RSS Feed for This Post

Medine Vesikası ve Laikliğe Şerh

Kavramlar çoğu kez kâğıt üzerinde ifade ettikleriyle kalmaz; kavramı uygulamaya koyan erkin elinde, bir noktadan, bir başka noktaya ve hatta tam zıddı bir duruma bile gelebilir. Aynen “laiklik-laisizm” kavramında olduğu gibi…

Bugün kullandığımız birçok kavramın temelinde olduğu gibi “laiklik” kavramı da köken olarak Yunan’a dayanıyor; “laicus” yani “dinsel olmayan, halka dayanan, ruhban olmayan” gibi manalar ifade ediyor. Kavramın asıl kıvam aldığı dönem ise 16. yüzyıl Reform hareketleri süreci… Ki, bu dönem Kilise’nin halka uyguladığı zulmü az biraz biliyorsanız, laikliğe geçiş sürecini anlamanız da mümkün.

Laiklik, felsefi olarak “insana, insanın ürettiğine tabi olmak” manalarına taşıdığı için “dinsizlik” olarak yorumlanıp, eleştiri alsa da, aslında bir yönetim biçimi olarak “her inanca eşit mesafede bir sistem” olması nedeniyle manasıyla uygulandığı zaman “herkese eşit mesafede adil bir düzen” olması mümkün.

  Orta Doğu ülkelerindeki diktatörlerin devrilmesi, Arap-Afrika halklarının devrim sürecinden sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk ziyareti Mısır’a oldu. Başbakan Mısır’da büyük bir coşkuyla karşılandı. Düne kadar Türkiye’de ne olup bittiğinden, Başbakan’ın adından bihaber bir Arap Coğrafyası varken, bugün Türkiye Başbakanının posterlerini üzerinde taşıyan halkların olması neresinden bakarsanız bakın çok güzel bir olaydır.

  Başbakan’ın Mısır’daki konuşmasındaki iki cümle oldukça dikkat çekici; “Ben Recep Tayyip Erdoğan olarak Müslümanım ve laik değilim… Mısır halkına yeni oluşturacağı düzen içerisinde laikliği öneriyorum.”

  Başbakan, Türkiye özelindeki jakoben ve totaliter yani “her inanca eşit değil, bir inancın içini oyan ve o haliyle dayatan” laik sistemin mağduru olmuş bir isim olarak Mısır’da yaptığı bu konuşmadan sonra Tunus gibi, neredeyse laikliğin Türkiye’den daha fazla zorbalaştığı, sokakta kadınların başını örtmesinin yasak olduğu bir yerde laikliği bir sistem olarak tavsiye etti ve sanırım bu kez Mısır’daki laiklik tavsiyesine tepki gösteren İhvan-ı Müslimin ve laiklik tavsiyelerine tepki gösterenleri göz önünde bulundurarak, daha açık konuştu.

  Kuran-ı Kerim’in adil düzen emri mevcut ancak “İslam Devleti kurun” diye bir emri yok. Başbakan’ın laiklik tavsiyesinin Kuran’ın özüne gölge düşürdüğünü düşünmüyorum ancak lüzum ve gerek açısından niyetini anlayabilmiş değilim. İkidir tekrarlanan laiklik tavsiyesinin, diktatör rejimlerden yeni kurtulmuş, çoğunluğu İslam olmuş insanlardan oluşan bir coğrafyada laiklik vurgusu yapmasının icabı nedir?

  Bir insan-ı kâmil örneği, adil bir yönetici, Mekke’nin totaliter laik sistemi içerisinden çıkmış ve Kuran’ı Kerim-i kendine kılavuz edinerek, adil bir düzen oluşturmuş Rasulullah (SAS) Yahudi, Hristiyan, müşriklerle aynı coğrafyayı paylaşırken, Medine Vesikasını ortaya koymadı mı? Medine Vesikası, madde madde her inancın hakkını ayrım gözetmeksizin kendine teslim etmedi mi?

  Laikliğin “her inanca eşit mesafede” uygulanışına “dinsizlik” dememekle birlikte, Başbakan’ın Tunus ve Mısır’a gidip “size şer-i düzen” öneriyorum demesinin nasıl lüzumsuz duracağı bir gerçekse, laikliği önermesi de bir o kadar lüzumsuzdur.

  Başbakan eğer İsrail’i de işin içine katarak Orta Doğu’nun siyasetinde en büyük isim olarak Türkiye’yi oyuna sokuyorsa, Batı’ya sırtını dayar bir biçimde laiklik tavsiyesinde bulunmanın lüzumsuz olduğunu kavramak zorunda.

  Temelini İslam’dan alan Medine Vesikası, “her inanca eşit mesafede ve hakkını koruyan” bir antlaşma olarak, iş görür bir uygulamaysa ve laik değilse, yek laikliğe tutunmanın ve bunu tavsiye etmenin lüzumu ne ola ki?

  Kavramların kâğıt üzerinde duruşları ile kavramları yürürlüğe geçiren erkin o kavramı uygulayış biçimi bir birinden farklıdır. İşte bu nedenle, bir kavramı kutsamak ve tavsiye etmek yerine, kavramlar üstü hakkı gözeten uygulamalara yönelmek elzemdir. Doğrusu da budur!

Trackback URL

  1. 6 Yorum

  2. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Eyl 21, 2011 | Reply

    Ben başbakanın Arap ülkelerindeki laiklik vurgusunun muhtemel nedeninin, Türkiyedeki yobaz laik kesim tarafından laiklik karşıtlığıyla suçlanmasına bağlıyorum. Zira hem kendisi hem de partisi az çekmedi bu sahte laiklik söylemcilerden. Malum, partisi laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı suçlamasıyla kapatılmaktan kıl payı kurtuldu. Doğrusu, Baykal’ın siyaset arenasından silinmesiyle beraber irtica geliyor tellalığı kısmen durulmasına karşın, başbakan hala da muzdarip olduğu imajından tam kurtulmuş sayılmaz.

    Tabi tek çekincesi kendisini bu noktada sıkıştıran yerli laikler değil. İşin içinde dışarıdaki laikler var bir de. Bu tür konuları, öğrencinin ev ödevini takip eder gibi sürekli raporlar tutan, başarı notu veren batlı laikler var ya hani onlardan sözediyorum.

    Dolayısıyla içerde, dışarda, yerel basında ve uluslararası basında bu işin takipçisi onca gönüllü varken adam ister istemez temkini elden bırakmıyor. Kısacası mealen “biz islam devleti kurmak gibi bir çaba içinde değilken bakın başımıza neler geliyor” demeye getirmiş. Yani siz siz olun başınızı belaya sokmayın diyor. Ne de olsa laiklikle sorun yaşama konusunda Arap ülkeleri daha bir potansiyel suçlu konumunda. Başbakan da bu gerçeğin bilincinde.

  3. Yazan:Fatih Öksüz Tarih: Eyl 21, 2011 | Reply

    Cemile hanım,yazınızı beğendim ama satırların arasında “Başbakan neden laikliği tavsiye etti?” sorusunun cevabını bulamadım.Bu sorunun cevabını bulup zihnimi rahatlatmayı çok isterdim.
    Bu soru,zihnimde üç farklı soruyu daha akla getirdi;
    1-)Bendeniz “cahil halk senromu”na yakalanmış olabilir miyim?
    2-)R.Tayyip Erdoğan dersine çalışmadan,lügatine ve hatipliğine güvenerek-bağlarız bir şekilde-edasıyla Bahar Tur’una çıkmış olabilir mi?
    3-)Başbakan İnsan-ı Kamil mertebesine çıktıda,lisanı biz avam tabakasına ağır geldi?

  4. Yazan:ufukcoskun Tarih: Eyl 21, 2011 | Reply

    Seni kutlarım kardeş, mühim bir meselenin altını çizmişsin..Bende bir ara bu vesika üzerine kafa yormuştum.Bana göre bizdeki eksiklik; Hz Muhammed’in(a.s) adil, paylaşımcı, farklılıklarla barışık, çok kültürlü ve özgürlükçü zihin yapısının kavranılmamış olmasıdır.

    Bizim ülkede de bugüne kadar Müslümanlar neredeyse Filistin’den Mora’ya, Çeçenistan’dan Eritne’ye kadar olan bölgelerdeki halkların sorunları, sıkıntıları ve çektikleri acılarla ilgili olarak gösterdikleri “haklı tutum ve gayretlerini” kendi ülkelerinde yaşayan Kürtlere, Alevilere ve Hristiyanlara göstermediler.Diğer taraftan verilen gayretler hep başörtüsüne yönelik oldu. Başörtüsü meselesi çözüme kavuşturulduğunda diğer farklılıkların sorunlarının kendiliğinden çözülebileceği kanaati hâkim oldu hep. Elbette ki bugün “başörtüsü” çok ciddi bir hak ihlalidir. Buna ne bir itirazımız olabilir nede bununla ilgili verilen çabaların azalmasını isteriz. Ancak özgürlüğün, insan haklarının ve adaletin Medine vesikası tecrübesi ve Hz Muhammed’in(a.s.) tavrı dikkate alınarak herkesim için tesis edilmesi yolunda ciddi projelerin ve uğraşların yeterince verilmemesi bence üzerinde tartışılmayı hak etmektedir.

    Yahudiler eşit muameleye tabi olup, zulme uğramazlar”,” Yahudiler Müslümanlarla müttefiktirler, dostane ilişkiler devam edecektir”,”Yahudilerin dinlerine müdahale edilmez” gibi benzer hükümlerin yer aldığı bu tarihi sözleşme eğer ciddi anlamda incelenirse içeriğinde özgürlükçü olmayan hiçbir şeyin olmadığı görülecektir. Bu bakımdan ben özgürlükçüyüm,müslümanım diyen herkim varsa bize uzak olmayan bizzat bizden olan bu “vesika” üzerinde gerçek anlamda bir çalışma yapması gerekmektedir. Çünkü Hz Muhammed’in(a.s.) özgürlükçü, bakış açısını iyi tahlil edemeyen hiçbir entelektüel içinde yaşadığı bu topluma insan hakları bağlamında ciddi bir proje sunamayacaktır.

    Yazında” bugün Türkiye Başbakanının posterlerini üzerinde taşıyan halkların olması neresinden bakarsanız bakın çok güzel bir olaydır” diyorsun..Bu bizim ne kadar da demokrat olursak olalım içimizden söküp atamadığımız milliyetçilik duygusunun bir göstergesidir.İşte ben bu yüzden bu eğitim sistemini çok sık eleştiriyorum.Var maalesef içimizde bir yerlerde bu duygu:)

  5. Yazan:yasin evvah keskin Tarih: Eyl 25, 2011 | Reply

    esselamualeyqum…
    Bir yanlış algıyı düzelterek başlamak istiyorum. Kuran’da “islam devleti” kurun diye bir ayetin emrin olmaması, bunun hiç olmaması anlamında değil, islamın devletin varlığının olmadan olmayacağını kabulden ötürüdür. Yani, kuran, yaşamanız lazım o yüzden yemek yiyin de demez. Buna bakıp, kuran’da emir yok; o yüzden yemek yemesek de olur, diyemeyeceğimiz gibi; insanlık, toplu yaşarken bir “devlet” ya da yönetici ya da kanunları yürütecek bir yapının olmamasından da sözedilemez… Kaldı ki “laiklik” o sözü edilen kısır anlamından çok daha geniş bir paradigmanın ürünüdür. insanların devlet yönetiminde “ilahi olana” bağlılıklarını reddettikten sonra, kendilerince adaletli olmaları, onları müslüman yapmaz. Erdoğan’ın laiklikle kastettiklerini, devlet başkanı olsa, ahmet altan da yapar nitekim.
    Kemalist laiklikten kurtulupi liberal laikliğe direksiyon kıvırmanın, günü kurtarmaktan öte bir yararı da yoktur. Sadece bireysel bazı ibadetlerde müslümanlar rahatlayacaklardır hepsi o. Lakin tevhidi anlamda ciddi bir kırılma ve yabancı ve uzak bir yorumdur. Tüm dünmyaya kabul ettirilebilecek bir laiklik kavramımız var ise, madem o kadar güçlü isek; islam ve şeriat kavramlarının içini doğru doldurup anlatsak ya..
    Söylenenler, sadece dediğiniz gibi “ne gereği vardı” kabilinden değil, zihni anlamda ciddi bir bulanıklığa sebep olmuştıur.. Demokrasi ve laiklik güya araç iken nasıl amaç halini almıştır şu 10 senede o da yrı bir analiz konusu AKP için.. Müslüğmanlar kuran ve siret merkezli, uzun soluklu bir siyaset gütmedikçe, rıza-i ilahiyi de asla kazanamayacaklardır ve reel siyaset, konjüktür diyerek, kazananı dahi kaybedecek olan bir satrancın içinde debeleneceklerdir.
    selam ile…

  6. Yazan:Mert Nuhoğlu Tarih: Eyl 27, 2011 | Reply

    Herhangi bir siyasi kavramın kutsanmaması gerektiği konusuna katılıyorum. Ancak bir kişinin bir topluma bir siyasi kavramı önermesinin, o siyasi kavramı kutsamak olduğu kanısında değilim.

    Temelini İslam’dan alan Medine Vesikasının tüm din ve inançlara eşit mesafede ve onların haklarını korumaya yönelik bir anlaşma olması önemli. Zaten devletin laikliğini destekleyen müslümanların da zihinlerinde böyle bir arka plan olsa gerek. Bu yüzden zaten laik devleti, İslam’a aykırı olarak görmediklerini belirtiyorlar.

    Bence önemli olan, kelimeler değil, kelimelerin arkasındaki anlamlardır. Eğer bir kişinin Medine Vesikasından anladığıyla, öbür kişinin laiklikten anladığı şey aynıysa, bu anlam için hangi kelimenin kullanıldığının çok önemli olmadığını düşünüyorum.

  7. Yazan:cb Tarih: Eyl 28, 2011 | Reply

    selamlar,

    değerli yorumlar ve görüşlere teşekkürler.

    ufuk coşkun beyin-ağbinin yorumuna eleştiri getirmek isterim… milliyetçi damarın çok kemikleşmiş olduğu bir coğrafyada olduğumuz malum çok şükür bu marazdan hiç nasip almadım, yoruma bakınca, ülkedeki baskın milliyetçi refleks kadar bu milliyetçi reflekse verilen tepki de, etkisinin kontrolsüzlüğü mislince abartılıyor olabilir mi? bence bunu da konuşmanın vakti geldi, zira “İslam ülkeleriyle düne kadar tek bağı olmayan Türkiye’nin, İslam ülkeleriyle yakınlığına sevinmenin zerre milliyetçi bir tarafı yoktur” bunu milliyetçilik diye okumak da bir sorun değil mi?

  1. 1 Trackback(s)

  2. Eyl 28, 2011: Son 30 günde en çok paylaşılan yazılar : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin