Genetik Testlerdeki Büyük Tehlike: MOSSAD ve Google!
By Şivan Taşkıran on Haz 8, 2025 in Bilim, bilimcilik, sağlık
Son yıllarda, sessiz ama derin bir devrim kimliğe, sağlığa ve özel yaşama dair algımızı kökten değiştiriyor. İnternetten bir DNA kiti sipariş etmek, bir pamuk çubuğunu ağzınıza sürmek, postaya vermek ve birkaç hafta sonra kökenlerinize veya tıbbi yatkınlıklarınıza dair bilgi edinmek artık mümkün. Gizli gerçeklerin vaadi, kendini tanıma aracı ya da en mahrem verilerin sömürüsüne dayanan bir ekonomik Truva atı: Peki halka açık DNA testleri gerçekten ne kadar güvenilir?
Reklam mesajları cezbedici: “Biraz tükürük, biraz DNA ve kendiniz hakkında hep bilmek istediğiniz her şeyi öğreneceksiniz.” Fenomenler, reklamlar, ucuz kitler – DNA’ya erişimi hamilelik testi kadar sıradan hale getirmek için her şey düşünülmüş. İnsanlar şu varoluşsal sorulara yanıt arıyor: Ben kimim? Nereden geliyorum? Sağlıklı mıyım?
Bu testleri yaklaşık 50 milyon kişi kullandı. Şirketler, kayaya kazınmış gibi kesin bilimsel gerçekler vaat ediyor. Ama bu gerçekten böyle mi? Bilim camiası bu testlerin güvenilirliğinden şüphe duyuyor. Popülasyon genetikçisi Paul Verdu, genetiğin olasılıklara dayalı bir bilim olduğunu ve testlerin dayandığı veritabanlarının yalnızca yaşayan kişilerden oluştuğunu hatırlatıyor.
Ailecek yapılan eğlenceli bir deneyim gibi sunulan testler, aslında çok daha karmaşık bir ekonomik modelin üzerini örtüyor. İnternette, şirketler milyonlarca kullanıcının DNA verisini topluyor ve üçüncü taraflara satıyor. Üstelik bu veriler yalnızca testi yapan kişiyi değil, genetik yakınlık nedeniyle akraba çevresini de ilgilendiriyor. Bir araştırmacının dediği gibi: “Bütün Amerikalılar, dolaylı yoldan bu veritabanının içindedir.”
Pazarın liderleri arasında, soy araştırmasına tutkuyla bağlı Mormonlar tarafından kurulan Ancestry, insan genomundaki 23 kromozom çiftine gönderme yaparak adlandırılan 23andMe ve Avrupa’da 1 numara olduğunu iddia eden İsrailli şirket MyHeritage yer alıyor. 23andMe, Google’ın kurucu ortağı Sergey Brin‘in eski eşi Anne Wojcicki tarafından kuruldu. Google Ventures, şirkete büyük yatırım yaparak iş dünyasına ve nüfuz çevresine erişimini kolaylaştırdı.
Genetik, pazarlama ve teknoloji devi ittifakları burada bitmiyor. 23andMe, DNA verilerini farmasötik amaçlarla kullanmak için GlaxoSmithKline ile 300 milyon dolarlık bir ortaklık kurdu. Diğer şirketler ise BRCA1/2 gibi sağlık testlerine yöneldi (bu test meme ve over kanserlerini saptıyor) ve Angelina Jolie’nin bu testlerle ilgili açıklamaları sayesinde popülerleşti. Zamanla, kardiyovasküler hastalıklar ya da nörodejeneratif bozukluklara yönelik testler de piyasaya çıktı.
Ancak güvenilirlik hala tartışmalı. Mathieu Courtois’nın örneği, bu testlerin sınırlarını gözler önüne seriyor: iki yanlış pozitif, klinik bir doğrulama süreci, sosyal güvenlik sistemi için test fiyatının iki katı maliyet. Şirket, sonucu açıklamak yerine kısmi geri ödeme teklif etmekle yetiniyor.
Bu iş modeli kendi sınırlarına çarpıyor: Test yapıldıktan sonra müşteri şirkete gelir getirmiyor. Kârlı kalabilmek için firmalar veri tabanlarını “dijital altın”a dönüştürmek zorunda. Bu veriler ilaç sektörüne, araştırmalara satılıyor ya da tartışmalı çalışmalar için kullanılıyor: akademik başarı, intihar, eşcinsellik gibi konularla ilişkili “gen” arayışları.
Bu model, finans devlerini de cezbediyor. 2020’de, Amerikan yatırım fonu Blackstone, 5 milyar dolar yatırımla Ancestry’yi satın aldı. Donald Trump’a yakınlığıyla bilinen CEO’su, sağlık verilerinin gelecekteki değerini fark etti. Ama genetik ve ayrımcılık arasındaki bağ da gittikçe netleşiyor: Yeni Zelanda’da, riskli gen mutasyonları taşıyan bireylerin sağlık sigortası başvuruları reddediliyor.
Siber saldırılar ise sistemin başka bir açığını ortaya koyuyor: 2023 yazında, kendini “Golem” olarak tanıtan bir hacker, 7 milyon 23andMe müşterisinin verilerini satılığa çıkardı – şirket CEO’su Anne Wojcicki dahil. Şirket, dava açılmasını önlemek için 30 milyon dolar ödedi, ancak itibar kaybına uğradı. Her yeni yönetici veya kullanım koşulu değişikliği, verilerin daha fazla sömürülmesine yol açabilir.
Fransa’da bu tür testler yasak olsa da, fiilen kullanılmaya devam ediyor. Yasal boşluklar, kulaktan kulağa yayılma ve artan sağlık kontrolü talebi sayesinde pazar canlı. Ancak uzmanlar uyarıyor: DNA, güçlü bir biyometrik faktördür ve ayrımcılığa yol açabilir.
Genetik bilim tıbbi çözümler sunabilir ama yanılmaz değildir. Kalıtsal olmayan hastalıklar (kanser, kardiyovasküler bozukluklar, nörolojik hastalıklar) sadece genetik değil, çevresel ve sosyal etkenlere de bağlı. DNA, bu büyük bulmacanın yalnızca bir parçasıdır.
Bu verilerin özel ve kontrolsüz şekilde kullanılması toplumsal riskler doğurur. DNA, kategorize etmek, dışlamak, ayrım yapmak için kullanılabilir. Bu testlerin kullanımının düzenlenmesi, pazarın denetlenmesi ve bu aracı geliştirmiş olan bilim insanlarının tekrar kontrolü ele alması gereklidir.
Çünkü öngörücü bilgi arttıkça, genetik olarak “kötü kartlar çekmiş” bireyler için “yapacak bir şey yok” demeye başlarsak, biyolojik eşitsizliklere dayalı toplumlar oluşacaktır. Gen temelli bir toplum yapısı, kabul edilemez bir gelecek senaryosudur.