RSS Feed for This Post

Hizbullah kimin eseri?

Adına kaleydoskop denilen bir oyuncak vardır bilirsiniz. Bir dürbün gibi gözünüze tuttuğunuzda renk renk desenler görürsünüz. Oyuncağı her çevirdiğinizde renkli cam parçaları değişik şekiller vererek şaşırtır sizi.

Türkiyenin yakın geçmişine bakmak bir anlamda kaleydoskopa bakmak gibi. Adına “bilgi kirliliği” denilen belanın insanı yanıltması, manipüle etmesi an meselesi. Gerçek, tek ve değişmez olsa da bakacağınız yer çok önemli. Yaklaşık on gündür Hizbullah hakkında yazmak istiyorum. Dikkatli okurlara mahçup olmamak adına araştırmak, öğrenmek gibi zorunluluklarım olduğu bilinciyle kitaplar, internet ortamı, Görgü tanıkları arasında gidip gelmeme rağmen hala tatmin olmuş değilim.

Silvanlı bir BDP sempatizanı dostumun anlattıklarına göre PKK ile mücadelede Devletin kullanıp bir kenarı attığı bir oyuncakken, Hizbullah’ın kendi sitesindeki ifadesinde PKK’nın üzerine gelmesi sonucu meşru müdafa hakkını kullanan bir örgüt kimliği çıkıyor karşıma. İşin derinine indiğiniz zamansa yine karşınıza olmadığı iddia edilen Jitem çıkmakta. 92 yılının Mit Müsteşarı Teoman Koman’a göre, Kendini PKK’dan korumak isteyen inançlı bölge halkı. Faili meçhul cinayetleri araştırmakla görevli komisyonun başkanı Mehmet Elkatmış’a göreyse bizzat devlet tarafından yetiştirilip, kollanan ve ucu askere ve emniyete dayandığı için araştırılması ve sonuç alınması çok güç bir örgüt.

Kaleydeskop örneğini yazının başında vermemin sebebi de buydu işte. Ortada bir tek örgüt olmasına rağmen herkesin Hizbullahı kendine…

Zamanında bölgede bulunmam hasebiyle dikkatimi çeken bir konu vardı; Şırnak ve Hakkari kırsalında silahların hüküm sürmesine rağmen Silvan-Batman hattının parmak ısırtan sukuneti. Ortamı bilenler bana hak verecektir şüphesiz, Şırnak- Hakkari hattında bırakın ilçe merkezlerini hemen her köyün başında en az Tabur seviyesinde birlik bulunurken Batman’ın göz kamaştırıcı sessizliği bu yöreyi “olağan şüpheliler” listesinde ilk sıraya yükseltiyordu. Devlet katındaki hakim görüşün “düşmanımın düşmanı dostumdur” olduğu aşikar. Baksanıza Mehmet Eymür, Işık Evleri, Fethullah Gülen, Yeşil başta olmak üzere her konuda sözü olan Hanefi Avcı bile Kendisine Hizbullah sorulduğunda sadece tek cümle kurabiliyor: “gardaş, o dönemde devlet PKK muhalifi her harekete yakın oldu”.

         Hizbullahı olağan şüpheli yapan en önemli etkense, Hüseyin Velioğlu’nun öldürülmesiyle ortaya çıkan mezar evler, domuz bağı gibi ritüeller olmuştu. Dağda gezen militanın ayakkabı numarasını bilen bir Devletin yirmi yıllık bir örgüt hakkında bu derece cahil olması sizce de garip değil mi? Beykozdaki çatışmaya kadar PKK’ya karşı yüzlerce eyleme karışmış olan bir örgütün hiçbir soruşturmaya tabi tutulmaması bile şüphe çekmeye yeter de artar bile. Gariptir, 1982 yılında kurulan örgüt hakkında üç sene sonra başında Hanefi Avcı’nın olduğu Siyasi Şube’ye ‘kimdir, ne yapar, ne yer, ne içer’ diye soruluyor ve alınan cevap ilginç. 23 Ocak 1985 tarihinde verilen cevap şu şekilde: “Hizbullah örgütünün legal ve illegal herhangi bir faaliyeti tespit edilememiştir”.

         Türkiye 2000 yılında Hizbullah ve mezar evleriyle tanıştığında çok şaşırmıştı. Oysa ki Hizbullah o sıralarda 18. Yaşını doldurmuş koskoca bir örgüttü. Fakat hiçbir örgüte nasip olmayacak bir artısı vardı; çok iyi korunuyordu. 1992 yılına gelindiğinde yılda bir iki faili meçhul cinayetin işlendiği şehirlerde rakamlar katlanmaya başlamıştı. Sadece Diyarbakır’da o yıl işlenen faili meçhul cinayet sayısı 132 dir.

         Gelişmeler dizginlenemez duruma gelince Jandarma Genel Komutanlığı Diyarbakır Emniyetine bir yazı göndererek  tekrar bilgi  ister. Diyarbakır Emniyet Müdürü Ramazan Er’de cevabi yazısında, “örgütün çok hareketli olduğu” konusunda dem vurduktan sonra vere vere on kişinin adını verir. Oysa aynı tarihlerde, tam olarak 8 Nisan 1992’de Silvan’da iki PKK’lı ve bir Hizbullahçı aynı gün öldürülünce sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Daha da garibi, Diyarbakır’ın, Şırnak’ın, Silvan’ın, Batman’ın girilemeyen mahalleleri, kurtarılmış bölgeleri mevcuttur ve bu durum kimseyi rahatsız etmemektedir. Hanefi Avcı’nın İstihbarat Şube Müdürü olarak görev yaptığı 84-92 yılları arasında bölgede yaşanan olağanüstülük bununla da sınırlı değildi. Bu dönem zarfında Hizbullah’a yönelik hiçbir operasyon yapılmamıştır. “Görmezden gelmek” deyiminin tam olarak anlamını bulduğu o yıllarda Örgüt içinde yaşanan kanlı bölünme dahi herkesi diken üstünde olmaya zorlarken, Diyarbakır Emniyetinin ilgisini çekmemiştir. Çünkü kendilerinin de belirttiği gibi, tüm bu olanlardan on kişi sorumluydu(!)

         Örgütün yaptığı eylemlerin ayyuka çıktığı o yıllarda Hüseyin Velioğlu’da oturmak için Polis Lojmanlarının yanındaki daireyi tutmuştu! Aynı teşkilat tarafından Beykoz’da öldürülmesine daha sekiz sene vardı.

         Hanefi Avcı İstanbul’a tayin olunca beklenmeyen bir gelişme olur. Devamlı halefi olan Adem Demir, mutad üzre o koltuğa oturur ve 10 Ağustos 92’de bir Hizbullahçıyı yakalar. Yer gösterme esnasında tamamen tesadüfi bir şekilde Örgütün arşivi ele geçer. Arşivde yönetim şemasının yanında önemli bir bilgi daha vardır: 138 kişilik PKK’lı infaz listesi ve bu kişilere ait biyografik bilgiler. Adem Demir tereddüt bile etmeden arşivi yok etmesi için TEM’de görevli Selim Sakallı’ya emir verir. Selim Sakallı denileni yapar ancak infaz Listesinin olduğu disketi de kopyalamayı da ihmal etmez. Söz konusu disket 97 yılında Adem Demir’in bölgeden ayrılmasıyla ortaya çıkar çıkmasına ama 138 kişi için artık çok geçtir.

         Sonraki yıllar adının içindeki “Allah” lafzına rağmen Devletin hiçbir sıkıntı duymadan Hizbullah’la kol kola gezdiği yıllardır. Bin yıl sürmesi beklenen 28 Şubat’ın taze bahar dalları gibi olduğu günlerdirve sıradan bir tiyatro gösterisi için Sincan’da tank yürüten Ordu, Çevik Bir’e, Şener Eruygur’a rağmen garip bir şekilde Hizbullah’tan rahatsız olmamaktadır. İlişkiler ağı o derece grift bir hal almıştır ki Şırnak’ta 7 Ocak 2001 de yapılan bir hizbullah operasyonunda 4 Biksi, 43 kaleşnikof, 13 RPG, 4 Lav, 3 tabanca ele geçirilmiş ve yapılan incelemeler sonucunda bu silahların Jandarma envanterine kayıtlı olduğu tespit edilerek teslim edilmiş.

         Jandarma’da “pardon” deyip silahlarını alır. Çünkü PKK eylemsizlik sürecine girmiş, Hizbullah’a ihtiyaç kalmadığı gibi Gaffar Okkan suikastının ihalesi de üzerinde kalmış, en nihayetinde de Beykoz’da fişi çekilmek suretiyle defteri dürülmüştür. Yani yorgan gitmiş kavga bitmiştir…

         Ben Mehmet Baransu’nun kitabından yararlanarak yazdım bu yazıyı. Buna sebeb de yazdıklarının yanına belge koymasıydı. Benim kaleydeskopumda Hizbullah gerçeği böyle görünüyor.

         Dedim ya, herkesin kaleydeskopu kendisine…

Trackback URL

  1. 12 Yorum

  2. Yazan:ufuk tan Tarih: Şub 2, 2011 | Reply

    Bu sitede neden Hizbullah ile bir yazı çıkmıyor diye merak eder dururdum.Hizbullah hiç bir zaman ppk militanlarıyla savaşmamıştır.Sadece sivil Kürt hareketini susturmak için devlet kontrolünde cinayetler işlemiştir.Sadece sivil Kürt hareketine karşı değil,ılımlı Müslümanlara karşıda kıyım yapmıştır.Devletin kullandığı her güç gibi işi bitince tasfiye edilmiştir.Ama demekki devletin işi daha bitmemiş,salıverildiklerine göre.

  3. Yazan:Ali Rıza Seven Tarih: Şub 2, 2011 | Reply

    Hizbullah’ın pkk ile çatışmaya girdiğine şahitlik eden bir tanıdığım var.

  4. Yazan:bsm Tarih: Şub 2, 2011 | Reply

    Sayın İbrahim Becer Bey,

    Benim kaleydeskopumda Hizbullah gerçeği böyle görünüyor.

    Kısa ve öz:kaleydekopunuz Hizbullah gerçeğini çok güzel göstermiş.

    Aslında işin sırrı “görerebilme” becerisindedir.Zira kaleydeskoptaki görüntüler bakan göze göre şekil alır,kişi nasıl görmek istiyorsa öyle görür.Yani bir nevi algılarımızın bir ürünüdür o görüntüler.Dolayısıyla teamüllerimiz(konu hakkındaki bilgimize paralel olarak)dünya görüşümüze,aidiyet duygumuza,hangi safta yer aldığımızı vs.göre değişebilir.Ve tabi işin içinde bir de “konumlar” vardır…Yani kendimizi kutsallık derecesinde mükellef saydığımız gürevlerimiz!Bu “görevler”e istediğimiz adı koyabiliriz, istediğiniz yere oturtabilir ve bunu “layıkıyla”yerine getirme eğilimimize istediğimiz gerekçeyi uydurabiliriz.
    Böylece inanmak istediğimiz gibi görürüz;kaleydeskopumuz işte tam da bu zihin algısının bir yansıması olarak “görüntüler” sunar bize.Renk renk,desen desen.

    Ne mutlu size ki,bu türlü neden ve kaygıların hesabına düşmeden vicdanınızın sesine kulak vermişsiniz.Haddim olmayarak diyorum ki,kaleydeskopunuza yansıyan görüntüler vicdanınızın,ödün vermediğiniz fikir namusunuzun bir yansımasıdır.

    Peki ya kaleydeskopu farklı görüntülerle parıldayanlar?
    Bakınız,bunca kanıta rağmen hâlâ Ergenekonun varlığını kabul etmeyen,bu gerçeğe inanmak istemeyen insanlar var bu ülkede.Neden?Çünkü kaleydeskoplarının görüntüsü onlara öyle görünüyor.
    JİTEM için de “yoktur”diyenler oldu,ve hâlâ inkar edenler ya da bir şekilde inanmak istemeyenler var.

    Hadi ipin ucu kendisine dokunanlar neyse de(çünkü suçun sorumlusu veya faili suçu kabul etmek istemez,örtbas eder,delilleri yok sayar ya da sahiplenmek istemez)peki ya diğerleri?Hâlâ bu gerçeğe inanmamakta ısrar eden yurdum insanı?Ya halkın gözü kulağı olması gereken medya;hukuk ve adaletin temsilcisi kurumlar,mahkemler,savcılar,yargıçlar?Ve en önemlisi vicdan ve hakkaniyet?

    Eh demek ki her bir insanın,kurumun,idarecinin…kendine göre bir kaleydeskopu varmış.İçinde bulunduğu konuma,kuşatıldığı toplumsal zihin kodlarına,inandığı doğrulara göre şekillenen,renkten renge girerek envai görüntüler sunan kaleydeskoplar!

    Oysa ki insanlar vicdanlarını duvara asıp gerçeklere gözünü kapatsa,gerçekleriyle yüzleşmeye yanaşmak istemese de bu asla gerçeği değiştirmez.Düşünce konforuyla gerçeklerle yüzleşmekten kaçılsa bile gerçekler bizi bulur.Bundan kaçış yoktur,er veya geç gerçekler bir bir ortaya çıkacaktır.Ve çıkıyor,kaleydeskop istediği görüntüyü versin:)
    Ancak,o yanıltıcı görüntüleri hafızalara kazımak isteyen birileri olduğunu da unutmamak gerekir.Zira hiçbir şey kendiliğinden gerçekleşmez,insanlar bir şeyleri idrak etmekte sıkıntıya düşüyorsa bunun bazı nedenleri olmalı.Mesela faili meçhul cinayetlerin yoğun işlendiği yıllara dönelim.Hizbullahçı olarak adlandırılan tetikçiler,sokak ortasında insanların enselerine kurşun sıkarak ellerini kollarını sallayıp ortadan kaybolduklarında acaba varlığı inkar edilen Jitem’i,Özel Harekat Timleri,üçte biri bölgede görev yapan ordusu;mahkemeleri,karakolları,polisi,jandarması,savcısı neredeydi bu devletin?Ve basını,aydınları(!)neredeydi bu ülkenin?O basın ki,tüm haberci ordusuyla bir cinayet haberini haftalarca magazinleştirerek bunun tellelığını yapar!Batman’nın,Kızıltepe’nin,Diyarbakır’ın ortasında satırlı cinayetler ne hikmetse pek haber değeri taşımadı nadide basınımız için.O günkü merkez medyaya ait gazetelerde ya hiç yer verilmedi bu cinayetlere ya da üç cümlelik kısa bir haberle(görülmeyecek bir yerde sunularak)geçiştirildi.

    Emniyet/polis görmezden geldi.

    Ordu/asker görmezden geldi.

    Mahkemeler oralı olmadı.

    Savcılar önemsemedi.

    Basın sustu.

    Vicdan?O mu,onu hiç sormayın.

    Peki bütün kurum ve kuruluşlarının ve dahi etkili ve yetkililerinin;en hafif tabirle insanlık suçu denilebilecek böyle bir trajedi karşısında ağız birliği etmişçesine üç maymunları oynadıkları böylesi talihsiz bir toplumsal iklimde kamu vicdanında kaleydeskopları berrak görebilme şansı olabilir mi?Böyle bir çürümüşlüğün,böyle bir kirliliğin içinde insanlar sağlıklı düşünebilir mi?

    Diyeceğim o ki,biz toplumca ektiklerimizi biçiyoruz.Üzerimize boca edilen zehirli ideolojilerin,yalan ve çarpıtmaların sonucudur kaleydeskoplarımızın göze yansıyan bu flu görüntüsü.

    Çünkü kutsallık adına,görev adına,vatan aşkı adına ezberletilen masallarla uyutulduk.O derin uykudan bir türlü uyanamadık.Uyandığımızı sandığımızda ise ruhen hastalandığımızın,insanlığımızı kaybettiğimizin farkında bile olamıyoruz.Acı gerçeğimiz bu maalesef.

    Oysa çok büyük bir araştırmaya gerek kalmadan da pek çok gerçek “ben buradayım”diye haykırıyor.Lakin biz duyamıyor,göremiyoruz.

    Hizbullah olayı da işte bu apacık gerçeklerden bir tanesidir.Sağır sultan bile duydu ama duymak/inanmak istemeyenlerimiz var maalesf.

    Bakın,kimi görüşler bir PKK-Hizbullah çatışmasından sözediyor.Bir kısmı tamamen yanılgı sonucu bu yargıya varıyor.Ancak bir kısım da PKK gibi bir terör örgütüne karşı “Hizbullah’ın savaştığı” imajını yaratma çabasında.Güya mevcut hassasiyetlerden faydalanılarak zihinler bulandırılacak,Hizbullahın cinayetlerine meşruiyet zemini sağlanacak.Oysa Hizbullah adına cinayet işleyen bu tetikçi grup kendi başına örgütsel bir yapıya bile sahip değildir ve PKK’yla savaşmış/çatışmış falan da değildir.Savaş ve çatışma benim bildiğim iki hasım/karşıt güç arasında gerçekleşir.Hizbullah denen yapı ise sivil halktan insanları hedef almış ve katletmiştir.Gabar’da,Cudi’de ya da bir kırsalda değil de bütün cinayetlerin Batman,Kızıltepe,Diyarbakır gibi şehirlerde ve suikast şeklinde gerçekleşmiş olması bunun en güçlü kanıtıdır?Ayrıca bu cinayetlerin bir çoğu da gizli işlenmiştir.
    Dolayısıyla,insanların diri diri betona gömüldüğü,domuz bağıyla canice öldürüldüğü,kaleşçe arkalarından vurulduğu cinayetler “çatışma”olamaz.Olsa olsa tüyler ürperten bir vahşet,bir barbarlık olabilir.

    Ayrıca,devletin 20 yıl varlığına sassiz kaldığı,cinayetlerine seyirci kaldığı bir yapıyı sonradan farketmiş olması mümkün değildir.Ha,tabi ki derin devlet temsilcileri Hizbullahla bir bağları olduğunu inkar edeceklerdir.Fakat yukarda da değindiğim gibi bu pis tezgah;devlet-çete-mafya üçgeni tarafından kurulmuştur.Amaç Kürt aydın ve muhaliflerini ortadan kaldırmak,yöre halkını bu dehşet verici yöntemlerle sindirmekti.Dolayısıyla bir kaç çapulcudan oluşan bu tetikçi grubu bizzat devlet tarafından kurulmuş ve finanse edilmiştir.Ne zaman ki kendi elleriyle kurdukları bu cinayet makinası kontrolden çıkıp ayaklarına bağ oldu o zaman örgütün varlığı kabul edildi.Tıpkı Fırankestein gibi,yaratılan canavar denetlenemeyecek hale gelince yokedilmesi gerekiyordu.Devlet de bunu yaptı.Ve işin ilginç yanı bu aşamada bile hadisenin bu karanlık,insanlık dışı,ibret verici yüzü aşağılatıcı ve küçümseyici bir dille Kürtlere mal edilmek istendi.Hile,dolap,her türlü katakülli olunca malum ak’a kara,karaya ak demek çok basit.Ama yukarıda Allah var,bir gün elbette ilahi adalet tecelli edecektir.
    —————
    İbrahim bey kusuruma bakmayın,yapılan zulümler karşısında o kadar doluyum ki,farkında olmadan tepkisel davranarak emeğinize haksızlık ettim.
    Bu güzel araştırmanız için İnsan olarak size minnet duyuyorum.Elinize gönlünüze emeğinize sağlık.
    Sevgi ve saygılarımla.

  5. Yazan:ibrahim becer Tarih: Şub 3, 2011 | Reply

    Ufuk Tan arkadaşım,
    BSM adlı okurumuzun yorumunu sindire sindire okumanızı size tavsiye ederim.
    Tüm samimiyetimle söylüyorum benden çok güzel anlatmış. Kendisine teşekkürü bir borç bilirim. “Zülfü yare dokunmasın” parolasıyla çıkılan yolların ucunda yatan Hrant Dink’leri gördü bu Ülke. 92’de vuku bulan 132 faili meçhulü de bir gün görmesi temennisiyle.

  6. Yazan:ufuk tan Tarih: Şub 3, 2011 | Reply

    Sayın bsm’nin yorumuda,brahim beyin yazısı kadar güzel olmuş.Bu ülkede egemenler her daim kendi iktidarlarının devamı için katliamlara girişmişlerdir.Şimdi hakikatları araştırma zamanı.Tüm demokretik kitle örgütler,tüm sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla oluşturulacak bir komisyon bu cinayetleri araştırsın.Hakikatlar ortaya çıksın.

  7. Yazan:bsm Tarih: Şub 3, 2011 | Reply

    İbrahim bey,
    Est.asıl ben size teşekkür ederim,ülkenin önemli bir sorununu gündeme taşıdığınız/tartışmaya açılmasına vesile olduğunuz için.Naçizane katkım olmuşsa bu sizin duyarlılığınız sayesinde olmuştur.

    “Zülfü yare dokunmasın” parolasıyla çıkılan yolların ucunda yatan Hrant Dink’leri gördü bu Ülke.

    Maalesef doğru,”zülfü yare dokunmasın”parolası susan bir toplum yarattı ülkede.Devleti savunma adına “kol kırılır yen içinde kalır”diye diye;SUÇ ÖNLEYEN değil,SUÇ ÜRETEN bir devlet yaratmayı başardık elbirliğiyle.

    92′de vuku bulan 132 faili meçhulü de bir gün görmesi temennisiyle.

    Temenninizi tüm kalbimle paylaşıyorum.Dilerim gerçeklerimizle yüzleşebileceğimiz o günler de gelecektir.
    Sevgiyle…

  8. Yazan:bsm Tarih: Şub 4, 2011 | Reply

    Ufuk bey öncelikle güzel sözlerinize ve ilginize müteşekkirim.

    Bu ülkede egemenler her daim kendi iktidarlarının devamı için katliamlara girişmişlerdir.Şimdi hakikatları araştırma zamanı.Tüm demokretik kitle örgütler,tüm sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla oluşturulacak bir komisyon bu cinayetleri araştırsın.Hakikatlar ortaya çıksın.

    Çok haklısınız,bunun zamanı geldi de geçti bile.Adalet,hakkaniyet,insan onuru ve yaşama saygı gibi yüksek değerler dediğiniz gibi, ancak toplumun tüm kesimleri/katmanları tarafından sahip çıkıldığında adil bir hukuk devleti tesis edilebilir.

    Sanırım toplum olarak bizler(çeşitli nedenlerle)bu insanlık sınavını geçemedik.İhmal,kanıksama,vurdumduymazlık,suskunluk…adına ne dersek diyelim,bu gün geldiğimiz noktada bu boşvermişliğin önemli bir payı var.Kısacası suçluyuz ve sorumluyuz.

    Alman sanatçı ve düşünür Bertolt Brecht’in şu sözleriyle noktalayayım:

    “Naziler geldiler. Önce komşularımı götürdüler,sonra yazarları… ses çıkarmadım. Sonra komünistleri götürdüler,yine ses çıkarmadım. Tekrar geldiklerinde sosyalistleri tutukladılar,götürdüler,yine ses çıkarmadım. Beni almaya geldiklerindeyse ses çıkaracak kimse kalmamıştı.”

  9. Yazan:birisi Tarih: Şub 6, 2011 | Reply

    aslında anlatılanlar biraz gerçekle beraber sadece bir yönden bakma gibi. bu yazıyı okuduğunuz anda birşeyler kafanızda daha iyi şekillenir.
    İşte burada bir gerçek vardır. PKK diyarbakır cezaevinin bir mahsülüydü. Sonrasında benden gayri kimse var mı demeye başlayınca laik kemalistlerin elbisesini giymeye başladı. Hizbullah’ta o zamanlar reflesk geliştirdi. Ardından güçlendikçe içine kepaze unsurları dahil etmeye başladı. Sonra aynı elbiseyi kendi giyip benden başka varsa onu göreyim gibi kemalist müslüman olmaya başladı.
    Elbette iki pehlivana bir minder dar gelir. yenilen pehlivanda güreşe duymaz. İktidara değil güce sahip olmak böyle bir şey herhalde hak ve adalet güçlünün elinde dama atılan ve sadece orada kalan bir şey oluyor.
    (Bu bilgileri bizzat o dönemin ve olayların tanığı olarak izah ediyorum. Zaman gazetesi yazarlarının bir yorumcusu olarak değil.)

  10. Yazan:farkini Tarih: Şub 4, 2012 | Reply

    sayın yazar

    at izi ile it izinin birbirine karıştığı bir dönemde,

    xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx
    xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx
    xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx
    xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx
    xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx
    xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx
    xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx xxx xxxx xxxx

    öldürmek suçtur..
    bu sadece hizbullah için değil..
    devlet için de suç olmalıdır..
    pkk için de suç olmalıdır..
    jitem içinde, mit ve polis için de suç olmalıdır..
    ama hiç kimse kendisini öldürmeye kalkışanı öldüren kimseyi suçlayamaz..

  11. Yazan:Selami Çetin Tarih: Şub 5, 2012 | Reply

    acaba devlet olmak böyle birşey mi diye düşünmeye başladım. acaba herşey zaten her zaman derinlerde oluyor da devlet sadece böyle mi yönetilebiliyor. önce kürtlere adam gibi kürt diyemediğin için bölmek terörize etmek için PKK’yı kur. sonra onun kontrolünü İsraile ve dış odaklara kaptır. Olmadı sil baştan Hizbullahı kur. Onun da boku çıkınca fişini çek. Ama hiçbir zaman halkını mutlu edilecek bir kitle olarak göreme. Her zaman halkını bir sürü olarak gör. Onu sürü olmaktan çıkarmak için cehaletini kırmak yerine cehaletinş kullan. Birbirinin üstüne sür. Devlet olmak böyle bir şey mi?

  12. Yazan:Hasim Tarih: May 24, 2019 | Reply

    Bence sizin de sorununuz meseleyi detaylı irdelememeniz. Kulaktan dolma bilgilerle ve daha çok PKK ve ona müzahir şayınlardan etkilenmeniz. 90’lı yıllardaki faili maçhil cinayetlerin belki de yarısı PKK’nın cinayetleridir. Ama etmili bir propaganda ile bunların hepsi Hizbullaha mal ediliyor. 95 yılı itibariyle tutuklanıp cezaevine konulan ve sayıları yüzleri bulan Hizbullahtan yargılanan kişilerin varlığını basit bir şekilde ilgili resmi kaynaklardan öğrenebilirdiniz. 2000’deki beykoz operasyonundan önce yüzlerce Hizbullah tutuklu ve hükümlüsünün var olduğunu Adalet bakanlığından ve Emniyetten öğrenebilirdiniz. Yani tutuklamaların Beykoz operasyonuyla başladığı bir şehir efsanesinden ibaret. 2000’deki beykoz operasyonundan önce Hizbullahtan gözaltına alınanların sayısının binleri bulduğunu İçişleri Bakanlığından öğrenebilirdiniz. Hala daha öğrenebilirsiniz.
    Ve yine bir sıkıntı Fetöcülerin (örneğin Cevzet Soysal cinayeti), PKK’nın, JİTEM’in, Uyuşturucu mafyasının, kan davası vs tüm cinayetleri Hizbullah’a mal etme kolaycılığının Güvenlik büroksasinde dahi egemen olduğu bir ortamda sizin de etkilenmeniz gayet doğal. Sonuç etkin bir propagandayla bundan karlı çıkan ve zihnimize mağdur olarak kazılan karlı bir PKK.

  13. Yazan:Hasim Tarih: May 24, 2019 | Reply

    PKK’nı etkili propagandası, demiştim bakın bu yazınıza dahi yorum yapanların bazıları yorumlarıyla PKK’yı mağdur pozisyonuna sokup işlediği binlerce cinayeti örtbas etme gayretine giriyor.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin