RSS Feed for This Post

Tayyip Erdoğan’ın Mısır konuşması

Mısır’da konuşmayı işyerimdeki Cezayirli, Faslı ve Tunuslu arkadaşlar soluklarını tutarak dinlediler. Konuşma bittikten sonra buradaki tek Türk olduğum için gelip beni tebrik ettiler ve “ALLAH Türkiye’yi ve Erdoğan’ı korusun” diye dua etiklerini söylediler. Türkiye halkına selamları var.

Fetih korkusu, Osmanlı korkusu, normalleşme korkusu

İnsanlık kelimelerini kaybedeli çok oldu. Neyin “iyi” neyin “kötü” olduğunu unuttuk. Çıkarlarımıza uygun olan FAYDALI ile yaratılış gayemize uygun olan İYİ iç içe girdi. Çok doğru bir hareketin yasaklanabildiği, çok kötü bir fiilin alkışlanabildiği şu günlerde düşünmek, yazmak kolay değil.

Meselâ Mavi Marmara’da can veren Furkan’ı “terörist” diye damgalamış gazeteciler var Türkiye’de. Hâlâ da bir şeyler yazıp duruyorlar. İsrail’i üzme cüretini gösteren Davutoğlu’nu “neo-Osmanlıcı ve fütuhat meraklısı” olmakla itham edenler türedi. Taraf gazetesi de katıldı bu trene. Mavi Marmara’da oyuncak ve yiyecek taşıyanlar “Cihad” yapmakla suçlanmıştı bir gün önce. Hepsi kötü niyet değil sanırım. Kelimelerin kaybı ile akıl kaybı paralel ilerliyor… Unutmadan, “Fetih” kelimesinin mânâsı ele geçirmek, gasp etmek değildir. Fetih açmak demektir. Gönülleri fetheden bir iyi söz/fiil o gönlün sahibi olmaz, ona hükmetmez. Orada yaratılıştan var olan iyilik meydana çıkar, Mevlânâ Hazretleri’nin deyimi ile “âgâh olur” yani uyanır. Gönlün, kalbin açılması, örtünmeden yani küfürden, kâfirlikten kurtulması mânasını taşır.

Bu bağlamda Türkiye’nin İsrail’i üzmesi bir kriz değil bir normalleşmedir. 

 Kelimelerini kaybetmiş gazetecilerimize iki fotoğraf armağan ediyorum; umulur ki tefekküre vesile olur. Birincisi Gazze’nin YASADIŞI tünellerinden biri. İkincisi YASAL bir bombalama ile ölen bir çocuk. Gazetecilerin ve köşe yazarlarının yapması gereken bunlara bakarak İyi, Kötü, Fetih, Cihad, Fayda, Zarar ve Osmanlı gibi kelimelerin mânâsı üzerine akıllarını yoğunlaştırmak.

 

 

… Bu konu ilginizi çekiyorsa…

 İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü  sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

Trackback URL

  1. 4 Yorum

  2. Yazan:ŞEREF YÜCEL Tarih: Eyl 15, 2011 | Reply

    Nicolas Sarkozy denilen sömürgeci pisliğin hamlesini boşa çıkarmak.

    200 Yıldır güçsüz, zayıf, ordusuz ve ülke içi karışıklıkları fırsat bilerek Müslüman Afrika ve Asya ülkelerini hayasızca sömüren, talan eden, Lejyonerleriyle Firavun katliamları yapan Frenk’lerin Cumhurbaşkanı Sarkozy iti Libya atağına geçmiş!

    Yeni şekillenen Libya’ya gidecek olan T.C Başbakanı Sn: Erdoğan’dan önce giderek popülaritesinin yükselişinin biraz trendini kırmak, en önemlisi de Libya’daki pastayı canavar miğdesine indirmek isteyen Sarkozy’e bugün tam bir ders verme zamanıdır ve bunu da ancak öngörü sahibi Libya’lı Müslüman kardeşlerimiz yapabilir.

    Geçtiği her yerde taşlanan, yuhalanan, her türlü demokratik protestolara maruz bırakılan bir Sarkozy, (İnşallah böyle olur) hem Fransa’da hem de dünya arenasındaki karton Krallığının sallanması hususunda deprem etkisi yapacaktır. Ve ardından Kahraman gibi karşılanacak olan (İnşallah o da öyle olur) T.C Başbakanı ise sömürgeci Fransa’ya, kapitalist ve emperyalist ülkelere güzel bir mesaj olacak, Türkiye’mizin prestij trendi yükselecek ve bu ekonomimize, tarihimize, Müslüman ve gayrı müslim ülkeler arasındaki itibarımıza, Filistin’in yükselişine, İsrail’in batışına doping etkisi yapacak tesirlere neden olacaktır inşallah.

    Tek yapılacak şey Sarkozy’i alabildiğince protesto etmek.

    Fazla değil, hak ettiği kadar protesto edilse kafi. Libya petrolünün %35’ini Fransa’ya hortumlayan ve ürettiği düşmanlığın ve bombaların tamamını Libya’lıların başına yağdıran bu Frenklere tam bir ders verme zamanıdır.

    Haydi Libya…

    Haydi imanlı Müslüman gençlik…

    Frenk’lerin gamalı haçının kırılma zamanı artık gelmiştir.

    Yahudi asıllı Sarkozy pisliği Türkiye’nin yükselişinden rahatsız oldu.

    Bunların rahatsız olması müslümanların rahat etmelerine işarettir.

    Öyleyse Sarkozy’e hakettiği karşılamayı lütfen gösterin..

    Ne olur, bunu bu gün yapın.

    Size yalvarıyorum.

    Şeref YÜCEL

  3. Yazan:ertuğrul şahbaz Tarih: Eyl 15, 2011 | Reply

    başta mısır olmak üzere bir çok arap ülkelerine türkiye cumhuriyetinin aldanmaması gerekir ki geçmişte ne yaptıkları ortadadır. yaptıklarınız yapacaklarınızın teminatıdır sözünde olduğu gibi arapların geçmişte yaptıkları da gelecekteki yapacaklarıda aşikardır

  4. Yazan:ŞEREF YÜCEL Tarih: Eyl 19, 2011 | Reply

    TÜRKİYE KİME GÜVENMELİ?

    Bir defa tarihimizin doğrulardan çok yalanlarla dolu olduğunu inşallah çok geçmeden öğreneceğiz. Çünkü vesayet devri bitmek üzere. Bu ülkeye cumhuriyet 90 yıl önce gelmiş gibi görünse de halen ülkemizin cumhuriyet ile değil, baskın güçlerin vesayeti ile yönetildiğini Yeni Gine’nin yamyamları bile biliyor. “Astığımız adamlar eşit olsun diye bir sağdan astık bir soldan” diyen ve askerden başka her şeye benzeyen adamlar halen sağ. Onların da hükümranlıkları bitti bitecek…

    Türkiye kime güvenmeli?

    Ülkelerin dostluğu olmaz. Ülke dostlukları arasında sadece çıkarlar hesap edilir. Bu gün neredeyse uğruna savaşa gireceğimiz Filistin ile gün gelir savaş bile edebiliriz. Araplara gelince. Onları suçlamamıza hiç gerek yok. Araplara sırtını dönen bizleriz. “Dört tarafımız düşmanlar ile çevrili” diye milleti 90 yıldır kandıranların, ülkesinden başka herkese hizmet edenlerin sonu geldi artık.

    Avrupa ve Amerika’nın uyanık siyasi liderleri onlarca yıldır bizlere: “Aman Araplarla yakınlaşmayın size şeriat bulaşır” diyerek Müslüman Türk’leri Müslüman Arap coğrafyasından 1 asıra yakın bir zamandır uzak tuttular. Biz uzaklaşınca kendileri bu coğrafyaya girip son yüzyılın en değerli hammaddesi olan petrolü ülkelerine taşıyıp sanayi hamlesi ile dünyanın en güçlü ülkeleri konumuna geldiler. Ayrıca ürettikleri tüketim araçlarını 8-10 bin Km yol kat edip 350-400 milyonluk Arap dünyasına pazarladılar. Onları en çok ilgilendiren şey de hepimizin bildiği gibi petroldü. Petrol, önemini halen korumaktadır. Biz ise sınırımıza komşu olan ülkelere mal mal bakıp duruyoruz. Elin oğlu 10 bin Km’den mal getirip sattı, bize de mal gibi bakmak düştü. Burnumuzun dibindeki petrolü kıtalar ötesine taşıdılar biz ise Araplarla 90 yıldır Lawrens’cilik oynamaktan bıkmadık, usanmadık. Halen de oynamaya devam ediyoruz.
    Demokrasiden uzaklaşan ve Amerikan domino taşları ile kurulu Arap krallıkları bir bir yıkılırken, Arabistan halen dimdik ayakta. Oysa Arabistan’daki hak ve özgürlükler Suriye ve Libya’dakinin yarısı kadar bile değil.
    Hem köpeklerimizin adı bile Arap. Üstelik bu Türkiye’mizde alabildiğince yaygın. Bir ülke köpeklerinin adını Türk koysaydı biz ne yapardık, bir düşünün.
    Uzun lafın kısası; Hiçbir ülke diğerinin kadim dostu olamaz. Düşman da olmamalı. Ülkeler arası dostluklar çıkarlar sürdüğü müddetçe sürer.
    Sarkozy ile ilgili yazımın ana teması Fransa ile Türkiye’nin Arap coğrafyasındaki çıkar çatışmasının Türkiye lehine dönmesi için ufak bir göndermeydi. Arap coğrafyasında yükselen Türkiye hayranlığının farkında olan Sarkozy bu atağa geçti.
    Osmanlılar ve devamı olan Türk’ler, tarihinde en büyük düşmanlığı İngilizlerden görmüşlerdir. Fransızlar da düşmanlıkta İngilizlerden pek geri kalmaz.
    Balık akıllı olmamak gerek.

    Dosta dostluk,

    Düşmana düşmanlık..

  5. Yazan:sKaya Tarih: Eyl 21, 2011 | Reply

    başta mısır olmak üzere bir çok arap ülkelerine türkiye cumhuriyetinin aldanmaması gerekir ki geçmişte ne yaptıkları ortadadır. yaptıklarınız yapacaklarınızın teminatıdır sözünde olduğu gibi arapların geçmişte yaptıkları da gelecekteki yapacaklarıda aşikardır

    Bu sözleri söyleyen birisi şu iki düşünceden birini savunur genellikle:

    1. “Türkün Türkten başka dostu yoktur, her tarafımız düşmanlarla çevrili” söylemini düstur edinenler.

    2. Araplara özel husumet besleyenler.

    Önce Birincisi :
    Bu düşünce başlı başına “paronoid şizofren” özellikleri taşır. Bu düşünce yapısının temelinde Siyah-beyaz ayrımı vardır, birisi/bir devlet ya tam olarak sizinle aynı paralelde hareket eder ya da potansiyel düşmandır. Hiçbir devlet bir diğeriyle birlikte uyum içinde hareket etmek için Katolik nikahı kıyamayacağına göre olsa olsa herkes düşman olur. Bu düşünce yapısının farkına varmadığı en önemli husus, devlet ilişkilerinde karşılıklı çıkar ilişkilerinin asıl belirleyici unsur olduğudur. Bugün düşman olan yarın dost olabilir, bugün dost olan ise yarın düşman.

    Bu grup için anlam ifade eden özlü sözler şunlar olabilir.
    – “Yalnızlık Allah’a mahsustur”
    – “Komşu komşunun külüne muhtaçtır”
    – “Bir elin nesi var iki elin sesi var”
    – “Bitaraf olan bertaraf olur”

    Gelelim İkinci Gruba :

    Bu gruba dahil olanlar, her fırsatta Arapların bizi sırtımızdan vurduğundan dem vururlar. İşin bu kısmı da karışıktır ya… Sanki bu topraklardaki insanlar kapımıza gelip bizi içeri alın diye yalvarmışlar da, sonra ayrılmak isteyerek nankörlük yapmış olsunlar. Veyahut biz (Osmanlının son yüzyılında) onlara çok iyi bir hayat mı bahşettik de, koparak nankör oldular. Yine bir başka bakış açısıyla, Osmanlı Arap dünyasıyla tam bir entegrasyon sağladı da, bu siyam ikizleri hain ve nankörce ikiz kardeşini terk etti.

    Velev ki nankörlük yaptılar diyelim. Tarihimiz boyunca ne nankörlük ne düşmanlıklarla karşılaşmışız, hepsinin üzerine sünger çekilebilmiş de, Arapların nankörlüğü mü affedilmez bir hatadır. (Bu düşünceyi seslendirenler, Timur’la Ankara savaşında savaş meydanından çekilen bazı-hatta çoğu Türk boyunun nankörlüğünü unutur (gariptir Türk boyları savaş alanından çekilirken Bayezıt’ın yanında Sırp birlikleri sonuna kadar savaşmıştı), Tatarların Viyana önlerindeki nankörlüğünden dem vurmaz bu örnekleri çoğaltın çoğaltabildiğiniz kadar)

    Tabii tarih 1919’da başladı sanırsanız böyle düşünülmesi normaldir. Bakın tarihi 1919’da başlatanlar için Yunanistan, Ermenistan da ebedi düşmandır. Oysa yüzlerce yıllık tarihimizde Yunan halkıyla savaşımız o kadar kısa yer tutar ki, eğer o savaşlar nedeniyle onlar ebedi düşman ise Ruslarla, İtalyanlarla , İngilizlerle, Almanlarla kanlı bıçaklı olmamız lazım.

    Hasılı koca tarihimiz içinde Arapların nankörlüğü???, düşmanlığı???? devede kulak kalır. Ama bu gruba girenlerin asıl derdi “Üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir” Asıl dertleri, pis,paspal,çirkin Arap ve İslam dünyasıyla bir arada olmayı kendine yakıştıramamalarıdır.

  1. 2 Trackback(s)

  2. Eyl 18, 2011: Son 30 Günde En Çok Paylaşılan Yazılar : Derin Düşünce
  3. Eyl 28, 2011: Son 30 günde en çok paylaşılan yazılar : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin