RSS Feed for This Post

12 Eylül referandumundan sonra Türk solu ne olacak?

 Ozan Yardımoğlu

 12 Eylül 2010’da referandum sonucunun ”Evet” çıkma olasılığı Türkiye solunun kurtuluş sinyalini her geçen gün biraz daha güçlendiriyor.  Ulusun askeri ve sivil bir vesayet sisteminin altında bulunduğunu ortaya koyanlar ne yazık ki Türkiye solunun da bu vesayete tutsak edilişine vurguda bulunmuyorlar.

  Sağlıklı bir demokrasiden bahsedebilmek için şüphesiz bireyciliğin salt liberal parlamenter demokrasi taraftarları ile savunulması, Türkiye demokrasisini yıllardır tek ayaklı bir kötürüm durumuna getirmiştir.  Sağ ve sol ayaklarından sol ayağını yıllar önce kaybetmiş ve CHP denilen protez bir ayakla demokrasi yürüyüşünü sürdürmeye çalışan Türkiye’nin neden çok fazla ileriye gidemediğini ve koşamadığını anlamak için fikirsel dinamizmin ve düşünsel dengenin tek taraflı olmadığı gerçeğini kavramak gerekli.Tek ayaklı sakat bir demokrasinin çok fazla uzağa gitmesini beklemenin hayal olduğunu görmenin vakti belki de 12 Eylül 2010 tarihinin tarihsel şansına tekabül ediyor.

 İttihat ve Terakki ile başlayan,resmi tarih tezleriyle Ordu-Millet klişesine sığdırılmaya çalışılan demokrasimizin sol ayağına ilk kurşun vesayetin tetikçisi “Yahya Kahya” tarafından 28 Ocak 1921 gecesi 14 arkadaşı ile birlikte Trabzon açıklarında Mustafa Suphi’nin öldürülmesi ile birlikte sıkılıyor.  Daha sonra Türk-Sovyet ilişkilerinin gerginleştiği 4 Aralık 1945 yılında zaten tek parti iktidarını sürdüren bugünkü vesayet sol bir yayın olan ve tarihte ”Tan Olayı” olarak geçen hadise ile Tan Gazetesi’ni yağmalatıyor yayınlarına son veriyor.   Gazetenin daha sonra nasıl bir hale getirildiği ve günümüzde Tan Gazetesi denilince sol bir yayın organı değil de pornografik bir yayının akla geldiğini özellikle bizim bir üst jenerasyonumuz oldukça yakından hatırlayacaktır.

27 Mayıs 1960 Darbesiyle iktidarını geri alan bugünkü kollektif resmi irade “12 Mart 1971 Muhtırası” ile sakat demokrasimize ince ayar çekerken asli mekanı olan Cumhuriyet Halk Partisi’ni Bülent Ecevit dönemiyle birlikte kaybetme olasılığına karşı da gereken mesajı veriyor ve demokrasimizin sol ayağına protez takmaya gerek duymadığı o günlerde sol, sakat ayağı kökünden kesmenin yoluna adım adım ilerliyordu.  Öncelikle  21 Temmuz 1971’de 15 milletvekiliyle TBMM’ye giren ilk sol parti olan Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) siyasal yaşamına son veriyor ardından 6 Mayıs 1972 tarihinde ise Deniz Gezmiş ve arkadaşları Adnan Menderes gibi düşüncelerinden dolayı anayasal düzeni ortadan kaldırma suçlamasıyla kanuni hakim güvencesinin olmadığı o günlerde askeri mahkemelerde idam ediliyordu. 

 Binlerce genç işkencecilerin elindeyken 12 Eylül 1980 günü kendisinin provası niteliğindeki bu süreci kenardan sessizce izliyor ve sırasını bekliyordu.  7 TİP’li gencin yaşamına kollketif resmi iradenin karanlık güçlerince 8 Ekim 1978 günü son veriliyordu ve 24 Aralık 1978 günü Maraş’tan feryatlar yükseliyordu.  Demokrasimiz, vicdanımız, insanlığımız hergeçen gün acı çeke çeke mezara gömülüyordu bu kollektif resmi irade tarafından. 

 Uluslararası Strateji uzmanları soğuk savaştan,iki kutuplu dünyadan bahsediyordu ama ölen insanların çok da değeri yoktu bu büyük hesaplar arasında.  Demokrasinin sol ayağını kesmeye kalkışmakla yetinemeyen ”Vesayet” 12 Eylül 1980 günü demokrasimizi tekerlekli sandalyeye mahkum ettiğini TRT ekranlarından bizlerle paylaşıyordu.  Belki de mezara gömdüğünü düşünüyordu, demokrasimizi bir daha hiç dirilemeyeceğini zannediyordu demokrasimizin.  Artık Türkiye solu da yoktu, demokrasimiz de, sendikalarımızda, sivil toplum örgütlerimizde.  ”Vesayet” demokrasimizi belki öldürememişti ama tekerlekli sandalyeye mahkum kılmıştı.  Sağ ayağını kesememişti ya da kesmemişti belki ama sol ayağına testeresinin dişlilerini geçirmişti bile.   Artık sıra protez bacağı takmaya gelmişti sakat demokrasimizin sol ayağına.  Ama kolay olmayacaktı  .SODEP ile başlayan süreç SHP ile devam etmiş testerenin dişlilerine direnebildiği kadar direnmeye çalışıyordu Türkiye Solu 12 Eylül zindanlarından elinde arta kalanlarla.  ”Vesayet” kararlıydı protez ayak takılacaktı ve en önemlisi artık protez sol ayaklı demokrasimizin yürüdüğüne inandırılacaktık. 18 Şubat 1995 günü Sosyal Demokrat Halkçı Parti ile Cumhuriyet Halk Partisi CHP çatısı altında birleşecek TİP gibi partilerin, sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının yok edildiği dönemin sessizliğinde Türkiye Demokrasisinin sol ayağına protez takma işlemi başarıyla gerçekleşecekti.

 Protezin sevimli yüzü Baykal aynı zamanda vesayet rejiminin de sevilen siması da olacaktı.  28 Şubat 1997 ile Vesayet ‘’Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumak” görevini çağdaş bir hizmet olarak biz yurttaşlarına sunarken yokedilen solun yerine takılan protez ayağı ”Sol” siyaset olarak benimsemeye çoktan başlamıştı kitleler.  Siyaset Bilimi derslerinde ”Sol ne değildir” in örneği olarak müfredata alnması gereken  Cumhuriyet Halk Partisi ”Vesayet”in Yargı,YÖK-Asker gibi düzlemlerinden sivil düzlemini Atatürkçü düşünce Derneği(ADD) gibi sivil toplum kuruluşlarıyla meydana getiririyordu ve ”Sol” olarak algılanan bu yapılar ”Evrensel Sol” değerlerini hala kaybetmeyenler tarafından solun Ankara Karşıyaka Mezarlığı’na gömüldüğü sanısını uyandırıyordu. 

 Bireysel hak ve özgürlükler, insan hakları, demokrasi, küreselleşme, AB uyum süreci gibi kavramlar uykusunu kaçırmaya başlıyordu yavaş yavaş vesayetin.  Uykusuz geceler Adalet ve Kalkınma Partisi dönemiyle birlikte doruklara ulaşıyor ve 12 Eylül 2010 günü 30 yıl öncesini bizlere yeniden hatırlatıyordu.  Askeri ve yargısal alanlarda tutunma çabasıyla başbaşa bırakılmış ”Vesayet” son sivil dalı olan Cumhuriyet Halk Partisi’nde de gerçekleşebilecek bir dönüşümün endişesini taşımaya başlıyordu ”Hayır da Hayır vardır” gibi vasat bir pop parçaya konu olacak cinseten sloganlarıyla. 

 Solun bizlere ne olduğunu hatırlatmak isteyen 0,1lik oy oranları alan partileri duymayan kulaklara solun ne olduğunu anımsatabilecek dudaklar konuşmaya başlıyordu CHP içerisinde de.  Vesayetin sevilen siması Antalya’ya uğurlanıyor ve vesayetin kurnaz zekası dümene geçiyordu genel sekreterlik tanımını bırakmadan.  Solun ne olduğunu unutturan, evrensel sol değerleri yıllardır susturan, sol olduğu iddiasıyla solun üzerine döktüğü toprağa her yıl anma törenlerinde karanfil atan Vesayetin CHP’si artık sarsılıyordu.  Milliyetçiliği, elitizmi evrensel sol değerler olarak sunan, emekten, özgürlükten, halktan, sosyal politikalardan bahsetmeyen, halkların kendi kaderini tayin hakkını yok sayan, insanı değil Türkçülüğü kitlelere sol zannetiren vesayet rejimi 12.Eylül.2010 ile birlikte belki de artık tatsız, acı, yorgun anılarımıza karışacak.

 Hukuki ve askeri gücünü kaybeden vesayetçilerin kimisi mahkemelere kimisi sahillerdeki villarına seyahat edecek.  “Vesayet 12.Eylül.2010 sonrası artık CHP’ye ve sol kitlelere hükmedemeyecek”. 1923 doğumlu vesayetin CHP’si belki gerçekten sol-sosyal demokrat bir parti olamasa da sol eğilimli kitleler vesayetten kurtuluşun farkını solun ne anlama geldiğini yeniden hatırlayarak farkedecekler.  12.Eylül.2010’nun etkisi daha şimdiden 35.madddeyi değiştirelim, türbana özgürlük getirelim söylemleriyle CHP’yi sarmış durumda.  12.Eylül günü veda edeceğimiz aslında sol olmayan bir sol üzerindeki yokedilecek olan aslında solun vesayetidir.  O nedenle pek de bahsedilmese de Adalet ve Kalkınma Partisi’nin sivil iktidarının güçlenişini gündeme taşıyanların biraz da Türkiye solunun vesayetten kurtuluş günü olacağından bahsetmelerinde yarar vardır. 12.Eylül.2010 günü protezsiz sağlıklı bir Türkiye solunun yeniden ayağa kalkabilmesi ve koşabilen bir Türkiye’nin ulaşabileceği demokratik standartlar açısından tarihsel önem taşımaktadır.  Gerçek evrensel sosyal demokrat değerleri özümsemiş bir sol siyasi hareketle demokrasimizdeki bu büyük eksiğin tamamlanması dileğiyle…

Türk Solu 

Kendini « sol » olarak tarif eden hareketler hiç olmadıkları kadar zayıf ve bölünmüş bir tablo çiziyorlar bugün.  Türk Solu Dergisi’nin ırkçı söylemlerinden CHP’nin darbe çağrılarına uzanan bir kafa karışıklığı hakim. Muhalefet boşluğunun müzmin bir hastalığa dönüştüğü şu dönemde Türk solu bu boşluğa talip olabilir mi? Daha önce Dikkat Kitap kategorisinde yayınladığımız Pozitivizm Eleştirisi gibi bu kitap da Türkiye’deki sola tarafsız bakan bir çalışma. İyimser görüşler kadar geçmişe dönük ağır eleştiriler de var. İlginize sunduğumuz 82 sayfalık bu kitap Türkiye’deki “sol” grupların sorgulamalarına, projelerine ışık tutmak amacıyla derlenmiş makalelerden oluşuyor. Kitabı buradan indirebilir ve paylaşabilirsiniz. Kitapta ele alınan başlıca konular: Solda özgürlükçü hareketler, 68 Kuşağı, Devrimci sol, Kemalizm, ulusalcı sol akımlar, Sol ve İslâm, Cumhuriyet Gazetesi.

Trackback URL

  1. 16 Yorum

  2. Yazan:Mehmet Aktas Tarih: Eyl 11, 2010 | Reply

    merhaba arkadaslar,yurdisindabn yazdigim icin klavye farkindan dolayi
    olusabilecek hatalardan dolayi simdiden ozur dilerim.

    son bir aydir turk televizyonlardan izledigim tartisma programlarindan
    edindigim izlenim bende soyle bir fikir olusturdu;hayir kampanyasi yuruten
    kisiler ve partiler sadece AK parti yapiyor diye tepki gosteriyorlar,eminimki bu
    degisikligi bir baska liberal parti yapiyor olsa idi bu kadar tartisma
    yapmazdi,sahsim olarak eski TKP(turkiye kominist partisi) geleneginden gelen
    biri olarak bu degisikligi kendine sol yada devrimci diyren kisilerin
    desteklemesi dogrultusunda fikir belirtmeleri gerekir diye dusunuyorum,cunku
    yillarca kemalizmi elestirmis ve daha ozgurlukcu bir toplum istiyen sol ve
    devrimci kesim demokratik anlamda atilan bu adimlari daha iyi okumali ve sadece
    islami gorusunden dolayi ak parti politikalarini yargilamamalilar,onemlli olan
    bireyin ve toplumun daha ozgur bir ortamda dusuncelerini ifade edebilme
    orgutlenme ve calisma yapma hakkidir,bu yasal degisiklik inaniyorumki bunun
    onunu acmaktadir.tum sol ve devrimci kesimin kemalist politikalardan uzak olarak
    degerlendirme yapabilme cesaretini gostermesi gerekiyor.toplumu ayristiran
    politikalar maalesefki kemalist ideolojinin 80 yillik yaratmis oldugu agir
    tahribatin urunudur.bugun yapilmasi gereken bence anayasal olarak guvence altina
    alinacak turkiyeli vatandas olma bilincinin egitim ve ogretim surecine baslamak
    olmalidir.turkiye turklerindir anlayisinin artik tarihe karismasi gerekiyor
    bence turkiye ulkedeki her bireyin sahip cikmasi gereken ozgur bir ulke

  3. Yazan:Mehmet Aktas Tarih: Eyl 11, 2010 | Reply

    ben temizim politikasi syin kemal kilicdaroglunun cok kullandigi bir terim
    haline geldi,partilerin lider karekterleri ne kadar onemli isede program ve
    politikalarida o kadar onemlidir,kemal beyin kisiligine simdilik diyecegim bir
    sey yok ama partisinin kabarik bir gecmisi var bunu da herkes bilir. hesap
    soracak olan partinin once gecmisi ile hesaplasmasi gerekiyor,partilerinin
    gecmisi ile gurur duyduklarini soylerken insanlara bugunku iktidardan hesap
    soracaklarini soylemeleri sadece kocaman bir yalandir.ben yeniyim,o zaman ben
    yoktum,gibi sozler hicbirseyi ifade etmiyor.CHP kuruldugu gunden bugune kadar
    turkiye turklerindir politikasini topluma dayatmayi bir gorev olarak
    bilmistir,bu gorevinide cok iyi uygulamistir.kemal bey diyorki pkk kosulsuz
    teslim olursa vede toplum mutabakati saglanirsa kurtlere kulturel ve sosyal
    haklar verilecektir.soru su:su anki pismanlik yasasindan farki ne?soru 2:21 yil
    once partisinin hazirladigi rapor bugunun kosullarina ne kadar uyuyor? soru
    3:ozgurlukler konusunda yeni raporlar hazirladiklarini soyluyorlar ve raporlar
    cikmadan sorunlarin cozumune yonelik hicbir aciklama yapamiyorlar,yoksa
    biryerlerden oinaymi bekliyorlar?

  4. Yazan:ibrahim kap Tarih: Eyl 11, 2010 | Reply

    Herkeze selam…

    İlk önce bölünmeler saf değiştirmeler gözükecek daha sonra ki süreçte bir nokta da birleşmeleri gerektiğini göreceklerdir bence bunu da başaracaklar rafarandumdan sonra sol çok sertleşecek 80 lere geri dönmüş gibi olacağız tek fark bu kez mhp de sol la birlikte hareket edecek.Akp ya politikalarını değiştirecek yada daha büyük sorunlarla boğuşacak allah vatanımızı milletimizi yamyamların şerrinden korusun…

  5. Yazan:oturanboga Tarih: Eyl 21, 2010 | Reply

    Belki heberiniz olmamıştır 15 sene istiyorlar, parasız eğitim pankartına http://bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/120749-parasiz-egitim-istemek-yasadisi-slogan-oldu

  6. Yazan:Limoncu Boga Tarih: Eyl 21, 2010 | Reply

    abe kapçik agizli oturanbogam, hiç kafa çalismiyorkim be sizde, bulusma Roman bulusmasi, madem pankart açacan “Egitim çamurdan olsun, yeter ki Roman olsun” diyecaan, atacan göbekleri, toplaycan parlari be ya. Ah be gülüm, solcu olamazsin demedim, adam olmazsin dedim be ya

  7. Yazan:ali duman Tarih: Eyl 22, 2010 | Reply

    referandum öncesi kemalizm kuyrukçuluğunu, cemaatçiliği sol diye yutturmaya kalkan “sahte solun” yerine, refarandum sonrasında evrensel ölçekte “hakiki solun” doğma ihtimali mevcuttur. zira kemalizm kuyrukçusu sahte solun hayır diyen %42’yi toptan solcu ilan ediyor olması ne denli bir iflasın içerisinde olduklarını fazlasıyla anlatmaktadır, bu durumda onlara göre hayır diyen mhp’lilerde solcu olmaktadır, gerci mahsuru yok, zira hepsi aynı kapıya çıkıyor, onların her kapısı kemalizme çıkıyor, onların demek istediği aslında tamda budur, yok birbirimizden bir farkımız, çünkü biz hepimiz kemalistiz, öyle ise solcuyuz, öyle ise kızılelmacıyız.

    (aslında 80 yıl boyunca çok parti görünümlü bir tek parti dönemini yaşadık, zira kemalist olmayan solcu, sağcı hiç bir partiye izin verilmedi, ülke bir parti mezarlığı haline getirildi, sırf kemalist olmayan partileri ortadan kaldırabilmek için darbeler yapıldı (örnek TİP’i kapatmak için 12 mart darbesi gerçekleştirildi, kendi yarattıkları terör ise işin bahanesi oldu)
    yeni bir türkiye solunu kurma konusunda değişikliğe EVET diyen EDP ve DSİP’e çok büyük görev düşmektedir.

    aslında toplumdaki bölünme hali anlamsız bir bölünme değildir, kemalizmin kuyruğunda siyaset yapan sol ve sağ ile kemalizme rağmen siyaset yapabilmeyi göze alan sol ve sağ’ın bölünmesidir ki, buna kırılma demek daha doğru olacaktır.

    bu kırılma kemalizm kuyrukçuluğunu kendine siyaset edinenlerin tasfiyesi ile sonuçlanacaktır, zira 21nci yüzyılın dayattığı reel siyaset ile kemalizmin doğmaları arasındaki açılmış olan makas aralığı kapanacak gibi değildir, kemalist cumhuriyeti (ideolojik devleti), demokratik cumhuriyete (demokratik devlete) tercih eden bir siyasetin kaybetmekten başka bir seçeneği yoktur.

    cumhuriyetin kazanımları diye bir yutturmaca içinde olan kemalist mollalara sormak gerekiyor, bu cumhuriyet kazanımlarının içeriside çoğulcu ve katılımcı demokrasi var mı?, insan hakları var mı?, hukukun üstünlüğü var mı?

    (bu soruların sorulduğuna tanıklık etmişliğimiz var, ancak ne varki cevaplanabildiğine henüz tanıklık edemedik)

  8. Yazan:hatıralar Tarih: Eyl 23, 2010 | Reply

    Alişanoğlu’nun kitabındaki (Netekim 12 Eylülde Geldiler)en değerli nokta, hapishanelere ilişkin anlattıklarının 12 Eylül öncesi ile 12 Eylül sonrasının kesiştiği noktada yaşanmış olmasıdır. Daha önceden de bildiğimiz gibi, 12 Eylül öncesinde devrimci tutuklular, tüm zulme rağmen yüksek bir morale sahiptirler. Hatta bu yüksek moral, zaman zaman aşırı, örneğin, Alişanoğlu’nun anlattığı gibi, cezaevi görevlilerine “yüzbaşı, gel bakim buraya” diye seslenmek türünden (s.149) gereksiz davranışlara da yol açmıştır. Kanımca bu yüksek morale neden olan, devrimin gelip kapıya dayandığını düşünmek gibi etkenlerin yanısıra, açıkça dillendirilmese de içten içe “parlamenter bir demokrasi” ve “hukuk devleti” düzeninde yaşandığına olan inançtır. Genelde sol düşünce, parlamenter düzenle faşizm ya da askeri yönetim arasında son derece keskin bir ayrım görmektedir. Öyle olduğu içindir ki, 12 Eylül darbesi gerçekleşince, Davutpaşa Cezaevindeki tutuklular yoklama sırasında kurşuna dizileceklerini ciddi ciddi düşünmüşlerdir (s.192). Tabii ki, bunun ardından yelkenleri suya indirme de gelmiştir. O güne kadar sayımda ayağa kalkmaya karşı direnilmişken, 12 Eylül sabahı, kimse yeni bir uyarı yapmadan ayağa kalkmaya karar verilir. “Gel bakim buraya” diye çağrılan görevlilere “komutanım” diye hitap edilmeye başlanır.

  9. Yazan:Ali yazar Tarih: Eyl 24, 2010 | Reply

    Merhabalar,

    Özetle diyorum ki;
    Solcu olmak uluscu ,milliyetci olmaktir,
    Solcu olmak baska uluslari da esdeger görmektir,
    Solcu olmayi kendi toplumunu ve sorunlarini daha konusamadan Enternasyonelizm hülyalariyla beyinleri ucmus ütopik 68-78 kusagindan sonra nihayet TC de de Marks in bile hasiralti ettigi “Sosyalizmin sadece nasyonalizmle mümkün “olacagini idrak edenlerdenim..
    Tersini cok isterdim ama bu ugurda kendi dilinden vazgecebilecek tek avrupali birey göremedigimden Diger ülkeleri saymama bile gerek yok..
    Dünya gercegi; Emperyalizm( ki artik büyük sirketlerdir ,devletlerden ziyade)önünde tek engel bu yüzden ulusal devletlerdir..kaynaklarini ve insanlarini tam olarak sömürüye acmakta zorluk cikaran..
    Suclu :tüketim cilgini tüm insanlik. sermayenin istahini kabartip ,dünyayi biraktik uzayi bile kirleten üretim ve bu ugurda kirletilip tüketilen gelecege birakmakla yükümlü oldugumuz(herkes ayni ahlaki degerde degil malum) temiz ve yasanasi dünya..

    ..

  10. Yazan:ali duman Tarih: Eyl 24, 2010 | Reply

    “Ali Yazar, Veli bozar, küp suyunu çeker azar azar.” (Barış Manço)

    bu Ali’ye bir Veli gerek.

  11. Yazan:aziz yılmaz Tarih: Eyl 25, 2010 | Reply

    Solcu olmak uluscu ,milliyetci olmaktir,

    ???

    Enternasyonelizm hülyalariyla beyinleri ucmus ütopik 68-78 kusagindan sonra nihayet TC de de Marks in bile hasiralti ettigi “Sosyalizmin sadece nasyonalizmle mümkün “olacagini idrak edenlerdenim..

    Nasyonal Sosyalizm?
    Ha evet,Nasyonal Sosyalist Alman Partisi hitleri iktidara taşımıştı.Hani şu Avrupayı kana bulayan ırkçı faşist Nazilerden sözediyorum;onlar da Nasyonal Sosyalistti de…

  12. Yazan:Ali yazar Tarih: Eyl 25, 2010 | Reply

    Kiymetli Duman ve Yilmaz Beyler ,
    Solcu Öncelikle etrafiyla ,ulusuyla ,milletiyle mesgul beyin tasimiyorsa ütopik Alemlerde ucuyor demektir.. Yaniliyor muyum?
    “Menfaatini Düsünmeden yasayan insan yanlis yasiyor demektir..”izafihi bir kavram olsa da doganin kanunu kadar kati..
    Kiymetli yazilarinizla anladigim ,Evrensel sol Degerlerin reel dünyada yansimalarini farkli okudugumuz..
    Yil 2010 ve Dünya maalesef 1960 larin Dünyasindan ne kadar daha saga ,egoizme kaymis hayatlarla dolu ..Abd hala irak ve afganistanda..AB $ak$akcilari arkasinda..
    Yazilmis AB normlarinin Kendi uygulamalarinda ne kadar anlamsizlastigini gayleye alinmadigini Fransa ,Almanya ,Avustr…vs.de halk hareketlerinin ne yöne aktigini analiz etmeden ,TC yi Bagimsiz tavrindan 1945 lerde Sosyalist rusyanin emperyal emellerinin alikoydugunu ,TC yi ABD kucagina oturtan etkenlerden biri oldugunu vs..analiz edebiliyorsak daha cok analizlere ihtiyac olacak demektir ,Ama hizli akan hayati yönlendirecek gücün bunlardan degil Bilim ve üretimden gectigini de söyleyip gücümüzü varsa! o yöne aktarmamizdan bahsetmek isterdim…

    ….

  13. Yazan:ali duman Tarih: Eyl 26, 2010 | Reply

    Sn. Ali Yazar,

    sizin sosyalizmden anladığınız ile benim sosyalizmden anladığım taban tabana zıt.

    öylesine zıt ki, düşünce mantığınıza göre marx’ı bir faşist, hitler’i ise bir sosyalist saymamız gerekecek kadar hemde. (bir ideoloji ancak bu denli ters yüz edilebilinir ki bunu başarmışsınız)

    sanıyorum sosyalizm ile nasyonel-sosyalizmi birbiriyle karıştırmaktasınız. (buna şaşmıyorum, zira 85 yıllık cumhuriyet tarihinde sol’un her rengine yapılan resmi düşmanlığın, sol’u bu denli çarpıtması son derece doğal olduğu gibi ayrı bir gerçekte)

    hem solcusunuz hem de ulus devlet modelini sanvunmaktasınız ya oysa, marx göre sosyalizme en büyük engel ulus devlet modelidir, işte bu yüzden marx, enternasyonalizm ile “sınırsız ve sınıfsız bir dünyayı (komünizmi)” hedeflemiş ve bunu ulaşmanın teorisine kafa yormuştur.

    siz, hitler ile zirve yapmış ulus-devlet modelini savunurken aynı zamanda da solcu(!) olabiliyorsunuz, bu nasıl oluyorsa bu ülkede olabiliyor, zira bir nevi kemalizm kuyrukçuluğunda geliştirilen doğan avcıoğlu solculuğu, ırkçı MDD solculuğu böyle bir -sahte- solculuğu mümkün kılabiliyor bu topraklarda.

    1945’lere kadar hitler için övgü dolu yazılar yazmış, 1930’larda başbakan inönü’nün italya ziyareti nedeniyle “selam olsun kemalist türkiyeden, faşist italyaya” manşeti atmış cumhuriyet gazetesi destekli solculuk böyle hormonlu bir solculuk yarattı ülkemde şaşmamak gerek, şaşmıyorum da, çok günahı var sahte solculuğun okulu olan gazete-cumhuriyetin bu günahına, bu günahlardan bir tanesi de 1950’li yıllarda nazım hikmetin resmini basıp resmin altına “resmini bastık kı, yüzüne rahat tükürebilesiniz” diye yazmış olmaktı, işte bu sahte solculuğun yarattığı sahte bir solculuk var, dünyayı da, türkiye yi, sosyalizmi tıpkı gazete-cumhuriyet gibi tersten okuyan.

    her şeyin bir sonu olduğu gibi devletçiliği solculuk sanan, bu çakma solculuğun, devlet beslemeli solculuğun da sonu var ve bu son çok yakın türkiye için, müesses nizamın türkiye için tahkim etmiş olduğu sahte solun sonu gelmiştir, maskeler düşmüş, kralın çıplak olduğu ayan-beyan ortadadır. üstelik kralın çıplaklığını söylemek cesaret bile gerektirmiyor, bunu söylemek çok alalade bir durum artık.

    not: pek tabiki müesses nizam türkiye için kendi iktidarına hizmet edecek “sahte sol” tahkiminde bulunurken, aynı zamanda “sahte sağ”ı da tahkim etmiştir, bu tahkim sonucudur ki iktidarda yer alan sağcı aktörler (demirel, erbakan, türkeş, mesut yılmaz, tansu çiller) bu nizamın figuranları olarak yer almışlardır, sol figuranlar ise sayılamayacak kadar çoktur, ancak en namlısı ve adı adılmadan geçilmeyecek olanı doğu perinçektir. menderesleri asan zihniyette, denizleri asan zihniyette aslında aynıdır, türkiye toplum mühendisliğinin en acımasız uygulama alanı haline getirilmiş, bir devlet kendi halkına karşı hem toplum mühendisliği uygulamalarında bulunmuş, hemde psikolojik harp taktiklerini uygulamıştır. kendi halkına karşı harp uygulamış kaç tane devlet vardır? 85 yıllık böylesine kirli geçmişiyle yüzleşemeyen bir ülkenin ne solundan, nede sağından bir hayır gelmez, gelmesi beklenemez. “tahkim edilmişliği” aşacak şekilde yeniden inşa edilecek “hakiki” solunda, sağında başlangıç noktası bu yüzleşmedir.

    bu yüzleşmeyi gerçekleştiremediği gibi kendi cellatına aşık olmuşların küreselleşmeye ilişkin görüşlerinin de, neoliberal siyasete yönelik eleştirilerinin de bundan ziyade başka düşünce ve eleştirilerinin de bir kıymet-i harbiyesi yoktur, olmayacaktır da.

  14. Yazan:aziz yılmaz Tarih: Eyl 26, 2010 | Reply

    Solcu Öncelikle etrafiyla ,ulusuyla ,milletiyle mesgul beyin tasimiyorsa ütopik Alemlerde ucuyor demektir.. Yaniliyor muyum?

    Sayın Yazar,
    Cümlenin sonundan başlayarak “hepimiz yanılabiliriz”diyerek başlayayım.Doğrularımız sonuçta algılarımızla şekillenir.Ve doğal olarak sizin doğrunuz pekala bana uymayabilir(benimkinin de size uymayacağı gibi).
    Dolayısıyla-size göre-yaşamın merkezine ulus/milliyet gibi kavramların alındığı;devlet/sistem/rejim…vb kurumların penceresinden dünyaya bakıldığı ve bu bakış açısıyla “aidiyetlerin”öncelendiği bir zihin ve düşünce dünyası en ideal ve doğru yol olarak benimsenebilir.Bu bir bakış açısıdır,dolayısıyla da kendi doğrunuzdur.Ve elbette inandığınız doğru kendi içinde tutarlı da olabilir.Lakin kavramları karıştırmamak gerekir.Zira sizin,”yoksunluğu”durumunda ütopik ve hayalperest’liğe çıkacak dediğiniz şey sol ve sosyalizm değil milliyetçiliktir.Kısacası,milliyetçi duygulara sahip olmayanlar size göre sağlıklı bir beyne de sahip olmamış oluyor.
    Her neyse,ideolojinize itirazım yok;milliyetçi olursunuz ya da muhafazakar…Çok çok ben de çıkar kendimi tanımladığım düşünce veya inandığım felsefe üzerinden tartışırım sizinle.Siz haklı çıkarsınız,ben çıkarım…Siz yanılırsınız ya da ben…Bir ikna zemini oluşur ya da oluşmaz.Bunların hepsi fikir alış-verişi,tartışma,eleştiri ve özeleştiri akışı içinde şekillenir ve bir “sonuç”a çıkar.Amma siz baştan bana milliyetçiliği sol/sosyalizm diye benimsetmeye çalışırsanız,izninizle “yanılıyorsunuz”derim.Kabalık etmek istemem ama argümanlarınızın tutarsızlığı yanılgıdan da öte yaman bir çelişkiye işaret ediyor.Üzgünüm.

  15. Yazan:Ali yazar Tarih: Eyl 27, 2010 | Reply

    Kiymetli yazilarini ve zamanini sahsima ayiran degerli insanlara evvela tesekkurler,
    Özünde ayni ütopyayi paylasan insanlar oldugumuz,ayni deger yargilariyla sekillenmis insanlar oldugumuz görülüyor..
    Ulus devletler sahsimda da TABU degildir ve sonlari elbette gelecektir(kari$an nüfus hareketleri bunu kacinilmaz kilacak ve hicbir engel tanimayacaktir.) bunun yakin bir tarihte olmayacagi da acik..Öyleyse ufka baygin baygin bakan gözlerimiz önümüzü de görsün..
    Sahsimi ,Enternasyonel sol da(tam da Sn.Duman in oturttugu bir bakis acisiyla sol) olan beynimi bosluga iten yasadigim olayi paylasip bu fikir telakkilerine son vermek istiyorum,
    AB ,sosyalizm ve Globalizm adi altinda bir tartisma platformundayiz..
    78 kusagi bir TC vatandasi arkadas Avrupali muhataplarina su soruyu yöneltiyor;
    AB yi kurdunuz ekonomik birlik ,siyasi birlik vs..Ama neden tek dil e gecme yönünde hicbir girisim ve mücadele yok!.bu ki bizlere enternasyonal sol mücadelede en büyük enstruman olacak..
    Cevap;Avrupa ülkeleriden hic birinde ,dilinden ve kültüründen feragat edecekinsanlar yetistirilmedi.sizin gibi idealistlere!pek rastlanmaz Avrupada..
    Realite de budur günümüzde birbirine sonuna kadar acik sinirlariyla avrupa milletleri sadece Menfaat birligi yapmislardir.Birbirlerine nüfus akisi yok denecek kadar azdir.Az gelismis olanlarin digerlerine gecisi ustalikla engellenmistir..
    Halklarin kardesligini bozan da Proleteryanin olusumuna set ceken de paylasim kavgasindaki yüzyillardir hep galip tarafta oturanlardir..
    Bir mücadele arzusu varsa vahsi kapitalizme karsitüm insanligi kapsayacak cözüm Tümdengelim Degil TÜMEVARIM la ancak mantik ve sonuc bulur diyorum..”Tümdünya iscileri birlesin”Cözümsüz Tümdengelimdir.
    “yurtta sulh cihanda sulh Tümevarim dir..

    Her ne kadar bizden olan degerlere alerji tasisakta ki haksizda sayilmayiz 80 yildir kendi halkini ve onun gelecegini
    sömüren!sözümona ulus devlet in insanlari olarak..
    Dogru argümanlar dogru insanlarin elinde dogru sonuclara götürür..

    Sevgiyle kalin..

    .

  16. Yazan:Mustafa Akbaş Tarih: Eyl 27, 2010 | Reply

    Demek önüne gelen Türk solunu kullanmis. Bence cok normal solcularin ortak bir degeri yok. Ortalıkta ekşimiş parola atip dolaşırlar.

  17. Yazan:Mahmud Abbas Tarih: Eyl 27, 2010 | Reply

    Türkiye’de Solcuların ortak bir değerinin olmadığı tarihsel bilgisizlik…AB konusuna gelirsek Avrupa Birliği sosyalist bir federasyon değil kapitalizmin bir parçası…Avrupa solu,Evrensel sol gibi kavramlarla Avrupa Birliği oluşumu da aynı şey değil ayrıca…Sınırların ve sınıfların olmadığı insan temelli ”Sol” ile ötekileştirmeyi,saldırganlığı ve ayrımcılığı esas alan milliyetçiliği nasıl yanyana getirebiliyoruz o da ilginç..Eğer Solun diğer öğretileri görmezden gelinerek ABD karşıtlığı, Emperyalizm karşıtlığı Sol olarak isimlendiriliyorsa Kemalistler,Ulusalcılar çok karşı durdukları İran İslam Devrimi’ni model almalılar..İran hem ABD karşıtı hem Anti-Emperyalist…Bu görüşe göre İran İslam Devrimi solun ta kendisi oluyor..Buradan çıkan çelişkileri ”Sol”un ne olduğu konusundaki çelişkilerin sahiplerine bırakıyorum…

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin