RSS Feed for This Post

Dokunan Yanar!

Gazeteci Ahmet Şık’ın gözaltına alınırken söylediği ‘’Dokunan yanar” sözü Ergenekon soruşturmasına muhalif çevrelerin adeta can simidi oldu. Artık ne zaman Ergenekon soruşturmasından dem vurulsa ‘’Dokunan yanar” sözüyle ülke tarihinin en önemli soruşturmalarından biri değersizleştirilmeye çalışılıyordu. Bu söz üzerine kitap yazma hürriyeti, dokunan yanar lafının içeriği üzerine kalem oynatmakta fayda var.

 Kitap yazmak her insanın hakkıdır. Bilgisi, becerisi ve kalemi yeten her insan bu hakkını kullanabilir. Kitap yazarken başkalarıyla teşrik-i mesai yapmak da bir haktır. Bu noktada insan haklarına saygılı herkes Ahmet Şık’ın kitap yazma hakkını, kitap yazarken de başkalarıyla işbirliği yapma hakkını sonuna kadar savunmak zorundadır. Ancak; savunduğumuz şey yalnızca kitap yazma hakkıdır, bu hakkı savunmak yazarı ve kitap içeriğini savunmak anlamına gelmez. Ahmet Şık, ”İmamın Ordusu” isimli bir kitap yazmakta olduğunu, bu kitapla beraber Fethullah Gülen’in gerçek yüzünü ortaya çıkaracağını ve tutuklanmasının bu yüzden olduğunu savunuyor. Artık neredeyse bir yazın disiplini haline gelen ‘’Fethullah Gülen’i her şeyin müsebbibi ‘’ olarak gösterme disiplinine Ahmet Şık’ın da dahil olduğu böylece ortaya çıktı. Başta değindiğim gibi kitap yazma herkesin hakkıdır ve kimse bu hakkını kullandığı için suçlanamaz. Bir vatandaş çıkıp ‘’Komünizm gastronominin ideolojisidir” diyerek külliyat yazabilir, bunu kendince temellendirebilir; çünkü itham ve iftira olmadığı sürece saçmalayarak yazmak da bir haktır. Mısır piramitlerinin Türkiye’den kaçırıldığını, buna gümrükte çalışan bazı memurların rüşvet almak suretiyle göz yumduklarını iddia eden tarih öğretmenlerine sahip bir ülkenin vatandaşları olarak bu hakkı anlamamız zor olmayacaktır. Oysa ki gerek Hanefi Avcı gerekse Ahmet Şık yazdıkları ve yazmayı düşündükleri kitaplarda Fethullah Gülen’i devleti ele geçirmekle ve bu yolla devleti şer’i esaslara göre yönetme amacı gütmekle itham ediyorlardı. İşte kitap yazma hakkı bu noktada bitmektedir. Belgelere dayanmayan duyum ve notlarla bir şahsı itham etmek, o şahsa iftira atmak insan haklarına aykırı olduğu gibi düşünce özgürlüğü kapsamında da değerlendirilemez. Bir insanın Marx’ı okuyup ‘’Marx milliyetçiymiş ben bunu şu kitabının şu cümlesinden anladım” demesi ve bunu bir kitap haline getirmesi özgürlüktür; ancak aynı insanın ‘’Marx aslında Alman devletini yıkmak istiyormuş, gizli niyeti devleti bölmekmiş” diyerek kitap yazması özgürlük değildir. Bu noktada biraz da toplumsal hafızayı tazeleyip kimin neye dokunduğu için yandığını hatırlamakta fayda var. Veya da ‘’Dokunan yanar” diyenlerin nelere dokunamadıklarını belirtmek gerek.

 

  Vedat Aydın: Pkk terörünün zirve yaptığı yıllarda, kontrgerillanın da devlet adına cinayetlerine ara vermeden devam ettiği o zamanlarda ‘’Kürt sorunu” lafını telaffuz etti. Bölgede bir çıkar savaşı yaşandığını, halkın iki ateş arasında olduğunu söylüyordu. İnsan Hakları Derneği’nin Ankara’da yapılan toplantısında Kürt sorunu konuşulurken konuşmasını Kürtçe yaptığı için tutuklandı. Üzerinden bir ay geçmeden cesedi işkence edilmiş bir halde bulundu. Kimin öldürdüğü belli bir faili meçhul olarak geçti kayıtlara. Güneydoğu’daki kirli savaşa ve aktörlerine dokunmuştu, yandı.

 

  Abdi İpekçi: Sol-Sağ  çatışmalarının en çok alevlendiği zamanlarda sağduyu çağrısı yaptı. Sokaklarda yaşanan şiddetin ve oluşan anarşi ortamının bazı çıkar gruplarının ekmeğine yağ sürdüğünü söyledi. Ülkenin bir darbe ortamına götürülmek istendiğini, artık solun da sağın da aklını başına alması gerektiğine vurgu yaptı. Mehmet Ali Ağca tarafından haince katledildi. Katili Türkiye’nin en iyi hapishanesinden asker üniformasıyla kaçtı (!), sonra Papa’ya suikast düzenledi. İpekçi, anarşi ortamını yaratanları, aynı silahla hem sağcıyı hem solcuyu vurduranları görmüş, sorumlu bir aydın olarak halkını uyarmıştı. Derin güçlere ve onların işbirlikçilerine dokunmuştu, yandı.

 

  Uğur Mumcu: Tan Haskol’un ”Kör ölür badem gözlü olur” yazısında geçen ‘’İslamcı ideoloji elbette serbest olmalıdır, bunu tartışmıyoruz” sözüyle anlaşılması gereken bir aydındı. Günümüz Kemalistlerinden en büyük farkı demokrat ve darbe karşıtı olmasıydı. Devlet içindeki kirli ilişkileri işliyordu kitaplarında ve yazılarında. Son çalışması Abdullah Öcalan’ın devlet bağlantıları üzerineydi. Apo’yu koruyup kollayan ve Güneydoğu’daki kardeş kavgasını körükleyenleri görmüştü Mumcu ve bu kirli odakları deşifre etmek üzere bir kitap yazıyordu. Halen bitmeyen kirli savaşa ve kandan beslenen vampirlere dokunmuştu, yandı. Üstelik cinayeti Müslümanlara yıkılarak laik-dindar kavgası körüklenmek istendi.

 

  Hrant Dink: Bir Ermeni’nin de bu topraklara aşkla bağlanabileceğini, bu ülkeyi ben Türk’üm diyen bir çok kişiden daha fazla sevebileceğini göstermişti yaşantısıyla. Bu ülkenin Hürriyet gazetesinde yazdığı gibi yalnızca Türklere değil herkese ait olduğunu söylüyordu. ”Evet bu topraklarda gözüm var, bu toprakların en derinine gömülmek için” diyecek kadar vatanseverdi. Yükselen ırkçılığa karşı mücadele bayrağını açmıştı, önce yazılarından laf cımbızlanıp mahkemelerde süründürüldü. Bir general tarafından valiliğe çağrılıp tehdit edildiği hep söylendi, yalanlanmadı da. Tehdit eden general ve Hrant ne zaman ağzını açsa mahkemeye koşan avukat şimdi Ergenekon’dan tutuklu. Sonunda baş edemedikleri Hrant’ı sırf Ermeni olduğu için ve ırkçı tezgahları ortaya çıkardığı için haince katlettiler.  (Sezen Aksu’nun Hrant Dink için yazdığı ‘’Güvercin” isimli şarkıyı mutlaka dinleyiniz). O da ırkçılığa, yabancı düşmanlığına, hoşgörüsüzlüğe dokunmuştu, yandı.

 

  Bir de dokunan ama hala hayatta olanlar var. Bu kısım genelde tehdit, şantaj ve mahkeme kapılarında süründürülmek suretiyle yakılmışlardır zaten.

 

   Şamil Tayyar: Ergenekon operasyonları sırasında yazdığı kitaplarla gündemi değiştiren gazeteciydi. Hakkında ne kadar dava açıldığını bile hatırlamıyor, en son 500 yıl hapisle yargılanıyordu. Kimse çıkıp basın özgürlüğü diye ortalığı birbirine katmadı. Belgeleri açıkladığı kitapları yüzünden tazminat, hapis davalarıyla uğraşmakta.

 

   Rasim Ozan Kütahyalı: İlker Başbuğ’a memur dediği için hakkında tazminat davaları açıldı. Oysa 657  sayılı kanun ne diyor: ” Mevcut kuruluş biçimine bakılmaksızın,  Devlet ve diğer kamu tüzel kişiliklerince genel idare esaslarına göre yürütülen asli ve sürekli kamu hizmetlerini ifa ile görevlendirilenler,  bu Kanunun uygulanmasında memur sayılır. ”. Ayrıca İlker Başbuğ emekli sandığına tabi olduğuna, seçim ile değil atamayla geldiğine ve belli bir kıdem hiyerarşisine tabi olduğuna göre memurdur. Kütahyalı sırf bu gerçeği belirttiği için hakkında bir çok dava açıldı; ordu düşmanı, millet düşmanı denerek açıkça hedef gösterildi.

Maalesef örnekler saymakla bitmiyor. 28 Şubat döneminde genelkurmay karargahındaki brifinglere katılıp generalleri ayakta alkışlayan, ”Ordu göreve” diyen gazeteci ve yargı mensuplarının bugün yargı bağımsızlığından, basın özgürlüğünden dem vurması ‘’ne yaman bir çelişkidir”. Kürtçe albüm yapmak istediğini söyleyen Ahmet Kaya’yı çatal bıçak yağmuruna tutup, ”Şerefsiz” diye manşet atan medya bugün ne derece güvenilirdir?Canı sıkıldığında cübbe giyip Anıtkabir’e koşan, ”Ordu göreve” diyen rektörler tayfası özgür müdür?Sırf 28 Şubat’ın dümen suyuna gitmediler diye Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar ve Mehmet Altan, Şemdin Sakık’ın olmayan ifadesine dayanarak gazete manşetlerinde ‘’Pkk’lı” diye tanıtılıp manevi tecavüze uğrarken, iftiranın bini bir parayken bugün basın özgürlüğü yürüyüşü yapan İstanbul Barosu neredeydi?”Dokunan yanar”cı zevat ‘’2000 kadroyu da örgütüme verdim, ne yapacaktım MHP’lilere mi verseydim” diyen Mehmet Moğultay’a ve o dönemde örgüte verilen kadroyla işe başlayan 2000 hakime dokunmayı hiç düşünmediler bile. 1999 yılında düzmece bir kasetle Fethullah Gülen’i bölücülükle itham edenler kasetin fotomontaj olduğu ortaya çıktığında bir özür dileme ihtiyacı bile hissetmediler.

  Konu dönüp dolaşıp ‘’Zor zamanda ilkeli davranma” kavramına dayanıyor. Maalesef Türk medyası bu konuda bugüne kadar başarılı bir sınav vermedi ve sicili de pek parlak değil. Öncelikle medyanın kişilere göre değil kurallara göre hareket etmeyi öğrenmesi lazım. Kendi gazetesi aranırken feveran edip başka gazete aranırken göbek atan bir zihniyetle bunun gerçekleşmeyeceği aşikar. Medyada ve zihinlerde bir dönüşüm ve ahlak devrimi hiç olmadığı kadar lazım. İşte Türk medyasının hal-i pür melali.

Trackback URL

  1. 83 Yorum

  2. Yazan:MY Tarih: Mar 25, 2011 | Reply

    Bazen yazmak degil susmak, yazMAmak da suçtur.

    Türk Solu dergisindeki Kürt düsmanligi, Ankara Ticaret Odasinin yillarca hristiyanlari hedef göstermesi ve ardindan gelen rahip cinayetleri vs konusunda susanlarin hepsini hatirliyorum.

    Hrant Dink linç edilirken susanlari da hatirliyorum.

    Yasar Büyükanit ve sonra da Ilker Basbug Türkiye’yi isgal etmekle tehdit ettigi zaman gik çikarmayanlari da hatirliyorum. Hatta “asker rahatsiz” diye manset atanlari da hatirliyorum.

    Onlar da kendilerini biliyorlar.

  3. Yazan:qemal Tarih: Mar 25, 2011 | Reply

    Oysa ki gerek Hanefi Avcı gerekse Ahmet Şık yazdıkları ve yazmayı düşündükleri kitaplarda Fethullah Gülen’i devleti ele geçirmekle ve bu yolla devleti şer’i esaslara göre yönetme amacı gütmekle itham ediyorlardı. İşte kitap yazma hakkı bu noktada bitmektedir. Belgelere dayanmayan duyum ve notlarla bir şahsı itham etmek, o şahsa iftira atmak insan haklarına aykırı olduğu gibi düşünce özgürlüğü kapsamında da değerlendirilemez

    Nerden biliyorsunuz “belgelere dayanmadan” ithamlarda bulunulduğunu? Yoksa siz de mi bir taslağa sahipsiniz. Eğer gerçekten asılsız suçlamalar yapılıyorsa, kitap basılır, Fethullah Gülen cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunur. Devlet-polis neden avukatlığına soyunuyor Fethullah Gülen’in, bir de bütün bunların ergenekonla ne ilgisi var?

    Fethullah Gülen’e asılsız iddiada bulunmak suçu ile ergenekon terör örgütü üyesi olmak suçu arasında ne gibi bir bağ bulunuyor.

  4. Yazan:qemal Tarih: Mar 25, 2011 | Reply

    Şamil Tayyar: Ergenekon operasyonları sırasında yazdığı kitaplarla gündemi değiştiren gazeteciydi. Hakkında ne kadar dava açıldığını bile hatırlamıyor, en son 500 yıl hapisle yargılanıyordu. Kimse çıkıp basın özgürlüğü diye ortalığı birbirine katmadı. Belgeleri açıkladığı kitapları yüzünden tazminat, hapis davalarıyla uğraşmakta.

    1)Kitaplar yazılmış ve yayınlanmış. Ne yazılmadan önce ne de yazıldıktan sonra imha edilmeye kalkışılmış.
    2)Kitaplarında itham ettiği kişiler suç duyurusunda bulunmuş, devlet-polis kamu davası açar gibi ithamların yöneltildiği kişileri korumaya kalkmamış.

    28 Şubat döneminde genelkurmay karargahındaki brifinglere katılıp generalleri ayakta alkışlayan, ”Ordu göreve” diyen gazeteci ve yargı mensuplarının bugün yargı bağımsızlığından, basın özgürlüğünden dem vurması ‘’ne yaman bir çelişkidir”

    1970lerin faşitlerinin şu günlerde liberalizm savunuyor olması ne yaman çelişkiyse o yaman çelişkidir.

    1990larda Avrupa birliği türkiyeyi anca kapısına bekçi köpeği yapar diyenlerin bugünlerde avrupa birliği ile müzakere etmesi ne yaman çelişkiyse o yaman çelişkidir.

    Yine 1990larda demokrasi amaç değil araç diyenlerin demokrasi aşığı olması ne yaman çelişkiyse o yaman çelişkidir.

  5. Yazan:Mehmet Ali Tarih: Mar 25, 2011 | Reply

    Hakikati söylemek ateş tutmakla eş oldu maalesef. Bir Batılı fikir adamını referans alırsak, “Kitapların yakılmaya(ya da bizdeki gibi silinmeye) başlandığı bir ülkede insanların da yakılması yakındır.”

  6. Yazan:MY Tarih: Mar 25, 2011 | Reply

    “olmak” ile “yapmak” iki farkli kelimedir. Birbirine karistirirsaniz adalet güme gider. Bir doktor hastasina tecavüz etmekten yargilanirsa ve hastahanede bu konu için arama yapilirsa nasil tepki vermeliyiz? bu tip ilmine yapilmis bir saldiri midir? Yoksa hükümet bütün doktorlari tecavüzcü mü ilan etmistir?

    elbette varsa suçlu doktorlarin yakalanmasi masum doktorlarin sayginligini muhafaza eder. Gazeteci OLMAK ile gazetecilik YAPMAK da farkli seyler. Bir siyasi parti liderini sarkilintikla suçlayan bir kadin gazeteci meslegi ya da kadin oldugu için degil (varsa) iftira attigi için ifade verir.

    her gazeteci tutuklandiginda ortaligi ayaga kaldirmanin alemi yok. Zekeriya Öz saglam bir adam.

  7. Yazan:qemal Tarih: Mar 25, 2011 | Reply

    her gazeteci tutuklandiginda ortaligi ayaga kaldirmanin alemi yok.

    Biz kitaplar basılmadan toplanıyor ve imha ediliyor diye ortalığı ayağa kaldırıyoruz MY bey, gazeteci tutuklandı diye değil.

  8. Yazan:MY Tarih: Mar 25, 2011 | Reply

    iyi reklam oldu, simdi PDF olarak binlerce kisi alir okur. Haliçteki simonlar kitabi bize Fetullahçilarin derin kanadi demisti de sitenin reytingleri patlamisti. 21ci asirda kitap yasaklamak biraz zor, tam ters etki yapiyor. Olaylari takip etmedim, gerçekten kitap midir sorun? Arama emri vs kimden çikmis? Zekeriya Öz mü yoksa baska bir savci midir?

  9. Yazan:MY Tarih: Mar 25, 2011 | Reply

    Yaw bir de aklima takilan su; Osman Can ne diyor bu son olaylar hakkinda? Radikal ve öncesindeki gazeteci tutuklanmalari?

  10. Yazan:SG Tarih: Mar 25, 2011 | Reply

    MY yavaş yavaş sorgulamaya başlıyor. Zekeriya Öz iyi adamdan Osman can ne demişe evrildi. Belki heyecanla beklediğin yazı Şamil Tayyar’dan gelmiştir bile, açıp baktın mı?

    Yazıyla ilgili de; daha kitabı okumadan “fethullah gülen hakkındaki iftiralar” diye başlamış. Sizce bu önyargı bu öndüşmanlık, cemaatin ufak bir özeti değil mi? Hoşuna gitmeyen her şeyi “kötü, günah” addedip duymaya tahammül edemediği her şeyi iftira olarak sunmak ve CEZALANDIRMAK? Cezalandırılmasına kılıf bulmak? Ordu bu işte, başka bir şey değil.

    Bir kitabı bulundurmanın “teröre destek” sayan zihniyeti yüceltenlere ne anlatabiliriz ki gerçi.

  11. Yazan:Betigul Tarih: Mar 25, 2011 | Reply

    Kitap yasaklanmasini kim ne derse desin aklim almiyor…
    Salman Rusdi’nin Seytan ayetleri yasaklandi bu ulkede ama ben buldum okudum…
    Richard Dawkings’in God Delusion kitabida yasaklandi ama ben genede buldum okudum…
    Simdi Ahmet Sik’in kitabi yasaklandi daha basilmadan umarim bir yerlerde basilirda onuda bulur okurum…
    Kim ne derse desin ,yasak olmamali…
    Okumak isteyen okur okumak istemeyen okumaz…
    Bir kitapda yazanlardan dolayi Sn.Gulen hakkinda fikirlerim degisecekse ben bitmisim demekdir yada baska her kimse olursa olsun…
    Yasaklarla hicbiryere gelinemeyecegini anlamamiz lazim…
    Ben darbe gunlerini yasadim ve hem kendim hemde cevremde cok kitap saklamak ve/ya yakmak zorunda kaldik…
    O gunlere geri donmeyelim ve yasaklara hepimiz karsi cikalim…

  12. Yazan:durhat Tarih: Mar 25, 2011 | Reply

    1970lerin faşitlerinin şu günlerde liberalizm savunuyor olması ne yaman çelişkiyse o yaman çelişkidir.

    Liberalizmi savunmak faşistlik değildir,çelişki de değildir.

    Ama ille de bir “çelişki keşfi”ni görev bilip mesai harcayacaksanız:

    1970’lerde demokrat,liberal ya da solcu geçinenlerin Ergenekon süreciyle faşistliklerinin ayyuka çıkması mesela,yaman bir çelişkidir.
    Hem,1970’lerin faşistlerinin,”faşistlikten liberalliğe” dönüş yapması(ki bu sizin argümanınız)neden rahatsız ediyor sizi?Ömür boyu faşist kalmakta ısrar mı etmeliydiler?Ve bu daha mı tutarlı olurdu?

    Yoksa,sakın solcu bildiğiniz nasyonal faşistlerle aynı çizgiyi savunmaktan vazgeçmiş olmaları olmasın şu “yaman çelişki”dediğiniz şey.

    Bence aynanın karşısına geçip ne yaman çelişki içinde olduğunuza bir bakın önce.İdeolojik tutuculuğun sizi nereye savurduğunu bir görün ve kendinizi sorgulayın derim.
    Zira benim bildiğim,asıl, solculuktan faşizme “terfi edilmesi” toplum için potansiyel tehdit ve tehlike oluşturur;faşizmden liberalliğe/demokratlığa/solculuğa geçiş değil.

    Bu dönüş sizi fena halde tedirgin etmişe benziyor anlaşılan.Sizi gayet iyi anlıyorum;nasyonal faşistlerin neslinin tükenmekte olması bir hayli içinize dert olmuş.Paniğe gerek yok efendim:)Müsterih olun,ikonlaştırdığınız sahte solculardan özlemlerinizi talefi edecek sayıda kontenjan mevcuttur Silivri’de!

    Yani cancazım gözünüzde tüten 1970’lerin solcuları(!) için matem tutup kendinizi harap etmenin hiç anlamı yok.Efkar bastıkça Silivri sakinlerinin varlığıyla teselli bulabilirsiz:))

  13. Yazan:ali yardım Tarih: Mar 25, 2011 | Reply

    Ahmet Şık isimli biri “İmamın ordusu” diye bir kitap yazacakmış.
    bu bana ıslak imzalı planı hatırlattı.
    neydi oradaki senaryo: cemaat evlerine silah koyarak, cemaati silahlı terör örgütü pozisyonuna sokmak.
    şüphesiz bu planın işlerlik kazanabilmesi için propagandası gerekirdi. bu propagandayı da gazeteci görünümlü tetikçiler yapacaktı.
    bu kadar basit.
    kimsenin insani duyguları sömürmeye hakkı yok. yeminli cemaat düşmanları, çoğu eğitimci olan bir zümreyi terörist ilan etme peşindeydi.
    “basın özgürlüğü” işin kisvesi.
    gayri nizami harp şebekelerinin en son takacağı şey özgürlüktür.
    bu gazeteciler de bilerek ya da bilmeyerek bir terör hamlesinin tetikçiliğini yaptılar.

  14. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Mar 25, 2011 | Reply

    Operasyon Sn.Zekeriya Öz tarafından yürütülüyor. Ayrıca bu isim bana güven veriyor. Hata yapabilir mi? Elbette insandır yapabilir. Ancak bu, ergenekon sürecini yani yüzyılın davasını değersizleştirmez. Boşuna çırpınmayın…

    Kitapla ilgili açıklamalar ise şu şekilde :

    İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi verdiği kararda, ‘İmamın Ordusu’ belgelerinin, kitap değil ‘örgütsel doküman’ niteliğinde olduğuna dikkat çekildi. Yazıların, Ergenekon’un amacına hizmet etmeye yönelik hazırlandığının anlaşıldığını bildirildi.
    Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan gazeteci Ahmet Şık’ın ‘İmamın Ordusu’ isimli kitabının iddia edilen terör örgütünün ‘Ulusal Medya 2010’ belgesi ile örtüştüğü belirlendi. Söz konusu kitabın amacının Ergenekon soruşturmasını kamuoyu nezdinde etkisizleştirmek ve değersizleştirmek olduğu öğrenildi. 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı doğrultusunda ‘Ergenekon silahlı terör örgütünün amacına hizmet etme ve adil yargılamayı etkileme’ hususlarında somut olgu ve kuvvetli şüphenin bulunduğu iddiasıyla, kitabın ‘tüm nüshalarına ve içerik olarak aynı olan belgelere’ el konulması kararı verildi.

    Kaldı ki henüz iddianameyi görmedik. Durun bakalım bir iddianame yazılsın. Nedim Şener ve Ahmet Şık hakkında iddianeme henüz yazılmadı ya da yazılma aşamasında… Bekleyip görelim.

    Bu koroyu iyi tanıyorum. Ergenekon davasının başladığı ilk dalgalarda, “hani nerde iddianame” diyorlardı…Ancak çok geçmeden, en iyi yaptıkları işe koyulmuşlardı. Vicdanları askıya alıp, ruhlarını da satarak mefistonun yol arkadaşlığına koyulmuşlardı. Her zaman yaptıkları gibi ortalığı sulandırıp suya vermişlerdi…

    Yazık bu koroya…

  15. Yazan:MB Tarih: Mar 26, 2011 | Reply

    Sagol MB, Zekeriya Öz’ün yönetmesi bence yeterli bir garanti. Ne yazik ki adalet adam gibi çalismiyor henüz, böyle herkesin kahramanlari var. ideal bir durum degil.

    Bu arada F.Gülen’in suç(!) dosyasi bir ara wikipedia’da yayinlanmisti, en büyük suçu “pozitivist felsefeye karsi olmak” imis. Sahsen ben de karsiyim. Al sana gülenci olduk bedavadan 🙂

    yaw, Dink’in suçu neydi hatirlayan var mi? “Türklüge hakaret!” Adam Ermenilere “Türk nefretini birakin, bir Ermeni ideali kurun” mealinde 6 makale yazdi. Ama savcinin Türkçesi o kadar kitmis ki yazilani anlamadi.

    Ugur Mumcu’nun Sakincali Piyade’sini okuyan var mi? Dönemin gomonistlerinden birinin suçu (hademesinin ihbari ile) “Mozart filan dinlemek”

    Bilmiyorum, daha devam edelim mi? Yine sakincali piyade’den, sanirim Ugur Alacakaptan, Marxist, Leninist ve Maoist olmakla suçlaniyor. Alacakaptan savunmasinda bu üç görüsün ayni insanda bulunmasinin imkansiz oldugunu anlatiyor. Meselâ özel mülkiyet konusunda Marx, Lenin ve Mao farkli düsünür diyor. Askeri savci sinirleniyor, küfür filan.

    Bu yani Türk adaleti. Bunun için simdi kimse kalkip da 2002’ye kadar süper adaletimiz vardi, AKP geldi, bozdu demesin. çok inandirici degil.

    ayrica hükümetin adalet bakanligi vasitasiyla mutlak bir söz hakkini oldugunu da snamiyorum, öyle olsa kapatma davasi ve bir sürü yasanin iptali olmazdi. Enerji ve ormancilik ile ilgili bir sürü yasa yillardir sürünüyor.

    Yani argüman üretirken bunlari da dikkate almak lazim degil mi?

  16. Yazan:bsm Tarih: Mar 26, 2011 | Reply

    Ahmet Şık mı,Nedim Şener mi,artık hangisiyse hatırlamıyorum,tutuklanmaların başladığı dönemde “masumuyetleri”ne dair bir de mektup yazmışlardı;Hrant Dink’in oğluna,Cunartesi Annelerine,katledilen gazeteci Metin Göktepe’nin annesine hitaben.Mektubun içeriği tam aklımda değil,Tarafta da yayımlanmıştı.Açıkçası,”sizden biriyim,iftira atılıyor,üyeliğiyle suçlandığım örgütle bir bağım,bu tür işleri çağrıştıran taraklarda bezim yok”demeye getirilmişti.

    Duygusal bir mektuptu.Belki de suçsuzluğuna gerçekten inanmıştı bunu yazan kişi,belki de gerçekten suçsuzdur,bu konuda peşin bir yargıda bulunmak doğru değil.Zira yargı süreci henüz devam ediyor,kararı yargı verecek.

    Lakin şu var,bu tarz bir savunma suçsuzluğun kanıtı olamaz.Yani mazlumların tarafında olmak(veya öyle görünmek)demek,hiçbir suça bulaşmaManın teminatı değildir.Bir kişi “ben solcuyum,Kürdüm,İslancıyım vs ya da Hrant Dink cinayetinin kitabını yazmışlığım,Cumartesi Anneleriyle hatıra resimleri çekmişliğim var”deyip “o halde suçsuzum/suç işlemem mümkün değildir”diyebilir mi?
    Dolayısıyla,öncesinde işkence görmüş olmak,hapis yatmak,hüküm giymek ya da mağduriyet herhangi bir mağruriyet yaşamış olmak;asla suç işlemeyeceği anlamına gelmez,gelmemeli.

    Bu tür gerekçelere sığınma örnekleri çoktur bizde.
    Malum,Demirel,sağ-sol kavgalarının karşılıklı cinayetlerle sonuçlandığı 70’lerin sonlarında “bana sağcılar/milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz”vecizesi dillendirmişti.
    Ülkücülerin şiddete bulaştığı üzerine yapılan tartışmalarda da “ama onlar da 12 Eylülde işkence gördü”savunmaları hiç eksik olmadı.Sanki işkence görmüş olmaları,kendilerine yöneltilen şiddet yanlılığını aklayıcı bir argümanmış gibi.

    Yine Merhum İlhan Selçuk’un “Ergenkonla bağlantısı”üzerine basına yansıyan haberlere hep “Ziverbey Köşkü” efsanesiyle savunma moduna geçildi.Argüman aynı:E adam Ziverbey Köşkü denilen meşhur işkencehanede işkence görgüğüne göre solculuğundan,aydın kimliğinden ve dahi kendisine atfedilen bütün ünvanlarının hikmetinden sual olunmaz!

    Bugün maalesef henüz bu mantığı aşmış değiliz.Sadece suçsuzluk gerekçesi olarak değil,şiddetin dahi “taraflara”ve “dava”ya göre meşru sayıldığı bir algı haizdir toplumsal belleğimizde.Ya içgüdüsel olarak meşru görülür ya da “bizimkiler suça bulaşmaz,cinayet işlemez”makamında gerçeklerle yüzleşmeye yanaşmayız.
    Bir Tv.kanalının açık oturumunda izlemiştim.Solun “geçmişte şiddetle ilişkisi” tartışılıyordu.Ferhat Kentel,cesur bir özeleştiriyle solcuların da geçmişte şiddete başvurduğunu ve bu gerçekle artık yüzleşmesi gerektiğini söylemişti de hesapta solcu olan panalistlerin hışmına uğramış,adeta “hain”muamelesi görmüştü.

    İşte bence asıl “dokunmamız”gereken hassas nokta tam da burasıdır.Yakıcı mı?Evet,hem de ateşten gömlek!
    Kürt ozan Şivan Perver bugün şiddeti redrettiği için PKK ve yandaşlarının hedefidir.
    Yazar Mahsin Kızılkaya ve Mehmet Metiner de…

    Ancak,şiddet sadece silah,savaş,ölüm demek değildir.Şiddet dili,şiddetin en tehlikeli araçlarındandır ve daha tehlikelidir.Provakatif dil ise şiddeti ve bununla beraber toplum arasında kin ve düşmanlık tohumu eken en lanetli olanıdır.Bu dilin düşünce ve ifade özgürlüğüyle bir ilgisi yoktur.Ona bakarsanız Hırant Dink’in sözlerinin cımbızlama marifetiyle çarpıtılarak servis edilmesi de düşünce ve ifade özgürlüğüne girer(!).Peki ne oldu?Bu kışkırtmayla ırkçıların hedefi oldu ve katledildi.

    Dolayısıyla bahsi edilen kitap da bu anlamda tekrar gözden geçirilmelidir.İçinde Ergenekon gibi tehlikeli bir örgütün prapagandası,ırkçı ve faşistleri kışkırtarak şiddet eğlimini harekete geçirecek provakatif ve bir dil varsa elbette “kitaptır”diye geçiştirilemez,kutsanamaz.Ergenekona fiili olarak destek verecek,kin ve düşmanlık yayacak,her türlü darbe ve sokak eylemlerine zemin yaratacak,ondan sonra “e efendim düşünce özgürlüğü kısıtlanıyor”diye fevaranlar yükselecek!Geçiniz.

    Bu özgürlük havariliğina karnımız tok.Madem bu kadar eleştirel bir metin olarak kutsanıyor bu efsanevi kitap,bize de sormak düşer:
    “İmamın Orduları”diye yırtınırken asıl bu ülkenin çanına ot tıkamış çeteleri neden görmez gözünüz?Yoksa Gülenci diye pespaye bir dille saldırdıklarınız sizin Ergenekoncu abilerinizden daha mı tehlikeli?

    Neden ortada işlenmiş bunca cinayet,silah,komplo,entrika duruken silahsız sivil ve aynı zamanda yasal bir örgütlenmeye bu denli kin ve öfkeyle bilenirsiniz diye sorarlar!

    Ergenekon avukatlığına soyunan sahte solculara önemle duyurulur!

  17. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Mar 26, 2011 | Reply

    Sagol MB, Zekeriya Öz’ün yönetmesi bence yeterli bir garanti. Ne yazik ki adalet adam gibi çalismiyor henüz, böyle herkesin kahramanlari var. ideal bir durum degil.(MY)

    Kesinlikle çok haklısınız. Çok yerinde bir tespit…

    Abi malum koronun üstüne bu kadar gitmeyin. Çapraz sorularla ve muhteşem tespitlerinizle koroyu yine sıkıştırmışsınız. Yazık değil mi koroya? 🙂

  18. Yazan:ali duman Tarih: Mar 26, 2011 | Reply

    söz konusu ergenekon olunca adalet mekanizmasına devenin tüylerini saydıranlar, her ne hikmetse kutsal savunma hakkının yerlerde süründüğü KCK davasını göremiyorlar. anadilde savunma hakkını tanımayan bir mahkemeyi hiç ağızlarına almıyorlar.

    13 yaşında 13 kurşunla öldürülen uğur kaymaz almadıkları gibi, kör kurşunlara getirilen ceylan’ları almadıkları gibi…

    niye acaba?

    giydirilen deli gömleğinden olmasın sakın

    deli gömleğini giydiren efendilerinin kulaklarına fısıldadıklarıyla ilgililer, zaten deli gömleğinden maksatta bu değil mi?

    şu deli gömleğini bir yırtıp atabilseler, dünyanın ergenekon davasından ve onun savcılarından ibaret olmadığını, asıl haksızlıkların hukuksuzların başka yerlerde cereyan etmekte olduğunu, her ne hikmetse bir türlü 17.500 faili meçhule, 28 şubata, 12 eylüle gelinemediğini görecekler…

    sakın bu feryat figanlar, sırf buralara gelmemek, getirmemek için olmaya…..elbet o günleri de göreceğiz, zor değil birkaç tane cesur savcının eline ve yüreğine bakmakta…hadi bakalım inşallah diyelim…

    ninni bebek ninni,
    ninni ihata ninni,
    ninni nedim ninni,
    ninni bebek ninni,
    uyusunda büyüsün ninni.

  19. Yazan:izzettin Tarih: Mar 26, 2011 | Reply

    Sayın SG
    ”Yazıyla ilgili de; daha kitabı okumadan “fethullah gülen hakkındaki iftiralar” diye başlamış. Sizce bu önyargı bu öndüşmanlık, cemaatin ufak bir özeti değil mi?”.Kitabın konusunu Ahmet Şık açıkladı,Fethullah Gülen’in emniyeti ele geçirip ardından şer’i esaslara dayalı bir devlet yapısı oluşturmak istediğini işlediğini belirtti savcılık ifadesinde.(bütün gazetelerde yayınlandı).Oysa bu sav Nuh Mete Yüksel tarafından da dillendirilmişti,ancak daha sonra yargı böyle bir şeyin olmadığını mahkeme kararıyla belgeledi.Cemaatin özeti derken zannedersem beni cemaatçi birisi olarak görmektesiniz.Ben Fethulah Gülen’i önemsiyorum;ama Mesrob Mutafyan’ı,Rahip Santoro’yu da önemsiyorum.Demokratik bir dünyada insanların nasıl yaşayacağı,nelere inanacağı hususunda serbestlik olmalı diye düşünüyorum.Santoro’yu öldüren ırkçı zihniyetle Fethullah Gülen müslüman değil diye haber yapanlar (aydınlık) aynı.Peki size şunu soruyorum,Abdullah Öcalan’ın yazdığı bir kitaba toplatma,taslakken yayınlatmama tedbiri uygulansa (ki uyguland,yol haritasının akıbeti meçhul) aynı tepkiyi verirmiydiniz?Olayları konuşurken ilkelere göre konuşmak daha önemli.Daha iddianame ortada yokken bu dava temelsiz yorumu yapanların kitap için çıkıp daha taslakmış hele bir bitsin demesi ne gariptir.Keşke bu eşhas kitaba gösterdikleri duyarlılığı bir de iddianameye gösterseler.

  20. Yazan:ç-z Tarih: Mar 26, 2011 | Reply

    Nerden biliyorsunuz “belgelere dayanmadan” ithamlarda bulunulduğunu? Yoksa siz de mi bir taslağa sahipsiniz. Eğer gerçekten asılsız suçlamalar yapılıyorsa, kitap basılır, Fethullah Gülen cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunur.(qemal)

    Gerekçe;

    Henüz basılmamış bir kitabın, “terör örgütü propagandasını yapmak amacıyla hazırlanan örgütsel doküman” damgasını yedikten sonra başına her türlü melanetin getirilebileceğini gösterdiğini belirten Mavioğlu, şöyle demişti:….

    Şimdi bu bir kitap mı yoksa neredeyse kitap muhteviyatında hazırlanmış propaganda dokümanları mı?

    Ve gönderilen taslakların metinleri herkeste aynı mı?

    Şık’ın yazdığı ve arkadaşlarına gönderdiği kitap taslakları şu an el konulan kitap taslakları ile aynı mı?

    Taslaklar Şık’ın yazdığından farklı olabilir mi?(Yalçının düzeltmelerinden bahsediliyor!)

    Hepsi net ortamında dosya olarak gönderilmiş! Kopyaların toplandığı kişiler bilgisayardaki kopyadan bahsetti hiçbiri gönderilen bir cd den bahsetmedi!

    Evet pek çok insanın dediği gibi bu kitabın(!) kopyası netleakste dolaşıma girecek.Hazırlayan-lar dışında kimse gerçeği bilmeyecek.Kitabı yazdığını ifade eden Şık dışında!

    S.Yalçın bilgisayarında olan bazı dosyaların kimler tarafından ne zaman gönderildiğini bilmediğini söylemişti.Bu dosyalarda ne vardı ki red etti? Adamın bilgisayarına giriliyor fakat bir kitabın taslağına müdahale edilip edilmediği kimsenin aklına gelmiyor.M.baransu Halicin Simonları kitabının Şener imzası taşıyan detaylara sahip olduğunu yazdı.Tarihler verip alıntılar yaparak!

    Aynen Baykalın, Kılıçdaroğlunun,Gürselin,Miroğlunun Bayraktar ile görüşme yaptığı adı geçen herkes tarafından kabul edildiği halde içeriğini herkesin farklı şekilde anlatması gibi.

    Bu kitap(!) hadisesi de Yalçın+Bayraktar+Baykal+Kılıçdaroğlu+Gürsel+Miroğlu telefon görüşmelerinden hiç de farklı değil. Aslı muamma, cüssesi bilinmiyor velakin gölgesi gerçek kabul ediliyor, loş ışıktan istifade büyütüldükçe büyütülüyor. Güneş batarken uzadıkça uzayan gölgeler gibi!

    Şık bir kitap yazmış,Baykal da İklim Bayraktar ile odasında görüşmüş.Şık’ın yazdığı kitap taslak aşamasında kendi kontrolünden çıkmış, kopyası göndermediği insanların eline geçmiş ve kendisi de yapılacak bir takım ekleme/çıkarmaları kabul etmek zorunda kalmış olabilir.Masum ve aynı zamanda mağdur da olabilir.İspat için delil gerek.Bu baskınlarla neden illa da suçlamak için delil peşine düşüldüğü farz ediliyor?Toplananlar masumiyeti ispat edecek olan deliller olamaz mı? O yüzden olayı sadece basılmayan bir kitap meselesi kisvesi ardında toz duman etmemek gerek. Kimse kitap yazmanın da bastırmanın da suç olduğunu iddia edemez. Susturmak için kimse bu kadar gürültü etmez! Gürültü, gerçeklerin ancak bir kısmının cılız şekilde ortaya konabildiği durumlarda işe yarar! Yargının ağzında siyah bant var ama kalem oynatıp bu konuda tv kanallarında yorumda bulunanların ağzını kapatan bir bant yok.Herkes avaz avaz konuşuyor ve hatta protesto yürüyüşleri bile düzenliye b i l i y o r ! Ki bu çığırtkanlar Nokta/Alper Görmüş ve Özden Örnek’in ve Balbay’ın günlükleri ile medyada arzı endam ettiğini susmuş ve hatta görmezden gelmişlerdi.

    Özetle qemal bey, peki siz ortada masum ya da değil bir kitap taslağı olduğunu nerden biliyorsunuz? Yayınevi editörü masaüstünde bile değildi açmamıştım diyor! Şık baskı için acele ediyordu bizim trafiğimiz yoğundu açıp bakmadım ne vardı bilmiyorum diyor..
    Radikal Mavioğlu…geleli bir ay oldu ama okumadım şöyle bir saat kadar göz attım, o kadar.Ne yazdığını bilmiyorum diyor.
    Her ikisi de okudum diyerek kitabın içeriğinden bahsetmek istemedi.Neden?

  21. Yazan:ç-z Tarih: Mar 26, 2011 | Reply

    28 Şubat döneminde genelkurmay karargahındaki brifinglere katılıp generalleri ayakta alkışlayan, ”Ordu göreve” diyen gazeteci ve yargı mensuplarının bugün yargı bağımsızlığından, basın özgürlüğünden dem vurması ‘’ne yaman bir çelişkidir”

    Aslında çelişki yok. Dem vuranların dün yaptıkları ile bugün yapmakta oldukları arasında bir fark yok. Dolayısıyla ortada bir çelişki de yok. Malum, darbe generallerinden brifing alıp derslerine çalışanlar sadece gazeteciler değillerdi. Bugün yargı bağımsızlığından, üniversitelerin özgür bilim yuvaları olmasından bahseden yargı ve akademi mensupları da hazıra geçmiş tekmil vermişlerdi. Bugün artık ordu göreve diyemeyenlerin(korkudan değil rekabet ortamında alıcısı yok), darbeci zihniyete sahip olmakla kalmayıp bir tür metamorfoz geçirerek darbeci forması üzerine tenlerini giymiş bir tür yaratık oldukları Ergenekon dava sürecinde ortaya dökülenlerle ispatlanmış vaziyette. Sonuç itibariyle bugün yarım ağızlarından, tek tarafı yontulmuş kalemlerinden dökülenlerle “özgürlük, bağımsızlık” diye bağırsalar da darbeci zihniyetler derhal teşhis edilebiliyorlar. Açık seçik, “Darbe bizim hakkımızdır, gasp edilemez. Darbeye ve darbecilere özgürlük. Egemenlik kayıtsız şartsız darbecinindir.” diyemeyenler türlerinin devam edebilmesi için yumurtalarını bırakacakları karanlık, nemli ortamları bağıra çağıra ortalığı toza dumana kata kata güneşten, temizlikten koruyup kollamaya çalışıyor.Çelişki nerde doğrusu ben göremiyorum?

  22. Yazan:ç-z Tarih: Mar 26, 2011 | Reply

    Qemal
    Yukarıda ortada bir çelişki olmadığını, sahne dekoru değişince oyuncuların sadece kostüm değiştirmiş olduklarını izah edebildiğimi umuyorum. Devam eden oyun hala aynı!
    Yine 1990larda demokrasi amaç değil araç diyenlerin demokrasi aşığı olması ne yaman çelişkiyse o yaman çelişkidir.
    Anayasanın giriş bölümünden;

    FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere,
    TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.

    Türk milleti kim? Seçimle, bu millet tarafından iktidara getirilenler bu ülkenin milletinden sayılmıyor mu? Ordusuna güvenilir amma siyasetçisine güvenilmez! Bunu sür git böyle mi kabul edeceğiz? Neden?
    Kendi ordusunun içinden çıkan askerler tarafından defalarca darbe yapılmış bir devletin anayasasının başlangıç kısmında yazılı olan ifade; demokrasiye aşık Türk evlatları! Ve anayasada yazılı bu satırlara bakarak orduya dahil olmuş bu darbeci asker Türk çocuklarının demokrasiye aşık olduklarını iddia etmek çelişki değilse nedir? Demokrasiye aşık asker Türk genci, milletin kendisine emanet ettiği silahla o millete ve onun seçtiklerine karşı DARBE yapar mı? Ve hangi demokrasi aşkıyla darbe planlar! Bu devletin demokratik, hukuk devleti olduğuna hiç inanmıyorlar , milletine de güvenmiyorlar demek ki?
    -Hangisine daha aşıksın? Demokrasiye mi darbeye mi?
    -Demokrasi aşkı için darbe mubahtır 🙂
    Bu durumda demokrasi amaç mıdır araç mı?
    Devlet kurulduğundan beri nesillerdir demokrasiyle hemhal olan demokrasi aşığı bazı gençler silahlı kuvvetlerin darbe görevini oldukça demokratik buluyor olmalılar! Ve demokrasiye en bi aşık olan bazı Türk gençleri anayasanın değiştirilemez ilk 3 maddesinde tanımlanmış olan “demokratik” devleti, tanımlarıyla beraber koruyup kollamak üzere darbe yapıp durdular . Bağımsız hukuk devletinin demokrasi aşığı gençleri, diğer demokrasi aşığı darbeci gençleri yargılamayı asla akıllarından bile geçirmediler. Çünkü dokunulmaz kutsal DARBE görevinin asil amacı; cumhuriyet devletini tanımlandığı unsurlarıyla beraber koruyup kollamaktı.

    Madde 2: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.

    T.C devleti kurulduğundan beri demokrasinin var olduğu kabul ediliyorsa şayet, demokratik ülkenin silahlı gücü olan ordusuna “darbe görevi” anayasal bir hak(!) olarak verilebilir mi? Çelişki! Bu durumda “darbe”, anayasal olarak da demokrasinin olmazsa olmaz araçlarından biri olarak kabul edilmiş demektir ve bu aracın her türlü kullanım hakkı silahlı kuvvetlere mahfuzdur!

    Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;..(Anayasa-Başlangıç)

    İnsanlar zamanın ruhuna (:)) uyar ve değişen gerçeklere uyum sağlamak için değişir ve değiştirirler.
    1990larda Avrupa birliği türkiyeyi anca kapısına bekçi köpeği yapar diyenlerin bugünlerde avrupa birliği ile müzakere etmesi ne yaman çelişkiyse o yaman çelişkidir.
    Qemal bey bunu farklı örneklersek gördüğünüz yine de çelişki mi olur acaba? Mesela;Osmanlı’nın erkani harbiye mektebinden saltanata sadık kalmaya yemin ederek mezun olan askerlerinin durum değişti diyerek saltanı devirmesi, halifeliği kaldırması bir çelişki midir?

  23. Yazan:SG Tarih: Mar 26, 2011 | Reply

    Sn izzettin veya “Zekeriya Öz çok iyi biri” veya “Gülenciler çok iyi insanlar” veya “Emniyette yapılanma yok” veya “Mahkemelerimiz daha önce bu doğrultuda karar vermişti” diyenler… özellikle mahkemeleri yücelten arkadaşlar… daha önce beğenmediğiniz mahkeme kararlarında (saymaya gerek yok) “adalet yerini buldu” dediniz mi? daha önce beğenmediğiniz savcı/başsavcı açıklamalarına “koca savcı/başsavcıdan iyi mi bileceksin” dediniz mi? Demediniz. Ama şimdi sıra sizde olduğu için sevdiğiniz hürmet ettiğiniz insanların getirdiği yasakları yargıya dayandırıp “yargıya diyecek sözümüz yok” diyosunuz.

    Ayrıca Fethullah Gülen’i hepimiz çok iyi tanıyoruz. Onun cemaatini de çok iyi biliyoruz. O yüzden “kitaptakiler iftira, o yüzden kitap toplatılmalı” laflarına gülüyoruz. 1) kitaptakilerin iftira olmadığı açık 2) iftira olsa dahi yasaklama/yakma/imha hakkınız yok. bu hakkı ancak teröre destek gibi bi gerekçeden bulabilirdiniz(bunu araştırın), onu da ergenekon’a bağlayıp yaptınız. ama herkes sizi iyi biliyor. bunu asla unutmayın.

  24. Yazan:SG Tarih: Mar 26, 2011 | Reply

    Ayrıca kendinize sav olarak hala “ergenekon yok diyodunuz!!!”ları almanız çok komik. Kardeşlerim, siz Ahmet Şık’ı bilir misiniz? Böyle cümleler kurduğunuza göre bilmiyormuşsunuz besbelli. “Ergenekon yok diyenler vs vs” derken beni de bilmiyorsunuz besbelli ama beni boşverin, siz hoşunuza gitmeyen herkesi terörist(ergenekoncu) olarak mı tanımlarsınız?

  25. Yazan:MY Tarih: Mar 26, 2011 | Reply

    Türkiye’deki darbe-sever koro için adalet bir terazi degil bir sopadir. Hakki teslim etmeye degil “ötekini” dövmeye yarar.

    Kitaplarin yasaklanmasina karsi çikanlar acaba Kur’an’in yasaklandigi Ismet Inönü dönemi hakkinda bir seyler yazip çizmisler mi? Veya Bediüzzaman Hz’nin kitaplarini evinde dükkaninda bulundurmak suçundan(!) insanlar hapse atildigi dönemler hakkinda “bu zulümdür” demisler mi?

  26. Yazan:MY Tarih: Mar 26, 2011 | Reply

    Degergerli SG,

    biraz komplo teorisi mi uretiyorsunuz? Gülen kafasina göre öyle bir telefonla adam tutuklatacak kuvvette olsa önce kitap yazanlarla degil kendi aleyhine dava açanlarla savasmaz miydi? senelerdir o kadar çok dava açildi ki…

  27. Yazan:sq Tarih: Mar 26, 2011 | Reply

    Ne acaip bir ülkedeyiz ki Hitler’in Kavgam’ı çarşaf çarşaf basılıp satılıyor,
    başka bir kitap “daha basılmadan(!)” bilgisayarlardan siliniyor.
    Bunların savunulacak tarafı yok beyler, Abdülhamit yasakçılığını yakaladık hatta aştık.

  28. Yazan:bsm Tarih: Mar 26, 2011 | Reply

    Hadisenin bir de şu yönü var:Korocu takımı bildik sığ,tek yanlı ve taraflı çığırtkanlıklarıyla öyle bir ortam yaratıyorlar ki,artık bir olayı doğru dürüst konuşup tartışma imkanına bile fırsat kalmıyor.Öyle ki,işlemediği bir suçtan ötürü yargılanan,mağdur olan kişi dahi başta bu amigoluğun kurbanı oluyor.Zira meseleye sadece taraf mantığıyla bakıldıkça koro halinde tempo tutanların kuru gürültüsü ortalığı toz dumana boğuyor.Dolayısıyla tartışmanın şekli/istikameti bu provakatif,dünyaya atgözlükleriyle bakan ve işi gücü kör ideolojiler üzerinden komplo teorileri üretenlerce belirlenmiş oluyor.Yani dediğim gibi suç işlediği tartışmalı olabilecek sıradan bir insan dahi bu keşmekeşte sözüm ona kendilerini savunanların azizliğine uğruyor.
    Düşünün Ahmet Şık,basına yansıyan beyenlarında kendisini Ergenekon karşıtı olarak tanımlıyor.Hukuk dışı olaylara karşı mücadele eden,Hrant Dink cinayetinin aydınlatılmasına çabalayan biri olduğunu vurguluyor.İşin bu kısmı için bir şey diyemem.Tutuklanmadan önce de bu şahsı tanımaz,ismini bile bilmezdim.Dediğim gibi söylediklerinde samimi olabilir,kendisine isnat edilen suçlamaları redetmede haklı olabilir.Ve ayrıca yargılamada da hata mümkündür.Lakin bu korocu takımının bugün ağız birliğiyle Ahmet Şık şahsında bu denli hararetle “basın özgürlüğü”savunuculuğuna soyunmasının nedeni Şık’ın hiç de-kendisinin tanımladığı-demokrat kişiliğine yapılan “haksızlık”tan ötürü değildir.Bilakis Ergenekona duyulan sempati ve sevdadandır.Merak ediyorum Şık,şayet “PKK’yla bağlantısından” ötürü yargılansaydı bu koronun tavrı aynı mı olacaktı?Geçtim darbeci basını,amiral gemisini;sitede yorumlarıyla şu anda demokrasi,özgürlükler adına edebiyat yapanların tavrı ne olacaktı?
    İşte asıl facia buradadır.Kendi takımının aleyhine karar veren hakemlere küfretmek ne ise maalesef laf kalabalığıyla demokrasi ve özgürlüklerden dem vuran ideolojiklerin haleti ruhuyesi de budur.İbretle izliyorum bu akıl tutulmasını.Yazık,gerçekten çok yazık,bu deli gömleğini çıkarmamama ısrarının altında ne var acaba?hakikatten merak ediyorum.

  29. Yazan:bsm Tarih: Mar 26, 2011 | Reply

    Sayın sq,

    Ne acaip bir ülkedeyiz ki Hitler’in Kavgam’ı çarşaf çarşaf basılıp satılıyor,
    başka bir kitap “daha basılmadan(!)” bilgisayarlardan siliniyor.
    Bunların savunulacak tarafı yok beyler, Abdülhamit yasakçılığını yakaladık hatta aştık.

    Hitlerin Kavgam kitabı da basılıp satılsın,Salman Rüşdi’nin Şeytan Ayetleri kitabı da,Egenekon yanlısı komplo tertipleme amaçlı sözde kitapları da.Bence kimse burada kitap yakılmasından/toplatılmasından/yasaklanmasından…Düşence ve ifade özgürlüğünün kısıtlanmasından yana değildir.

    “Ne acaip bir ülkede yaşıyoruz”diyorsunuz ya,tam da bu acaipliklere dikkat çekiliyor,bilmem farkında mısınız?

    Mesela Ergenekon’a dokunulduğu anda insan haklarını,hakkı hukuku,eşitliği,özgür düşünce ve ifade hakkını hatırlayan garip bir zihniyet var.Bu düşünce hürriyeti taraftarlığı,hukuk ve adalet arayışı,özgürlül havariliği sadece Ergenekon’cularla hatırlanıyorsa acaipliğin daniskası anlamına gelmiyor mu?
    Peki Ergenekon’a toz kondurmamak adına koro oluşturan bu özgürlükçü takımından KCK davası’na dair en ufak bir eleştiri veya itiraz gelmiş midir?
    Ya “Taş Atan çocuklar” olararak bilinen TMK mağduru çocuklara uygulanan cezalar?
    Terörist diye bedeni kurşunlardan kalbura çevilen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz?
    Daha sayacağım pek çok örnek var da hepsine değinmeyeceğim.
    Peki bunlar hukuk ve adalet konusu değil midir?Neden şimdi hukuk çiğneniyor diye feveran edenlerden bu antidemokratik olaylara karşı çıt çıkmıyor?

    Yazık ya tarafgirliğin,banal milliyetçiliğin,oksimorunluğun bu kadarı da fazla artık!Abdulhamit’lerin dönemine gideceğinize ülkenin düştüğü hale bakın derim.Hem Abdülhamit dönemine gideceğinize bizlere demokrası,muassır medeniyet bilmemne diye yutturulan yakın Cumhuiyet dönemi istiklal mahkemelerine,Dersim Katliamlarına,sürgünlere,Şark Islahat planlarına ve dahi faşist askeri cuntalarla yapılan zulümleri hatırlamanızı öneririm.Zira bu faşist diktatörlüğü yaşatmakla mükellef Ergekoncular bugünkü hayatımızın en büyük tehditni oluşturuyor ve hasır altı etmeyi görev bildiğiniz Kemalist zihniyetin canlı örneğidir.Ha,bunları olağan sayıp,bunun hakkında tek kelime etmeyip dikkatleri Osmanlıya,Abdulhamite falan çekmeyi her zaman ki gibi görev bilecekseniz bari demokrasi dersi vermeyin.Demokrasiyi sizin gibi fanatik Kemalistleden öğrenecek değiliz!Yeter yahu vallahi bu ideolojik çarpıtmalarınızdan gına geldi.

  30. Yazan:MY Tarih: Mar 26, 2011 | Reply

    Hitler’in Kavgam’ina ne gerek var?

    buyurun buradan yakin: “Kürt isgâli”

    http://www.turksolu.org/

  31. Yazan:bsm Tarih: Mar 26, 2011 | Reply

    Hay elinize sağlık sevgili MY.Kavgam’da geçenlere rahmet okutan bu şiddet dili varken birileri sanki uzayda yaşıyormuş gibi gelip insan hakları mavaları okuyarak güya insanları utandırmaya gelirler ya işte buna yanarım.
    Son zamanlarda agresif bir dil kullanmamım nedeni de budur.Sinirlerim tepeme çıkıyor,tansiyonum fırlıyor bu ikiyüzlülüğü gördükçe!
    Yahu bir kere olsun alkol yasağıydı,heykele ucube dendi,ergenekonculara faşizm uygulanıyor korosu yerine Türk solu dergisi ve şurekasının bu tüyler ürperten ırkçılığına ufak bir eleştiri getirilse gam yemeceğim.
    Abdulhamitle,Osmanlıyla kafayı oynatan ey sahte solcular/feminist geçinen riyakarlar!
    Kürtler aşağılıp horlanırken nerelerdesiniz?Ağzı salyalı bu nazi kırıntıları kin ve düşmanlık kusarken dilinizi mi yutuyorsunuz?
    İkonlaştırdığınız Ergenekoncuların işledikleri cinayetlerin,kirli tezgahların pis kokuları bütün dünyaya yayıldı,sizin burun direğiniz hiç mi sızlamaz?Bunca komplo,darbe,katliam ortaya saçılırken neden insan hakları aklınızın ucundan hiç geçmez?
    Üniversite kapılarından kovulan başörtülü öğrenciler,yerlerde süründürlen Kürt kadınları için bugüne kadar tek bir sözünüz olmuş mu?
    Hangi yüzle demokrasi,adalet,hukuk sözcüklerini ağzınıza alıyorsunuz?Yoksa zulmE,her türlü gadre uğrayan bu insanlar sizin için hiç mi bir anlam ifade etmez? Savunmaya hayatınızı adadığınız Ergenekoncular kadar,bu her türlü hakları gaspedilen insanların doğuştan bazı haklara sahip olabilecekleri de mı hiç aklınıza gelmez?
    İsyan ediyorum bu ikiyüzlü şartlatanlığa,
    isyan ediyorum bu pespaye anlayışa!
    İsyan ediyorum ideolojik saplantıların yarattığı bu körlüğe/sağırlığa!

    Yetti gayrı,
    Nezaket dedim,uslup dedim,usül erkan dedim,diyalog dedim,barışçıl dil dedim…sineye çektim bazen,sırıtan tüm ikiyüzlülükleri…bir şeyleri paylaşabilmek adına altan aldığım,sustuğum zamanlar oldu.
    Ama artık susmayacağım.Gözümüzün içine baka baka zalimilerin avukatlığını görev bilmişlere anladıkları dilden konuşacağım.İster yayımlansın ister yayımlanmasın.

  32. Yazan:emre Tarih: Mar 27, 2011 | Reply

    xxxxxx xxxxxxxx xxxxxxxxx

    EDiTÖR: emre bey sitemizde fasist, siddet yanlisi ve irkçi yayinlarin propagandasinin yapilmasini hos karsilamiyoruz. Kürtleri, Ermenileri, Hristiyanlari açikça hedef gösteren böyle dergi ve gazetelerden uzak durmanizi tavsiye ederim.

  33. Yazan:mrtnrn Tarih: Mar 27, 2011 | Reply

    “Mehmet Baransu’ya, Şamil Tayyar’a dava açıldığında nerdeydiniz?”, “Tek Parti dönemi bundan beterdi!”, “Baş örtülü öğrencilerin, Kürt aydınlarının haklarını neden savunmadınız?” gibi son derece haklı ve biraz intikamvari gerekçelerin yanında Ahmet Şık olayına biraz daha mantık ve hukuk penceresinden yaklaşılması kanaatindeyim..
    Ergenekon davasıyla ilgili belgeler oraya çıkmaya başladığında gündeme gelen “Ulusal Medya 2010” isimli belge ile Ergenekon denen yapılanmanın medya ayağının var olduğu şu an itibariyle Ahmet Şık’ın gözaltına alınmasına destek veren ya da vermeyen herkes tarafından kabullenilmişti… Ki zaten 28 Şubat süreci olsun, Ergenekon operasyonlarının yapıldığı süreç olsun bazı yayın organlarını yaptıkları haberlerde bu iddiaları destekler nitelikteydi… Ancak bu belgelerin yönlendirilmesi ile yürütülen faaliyetler somut olarak ortaya çıktığı zaman nedense bir anda bu tepkiler verilmeye başlandı. Aslında ifşa edilen belgeler ışığında bu operasyonların yapılmış olması normalken, aksine bu tepkilerin verilmesi anormal değil midir?..
    Bugün gazetesinde yayınlanan inceleme tutanağına göre başka örneklerinin bulunması kitap taslağı üzerinde başka değişiklik yapan 3. şahısların tespiti açısından önemli… Bu yüzden taslakta eklenen her not kitaba müdahale edenlerin deşifre edilmesi açısından kritik birer delil niteliğinde… Bu yüzden ne yazık ki “kitabın daha basılmadan ortadan kaldırılması”, “özgürlüğe ket vurulması” gibi propaganda içerikli görüşler havada kalıyor…
    Konuya hukukî açıdan baktığımız zaman Ergenekon denen yapının “propaganda” ayağını teşkil eden bir yapının varlığı daha öncede dediğimiz gibi soruşturma iddianamesinin bir parçası… Ulusal Medya 2010 belgesi de bu propaganda faaliyetlerinin yürütülmesinde “örgüt” için “talimatname” niteliğini taşıyor… Yine MB’nin belirttiği gibi

    İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi de verdiği kararda : “’İmamın Ordusu’ belgelerinin, kitap değil ‘örgütsel doküman’ niteliğinde olduğunu, yazıların, Ergenekon’un amacına hizmet etmeye yönelik hazırlandığının anlaşıldığını bildirildi.
    Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan gazeteci Ahmet Şık’ın ‘İmamın Ordusu’ isimli kitabının iddia edilen terör örgütünün ‘Ulusal Medya 2010′ belgesi ile örtüştüğü belirlendi. Söz konusu kitabın amacının Ergenekon soruşturmasını kamuoyu nezdinde etkisizleştirmek ve değersizleştirmek olduğu öğrenildi. 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı doğrultusunda ‘Ergenekon silahlı terör örgütünün amacına hizmet etme ve adil yargılamayı etkileme’ hususlarında somut olgu ve kuvvetli şüphenin bulunduğu iddiasıyla, kitabın ‘tüm nüshalarına ve içerik olarak aynı olan belgelere’ el konulması kararı verildi.

    Bu çerçevede Soner Yalçın’ın, Ahmet Şık’ın ve meşhur kitaba eklemeler yaptığı ortada olan ancak kimlikleri deşifre edilemeyen 3. Şahısların örgütün propagandasını yaptığı ve örgütün talimatına göre hareket ettiğini iddia etmek ve bunun için gerekli hukuki yaptırımları (tutuklama ve kitap taslağını toplatma) mantıksız mıdır?..

  34. Yazan:Namazullah Zekatcan Tarih: Mar 27, 2011 | Reply

    Bu çok vahim bir durumdur. Böylesi bir durum ne Hitler Almanya’sında, ne de bizdeki 12 Mart ve 12 Eylül faşist dönemlerinde yaşandı. Yayınevleri, kitapçılar, hatta evler basılıyor ve kitaplar toplanarak yakılıyor veya SEKA’ya gönderiliyordu ama, sonuçta ortada, basılmış, yayınlanmış bir kitap söz konusu idi. Burada daha taslak halinde bir eser söz konusu. Yayınlanmış değil. Yani yayınlanmadığı için herhangi birşeyin propagandasını yapması veya bir suç teşkil etmesi bile söz konusu değil. Hitler döneminde bile basılmamış taslakların toplanıp yakıldığını duymadım ben. Dava açıldığını da duymadım.

    Eskiden “ifade özgürlüğü” denilmez, “düşünce özgürlüğü” denilirdi. Sonra, yasakçılar tarafından, kardeşim bizde düşünmeye engel yok, bunlar düşünme değil, propaganda denildiği için, tabii bir de düşünmek yalnız başına toplumsal bir anlam taşımaz, insan bunları ifade edebilmeli noktasına gelindiği için, “düşünce özgürlüğü” yerine “ifade özgürlüğü” tanımlaması kullanılmaya başlandı. Türkiye’de ifade özgürlüğü olmadığı, bilinen bir gerçek zaten. Bundan böyle artık kendi başına düşünmeye de özgürlük tanınmayacak herhalde. Artık, bunları tarihe belge olarak not edeyim, belki kırk sene sonra basılma ortamı doğar da, gelecek kuşaklar yararlanır diye de birşey yazamayacaksınız.

    Yakında bunlar, yalnız yazılmış ama yayınlanmamış düşünceleri değil, düşünmeyi de nasıl engelleriz diye çalışma yapmaya başlar. Düşünceleri okuyan cihazlar filan geliştirir. Veya adamlar düşünemesin diye, düşünmeye çalışanların beynine elektoşok da vermeye başlarlar. Daha neler göreceğiz bakalım?

  35. Yazan:izzettin Tarih: Mar 28, 2011 | Reply

    Murat Bardakçı’nın Habertürkte yayınlanan ”Abdülhamid,tahtından kitap yakma suçlamasıyla indirilmişti” yazısını muhakkak okuyun.Buraya menfi yorum yapan değerli arkadaşlar,Kazım Karabekir’in kitaplarının daha basılmadan yakılmasına umarım bir yorum getirirler.Öcalan’ın basılsın diye avukatlarına verdiği yol haritası ortada yok.Bunu da umarım herkes düşünür.

  36. Yazan:Ahmet Somut Tarih: Mar 28, 2011 | Reply

    Yahu olay FG hakkında birşeyler yazmaksa, ne biliyim küfür iftira atmaksa. Hadi sizin gibi diyelim gerçekleri ortaya dökmekse. Bunları yazan yüzlerce site yok mu? Acik okuyun sozlugu. Bakın begeneceginiz, kendinizden gececeginiz ne kadar cok entry goreceksiniz..

    Burada tutuklananların suçu kitap yazmak mı? Yoksa Ergenekon omzu kalabalıkların talimatına amenna çekip, “ortalığı karıştırma amacıyla” ısmarmalama kitap yazmak mı?

    Suçlama sadece birincisiyse ben haklı olduğunuzu kabul ederim. Adam ne yazmışsa yazmış. İftira da olsa yalan da olsa Ergenekon savcısı müdahale etmemeli. Ha olaydan gocunan adam hakaret davası açar o ayrı. Ama ikinci dediğim doğruysa siz adamların suçlu olduğunu kabul edebilecek misiniz?

  37. Yazan:sq Tarih: Mar 28, 2011 | Reply

    Fethullah Gülen çıkıp kitaptan şikayetçi olmadığını, yasağın sadece kitaba olan ilgiyi artıracağını açıklamışken KRALDAN ÇOK KRALCI olmak enterasan.

  38. Yazan:durhat Tarih: Mar 29, 2011 | Reply

    sq,

    …KRALDAN ÇOK KRALCI olmak enterasan

    Her koşulda Ergenekon dalkavukluğunu vazife saymak hakketten çok entresan!

    Ve sanarım bu konuda sizden daha kıdemlisi yoktur sitede.

    Ya bir kez olsun kazarayla da olsa bir şaşırtın bizi.Çarpıtmaya tenezzül etmeden gerçekleri konuşun.

    Çok mu zor acaba?

  39. Yazan:durhat Tarih: Mar 29, 2011 | Reply

    Ergenekon talimatıyla/siparişiyle kitap(!)yazıldığı ortaya çıksa bile zannetmiyorum hiç bir Ergenekon sempatizanından en ufak bir itiraz gelsin.

    Kanıtlanmış,tescillenmiş hangi bir suçu dürüstçe kabul ettiler ki bunu etsinler?Üstelik konuştuğumuz şey Ergenekonun nam yaptığı katliam,cinayet,entrika,komplo vesairden ziyade bir kitap-artık nasıl kitapsa!

    Yani Ergenekon tarafından işlendiği şüphe götürmez kabarık suç dosyasına gönüllü avukat ordusu tarafından ısrarla inkar ediliyorken “düşünce özgürlüğü”kapsamında değerlendirmeye müsait şu kitap hadisesine dürüstçe bir eleştiri gelmesi bence hayal.

    Kısacası gırtlağına kadar ideoloji çamuruna batmış bu kesimlere, Ergenekonun bu ülkeye çektirdiklerini kabullendirmek deveye hendek atlatmaktan çok daha zordur.Binbir dereden su getirir,türlü taklalar atar,öküz altında buzağı arar,allem eder kullem eder mutlaka ucundan tutacak bir kulp uydurur bunlar.Meşreplerine uygun çünkü.

    Bakın,dava başlar başlamaz “yiyin birbirinizi”diye manşet atanlar bu ülkenin güya sol temsilcileridir.Zira,devletin karanlık geçmişiyle yüzleşmesinden rahatsızdır bu cenah.Onun için Egenekon davası başladığında hadiseyi değersizleştirmek adına ellerinden ne geliyorsa yaptılar.”Heryerekon”dediler,”dokunan yanar”dediler,”sivil dikta geliyor”dediler.Ve bu koro,bu tempo hız kesmeksizin devam etmektedir.Edecektir de.Çünkü düzen beslemesi bu sahte solun çıkarları bu entrikaların devamına bağlı.Statükonun devamına bağlı.Nihat Genç’ler,Yalçın Küçük’ler,Ertuğrul Özkök’ler,Yılmaz Özdil’ler ve daha niceleri boşuna yırtınmıyor.Dertleri büyük.Saltanatları sallanıyor.

    Lakin son çırpınışlar fayda etmeyecek.Mukadderat.Yalan imparatorluğunun,korku imparatorluğunun da elbet sonu gelecekti.O gün geldi artık,bundan kurtuluş yok.

  40. Yazan:arap kadri Tarih: Mar 31, 2011 | Reply

    Soru:Basılmamış kitap yasaklanıyor mu?
    Cevap:Hayır.Savcı kısa süre sonra açıklayacağı iddianamesinde kitabı “delil” olarak “basılı” hale getirecek. Bu kadar reklamdan sonra isteyen herkes kitabı okuyabilir.Sabır ya haci sabır… Ayrıca bu olmasa bile medyanın kara propagandası bazılarının aklını o kadar yemiş ki, internet çağında bir kitabın yada içeriğinde yazılanların yasaklı kalabileceği masalına inanmaya devam ediyorlar.

  41. Yazan:Ahmet Somut Tarih: Mar 31, 2011 | Reply

    Buyrun ben kitabın kısa özetini aşağıya geçeyim:

    “FG ve cemaati emniyete sızdı, orduya sızdı, her yere sızdı. zaten dergilerinin adı da sızıntı değil mi.

    FG ve cemaatinden çok korkmalıyız. Her ne kadar adamlar hiçbir kanunsuz eylem yapmamışsa da her an yapabilir. Sağı solu belli olmaz bunların. O kadar enerjiyi biriktirip biriktirip patlatabilirler. Tepemize göktaşı da düşmedi şimdiye kadar ama ya düşerse! Dışarıya çıkmamalıyız.

    Emniyet güçleri tamamen F tipi olmuş. O çıkan darbe planları müsvedde. Bizim generaller böyle imla hataları yapar mı. Hepsi rüya! Bombalar da boruydu zaten. İnşaat borusu. Hem bizim generallerimiz halkını çok sever. Askerini de iki kat “sever”. Kesinlikle böyle şeyler düşünmezler. Onlar halka hizmet için vardırlar. Yersen!..

    FG ve ekibi bütün dünyaya şeriat getirecek. Ay da fazla yakın. Satürn’e falan kaçmak için çalışmalara başlamalıyız. Yoksa hepimizin başını örtçekler. Mini etek giyemiycez. Tangasız gezemiycez. Alkol alıp haberlere konuk olamıycaz. Yakında Amerikayı da ele geçircekler. Hemen İran’a kaçmalıyız.”

  42. Yazan:ali duman Tarih: Mar 31, 2011 | Reply

    “Murat Bardakçı’nın Habertürkte yayınlanan ”Abdülhamid,tahtından kitap yakma suçlamasıyla indirilmişti” yazısını muhakkak okuyun.”

    dünya; dünya olalı ucube ittihatçılar kadar hastalıklı zihniyet görmemiştir.

    osmanlıyı yıkma pahasına abdullamit’i yıkanlar, yedikleri haltın o denli farkındalar ki, eften püfden yalanlar üretmeye doyamadılar.

    aynı soyun sopu bugüne ergenekon olarak inhisar ettiği için, binbir yalan, binbir entrika ile halkı kandırmaya, sol görünümlü toplum mühendisleri eliyle yandaş oluşturma siyasetine son gaz devam etmektedir.

    ergenekonun babası olan ittihatçılar da, aynı sahte siyaseti abdulhamite karşı meşrutiyeti savunarak, meşrutiyetin arkasına sığınarak yapmışlardı, oysa abdulhamiti yıktıktan sonra en büyük despotluğu, ermeni kıyımını, siyasi cinayetleri (babıali baskını-genelkurmay başkanı, sadrazam katliamlarını) bizzat kendileri yapmışlardı. Pervasızca girdikleri birinci dünya savaşında 18 cephede hezimete uğramışlardı da, bu hezimeti uyguladıkları tarihin en baskıcı sansürü ile halktan gizlemeyi dahi başarmışlardı, işte bu ucube ve halk düşmanı siyasetleri yüzünden canından bezen halk “edirneye enver geleceğine bulgar gelsin” der hale gelmişti.

    AB’ye düşmanlar,

    “ileri demokrasi” ye düşmanlar,

    çünkü aslında DEMOKRASİYE düşmanlar ve bu tabiri sürekli olumsuz cümleler içerisinde kullanarak içini boşaltmaya çalışmaktadırlar. (zira bu meşrebin tarz-ı siyasetidir bu yöntem; itibarı olmayan yandaşlara itibar kazandırma, itibarlı karşıtları itibarsızlaştırma, iyi ve güzel ne kadar kavramlar varsa içini boşaltıp ters yüz etme vb.)

    siz ki;
    şapkanızı batı’dan aldınız, buna karşı çıkanları da astınız.

    siz ki;
    harflerinizi,
    kılık-kıyafetinizi batı’dan aldınız,

    siz ki;
    medeni kanunu batı’dan aldınız,

    Batı öyle istiyor diye bir gecede bu milleti geçmişinden, kültüründen kopardınız.

    koca bir imparatorluğun 600 yıllık belgelerini,tarihini yaktınız, yokettiniz,

    müziğinizi batı’dan alıp, zorla köylüye senfoni dinlettiniz de, o konserlerden birinden çıkan köylümüz “bayburt bayburt olalı böyle zulüm görmedi” deyiverdi, tüm anadolu saflığı ile.

    imdi,

    neredeyse donunuza kadar batı hayranlığına sahipken,
    neden birden AB’ye düşman kesildiniz? herşey batıdan olabiliyor ama sıra DEMOKRASİ’ye gelince AB düşmanı olunuyor, tüm mesele DEMOKRASİ’ye olan düşmanlıktır, tüm mesele bu yüce millete demokrasiyi layık görmemedir. Sizi gidi tatlı su uyanıkları sizi. Demokrasi geliyorsa, koltuk (vesayet-iktidar) gidiyordur.

    alem edip, kalem edip DEMOKRASİYE bir düşmanlık yaratıyorsunuz, hem de kuzu postuna bürünerek, hemde demokrat ve solcu görünerek.

    ancak ne var ki; KRAL ÇIPLAK. (halkın bunu görmekte olduğunu, hala anlayabilmiş değilsiniz, zira işinize gelmiyor)

    saadete gelirsek; savcı bey bir plan yakalamış ismi de ULUSAL MEDYA-2010.

    planın amacı ERGENEKON davasını sulandırmak, bulandırmak, itibarsızlaştırmak ve ergenekon sanıklarını yüceltmek, kahramanlaştırmak.

    her gün bu planın hayata geçirildiğini hortumcu kartel medyasından/tv.lerinden naklen izliyoruz.

    hortumcu, kartel medyamız her gece sıraya koyduğu ergenekonsever, postalyalayıcısı yorumcularıyla bire bir planda yazıldığı şekliyle propagandalarını icra etmekte, her türlü serbestlik içinde görüşlerini dile getirirken dahi, hiç utanmadan sıkılmadan “baskılardan”, “korku imparatorluğundan” söz etmekteler.

    gözümüzün içine baka baka kendilerine verilmiş görevleri icra ederken, düşünüyorum da acaba bizleri salak mı sanıyorlar ?

    her ne hikmetse bu toplum mühendisi, satılmış kalemler;

    28 şubatta hiç seslerini çıkarmamışlardı,
    yazdıkları gazete 12 eylül faşizmini alkışlayarak “bugüne dek neredeydiniz” diye manşet atmıştı,(bu manşeti atanlar, 12 eylülü alkışlayanlar bugün hiç utanmadan anti-12eylülcülük yapıyorlar, nede olsa toplum balık hafızalı aptallardan oluşuyor ya, unutuldu gitti diye düşünüyorlar)

    17.500 faili meçhuller işlenirken, ülkenin üzerine cinayet, katliam karabulutları çökmüş iken, tamda korku imparatorluğu kurulmuşken, tek bir kez bu kavramı kullanmamışlardı.
    patronları 20 banka hortumlayan organizasyonun içindeyken bize fadime şahin,ali kalkancı masalları anlatmışlar, yaratılan krizlerle halk yere serildiğinde ise, afyonlama dozunu artırarak, eften püften oluşturdukları kofti haberlerle “türkiyede iyi şeylerde oluyor”u şırınga ediyorlardı, 100 milyon dolar için imf kapılarında yatılıyor, medine dilencisi gibi kapı kapı dolaşıp para dilenildiği günleri, ülkenin mafya bozuntularından sorulduğu günleri gözlerden kaçırmayı gazetecilik mesleği edinmişlerdi.
    5 milyar dolar yurtdışına kaçınca 2001 de tarihin en büyük krizlerinden birini yaşamıştık, yıl 2011 ve hükümetin “sıcak para istemiyorum” tutumu sonucunda birkaç ay önce 5 milyar dolar sıcak para çıktı gitti, vız geldi tırıs gitti, on binlerce cinayetin, katliamların, komploların kol gezdiği ancak ne varki “korku imparatorluğu” sayılmayan (!!!) o malum dönemlerde, ülkeyi iliklerine kadar hortumladıkları için ekonomi sivrisinek vızıltısıyla dahi krize giriyor ve yere seriliyordu, bu soyguncu ve hortumcu sistemin ergenekoncu hükümetleri ise ekonomi yönetimini müstemleke ülkesiymişiz gibi imf komiserlerine devrediyorlardı.

    bugünleri gördük ve yaşadık, bu kara günleri bize yaşatan ucubeler şimdi hiç utanmadan “korku imparatorluğundan” ve sürekli başka olumsuzluklardan bahsetmekteler, siyasi ahlak diye bir şey var ise, insan önce bir AYNAYA BAKMALI.

    anlatılacak, yazılacak, kıyaslama yapılacak o denli çok şey var ki ancak DELİ GÖMLEĞİNİ çıkarmamaya yeminli olanlara ne anlatsak boş, anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az misali.

  43. Yazan:sq Tarih: Nis 1, 2011 | Reply

    Kimseye cevap yazmak gibi bir maksadım yok zira şakirtlere laf anlatmak pek kolay değil.
    Eskinin faşistleri, Türk-İslamcıları en büyük demokrat olmuş, bizi yiyor. Sizler asker-devletine söver, polis-devletine biat edersiniz. “İleri demokrasiymiş” hadi oradan. Basılmamış kitapların bilgisayarlardan silinmesi mi ileri demokrasi. Böyle de internette yayılır işte.

    Tarih konusunda yanlış bilinen ezberler için birşey eklemek istedim:

    “…siz ki;
    şapkanızı batı’dan aldınız, buna karşı çıkanları da astınız.
    siz ki;
    harflerinizi,
    kılık-kıyafetinizi batı’dan aldınız,
    siz ki;
    medeni kanunu batı’dan aldınız..”

    Bunu yazan kişi Osmanlı’yı bilmiyor tanımıyor.
    Sizin gözünüzde “koskoca imparatorluk” TAŞRALI bir uç beyliği sanki.

    II.Mahmut’un “Asakir-i Mansure-i Muhammediye” yani nam-ı diğer Muhammed’in ordusunun kıyafetlerinin batıdan alındığını, bu dönemde sarığın yasaklanıp daha batılı gözükmek için fesin getirildiğini bir hazmedin.

    Önce “bizi tarihimizden koparttılar” diye serzenişte bulunacağınıza “kendi kültürünüz” nedir bir onu öğrenin. Osmanlı’yı güdük Türk-İslamcılardan okumaktan kaynaklanıyor bu çıkarımlar. Dandik Kemalist tarih okumacılığından daha iyi yerde olduğunuzu mu sanıyorsunuz?

  44. Yazan:ali duman Tarih: Nis 1, 2011 | Reply

    esasında benim de demogojinin ustalarına, kelimelere ve hakikatlara taklalar, perendeler attıranlara cevap vermeye ihtiyacım yok.

    zira anlaması gerekenler anlıyorlar, deli gömleğinde ısrar edenlerin anlamamasıyla çok ilgili değiliz, zira bu bir kapasite sorunudur, olmayınca olmuyor işte, okumakta fayda etmiyor, kelimelere taklalar attırmakta.

    o denli pespaye bir ikiyüzlülük türedi ki, pespayeliğin geldiği son nokta, ergenekonu savunup, ergenekonculuğu inkar etme, kemalizmi savunup, kemalistliği inkar etme noktasına da eriştti en nihayet. iyi de be kardeşim siz bizi ahmak mı sanıyorsunuz ? bu ikiyüzlülüğü anlayamayacağımızı sanmak değil mi, en büyük ahmaklık?

    bu ergenekonsever iki yüzlüler, cımbızla buldukları her nüansı özenle değerlendimeyi uzmanlık ihdas eylemişler kendilerine.

    alın size bir örnek;

    efendim neymiş “basılmamış kitap”mış, basılmamışa nasıl kitap olabiliyor? sanal kitap herhalde? o sakın “derin organizasyonun el birliği ile devşirildiği şer kitabı” olmasın?

    siz de, biz de biliyoruz ki istenilirse o kitap bal gibi basılacaktır, bunu engellemeye kimsenin gücü yetmez, zira türkiye artık dünkü türkiye değil. (ucubeliğin hakim olduğu dönemlerde kurtuluş mücadelesinin en büyük kahramanı kazım karabekir’in kitabı da, matbaada el konulup, yok edilmemiş miydi? bununla kalsa iyi, karabekir idamla yargılanmamış mıydı? ipten zor kurtulmamış mıydı?) bu meşrebin mirascıları şimdilerde ciyaklıyorlar niye ise, bu ülkede savcının araştırma yapma hakkı yok mu? bir savcı izini bulduğu delillerin nereye gittiğini araştıramayacak mı? bu feryad, figan, bu demogoji, bu yıpratma, bu itibarsızlaştırma niye ve kimin için yapılıyor?

    ister basılarak, isterse internet ortamında okunacağını, dağıtımının her türlü yapılacağını bal gibi bilmenize rağmen, “basılmamış kitap” geyiklemesiyle demogojiye başvurmak neyin nesi…kimin değirmenine su taşımayı kendinize yol eylediniz?


    13 yaşında 13 kurşunla katledilen uğur kaymaz’ın adını ağzına bile almayanlar, iş ergenekon şebekesine gelince yeri göğü inletiyorlar….

    bu feryat figanlar, demogojiler, cımbızla hata aramalar sakın ola ki “koltuk sallanıyor” diye olmaya…

    17.500 faili meçhullerle kana boğulduğumuz, hortumlanan bankalar dönemini çok mu özlediniz?

    son 9 yılda yaşadığımız dönemden daha iyi dönemler yaşadık ta biz mi bilmiyoruz? o asr-ı saaddet günlerine mi dönsek acaba ne etsek?

    kurduğunuz “ileri demokrasi” (!!!) çok mu gerilere gitti (!!!) af edersiniz mi demeliyiz?

    batılılaşmayı Osmanlı başlattı, ancak BATI’nın DEMOKRASİ’sine Osmanlı düşman olmadı. donuna kadar batıya özenen, şapka yüzünden insanları dar ağacına çeken, gar dolap batıcıları, iş demokrasiye gelince batı düşmanı kesili veriyorlar, bu çelişkiyi de anlamazlıktan geldiniz ya, şaşırmadım, şaşırmadık malum uzmanlık alanınız demogoji ve laf ebeliği. bu haliniz bana şems’in “ilmi hayra yorulmayacaksa cahil kalmak evladır” sözünü hatırlatıyor, iki kelam edebilme yeteneğine sahip olmanız ve bunu demogojiye alet etmeniz ne büyük bir kayıp.

    law’a boru diyenlere şaşırmadığımız gibi, size de şaşırmıyoruz, meşrep bu işte demekle yetiniyoruz.

  45. Yazan:sq Tarih: Nis 1, 2011 | Reply

    Bahsettiğiniz Uğur Kaymaz’ı öldüren polisler beraat ettiler.
    İleri demokrasi demeye insanın yüzü kızarır.

    Karabekir’in “şer kitabının” imhasını (gerçi basılmadığı için kitap sayılamaz öyle değil mi?) o zamanlar alkışlayanlardan pek farkınız da yok hani.
    “bu meşrebin mirasçıları” rüzgar nereye eserse oraya dönüyor olmasın?
    Bu ülkede savcının araştıra yapma hakkı yok muymuş?
    E pes,
    bu kadar da kraldan çok kralcı olunmaz heralde.

    Önce “basit demokrasi” özümsensin de “ilerisi” kalsın.

  46. Yazan:MY Tarih: Nis 1, 2011 | Reply

    @sq,

    kime, neye kizdiginizi anlamadim walla,
    kim dedi “ileri demokrasi” diye? ileri olmasi için önce demokrasi olmasi lazim degil mi? Ne zaman demokrasi geldi de ilerlemesi mevzu bahis oldu? arada sirada bir seçim yapiliyor diye hemen “demokratik” olunmaz ki. Bizimki demokrasimsi bir baronluk rejimi. Eline yetki / güç / para geçen kendi bahçesini çeviriyor, ekibini kuruyor, sirketini, sendikasini, yandas medyasini… Böyle yani.

    Basin özgürlügünü de bu çerçevede degerlendirmek lazim. Simdi istediginiz bir gazete patronuyla temasa geçin, “çelik tencere imalatçisiyim, alüminyum tencerenin kanser yaptigini yazarsaniz 100.000 dolar verecem” deyin, bir sürü olumlu cevap alirsiniz. Bu tiynetteki adamlara özgürlük verseniz ne olur vermeseniz ne olur?

    böyle adamlar kitap yazsa ne olur? Yazmasa ya da yasaklansa ne olur?

  47. Yazan:sq Tarih: Nis 1, 2011 | Reply

    gazete patronuyla temasa geçin, “çelik tencere imalatçisiyim, alüminyum tencerenin kanser yaptigini yazarsaniz 100.000 dolar verecem” deyin, bir sürü olumlu cevap alirsiniz. Bu tiynetteki adamlara özgürlük verseniz ne olur vermeseniz ne olur?

    Burada gazete patronlarından ziyade yazdığı kitap ya da yazı yüzünden başı belaya giren kişilerden bahsediyoruz. Neden olayı meşurlaştırmaya çalışıyorsunuz ben de bunu anlamadım gitti.

    böyle adamlar kitap yazsa ne olur? Yazmasa ya da yasaklansa ne olur?

    Hele bu cümlenize çok şaşırdım ve açıkcası da yakıştıramadım.
    Back to the basics, en “basit demokratik” kurallardan biri kişilerin yazma haklarının engellenmemesi değil mi?

    Benim de “özgürlük verilmesinden zerre haz etmediğim tiynette” saçmasapan adamlar var ama “bunlara özgürlük versen ne olur vermesen ne olur” noktasına gelmedim çok şükür.

    Kimin özgürlük verilme “tiynetinde” olup olmadığına nasıl karar vereceğiz?
    Misal Engin Ardıç veya Emre Aköz benim için ciğeri beş para etmeyen adamlar, ama evleri basılıp yazdıkları silinse “iyi oldu zaten gazeteci mazeteci değildi bu adamlar, yazdığı da şer kitabıdır, yazsalar ne olur, yazmasalar yasaklansa ne olur” deme hakkına sahip miyim?

    Kaldı ki Ahmet Şık, darbe günlüklerini yazarken kraldı, şimdi mi soytarı mı oldu?

  48. Yazan:Hayrii Tarih: Nis 1, 2011 | Reply

    Sayın sq

    Kaldı ki Ahmet Şık, darbe günlüklerini yazarken kraldı, şimdi mi soytarı mı oldu?

    yazmışsınız ama darbe günlükleri Alper Görmüş’ün bir haberidir. Dört yıldır Ahmet Şık ın bu haberle ilgili adı anılmazken Alper Görmüş de hiç sesini çıkarmadan bu haber sahibi olmuş oluyor yani bunu bir hatırlatıyım dedim.. Bu basılamayan kitapda korkulacak ne vardı ki ortadan kaldırılmaya çalışıldı. Sayın Ali Dumanın söylediği gibi engellenemiyeceği bile bile neden bu şekilde davranıldı. Şimdi kitap ortada içeriğinde bilinmeyen ne var ki bu kadar yaygara koparılıyor.

  49. Yazan:MY Tarih: Nis 1, 2011 | Reply

    @SQ,

    ergenekon’da sadece saniklar yargilanmiyor, bir rejim degisiyor. fasit bir rejim, ölülerin dirilere hükmettigi bir rejimin son çirpinislari bunlar.

    Gaste patronu demistim, det degil, onun yerine köse yazari veya haber vb sorumlusunu koyun, fark etmez. 28 Subat sürecinde hazrolda bekleyen öyle çok gasteci vardi ki, simdi bilemiyorum kim kimdir. Bütün Türk yargisina güvenim yok ama Zekeriya Öz ve ekibine güveniyorum.

    Ahmet Şık’in iyi, güzel ve dogru adina yaptigi bir is var midir bilmiyorum. Alper Görmüs’ün islerini arakladi, bunu biliyoruz. Bunun disinda ne yapti? Kürtçe yasagi, yobaz laiklik, Dink Cinayeti, Hristiyan din adamlarinin öldürülmesi ve bu konularda gaz veren basina kafa mi tuttu?

    Ahmet Şık “ordu göreve” diye askeri eskiyalik yapmaya davet eden basina itiraz etti de biz mi duymadik?

    Gerçekten bilmiyorum. Nedir? kimdir? nereden çikti? tetikçi gazetecilerden midir?

    Ahmet Şık Abdullah Gül CB olunca ne demistir mesela? Bunlar heryere sizdi mi demistir? Benim dinime düsman bir adam midir? Bilmiyorum. Soruyorum size. Kinama mesajlari vereceginize anlatin bildiklerinizi. Dinleyelim.

  50. Yazan:ali duman Tarih: Nis 2, 2011 | Reply

    evet, doğru rejim el değişitiriyor ve iktidar asıl hak sahibine rücu ediyor.

    bunu idrak etmekten yoksun olanlar için konuyu biraz açmakta fayda görüyorum;

    bu cumhuriyet mandacı ve teslimiyetçi komprador İstanbul burjuvasına rağmen “ya istiklal, ya ölüm” şiarının sahibi Anadolu halklarınca kurulmuştur.

    halk ile arasına duvar ören, kendi ülkesinde Fransızca konuşup, Fransızca konuşmayı bilmeyeni adam yerine koymayan, taklitçi ve sahte aydın sınıfına sahip İstanbul burjuvazisinin mandacılığı tartışmakta olduğu bir dönemde, milli mücadele meşalesini Anadolu halkları (türküyle,kürdüyle v.d.) yakmış ve mücadeleyi zafere ulaştırmıştır. (mandacılığı savunanlar niye tarihsel anlamda mahkum edilmedi, bu tartışmalar niye yapılmadı ve örtbas edildi, çok manidar değil mi?)

    işgalci ingilizlere tek bir kurşun dahi sıkmayan, ancak iktidarı ele geçirmek için hazır ve nazır bir şekilde pusuda bekleyen komprador İstanbul burjuvası, Anadolu halklarının gerçekleştirdiği bu zaferin üstüne çöreklenmiş ve hiçte hakketmediği iktidarın da sahip olmuştur.

    85 yıldır devlet hazinesini hortumlayarak geçinen ve zenginleşen İstanbul burjuvası, küresel kapitalizmin yerli işbirlikçisi ve distribütörü olmaktan öteye geçememiş, her daim sırtını devlete yasladığı için iyiden iyiye daha da fazla asalaklaşmış ve devletin sırtında at sineği haline gelmiştir, sırtını devlete dayamak yerine kendi özgücüyle var olmayı ve nisbeten de olsa sermaye birikimini ancak oluşturabilen Anadolu girişimcisi, kendi öz gücü ve sermayesiyle en nihayet üretici bir güç haline gelebilmiştir. Bu durumun ve demokrasinin de bir sonucu olarak bugün hakkı olan iktidara sahip olmaya istemektedir.

    Özde değil sözde (şekilcilikte) batıcı, lümpen, asalak, mandacı, morrison’cu, teslimiyetçi, İMF’ci, üretmek yerine hazineyi hassadan geçinmeyi kendine iş edinmiş komprador İstanbul burjuvası iktidarını illelebet baki kılmak için ETÖ’yü hayata geçirmekten, bu ihaneti yapmaktan geri durmamıştır.

    imdi,

    tarihsel anlamda çok önemli bir kavşakta bulunmaktayız, işte bu yüzdendir ki; ciyaklamalar, feryat, figanlar, mızıkçılıklar, yalanlar, inkarlar, ikiyüzlülükler, kirli tezgahlar ve her türlü belden aşağı vurmalar sergilenmektedir ve sergilenecektir de. (kavşak ve virajlar dönülürken savrulmalar doğaldır)

    darbeci ve postalseverler o denli bir iştahla darbe planlanmadığını savunmaktadırlar ki, sanırsınız ki dünyanın en demokratik ülkesinde yaşamışız, rekorlar girecek kadar çok olan darbeler bu ülkede olmamış, bu ülkede yaşanmamış gibi, meğer ola ki biz bir rüya görmüş, ne darbesi canım, ne planı hiç olur mu öyle şey (!!!) haşaaa.

    şimdi, aynı minvalden olmak üzere, “hani nerede bu iddianame” ile başlayan sulandırma ve bulandırma üfürmeleri, “basılmamış kitabı yasakladılar” geyiklemesiyle devam ola gelmekte. Bu üfürükçülerin geçmişine baktığınız da 12 eyülü, 28 şubatı alkışladıklarını, askerlerin karşısında esas duruştu brifinglere iştirak ettiklerini, “ordu göreve” pankartlarıyla yürüdüklerini göreceksiniz, sakın ola şaşırmayasınız, malum meşrebinden sual olunmaz bir meseledir bu.

    bir hukuk faciası işleniyor KCK davasında, ana dilde savunmaya izin verilmeyerek, savunma hakkı ayaklar altına alınıyor, ancak bu ergenekonun bülbüllerine bir bakın bakalım gıkları çıkıyor mu? ne gam ne keder. varsa yoksa ergenekon, her yere kon…

    bir ahmet şık tutturdular gidiyor, ne hikmetse birden bire nedim şener’i, “yalçın kayalar gibi sağlam” soner yalçın’ın satıverdiler de ellerinde kala kala ahmet şık kaldı. (yalçın küçük’ün adını bile anmadılar, gümbürtüye gitti, ya hanefi avcı’ya ne demeli, bu kadar mı itibar kaybına uğradı, dev-sol’u yöneten bir polis müdürü peh ki peh….)

    gazeteci ahmet şık kankası ertuğrul mavioğlu ile tuğla kalınlığında 2 ciltlik ergenekon kitabı yayımlamışlar, kitap ergenekon sanıklarının biyografilerine ağırlık vermiş, bu kitap sanırsınız ki bir davanın sanıklarından değil de, kahramanları için yazılmış. Hukuken kazanamayacaklarına emin oldukları için taktik değiştirip, türbinlere oynamaya, kamuoyunu etkilemeye yönelik planlı ve büyük bir organizasyonla karşı karşıyayız, büyük ihtimalle de organizasyonun baş aktörleri üçlü saç ayağı; doğu perinçek-yalçın küçük-soner yalçın’dan oluşmaktadır. zira ülkenin başına kara bir bulut gibi çöken santajcı,komplocu, entrikacı, ispiyoncu bu tarzı çok iyi tanımaktayız.

    Solcuları ispiyonlamayı görev edinmiş ve solu çökertmeyi başarıyla yerine getirmiş olan maocu bozkurt, kızılelmacı doğu perinçek ile, “kurtuluş savaşının bir fiyasko olduğunu, aslında böyle bir mücadelenin yapılmadığını, yapılan mücadelenin küçük bir ordusu olan yunana karşı yapılmış bir küçük mücadele olduğunu, aşırı abartılmış bir istiklal savaşı uydurulduğunu” tespit eden, geçmişin anti-kemalisti, yeni dönemin ise hızlı kemalisti yalçın küçük’ü ise tanıtmamıza gerek yok, her iki aktörün de siyasi hayatı döndükçe dönen mevlevilik gibidir. (her iki yaşlı kurt geçmişte sol ve sosyalizmin rantıyla beslenirken, sol’u göçertmeleriyle birlikte burada yenecek bir rant kalmayınca ufaktan ufağa kemalizme çarkeylediler, belli ki yeni rant kapısı orası, geçmişte ki kemalizme olan sövmeleri mi sordunuz? o sövmeler “dün, dündür” de kaldı, bizler, onlar için “balık hafızalı aptal”lar değil miyiz?)

    tekrar ahmet şık’a dönersek, kendisi ileri çıkmış biri olmadığı için birlikte kitap yazacak kadar kankası olan ertuğrul mavioğlu’ndan söz etmek gerek. zira kendisi hakkında geçmişine dair bilgilerim mevcut.

    sanıyorum 20 yıl kadar oldu dev-sol’un fütursuz bir şekilde sokaklarda polis infaz ettiği dönemlerdi, işte böyle bir dönemde ertuğrul mavioğlu, DEV-SOL’un yayın organı olan Yeni Çözüm dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yapmaktaydı, sonra nasıl olduysa şaşılacak bir şekilde Doğan Grubuna dikey terfi etti, özellik le öyle bir dönemde bu alışılmış bir şey değildi, bu anormallik nedeniyle hafızamda yer edinmiş oldu. İkinci enteresanlık ise Mustafa Özbey kimliği ile kaza yapan Abdullah Çatlı’nın, oturduğu yerden (yani çalıştığı gazete bürosundan) o kişinin Çatlı olduğunu ilk tahmin eden gazeteci olmasıydı. Hazretin bu yönüyle de hafızama kazınmışlığı var.

    Anımsadığım kadarıyla Çatlı’nın Mustafa Özbey kimliği ile ülke içerisinde olduğunu yazabilen yegane gazeteci rahmetli Uğur Mumcu’ydu. (Muhtemel ki herkes tarafından biliniyor ama yazılmıyordu, tıpkı darbe günlükleri gibi, darbe planları gibi)

    Puzzleları birleştirince kendimce bir takım şeyler şimdi çok daha anlamlı hale geliyor, Dev-Sol dergisi yazı işleri müdürlüğünden Doğan Grubuna dikey terfi de, Çatlı’yı ilk tahmin etme de tesadüfi olmasa gerek, muhtemel ki bu yetenekler “Derin”den olmalı. Bazıları işte böyle hiç normal olmayan terfiler ve tahminler yapabiliyorlar, tıpkı “darbe günlüklerine” önce sahte diyen, daha sonra ise “ondan bizimde haberimiz vardı, zaten biz de biliyorduk” deme yüzsüzlüğüne benzeyen bir durum. Meşrebe uygun, onlar için bunların hiç mahsuru yok, etik olmak sadece bizim meselemiz olmalı.

    ulusal medya-2010 planı devre sokulmuş, ipliği pazara çıkmış gazeteci kılıklı toplum mühendisleri sütre gerisine çekilmiş, yerlerine toplumun itibar edilebileceği, ismi yıpranmamış yeni tipler sürülmüş ve yeni vardiya yapılmış, onların da ipliklerinin pazara çıkacağı günler yakındır, zira güneş balçıkla sıvanmıyor.

  51. Yazan:MY Tarih: Nis 2, 2011 | Reply

    eh bu arada kitap nette geziyor, elime geldi az önce, kitapta yazilanlar 28 subattaki baskinin irticayi degil Islâm’i hedef almis oldugunu düsündürüyor. Gerçekten de o dönemde nurcu olMAyan, hatta namaz dahi kilmayan tanidiklarim ney çaldiklari, hat kursuna gittikleri için “nurcu” diye fislendiler ve devlet memurlugundan atildilar. Hani neredeyse Kur’an’in yasaklandigi ismet inönü dönemleri! CHP Anadolu’dan Islâm dinini söküp atmak için kurulmus bir örgüt müdür? Zaman zaman sormusumdur kendime. Bu partide çok sey degismistir ama CHP’nin Islâm düsmanligi hep sabit kalmistir… Ahmet Bey’in kitabinda ilginç seylerden biri bu baskiya cemaatin kamuflaj / takiyye(?) cevabi (sf 81) :

    28 Şubat kararlarından sonra özellikle parola sistemini değiştiren cemaat, şu
    önlemler başvurdu:
    1. Evlerde bulunan Risale-i Nur Külliyatları kaldırılacak. Herkes, bu eserleri sivil
    olan akrabalarının yanına götürecek.
    2. Evlerden Hoca Efendi’nin kaleme almış olduğu eserler kaldırılacak. Kuran-ı
    Kerim’den başka hiçbir dini kitap kalmayacak.
    3. Evlerin giriş kısmına, hatta dış kapı açıldığında görülebilecek yerlere Atatürk’ün
    fotoğrafları asılacak. Odalarda 10. Yıl Nutku ve İstiklal Marşı duvarlara asılacak.
    4. Evlerde görünür kısımlarda, Nutuk gibi kitaplar bulundurulacak.
    5. İşyerine giderken Sabah, Milliyet, Cumhuriyet gibi gazeteler alınıp götürülecek
    ve işyerinde herkesin görebileceği yerlere bu gazeteler konulacak.
    6. Zaman gazetesi, Sızıntı ve Aksiyon gibi dergilere başka isimler altında abone
    olunacak. Dergi ve gazete ücretleri yatırılacak. Fakat genellikle ev adresi
    verilmeyecek. Bu yayınlar evde bulunmayacak.
    7. Telefonlar MİT tarafından dinlendiğinden telefonlarda kesinlikle dini
    konuşmalar yapılmayacak. Selam verilmeyecek. Hatta hayırlı sabahlar bile
    denilmeyecek. İyi günler, günaydın türü konuşmalar yapılacak.
    8. Telefonda hizmetler hakkında konuşma yapılmayacak. Hiçbir elemanın ismi
    zikredilmeyecek. Adres verilmeyecek. Sohbet yapılacak evler hakkında
    konuşulmayacak.
    9. Eğer herhangi bir yerde buluşma olacak ise telefonlarda kodlu konuşulacak.
    Mesela: ‘Bu akşam maçı nerede seyrediyoruz?’. ‘Bu akşam bizde okey oynayalım
    mı? Gelirken şu isimleri de çağır’ gibi.
    10. Cuma namazına 3 hafta üst üste gidilmeyebilir. Bu nedenle birimlerde bulunan
    elemanlar 3 gruba ayrılacak. Her hafta bir grup gizlice Cuma namazına gidecek.
    Diğer kalan iki grup birimlerinde kalacak. Birim amirlerinin gözleri önünde
    bulunarak dikkat çekilmeyecek. Hatta mümkünse Cuma namazı vaktinde Polis
    Evi’nde birim amirleri de davet edilerek yemekler tertip edilecek. Kurum içinde
    bulunan halı sahalarda yine birim amirleriyle maç yapılacak.
    11. Kesinlikle hiçbir vakit namazı işyerinde kılınmayacak. Cem edilecek. Yatsı
    namazında evde topluca kılınacak.
    12. Çöp kutularından boş bira kutuları ve içki şişeleri toplanacak. Evdeki çöpler
    dışarı konduğunda, bu şişe ve kutulardan birkaç tanesi çöpün görünen kısımlarına
    konacak.
    13. İşyerinde kendi cemaatimizden başka bir grubun ya da cemaatin elemanlarının
    başı derde girdiğinde, kesinlikle yardım edilmeyecek. Hatta görmemezlikten
    gelinecek.
    14. İşyerinde lehimizde ve aleyhimizde cereyan edilecek tüm konular, anında bağlı
    olunan imama bildirilecek.
    15. Önceden hanımlarının başları açık olup, sonradan kapananlar, eşlerinin
    başlarını açacak. Eşinin başını açan her eleman, eşiyle beraber birim amirlerinin
    görebileceği yerlere gidecek. Meselâ; polis evine yemeğe veya bayramda
    bayramlaşmaya.
    16. Önceden hanımlarının başları kapalı olsa dahi, önemli yerlerde çalışanlar
    mutlaka eşlerinin başını açacak.
    17. Akademi, kolej ve polis okulu öğrencileri hafta sonunda dershanelere
    gönderilmeyecek (Dershane, Hoca Efendi cemaatinin dini evleri). Tüm öğrencilerle
    pastane ve lokal gibi yerlerde buluşulacak.
    18. Tüm akademi, kolej ve polis okulu öğrencileri, mutlaka bilgisayar kursuna
    gidecek.
    19. Kurban bayramlarında hiçbir eleman kurban kesmeyecek. Deri toplama işine
    girmeyecek. Fakat tam bir kurban parası imama verilecek ve bu para hizmete
    aktarılacak. Hizmetten bu elemanlara sadece bir but gönderilecek. Böylece deri
    toplama işi olmayacak. Herkes kurban kesmiş olacak. Çevreye de kurban kesmedik,
    denecek.
    20. İşyerinde ve çevrede laiklik ve Atatürkçülüğü öven konuşmalara iştirak
    edilecek. Dini öven konuşmaların olduğu gruplardan uzak durulacak.
    21. Son alınan duyumlarda MİT, EGM’de çalışan tüm amir sınıfı personelin
    adreslerini tespit etmiş ve bu amirlerin evlerine giderek bir adres sorma bahanesi
    ile kapılar çalınıp, hanımlarının kapalı olup olmadığını tespit etmektedir. Bu
    nedenle evlerde kadınlar başı açık duracak ve kapı çalındığında başlar açık olarak
    kapılar açılacaktır.”

  52. Yazan:sq Tarih: Nis 2, 2011 | Reply

    Yanlış sulardasınız pek sayın Mehmet Bey,
    “x kişi gazeteci değildir (y kişisi müslüman değildir de vardı)” gibi çıkarımlarla yargıçlık yapıyorsunuz.
    Faşist bir rejim değişip, yerine yeni bir faşist rejim (üstelik kendi derin devletiyle) geliyor, yargıçlık baki kalıyor, aman ne güzel. Bu mu 28 Şubat’ın panzehiri?

    Ben gene de toplumda sağduyu olduğuna inanmak istiyorum, öyle olmasa sanal itaatsizlikle o kitabı indirenler bir günde onbinleri bulmazdı.

    Bunun disinda ne yapti? Kürtçe yasagi, yobaz laiklik, Dink Cinayeti, Hristiyan din adamlarinin öldürülmesi ve bu konularda gaz veren basina kafa mi tuttu?

    “İmamın Ordusu” kitabının maketini Hrant’ın arkadaşları taşıdıysa, cezaevine ilk ziyarete gidenlerden biri Hrant Dink’in kardeşi Orhan Dink’se orada durun derim.
    Bahsettiğiniz konulara kafa tutmayan, üstelik görmemezlikten gelenler, ister cemaatçi basından olsun ister diğer basından, köşelerinde kurulmuş yazmaya devam ediyorlar, bu maksadını aşan eleştiri ve saldırı neden?

    Sizin neznininizde söylemiyorum sadece ama adalet algısı sadece sloganlarla, “28 şubatta bu olmuştu, karabekir’in kitabı imha edilmişti, inönü zamanında şöyle olmuştu “larla neredeyse “kısasa kısas” çalışıyor, iş, bireylerin bugün kişisel hürriyetlerine gelince tıkanıyor.

    …….

    “Cemaatin takiyye cevabını” neden ilginç bulduğunuzu da anlamadım.
    Onun bunun bilgisayarında Ergenekon’a kanıt olarak bulunan “şunu öven, bunu yeren yayınlar yapılacak, şöyle haberler çıkacak” stratejilerine inanıyorsunuz da, yukarıda yazan maddeleri mi gerçek dışı buluyorsunuz?

    Nasreddin Hoca’nın bir lafı vardır:

    Kazanın öldüğüne inanıyorsunuz da, doğurduğuna mı inanmıyorsunuz? 🙂

  53. Yazan:ali duman Tarih: Nis 2, 2011 | Reply

    bu “imamın ordusu” neyin nesiymiş, ne icraatta bulunmuş, hangi suçları işlemiş, bunlar kimlerden oluşuyormuş?

    nesnel bir şey, bir dayanak olsa da biz de değerlendirsek, inansak…

    faso-fiso, safsata, siyaseti olmayanların ürettiği yalan dolan, komplo teorileri…

    sevr paranoyası bayatladı,

    bop ellerinde patladı,

    “komünizm geliyor” mazi oldu,

    “şeriat geliyor”u kimse yemedi,

    “bölücülük tehlikesi” kürt halkının vatana olan bağlılığından dolayı işlemedi.

    eeee, geriye ne kaldı…kala kala yalan, dolan, masallar, safsatalar…

    sıfıra sıfır, elde var sıfır.

    imamın ordusuymuş, peh…. hangi imamın, sakın bu imam humeyni olmaya(!!!)

    sıfıra sıfır elde var sıfır.

    bir sürü kitap çıkarmışlar, adı var kendi yok, içleri boş ve kof, tıpkı kendileri gibi.

    KİTAPLARLA DEĞİL, KİTAP İSİMLERİYLE KONUŞUR OLDULAR,
    boş ve kof, ne acizlik vah ki vah.
    ..

    bu denli okuyanı var, bir tane şaşırana, içinde “şu var, şunu yazıyor” diyebilene rastayamadık, nedense, ismi var kendi yok.

    tek bir tane somut mesnet yok, istediği makamlara gelememiş, kuyruk acısıyla dolu bir takım hazımsız polis müdürlerinin dedikodu tarzında safsataları…

    imamın ordusu safsata, gerçek olan ergenekon ordusudur;
    gerçek olan türkiyenin hirant dink’e, orhan pamuk’a dar edilmesidir.
    papaz cinayetleridir, malatya misyoner katliamıdır, danıştay baskınıdır, “ordu göreve” pankartlarıyla postalseverlerin cumhuriyet mitingleridir.

    hadi gösterin bakalım bu örneklere benzeyen tek bir örnek gösterin de bizde görelim ne menem bir şeymiş? şu “imamın ordusu”

    “imamın ordusu” için tertiplenen “ıslak imzalı komplolar” elde mi patladı? yalanınıza bir somut delil dahi yaratamadınız ya, ne hallere düştünüz, aslanken süt dökmüş kedi misali, bu hallere de mi düşecektiniz vah ki vah…

    komünizm çöktü, şeriat isteyen yok, kürtler bölünmek değil, tam tersine sıkı sıkı sarılmaktalar, vah ki vah, bir türlü bir düşman yaratılamadı ki, gelsin ırkçılık, gitsin milliyetçilik pompalamaları, linç girişimleri, sahte ayaklanmalar, kaoslar, çorum, sivas, malatya, kahramanmaraş’lar, cinayetler, katliamlar. ne yazık ne yazık. eliniz de soğudu, madımak’ı, başbağları, hirantı, papaz cinayetlerini, danıştay başkınını saymazsak değil 10 yıl, 30 yıl oldu tık yok.

    yahu ne beceriksizlik bu birkacını yamayadınız mı imam’a, bak hazır bir delil olurdu, “imamın ordusu”nun marifetlerine…bu ne düşüncesizlik, bu ne çapsızlık, boşuna mı toplanıyordu her ay “lobi”niz, “encümend-i daniş”leriniz. vazık ki ne yazık.

    bunlar bu hale düşeceklerini bilselerdi, vallahi de billahi de ermenileri bu denli kıyıma uğratmazlardı, hani 1 milyon ermeni vatandaş bırakmış olsalardı, bugün ne de çok işlerine yarardı, halkı onlara karşı kışkırtsalardı, kötü mü olurdu? el altında düşman hazır olurdu, icat etmeye uğraşmamış olurlardı, nasıl oldu düşünemediler, bu denli “tek”leştirilmeseydi millet fena mı olurdu? ölçü fazla kaçmış ne yapsınlar, bugünü görememiş faşist ittihatçılarımız, görselerdi bugün ceremesini döküntüsü ergenekon çekmemiş olurdu.

    ermeni kalmadıysa yaratırız efendim, siz bir görev verin toplum mühendisi bozuntularına, onlar çalışsınlar ermeni yaratsınlar, dönmeleri bulsunlar, sebatisyan bulsunlar, gerekirse yaratsınlar, hem yaratmak iyi de olur, bir taşla iki kuş vurulur, havale ettin mi adı küçük yalçın’lara önce sebatisyan düşmanlığını oluştururlar, sonra da muhalifleri sebatisyan ilan ederler, gelsin linç kampanyaları, gitsin sürgünler, cinayeter, hem düşmanlar saf dışı olur, aynı linç girişimleri hirant dink’e de, orhan pamuk’a da mahkeme kapılarında yapılmadı mı? o mahkeme kapılarındaki linçci faşistler kimlerdi, bunu anımsamak zor olmamalı?

    canım, düşman için her ayrıntı önemli bir kaç otobüs ile gelen turistler için “pontusu kurmaya geliyorlar” paranoyası bile yaratılır, gülmeyin, bunlar oldu, yaşandı, gülecek ne var, yanına yargıyı, askeri, medyayı aldıysan, pontusu bile kurdurmaya bile kalkarsın, ergenekon ordusu bunu bile sağlar, işleri bu, yalan, dolan, komplo, tezgah, şaşar kalırsın.

    yahu, bu ülkede madem şeriat tehlikesi vardı da, size mi düşer misyoner cinayetleri? hem şeriat var diyeceksiniz, hem de şeriatçılar değilde, bizzat kendiniz papaz ve misyoner katledeceksiniz. bu ne lahana bu ne perhiz, sonra da işte bakın görün şeriatcılar yaptı der, bir taşla bir kaç kuş vurursunuz dimi. ama malum çekirge hep zıplayamıyor. bir savcı foyanızı alaşağı etti, önünde diz çöktürdü.

    kıvranmanız nedendir biliyor musunuz?

    aslında biz bir savcının önünde değil de, ordusu olan bir imamın önünde diz çöktük demeye getiriyorsunuz, acizliğinizi böyle kapatmaya ve damarlarınızdaki zehirli kanı harekete geçirecek bir düşmanı da oluşturmaya çalışıyorsunuz, kim yiyecek? medya oluşturduğunuz gibi tek sesli değil, ordu mu, o da seçilmişlerin memuru olma yolunda ilerliyor, zira, öyle de olmak zorunda, çok güvendiğiniz tüm pislikleriniz için “aklanma ve paklanma” makamı olarak kullandığınız yargı ise neşter üstüne neşter yiyor, zira halkın yargısı olmak zorunda ve öyle de olacak, başka yolu yok…

    hirant dink, ne diyor abd’li elçilik mensuplarına “tehlikeli olan din değil, milliyeçilik” zira düşmanın kim olduğunu, tehlikenin nereden kaynaklandığını iyi biliyor.

    dua edin de belki bir kürt açılımının sonunda af çıkarda, kuyruğu kurtarırsınız, zira o kuyruğu başka türlü kurtarma şansınız yok.

    neymiş efendim, imamın ordu”suymuş.

    hadi yaaa….

    baktınız mı terkisine, cephanesi de var mıymış? law haline dönüşebilen boru’ları da var mıymış?

    bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde bir imanın ordusu varmış, ceplerinde çakı taşır, ilahi güçten kuvvet alır, bir dua üfler tankları topları yenilgiye uğratır, darbeler, katliamlar, misyonerleri, papazları katleder, darbe planları da yaparlarmış, yaparlarmış, yaparlarmış…mış..mış..mış…mış…

    var ya oooğlummm, bu imamın ordusu(!!!) ;

    in miymiş cin miymiş hiç belli değilmiş, karda yürür izini belli etmez, kelebek gibi havada uçar, arı gibi sokarmış…(ta kimseler birşey anlamazmış) yaaaa…

    ninni bebek ninni,
    uyusun da büyüsün ninni…

  54. Yazan:aziz yılmaz Tarih: Nis 2, 2011 | Reply

    kitapta yazilanlar 28 subattaki baskinin irticayi degil Islâm’i hedef almis oldugunu düsündürüyor.

    Valla Mehmet bey”düşündürüyor”u fazla bence:)

    Düşündürme ne kelime?

    Aktardığınız sayfadan İslam’ın nasıl hedef alındığı o kadar aşikar ki.Aslında geri kalanı da böyleyse bence hiç de fena değil kitap.Bir güzel anlatmış işte(her kimse?)yobaz laiklerin inançlı insanlar üzerinde kurduğu baskıları.Yani tam bir itiraf belgesi anlayacağınız.

    Öyle bir korku,baskı ve tahakküm kurulmuş(olmalı)ki,insanlar sıradan günlük yaşantılarını dahi gizleme ihtiyacı duymuş.

    Düşünün,birbirlerine telefon ederken tereddüt yaşıyorlar.Şifreli konuşuyorlar.İş yerinde,evde huzursuzlar.Aman duyulmasın,ne olur ne olmaz,başımıza bir şey gelir endişesiyle sanki diken üstündeler.Hani nazi zulmü döneminde “üstün ırkın”dışında sayılan yahudilerin,siyahilerin,çingenelerin…gerçek kimliklerini özenle saklamak zorunda bırakıldıkları dönemi hatırlatıyor.Sanki en ufak bir “açık vermede” SS’ler,Gestapo ajanları tarafından esir kamplarına yollananma an meselesiymiş gibi.E haksız da sayılmazlar;binbir entrika ve hokkabazlıkla sahneye konan 28 Şubat’ın başlarına ne belalar getirdiğini yaşamış bu millet.Elbet sütten ağızları yanmış,yoğurdu üfleyerek yiyecekler.

    Bilirsiniz,o yahudi avı döneminde Alman ırkından olmayanlar damgalanırdı.Tesbit edildiler miydi kimlikleriyle rahat tanınıp bilinsinler diye kollarına yahudiliği sebolize eden siyon yıldızı pazubantı falan takılırdı.Bildiğimiz fişleme işte.Nazi zulmünü konu alan filmlerden biliyorum,onaların yalancısıyım.Gerçekten filmelerde anlatıldığı gibi miyidi bilmiyorum.Efsane kitaptan aktardığınız maddeleri okuyunca anımsadım.

    Diyeceğim o ki attıkları her adımı dikkatli atmaya çalışan bu insanların tek “suçu” ibedet etmek,bir inanca sahip olmak/inancını özgürce yaşamak…Ve bu insani/sıradan/doğal yani doğuştan sahip olunan hak birilerince “sürek avı”benzeri markaja alınıyor,keyfice denetlenebiliyor,isteğe göre yasaklanabiliyor,olmadı ötekileştirilip dışlanabiliyor.Daha olmadı suçlu muamelesi görüp yaptırım uygulanabiliyor.
    Bunları ben söylemiyorum,kitabımız doğruluyor bu gerçeği.Vicdanını ve aklını ideolojilere teslim etmemiş her kişi bunu rahatlıkla okuyup anlayabilir;ideolojik körlükle malul bir tek darbesever takımı dışında tabi.Malum onlar bir kılıfını bulup geçeklere taklalar attırmakta pek mahirdirler.
    —————-
    Ne tuhaf bir memleket,nasıl bir zihniyettir bu?Kendi ülkesinde,kendi vatanında dinini,inancını yaşayamamak,bundan çekinmek ne yaman çelişki ne büyük talihsizliktir.

    Daha hazin olanı ise,böylesi, insanlık adına bir utanç olan bu tür ibretlik olaylar karşısında hayasızca adaletten,haktan hukuktan,düşünce ve ifade özgürlüğünden dem vurulması,bu pespayeliğin bile özgürlüklere,demokrasiye konu edilmesidir.

    Hadi oradan derler!Siz kim ifade özgürlüğü kim?.
    Bir de utanmadan,pişkince faşizm geliyor,sivil dikta geliyor diye feryat figan ederler ya işte ona yanarım.İfade özgülüğü kısıtlanıyormuş,PEEEEEEH!

    Faşizm geliyor diye yırtınan Ergenekonsever,darbeci basın ve diğer saz arkadaşlarına sormak icap eder:Peki bu despotluğun,bu baskı ve keyfiliğin adı nedir acaba?Yoksa inanç ve vicdan hürriyetinin gaspedilmesi faşizmden sayılmıyor mu?Ya da faşizm diye dilinize doladığınız şey bir tek Ergenekon sorgulamalarıyla mı aklınıza gelir?
    Yani yüzsüzlüğün,binbir yalan ve çarpıtmanın,gerçekleri tersüz etmenin bu kadarına da pes diyorum,başka bir şey demiyorum.

  55. Yazan:MY Tarih: Nis 2, 2011 | Reply

    @Aziz Bey,

    Güya yasaklanmasi sayesinde bu kitabi yüzbinler okuyacak simdi. Peki ne düsünecek okuyanlar?

    1) Anti-Gülen ekip kendi fikirlerinde hakli oldugunu düsünecek. çünkü Gülen’i komplocu vb gösteren bir sürü bölüm var.
    2) Dindar Müslüman olup da Gülen’i sevmeyenler “vah vah, din kardeslerimiz neler çekmis, biz de adamlar dünyevilestiler diyorduk, haksizlik etmisiz, hakikaten zulüm altinda takiyye yapiyorlarmis” diyecekler. Gülen o taraftan yandas kazanacak,
    3) Eskiden beri Gülenci olanlar kendi içlerinde pekisecek. Gülenci saflar siklasacak. Yani muzafferlere has bir gevseme hali olanlar “aman aman, daha mücadelemiz bitmedi” diyecek.
    4) Sirf oportünist biçimde Gülenci görünen, yalakalik yapanlar tirsacak, geri adim atip anti-gülenci koroya katilacak,harbi Gülenciler bunlarin bukalemun oldugunu anlayacak,
    5) Gülen ekibine karsi ciddi biçimde eyleme geçmeye çalisanlar da “dokunan hakkaten yaniyormus” diyerek projelerini erteleyecek ya da iptal edecek. Bunlarin saflarinda birbirlerine güvensizlikten dolayi eyleme geçmek zorlasacak.

    Özetle müttefiklere güven verïrken düsmana korku vermek, bir tasla 5 kus!

    GülenSpor 5, Ergenekon Spor 0 🙂

    Bu kitabin yazilmasi ve daha çok yasaklanmasi Gülen’e öyle çok puan kazandirdi ki insanin aklina 50 tane komplo teorisi geliyor. Ya Ergenekon Spor hakikaten kötü oynuyor ya da Ergenekon’un kurmaylari arasinda Gülen’e çalisan veya ikili oynayanlar var. Sike var kardesim, sike var 🙂

    Bakiniz ülkücü camiadaki son dalgalanmalar.

    Yani olmaz ki kardesim, böyle de yapilmaz ki, seçimden önce resmen kitle imha silahi bu yaw,
    Imam’in ordusu spin doktorluk konusunda bir kaç isik yili öndeymis,
    bunu da ögrenmis olduk 🙂

    not: Ergenekon ordusu neye ugradigini analiz eden kadar 2023’e gelecez… o da ayri mesele.

  56. Yazan:aziz yılmaz Tarih: Nis 2, 2011 | Reply

    Mehmet bey şaka bir yana gerçekten insanın aklına türlü komplo teorileri geliyor.CHP’nin AKP’ye yardımı mesela.Mübalağa etmiyorum, AKP gençlik kollarını,kadın kollarını bütün parti organ ve birimlerini toplayıp seferber etse CHP’nin kendisine kazandırdığı puan ve prestijin çeyreğini bulamaz.Eh komplo teorisi bu ya,hani hiç düşünmedim değil”acaba CHP içinde AKP’ye adam yazmaya çabalayan köstebekler mi var?”diye.
    Ergenekoncular için aynı şeyi düşündüğüm olmuştur.Kendi topuklarına sıkıyorlar habire.Tamam kötü oynadakları muhakkak da bu kadar da kötü olmaz ki!

    Küme düşseler şaşmam.Zaten gidişat da bunu gösteriyor.Artık şike mi dönüyor,içerde Gülenspora çalışan adamlar mı var yoksa kapasiteleri mi bu kadardır bilmiyorum.Bildiğim tek şey maça hep yenik başladıklarıdır.

    Buradaki amatör destekçilerine bakın benzer vizyon ve ufuk yoksunluğunu bunlarda da görmek mümkün.

    Yok yok galiba bunlar ailecek böyle,hakemlerin günahını almayalım:)

  57. Yazan:MY Tarih: Nis 2, 2011 | Reply

    Yaw Aziz Bey, CHP konusunda bunun sakasini bayagi yaptik hatta Baykal’in gizli bir AKPli oldugunu bile söyledik. Arsivlerde vardir. Aslinda komplo filan ama tutar yani var. Mesela Mussolini için de ingiliz casusu diyorlar. Adam hakikaten öyle kritik anlarda Ingiltere lehine oynadi ki. Resmî tarih “kibir, kisisel hirs” filan diyor. Ama stratejik olarak hiç de aptalca degil. Düsünün, Hitler gibi bir düsmaniniz var. Adamin endüstrisi var, halk destegi filan… Nasil alt edeceksiniz? Hani derler ya “aptal dost akilli düsmandan beterdir” diye.

    Böyle Mussolini gibi en tepeden casus sokma hadisesi çok vardir tarihte. CIA’nin, KGB’nin tepe kadrolarinda çok köstebek vardir.

    Tabi gerçekler ancak 50 sene sonra filan çikar ortaya. Mesela Baykal’in AKP’den 100 milyon dolar aldigi veya ne bileyim gizli bir Gülen hayrani oldugu filan… Böyle tuhaf bir sey var mutlaka bu isin içinde. Ama bilemiyoruz. Ortalik toz duman 🙂

    Tabi bu kadar CHP’li bu düdük makarnalarindan daha iyi bir lider çikaramiyor mu? Bunun cevabini verirsek “hakaret ediyonuz” diye bir de dirdir ederler. ALLAH hepsine akil fikir versin.

  58. Yazan:aziz yılmaz Tarih: Nis 3, 2011 | Reply

    Tabi bu durumun tersi de olmuyor değil.Üzerine konştuğumuz komplo teorilerinden bahsediyorum.Bugün AKP içinde CHP ağzıyla konuşan kemikleşmiş bir ulusalcı/milliyetçi kadro var Çemil Çiçek,Vecidi Gönül,Kürşat Tüzmen vd.gibi.Bereket bunlar temel kararları değiştirebilecek çoğunlukta değiller.Yoksa bugün ne Ergenekon soruşturması olurdu ortada,ne de -kafi değilse de-demokratik açımlar.
    Bunun yanı sıra, AKP’yi ulusalcılar ve yobaz laikçi korosu karşısında lüzumsuz işlerle sıkıntıya sokup,bu kesim ve yandaşlarının irtica,din devleti vs safsatalarına “kanıt”sunabilecek diğer bir grup var APK içinde.Artık fanatikliklerinden midir yoksa birilerine mi çalışıyorlar bilemiyecem ama apronda deve kesmler,padişahlı pankartlar bir hayli düşündürücü geliyor.Gerçi bu tarz lüzumsuz işlerde bir hayli azalma oldu.Bir şekilde önlendi her nasıl olduysa.Yoksa bu takıma kalsa AKP çoktan kapatılmış olacaktı.

    Şunu iyi idrak etmemiz gerekir.Bildik klişe sloganlara,sığ ve çapsız siyasete halk prim vermiyor artık.CHP bunu bir türlü anlayamadığı iin hep kaybediyor.AKP’yse bu gerçeği doğru yakaladığından günden güne güçleniyor.

  59. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Nis 3, 2011 | Reply

    Galiba bunları Allah şaşırtıyor :)) Ergenekon hastalığına tutulmak böyle bir şey sanırım; Ömür boyu şaşkın olmak 🙂
    Bugün Emre Aköz de güzel bir tespit yapmış :
    ‘Kitaba’ niçin o adı vermişler?

    Yazıdan alıntı :

    İşte olay bu! Gayet bilinçli bir kurgu yaptıklarını apaçık bir biçimde söylüyorlar: “Emniyet, Cemaatin silahlı gücü olarak gösterilecek.”
    Buradaki amaç, “imamın ordusu” diye sunulan Emniyet karşısında, gerçek ordunun, yani TSK’nın sessiz kalmayarak harekete geçmesini sağlamak…
    Peki, ele geçirilmiş bu Emniyeti kim temizleyecek? Herhalde Silahlı Kuvvetler’in desteğini arkalarına alacak olan Hanefi Avcı, Sabri Uzun ve arkadaşları…
    Valla iyi numara…
    Yoldaşlar! Bütün bunların, Odatv’de ele geçirilen ve “kara propaganda yapacağız” diyen Ergenekoncu strateji belgesi ‘Ulusal Medya 2010’ ile birebir uyumlu olduğu söyleniyor. Ne dersiniz?

    Sahi kaç gündür şu sorunun cevabını arıyorum ama bulamıyorum. Bilen birilerinin insanlık namına cevaplamalarını istirham ediyorum.

    Mesela özgür ve demokratik ülkelerde, bir kısım gazeteci müsvettesi ve temsil ettikleri medya, aslında darbe şartlarını oluşturabilme özgürlüğü istiyorlarsa ne yapacağız ?

    Saygı ve sevgilerimle…

  60. Yazan:sq Tarih: Nis 3, 2011 | Reply

    Aziz Bey birşey merak ediyorum;
    “İfade özgürlüğü kısıtlanıyormuş, PEEEEH, derken”;

    1-Ahmet Şık’ın gözaltına alınmasına tepki gösteren Hrant Dink’in kardeşi Orhan Dink ve Hrant Dink’in arkadaşlarını ya da Düşünce Suçuna Karşı Girişim Sözcüsü Şanar Yurdatapan’ı da “Ergenekonsever” darbeci ilan ediyormusunuz?

    2-“bu adamlara özgürlük versen ne olur yasaklasan ne olur” düşüncesinin altına imzanızı atıyor musunuz?

    Artık AKP’ye yakın yayın organlarında bile “ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına” karşı endişe başlamışken (Radikal gazetesini basıp Eyüp Can’ı bile delirttiler sonunda), bu denli ranatlığınızın altında yatan nedir acep?

  61. Yazan:ufuk tan Tarih: Nis 3, 2011 | Reply

    Düşman kardeşlerin savaşı tüm hızıyla sürüyor.Ulusalcılar iktidardayken nasıl her kesi,her şeyle suçlayarak içeri alıyorlarsa,şimdide Muhafazakarlar aynı şeyi yapıyor.Hepsi fütursuz,hiç biri insan haklarını takmıyor.Sadece intikam peşindeler.

    Ahmet Şık’ın kitabı bir grubun devlet içinde egemen olma savaşını anlatmaktadır.Egemenler rahatsız olmuşlardır.Cadı avı başlatmışlardır.İntikam alma yöntemleri ;her şeyi ucu açık bir Ergenekon davasına sokmak.Böylece davaya gizlilik gerekçesinide soktunuzmu,ne olduğunu anlayana aşk olsun.Yıllarca içeride yatabilirsiniz.Sonunda devlet kuru bir özür diler.Dava açarsanız bile o kararı verenler yargılanmaz.

    Geçmiş olsun Ahmet Şık,geçmiş olsun düşünce özgürlüğü,geçmiş olsun örgütlenme özgürlüğü.

    Yaşasın sansür.Yakın bütün kitapları yakın.

  62. Yazan:aziz yılmaz Tarih: Nis 3, 2011 | Reply

    Şebnem hanım,
    Düşünce özgürlüğünün kısıtlandığı bir ülkede sandığınız gibi rahat değilim,öncelikle bunu belirteyim.Aksine son derece rahatsızım ve düşüncenin sınırlanmasına karşı olduğumu binlerce kez-bu sayfalarda-ilan etmiş biriyim.Ancak beni daha da rahatsız eden şey,düşünce özgürlüğü adı altında sürdürülen çifte standartlı ve sahte ve yapmacık duruştur.Yani açıkçası düşünce ve ifade özgürlüğünün ve diğer her türlü özgürlüklerin savunulmasına değil,bu savunmanın hangi amaç ve emellere hizmet ettiği aşikar olan şekline/tarzınadır.
    Ha,şayet bu başlık altında bu koroya katılmamış olmamı düşünce ve ifade özgürlüğü karşıtlığı şeklinde algılıyorsanız hiç sorun değil.Varsın beni nasıl biliyorsanız öyle bilin.Kusura bakılmasın özgülükçü geçineceğim diye Ergenekoncuların borazanlığını yapmaya hiç hiç niyetli değilim.Tuzu kurulardan değilim çünkü,bu yapı ve onun temsilcileri olan zihniyetten çok çektim ve daha da çekiyorum.Bu bakımdan her meseleye sadece ideolojik pencerelerden bakmak gibi bir lüksüm bulunmuyor.

    Ahmet Şık ve şu kitap meselesine gelince,bu başlık ve konuyla ilgili diğer başlıklarda,olaya peşin hükümlerle yaklaşılmaması ve en azından yargı aşamasında olduğundan kişisel suçlamalardan kaçınılması gerektiğini yazdım hep.Ancak diğer yandan yandaşlık hissiyatıyla meseleye yaklaşan darbeci basını ve şurekasının tutumunu da eleştirdim.Sanırım siz bu eleştireden rahatsızsınız.Yoksa özgürlükler konusunda şu gene kadar duyarsız veya yanlı davandığımı hiç hatırlamıyorum.

    Hrant Dink’in kadeşi ile Ş.Yurdatapan’ın kitap hadasesiyle ilgili duruşlarına gelince.Eminim kendi görüş ve algılarına göre doğru olanı ve olması gereken duruşu göstermişlerdir.Kendi düşünce tasarrufladır bir şey diyemem.Lakin ben kendi düşüncelerimden sorumluyum ve “a bak falancası da böyle düşünüyor”diye kimseyi referans alamam.Ne yani Hrant’ın kardeşi üzerinden mi hayata bakacağım.Ona bakarsanız Deniz Gezmiş’in kadeşi de sol’un tartışıldığı bir Tv.pogramında Erkencuları,derin devleti,derin devleti(derin devletin temsilcileri olan)ulusalcıları savunuyordu hareretle.Her neyse.Sonuçta doğru veya yanlış herkes kendi görüş ve düşüncerinden sorumludur.

    Uzun lafın kısası PEEEEH!derken duruma göre ağız değiştirenlerin özgürlük ve demokrasi yanlılığını samimi ve sahici bulmadığımı amaçlamıştım.Hala da bulmuyorum ne yalan söyleyeyim.

  63. Yazan:ali duman Tarih: Nis 3, 2011 | Reply

    Ergenekon ordusunun marifetlerini biliyoruz, saymakla bitmiyor, açılmış onlarca dava var, zir vadisinden, poyrazköye uzanan bir yol var, içi bomba, law, plastik patlayıcılar vs.ler ile dolu, akp ve iktidarı bitirme planları, darbe ve kaos planları, uçak düşürme, cami bombalamalar….

    ancak

    imamın ordusu’nun marifetlerini bilmiyoruz,

    bilen varsa, bilgi sahibi olmak istiyoruz, malum kitapta varsa elbet okuyanlar oldu, bilgilendirilmeyi bekliyoruz.

    100.000 kişi indirmiş bunun birkaç katı okumuşta olabilir, hala birileri çıkmış SANSÜR MANSÜR diyor, bu devirde, laf ola beri gele, ya ne dediğini bilmiyor, ya da bilinçli bir şekilde DEMOGOJİ yapıyor, zira bu ergenekon başladığından beri memleketin DEMOGOJİ katsayısı PİK yaptı. Hukuken savunma yapmak işe yaramayacağı için DEMOGOJİ ve KAMUOYUNU yanlış yönlendirme kampanyası başladı.

    Pir Sultan Abdal ne demiş, “yürü be Hızır Paşa, gün gelir senin de çarkın kırılır” çark kırıldı kırılmasına da hala bir çıkış var mı diye kısırlanılmakta.

    Umut bağlanan dağlara karlar yağınca bu kez “KAĞITTAN KAPLAN” muamelesi çekiliyor, belki gaza getirmekte işe yarar, kimbilir.

    ne yalan söyleyeyim, bu çetenin güllerini, yani başka bir deyişle 28 şubatın POSTALYALAYICILARINI daldan dala atlayarak görmek, tv.lerde izlemek müthis haz veriyor. Bir gerdan kırmalar ki, Asena halt etmiş, büyük üstat nazım’ın dediği gibi bu günleri de gördüm ya gam yemem artık.

    sakın ola ki bu imamın ordusu;

    şinagok’ları bombalayanlar olmasın,

    papazları,

    misyonerleri katletmiş olmasın

    danıştay basıp “laik” yargıçı katleden,

    “bir ermeni öldürdüm” diyen de
    bu ordudan mı acaba?

    evet, hepsini de imamın ordusu yapmış olacaktı, ancak ne var ki bir çuval inciri berbat etti, birtakım salaklar.

    ninni bebek ninni
    imamın ordusuyla uyu da, büyü
    büyü, büyü de belki uyanırsın,
    hiç bitmek bilmeyen o tatlı uykudan
    ninni bebek ninni.

  64. Yazan:sq Tarih: Nis 3, 2011 | Reply

    Sayın Aziz Yılmaz,

    Malum insanları kategorileştirip yaftalamaya o kadar alıştık ki benim sorum; Hrant Dink’in kardeşiyle aynı fikirde olup olmadığınızdan ziyade, Orhan Dink ve “Hrant’ın arkadaşları”nı “Ergenekonsever, ikiyüzlü” olarak değerlendirip değerlendirmediğinizdi.

    Zira sizin çıkarımlarınıza göre onların da “Ergenekonsever” çemberine dahil olmaları gerekiyor.
    Bana bunun cevabını verirseniz sevinirim.

  65. Yazan:ali duman Tarih: Nis 3, 2011 | Reply

    bilgilenmek istiyoruz,

    kitabı indirenler, okuyanlar diyoruz,

    bir olay,

    bir vakâ,

    bir vukuat,

    bir suç,

    bir iddia,

    hani nerede;

    TISSSSSSSSSSSS……..

    sıfıra sıfır elde var sıfır.

    laf ola beri gele,

    yalanın bini bin para…

    kofluğun geldiği son nokta….

    bir varmış bir yokmuş,

    bir İMAMIN ORDUSU varmış,
    varmışşş, varmışşş, mışşş, mışşş, mışşş.

    (ben çok sevdim bu kofluğu, bu yalan bataklığının güllerini, düştükleri acizliği, çalsın cümbüşler oynasın kızlar, yok yok Asena oynasın, bu rakkaşelerle belki bir ihtimal o yarışabilir)

  66. Yazan:aziz yılmaz Tarih: Nis 4, 2011 | Reply

    Malum insanları kategorileştirip yaftalamaya o kadar alıştık ki benim sorum; Hrant Dink’in kardeşiyle aynı fikirde olup olmadığınızdan ziyade, Orhan Dink ve “Hrant’ın arkadaşları”nı “Ergenekonsever, ikiyüzlü” olarak değerlendirip değerlendirmediğinizdi.

    Kusura bakmayın bana yönelttiğiniz soruları eksik yanıtladığımı sonradan farkettim.Tamamlamak gayesiyle ek bir yorum yazmaya koyulmuştum ki misafirlerim geldi.

    Bir önceki yorumunuzun 1 nolu sorusu için şunu söyleyebilirim:Ben Ahmet Şık’ı Ergenekoncu olmakla suçlamadım ki Hrant Dink’in kardeşini ya da Yurdatapan’ı Ergenekoncu ilan edeyim.

    Ergenokon yanlılığıyla suçladıklarım gayet açıktır.Bakın,bu başlıkta mı yoksa aynı konuyu işleyen başka bir başlıkta mı yazdım hatırlamıyorum “eğer Şık,Ergenekon örgütüne üye olmakla değil,PKK üyeliğiyle suçlansaydı malum koro’cuların tepkisi aynı mı olacaktı?”diye bir sorum var sözkonusu yorumum satır aralarında.Soruyu okumuşsanız bir anlamı var.Yani suçlama ilişkilendirmesi Ergenekon üzerinden olunca özgülük ve demokrasi yanlılığında “şahin”,aynı ilişkilendirme PKK,DTP ya da KCK üzerinden yapıldığında “karga”olmak özgürlük anlayışıma ters düşüyor.
    Ha,andığınız kişiler benim için bu kapsamda mıdır?Hayır.Zira Hrat Dink’in siyasi duruşu hakkında yeterli bilgiye sahip olmamakla birlikte bana göre Yutapan fikir namusundan ödün verecek,çarkedecek bir isim değildir.Neden diye soracak olursanız,Yurdatapan,her türlü antidemokratik olayın karşısında,her türlü düşünce sınırlaması karşısında nettir.Ayrım yapmaksızın her türlü hukuksuzluğa karşı(ve kime uygulanırsa uygulansın)duruşu sağlam ve nettir.Katıldığı açık oturumlardan,beyanlarından böyle biliyorum.Lakin darbeci ve postalsever basın için aynı iyimserliği gösteremem ve gösteremiyorum.

    Dolayısıyla hayatını özgürlüklere adamış Yurtapan gibi dürüst bildiğim bir aydının hak ve özgürlükler noktasındaki duruşu ile,bu toz dumanın içinden durumdan fazife çıkarmaya çalışan Ergenekonsever kartel medyasının vıcık vıcık yandaşlık kokan duruşunu aynı kefede değerlendirmem söz konusu olamaz.

    Özetle,Yurtapan ile samimiyetinden kuşkulu olduğum diğerleri bazen aynı şeyleri söylemiş olabilirler,lakin bu,amaçlarının aynı olduğu anlamına gelmez.Yanılıyor olsam da görüşlerimin arkasındayım ve amaçlarının benzer olduğunu düşünmüyorum.

    Umarım sorunuza yeterince açıklık getirmişimdir.

  67. Yazan:aziz yılmaz Tarih: Nis 4, 2011 | Reply

    Pardon,Hrant Dink’in siyasi duruşu hakkında…değil,Hrant Dink arkadaşlarının siyasi duruşları… şeklinde olacaktı,düzeltirim.

  68. Yazan:ali duman Tarih: Nis 4, 2011 | Reply

    kime niyet kime kısmet tam da buna denir, gün gelir hesap döner ve bir bumerang gibi kötülük efendilerinin boynuna dolanır.

    terör örgütüne yardım ve yataklıktan tutuklanan ergenekonsever gazetecileri yakan asıl neden terörle mücadele kanunudur, o kanunun çıkmasına neden olan AKTÖRLER mehmet baransu’nun makalesinde yer almaktadır ;

    http://www.taraf.com.tr/mehmet-baransu/makale-suclulari-taniyalim.htm

  69. Yazan:aziz yılmaz Tarih: Nis 4, 2011 | Reply

    Link için teşekkürler sevgili Ali bey.Baransu’nun yazısındaki şu cümleler aslında-birbiriyle karıştırılan- düşünce ve ifade özgürlüğü “yanlıları” ile “karşıtları”arasındaki farkı çok net açıklılyor.

    Yasa değişikliği yapılırken, askerin duyarlılığına yakın hareket eden, onların sözcülüğü yapan Bağcılar medyası ve CHP’nin, yüzlerce gazeteci hapis cezası alırken, seslerini çıkartmayıp, Şener ve Şık için paletlerini takıp, ağızlarını bantlayarak meydanlara çıkması da komik kaçıyor. Gelin “Dokunan yanar” yalanının ardına sığınmadan, Terörle Mücadele Yasası’nı hep birlikte değiştirelim. Bizim sizler gibi çok şartımız yok. Tek şartımız, askeri, Cemil Çiçek’i bu işe bulaştırmadan, omzunuzdaki apoletleri, ayağınızdaki palet ve botları çıkartıp yanımıza gelmeniz.

    Olay budur.Anlamak bu kadar mı zor?

  70. Yazan:Cengiz Tarih: Nis 23, 2011 | Reply

    Basilmamis taslak halinde olan bir kitabin (gazetecei tarafindan taslagin degistirilip degistirilmeyecegi, ya da basilip basilmayacagi bilinmeden) niyet okumasi yapilarak, darbe donemlerinde, fasist Italya ve Almanya’da dahi gorulmemis bir uygulamayla yasaklanmasini savunanlarin gerekceleri cok ilginc. Kimisi tutuklanan gazetecilerin daha hayatta bile olmadigi zamanlarda yapilan darbelere destek verdiklerini inanilmaz bir akil tutulmasiyla ve niyet okumayla soylemis, kimisi de konuyla alakasiz bir sekilde, Cumhuriyet dusmanliklarini, Cumhuriyet’e olan kinlerini kusmaya kalkmis. Icinde milliyetcisinden tutun, Islamcisina kadar alakasiz kisilerin bulundugu ittihatcilarin hepsini batici yaptiklari ve bu ulkenin kurucu felsefesiyle bir tuttuklari yetmiyormus gibi bir de tutuklanan gazetecileri ittihatci yapmislar:) Oyle ki donemin dunyadaki en iyi kanunu olan Isvicre Medeni Kanunu’nun getirilmesine bile karsi cikarak aslinda dertlerinin demokrasi ve ilericilik olmadigini acikca ortaya koymuslar. Takkelerinin altindan acikca siritan gericiligi gizleyememisler. Asil yanlisiniz su, bati felsefesi bati geleneklerine, dinine, orfune adetine dayanan bir felsefe degildir ki, bati felsefesini benimseyenler batici olsunlar. Bati felsefesi ronesanstan reformdan once bati geleneklerine, orflere adetlere hurafelere dayali tam da bati kulturune haiz bir felsefeyken, ronesanstan sonra dogmalarin, orf ve adetlerin, ataerkilligin etkisinden kurtulmus akla, mantiga, bilime dayali bir felsefe haline gelmistir. Dolayisiyla artik bu felsefenin bati kulturuyle bir alakasi kalmamistir. Eger akli, mantigi, ilericiligi savunmak baticiliksa, batici olmak bizim icin sereftir.
    Bir de yorumlarda yer alan tarih carpitmalarina deginmek istiyorum. Turkiye’de sapka takmadigi icin kimse asilmamistir, bu buyuk bir iftiradir. Anayasa’nin ilgili kanunu hala yururluktedir, ve kanuna gore milletvekilleri haric, halkin sapka takmasi zorunlu degildir.
    Ingilizler’e tek kursun atilmadan nasil zafer kazanildi mealinden bir sey soylenmis. Kurtulus Ordusu, yine Ingiliz destegindeki Yunan ordusunu yenilgiye ugrattiktan sonra, Istanbula yuruyuse gecmis, Kocaeli’ne vardiklarinda cevre illerde de katilimla yaklasik ucyuzbin kisilik bir mevcuda ulasmistir. Ingilizler eger cekilmeseydi cok agir bir yenilgiye ugrayacaklardi. O donemde Britanya Imparatorlugunun ayni anda kac cephede savastigini, ve bir orduya deniz asiri bir ulkeden asker ve muhimmat yardimi yapmanin, nakliye ucaklari da olmadan ne kadar zor oldugunu askeri tarihle ilgilenenler bilir.
    Son olarak, benim ittihatcilar arasinda cok tasvip etmedigim isim var, ittihatci da degilim ama ittihatcilari Osmanli’dan bagimsiz sanki uzaydan gelmis gibi gostermek nasil bir mantiktir anlayamadim. Ittihatcilar Osmanli’da dogmus, buyumus, egitilmis Osmanlilar’dir.

    Not: Yorum seviyeli bir dille yazilmis ana yaziya bir cevaptan ziyade yorumlardaki duzeysiz elestirilere yonelik olarak yazilmistir.

  71. Yazan:ali duman Tarih: Nis 24, 2011 | Reply

    sn. Cengiz,

    yukarıda malum bilinen EZBERLETİLEN RESMİ İDEOLOJİYİ ve RESMİ TARİHİ niye tekrar ettiğinizi anlayamadım???

    demek ki İngilizler birçok cephede savaştıkları için çekildiler öyle mi?

    peki o halde niye gelmişlerdi? akılları neredeydi? salak gibi geldiler ve birden bire birçok cephede savaştıkları akıllarına geldi ve çekildiler, ya hu sizin bu yazdıklarınıza kargalar bile güler. (gerçi kargalar da şaşırdı o denli saçmalıklarınız var ki hangisine gülsünler)

    o dönemde dünyanın en güçlü süper gücünü ne yaptığını bilmez ahmak yerine koyuyorsunuz, tabi tabi koyarsınız zira resmi ezberin huyudur, suyudur, meşrebidir, malum biliyoruz, işine nasıl geliyorsa, bence belkide ingilizler istanbul’un iklimini, havasını beğenmemişlerdir de o yüzden gitmişlerdir haaa, ne dersiniz olamaz mı?

    niye çekildiklerini söyleyeyim de öğrenmiş olun, belki bir nebze faydası olur, tarihi bilgileriniz gelişir, belki ufkunuz bile açılır kimbilir? zira geçmişini bilmeyen geleceğine de yön veremez.

    ingilizler çekildiler zira tepelerinde bir lenin ve bir kızılordu gerçeği vardı, çekilmeselerdi eninde sonunda kızılordu anadoluya inecekti. bu BİR,

    ingiltere ve ssbc arasında 1921 yılında imzalanan ticaret antlaşmasıyla TÜRKİYE, iki ülkenin çıkar bölgeleri arasında TAMPON bölge olarak bırakılmıştı, Türkiye’nin kuzeyinde /doğusunda kalan bazı ülkeler sscb’ye, güneyinde kalan (petrol bölgeleri) ülkeler ise İngiltere’nin kontrolüne bırakılmıştı, işte bu yüzdendir ki bazı arap ve afrika ülkelerinin sınırları ingiltere tarafından çizlimiş, bazı ülkeler ise bu antlaşma ile sscb’ye dahil olmuştur. bu da İKİ.

    1921 İngiltere-SSCB Ticaret Antlaşması’ndan haberiniz var mıydı?

    öyleyse öğrenin de, gerçekler yerine kübra-ı işkembeden atmaktan vazgeçin, o meşhur meşrebiniz ne yazık ki geçerli akçe olmaktan çıktı, günaydın, uyanın artık, bilgi çağındayız.

    (demek ki çok cephede savaşırken, İstanbul’a turistik bir seyahat için gelen ingiltere, “ya hu ne işimiz var bunca cephede savaşırken burada” deyip, birden bire ülkelerine dönme kararı aldılar, vay ki vay ne tarih bilgisi ama, böyledir bizim tarih yazımımız,yerseniz, anlayan anlar, anlamayan ise zaten bizde değildir)

    (maalesef hoşgörülü olamayacağım, bu ülkede ne hikmetse herkes kendince bir tarih yazıyor, herkesin ideolojisine göre bir tarih yazma hastalığı var, zira bu toplumun hastalıklı olduğuna işarettir, bu topluma giydirilen deli gömleği ne zaman çıkarılıp atılacak merakla beklemekteyim)

  72. Yazan:Cengiz Tarih: Nis 24, 2011 | Reply

    Siz yaziyi ya okumadiniz ya da anlamadiniz. Ingilizler tabii ki bos yere gelmediler, Yunan ordusunu da bos yere desteklemediler. Ingilizler’in tetikcisi Yunan ordusudur. Kurtulus Ordusu 130 bin kisiyi bulurken Ingilizler tarafindan desteklenen Yunan ordusu 150 bin kisiydi. Eger biz iyi orgutlenemeyip Yunanlilar’i def edemeseydik zaten Ingiliz ordusuyla karsi karsiya bile gelemeyecektik. Yunan ordusunu yendikten sonra Istanbul’a dogru yuruyuse gecildiginde cevre illerden katilimla 300 bini, paramiliter guclerle beraber 500 bini bulan bir ordudan bahsediyoruz. Bu ordu Kocaeli’de bekletilip Ingilizler’e derhal cekilin diye ultimatom verilmistir. 3 gun sonra Kurtulus Ordusu Istanbul’a girmistir.(3 gun yol surmustur) Burada bir dayatma var, kendi istekleriyle cekilmediler. SSCB baskisiyla cekilmeleri falan bunlar ayri konu. Orta vadeli planlar bunlar. Ben sicak savas esnasinda yasananlardan bahsediyorum. Ingilizler def olmasaydi def edileceklerdi ozetle. Bunu Kurtulus ordusu yapmaya muktedirdi baska herhangi bir dis guc aramaya gerek yok. Soylenen seyin dogrulugu veya yanlisligi kim tarafindan soylendiginden bagimsizdir. Ister resmi tarih, ister yari resmi tarih tarafindan soylensin. Ama olan su dusmanlarimiz tarafindan dahi takdirle karsilanan basarilarimiz birilerinin bir turlu icine sinmiyor, utanmasalar Kurtulus Savasi olmadi diyecekler. Siz resmi tarihin yanlislarindan faydalanip ortaya bir iskembesel tarih cikarmissiniz meydani bos sanip alabildigine salliyorsunuz. Gene iyi SSCB’ye baglamissiniz ben ittihatcilar Ingilizlerle bir olup ulkeyi satti demenizi bekliyordum 🙂
    Eger benim soylediklerim yanlissa, SSCB tehditi olmasaydi yenerlerdi diyorsaniz; bircok cephede savas veren, asker destegi istedigi Avustralya, Romanya, ve Sirbistan gibi ulkelerden bekledigi destegi alamayan, hem ulke ici muhalefetle bas etmeye calisan hem de kendi muttefikleri Italya ve Fransayla kriz yasayan Ingiliz ordusunun, Kurtulus Ordusu’nu nasil yenecegini, yenmesi icin gerekli askeri ve lojistik destegi nasil saglayacagini bir aciklayiverin.

    Aslinda bunlar tartismali konulardir, herkes farkli fikir yurutebilir, ben bildiklerimi kesin dogru diye dayatmayi sevmiyorum ama ortada verilen bir mucadelenin insafsizca hice sayilmasi var ki boyle bir sonuc eldeki verileri bosa da koysaniz doluya da cikmaz.

  73. Yazan:ali duman Tarih: Nis 24, 2011 | Reply

    biraz fikir yürütebilmiş olsaydınız, işgalde direnmenin İngilizlere pahalıya mal olacağını ve bunun sonucunda İKİ KERE KAYBETMEK zorunda kalacaklarını anlayabilirdiniz.

    şöyle ki;

    – eninde sonunda bu savaş bir emperyalist ingiltere-sosyalist sscb savaşına dönüşecekti, (sscb’nin, burnunu dibindeki boğazları, sıcak denizleri emperyalist ingiltereye terk edeceğini mi sanıyordunuz?)
    – ingiltere hem yenilecek, hem de türkiye sscb’ye dahil olmak durumunda kalacaktı, yani ingiltere 2 kere kaybetmiş olacaktı, oysa ingiltere işgaline son vererek 2 kere kaybetmek yerine iki kere kazanan taraf oldu,

    1. her şartını ankara hükümetine kabul ettirdi
    2. sscb blokuna dahil olma riski bulunan türkiye, sonuçta emperyalist-kapitalist batı’nın sosyalist sscb’ye karşı ileri karakolu hatta canlı kalkanı oldu. (DAHA NE OLSUN, ingiltere ya da kapitalist batı için “bundan iyisi şam’da kaysı” şu türklerin bunları hala algılayamamalarını onların satranç denen bir oyunla hiç ilgilerinin olmamasına mı vermek gerek bilemiyorum)

    uydurma türk tarihi tezlerini yazanlar ile yine sevr paranoyası ile bu milleti yıllardır uyutan çapsız ucubelere sormak gerekir;

    1. LOZAN nedir ne değildir? (adı dillerden düşürülmeyen LOZAN’ın her nedense içeriğinin öğretilmesine hiç tanık olmadım, bu normal bir durum mudur?)
    2. İngiltere düşmanımız ise? biz neden dost sscb ile müttefik olmadıkta, eninde sonunda düşman İngiltere ile müttefik olduk?, izmir iktisat kongresi ile kapitalizm değil de sosyalizm tercih edildi de, ben mi anlayamadım bunu, hay allah bin kunduz !!!!)

    söyler misiniz? dost kim(di), düşman kim(di)?(gerçekten kafam karıştı bir an, kim kimdi, ne neydi? yav)

    (bu türklere sadece lozan mı kabul ettirildi? acaba beyin aldırma ya da deli gömleği giydirme işlemi de lozanın hükümleri arasında mıydı?)

    her şey ingiltere’nin planlandığı gibi takır takır işledi, sonuçta kazanan o’ydu.

    bazılarına düşen en önemli rol ise halkına muhtelif masallar anlatmaktı, dede korkut hikayeleri anlatmak merşebin en iyi bildiği uzmanlık alanıdır, ne de olsa.

    (hem savaşı anti-emperyalist bir savaş ilan et, hem de kalk sonra o emperyalist ülke ile müttefik ol, ne tutarlılık pes yani, tam da meşrebe uygun)

    (bakınız “MİLLİ” eğitimin “MİLLİ” tarih kitapları)(Eğitim bakanlığının başına “MİLLİ” ibaresi koyan tek ülkenin Türkiye olmasının da hikmeti burada ortaya çıkmış oluyor)

    ben size 1921 İngiltere-SSCB ticaret antlaşmasından ve antlaşmanın hükümlerinden bahsediyorum, her ne hikmetse bunu pas geçiyorsunuz.

    tarih, yazılı belgeler, özellikle de antlaşmalarla yorumlanır.

    ingilizler çekilmeselerdi eninde sonunda kızılordu anadoluya yardıma koşacaktı, tarihi nesnel olarak bakmaya çalışırsanız, anadoluda lenin’e ve kızılorduya yönelik sempatinin oldukça gelişgin olduğunu, hatta lenin islamiyete olumlu bakışı ve anadoludaki mücadeleyi yüceltmesi sonucu kızılordu’ya benzer bir yeşilordu’yu oluşturma fikrinin doğduğunu, ancak atatürk ve silah arkadaşlarının bu oluşuma sıcak bakmaması nedeniyle yeşilordu oluşumun daha en başında akamete uğradığı bir gerçektir. (bu konuda mete tunçay’ın çok önemli çalışmaları vardır tavsiye ederim)

    fikir yürütebilirseniz;

    sscb, burnunun dibindeki bir ülkede emperyalist ülke işgali kabullenemeyeceğini anlayabilirsiniz, bu zor olmasa gerek.

    zira, böyle olduğu için iki ülke yaptıkları antlaşmada Türkiye için bir paylaşımda bulunamamışlar, aksine her iki ülke çıkar bölgeleri arasında bir tampon ülke(türkiye)/ bölge olarak uzlaşmışlardır.

    ancak;

    bu antlaşmanın bizi ilgilendiren en önemli yanı bana göre, ne ankara hükümeti, ne de istanbul hükümeti bu antlaşmayı yorumlamaktan aciz kalmıştır, ingiltere, büyük bir ustalıkla ankara hükümetine istediği her koşulu kabullendirmiştir. bunun soncudur ki sevr ile ölümü gösteren ingiltere, lozan ile sıtmaya razı etmiştir. bugün petrolümüzü ve diğer stratejik madenlerimizi niye çıkaramadığımızın cevabının lozan’ın gizli maddelerinde aranılması gerektiğini düşünmekteyim. (belki de yanılıyorumdur ve sizin buna mantıklı bir cevabınız vardır kim bilir?) lozan sanıldığı gibi bir zafer antlaşması değil bir yenilgi antlaşmasıdır, zira bir zafer olsaydı, yunanistan’ın bize savaş tazminatı ödemesi gerekirdi, böyle bir şey söz konusu mudur?
    (ingilterenin bize dayattığı koşullar, sscb ile yaptığı antlaşmaya aykırı olacağından, bunları gizli maddeler halinde kabul ettirmiş, bizim açımızdan ağır olan bu koşulların gizli olması ayrıca yeni bir ülke kurmakta olan ankara hükümetinin de işine gelmiştir, zira halkın öz güveni açısından gizli kalması yeğlenmiştir, söz konusu gizlilik her iki ülkenin çıkarına uygun düşmüştür)

    evet, kurtuluş savaşının aşırı abartılan bir olgu olduğu bir iddia konusudur, üstelik bunu ben iddia etmiyorum, sözde dünün “sosyalist”i, bugünün hızlı atatürkçüsü ve aynı zamanda ergenekoncu yalçın küçük’ün konuyla ilgili kitaplarını okursanız, kurtuluş savaşı diye bir şeyin söz konusu olmadığını, gerçekte olanın yunanlılarla “lokal çaplı mücadeleleler” olduğu iddia edilmektedir. bunu, hem prof. titrli hem hızlı gonzolez bir kemalistin iddia ediyor olması da ayrı bir önem arz etmektedir, kabul edelim ki sonuçta bozuk bir saat bile günde iki kez doğruyu gösterme yeteneğine sahiptir.

    not 1 : birinci dünya savaşında 18 cephede hezimete uğramış, eli silah tutanın kalmadığı, ordusu yok olmuş, bir ülkenin 500bin kişilik para militer gücünden söz etmektesiniz, ellerinde de kazma kürek mi varmış? silah gücü neymiş bir de onu öğrenebilseydik bari

    not 2 : ittihatçıların ülkeyi ingilizlere satacak hali mi kalmıştı?
    o sıralarda halkın nefretinden girecek delik aramakla meşguldüler.
    halk, İT çetesinden o denli nefret etmişti ki, daha balkan savaşı döneminde “edirne’ye enver geleceğine bulgar gelsin” denilmekteydi. (o dönemler için siz İT’ciliğin revaşta olduğunu falan mı sanıyordunuz? hala öyle mi sanmaktasınız?)
    İT’ciliğe teşne bir haliniz var gibi, İT’cilik bu milletin kanına zerk edilmiş zehir’dir, Rahmetli Hirant Dink’in, “türkün damarından akıtılması gereken zehirden” kastı da işte bu İT zehiridir. O zehir Osmanlıyı yıkmıştır, zira T.C.de yıkma/bölme tehlikesi her an mevcuttur.
    Ermeni kıyımı yaratan İT, aslında erken NAZİ dönemidir, zira Hitler yahudi katliamı için yandaşlarına İT’in marifetlerini ve ermeni kıyımını örnek göstermiş ve cesaret vermiştir. T.C.nin, ideolojik bir devlet olmasında devam etmekte olan İT zihniyetinin etkisi büyüktür, misal kendisini kemalist diye yutturan ordu, aslında kemalist değil ittihatçıdır, zira darbecilik bir ittihatçılık geleneği/ hastalığıdır. (zira bir osmanlı paşası olan atatürk, hiç bir dönem bir darbe hezeyanı içerisinde olmamıştır, ancak ittihatçılığın en büyük triosundan biri olan enver paşa’nın hayatı darbecilikle, darbe yapmakla geçmiştir)

    bugünün hızlı İT ardılları silivri’de toplanmış bulunmaktalar, iyi ki toplandılar da bir türk-kürt, sünni-alevi savaşından korunmuş olduk.

    ne tatlı değil mi? metin oktay’ın (ya da benzerlerinin) tarih kitaplarındaki ninniler, ninni bebek ninni.

  74. Yazan:Cengiz Tarih: Nis 25, 2011 | Reply

    Yaziniz icinde ispata muhtac iddialar barindirmakta, bir de ajitasyonlar (ittihat ve terakki kisminda)

    Kurtulus Ordusu’nun yeterli silah gucu vardi. Bu gucun bir kismi isgal kuvvetlerine teslim edilmeden bin bir zorlukla kacirilmis silahlar, bir kismi Sovyet yardimlariyla edinilmis silahlardan olusmaktaydi. Ama bu konuda tam rakam veremiyorum. 300 bin kisilik duzenli askeri gucun varligindan eminim, paramiliter guclerce bu sayinin 500 bine dayandigini dusunuyorum. Bu cok onemli degil her halukarda Ingiliz isgal kuvvetlerinden cok fazla bir rakam. Ingilizler’in SSCB’ye ragmen Amerika’nin da destegini alarak isgali gittigi yere kadar devam ettirme dusuncesinde oldugu da ileri surulebilir ki bence yeterli direnis gormeselerdi, destekledikleri Yunan ordusu basarili olsaydi, somurgelerinden ve muttefiklerinden de destek alabilselerdi amaclari buydu. SSCB’nin yarattigi baski da bu cekilmede rol oynayabilir ama tek nedenin bul olmadigina eminim. Siz benim saydigim etkenlerin tumunu, Eylul 1922’de Ingiltere’nin Fransa ve Italya ile yasadigi krizi dahi dikkate almadan tek bir olasiligi dayatmaktasiniz.

    Lozan’da tabi ki belli tavizler verilmistir. Isgal kuvvetlerine siyasi varliklarini bile silah zoruyla ancak tanitabilmis Ankara Hukumeti’nden bahsediyoruz. Taviz verilmesi kacinilmazdi. Ama Lozan bir hezimet midir? Kesinlikle hayir. Hedef misak-i milli sinirlariydi bu hedefe Musul Kerkuk haric (thanks to Seyh Said-feodalizm) ulasildi. Kurtulus Savasi’nin anti emperyalist bir savas oldugunu Lenin’den tutun, Mahir Cayan ve Deniz Gezmis’e kadar pek cok isim kabul ediyorlar. Genel gorusleri Turkiye’nin anti emperyalist bir savas verdigi ve sonrasinda yapilan modernlesme hareketleriyle sosyalizm icin gerekli olan gecis safhasini yasadigi yonundedir. (Liderler sosyalizmi hedefledigi icin degil yasanan donusmle ilgili) Cunku sosyalizm icin once feodalist, ataerkil, cagdisi yapinin tasvisyesi gerekir. Ben Lozan’i ve devletin kurulus asamasindaki modernlesme sureclerini kesinlikle batinin kucagina oturma olarak gormuyorum. Ama Turkiye gibi bir cografi konumda yer alan, super guc de olamayacak bir ulkenin iki kutuplu dunyada bir tercih yapmasi gerekiyordu ve bu tercih kapitalizmden yana kullanildi. Yoksa Turkiye SSCB’ye katilmak isteseydi ki defalarca bu firsat eline gecmisti, buna ne yapilan antlasmalarin, ne de Ingilizler’in engel olabilecegini sanmiyorum. Bu durumu emperyalist ulkelerden yana olmak olarak gormek haksizlik olur. Devlet kontrolunde isleyen kucuk burjuva ekonomisinie dayali bir ulus devlet kurma istegi olarak gormekte fayda var. Fakat daha sonra NATO’ya bile uye olunmadan Amerikan ussunun kurulmasindan, Turkiye’nin ileri karakol yapilmasindan hic hosnut degilim. Hatta bahsettiginiz darbe donemleri de bu surecin bir parcasi ve devamidir.

    Ittihatcilari ve etkilerini ise duygusal davranarak abartmakta, grileri gormemektesiniz. O donemlerde sadece kotuye gitmekte olan vatanlarini kurtarmak adina ittihat terakki partisine dahil olan, ittihat teraki liderlerinin fasist uygulamalariyla alakalari olmayan, hatta bunlara karsi parti ici muhalefet yuruten pek cok kisiyi de yaftalamakta, ayni kazanin icine koymaktasiniz.
    Kurtulus Savasi doneminde ittihatcilarin ne durumda oldugunu gayet iyi biliyorum. Birakin milli mucadele liderligini yapmayi, ulkeden kactiklarini da. Sizin kurtulus savasini yonetenlerin de ittihatci oldugunu varsayacaginizi dusunerek soyledim. Bu buyuk bir haksizlik olurdu suphesiz. Tipki TSK ve Silivri’de bulunanlari komple ittihatci yaptiginiz gibi.

  75. Yazan:Cengiz Tarih: Nis 25, 2011 | Reply

    Sn.duman

    Size yazdigim detayli cevap yazisi, icinde en ufak bir kotu soz olmamasina ragmen, bir muddet sitede kaldiktan sonra silinmis. Bir turlu demokratik bir ulke olamamamizda ittihatci fasistler kadar birbirimizin fikirlerine internet ortaminda bile tahammul edemeyisimizin, birbirimizi sansurleme, yasaklama hastaligimizin da payi var.

    EDiTÖR: Cengiz Bey, simdiye kadar hiç bir yorumunuz ne silindi ne de engellendi. Baska bir sayfada olmasin “kayip” yorumunuz?

  76. Yazan:ali yardım Tarih: Nis 25, 2011 | Reply

    İttihatçılıkla ergenekonculuğun aynı şey olmadığını, bu konunun uzmanı Prof. Şükrü Hanioğlu açıklamıştır. sanırım itiihatçılıkla, ergenekonculuktan arasında kurulan ilişki basit bir analojiye dayanıyor.
    “İttihatçılar darbeciydi, ergenekoncular da darbeci. o zaman ergenekon, ittihatçılığın devamıdır”
    ayrıca Mustafa kemal’in cumhuriyet döneminde bir çok ittihatçı ile arasının açıldığını ve çoğunun gazi tarafından tasfiye edildiğini de biliyoruz.
    Sevan Nişanyan’ın ifadesiyle, çağına göre son derece ilerici ve liberal bir politik program ortaya koyan Terakkiperver fırkayı da ittihatçılar kurmuştur.
    İttihatçıların yeknesak bir yapıya sahip olmadığını anlamak gerekiyor. İttihatçı sadrazam Sait Halim Paşa bir İslamcıydı. ittihatçıların teşkilat-ı mahsusa aracıyla İttihat-ı İslam propagandası yaptığı da bilinir.
    elbette en etkin ideolojisi Türkçülük olan bir parti. Gökalp partinin ideologuydu. ancak bir imparatorluk yönetimine talip oldukları için, ulus-devletlerde oluşan benzerlerinden esaslı farkları olması tabiiydi.
    Enver Paşa’nın Türkistan’daki etkinliğini “damad-ı halife-i Müslimin” sıfatıyla kazandığını, İngilizlerinde çeşitli İslam coğrafyalarında Enver’in halifeye karşı darbe yapan kişi olduğu propagandası yaptıklarını unutmayalım.
    ayrıca anadoludaki milli mücadelenin belkemiğini de İttihatçı subaylar oluşturuyordu. yani ergenekonla özdeşleşmeyecek derecede kompleks bir yapı. genellemeleri çok sevdiğimizden herhalde, ittihatçılık=ergenekonculuk ifadesi hoşumuza gidiyor.lakin aynı şey değil.

  77. Yazan:ali duman Tarih: Nis 25, 2011 | Reply

    (RESMİ İDEOLOJİNİN TÜM EZBERLERİ YIKILMAKTA, YALANLARA SON)
    ben yazmaktan bıktım, anlaşılıyor ki, “almanlar yenildiği için biz de yenik sayıldık” tadındaki tarih anlayışı damarlarındaki ittihatçı zehiri atmaktan azade milliyetçi ve ırkçılığa teşne arkadaşlara çok tatlı gelmekte.

    anti-emperyalist savaş vermek için anti-emperyalist olmak gerekir, anti-emperyalist savaş verenler, savaş biter bitmez emperyalist blokun çatısı altında yer almaya koşmazlar, şapkasına varana kadar, alfabesine varana dek, medeni yasasına varana dek emperyalizmi taklit içerisine girmezler.

    bırakınız bu çakma solcu kadro-yön hareketi ve en nihayet doğan avcıoğlu- mihri belli-doğu perinçek gibi nasyonel sosyalistlerin uydurduğu anti-emperyalist savaş hikayelerini, bu fikrin eninde sonunda nasyonal sol-nazi anlayışına çıkmış olduğunu görmekten aciz misiniz? devrimci gençliği zırva MDD hareketinin peşine takmak en nihayetinde devrimci sosyalist hareketi kemalist kuyrukçusu yapmak için uydurma tezlere mesnetsiz biat edilmesini anlayabilmek hem kolay, hem zor. (devşirme sol yaratma adına tarihi gerçekler çarpıtılmış, “komünizm gerekiyorsa onu da biz getiririz” tadında kuyrukçu ve sahte bir “sol” yaratılmıştır)

    demek ki; anadoluyu sscb işgal etseydi, sscb emperyalist ülke değil diye mücadele edilmeyecekti, hatta “yaşasın sosyalizm, yaşasın sosyalist sscb” nidaları altında çiçekle karşılanacaktı? komiksiniz, komik. her ülkenin yapması gereken ulusal mücadeleyi, stratejik olarak siyasi emeller uğruna çarpıtmak, devrimci sosyalist hareketi kemalizmin kuyruğuna yamamak için çarpıtmak mübah, her yol bu meşrebe uygun, her yol mübah… zira meşrebin mezhebi geniş.

    çok milletli bir imparatorluğun bağrına bir HANCER gibi türkçülüğü sokarak, o çok milletli muazzam oluşu paramparça eden, ucube bir ırkçı ve milliyetçiliğin temsilcisi ittihat çetesine olan bu hayranlığı anlayabiliyorum, zira belirttiğim gibi “almanlar yenildiği için biz de yenik sayıldık” tadındaki tarih bilinci buna yol açmaktadır.

    “Türkler ermenileri katletti, bugün bunu kim hatırlıyor” diyerek yahudilerin yakılması için yandaşlarına destek veren Hitler’e örnek olmuş, bir pro-hitler dönemi olan ittihatçılığa hayranlığa ise doğrusu ben şaşmaktayım.

    kimbilir belki hirant dink’i de seviyordusunuz da, ancak bu nasıl bir sevgi ise hirant’i özümseyememişsiniz zira onun “türkün kanındaki zehir”den neyi kast ettiğini de anlayabilmenize olanak yok.

    darbeci ordunun ittihatçı olmadığını da iddia etmektesiniz, peki öyleyse bir açıklayın bakalım, bu darbecilik bu orduya kimden miras kalmış, bu darbe yapma cüreti Atatürk’ten mi miras kalmış? Atatürk darbeci bir general miydi? darbeci olan kimdi? türkiye de darbeleri yapan kim? (Atatürk, Cumhuriyeti gençliğe emanet etmemiş miydi? bu ordu, ülke gençliğini yok etme curetini nereden alıyordu? karar verin bakalım bu Atatürkçülük mü? ittihatçılık mı? ya da her ikisi aynı şey mi? HANGİSİ?????)

    ittihatçılığa, Atatürkçülük maskesi giydirilince sanılıyor ki yutturduk, oldu bitti.

    Türkiye halklarının defalarca sandığa gömdüğü zihniyet o halde Atatürkçü zihniyet olmalı, oysa ben sizden daha mantıklı hatta -sizler için- hazmı çok daha kolay bir iddiada bulunuyorum, diyorum ki sayısız darbe yapan bu darbeci ordu, ittihatçıdır, Türkiye halklarının defalarca, hatta her daim sandığa gömdüğü zihniyet ittihatçılıktır. Ancak ne var ki siz sandığa gömülen zihniyetin Atatürkçülük, darbeci ordunun da Atatürkçü olduğun da ısrarcısınız, neyi savunduğunuzun bile farkında değilsiniz, çünkü yalan treninin katarı haline gelmişsiniz, tren nereye giderse, peşinden şuursuzca gitmektesiniz.

    ittihatçıların yediği haltları -resmi ezberleri bir yana bırakarak- öğrenirseniz, aynı geleneğin ergenkonla sürmekte olduğunu görebilirsiniz. Zira hayran olduğunuz ittihat çetesi de, babıali baskını ile harbiye nazırı katletmiştir, sadrazamın kafasına silah dayayarak istifa mektubu yazdırmıştır, abdulhamiti tahtan indirmek için düzmece bir 31 mart ayaklanması yaratmış, abdullahimitin korumakla görevli avcı birliğini toptan katlederek, naaşlarını müslüman mezarlığına bile defnettirmemiştir, sadrazam yaptığı ittihatçı mahmut şevket paşa’yı 6 ay sonra katletmiş, katlettiği paşanın cenazesini kendileri kaldırmış, yapılan taziyeleri de bizzat kendileri kabul etmiştir, üstüne titrediğiniz ittihatçılığın ergenekondan ne eksiği var, söyleyin de öğrenelim.
    ya da “almanlar yenildiği için biz de yenik sayıldık” MASALLARINA DEVAM EDELİM…HA! NE DERSİNİZ.

    (ergenekon’un bir neo-ittihatçılık olduğunu anlayamamak olsa olsa resmi ezberin afyonuna bulanmışlık ve tarihsel sığlıkla açıklanabileceğini düşünmekteyim, zira taktiksellikleri, kalleşlikleri, cinayetleri, yöntemleri bu denli örtüşen başka bir tarihsel örneğe rastlamak çok istisnai bir durumdur, bunu anlayamamak ancak tarihsel cehaletle açıklanabilecek bir durumdur, bugün ergenekona tu-ka diyenler, halkın ittihatçılığa olan nefretinin daha az olduğunu mu sanıyorlar acaba, Edirne’de Enveri görmektense bulgarı görmeyi tercih eden, ittihatçılardan kurtulmak için mandacılığı dahi tercihe hazır bir milletin nefretini anlayamamak kara bir cehalet örneği, akıl tutulması olayıdır. Önce bunu bir anlayın da, belki beni anlayabilmeyi daha sonra deneyebilirsiniz, hatta beni anlamasanız da olur, henüz kendi halkını dahi anlayamayanların beni anlamalarının ne kıymeti olabilir ki?)

  78. Yazan:ali yardım Tarih: Nis 25, 2011 | Reply

    Edirnede Enveri görmektense Bulgarı tercih eden halk değildir. bu bir ihanet sözüdür ve Enverin siyasi muhaliflerinin ağzından çıkmıştır:”Edirneyi Enver alacağına Bulgarda kalsaydı” bu askerin siyasi kavgaların içinde olmasının, millete nasıl büyük bir zarar verdiğini gösteren bir sözdür ve Enver karşıtlığından vatan hainliğine uzanan zatların sözüdür.
    Ali bey ben balkan göçmeni bir Türküm. benim atalarımın göç ettiği yer bugün bulgaristan sınırları içindedir. bulgar zulmünün ne olduğunu en iyi biz biliriz. bu milletin hiçbir ferdi bulgarı Türk’e tercih etmez. ittihatçı nefretinizi sınırlayamamak sizi mazur göstermez. bulgarlar amiyane tabirle zulmün Allahını yapmışlardır. bir zamanlar yüzde seksenbeş olan balkan Müslüman Türk nufüsünun, bugünkü miktarına bakmak yeterlidir.
    ben Türk yönetiminin en kötüsünü, yabancı yönetiminin en iyisine tercih ederim. Türk milletinin de aynı fikirde olduğuna kuşkum yok.

  79. Yazan:aziz yılmaz Tarih: Nis 26, 2011 | Reply

    bir zamanlar yüzde seksenbeş olan balkan Müslüman Türk nufüsünun, bugünkü miktarına bakmak yeterlidir.
    ben Türk yönetiminin en kötüsünü, yabancı yönetiminin en iyisine tercih ederim. Türk milletinin de aynı fikirde olduğuna kuşkum yok.

    Bulgar zulmünden,Sırp zulmunden,Yunan zulmunden vs vs.yüzünden toprağını terketmek zorunda kaldı müslüman Türkler.Doğrudur,bir coğrafyada yüzde yüze yakın bir nüfüs değişikliği-demografik anlamda-yaşanmışsa bunun elbette zulümle,baskıyla doğrudan bir ilgisi olmalıdır.Yani bir bölgenin/coğrafyanın bir şekilde yaşanamaz hale gelmesidir insan göç’nü veya terki diyarı zorunlu kılan.Muhtemelen müslüman Türkler’de benzer kötü bir yönetimle karşı karşıya kaldıklarından veya O topraklar yaşanmaz hale geldiğinden ötürü orada değiller.Kabul.Bu bir insanlık suçu.Ve aynı zamanda büyük bir insanlık dramı.İnsanım diyebilen her vicdanlı insanın da bu insanlık suçuna karşı olması ve bunu vicdanında mahkum etmesi gerekir.

    Peki sayın Ali Yardım bey,ben de sizinle beraberim;müslüman Türkleri yerinden yurdundan eden zihniyeti,kötü niyetli yöneticileri,zalimleri,despotları kınıyorum.

    Ancak bir hatırlatma yapmak durumundayım.Sizce 1915’lerden önce Anadoluda yaşayan Ermenilerin bugünkü sayısı ne durumda?Sakın aynı nedenlerle nüfusları azalmış olmasın?
    Sınamak gibi olmasın,peki aynı analojiyi topraklarını terketmeye zorlanan Ermeni halkı için de kurmaya hazır mısınız?

    Ben buna hazır olduğunuzu zannetmiyorum.Niyetokuma olarak düşünmeyin.Kendi sözlerinizden yeterince anlaşılıyor bu.İkinci cümle gayet açık ve net.Türklerin zulümle dahi olsa yönetimini tercih ettiğinizi belirtmişsiniz.Buna diyeceğim yok,Türklerin yönetimini tercih etmeniz gayet doğal.Bana göre ayrıca bir haktır da bireyin aidiyet duygusu ve tercih belirlemesi.Ve her birey bunda özgür de olmalı.Lakin her ne olursa olsun mensubiyet duygusuyla bir etnik kimliğe/inanca bağlılık duymak ayrı,her koşulda bu aidiyeti “bundan olanlar ve olmayanlar”diye tasnif ederek kendi mensubiyetine müstesna bir yer vererek yüceltmek apayrıdır.İlki her insanın seçmede hür olması gerekendir.İkincisi ise-dilim demeye varmıyor,bağışlayın ama-düpedüz bağnazlıktır.
    Ne demek Türk yönetiminin en kötüsüne razı olmak?Dedim ya siz razı da olabilirsiniz,grur da duyabilirsiniz.Peki sizin tabirinizle Türk milletinden olmayanlar ne olacak/ne düşünecek?Misal,tıpkı sizin gibi kendilerini Türk olarak ifade eden birilerinden zulüm görmüşlerse ne olacak?Yoksa sizinle aynı hisleri paylaşarak “aynı fikirde olanlar”ın varlığı ve “ne düşündüğü”yetiyor mu?Diğer kalan gerisini kale almasak da olur öyle mi?
    Vallahi ne diyeyim şu aşırı milliyetçi çıkışlarınızı gördükçe gerçekten hayret ediyorum.Türk aşağı Türk yukarı,bu nasıl bir saplantıdır böyle?Bir kere olsun şu Türklüğü bulaştırmadan fikir üretseniz de mahcup olsak!

  80. Yazan:ali yardım Tarih: Nis 26, 2011 | Reply

    bugün Ermeni meselesi Türkiyeyi siyaseten bir kapanın içine sokmak için kullanılıyor. eğer salt insani kaygılarla bu meseleyi tartışabilecek bir zemin ortaya çıkarsa tartışırız.
    Aziz bey burada Türklükle alakalı olmayan pek çok yorum yazdım. yani azığım milliyetçilik değil. kimseye malumat isbat etmek zorunda da değilim. halihazırdaki Türkiye’deki milliyetçiliklerin(kemalist, ırkçı, ülkücü) hiçbirinin de mensubu değilim. kendi dünya görüşüm içinde milliyetçiliğin yeri var, bunu da Türkiye’nin insanını dışlayan değil, kucaklayan bir paradigma ile yeniden üretiminin taraftarıyım.
    neyse milliyetçilik tartışmasına burada girmek istemiyorum. Ali bey hassas bir mevzuda, yanlış bir algı yaratacak bir şey söyledi. ben de cevap verdim. milliyetçilerin nazarında liberal, liberallerin nazarında milliyetçi, muhafazakarların nazarında seküler, laiklerin nazarında dinci olduğum için; itham olarak gelebilecek şeylere, hakaret olmadığı müddetçe tepki göstermem. Aziz beyin “Türk” ifadesine gösterdiği tepkiyi, niyet okumayla kendisi hakkında bir ithama çevirmeye niyetim yok. Türkiye’de sistemi demokratikleştirmek zorundayız ve sistemin yeni bir Kenan Evren yaratmasına; Diyarbakır, Mamak gibi işkencehaneler oluşturmasına engel olmalıyız. bu ülke yalnız Türk’ün değil, Türkiye Cumhuriyeti Devletine aidiyet hisseden herkesin.
    (bu arada bizim yorumlar “dokunan yanar”dan farklı bir mecraya kaydı, cemaatin parmağından şüpheleniyorum.)

  81. Yazan:aziz yılmaz Tarih: Nis 27, 2011 | Reply

    bugün Ermeni meselesi Türkiyeyi siyaseten bir kapanın içine sokmak için kullanılıyor. eğer salt insani kaygılarla bu meseleyi tartışabilecek bir zemin ortaya çıkarsa tartışırız.

    Ermeni meselesine atıf yapmadaki amacım siyasi kaygılarla değil.Ne de acıları ketegorileştirip yarıştırmayı benimseyen biriyim.Hadiseye siyaset ekseninden yaklaşanlar olabilir.Dışarıda da Türkiye’ye karşı bunu bir koz olarak kullanan güçlü lobiler olduğu sır değil.Bunlar dediğiniz gibi farklı bir tartışma alanı.
    Önemli olan,yaşanan her türlü insanlık dramına insani kaygılarla yaklaşabilmek,benzer olayların vukuu bulmasının önüne geçebilmek.

    Ancak üzelerek söylemeliyim ki bazı “hassasiyetler”nedense insanı kaygıların önüne geçerek yüksek duvarlar örebiliyor.Yani sizin de yorumunuzun bir yerinde belirttiğiniz Mamak’lar,Diyarbakır’lar yaşanmasın örneğinde olduğu gibi,insan olararak hedefimiz bir daha bu tür olayların yaşanmamasına çabalamak olmalı.
    İşte tam da bu noktada sapla saman karışıyor:Hiçbir art niyet beslemeyen yaklaşımlara dahi tahammül edilemiyor.Sadece insani kaygılarla hareket ederek izleri silinmeyen bu tarih olayını bir şekilde tamir etmeyi amaçlayan insanlar vatan haini damgası yiyebiliyor.Neden?Çünkü bu yaklaşımın altında Türk düşmanlığı aranıyor ısrarla.Günümüzün zalim paşaları(Kenan evren ve darbeci arkadaşları,Ergenkonla iş çeviren generaller vs)elştirilirken geçmişin paşalarına toz kondurulmuyor her ne hikmetse.Gerekçe?Atalarımız suç işlemez!Peki yarın bir gün çocuklarımız,torunlarımız Kenan evreni kötü bir sicille andığında-ki aksini düşünmüyorum-atalarına saygısızlık mı etmiş olacaklar?Dolayısıyla meseleye katı ve taraflı devlet ideolojisi,hamaset ve yandaşlık üzerinden kurgulanan resmi tarihin dışında bakmak gerek.Geçmişte/yakın tarihimizde izleri henüz silinmeyen kötü yönetimlerden haklı şekilde yakınıyorsak,daha eveliyatına dair olaylarlar için farklı saiklerle kötü yönetim ve yöneticileri savunma durumuna geçmek doğru değil.Kenan Evren paşa kendi halkına zulmetmeyi reva görmüşse pekala Enver/Talat/Cemal…Paşaların da hem halkına hem de diğer halklara/azınlıklara zarar verme olasıkıları vardır.Ne var ki “Türkçülük”ü merkeze alan aşırı “hassaslar”bunu asla kabullenmiyor.
    Dolayısıyla,varolduğuna kanaat getirdiğim bu algı biçimine dikkat çekmek istedim.Yine de söylüyorum,hakkı hukuku,doğruyu yanlışı; ırk,etnisite,soy/sop,millet vs üzerinden yaptığımız müddetçe mesele insani kaygılardan başka bir veçheye bürünecek,farklı mecralara kayacaktır.
    Bu bağlamda adaşınız Ali beyin İ.T’yle Ergenekon arasında bağlantı/analoji kurmasına duyduğunuz tepkiyi abartılı ve duygusal buluyorum.Bu iki örgüt yöntem,eylem pratikleri,amaçları vs.açısından bana göre de oldukça benzerdir.Ve müsebbibi oldukları kötü sonuçlar itibariyle de öyledir.Her ikisinde de siyasi hırs ve iktidar uğruna kendi toplumunu odun gibi yaktıklarını görüyoruz.Türlü tertip ve entrikalar,suikastler,insan kıyımı,darbeler…Yazıyla tesadüfi bir benzerlik var:”dokundukları yeri yakmış”bunlar.”Doğru olanı” yapmak adına bile olsa insanlara yakılacak odun misali muamele yapan,zulumle “insanları hizaya getirmeye”çalışan ve bu tür yöntemlerle sorumlu olduğu halkı/milleti felakete sürükleyen ihtiraslı yöneticilerin,milli hassasiyetlerle,Türkçülük şuuruyla vs kutsanacak bir yeri yoktur.Bu zihniyeti Türkçülük adına kutsamak ya da görmezden gelmek, şahsınız için söylemiyorum yaşanan zulme ortak olmak demektir.Bakın,yorumlarınızdan okuduğum ve anladığım kadarıyla Ergenekon denen terör örgütüne karşısınız.Bu duruşunuzu bir vatandaş sorumluluğu ve duyarlılığıyla yaptığınızdan en ufak bir kuşku duymuyor, bu tutmunuzu destekliyorum.Peki aynı duyarlılığı İ.T’nin karanlık sicili noktasında gösterememeniz neden?Dolayısıyla ister istemez Türklük noktasında biraz çekimser olduğunuz kanaati doğuyor.Zira,İ.T,Türkçülüğü esas alıyordu,muadili Ergenekon ise ulusalcığı.Aradaki tek nüans farkı budur.Başvurdukları yöntemler de bu yöntemlerin doğurduğu sonuçlar da zerre kadar farklı değildir.Tabi farklı zamanlarda olması hasebiyle ve bunun yarattığı konjönktürel durum açısından, muhalefet halinde oldukları”hasımları”/siyasi rakipleri,iktidar temayülleri vs farklı olabilir.Misal Ergenakon örgütü ve diğer uzantı ve destekleyicilerin menzilinde AKP vardır,FG Cemaati vardır ve tabii bu iki yapıyı ilşkilendirdikleri din(sünni islam)vardır.İ.T’yse daha çok Türkçülük’e yaslanmıştır.Sebep olduğu onca yıkımı daha çok Türkçülük esası üzerine kurmuş ve bu “mücadele”,doğası gereği daha geniş alanlara yayılmıştır.Ancak dikkatle gözlendiğinde sahneye konan senaryo hep aynıdır;sadece dekor ve aktörler değişmiştir.
    Geniş alanlara yayılmış derken,balkanlardan kafkaslara,ortadoğu müslüman coğrafyasına kadar uzanan geniş bir alana etki eden,halkları birbirine düşman eden ve büyük felaketlere yol açan bir yapıdan sözediyorum.Sarıkamış’ta binlerce askerin donarak ölmesine yol açan kimlerdi?Ya Araplar’ın Türklerden ilallah etmesine yol açan paşa?Ve bugün bir türlü izlerini silemediğimiz/tamir edemediğimiz 1915 Ermeni hadisesi!Bütün bunların müsebbibi İ.T ve onu temsil eden zihniyet değil midir?Hal böyleyken İ.T’yi müstesna bir yere koymak ne kadar doğru Ali bey?Kusura bakmayın,İ.T gerçeğiyle yüzleşmeye hazır olmadığınız sürece eleştiri alacaksınız.Hele İ.T’nin yönetimini karşı olanları “ihanet yolunda ilerleyen”siyasi rakipler olarak değerlendirmeniz son derece talihsiz bir beyandır.Unutmayın,birileri çıkar sizin benim gibi Ergenekon karşıtlarına pekala “iahanetçi”yaftası vurubalir.Dolayısıyla her dönemde,her örgüt,yapı ve iktidarın yandaşları ve karşıtları olmuştur.”Bulgarın Envere tercih edilmesi” sözüne farklı noktalardan bakmak lazım biraz da…Bu söz o bölgede kötü yönetimin halkın canına tak etmesidir,tepkiseldir ve dolayısıyla bunu dedirtecek raddeye gelmiş olmasıdır asıl manidar olan.
    …burada Türklükle alakalı olmayan pek çok yorum yazdım. yani azığım milliyetçilik değil.

    Zaten hayretimin nedeni de budur Ali bey.Bütün yorumlarınızı okuyorum.Söylediğiniz gibi elbette Türkçülük ve/veya milliyetçilik dışında da beğeniyle okuduğum ve pek çoğuna katıldığım güzel yorumlarınız da var.Lakin Türklük noktasında aşırı hassas ve alıngan buluyuorum sizi.Olur olmaz meseleyi Türklüğe getirmeniz,olmayacak argümandan Türk düşmanlığı çıkarımlarına varmanıza hakikaten şaşırıyorum.

    Kısacası Türklük aidiyetinizden rahatsız değilim.Ama her olur olmaz konuya etnik aidiyetlerin karıştırılmasını doğru bulmuyorum.

    … halihazırdaki Türkiye’deki milliyetçiliklerin(kemalist, ırkçı, ülkücü) hiçbirinin de mensubu değilim. kendi dünya görüşüm içinde milliyetçiliğin yeri var, bunu da Türkiye’nin insanını dışlayan değil, kucaklayan bir paradigma ile yeniden üretiminin taraftarıyım.

    Beklentilerinize saygı duyuyor ve destekliyorum.Ama bu beklentilerin milliyetçi paradigmlarla ivme kazanabileceğini hiç mi hiç düşünmüyorum.Aksine,ortaya milliyetçilik girdiği anda normal anlaşılabilecek mevzular dahi anlamından kopup bambaşka bir mecraya kayıyor.Bunun tartışmasına girmek istemiyorum.Aha burada bile-sitedeki tartışmalar-milliyetçiliğin bize ne kazandırdığı ortada değil mi sizce?
    …milliyetçilerin nazarında liberal, liberallerin nazarında milliyetçi, muhafazakarların nazarında seküler, laiklerin nazarında dinci olduğum için; itham olarak gelebilecek şeylere, hakaret olmadığı müddetçe tepki göstermem.

    Haklısınız,maalesef bu tür hazır etkiketleme alışkanlığı pek revaçtadır.Yalnız müsterih olun,bunda yalnız değilsiniz,inanın ben de sizin kadar muzdaribim bundan:)Etiketlenme listem sizinkinden daha uzun diyebilirim:)

    Tepki meselesine gelince,ne yalan söyleyeyim en sert eleştiriler karşısında bile düzeyden ödün vermeyişinize gıpta ediyorum.Dilerim bu erdemenizden hiç vazgeçmezsiniz.

    Aziz beyin “Türk” ifadesine gösterdiği tepkiyi, niyet okumayla kendisi hakkında bir ithama çevirmeye niyetim yok.

    İthamdan kaçınmanız örnek bir davranış.Yalnız “Türk ifadesine tepki”sözünüze itirazım var.Türk ifadesine değil,Türk ifadesinin-kendime göre gerekli bulmadığım her konuya taşınmasınadır tepkim.

    Türkiye’de sistemi demokratikleştirmek zorundayız ve sistemin yeni bir Kenan Evren yaratmasına; Diyarbakır, Mamak gibi işkencehaneler oluşturmasına engel olmalıyız. bu ülke yalnız Türk’ün değil, Türkiye Cumhuriyeti Devletine aidiyet hisseden herkesin.

    Tamamen katılıyorum.Temennilerinizi destekliyorum.
    (bu arada bizim yorumlar “dokunan yanar”dan farklı bir mecraya kaydı, cemaatin parmağından şüpheleniyorum.)

    Evet konu saptı biraz.Sanırım tartışma akışının doğal sonucudur.Laf lafı açar derler ya o hesap galiba.
    Merak etmeyin,konuya hassas(dokundukça yanmaktan muzdarip)hararetli biri çıktığılayın tartışma ana eksenine oturacaktır yine:)

  82. Yazan:ali duman Tarih: Nis 28, 2011 | Reply

    sn. ali yardım

    vicdan sahibi ve güzide insan Aziz Bey’in yorumlarının tamamına yürekten katılmaktayım, eksik olmasınlar kendileri fazlasıyla gereken yorumlamalarda bulunmuşlar, eklemek istediğim husus şudur;

    size, ittihat ve teraki’yi objektif olarak incelemenizi tavsiye ediyorum, inanıyorum ki konu ile ilgili bilgilerinizi derinleştirdiğinizde aynı ortak noktada birleşebiliriz, zira insanların vicdanları düşüncelerinden ve ideolojilerinden önce gelir, vicdanı olmayanın ideolojisi ne olursa olsun insani olmaktan uzaktır.

    Türkçülük yaparken, ermenilerin, kürtlerin de insan olduklarını unuturuz, oysa onların da insan olduklarını, onların da eşit haklara sahip olduklarını kabullenebilmemiz, ancak vicdani duygumuzu öne çıkarmamızla mümkün olabilir, Türkçülük vs. gibi milliyetçi ve ırkçılık yönümüz vicdanımızın önüne geçtiği noktada, insanlığımızı da yitirmiş oluruz.

    misal; İ.T.’in üçlü saç ayaklarından biri olan Cemal Paşa, Şam’da ordu komutanı olarak görevli iken idama mahkum edilen Arap entellektüellerinin padişah tarafından af edilmelerine rağmen, kendi insiyatifi ile yani Türkçülük duyguları ile bu idamları yapmış olması, Arap halklarıyla imparatorluğun arasının açılmasına yol açmıştır, sizce bu ırkçı davranış neye ve hangi amaca hizmet etmiştir?

    zira İ.T.’in Türkçülük siyaseti, bir bumerang gibi hem arapların, hem balkanlardaki diğer milletlerin imparatorluğa isyan bayrağı açmalarına yol açmıştır.

    çok milletli bir imparatorluk da, tek millet propagandası yapmanın neye mal olabileceğini hesap ediyor olmalısınız, buna rağmen bu gerçeklere aykırı düşünüyor olmanızı anlayabilmem çok zor.

    esasında, osmanlı gecikmeli de olsa, hem ermeni katliamı için hem de sorumsuzca birinci dünya savaşına girmemize neden olanlar hakkında dava açmış, 3’ü infaz edilen 20 kadar idam cezası ve başka cezalar da vermiştir, ancak ne yazık ki, osmanlı’nın bu tavrına, yeni kurulan cumhuriyet aykırı hareket etmiş, hatta malta’ya sürgün edilen suçlu İ.T.çiler hem af edilmiş, hem de önemli devlet görevlerine atanmışlardır.

    Osmanlı daha da ileriye gitmiş, ermeni katliamını inkar etmeyerek, suçluları yargılamakla kalmamış, Hirant Dink’in katledildiği yere çok yakın bir yerde katledilen ERMENİLERİN ANISINA, ANIT dahi inşa etmiştir.

    neyse, saadete gelirsek Almanya için NAZİ ne ise, önce Osmanlı,sonra T.C. için de İ.T. o’dur. Her ikisi de ırkçı ve faşisttir, her ikisi de halkını başka bir halkın üzerine kışkırtma ve kırdırtma suçunu işlemiştir, üstelik Hitler, bir İ.T. organizasyonu olan ermeni katliamını, yahudilerin yakılması için örnek almış, en azından “bugün Türklerin ermenileri katletmesini hatırlayan var mı” sözleriyle yahudilerin yok edilmesi konusunda yandaşlarına cesaretlendirmiştir, konu hakkında bir araştırma yaparsanız bunun bir tarihsel bir gerçek olduğunu tespit edebilirsiniz, şöyle bir tez yanlış bir tez değildir; İ.T. dönemi aynı zamanda bir pro-nazi dönemidir. İsmet İnönü’nün “milli şef”
    liği bile “führer”liğe bir özentidir. Neyse ki Hitlerin hezimete uğramış olmasıyla, bu çetecilerin Alman hayranlığı arka plana atılır olmuştur. (1945 yılına kadar Cumhuriyet Gazetesinin Atatürk’ten sonra en çok övgü dolu yazıların konu olan kişinin Hitler olması hiçte tesadüfi değildir)
    sevgi ve selamlarımla.

  83. Yazan:ali yardım Tarih: Nis 29, 2011 | Reply

    sayın Ali Duman,
    İ.T’nin değerlendirilmesine ve eleştirilmesine taraftarım. yalnız İttihatçıları ve cumhuriyet elitlerini her türlü şerrin müsebbibi olarak göre bakış açısının, değerlendirmelerimize sıhhat katacağından kuşkuluyum. ben muhafazakar bir kesimden geliyorum ve muhafazakar kesimin basit bir ezberi vardır.
    “80 yıldır başlayan sorunlar…” ya da tanzimatı referans alarak “150 yıldır…” falan. şimdi bu, yüzeysel bir bakış açısı. tanzimat, batılılaşma ya da cumhuriyet meselesini bu şekilde anlayamayız. mesela Türkçülük impatatorluğun dağılmasının sebebi midir, sonucu mudur? müslümanlar arasında milliyetçiliğin ilk olarak Araplarda başladığını görürürüz, tarihe bakarsak. 19. yüzyılın ortalarından itibaren Arap milliyetçisi entelektüeller ortaya çıkmışlardır. Jön Türkleri zikredip, “Jön Arap”ları unutmak olmaz. demek istediğim bazı meselelerde, sivri hükümler vermenizin sebebini, konjonktüre bağlıyorum. bugün resmi Türkçülük söylemi iflas etmiş durumda ve çevreden gelen Türkçülük resmi Türkçülüğe bir hayli eklemlenmiş halde. kendini Kürt düşmanlığı üzerinden kodlayan soğuk savaş sonrası Türk milliyetçiliğinin sıkıntılı ve sıhhatsiz halini eleştirmek gayet doğal ve akl-ı selimin gereği. bunun yanında ismi konmamış bir Kürt milliyetçiliği hareketinin hızla toplumsallaştığı bir arifedeyiz. Kürt milliyetçiliği de zannedildiği gibi 30 senelik bir mesele değil, Kürt teali cemiyetinden beri var. tabi bugünkü kadar toplumsallaşmamış.
    gelmek istediğim nokta şu, bugün haklı olarak bazı şeylere tepki gösteriyorsunuz. lakin Türkçülüğün imparatorlukta en son gündeme gelmiş milliyetçilik olduğunu unutmamak lazım. bu Türkçülüğü masumlaştırır ya da Türkçülüğe dayalı hataları meşrulaştırır mı? hayır. ama ben kemalist tarih yorumu nasıl sakat ise, kendini sadece kemalizm karşıtı yorum olarak ortaya koyan tarih yorumunun da o kadar sakat olduğu kanaatindeyim. tarihe bakarken ideolojimizi karıştırma handikapından kurtulmalıyız. ne İslamcıların dediği gibi Osmanlı bir asr-ı saadet, ne kemalistlerin dediği gibi her türlü şerrin anası. Türkçülerin de tarihi yorumlarken ne kadar çarpıttıklarını biliyoruz, fakat kendini enternasyonel bir sosyalist olarak konumlayanlar bu çarpıtmadan azade midir? bence mesele kişinin sahip olduğu ideolojiyi tarihi anlarken mümkün mertebe göz ardı etmesi. bunu başaranlar fikren sosyalist ya da milliyetçi olsalar dahi, okunmaya değerdir. Türkiye’de de bunun örnekleri var.
    vicdan meselesine gelince, o Türklüğümüzden, Kürtlüğümüzden, şarklılığımızdan dahi sahih bir nokta. hiç bir ideoloji uğruna tek bir insanın öldürülmesi doğru değil. geçmişte din adına, sosyalist devrim adına, nasyonalizm adına, insanlar öldürüldü. gayri insani tavırlar, hangi ideolojinin güzellemesine uğrarsa uğrasın, çirkindir ve kınanmayı gerektirir.

  84. Yazan:fb Tarih: May 13, 2011 | Reply

    Örnekleriyle kontra bir yazı yazmalı ve adı da “yanan dokunur” olmalı.

  1. 2 Trackback(s)

  2. Nis 4, 2011: Alkollüyken İşlediği Cinayeti Hatırlamadı - Haberler Son Dakika
  3. Nis 11, 2011: Son 90 günde en çok paylaşılanlar : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin