RSS Feed for This Post

İttihad-ı İslam ve Cevaplara Reddiye

 Muhtelif yerlerde dillendirdiğim İttihad-ı İslam fikri üzerine bu fikri benden evvel dillendiren üstadlarımız, abilerimiz, münevverlerimize yapıldığından farksız bir muamele yapılmıyor. Romantik olduğumdan, hayalperestliğimden, ABD’nin dünyayı kontrolünden, Yahudi lobisinden, sermayeden… Yazarken yorulduğum bu nedenlerden dolayı İslam Birliği fikri çok komik, manasız ve abes duruyormuş. Tüm edebi hassasiyetlerimden ( var idiyse), tüm soğukkanlılığımdan, bütün objektifliğimden ( ki zaten Müslüman olmamdan dolayı olamam ) uzak kaleme aldığım bu yazıyı bir reddiye şeklinde bu güruha armağan ediyorum.

 Eyleme inanan bir Müslüman olarak yanı başımızda duran intifada hareketini Allah’ın selamıyla sonsuz kere selamlıyorum. Bu Lübnan Hizbullahı’nın İsrail ordusuna karşı kazandığı ve tüm ezberleri yerle bir ettiği zaferden sonra, Filistin halkının ölümle dalga geçercesine el bombasını tenis raketiyle İsrail askerlerinin üzerlerine göndermesinden sonra tüm İslam aleminin kan akışını hızlandıran yegane hadise. Tunus ve Mısır da ABD güdümünde mezalim uygulayan diktatörlerin alaşağı edilmesi İslam dünyasının eylemi tüm benliğiyle yeniden sahiplendiğinin göstergesi. Müslüman Kardeşlere bu coğrafyada muhabbet beslemeyen bir Müslüman fikri benim havsalamı dumura uğratır. Bu muhabbet şüphesiz tek başına yeterli değil. Hakan Albayrak abimizin değimiyle safları sıklaştırma çabası için ise atılacak en dev adımlardan biri. Bu coğrafya da gitgide bu fiiliyatın manasını anlamaya mecbur bırakıldı. Hayırı bazen şerde aramak lazım diyorum çünkü bunu bize öğütleyene tüm kalbimle inanıyorum. Bir çok Müslüman ülkeden Osmanlı Devletine olan muhabbetin yeniden gündeme gelmesi hepimizin kalbini tatlı bir sekteye uğratmıyor mu? Suriye de insanlığın en sefil halini sergileyen Esad dahi M. Ali Birand’a verdiği demecinde ilişkilerin olabildiğince ilerlemesinin gerekliliğinden bahsetmiyor muydu? 7-8 sene evvel savaşın eşiğine geldiğimiz Suriye ile sınırları kaldırmadık mı? Ortak meclis kurmaya varacak girişimlerde bulunmadık mı? Esad’ın sonsuza kadar orada öylece kalamayacağı ve yaptığı mezalimi devam ettiremeyeceği konusunda sanıyorum herkes hemfikir. Alternatif ise şimdiden çok belli: Müslüman Kardeşler. Bu ne demek? Özgür Suriye Ordusunun ve orada ki rejim muhaliflerinin Türkiye sevgisinin iktidar olması demek. Bu İttihad-ı İslam’ın bir adım daha ve hatta Esad döneminde olduğundan çok daha yakın olması demek. Mısır artık İsrail’e Filistin’i bombalaması için izin vermiyor. ABD’nin sözünden çıkmamak için kırk takla atmıyor. İran ile Suriye meselesinde gerilen ilişkilerin düzelmesi için ise tek çözüm yolu İran’ın bize güvenmesi ve geleceğinden şüphe etmesinin Türkiye’nin de geleceğinden şüphe edeceği bir olaya bağlı olduğuna inanması. Sınırları kaldırmamız birinci önceliğimiz olmalı. Sömürülen petrol rezervlerinin bu birlik içinde ortak kullanıma açılması gerekiyor. Bu teknoloji artık elimizde mevcut değil mi ? Ambargo yersek ne yapacağız? İslam Birliği’nin Nüvesi Olarak Türkiye- Suriye Birliği kitabında da Hakan ağabeyin belirttiği gibi İran nasıl İran oldu? İran ambargodan sonra kendi füzesini, denizaltısını, gemisin, silahını hatta ve hatta nükleer tesisini üretti. Keşke ambargo altına alınsak ya maalesef bu küresel dengeler ve çıkarlar açısından pek mümkün değil. Dünya petrol rezevrlerinin %70 civarı Müslüman toplumların elindeyken bizim petrolü dışardan alıyoruz onu nasıl yapacağız türünden laflara karnımız tok. Bir tek İran’a sözünü geçiremeyen emperyalistler bir İslam Birliğine karşı elini kolunu sallayamayacak. Bu kadar korkak olmayalım artık! Batının en büyük başarısı bizi başaracağımıza olan inancımızdan ırak bırakması. Avrupa Birliği örneği önümüzdeyken kurulacak İslam Birliğinin bir Hristiyan Birliğini karşısında bulacağı tezi de kendiliğinden çürüyor. Zaten biz bu birlikle senelerdir boğuşuyoruz. Avrupa Birliği çok masum devlet ve devletçiklerin bir araya gelip şuraya şu parkı buraya bu bahçeyi kuralım dedikleri bir yer mi ? ABD’nin bu topraklarda hangi şekilde olursa olsun bulunmasına karşı olan bir insanın başka bir çıkar yol ortaya atması mümkün mü? Emperyalist sömürüye başkaldıran tüm toplumlar arkamızda şüphesiz. Dili, dini, ırkı fark etmeden arkamızda. Bir musibet bin nasihatten iyidir düsturunca senelerdir başımıza üşüşen 19.yy. sonu 20.yy başı itibariyle böl-parçala-yönet taktiğini uygulayan ve bizi kendimize yabancılaştıran batıya karşı başkaldırı yüzyılı gelmiştir. Batının insanlığa verecek kandan, gözyaşından ve acıdan başka neyi kaldı? Geliştirdiği teknolojiyle insan katleden, yazdığı kitapla nefret saçan, çektiği filmle alçaklığını tekrar tekrar kanıtlayan batı ne kadar daha bu tahakkümünü sürdürebilir? Süreç şüphesiz sancılı ve uzun olacak lakin biz inanmadıktan sonra ne değişebilir? Gidişattan memnun olmayanın muhalif olmaması neyi farklı kılar? İsrail zulmüne karşı direnen Filistin her gün ölüme meydan okuyan, sokağa çıkarken dönmeme ihtimalinin dibine kadar farkında olan bir topluluğa karşı acıyı sadece bilgisayar oyunlarından öğrenen ve kaykaydan düşmekten fazla bir korkusu olmayan neslin nasıl bir savunması olabilir? ‘‘İnanlar üstün olanlardır” diyen kitaba ve bu sözleri bize emreden Allah’a yemin ederim ki inananlar Filistin topraklarında çok çok fazla. Bu insanlar mı petrollerin varil hesaplarını yapacak ve ABD’nin yanında yer alacak. Batı’nın iki yüzlülüğünü Libya ve Mısır’da verdiği tepki sonrasında Suriye’de verdiği tepkiyle fersah fersah gördük. Bu coğrafya barışa hasret, bu coğrafya ölümlere doymuş, kanla yatıp kanla kalkmış, bebeklerini o taptıklarınız emperyalistlerin bombalarının altında bırakmış, kardeşlerinin tecavüzüne karşı elleri bağlanmış.. Bu coğrafya isyana mecbur! İntifada ileri demokrasi ihtiyacından doğmadı sadece ya da sadece ekonomik yoksunluklardan. Silkinme emperyal güçlerin bizi ittiği yoksunluktan doğdu. Bu yoksunluğun nasıl doldurulacağını Müslümanlar çok iyi öğrendiler. Kanla, gözyaşıyla, acıyla, av olmayla öğrendiler. Avcı çok belliyken ve tek dişi kalmaya çok uzaklık yokken kalabalık ve toplu bir av topluluğu diyet ödeyerek hayattan kalmaktan kaçmayacak!

 Çeşitli alıntılar başbakanlar, gazeteciler, yazarlar, diplomatlar, ileri gelen farklı iş kolları mensubu kişilerle hasbihal eden yazarların kitaplarından aldığım notları da bir sonraki yazıda paylaşmayı umuyorum. Bu yazıyı ise en güvenilir kaynakla ve yol gösterici birkaç kelamla bitirmek istiyorum:

 

‘‘Kendilerine apaçık deliller geldiği halde parçalanıp ayrılanlar gibi olmayın. Öyle olursanız sizin için büyük bir azap vardır.” Al-i İmran 105

‘‘Allah’a ve Rasulüne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Sonra içinize korku düşer ve kuvvetiniz gider. Sabırlı olun. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.” Enfal: 46

‘‘ O kafirler birbirlerinin dostları, yardımcılarıdır. Eğer siz de birbirinizi desteklemez ( onlar gibi bir ve bütün olmaz) iseniz, arzı fitne kaplar ve büyük fesat olur.” Enfal: 73

 

 

… Biraz okumak için…

  İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü  sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

 Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

Trackback URL

  1. 10 Yorum

  2. Yazan:Hüsam Tarih: Eyl 19, 2012 | Reply

    aklima takilan bir soru: isim icabi turkiyenin hemen her yerine gittim ve gitmekteyim.sabah namazinda bir safi zor dolduruyoruz cogu camide.gelin gorun ki GS-FB maci olunca yuzbinler geliyor.sting veya madonna konserine gosterilen ragbet yine sabah namazindan fazla.yani bir “ittihad-i madonna” veya “ittihad-i fenerbahce” daha gercekci gorunuyor.

  3. Yazan:Suna K. Tarih: Eyl 19, 2012 | Reply

    romantik degilsiniz belki ama yaziniz eksik kalmis: Birlesik Islam devleti projesinin icini neyle dolduracaksiniz? sekuler hayat tarzini secmis turklere, misirlilara, tunuslulara ne vaad ediyorsunuz? binlerce ada ustune kurulmus bir endonezya ile denizi bile olmayan cad, sudan gibi devletlerrin nesini birlestireceksiniz? bir dis politika birligi mi yoksa ortak para mi? nedir proje?

  4. Yazan:Katrin Bodosova Tarih: Eyl 19, 2012 | Reply

    Hristiyanlar için ne düşünüyorsunuz? Suriye’deki Alevileri, yine Suriye’deki, Lübnan’daki ve Mısır’daki milyonlarca Hristiyanları nasıl ikna edeceksiniz? Herkes istemiyor ki böyle bir ittihad. Yoksa zorla Müslüman mı yapacaksınız hepimizi? Zımmi miydi neydi, böyle özel statü mü verceksiniz? bu da yeni sorunlar getirir beraberinde.

  5. Yazan:Müslüman Tarih: Eyl 19, 2012 | Reply

    Bravo! çok güzel, altına imzamı atarım. Bizde eksik olan tek bir cevher varsa o da özgüvendir.

  6. Yazan:mktdr Tarih: Eyl 19, 2012 | Reply

    İttihad-ı İslamı dilendiren yazını ve seni tebrik ederim..
    Nasıl olacak? ittihad-ı islam’ın gerçekleşmesi için ilk öncelik insanların yeis gibi bir beladan kurtulmasıdır. Bu fikir derinliğinin içinde boğulmamak için şunu hatırlamamız yeterli Peygamber efendimiz ve Ashab sayıca azdılar güçsüzdüler ezilendiler fakat ceziret-ül arabdan bütün a’sara seslenen en gür sadayı yükseltelbildiler. Eğer capitalizmin kahrolası öğretisi “güçlü değilsen hiçsin” nazarıyla bakarsak bu işin içinden çıkılmaz, kemiyet değil keyfiyet önemlidir. Kaldıki bu davanın seraskeri bilir ki Bismillah sırrıyla arkasında mevcudatın yaratıcısı olan Kadir-i Mutlak Allah var, dünyayı değiştirmek için çoklara (çok paralara,çok insanlara, çok teknolojiye) değil fikirlere ihlaslı, ümitvar Kur’an’a sımsıkı sarılmış insanlara ihtiyacımız var. Ayrıca İslam insanlara bir sistemi emretmez sınırları çizer (örneğin adil, faizin olmadığı vs. bir devlet) .Biraz daha ufkumuzu genişletirsek ittihad-ı İslam’ı mevcud sistemlerle, birliklerle , devlet örgütlenmeleriyle veya kapitalizm komünizm liberalizm vs gibi rejimlerle kıyaslamayız. ABD gibi mi AB gibi mi veya yalnız finansal ortaklık mı sistemler insan aklının düşünüp bir noktaya getirebileceği şeylerdir. İslam münevverleri Kur’an ışığında meşveret ve şura ile sistemi oluşturabilirler zaman alabilir ama olur. Bugün tüm insanlık girdiği çıkmazdan kurtulmanın yollarını arıyor. (Me)deneyetin beşiği denen ülkelerin birinde tam yetmiş küsür kişinin katili yirmi iki yıl ceza yedi (Köhnemiş adalet). Müslümanların demiyorum tüm dünyanın kurtuluşu İttihad-ı İslam gibi cihanşumul bir davanın geleceğine bağlıdır. Populer kültürleriyle, modernizm çılgınlıklarıyla, yalnız parası olanın düdüğü “çaldığı dünyalarıyla”, sömürü zihniyetleriye, sanat, fikir ve kültür(içleri boşaltıldığından dolayı) yoksunu dünyalarıyla İslama en az bizim kadar ihtiyaçları var.Tuzak kurdular Allah’ta tuzak kurdu şüphesiz Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır. Korkmayalım İttihad-ı İslam dünyaya İslamı en güzel şekilde anlatacaktır inşAllah.
    Diğerleri ne olacak ? Şer-i hukuk müslümanı bağlar başkalarını değil. Buda çeşitli sistem projeleriyle halledilebiler mesala İngilteredeki şeriat mahkemeleri veya müslaman olmayanı seküler bir yasaylada yargılayabilirsiniz. Yani sistem sorunları her zaman çözülebilir.
    Müslümanların tamamı istemiyor ! bu söz kadar kendi ile çelişen bir söz olamaz İttihad-ı islamın muadili diye düşünülen demokrasinin dediği gibi çoğunluk azınlığa hükmeder. Ayrıca Cehalet kokan şu söz “zorla Müslüman mı yapacaksınız” hıristiyan tarihinde çok defa olduğu gibi Müslüman tarihinde hiç olmamıştır.
    Benim için ve milyonlar için asrın en büyük mütefekkiri münevveri ve görevlisi Bediüzzaman Said Nursi’nin dediği gibi “Azametli bahtsız bir kıt’anın, şanlı tali’siz bir devletin, değerli sahibsiz bir kavmin reçetesi; ittihad-ı İslâmdır.”

  7. Yazan:Hüsam Tarih: Eyl 19, 2012 | Reply

    “amerika kuuvetli gucumuz yetmez” demedik ki. somut olarak ne tavsiye ediyorsunuz? diye sorduk. siz “iman kuvvetu bize yeter” diyorsunuz. ama hala somut bir eylem, bir proje yok. size “romantik” denilmesine kiziyorsaniz “hayalperest” diyelim o zaman.

  8. Yazan:Suna K. Tarih: Eyl 19, 2012 | Reply

    gerek yazida soylenenler gerekse MKTDR adli yorumcunun yazdiklari hepimizin imani ve duasidir.ummetimizin birligini ve dirligini umid etmek icin sizi beklemedik cok sukur. ittihad-i islam bir gun gercek olur belki ama buna sizin katkida bulunacaginizdan emin degilim.elestirilere cevap vermek yerine iman esaslarini tekrarlayip duruyorsunuz.

  9. Yazan:Hüseyin Avni Tarih: Eyl 19, 2012 | Reply

    Davacısı/savunucu olduğumuz fikri önce kendi hayatımızda aksiyona dönüştürmeden o fikrin sözcülüğünü yapmak ve bu minvalde çaba sarfetmek tabiki yaman bir çelişki olur.İttihad-ı İslam için çalışıyor ama Kur’an-ı Kerim bilimyor veya hadislerden bir haber. İttiad-ı İslamın, İslam’ı tam manasıyla bilip yaşamayanların/yaşayamayanların öncülüğünde bir hareket ile gerçekleşmesi mümkün değil. Bu hareketin öncülüğünü İslamı tam manasıyla bilip yaşayan, taklid-i iman değil kamil-iman’a sahib olan ve imanları amellerine yansıyan aynı zamanda 21.yüzyılın bütün nizamsızlıklarına cevap verebilecek bir İslam’a muhattab anlayışa sahip olan ”münevverler” yapacaktır. Diğerleri bu öncülerin yanında olabilirse ne mutlu onlara. Demek ki meselemiz ne? İttihad-ı İslamı gerçekleştirebilecek kadrolar yetiştirmek, İttihad-ı İslam fikrinin altını doldurmak, nasılını göstermek. Yani hedef İttihadı- İslam ama o hedefe ulaşmak için belkide yüzyıllar sürecek bir basamak oluşturma ve o basamakları çıkma süreci yaşanacak veya belkide 3-5 sene içinde bu gerçekleşecek(ki gönlümüzde yatan aslan budur) ama her ne olursa olsun bu hedefe ilerlerken bir kadro yetiştirme ve olgunlaşma süreci yaşanacak. Buradaki durum şu: Bir ideal var:İttihad-ı İslam. Ve birde realite var: Hadis,Fıkıh,Kelam vs, pozitif ilimlere hakim olmayan,eskiden(muhalefette iken de denebilir) 1 hırka, 1 lokmayı sorunsuzca yönetip hayatını idame ettiren şimdi(iktidarda iken veya güçlenip zenginleşmişken) ise 40 lokma ve 40 hırkayı nasıl yöneteceğini kara kara düşünen ve bu uğurda nefsiyle amansız bir imtihanın içinde olan ama aynı zamanda da İtthad-ı İslam aşkıyla yanan ama bunu gerçekleştirecek entelektüel birikime sahip olamayan,okumayan insanlar. Hal maelesef bu. Bunu ifade ederken altını çizmemiz hatta kafamıza nakşetmemiz gereken düstur ise şu: Ne İdalin(İttihad-ı İslam) hülyasıyla havalarda uçup Mecnun ol,yürümen gereken yolu unut, ne de realitenin sıkıcılığında boğul. İdealle realitenin arasında bir denge tutturup gerekli süreçleri yaşamaz, gerekli eserleri üretmez kendimizi yetiştirmezsek divanesi olduğumuz ideal çocuklarımıza aktardığımız tatlı ama hüzünlü bir rüyadan/hülyadan öteye geçemeyecek. Kimisi idealle yapışır yürümesi gereken yolu unutur, kimisi realitede boğulur,bu iş zor iş der,çalışmalarını yavaşlatır zamanla ideali pörsür popüler kültürün ve kapitalist yaşamın çarkları arasında erir,kaybolur. Bize lazım olan idealle realite arasındaki denge noktasında yılmaz, usanmaz bir azim ve kararlılıkla çalışmak,çalışmak ve yine çalışmaktır. Aynı zamanda ”nasip” meselesini de unutmamak gerekir, belki de ömrünüz vefa etmeyecek verdiğiniz eserlerin etkisini görmeye ama belkide siz o eserleri vermeseydiniz bu fikrin damarı orada kesilecek ve davacısı olduğunuz ideal tümüyle buharlaşacaktı. Bu noktada kıymetli Mehmed Yılmaz abimizin de sürekli değindiği/anlatmaya çalıştığı Konfüçyüs’ün bir sözüne kulak verelim : ”Mühim olan oku ”doğru” atmaktır, hedefi vurmak istemek?ne büyük kibir! Arif olana yakışan bu:hep mücadele,deli,divane gibi mücadele.Gerisi Allah’a kalmış. Biz İttihad-ı İslam gerçekleşsin diye ne gibi bir katkıda bulunabiliriz? Örneğin İslami Bir İktisad sistemimi geliştiriyoruz, buyurun geliştirelim, yani bir şeyler yapalım, orataya somut bir şeyler koyalım. Genel olarak doğu toplumlarında İslamla soslanmış milliyetçilik/ulusçuluk algısı var,bu algıdan dolayı Müslüman toplumların çoğu dünyaya ifade yerindeyse teleskopla bakmak yerine mikroskopla bakmakta ve bu algı betonlaşmış durumda, bu betonu parçalayalım. İslam toplumlarında Kur’an,Hadis ve Sünnet ışığında ”gayri müslimlerin” durumuna dair bir araştırma yapıp yayınlayalım. Ayrılıklar/farklılıklar yerine Müslüman Türk,Arap,Fars,Afrikalıların ortak toplumsal özelliklerini araştıralım malum artık malesef 1.5 milyarlık İslam Alemini sadece Kelime-i Tevhidin etrafında birleştirmek pek mümkün değil,başka ortak özellikler lazım. Seküler hayat tarzını seçmemiş ama buna zorlanmış,rahmet ve fikir damarları kesilmiş dolayısıyla seküler asimilasyona uğramış,idrakleri iğdiş edilmiş toplumlar var önümüzde. Bu asimilasyonla mücadele edelim. Zamanında dedelerinin ”adaleti, hak ve hürriyeti” tesis ettiği için İslami yönetimler altında yaşamayı tercih ettiğinden haberi olmayan ve İslamın tesis edeceği adaletten haberi olmadığı için bu tür tartışma ve/veya oluşumlardan korkan gayrimüslimler var, bunlara İslamdaki adalet sistemini anlatalım;Kudüs’ü işgal ettiklerinde Müslüman halkı katleden Hristiyanlara karşılık, Kudüs’ü tekrar geri alan Salahaddin Eyyib’nin İslam adalet sisteminde ”Zulüm görmek,zulüm etme ruhsatını vermez” düsturuna binaen, tek bir Hristiyana dahi dokunmadığını anlatalım. İslam’ın tesis edeceği adalet,hak ve hürriyetin Irak’a,Filistin’e, Afganistan gelen adaletle uzaktan yakından hiç bir alakası olmadığını anlatalım. ”Dinde zorlama olmadığını”,kimsenin kimseyi Müslüman yapmak için baskı yapamayacağını(kendisini düşünmeyen bir insan için bizim bir şeyler düşünmemizin bir değeri olmayacağını)bilmeyen, bilmediği için korkan insanlara anlatmamız gerek. Beşeri kaynaklı sistemlerin nasıl belli kesimleri/parayı ilahlaştırdığını ve eşref-i mahluk olarak yaratılmış insanı nasıl hayvandan aşağı bir konuma ittiğini(insanlığından çıkardığını) anlatmalıyız.

    Üstad’ım buyuruyor :
    Buluştururlar bizi, elbet bir gün hesapta;
    Lafını çok dinledik, şimdi iş inkılapta!
    Bekleyin, görecektir, duranlar yürüyeni!
    Sabredin, gelecektir, solmaz, pörsümez Yeni!

    Yukarıdaki mısraları yazan adam İdeal ve Realite arasındaki denge noktasında fikri/entelektüel derinliği olan aksiyon içre bir yaşam sürmüş ve bu dünyada ”iz” bırakan büyük şahsiyetlerden olmuştur. Tıpkı Bediüzzaman, Mehmed Akif vb. gibi. Sözü Barbaros Hayreddin Paşa’ya verelim, şöyle diyor: Kim ki dünyada koya bir eser, esersiz kişinin yerinde yeller eser. İdeale giden yolu aç, taşlarını döşe = Eser ver.

  10. Yazan:mktdr Tarih: Eyl 20, 2012 | Reply

    Somut olarak neyi teklif ediyorsunuz?

    Teklif makamı bir şahıs olamaz. Rejimler sistemler de bu şekilde kurulmaz. Sistemlerin rejimlerin oluşumunda en önemli etken fikri altyapıdır. Marx kominist manifestoyu yayınladıktan yarım asır sonra bir hareket oluşmuş olaşan hareket ise Marx’ın düşündüğünden farklı bir sistem olmuştur veya Peygamber efendimizin dünyasını değiştirmesinden belli bir süre sonra Müslümanlar otadoğuyu fethederek büyük başarılar elde etmiştirler. Hulefay-ı Raşidinin her biri ana meselelerin dışındaki farklı ictihadlarıyla yönetimlerini kendileri belirlemişlerdir. Demek ki fikri bir temelelin oluşumu ilk öncelik olmalı.

    Şu an ne yapılmalı diyorsak Müslümanların ilmi literatürü yok, kendi doneleriyle oluşturdukları bir eğitim sistemi yok, mali sistemleri yok, yönetim şekilleri yok , hukukları yok. Bunların yanında müslümanların sekülerizm, capitalizm ve modernizmin değirmen taşlarında öğütülen bir kısmı var. Fikri bir altyapıyı oluşturacak, insanları tekrardan düşünür hale getirecek, entelektüel birikime sahip yeni bir nesil oluşturulmalı (cemaat, cemiyet, parti veya bir oluşumu kastetmeden bana göre oluşuyor ). Takip ettiğimiz bu site bile düşünenlerin olduğunu göstermez mi. Bu aşamadan sonrası şatafatlı ve zor görünmesine rağmen ilkinden daha kolaydır. Çünkü toplumların sosyal değişimi tabandan tavana olur. Tavandan tabana olmaz ve toplum kabul etmez( T.C. de olduğu gibi). Dolayısıyla teklif den kasıt nedir. Üçüncü sınıf Batılı entelektüel kafasıyla cevaplarını önemsediğimiz sorular sormadan şunu bilmemizde fayda var sıcak yataklarımızda yatarken birileri somut olarak İttihad-ı İslamın (her sosyal oluşumda olduğu gibi) ilk ve en önemli kısmı olan nesilleri yetiştiriyor(tekrardan belirteyim cemaat cemiyet oluşumlardan bahsetmiyorum). İttihad-ı İslam uzun yıllar alabilir fakat somut net olan şu ki böyle bir nesil yetiştirilmelidir yetişiyor da.
    Suna k.’ya atfen
    “Sizi beklemedik” beni beklediniz demedim.”gerçek olur belki” belki kelimesi imanımız ve duamızdır kısmına pek uymamış. “sizin katkıda bulunacağınızdan emin değilim” ben sizin de benim de katkıda bulunacağıma eminim İnşallah. Sosyal bir oluşum felsefik, fikri bir temele oturtulmadan olamayacağından ve İttihad-ı İslamın fikri temeli de iman esasları olduğuna göre pek yanlış yapmamışım. Ayrıca hepimizin ittihadı olmadan İttihad-ı İslam olamayacağından konuşan birini bir gruba monteleyip “öteki” görmemekte fayda var.
    Hüsam’a atfen
    İman kuvveti bize elbette yeter fakat sizin kastettiğiniz amiyane tabirle değil. Sivil itaatsizlikle beslenen toplumun şuurlu bir kısmı projeler üzerine kafa yoruyor ve güzel bir nesil yetiştiriyor. Bu “bir kısım” kendi içinde organize olmasa dahi hatta birbirlerini anlamasalar bile oluşturdukları bu nesl-i ati İttihad-ı İslamı projeleriyle oluşturacaklar..

    İhtilaf u tefrika endişesi
    Kûşe-i kabrimde hattâ bîkarar eyler beni.
    İttihadken savlet-i a’dayı def’e çaremiz
    İttihad etmezse millet, dağdar eyler beni…
    Yavuz Sultan Selim

  11. Yazan:MY Tarih: Eyl 21, 2012 | Reply

    “Henry Ford, ünlü Model-T otomobili imal etmek için fabrikasında 7882 farklı operasyonun icab ettiğini söylüyordu. Ford’a göre bunların 949‘u kuvvetli işçilerin çalışmasını gerektiriyordu. 3448 operasyon için normal işçi lâzımdı. Kalan işlerin ise 670’si bacakları olmayanlar, 2637’si tek bacaklılar, 2’si kolu olmayanlar, 715‘i tek kollu insanlar, 10‘u da kör insanlar tarafından yapılabilirdi. Yani fabrikalardaki işbölümü sebebiyle artık tam insana bile ihtiyaç kalmıyordu. Sadece “insan parçaları” yeterliydi. […] Genellikle kapitalizm ile bağdaşlaştırılan bu durum, sosyalizmin de en temel özelliklerinden biridir, çünkü aşırı uzmanlaşan işçi ile tüketici/müşteri arasındaki bağın koptuğu her toplum doğal olarak bu noktaya varır. SSCB, Macaristan, Polonya, Doğu Almanya’daki fabrikalarda Çalışma Bakanlığı tam 20.000 tane farklı is kolu tanımlamıştır. Sosyalistler de ABD ve Japonya gibi fabrikalarında karmaşık uzmanlaşma teknikleri kullanmaya muhtaçtılar.”Liberalizmin kara kitabi‘ndan

    Komünizm gibi liberal/kapitalist modelin de dibini bulduk ve sadece Müslümanlara degil hiç bir halka hayir getirmeyecegini gördük galiba.

    Banglades ve Pakistan’da insanlar parasizliktan böbreklerini satiyorlar. iki hafta önce bir kadin gözlerinden birini satmak istemis yiyecek almak için. Bu haberle ayni gün Avrupa merkez bankasi müdürü Draghi avrupalilarin vergilerini kriz üreten bankalara peskes çekecegini ilan etti. “Piyasalar çok memnun” diye manset atti ekonomi sayfalari.

    birbiriyle alakasiz görünen bu iki haberin aslinda ayni madalyonun iki yüzü oldugunu söylemek isterim. Dünya DEV BiR PiYASA haline geliyor. Gökyüzü, din, vicdan ve sevginin dolar ile degis tokus yapildigi acayip bir sistem kurulmakta.

    Avrupa’da (maddî) refaha dayali demokrasilerin finansal darbe ile gasp edildigi asikar. Batili mânâda “Demokrasi” artik bitti. Demokratik kurumlar finansal diktatörlerin noteri haline geliyor. Tipki 28 Subat sürecinde Asker’in “hata yapmaz, hesap vermez” kabul edilmesi gibi. (Bkz. Liberal Totalitarizm)

    yedek parça olarak insan

    (fakir) insanlarin “yedek parça” derekesine düsürüldügü bu gezegende Müslümanlar sadece kendilerini degil dünyayi kurtarmak için çalismali diye düsünüyorum.
    Degerli yorumcu MKTDR’nin su sözlerine can-i yürekten katiliyorum:

    “Şu an ne yapılmalı diyorsak Müslümanların ilmi literatürü yok, kendi doneleriyle oluşturdukları bir eğitim sistemi yok, mali sistemleri yok, yönetim şekilleri yok , hukukları yok. Bunların yanında müslümanların sekülerizm, capitalizm ve modernizmin değirmen taşlarında öğütülen bir kısmı var. Fikri bir altyapıyı oluşturacak, insanları tekrardan düşünür hale getirecek, entelektüel birikime sahip yeni bir nesil oluşturulmalı”

    ne yazik ki dis ve iç sebeplerle Islam’daki “ilim/irfan” gelenegi bir kesintiye ugradi. Sanatta da görüyoruz bunu. 3 veya 4 asir önce zaman durmus gibi. ALLAH rizasi için ilim yapan, kesfeden, yayan bir nesil gerekli.

    Tabi bu kesinti oldu ama sürekli olmak zorunda degil. Müslümanlar baslarini dik tutarak “gerekeni” yapmalilar, yapiyorlar da.

    Birbirine rakip gibi görünen komünizm ve kapitalizmin ayni noktaya varmasi, insani parça parça satmasi ne acayip.

    Böbreklerini satan insanlarin mal/ürün/esya durumuna düsürülmesi bana komünist ülkelerdeki yamyamlik vakalarini hatirlatti. Bir et parçası olarak komünist İnsan’ın kıymeti
    adli makaleden:

    “… komünizme, özel mülkiyetin iptaline, kolektivist tarım politikasına direnen halkı hizaya getirmek için Stalin onlara “iyi” bir ders verecekti: Holodomor!

    ”Kıtlık neticesinde aileler bölündü. Polis teşkilâtı GPU’nun belgelerine göre aileler en zayıf üyelerini ya da gelinlerini yediler. Yetişkinler çocuklarını öldürüp yemeye başladı. 2500 civarında insan yamyamlıktan tutuklandı ama gerçek rakam bunun çok üzerindeydi.” (Timothy Snyder, Bloodlands)

    Stalin’in emriyle uygulanan kolektivist tarım politikalarına direnen insanların aç bırakılarak öldürülmesi yaklaşık olarak Hitler’in Yahudileri katlettiği döneme tekabül ediyor. (Bkz. Ukrayna’daki Komünizm ile Yamyamlık İlişkisi üzerine resimler) Fakat batılı tarihçiler uzun süre bu dosyayı açmak istemediler. Çünkü o dönemde Komünist Rusya “Özgür Dünya’nın” kıymetli bir müttefiki idi. Eli kanlı bir diktatör olan Hitler’i yenmek için işbirliği yapılan Stalin’in de en az Hitler kadar cani olduğunun duyulması hiç yakışık almazdı. İkinci Dünya savaşının sonuna kadar Amerikan ve Rus askerleri propaganda filmlerinde kucaklaşırken, birlikte votka içerken boy gösteriyorlardı, “cici” ekiptendi Ruslar. Almanlar ve Japonlar ise işkence vs yapan “kaka-pis ekip”. Dünya kamuoyuna kafa karıştırıcı bilgiler vermeye gerek yoktu. “Bizimkiler” iyi, “ötekiler” kötüydü. Fakat Kızılhaç görevlilerinin hazırladığı raporlarda yazanlar komünizmin, sosyalizmin ve solculuğun sağlıklı biçimde bir kez daha sorgulanması gerektiğini gösteriyor:

    “…çocukları yamyam yetişkinlerden korumak için Harkov yakınlarında bir yetimhanede toplamıştık. Birden sessizleştiklerini fark ettik. Gidip baktığımızda aralarından en küçük olanı, Petrus’u yiyorlardı. […] Bazıları ağızlarını Petrus’un yaralarına dayayıp kanını içiyorlardı. Ufaklığı ötekilerin elinden kurtardık ve bir köşeye çekilip ağladık…”

    komunizm ve yamyamlik

    komunizm ve yamyamlik

  1. 1 Trackback(s)

  2. Eyl 21, 2012: İttihad-ı İslam ve Cevaplara Reddiye – 2 : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin