RSS Feed for This Post

Bu pazartesi fişlenenler anlatıyor

Ben Beyaz Öküzü Verdiğimde, Yenmeyi Çoktan Hak Etmiştim!

Ahmet Baylar

 
Prof. Dr. A. Feyzi Bingöl’ün Fırat Üniversitesi’nde dekan ve rektör olarak görev yaptığı dönemlerde yani doksanlı yılların sonlarından günümüze kadar sürekli haksız uygulamalara maruz kaldım. Görev süresinin ilk yıllarında sergilediği demokrat görüntüsüne aldanarak konuyu 2001 yılında Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer’e yazdım fakat kendilerinden beklediğim ilgiyi göremedim. Kendilerinin daha sonraki uygulamaları nedeniyle yapmış olduğum başvurunun bir hata olduğunu anladım fakat yapacak bir şey de yoktu. Cumhurbaşkanlığından başvurumun sonucu ile ilgili herhangi bir cevabi yazı alamamam, rektörlük tarafından hakkımda olumsuz bir raporun kendilerine yazıldığı şüphesine kapılmama neden oldu. Fakat dönemin konjonktürü uygun olmadığından konu ile ilgili herhangi bir girişimim de olmadı. 2010 yılında profesörlük kadrosuna atanmayı hak etmeme rağmen yine Rektör Prof. Dr. A. Feyzi Bingöl tarafından kadro ilanımın verilmemesi nedeniyle konuyu araştırmaya karar verdim ve internet üzerinden Cumhurbaşkanlığı Bilgi Edinme Birimine başvurdum. Başvurumda 2001 yılında Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Feyzi Bingöl tarafından Cumhurbaşkanlığına hakkımda herhangi bir yazının yazılıp yazılmadığını, yazılmış ise bu yazının tarafıma gönderilmesini arz ettim. Yapılan incelemeler sonucunda Fırat Üniversitesi Rektörlüğü’nce Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’ne yazılan 21.12.2001 tarihli bir yazı bulundu ve tarafıma gönderildi. Tahmin ettiğim gibi Fırat Üniversitesi Rektörü Bingöl, Cumhurbaşkanlığına hakkımda bir fişleme yazısı yazmış ve Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer de bu yazı neticesinde yaptığım başvuruya ilgi ve alaka göstermemişti.
Rektör Bingöl tarafından Cumhurbaşkanlığına yazılan yazının son paragrafında “Araştırma Görevlisi Ahmet Baylar’ın eşi Müfide Baylar İnşaat Mühendisliği Bölümü öğrencisi iken üniversitemizde uygulanan kılık-kıyafet ile ilgili mevzuatlara uymamış, türbanlı derslere girmiş ve bu nedenle bir ay süre ile üniversiteden uzaklaştırılmıştır. Bu dönemde Ahmet Baylar’a eşinin kılık-kıyafet ile ilgili mevzuata uyması konusunda yardımcı olması istenmiş, ancak Ahmet Baylar, eşinin demokratik hakkını kullandığını ve türbanla gelmenin sakıncalarını anlamadığını belirtmiştir. Bu tür insanların üniversitede hizmetlerine ihtiyaç olmadığı kanısındayım. Bilgilerinize arz olunur. Prof. Dr. A. Feyzi Bingöl/Rektör.” denilmekteydi. Bu yazı doksanlı yılların sonlarından günümüze kadar maruz kaldığım haksızlıkların nedenini çok iyi açıklamaktaydı. Üniversiteler düşünce, ifade, din ve inanç özgürlükleri gibi en temel insan hakları karşısında yasakçı değil özgürlükçü bir tavır alması gereken kurumlar olması gerekirken, Rektör Bingöl’ün hakkımda yazdığı yazı utanç vericiydi ve büyük bir skandaldı.
Konu ile ilgili yargı sürecini başlattım ve durumu kamuoyunun bilgisine sundum. Fakat üzülerek ifade etmek istiyorum ki insan hakları konusunda duyarlı olduğunu söyleyen medya ve sivil toplum kuruluşları da dahil olmak üzere beklediğim kamuoyu desteğini bulamadım. Konuya duyarlı olan kişi sayısı belki bir elin parmakları kadar bile değildi. Eğer hakkımda yazılan yazıda “Ahmet Baylar’ın eşinin başörtülü olmaması nedeniyle kadro talebine olumlu cevap veremiyoruz.” diye bir ibare bulunsaydı ülkemizdeki bazı medya ve sivil toplum kuruluşlarının bu olayı nasıl kamuoyunun gündeminde tutacakları ve Rektör Bingöl’ün o makamda kaç saat kalabileceğini tahmin etmek elbette zor değil. Dekolte kıyafet konusunda fikir beyan ettiği için bir öğretim üyesini linç etmek isteyen bu malum medya ve sivil toplum kuruluşları niçin kişilik haklarıma saldırı ve hukuka aykırı bir uygulama olan fişleme skandalına hiç yer vermediler? Onların yaptıklarını anlamakta zorlanmıyorum çünkü onlar tabiatlarının gereğini yapıyorlardı. Benim sitemim onlara değil, onlardan farklı olduklarını söyleyenlere…
Aynı hayal kırıklığını mensubu bulunduğum üniversite içerisinde de yaşadım. Konu hakkında, çok az kişi istisna, üniversite içerisindeki öğretim üyesi meslektaşlarımdan gördüğüm umursamaz tavırlar da beni derinden üzdü. Benim mücadelem ülkemizde bazı insanlara karşı uygulanan çifte standardı kamuoyunun gözü önüne sermek ve çözümüne katkıda bulunmaktı. Ama nedense bizim entelektüellerin bu konuya ayıracak vakitleri yoktu. Osmanlı’nın yıkılış sebepleri arasında uzun süren savaşlar, Yeniçeri’nin yozlaşması, Sanayi Devrimi’nden geri kalınması… gibi nedenler sayılmakta. Fakat yıkılışın önemli bir sebebi daha vardı ki, o da “nemelazımcılık”tı. Bu durum Kanuni ile Yahya Efendi arasında geçen bir olayda şöyle ifade edilir. Bir gün Kanuni, Osmanlı’nın sonunun nasıl olacağını merak eder ve Yahya Efendi’ye şunları yazar: “Ağabey, sen ilahi sırlara vakıfsın. Kerem eyle de biz Osmanoğulları’nın akıbetinin ne olacağını haber ver.” Soruyu okuyan Yahya Efendi, bir kağıda: “Nemelazım be Sultanım!” yazar ve padişaha gönderir. Cevabı okuyan Kanuni hayretler içerisinde kalır. Hemen Yahya Efendi’nin dergahına gider. Soru sorup da cevap alamamış olmanın üzüntüsüyle: “Ağabey, bu ne iştir? Sualimize cevap vermediniz. Yoksa bir kusur mu işledik?” der. “Biz cevap verdik.” der Yahya Efendi. “Nasıl cevap verdiniz?” Yahya Efendi “Kardeşim! Bir devlette haksızlık ve zulüm yayılır, bunu işitip, görenler de “nemelazım” derlerse, mani olmazlarsa; koyunu kurt değil de çoban yerse, bunu bilenler de doğruyu söylemezlerse, işte o zaman yok olmak zamanıdır.” İnsan olduğunun idrakinde olanların mesuliyet duygusu yüksektir. “Nemelazım” diyemezler. Bu hastalık tarih boyunca birçok kişi, topluluk, devlet ve imparatorluğu yutmuştu ve günümüzde de hala etkisini devam ettirmekte olduğuna son birkaç ayda yakinen şahit oldum. Ama umuyorum ki; toplum olarak en kısa zamanda bu hastalığın pençesinden kurtuluruz!
Bir kısım hatırlı kimselerin araya girmesi nedeniyle fişleme olayını gündemlerine almadıklarını düşündüğüm bazı basın kuruluşlarına ve toplumda hak ve adaletin yanında olmasını arzu ettiğim ve seslerini cesurca çıkarmalarını beklediğim sivil toplum kuruluşlarına, “Ben bir kötülük yaptığımda bana olan korku ve saygı sebebiyle içinizden beni yaptığımdan men eden kimse çıkmaz diye korkuyorum.” diyen Hz. Ömer’e arkadaşlarının verdiği cevap ders niteliğindedir. Arkadaşları Hz. Ömer’e “Allah’a yemin ederiz ki; biz senin Hak’tan ayrıldığını gördüğümüzde seni bundan men ederiz. Eğer sen böyle bir durumda o şeyden vazgeçmezsen bu kez seni kılıçlarımızla doğrulturuz.” Günümüzde kılıç yerine kalem ile de bu görev daha etkili bir şekilde yerine getirilebilir kanaatindeyim. Ama o kalemleri harekete geçirebilmek için nasıl bir yöntem izlenmesi gerektiğini anlamış değilim. Çünkü fişleme belgesini e-posta aracılığıyla gönderdiğim entellektüel ve sivil toplum kuruluşlarının çok azı dışında olaya sessiz kalındı.
Anlatılan bir meşhur hikâye, şu son birkaç ayda yaşanılanları çok iyi özetlemekte. Hikaye kısaca şöyle: Beyaz öküz, siyah öküz ve sarı öküz otlakta yayılırken bunları yemeyi planlayan aslan, üçüne birden saldıramayacağını anlayınca sarı öküzle siyah öküzün yanına varmış ve “acıyorum size” demiş. “Beyaz renk uzaktan belli olur. Çiftçi görür sizi yakalar, boyunduruğu altına alır, çift sürer. Hürriyetiniz elinizden gider” diyerek çeşitli diller dökmüş ve ikisini ikna etmiş. Sarı öküzle siyah öküz aslana “ama o bizim kardeşimiz, biz bir şey yapamayız ki” demişler. Aslan “o işi bana bırakın, siz göz yumun yeter” demiş ve beyaz öküzün işini bitirmiş. Birkaç gün sonra aynı plan dahilinde siyah öküzün işini de bitirince sarı öküzün yanına gelirken sarı öküz şu feryadı basmış. “Ey beni duyanlar, açın kulaklarınızı dinleyin beni! Ben beyaz öküzü verdiğimde, yenmeyi çoktan hak etmiştim.” demiş.
Keşke bir yerde birileri haksızlığa uğradığında toplum, onların uğradığı bu haksızlığa karşı bir tepki ortaya koyabilse. Haksızlık yapanlara karşı güçlü bir tepki oluşabilse. Ama öyle anlaşılıyor ki; bizim temel insan hak ve özgürlüklerinde belli bir seviyeye ulaşabilmemiz için, daha kırk fırın ekmek yememiz lazım.

 

Sayın Yetkili,
 
Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Feyzi BİNGÖL’ün hakkımda yaptığı fişleme belgesi Ek’te verilmiştir. Bu konu ile ilgili YÖK’ e gönderdiğim dilekçede konu ile ilgili tüm detaylar anlatılmış olup aşağıda takdirlerinize sunulmuştur. Saygılarımla

 
Doç. Dr. Ahmet BAYLAR
Fırat Üniversitesi
 
T.C. YÜKSEKÖĞRETİM KURULU BAŞKANLIĞINA ANKARA
 
1995 yılında Fırat Üniversitesine 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 50/d maddesine göre Araştırma Görevlisi olarak atandım. Doktora eğitimimin bitmesine az bir süre kalmasına rağmen yine aynı kanunun 33/a maddesine geçirilmeyişimden dolayı Cumhurbaşkanlığına konu ile ilgili bir dilekçe yazdım. Cumhurbaşkanlığı da konu ile ilgili Rektörlükten bilgi istedi fakat başvurum ile alakalı tarafıma herhangi bir cevap verilmedi. Prof. Dr. A. Feyzi BİNGÖL’ün Rektör olarak görev yaptığı 2000-2004 yıllar ile 2008-2011 yılları arasında maruz kaldığım haksız uygulamalardan dolayı (Araştırma Görevlisi kadrosuna geçişimin yapılmaması, DSİ’ye geçiş yapma zorunda bırakılmam, aynı bölümde açılan Yardımcı Doçentlik kadrosuna atanmayı hak etmeme rağmen atamamın yapılmaması ve Haziran 2010 tarihinden beri Profesörlük kadrosuna atanmayı hak ettiğim halde yine kadro ilanımın verilmemesi) hakkımda Cumhurbaşkanlığına olumsuz bir takım raporların gönderilmiş olabileceği hissine kapıldım. Bunun üzerine 25 Ocak 2011 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Bilgi Edinme Birimine başvurarak Rektörlük tarafından hakkımda yazılmış herhangi bir yazının olup olmadığını varsa tarafıma verilmesini arz ettim. Netice olarak Cumhurbaşkanlığı tarafından 11 Mart 2011 tarihinde tarafıma Ekteki yazı gönderildi (Ek1). Bu yazının son kısmında Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Feyzi BİNGÖL hakkımda;
 
“Araştırma Görevlisi Ahmet BAYLAR’ın eşi Müfide BAYLAR İnşaat Mühendisliği öğrencisi iken Üniversitemizde uygulanan kılık-kıyafet ile ilgili mevzuatlara uymamış, türbanlı derslere girmiş ve bu nedenle bir ay süreyle Üniversiteden uzaklaştırılmıştır. Bu dönemde Ahmet BAYLAR’a eşinin kılık-kıyafet ile ilgili mevzuata uyması konusunda yardımcı olması istenmiş, ancak Ahmet BAYLAR eşinin demokratik hakkını kullandığını ve türbanla gelmenin sakıncalarını anlamadığını belirtmiştir. Bu tür insanların Üniversitede hizmetlerine ihtiyaç olmadığı kanısındayım.” demiştir.
 
Rektör Prof. Dr. A. Feyzi BİNGÖL’ün yaptığı bu işlem fişleme olup, ağır bir insan hakları ihlali, utanç verici bir suç ve büyük bir skandaldır. Anayasaya, kanunlara ve uluslararası mevzuata aykırı olup kim olursa olsun bunu yapmaya hakkı yoktur. Prof. Dr. A. Feyzi BİNGÖL’ün Rektör olarak görev yaptığı dönemlerde maruz kaldığım haksız uygulamalar yapılan fişlemenin uygulamaya geçirildiğini çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Son olarak “Mühendislik Fakültesinde Uluslararası Düzeyde En Fazla Yayın Yapma Ödülü” ne sahip olmama rağmen profesörlük kadromun verilmemesi de bunun açık bir göstergesidir.
 
Anayasada var olan herkesin, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahip olduğu ve kimsenin, dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamayacağı ve suçlanamayacağı hükmüne rağmen Rektör Prof. Dr. A. Feyzi BİNGÖL’ün yaptığı fişlemeyi kişilik haklarıma saldırı ve hukuka aykırı bir uygulama olarak görmekteyim.
Yukarıda arz ve izah ettiğim nedenlerden dolayı Rektör Prof. Dr. A. Feyzi BİNGÖL görev ve yetkisini ihlal ederek, kişilik haklarıma saldırı ve hukuka aykırı bir uygulama gerçekleştirmiştir. İlgililer hakkında gereğinin yapılmasını arz ederim. Saygılarımla 16/03/2011
 
 
 
FIRAT ÜNİVERSİTESİ                                                  Doç. Dr. Ahmet BAYLAR
Mühendislik Fakültesi                                                            Öğretim Üyesi
İnşaat Mühendisliği Bölümü                                                        
23119, ELAZIĞ                                                 
 
EKLER:
1-      Fırat Üniversitesi Rektörlüğünün hakkımda Cumhurbaşkanlığına yazdığı 21.12.2001 tarihli yazı.
2-      Mühendislik Fakültesinde Uluslararası Düzeyde En Fazla Yayın Yapma Ödülü

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin