mallarını başka bölgelere, zıt yönde hareket eden eşit fiyatlı mallardan daha fazla bir reel girdi (fiyat) ifade edecek biçimde “satması” yoluyla hareket etmiştir. Gerçekte olup biten, üretilmekte olan toplam kârın (ya da artığın) bir kısmının bir bölgeden diğerine aktarılmasıdır. Bu tür bir ilişki merkez-çevre oluş ilişkisidir. Genişletirsek, yitiren bölgeye “çevre”, kazanan bölgeye de “merkez” diyebiliriz. Bu adlar gerçekte iktisadi akışların coğrafi yapısını yansıtmaktadır.

[…]

İşlemlerin çoğu, uzun bir meta zinciri içinde yer alan iki ara üretici arasındaki değiş tokuş biçimindedir. Alıcı kendi üretim süreci için bir “girdi” satın almaktadır. Satıcı ise “yarı mamul bir ürün”, yani, doğrudan kişisel tüketime yönelik olan nihai kullanım açısından henüz yarı mamul durumunda bir ürün satmaktadır. Read the rest

Bozkır Kurdu / Hermann Hesse »

Bozkirkurdu-Hermann-Hesse-20555Birbirleriyle yer değiştiren değişik silahlarla sürdürmüştü bu savaşı. Sonunda, yaklaşık kırk yedi yaşındayken, mizah havasından yoksun sayılmayıp sık sık yüzünü güldüren parlak bir düşünce gelmişti aklına: Ellinci doğum gününü, intihara yeşil ışık yakacağı gün olarak saptamıştı. Kendi kendisiyle yaptığı anlaşmaya göre, belirlenmiş zaman geldi mi, o günkü havasına göre imdat kapısını kullanmak ya da kullanmamakta serbest bırakacaktı kendini. Bundan böyle başına ne gelirse gelsin, ister hasta olsun, ister sefalet yakasına yapışsın, isterse çileler, acılar içinde kıvransın, hepsi bir vadeye bağlanmıştı, sürse sürse birkaç yıl, birkaç ay, birkaç gün sürebilirdi, bunların sayısı da günden güne azalıyordu! Ve gerçekten de, eskiden kendisini daha derin ve daha uzun süreli acılar içinde kıvrandıracak, hatta belki onu temelden sarsacak kimi sıkıntılara şimdi daha kolay katlanmaya başlamıştı. Diyelim ki şu ya da bu nedenden pek kötü duruma düştü, yaşamının çölleşmesine, yalnızlaşmasına ve yabanıllaşmasına özel birtakım acı ve kayıplar gelip eklendi, acılara şöyle seslenebilirdi: “Durun siz, topu topu iki yıl kaldı şunun şurasında, o zaman benim sözüm geçecek!” Ve ellinci yaş gününün sabahında kendisine doğum gününü kutlayan mektuplar gelirken, elinde ustura, kapıyı kapayıp bütün acılara veda edeceğini düşünüyordu büyük bir hazla. O zaman eklemlerindeki gut, ruhundaki melankoli, başındaki ağrı ve midesindeki sancı kendilerine artık başka kapı arasınlardı. Read the rest

Dünyamıza Bakış / Albert Einstein »

Dunyamiza-Bakis-Albert-Einstein-xx4Sigmund Freud’a Mektup

Çok sevgili Bay Freud,

Hakikati keşfetme arzusu sizde başka bütün arzuları nasıl bastırıyor, hayret ettim. Savaş ve yoketme güdülerinin insan ruhunda sevgi ve yaşama gücü ile nasıl içice girmiş olduğunu su götürmez bir açıklıkla ortaya koyuyorsunuz. Ama, inandırıcı açıklamalarınızdan bir de şu büyük amaca ulaşma özlemi çıkıyor ortaya: insanın iç ve dış bütün savaşlardan kurtulması. Bu büyük özlemde, çağlarının ve uluslarının üstüne çıkan, düşünce ve ahlâk alanında birer yol gösterici olarak saygı gören bütün büyük insanlar birleşir.

İsa’dan Goethe’den Kant’a kadar hepsinde bu kurtuluş özlemi vardır. Her ne kadar insanlar arasındaki ilişkileri düzenleme istekleri pek gerçekleşmiş değilse de, yalnız bu türlü insanların bütün dünyaca birer önder sayılmış olmaları anlamlı bir gerçek değil mi? Read the rest

Cesur Yeni Dünya – Aldous Huxley »

Cesur-Yeni-Dunya-Aldous-Huxley-524Etiketleme sistemini açıkladı -beyaz zemin üzerine siyah yazıyla; erkekler için T, dişiler için daire, ve yazgısı kısır olarak belirlenenlere de soru işareti. “Çünkü zaten çoğu durumda doğurganlık sadece başa beladır,” dedi Mr. Foster, “gerçekte binikiyüz yumurtalıktan birinin doğurgan olması amaçlarımıza yeter de artar bile. Ama elimizde iyi seçenekler olsun isteriz. Şüphesiz işi hep sağlama almak gerekir. O yüzden dişi embriyoların yüzde otuzunun normal gelişimine izin veriyoruz. Diğerlerine yolun kalanında her yirmidört metrede bir, bir erkek cinsiyet hormonu verilir. Sonuç: şişeden kısır dişiler olarak çıkarılırlar -yapısal olarak gayet normal (sakallarının çıkması eğilimi gibi çok küçük bir istisnayı saymazsak, diye kabullenmek zorunda kaldı), ama kısır.

Kesinlikle kısır. Ki bu da sonunda bizi,” diye devam etti, “doğanın salt kölece taklidinden uzaklaştırıp insan buluşlarının çok daha ilginç dünyasına taşımaktadır.” Ellerini ovuşturdu. Elbette sadece embriyo kuluçkalandırmakla yetinmeyeceklerdi; inekler bile yapabilirdi bunu. “Aynı zamanda yazgılarını belirleyip şartlandırıyoruz. Bebeklerimizi şişeden sosyalleşmiş insanlar olarak çıkarıyoruz, Alfalar ya da Epsilonlar olarak, geleceğin kanalizasyon işçileri ya da geleceğin…” Geleceğin Dünya Denetçileri diyecekti ama kendini düzeltip, “geleceğin Kuluçka Merkezi Müdürleri olarak,” dedi. Read the rest

Mrs Dalloway / Virginia Woolf »

MRS Dalloway virgina wolfEğer kitap okumanın yegâne amacı ne diye sorulacak olursa hiç tereddüt etmeden kafayı tamamen karıştırmak ve bu karışıklık içinden bir düşüncenin meydana gelmesini sağlamak diyebilirim. Bu sancılı bir süreçtir. Çünkü insan doğası gereği bencildir ve sınırları aşan bir durum olursa tahammülsüzdür. Bu yüzden aynı düşünceye sahip insanların arasında mutlu olmaya alışmıştır. Hayatının her alanına yansır bu tutum. Tabii ki kitap okurken ya da bir kitapçıda dolanırken eli hep bilgisi dâhilinde olan eserlere gider yeniliğe tahammülü yoksa, daha da önemlisi kendisine bir tokat atmanın zevkini tatmamışsa.

Eğer içimizde bu tokadın tadını tatmamış olanlarımız varsa sevgili Virginia’nın Mrs Dalloway isimli kitabı tam bir reçete mahiyetindedir.

Vırgınıa Woolf.”Mrs Dalloway çiçekleri kendisinin alacağını söyledi.” cümlesiyle başlayan kitapta varoluşu, cinsiyet meselesini, ölümü, aşkı, dini sorgulamıştır.” Yazar Mrs Dalloway’i sürekli kendi kendisine konuşturmuş ve yukarıda saydığım konular hakkındaki görüşlerini ortaya çıkarmıştır.

Başlangıçta Mrs Dalloway’e kendi tabiriyle içindeki canavarı çıkartacaktır. Bu canavar biraz kurcalarsak hepimizin içinde olan bir ötekidir. İnsanlara kusurlu yanlarını göstermek istemeyen, iyiliği, dostluğu, sevilmeyi sorgulayan, özünde sadece kendisine karşı sevgisi olan bir canavar.

Gerçek aşk, evlilik hepimizin günlük hayatımızda kullandığımız içini kendimize göre toz pembe hayallerle doldurduğumuz kavramlardır. Oysa aşk insanı yok eden bir Read the rest

Tarihsel Kapitalizm / Immanuel Wallerstein »

Tarihsel-Kapitalizm-Immanuel-Wallerstein_4442İnsanlar arasında eşitsizliği arttıran bir takım  tarihsel süreçler var. Bir meta zincirindeki herhangi iki halkada “dikey tümleşme”nin söz konusu olduğu tüm durumlarda toplam artığın eskisinden daha büyük bir kısmının merkeze doğru kaydırılması olanaklı olabilmiştir. Artığın merkeze kaydırılması sermayeyi de orada yoğunlaştırmış ve daha fazla makineleşme için daha büyük oranda parayı kullanılabilir kılmış, bu iki noktanın ikisi de, merkez bölgelerdeki üreticilere var olan ürünlerle ilgili ek rekabet üstünlükleri getirmiş ve süreci yenileyebilecekleri, az bulunan yeni ürünler yaratmalarına olanak sağlamıştır.

Sermayenin merkez bölgelerde yoğunlaşması, pek çok yetisi arasında çevre bölgelerindeki devlet çarklarının göreli olarak zayıflamasını ya da zayıf kalmasını sağlamak da bulunan göreli olarak güçlü devlet çarkları yaratılması için gerekli mali temeli ve siyasal itilimi yaratmıştır. Merkezler böylelikle, söz konusu çevre devlet yapılarına, meta zinciri hiyerarşisinde alt düzeylerde yer alan işlerde daha fazla uzmanlaşmayı kabul ederek hatta geliştirerek kendi topraklarında işçileri düşük ücretle çalıştırmaları ve işçilerin yaşamlarını sürdürmelerini sağlayacak uygun hane yapıları yaratmaları (güçlendirmeleri) yönünde baskı yapabilmiştir. Tarihsel kapitalizm, dünya sistemi içindeki farklı bölgelerde dramatik farklılıklar gösteren, tarihsel ücret düzeyleri Read the rest

Bilginin Arkeolojisi / Michel Foucault »

Bilginin-Arkeolojisi-Michel-Foucault-55Demir Kafesten Plastiğe Kimliklerimiz

Kültürel tamlıklar teması -ki bu tema için Marx önce eleştirildi sonra başka bir kılığa sokuldu-içinde, bir ilk başlangıcın araştırılması teması -ki bu temayı kültürel tamlıklar temasının içine yerleştirmeyi istemeden önce o Nietzsche’nin karşısına konuldu- içinde, ve canlı, sürekli ve açık bir tarih teması içinde işlev gören aynı muhafaza edici fonksiyondur. Demek ki, tarihsel bir çözümlemenin içinde -ve özellikle eğer düşünce, fikirler ya da bilgiler söz konusuysa- süreksizlik ve ayrım kategorilerinin, eşik, kopma ve dönüşüm kavramlarının, serilerin ve sınırların betimlenmesinin çok açık bir biçimde kullanıldığının görüleceği her defasında öldürülmüş olan tarihe haykırılacaktır. Burada tarihin zaman aşımına uğramaz haklarına ve her mümkün tarihsellik temeline karşı bir eleştiriyi açıklayacağız. Fakat burada yanılgıya düşmemek gerekir: bu kadar çok hayıflanılan şey, tarihin yok olması değil, gizli olan fakat tümüyle öznenin sentetik aktivitesine bağlanmış bulunan bu tarih biçiminin ortadan silinmesidir; hayıflanılan şey, bilincin üstünlüğüne mitlerden, yakınlık sistemlerinden, dillerden, cinsellik ya da arzudan daha güvenilir, daha az sergilenmiş bir sığmak sağlamak zorunda olan şu oluştur; hayıflanılan şey, anlam işini ya da toplama hareketini, maddî belirlemeler, pratik kurallar, bilinçsiz sistemler, katı fakat düşünülmemiş ilişkiler, yaşanmış her tecrübenin dışında kalan Read the rest

Terörü Lanetlemekten Korkanlar: PVIGALMYBTAÖHTKETKASAO »

terör-lanet14 Mart akşamı oturdum, üşenmedim ve üyesi olmayı kendime küfür sayacağım ama kurucusu olmakla memlekette ne kadar gereksiz adam varsa bir çatı altında toplamakla iftihar edeceğim bir örgüt kurdum: PVIGALMYBTAÖHTKETKASAO.

Biraz araç şasi numarası gibi oldu ama açılımını yapınca siz de göreceksiniz ki, piyasadaki yeminli ne kadar devlet düşmanı ve gerek saflığından gerekse ahmaklığından o alçakların yanında durmayı ‘aydın olmak’ sayan bir sürü ıvır zıvır adam bir şekilde aynı çizgiye gelmiş. Örgütün açılımı şu: Pkk Ve Işid Gibi Bilumum Aşağılıkları Lanetlemeyi Maçaları Yemeyip Bu Tür Alçak Örgütler Hakkında Tek Kelime Etmeden Terörü Kınamayı Adamlık Sanan Andavallar Ordusu.

Ankara’nın göbeğinde ayda bir bomba patlıyorsa bu yüzde yüz devlet zaafiyetidir, eyvallah. Aynı şekilde, barış süreci boyunca bu alçakların bu derece lojistik sağlaması, Suriye’ye gidip sokak savaşı konusunda doktora düzeyinde yurda dönmesinin farkına varılmaması da üzerinde konuşulacak bir konudur. İstihbarati bir zaafiyet muhtemelen var; Cumhurbaşkanı’nın Hakan Fidan ısrarı da tartışılabilir ama canlı bombanın evine taziyeye giden milletin vekiline tek bir kelime etmeden, bir yandan sıcak çay yudumlayıp bir yandan sorumlunun devlet olduğunu açıklamak ancak bizim çeyrek aydına has bir reflekstir.

Sorun aslında şu; Güneydoğuda ilk kurşunun sıkıldığı 1984 yılından bu yana orada bir savaş var ve bu savaş büyük oranda bu ülkenin fakir fukara tayfası üzerinden yürütülüyor. Ben de Şırnak’tayken ‘ülke olarak’ bu savaşı yürüttüğümüz hakkında bir yanılgıya düşmüştüm. Döndüğümde rastladığım ‘vur patlasın çal oynasın’ bir hayat, kimsenin umurunda olmadığımız gerçeğini tokat gibi yüzüme çarptı. Türk insanı yıllarca orada bir yakını varsa kulak kesildi, ne zaman ki yakını terhis oldu, o coğrafyayı görmezden geldi. Eğer biz bu kayıpları Ankara’da değil de Beytüşşebab’da bir karakol baskınında verseydik yine aynı boşvermişlik tam gaz gidecekti inanın.

terör-lanet-2Bu ülkede yüzyıl var ki her zemin kaygandı; Solcu olmak, İslamcı olmak, Milliyetçi olmak zor zanaattı vesselam. Bu işin hakkını veren kim varsa başı devletle belaya girdi, tek istisna bu izansız aydın çetesine hiçbir şey olmadı. Çünkü sistem, bunları istese serada büyütürdü ama bunlar bir anda yerden bittiler: ‘Zemheri ayazında…’ nidalarıyla Selda Bağcan’ın akortsuz sesiyle Uğur Mumcu’yu anmaya gittiler, sisteme küfrettiler, sonra aynı sistemle kolkola, utanmadan 28 Şubatta gerdeğe girdiler. Çünkü terör de dahil bunların konfor alanını tehdit edecek ne varsa, bunlardan uzak, bunları tehdit etmediği müddetçe sorun değildi ve hiç olmadı.

İki Temmuz bu ülkenin bir akıl tutulmasıdır ve çok büyük acıları içinde barındır eyvallah da, Bu ülkede bir de ‘Erzincan – Başbağlar’ diye bir coğrafya var. Neden bu coğrafya mahremdir bu ülkede ve hiç konuşulmaz. Hangimizin ölüsünün daha kıymetli olduğunu tartan bir vicdan terazisini ne zaman imal ettiniz de ne zaman değer biçmeye başladınız ha? Bu ülkenin en ucunda yıllarca karakollar basıldı, bu ülkenin fakir fukara çocukları teneke barakalarda, gözlerden ırak bir coğrafyada bu vatan uğruna toprağa düşerken ne zaman gür sesinizle imdada koştunuz. Koşmadınız, yıllarca el kanıyla keyif çatan siz, bela yakınınıza gelince her korkak gibi titriyorsunuz o kadar. Anlamadıysan, anlatayım; o barakalar, uydur kaydır karakolların hepsi birer kalekol olduğu için dağda hükümsüz kalan PKK bugün şehire indi. Ama bu devlet bu işi de öğrenecek ve bu belayı da defedecek. Read the rest