RSS Feed for This Post

Tabip Ve Muallim Sinekler

“Ey insanlar! (Size) bir misal verildi; şimdi onu dinleyin: Allah’ı bırakıp da yalvardıklarınız (taptıklarınız) bunun için bir araya gelseler bile bir sineği dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan geri de alamazlar. İsteyen de âciz, kendinden istenen de! “(Hac Süresi, 73. Ayet)

Sinekleri birer tabip ve birer muallim olarak tabir ediyorum. Aslında daha önceleri çok haz ettiğim varlıklar değillerdi. Lakin gizemli ve esrarlı varlıklar olduğu aşikardı. Nitekim  yer çekimine zıt olarak, ayaklarındaki harika yaratılış sayesinde evlerin tavanlarında durabilmeleri şaşılası bir durumdu nazarımda. Oysa şaşılacak nice özellikleri vardı bu esrarengiz varlıkların. Ve ayetin işaret ettiği gibi, sineğin hilkati (yaratılışı) öyle bir hikmet-i Rabbaniyedir ki; Cenâb-ı Haktan başka, bütün esbab (sebepler)  ve ulûhiyetleri ehl-i dalâlet tarafından dâvâ edilen âliheler (batıl ilahlar, tanrılar) içtimâ etse (toplansa), bir sineği halk edemezler. Onun mislini ve taklidini yapamazlar. Bu esrarın küçük bir ucundan tuttukça veyahut okyanustan bir katre mesafe aldıkça, hayretim ve merakım artıyordu. Sonra öyle bir an geldi ki, sevmeye başladım sinekleri, böcekleri… Nitekim tanımakla başlıyordu insan sevmeye. Ve “her ne varsa aşk imiş” diyen Fuzuli ne kadar da haklıymış meğer.

Bir nevi keşif yolculuğuna çıkmıştım. Bu yolculukta, Üstad Bediüzzaman’ın Lema’lar adlı eserinin 28. Lema’sı rehber olacaktı. Nitekim bu lema, telif edildiği 1930’lu yıllarda okuyan herkes tarafından hayret ve şaşkınlıkla karşılanacaktı. Osmanlıca orijinal haliyle arşivlerde itina ile muhafaza edilen bu lema, uzun yıllar Latin harfleriyle neşredilmedi. Zira içerisinde geçen bahisler inanılır cinsten değildi ve hatta okuyanlar bir daha bir daha okuma ihtiyacı hissedecekti. Çünkü anlatılanlar ilim aleminde de ilk kez duyuluyordu. Kuvvetle muhtemeldir ki bu lema, o zamanlar Latin harfleriyle basïlsaydï, mana ve hikmetten yoksun bazı bilimperestler bu fırsatı kaçırmayacak belki dalgasını geçecek belki “Okumayın böyle safsataları” diyerek propagandasını yapacak ve pozitivizmin zafer çığlıklarıyla kendilerinden geçeceklerdi kim bilir.   

Evet eser, sineklerin birer tabip, birer sıhhiye memuru olduklarından bahsediyordu. Zira, sineklerin mikrop taşıyıcı değil, aksine mikrop emici olduğu, kesretle (çoklukla) yaratılmalarının ise, çok hikmetli ve insanlar için çok faydalı olduğunu izah ediyordu.

Dilerseniz Üstadı dinleyelim :

“Aynen onlardan daha mühim, sinekleri dahi, insanın gözüne görünmeyen, hastalıkların mikroplarını ve madde-i semmiyeyi (zehirli maddeyi) temizlemekle, sinekler muvazzaftırlar (görevlidirler). Değil mikropların nâkıleleri (taşıyıcısı), bilâkis, muzır mikropları mass, yani, emmek ve yemekle o mikropları imhâ, o madde-i semmiyeyi (zehirli maddeyi) istihâleye (dönüştürmeye) uğratırlar, çok sârî (bulaşıcı) hastalıkların önünü alırlar. Hem sıhhiye neferleri, hem tanzifat memurları (temizlik görevlisi), hem kimyager olduklarına ve geniş bir hikmete mazhar bulunduklarına delil ise, onların gayet kesretidir (çokluğudur). Çünkü kıymettar, menfaattar şeyler teksir edilir (çoğaltılır).”

Ey hodgâm (bencil) insan! Sineklerin binler hikmet-i hayatiyesinden başka, sana âit bu küçücük faydasına bak, sinek düşmanlığını bırak: Çünkü, gurbette, kimsesiz, yalnızlıkta sana ünsiyet verdiği (arkadaşlık ettiği) gibi, gaflete dalıp fikrini dağıtmaktan seni ikaz eder. Ve lâtif vaziyeti ve abdest alması gibi yüzünü, gözünü temizlemesiyle, sana abdest ve namaz, hareket ve nezâfet (temizlik) gibi vazife-i insâniyeti (insanlık görevini) ihtar eder ve ders veren sineği görüyorsun…”

Alıntıdan da anlaşıldığı üzere, bu küçük hayvanlar, aynı zamanda unutkan insanoğluna haşri, yeniden dirilişi ve ahreti hatırlatan küçük ama sadık uyarıcılar olarak da vazife yapıyor. Hem sağlam ve sağlıklı insanlardan ziyade daha çok hastalıklı ve mikroplu insanlarla meşgul olarak ve doğadaki mikrobun zehirlerini emerek, bir nevi kimyasal ya da nükleer fabrikaları andıran vücudunda, zehri bir başka şeye dönüştürerek tabipliğini gösteriyor, hem de temizlik unsurlarını ve kaidelerini, gözümüzün içine sokarak muallimliğini ilan ediyor. Hayret !

Dahası, tıbbi bir gerçeklikten yola çıkarak; insan vücudunda, zaman zaman, değişik sebeplerden dolayı fazla kan bulunması yani vücutta kanın çoğalması neticesinde toplardamarda zararlı ve kirli kanın birikmesi ve bütün bunların dışarı atılması lazım geldiği tıbben kabul edilmekte. Öyle ki bu pis kana musallat olma vazifesi, fıtri kan alma memurları olarak da vazife yapan, sinekler olabilir mi sizce? Bence muhtemeldir ve Hayret’dir ! Nitekim Kızılay’a, her kan verişimde sineklerin bir müddet benimle alakalarını kesmeleri bilmiyorum bu sebepten midir? Hayret ki ne hayret !

Üstelik sinek pisliği, tıp cihetiyle zararı yok bir maddedir ki, bazen tatlı bir şuruptur. Evet sinekler, aynı zamanda doğadaki, çevredeki ve insandaki zehirli maddeleri, mikropları emerek bu zararlıları dönüştürmekte bazen bal bazen şifa bazen de şurup olarak istifademize sunmakta (*)  ve birer küçük istihale (dönüşüm) ve tasfiye makinası olarak vazife yapması Hikmet-i Rabbaniye’den uzak değilmiş. Hayret !

Ne de olsa Robert Jastrow şöyle dememiş miydi ?  

“Aklın gücüne inanarak yaşamış bir bilim adamı için, serüven beklenmedik şekilde sona erer. O cehalet dağlarını tırmanmıştır; en yüce zirveyi fethetmek üzeredir, en son kayaya doğru kendini çeker ve tam o sırada, asırlardır orada oturan bir grup ilâhiyatçıyla karşılaşır.” Hayret !

Yine, ALLAH en kibirli zalim kullarına yine en zayıf görünen unsurlarla cevap vermemiş miydi ? Ebabil kuşlarının gagasından atılan minik taşlarla mağlup edilen fil ordusu, mağara girişindeki örümcek ağı ve Nemrut’un kafasının içine giren “SİNEK”.  Hayret!

“Hayret et! Çünkü hayrettir göğe açılan pencere. Hayret ettim ve gördüm, bin ayet güldü yüzüme.” diyor Senai Demirci.

Vahiy, “oku!” diye başlıyor. Okumak, gördüğünde görünenden fazlasını görmektir. Yani, olanda olandan ötesini görecek kadar hayretle bak diyor vahiy.

Hayret!  Ah, bir de hayret etmeyenler var ki, hayret! Doğru ya; “Sağırlara sen mi işittireceksin yahut körleri ve apaçık sapıklıkta olanları doğru yola sen mi ileteceksin?” (Zuhruf, 40)

 Dipnot :

(*) Sinekten antibiyotik yapıldığına dair haber linki :

http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2002/10/01/188000.asp

 Teşekkür: Bu makalenin yazımında, Bediüzzaman Hazretlerinin “Lemalar” (28. Lema 3.Nükte) adlı eserinden ve Sayın Mehmet Yılmaz’ın teşvik, tespit ve desteklerinden istifade edilmiştir

 

 

Trackback URL

  1. 4 Yorum

  2. Yazan:alp Tarih: Mar 7, 2011 | Reply

    Çok güzel bir yazı,emeğinize sağlık.kainatın nasıl mükemmel tesis edildiğini bir kez daha anladım.pozitivist paradigmanın göremediği belki en küçük şey sinektir;keşke görebilseler ama ayette dediği gibi ;”Gözleri var görmezler”

  3. Yazan:E-E Tarih: Mar 8, 2011 | Reply

    Rabbim güzellikleri görebilenlerden kainatı kendi diliyle okuyabilenlerden eylesin.

  4. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Mar 8, 2011 | Reply

    “ALLAH en kibirli zalim kullarına yine en zayıf görünen unsurlarla cevap vermemiş miydi ? Ebabil kuşlarının gagasından atılan minik taşlarla mağlup edilen fil ordusu, mağara girişindeki örümcek ağı ve Nemrut’un kafasının içine giren “SİNEK”. ”

    Bu güzel tespitleri için Mehmet Yılmaz abime teşekkürlerimi borç bilirim…

    En derin sevgilerimle…

  5. Yazan:MY Tarih: Mar 8, 2011 | Reply

    Eyv. MB, ben de Fatih Citlak Hoca’dan kopya çektim walla 🙂

    http://www.sufiworld.com/category/dinle/siyer-i-nebi?page=15

    bu vesileyle Siyer-i Nebi sohbetlerini henüz dinlememis olanlara tavsiye edelim.

    Dua ile

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin