Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Derin Lügat güncellendi. Sürüm 5.0 yayında. »

  • derin-lugat-5-kapak-bYeni sürümlere dair not: Eski sürümleri indirip okumuş olanların işini kolaylaştırmak için kelimelerin sırasını değiştirmiyoruz. Yani her yeni sürümde okumaya kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.
  • 5ci sürüme eklenen yeni terimler: Hissiyat – Maneviyat, Tanrı Parçacığı, Bâkî, Kelime, Cehalet, Mürşid, Evvel, Büyük Patlama.

İnsanlık neredeyse 4 asırdır “ilerleme” adını verdiği müthiş bir gerileme içinde. Tarihteki en kanlı savaşlar, sömürüler, soykırımlar, toplama kampları, atom bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar hep Batı’nın “ilerlemesiyle” yayıldı dünyaya. En korkunç barbarlıkları yapanlar hep “uygar” ülkeler.  Her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen bu insanlar nereden çıktı? Yoksa kelimelerimizi mi kaybettik?

Aydınlanma ile büyük bir karanlığa gömüldü Avrupa. Vatikan’ın yobazlığından kaçarken pozitivist dogmaların bataklığında kayboldu. “Yeniden doğuş” (Rönesans) hareketi sanatın ölüm fermanı oldu: Zira optik, matematik, anatomi kuralları dayatıldı sanat dünyasına. Sanat bilimselleşti, objektif ve totaliter bir kisveye büründü. (Bkz. Rönesans’ın Kara Kitabı)

Kimse parçalamadı dünyayı “Birleşmiş” Milletler kadar. Güvenliğimiz için en büyük tehdit her barış projesine veto koyan BM “Güvenlik” Konseyi değil mi? Daimi üyesi olan 5 ülke dünyadaki silahların neredeyse tamamını üretip satıyor. “Evrensel” insan hakları bildirisi değil güneş sisteminde, sadece ABD’deki zencilerin haklarını bile korumaktan aciz. Bu kavram karmaşası içinde Aşk kelimesi cinsel münasebetle eş anlamlı oldu: ing. To make love, fr. Faire l’amour… Önce Batı, sonra bütün insanlık akıl (reason) ile zekânın (intelligence) da aynı şey olduğunu sanmışlar. Oysa akıl iyi-kötü veya güzel-çirkin gibi ayrımı yaparken zekâ problem çözer; bir faydayı elde etmek ya da bir tehditten kurtulmak için kullanılır. Bir saniyede 100.000 insanı ve sayısız ağacı, böceği, kediyi, köpeği oldürecek olan atom bombasını yapmak zekâ ister ama onu Hiroşima üzerine atmamak için akıl gerekir.

İster Batı’yı suçlayalım, ister kendimizi, kelimelerle ilgili bir sorunumuz var: İşaret etmeleri gereken mânâların tam tersini gösterdikleri müddetçe sağlıklı düşünmeye engel oluyorlar. Çözüm ürettiğimizi sandığımız yerlerde yeni sorunlara sebep oluyoruz. Dünyayı düzeltmeye başlamak için en uygun yer lisanımız değil mi? Kayıp kelimelerin izini sürmek için yazdığımız Derin Lügat’ı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Modern savaşlarda neden insan değersizleşiyor? »

  • Savaş tarihi hakkı ile incelenmiyor. Teknoloji, ticaret, endüstri ve askeri strateji ayrı kişilerce öğrenildiğinden dünyayı anlamamız zor.
  • Meselâ kara savaşına destek veren yelkenli kayıklardan okyanusları hakim olan uçak gemilerine kadar bahriyenin sabitleri ve değişkenleri nelerdir?
  • Savaş gemilerinin kömürden mazota geçmesi jeopolitik satranç kurallarını tamamen değiştirdi. Mazot gemilerin menzilini 3-4 kat arttırdı.
  • Kömürle çalışan gemiler yakıt alabilecekleri limanlara çok sık uğramak zorundaydı; kömür atmak için işgücü gerekliydi ve kömür tozu patlıyordu.
  • Teknolojik ilerleme öncesi savaş profesyoneldi. Göz göze savaşmak için cesaret, beceri, bireysel güç ve uzun süreli eğitim gerekliydi.
  • Oysa makineli tüfek ve el bombası gibi icadlar sıradan insanların bile yüzlerce düşmanı öldürmesine imkân verdi. İşçi-köylü ile tecrübeli asker arasında fark çok azaldı.

Read the rest

Gerilla Savaşı / Ernesto Che Guevara »

che-guevera-3Tarihin razı gelmediği tek şey, proletarya politikası teorisyen ve uygulayıcılarının hesaplarındaki yanılmalardır. Hiç kimse bir öncü parti ünvanına, resmi bir üniversite diplomasına olduğu gibi talip olamaz. Öncü parti olmak, iktidar mücadelesinde işçi sınıfının başında olmak, işçi sınıfını iktidarı ele geçirmeye götürmeyi ve bunun için de en kısa yolu bulmayı bilmek demektir. Bu, devrimci partilerimizin görevidir ve hesapta yanılma olmaması için analiz derin araştırıcı ve esaslı olmalıdır.
Bugün Amerika’da oligarşik diktayla halkın baskısı arasında bir kararsız denge durumu gözlenmektedir. Biz, “oligarşi” kelimesini, feodal yapıların az ya da çok baskınlık durumuna rağmen, her bir ülkenin burjuvazi ve toprak sahipleri sınıfları arasındaki gerici ittifakın tanımlanması için kullanıyoruz. Bu diktalar, bütün kısıtlamasız sınıf egemenliği dönemi süresince, işlerinin kolaylaştırılması için kendi kendilerine verdikleri belirli bir yasallık çerçevesi içinde vardırlar -ama biz halkın öneminin son derece büyük olduğu bir aşamayı yaşamaktayız; halk, burjuva yasallığının kapılarına dayanmıştır ve bu yasallık, kitlelerin zorlamasını durdurmak için kendi yaratıcıları tarafından çiğnenmek zorundadır. Read the rest

Başkaları Ölürken Seyretmek… »

savasi-seyretmek-mesya-baskalarinin-acisi

Lâ-mekân değil teknolojik bir mekânsızlık

“Nasıl böyle gölgede huzur içinde uyuklayabilirsiniz? Kaç müslüman kardeşiniz öldürüldü? Kaç namuslu kızın ırzına geçildi? Hiç bir zaman İslâm ülkesi böyle yağmalanmamıştı, bu kadar müslüman kanı dökülmemişti! Ne oluyor? Müslümanlar zulüme alışıyorlar mı? Harekete geçmek için ne bekliyorsunuz? Düşmanın Bağdat’a dayanmasını mı? ”

Bugünkü zulümlere isyan eden bir gencin internetteki sözleri değil bunlar. Günümüzden 1000 yıl ötesinden yankılanan Kadı Ebu Saad al-Haravi’nin çığlığı. Sarıksız ve saçları kazınmış başıyla yas  tuttuğu anlaşılan zât Bağdat’ta Halife El Mustazhirbillah’ın huzurundaydı bu sözleri söylediğinde. Kadı 1099’da Suriye’deki Haçlı zulümüne tepki vermeyen Müslümanları uyandırmaya çalışıyordu ama nafile. Bu konuşmadan ancak 88 yıl sonra 2 Ekim 1187’de Selahaddin Eyyubi Kudüs’ü haçlılardan kurtaracaktı. Bu olay sırasında Ahmed Yesevî Hazretleri 5-6 yaşlarında olmalıydı. 1071 Malazgirt zaferiyle Anadolu İslâm’a açılmıştı ama Müslümanlar daha nice Haçlı ve Moğol istilâsına göğüs gerecek, nice fetihler yapacaklardı.

Bu meclistekilerin yanına varsak ve gelecek bin yılın yazılmamış(?) tarihini bir ekranda seyrettirebilsek ne olurdu? Kudüs’ün geri alınacağı ama 1000 yıl sonra Yahudilerce işgâl edileceği, İstanbul’un fethedileceği ama 500 yıl sonra Kur’an-ı Kerîm okumanın, Ezan-ı Muhammedî’nin ve tesettürün yasaklanacağı, korktukları bir çok devletin yok olacağı ama daha korkunçlarının geleceğini söylesek; Hiroşima ve Nagazaki’nin yanmış bedenlerini, Filistin’de fosforla yakılan çocukları, Vietnam’da ve Felluca’da bombalardaki nitrat ve uranyumdan kirlenen toprak ve suyu, insansız hava araçlarıyla haritadan silinen Afgan köylerinin fotoğraflarını göstersek, bu vahşete alet olan Amerikan askerlerinin cephede değil savaş dönüşü intihar ederek kendi kurşunlarıyla öldüklerini anlatsak… Ya bize inanmazlar yahut da bu kadar çok acı ve sevinci bir arada, bu kadar yüksek yoğunlukta yaşamaktan dolayı çıldırırlardı.

İşte biz 21ci yüzyıl Müslümanları buna benzer bir tecrübe ile karşı karşıyayız. Bütün zamanların değil ama bütün mekânların zulümlerini bir arada yaşıyoruz. “Bizden” olanların ızdıraplarına şahidlik ediyoruz hiç durmadan. Zira teknoloji Müslümanları zor bir imtihana soktu: Basiret kudretten çok daha hızlı büyüdü. Sadece etrafımızı değil gücümüzün yetmediği yerleri de görüyoruz. Read the rest

Türk tipi bişey: Türk tipi anayasa, Türk tipi başkanlık »

anayasa-baskanlik-sistemiSistem değişikliğine ilişkin anayasa taslağı nihayet görücüye çıktı. Aylardır her tartışıldığında “elimizde somut bir metin yok, olsa daha rahat konuşurduk” deniliyordu; artık var. Gerçi cumartesi gecesi yaşadığımız melun terör saldırısından sonra, ne kadar önemli de olsa sistem tartışması yapmaya kimsenin iştahı kalmamıştır zannediyorum. Bu çok tabii; zira yaklaşık 1,5 yıldır şehirlerimizin tam ortasında patlayan bombalar zincirine bir halka daha eklendi ve yüreğimiz parçalandı. Kahrolsun tüm failleri ve müsebbipleri. Bu son olsun duasıyla şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Mekânları cennet makamları âli olsun.

Terör ve terörle mücadele konusunda onlarca yazı yazılacak birkaç gün. Fakat şurası kesin ki, önümüzdeki günlerden itibaren yoğun bir biçimde bu anayasa teklifini konuşacağız kaçınılmaz olarak. Çünkü Son 4-5 yıldır her fırsatta gündeme getirilen başkanlık sistemi sonunda ciddi bir değişiklik önerisi olarak karşımızda artık. Bu mesele üzerinden keskin karşıtlıklar oluştuğu için tartışmanın da çok gürültülü olacağını tahmin etmek zor değil. Biz de şimdiden düşüncelerimizi giriş mahiyetinde kısmen ifade edelim.

anayasa-baskanlik-sistemi-2Teklifte MHP’nin azımsanmayacak bir etkisinin olduğunu söyleyebiliriz. Cumhurbaşkanı seçilme kriterlerine “doğuştan Türk vatandaşı” ibaresini eklettirmek değil kastımız sadece, daha fazlası; aşağıda izah etmeye çalışacağız. Sadece “Türk vatandaşı” ya da “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı” yeterli olabilecekken “doğuştan” ifadesi gerçekten itici olmuş. Kapsayıcılığı ve kuşatıcılığı ile bir imparatorluk anayasası hayal ederken böyle sekter hatta ırkçı bir zihniyetin ürünü olduğu izlenimi verecek ifadelerin konmasını geriye bir adım olarak görmek lazım. Bunun bir adım dibi “brakifesal kafa yapısına sahip, Orta Asya halklarının genlerini taşıyan adaylar arasından” filan olur herhalde. Şaka bir tarafa bunun, 2002’den bu yana tanıdığımız ve takip ettiğimiz, yaptığı açılımlarla ufkunu ve vizyonunu her daim öteye taşıyan Ak Partinin kabul edeceği bir yaklaşım olmadığına inanıyoruz. Ama 41 milletvekili ile MHP’nin “ne olursa olsun Başkanlık” diyen Ak Partinin bu zaafını iyi kullandığı görülüyor. Yoksa Ak Partinin normalde razı olacağı bir ifade değil diye düşüyorum. Sadece bir kelime deyip geçmeyelim. Ruhuyla bir bütündür dediğimiz anayasaların ruhunu işte böyle kellimeler belirliyor ve yıllar sonra anlaşılmaya çalışıldığında bir hortlak gibi karşımıza çıkıp bütün yorumlarımızı etkileyebiliyor. Read the rest

Lozan intiharını kutsayan bir imparatorluğun şehadetnamesidir! »

lozanLozan Hezimeti Sitesi‘nden

İttihat ve Terakki cemiyetine mensup bürokratik elit Birinci Meşrutiyet’in ilanından itibaren siyasi gücü eline geçirmeye başladı ve 20. yüzyılın başlarında Osmanlı bürokrasini tümüyle kontrol etti. Birinci Dünya Savaşında ve öncesinde pek çok cephede İttihat ve Terakki’ye mensup yüksek rütbeli subaylar görev aldılar. Savaşı, siyaseti, propagandayı yönettiler ve başarısız oldular.

Osmanlı İmparatorluğu 1.Dünya savaşına İttihat ve Terraki bürokrasisi önderliğinde girdiğinde üç milyon kilometre kare toprağı kontrol ediyordu ve bunların içinde Musul, Kerkük gibi petrol yatakları, Basra, Hicaz, on iki adalar gibi önemli jeostratejik coğrafyalar bulunuyordu. Aynı ekiple savaştan çıktıklarında ise Osmanlı’yı sekizyüzbin kilometrelik bir alanda enerjiden yoksun, kritik Basra ve Akdeniz limanlarından izole edilmiş bir coğrafyaya hapsetmişlerdi. Read the rest

Teröre karşı sıradan vatandaşların yapabilecekleri 3 şey… »

teror-korku

  • Öncelikle terörün amacının bizi öldürmek değil korkutmak olduğunu bilelim.
  • Trafik kazaları, alkol, uyuşturucu binlerce insan öldürür ama terör kadar korkutmaz çünkü “bunlar bana olmaz” deriz. Terör herkesi vurabilir.
  • Polis, asker ve istihbarat görevini yapar ama biz sıradan insanlar nerede durmalıyız?
  • Düşman orduları öldürmek, yıkmak ve ele geçirmek için vurur. Terörün amacıysa korku yoluyla nefreti arttırmak.
  • Demek ki Türk nefreti, Kürt nefreti, Ermeni, Alevi, Suriyeli vb zümreleri hedef alan düşmanca sözler teröre hizmet eder.

Read the rest

Dikkat Kitap: Fikir Kırıntıları-3 »

fikir-kirintilari-3-kapakArtık gazeteler okurlarıyla, TV kanalları seyircileriyle rekabet halinde. Kimilerine göre Donald Trump bile seçimi sosyal medya sayesinde kazandı. Rakibi Hilary Clinton, Başkan Obama, hatta CNN, FOX gibi kanallar sürekli sosyal medyadan yayılan “yalan haberlerden” (fake news) yakınıyorlar. Belki de yalan haberden değil yalan tekelini kaybetmekten rahatsız oldular? Gerçek ne olursa olsun teknoloji eskiden bir oligarşiye ait olan medya gücünü -bir parça da olsa- sıradan insanların eline verdi. Sosyal medya elbette ırkçılık, iftira ve hakaretin yayılması için uygun bir zemin ama “haber” ve “bilgi” ve bunlara ait yorumları herkesin erişebileceği bir noktaya getirmesi açısından ilginç.

Fikir Kırıntıları-3 Derin Düşünce’nin sosyal medyada paylaştığı mesajları kitaplaştıran bir çalışma. Yayına girdiği günden beri Fikir Kırıntıları-1 ve Fikir Kırıntıları-2’nin gördüğü ilgi bize yine cesaret ve güç verdi. Tabi her zamanki gibi konuları derinleştirmek isteyenler için makale ve kitap da tavsiye ettik. Fikir Kırıntıları-3’nin sorguladığı meseleler şunlar:

  1. Sanayi devrimi gerçekten bir devrim midir?
  2. Bürokrasi neden liberalizmin bekçi köpeği oldu?
  3. İngiliz fitnesi neden birmiyor?
  4. Bilim adamlarının en zayıf noktası nedir?
  5. Rüzgâr ve güneş enerjisi gerçekten çevre dostu mu yoksa bu bir şehir efsanesi mi?
  6. Rönesans resim sanatını nasıl öldürdü?
  7. Rusya’nın komünist olması neden İngilizler’e yaradı?
  8. Hangi komplo teorisi gerçek?
  9. Cemaat ve tarikatlerden korkmak gerkir mi?
  10. ABD neden daha çok savaş çıkarmak zorunda?
  11. 15 Temmuz darbecileri yine saldırır mı?
  12. Darbecilerle mücadele etmek için idam mı lâzım yoksa adalet mi?
  13. ABD’de Türkiye’deki gibi bir darbe olur mu?
  14. Darbeye direnmek neden önemlidir? Direnmezsek ne olur? »
  15. Batılı siyasetçiler neden giderek aptallaşıyor? »
  16. Milyonlarca insanı açlıktan öldürecek bir “oyun” kime ne kazandırabilir?
  17. Bürokrasi ve piyasa insanları nasıl etkiler?
  18. Türkiyeli patronlar neden zamanlarını yönetemiyor?
  19. Savaşta Cesaret ve Aptallık arasındaki fark nedir?
  20. Mucizelere şaşırmak gerekir mi?
  21. Dinsiz felsefe olur mu?
  22. Liberal totalitarizm olur mu?
  23. Dünya kamuoyuna ve insanlığın vicdanına neden güvenemiyoruz?
  24. Fransa hakkında söylenen yalanlar ve gizlenen gerçekler nelerdir?
  25. ABD demokrasisi için gerçek tehlike terör müdür yoksa terör korkusu mu?

Fikir Kırıntıları-3” adlı e-kitabı buradan indirebilirsiniz.

PİSA Sonuçlarının Düşündürdükleri »

pisa-sonuclariPISA sonuçları açıklandı kıyamet koptu; iyi de oldu. Beklenmedik ölçüde de bir tartışmanın fitili ateşlenmiş oldu. Eğitim meselemizin bu kadar yüksek sesle ve farklı kesimlerin katılımıyla kapsamlı şekilde masaya yatırılması sık yaşadığımız bir hadise değil. İçsel kaynaklardan belli aralıklarla gelen eleştirilerle bir neticeye vardıramadığımız sorunumuz, dışardan birilerinin elimize karnemizi tutuşturması sebebiyle belki bir hal yoluna girebilir. Dertli olmazsak derman aramaya hacet görmeyiz. Hayırlara vesile olur inşallah diyelim. Âmin.

Eğitimci değilim; uzmanların dillendirdikleri dışında çok çarpıcı ve kestirme farklı herhangi bir çözüm önerim yok. Zaten çözümün ne olduğu konusunda üç aşağı beş yukarı herkes hemfikir görünüyor. Bu çözümlerin daha fazla zaman kaybetmeden kararlı bir irade ve yeterli bir bütçe ile hayata geçirilmesi gerekiyor. Read the rest

Savaş Üzerine / Carl von Clausewitz (4) : Cesaret »

savas-uzerine-carl-von-clausewitz_11

Yönetmenliğini Steven Spielberg’in yaptığı, başrollerini Tom Hanks ve Matt Damon’ın paylaştığı “Er Ryan’ı Kurtarmak” (Saving Private Ryan) adlı film savaşta cesaretin yetmediğini, aynı zamanda metanet gerektiğini anlatan çarpıcı bir hikâye. Özellikle filmin ilk dakikalarında başarıyla sahnelenen Normandiya çıkarması o kadar gerçekçi ki seyirciler yumuşacık koltuklara ve ellerindeki patlamış mısır paketlerine rağmen savaştan yoruluyorlar: “Artık bitsin bu katliam” diye düşünmeye başlıyor insan. Kopan kolların bacakların havada uçuştuğu bu sahneler sıradan kahramanlık filmleri gibi şiddeti estetize etmek yerine olduğu gibi, belki mezbaha gibi gözler önüne serdiği için aslında sanat dahi sayılmaz… Geçelim.

Evet… Gerçek bir savaşta, ölüm her yeri kapladığında ölmek değil yaşamaktır tesadüf. Her taşın altında yaşamı bitirebilecek bir mayın, her çalının ardında vücutları delik deşik edecek bir namlu… 1000 kişilik bir taburdan sadece bir kaç askerin canlı olarak geri döneceğini herkesin bildiği gerçek savaşta ölmeyi bayılmak zanneden tatlısu kahramanları çok uzun yaşamazlar.

Cesaret ve metanet asker için gerekli vasıfların başında gelir

extase-totale_norman-ohler_drogue-nazis-1Savaş sıradan insanları sıra dışı baskılara maruz bırakır ve askerin bu baskıya nasıl tepki vereceği önceden kestirilemez. (Bkz. Savaş, Cihad ve Şehadet) Meselâ siz bu yazıyı okumayı bitirdiğinizde 2 veya 3 Amerikan askeri daha intihar etmiş olacak. Zira kendi kendini öldüren Amerikan askerlerinin sayısı savaşta vurulanlardan fazla: ABD’de günde 22 asker intihar eder, her 65 dakikada bir! Neden? Çünkü ölüm korkusunu yenmek için uyarıcı moleküller kullanırlar. Yani ABD askerleri hem vicdanî itirazları hem de acıkma, yorgunluk gibi belirtileri askıya alan uyuşturucu maddelerin etkisi altında savaşırlar. Zaten Irak’ta, Afganistan’da bu kadar çok çocuğun bu “kolaylıkta” öldürülebilmesi başka türlü açıklanabilir mi? Elbette birkaç fanatik veya psikopat araya karışmış olabilirdi ama normal şartlarda Kansas’tan, Wisconsin yahut Ohio’dan gelen 20 yaşlarında bir gencin Abu Graib hapishanesinde o iğrenç işkenceleri yapması mümkün değil. Hele cesetlere sarılıp gülerek poz vermeler, uzuvlarını kesip cebinde saklamalar vs.

Cesaret veren kimyasal madde etkisiyle vahşileşen, ayılınca yaşamaktan utanıp intihar eden askerler ABD’ye has değil. 2ci Dünya savaşı sırasında Almanların Polonya, Belçika ve Fransa’yı işgali o kadar hızlı gerçekleşti ki Yıldırım savaşı (Alm. Blitzkrieg) adı verilen taktik bugün dahi askerî uzmanlarla tarihçilerin dikkatini Read the rest