Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Sütlaç »

Bugün tuhaf bir şey oldu. Tuhaf demek yetersiz kalır. Aslında saçma. Ya da aptalca. Son bir senedir neden yaptığımı bilemediğim bir şeyin sırrını çözüverdim. Sırrı çözmek aptalca değildi. Öyle aptalca bir şeyin sırrını çözüverdim ki bunu keşfettiğime bu kadar sevinmem çok saçmaydı.
 
Öylesine sallana sallana yürüyordum. Bir banka işim vardı. Ana caddenin güneş vuran tarafındaydım. Karşı tarafa bakan sokaklara pazar kurulmuş. Orası gölge ama nasıl da nefret ederim pazarlardan. Üstelik pazarın içinden geçsem bu sıcakta çok daha hızlı varacağım bankaya ama yok işte. Şimdi önümdeki yürümez, arkamdaki ittirir, satıcıların bağırtılarına sinir olurum. İyisi mi Temmuz güneşine katlanmak daha iyi. Yokuş aşağı cadde boyunca yürürken tam caminin köşesinde yine o teyzeye rastladım. Hani iki üç gün önce yine aynı yerden hızla yürürken rastladığım o hızım sebebiyle durup ıslak mendil almadığım teyze.
Ne kadar üzülmüştüm sonra mendili almadığıma. Teyze çok tatlı, güzel yüzlü. Sait Faik der ya bir hikayesinde insanlar artık yaşlanmıyorlar çirkinleşiyorlar diye. İşte bu yaşlananlardan. Minicik. En az 80-85 olmalı. Benim babaanneme de çok benziyor. Read the rest

Tışta Tu Jı Xwe Re Dıxwazî, Jı Bırayê Xwe Re Jî Bıxwaze! »

TimeTürk

Kürt sorununa dikkat çekmek ve bölgede artan çatışma ve operasyonların son bulması için aralarında Akabe Vakfı, Anadolu Platformu, Araştırma Kültür Vakfı, Fatih Akıncıları Derneği, Hikmet Vakfı, İHH İnsani Yardım Vakfı, İnsan ve Medeniyet Hareketi, Mazlumder, Medeniyet Derneği ve Özgür-Der’in bulunduğu birçok STK taksim meydanında bir basın açıklaması yaptı. Saat 16.00’da Galatasaray Lisesi önünde bir araya gelen yüzlerce kişi sloganlar atarak Taksim Meydanı’na kadar yürüdü. Yürüyüşe Ali Bulaç, Abdullah Yıldız, Rıdvan Kaya, Abdurrahman Dilipak ve birçok yazar ve akademisyen katıldı.

Eylemde, “Barış için adalet çözüm için kardeşlik, silahlar sussun kirli savaş son bulsun, silahları susturtun akan kanı durdurun, Jı Bo Aştî û Bıratıyê, Çekan Rawestînın!”, “Kendin İçin İstediğini Kardeşin İçin de İste! (Hz. Muhammed)”, “Tışta Tu Jı Xwe Re Dıxwazî, Jı Bırayê Xwe Re Jî Bıxwaze!”, “İnsanız Ümmetiz Kardeşiz!”, “Em İnsan In Ummet In, Bıra Ne!”, “Müslüman Halklar Kardeştir!” Kürtçe ve Türkçe sloganlar atıldı. Yürüyüşe katılanlar Galatasaray Lisesi önünden Taksim Meydanı’na Read the rest

Anayasanın ideolojisi insan hakları olmalı »

“Sivil Anayasa” Panelleri Ankara’da düzenlenen “Sivil Anayasa Paneli” (15 Eylül 2007) ve “Yeni Anayasa Paneli”ndeki (20 Ekim 2007) konuşma metinleri

Eser KARAKAŞ

Prof. Dr., Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi.

Anayasayla ilgili 4-5 yıldır ders veriyorum, yeni bir konuya girmeye çalışıyorum. O nedenle biraz bu konuya ilgi duyuyorum. Onun dışında vatandaş olarak bu konulara ilgi duyuyorum. Ama vahim hukuk hataları yaparsam da beni affetmenizi istiyorum. Burada sizlerle paylaşacağım sözlerin bir bölümünü belki, muhtemelen tasvip etmeyeceksiniz. O konuda sürç-ü lisan edersem affola.

Bir anayasa yapılırken bu anayasanın yapıldığı ortamı hem düşünüyorum hem de düşünmüyorum. Bence şu anda yeni anayasanın yapıldığı ortamın üç temel özelliği var. Bunlar benim subjektif saptamalarım. Bu üç temel özelliğin anayasaya damga vurmasını istiyorum.

Bir tanesi siyasal ortamdır. Türkiye’nin siyasi ortamına bakıyorum. 27 Nisan süreci… Arkasından 367 süreci… Arkasından 22 Temmuz sonuçları ve 28 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimi… Bunların hepsi önemli meselelerdi. Bu meselelerden demokratik süreç ufak ufak güçlenerek Read the rest

İki Milliyetçilik Ortasında Türkiye »

Metin KARABAŞOĞLU

 Her şey “12 Eylül’ün getirdiği huzur ve güven ortamı”nda büyüdü. “Ülkemize kaybettiği huzur ve güveni kazandıran” Kemalist generaller, bu arada, 1930’ların mâlûm ideolojisini bir “restorasyon”a tâbi tuttular. Peşlerinden gelen siyasîler de bu restorasyonu sürdürdüler. Bu esnada, kimi yöreler, ilgili teşebbüsten nasibini ziyadesiyle aldı. Sanki özel bir kasıt ile, kimi dağlara “Ne mutlu…” ile başlayan meşhur slogan yazıldı. Özellikle bir beldeyi hedef alırcasına, “Türkçeden başka dil yasaktır” mealindeki bir kararname çıkartıldı. Aynı dönemde, pekâlâ İngilizce eğitim veren üniversite ve liseler vardı; ama bu yasaktan kasıt başka olmalıydı.

Tüm bunların kimi hisleri beslediği bir ortamda, Doğu’da, özellikle Güneydoğu’da garip gelişmeler yaşanacaktı. Sözgelimi, evler yakıldı, insanlar dağa kaldırıldı, aileler kurşuna dizildi. Gün geldi; Taşdelen, Pınarcık, Gündikkörti gibi köylerde 29 kişi, 18 kişi, 11 kişi birden öldürüldü. Güneydoğu’da bir şeyler oluyordu; ama 12 Eylül ile “anarşinin kökü kazınmış” olduğuna göre, bunlar “önemsenmeye değmez” olaylardı. Hadiseler durmadı; “çete” dendi. Yine durmadı; “şakîler” dendi. Hâlâ durmadı; “bölücü eşkiya” deyimi kullanıldı. Yine durmadı; “bölücü terör örgütü PKK” her gün haber konusu haline geldi. Tüm bunlar olurken, ucu güç kullanımına giden koruculuk, asker sevki, olağanüstü hal gibi Read the rest

Alternatif Bir Bölünme Önerisi »

Kendimi bildim bileli Atatürk ilke ve inkılaplarını kendine ilke edinmiş ve yaşam stilini Batıya tandanslamış abi ve ablalarım ülkenin bölüneceği, parçalanacağı korkusu salmakla ömür tüketmişler, gazetelerine Türkiye’nin doğu bölgelerinin Kürdistan olarak çizildiği haritaları büyük bir infialle manşet olarak yerleştirmişlerdir. Nasıl oluyor da şimdi bölünmenin de tartışılması gerektiği noktasına gelebiliyorlar?

 Ertuğrul Özkök geçenlerde bir yazı yazdı ve madem her şeyi artık serbestçe konuşabiliyoruz, artık bölünme konusunu da tartışabilmeliyiz dedi ve bunu “geniş ve özgür düşünce” sanan bazıları da buna alkış tuttular, “tabi tabi, çok cesur bir çıkış, tebrik ederiz, ben zaten demiştim bunu kimse itibar etmemişti, aferin” diye onay verdiler. Yani Ertuğrul Özkök bu derece özgürlükçü olmuştu da bizim haberimiz mi olmamıştı? İşin daha ilginç bir yanı, Read the rest

Kirli bir şeydir zaman… »

Virginia Wolf kendine ait bir oda yeter demişti yazı yazmak için. Ve yazın diyordu; erkekler ne düşünür diye düşünmeden yazın!
 
Dışarıdan matkap sesleri geliyor.  Çıldırtıcı bir şekilde gün boyu devam edecek. Hiç durmayacak. Her ne yapıyorlarsa hiç bitiremiyorlar. Bitmeyecek bittiğinde de bir diğeri başlayacak. Önce sert kararlı, demiri keser gibi giriyor beynime. Kafatasım ilk anda direniyor olmalı. Ses, tok kızgın: tıırrrr. Sonra yumuşak dokulara geldiğinde rahatlıyor matkap, sesi inceliyor ve git gide yavaşlayan bir vınnn sesi ile sönümleniyor. Birkaç dakika ara verdiğinde mala sesleri geliyor, hırt hırt ve başladı yeniden önce dirençli, sonra yavaş, muzaffer ve bir vınnn sesi..
 
Kendime ait bir odam yok. 6 yaşında kızımın bile kendine ait bir odası var iki senedir benim yok. Onun için önce ben! diyebilecek sağlamlıkta bir benliğin olmalı.
 
 Anneee bacağımı sinek ısırmış kaşıdım yara oldu, acıyor, önce ağlayan kızım giriyor içeri, sonra aynı kapıdan yan odada avaz avaz bağıran  bütün kahramanları bok suratlı, pörtlek bakışlı çizgi filmlerinden birinin sesi.
-Kaşıma kızım
-vüüeee kaşınıyor ama.
-Kızım kaşıma, hadi dışarı
-Burası benim odam!
Aldın mı ağzının payını ve vınnnn…
Biraz sonra ağabeyi ile Read the rest

Gençliğin ideolojik sancıları üzerine »

… Müslüman görünüp Müslüman’a tuzak kuranlar üzerine okumak için…

 

fethullah-gulen-kapak Gülen Cemaati’nin durumu iç dinamiklerinden mi kaynaklanıyor?Gülen Cemaati’nin durumu iç dinamiklerinden mi kaynaklanıyor? Münâfıkûn ve Siyaset-i Nebevî aforizmalarıMünâfıkûn ve Siyaset-i Nebevî aforizmaları seksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıSeksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştı

Fethullah Gülen’i yi bilirdik

(Son güncelleme: Üçüncü sürüm, 28 Ocak 2014)

Türkçe Olimpiyatlarını ve Türk okullarını sevmiştik. Gözü yaşlı vaizin Amerika’da yaşamasına alışmıştık. 1980 öncesinde komünizme karşı CIA ile işbirliği yapmasına “taktik” demiştik. Fethullah Gülen aleyhine açılan davalardan birinin iddianamesinde“pozitivist felsefeye karşı olmak” ile suçlanıyordu. Biz de karşıydık pozitivizme. “Aferin” dedik, “bizdensin”.

Bugün gerçek şu ki Fethullah Bey’in ekibi manşetle, kasetle hükümet devirmeye çalışan, yalan haberle Türkiye’yi ve Müslümanları sürekli zora sokan çirkin insanların tahakkümü altında. Bizim sevdiğimiz, güvendiğimiz “küçük eller” ise koyun sürüsü gibi suskun. Medyada, devlet kurumlarında, emniyet ve adaletin içinde çeteleşme, ergenekonlaşma var. Gülen cemaati dünya ile uğraşmaktan ahirete vakit ayıramıyor. Gülen cemaati bir cemaatten başka herşeye benziyor.

Kitabın ilk yarısında Fethullah Bey’i ve ekibini öven, yapılan iyi işleri savunan, destekleyen makaleler bulacaksınız. Bugün yaşadıklarımızla birlikte değerlendirince can acıtan bir soru kendini dayatıyor bize: Fethullah Gülen ve kurmayları bizi baştan beri kandırdı mı? Yoksa “küçük eller” dediğimiz masum insanların  güzel teşkilâtı sonradan mı kokuştu? Kitabı buradan indirebilirsiniz.

kapak_kitap_capulcular 71 kitap indirin72 kitap indirin Münâfıkûn ve Siyaset-i Nebevî aforizmalarıMünâfıkûn ve Siyaset-i Nebevî aforizmaları seksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıSeksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıÇapulcular” ne istiyor?

Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

Kaybedenler Klübü: Anti-demokratik bir muhalefetin kısa tarihi

71 kitap indirin72 kitap indirin Münâfıkûn ve Siyaset-i Nebevî aforizmalarıMünâfıkûn ve Siyaset-i Nebevî aforizmaları seksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıSeksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıT.C. kurulurken Hitler, Mussolini ve Stalin başrolleri paylaşıyordu. İki dünya savaşının ortalığı kasıp kavurduğu o korkunç yıllarda “bizim” Cumhuriyet gazetesi’nin faşizme ve faşistlere övgüler yağdırması bir rastlantı mıdır? Kemalistlerin ilâhı olan Atatürk’ün emriyle 80.000 Alevî Kürd’ün Dersim’de katledilmesi, Kur’an’ın, ezanın yasaklanması, imamların, alimlerin idam edilmesi, Kürtleri, Hristiyanları ve Yahudileri hedef alan zulümler de yine Atatürk ve onu ilahlaştıranlar tarafından yapılmadı mı?

Bu ağır mirasa sahip bir CHP ve Türk solu şimdilerde “İslâmî” olduğu iddia edilen bir cemaat ile, Fethullah Gülen’in ekibiyle ittifak içinde. Yobaz laiklerin, yasakların kurbanı olduklarını, baskı gördüklerini iddia ediyor bu insanlar. Ama bir yandan da alenen İslâm düşmanlığı yapan her türlü harekete hatta İsrail’e bile destek vermekten çekinmiyorlar. Tuttukları yol İslâm’dan daha çok bir ideolojiye benziyor: Gülenizm. Millî istihbarattan dershanelere, dış politikadan bankalara kadar her konuda dertleri var. Ama Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Arakan’da zulüm gören Müslümanları dert etmiyorlar. Acayip…

Türk solu, CHP ve Fethullah Bey… Nereden geldiler? Nereye gidiyorlar? Elinizdeki bu kitap meseleyi tarihsel bir perspektifte ele almayı amaçlıyor.Buradan indirebilirsiniz.

… Darbeler, Kemalcilik ve Atatürkizm üzerine e-kitap…

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?

Hükümeti_devirmek_kapak Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Darbeye direnmek neden önemlidir? Direnmezsek ne olur?Darbeye direnmek neden önemlidir? Direnmezsek ne olur? seksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıSeksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştı4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin  fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.

Dünyada da tuhaf şeyler oldu:

  • Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
  • Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.

“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:

  • Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
  • Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri  çekmeye mi çalışıyor?
  • Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?

Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

Kemalizm ve darbe: Halka rağmen halkı yönetmekKemalizm ve darbe: Halka rağmen halkı yönetmek Son sınavda 3 doğru 1 yanlışı götürdü Darbeye direnmek neden önemlidir? Direnmezsek ne olur?Darbeye direnmek neden önemlidir? Direnmezsek ne olur? seksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıSeksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıKendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarındanYABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleriİÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler. İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

Tarih şaşırmaktır

Kemalizm ve darbe: Halka rağmen halkı yönetmekKemalizm ve darbe: Halka rağmen halkı yönetmek Son sınavda 3 doğru 1 yanlışı götürdü Darbeye direnmek neden önemlidir? Direnmezsek ne olur?Darbeye direnmek neden önemlidir? Direnmezsek ne olur? seksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıSeksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıEvet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir…Buradan indirebilirsiniz.  

Kemalizm ve darbe: Halka rağmen halkı yönetmekKemalizm ve darbe: Halka rağmen halkı yönetmek Son sınavda 3 doğru 1 yanlışı götürdü Darbeye direnmek neden önemlidir? Direnmezsek ne olur?Darbeye direnmek neden önemlidir? Direnmezsek ne olur? seksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıSeksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıAlaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasaktı. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyordu. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyordu. Rumların ruhban okulları özgür değildi. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyordu. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyordu. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, daha yeni geri verildi. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.  

Kadın hakları ve Kemalizm

Kemalizm ve darbe: Halka rağmen halkı yönetmekKemalizm ve darbe: Halka rağmen halkı yönetmek Son sınavda 3 doğru 1 yanlışı götürdü Darbeye direnmek neden önemlidir? Direnmezsek ne olur?Darbeye direnmek neden önemlidir? Direnmezsek ne olur? seksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştıSeksenli yıllarda cemaat henüz askeri helikopterden kendi vatandaşına sıkacak güce ulaşamamıştı

“Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi. Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ? “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak” Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış: “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış

Silahlar Sussun Çağrısıyla Hep Beraber Yürüyoruz! »

 

Tarih: 17 Temmuz 2010 Cumartesi
Zaman: 16:00 – 17:00
Yer: Galatasaray Lisesli Önünde Toplanıp Taksim Meydanına Yürüyoruz

Akabe Vakfı, Araştırma Kültür Vakfı, Aksa Dayanışma Vakfı, Fatih Akıncılar Derneği, Hikmet Vakfı, İHH, İnsan ve Medeniyet Hareketi, Mazlumder, Medeniyet Derneği, Özgür-Der

Roman Türünde “Zaman” Kavramı ve Kullanımı »

Bir olgunun/durumun/olayın gerçek zaman süresini dolaysızca yansıtmak zorunda olmayan yazar, sanatsal zaman denilen “yoğunlaştırılmış ya da yayılmış”[1] bir zaman dilimi kullanır ve roman, modern bir ifâde şekli olduğuna göre, onun zaman bilincimizin çeşitli şekillerini ifâde etmesi kaçınılmaz bir gerçektir. Aynı zamanda roman, içinde yaşanılan şartların çoğunun etkilendiği insan tecrübesini sürekli bir şekilde ortaya serdiğine göre, insanın zaman bilincini ayrıntılı bir şekilde ve bu tecrübenin bir parçası olarak vermesi de tabiidir. Bir romanda zaman kavramını araştırmak, romancının metafizik kavramlarını, psikoloji anlayışını ve ustalığını araştırmak demektir. Bu aynı zamanda romancıyı, onun içinde yaşadığı tecrübe dünyasını, yarattığı roman dünyasını, aynı devirde yaşayan okuyucuları, o günden bugüne kadar romana yazarın düşünce ve hesaplarının dışında kalan bir zaman mesafesinden yaklaşan okuyucuları içine alan bir ilişkiler ağını incelemek demektir.[2] Bu da, şüphesiz, romandaki en önemli olgulardan birisinin zaman olduğu sonucunu ortaya çıkarır.
 

Romancının “romanını dokurken… zamanı yok sayması imkansızdır. Sımsıkı değilse bile az çok öyküsünün ipini elinde tutması gerekir yoksa o da bizim gibi anlaşılmaz duruma gelir ve bu romancı için kötü bir kusurdur.” diyen Forster, zamanı yok etmeye çalışan Stein’i örnek verir, Stein’in bunu romanı zamanın boyunduruğundan kurtararak yalnızca Read the rest

Zaman nedir? Yazarlara davet… »

“Zaman nedir? Kimse sormazsa ne olduğunu biliyorum. Ama birisine açıklamaya kalkarsam artık bilmiyorum… Eminim ki geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz yok. Şimdiki zaman sürekli var ise, geçmişe karışmayacak ise şimdiki zaman değil sonsuzluk olmaz mı? İyi ama şimdiki zaman var olabilmek için geçmişe karışması gerekiyorsa mevcudiyetini  yok oluşuna muhtaç olan bir Şimdi‘nin VARlığından nasıl bahsedilebilir? Demek ki zaman yokluğa meylettiği ölçüde var olan şeydir.” (Aziz Augustinus, 354-430)

Zaman nedir? İnsan düşüncesinin en çok zorlandığı sorulardan biri bu. Zira Zaman’ın olmadığı bir yer, an, olay düşünmek imkânsız. “Hiç bir şey olmuyor şu an” derken bile zamansal bir cetvele ihtiyaç var. Saniyeler tık tık ilerleyecek ki  “yaprak bile kıpırdamıyor” cümlesinin bir anlamı olsun.

 Derin Göz isimli kitabımızda özellikle ünlü ressam Edward Hopper’dan bahsederken modern yaşamın özellikle de Sanat’ın biz insanlara Zaman’ı düşünmek için yeni kapılar açtığından bahsetmiştik.  Derin İnsan  adlı kitabımızın Korku Matkabı bölümünde de Korku-Zaman ilişkisinden ve Sinema Sanat’ından istifade ederek Zaman’ın NE’liğini bir parçacık sorgulamıştık. Ancak konunun derinine inmek için elbette Zaman’ı merkeze alan bir düşünce projesi başlatmak gerekiyor.

Bu sebeple önümüzdeki yılın Zaman konusunda önemli yazıların yayınlandığı bir yıl olması niyetindeyiz.

Zaman hakkında çok isabetli tahliller yapmış olan Kant, Bergson, Heidegger, Hegel, Husserl’den çok önce belki ilk defa Aristoteles (MÖ 300’ler) ile başlamış sorgulamalar var. 1800ler ve 1900lerdeki fikirler haliyle teknolojik ilerlemelerden ve yeni kurulan endüstriyel toplumdan istifade eden ama aynı zamanda bunların altında ezilen bir kuşağın ürettikleri. Bilim ve teknoloji ile zaman arasındaki ilişkiye gelince elbette Newton’dan Einstein’a ve Kuantum mekaniğine kadar uzayan, epistemolojiden teorilere kadar dallanıp budaklanan sorgulamalar söz konusu.

Peki bilimsel, objektif, tik-tak zamandan başka, daha insanî, sübjektif ya da bütün bunların üstünde, dışında MUTLAK bir Zaman kavramından bahsedilebilir mi? Zaman sadece bir çerçeve, aklı sınırlayan bir tür “yokluk” mudur? Yoksa Derin İnsan  ve Zaman’ın eklemlendiği bir Derin Zaman boyutu var mıdır?

 Tam da bu noktada Mesnevî ve Fütuhat-ı Mekiyye gibi eserler Zaman-İnsan ilişkisine bambaşka perspektifler açıyor.

Zaman konusunu bütün derinliğiyle anlayabilecek miyiz? Bunu da Zaman gösterecek…

 Not: Halihazırda makaleleriniz varsa iletişim kutusundan gönderebilirsiniz.