RSS Feed for This Post

Bildiriyorum; Bırakıyorum, Susuyorum, Dönmek Üzere Gidiyorum

Sivil düşünce’den

Sylvia’nın urganı; gazı açık bırakılmış bir ocak önünden bildiriyorum.

  Emanetim olan varlıklara bıraktığım kurabiye ve sütten fazlasının sahibi olmadığım halde, yeniden devralmak üzere bu kez bırakıyorum.

  Şair’in dediği gibi ‘ celladıma gülümserken ‘, yeniden devralmak üzere; bu kez kendimi çoğunluğun telkinlerine, keskin uçlarına bırakıyorum.

  Eksik eteğimi, süpürge saçlarımı, kıt aklımı ve teşhirci fıtratımı asit kuyularına bırakıyorum. Varlığın beni eritene kadar, yeniden devralmak üzere bırakıyorum.

  Benim, benim, benim…

  Bu mahzende kadınlar, yıllarca acı içinde bekler ancak hiç şarap olamazlar, sarhoş sofralarında meze niyetine göz yumulup, kusulurlar. Çoğu kez susturulurlar. Öyle ise, bildirmek senin, bırakmak senin, olmamak senin, hamlık senin, susmak senin, hep senin.

  Mağdur olmayı gör; an ile görünmez, on dakika evveli kıyılan taraflarındaki acıların an ile hiç. Sanılmazsın yahut sayılmazsın. O mahzenin en karanlık köşesi senin, en uzun bekleyişi var ya, işte o da senin.

  Leke. Aldın mı ismin başına fırıldayarak arayan gözlere karşı ürkmek yine senin.

  Konuş. Anlat. Hadi bakalım, kuyruk sallama potansiyelinden kaynaklı her ‘hata’ senin. Çanakçı karı, bu rezaletin kaymağı yine senin.

  Ağla. Parçalan. Hadi, şimdi. Deli, feminist, yırtık, ahlaksız, psikolojisi bozuk… Tüm bu sıfatlar, konuştuktan sonra yine senin.

  Yaz. Çiz. Ya da imha et. Cahiliye efendileri kuma gömmek üzereyken yeniden seni, sakallarından toprağı ve kumu, ellerine temizlemek yine senin.

    Bundan böyle susuyorum, susmadan evvel…

  Sözle gelirler, elle gelirler, sonra yekünle. Bundan böyle susuyorum.

  Bundan böyle susuyorum. Ne yaptıklarını bilmediğimiz kadınlara, bize ne yapıldığını anlamadığımızı da anlatmıyorum. Bu zulmün erkek zulmünden değil, kadın fitnesinden yaşandığını bize hatalarımızla(!) anlatmaya çalışan ecinni kadınların, dillerinden muhafaza için de susuyorum.

  Dostlarımıza kırılıp, yine susuyorum.

  Allah belası dişi yanlarımızı da alıp, hiç konuşamadığımızı unutup, sonra yine susuyorum.

  Yorgunluktan belki uyuşmuş serçe ayaklarımızı, devşirip bacak bacak üstüne attığımızda, ahlaksız, terbiyesiz ne varsa salyalar eşliğinde konu etmeye çalışanlara dahi, susuyorum.

  Sevmeyi red ettiğimizde, hakkımız olanın şiddet ve nefret olduğunu bastıra bastıra gösterenlere de, susuyorum.

  Elalemin iç işlerine karışmayı uygun gör(me)yen yurdum Müslümanlarının, başörtülü kadınların içişlerine karışma mahremiyetinden münezzeh yanlarının, ‘ recm ayeti diye bir ayet yoktur ‘ diyememelerine de, recmi bekleyenin bekleyişine de susuyorum.

  Katl ile zinayı ayırt edemeyen hükümlerin toptancılığına da susuyorum. Hükmün şekline, çizilen şemaline, bakıp bakıp, yine susuyorum.

  Kesip yeşim bileklerimizi ve kehribar saçlarımızı, doğrayıp çatal dilimizin üstüne, kan doldurana kadar sırça fanuslarımızı; susuyorum.

  Gidiyorum, gitmeden evvel…

  Şaşı gözlü, dolma bacaklı, ön dişi seyrek tehlike arz etmeyen(!) türevlerimi dahi alıp, yüzüne bakılası taraflarım hürmetine, R’leri söyleyemeyen yanlarıma tapıp, dönmek üzere gidiyorum.

  Kırılmaya müsait yönlerimi, içimde kırılacak bir şey bırakmamış olanlara yapıştırıp, bu algılara tokuşturup, şerefine kadeh kaldırılmayacak ucuzluğumla dişlerimi sıka, dillerimi ısıra ısıra gidiyorum.

  Arkama baka kala, önümdeki taş ile yuvarlana; adıma dikilmiş putlara secde etmeye, o putları kırmaya heveslenen yanlarımı da kursaklarda bıraka, üzüle, ağlaya gidiyorum. Döneceğim yere işaretleyip niyetlerimi ve kahredip hayallerimi, on ikiden vurarak hedeflerimi, ahım kala kala; dönmek üzere gidiyorum.

  İki elin çıkardığı tek alkış benim olsun için, arzularıma tecil edilmiş mühürler vurdura vudura, ümitlerime yalancılık yakıştıra yakıştıra; dönmek üzere, tekrar debeleneceğim yere, bir nişan dikmek üzere, döneceğimi bile bile gidiyorum.

  Seksen kırbacın, bir recm ettiği ve tek cinsiyetimi taşladığı toprağa, kanımı döke döke, bin parça kristal kırığa, kaderim kristal olabilmek iken, binbir buz parçası kılınarak gidiyorum.

  Seksen kırbacın, bile isteye seksen taşa devşirildiği zamanlarda; kahpeliğime bozula bozula, yüzümü kızartmadan ama ar damarımı çatlatarak gidiyorum.

  Tutunamayan yanlarımı, gömüp toprağa yarı beline, ayaklarımı omuz dibine, yakılası bir cadı gibi on beşinde, ama yüz yaşında bir yorgunlukla, lanetimi katıp etimden çıkan dumana; hortlayacağım çukuruma, geri dönmek üzere gidiyorum.

  Başlayıp cümlelere çoğul çoğul, acımı yakarıp oluk oluk, bitirip bu isyanı delik deşik, tekliğimle, bir başıma; bırakıyorum, susuyorum, dönmek üzere şimdi gidiyorum.

  Bu kurakta, yağmur bekleye bekleye, yağmur beklemeye gidiyorum.

  Yağmur yağacak, ben gittikten sonra o güzel şair yazacak;

” yağmur yağınca, o büyük yağmur,
kemerli, revaklı hayalhanelerinde
arp çalan, neşide söyleyen, iskambil falı açan
ve tatlı ürpermeleri içinde, ölümlü ihsasların,
aşk oyunlarıyla oyalanan
zarif ruhlarını çürütecek rutubet
ve rakik vicdanlarını,

suskun kalem efendilerinin.
ama yıkayacak aynı zamanda,
silip temizleyecek yağmur
noktasına, virgülüne kadar,
halkın belleğine balçıkla sıvadıkları
– o göçebe serazen güzeliyle yaşanan
küçük, masum macerayla ilgili –
bulanık satırlarını, görece lekelerini,

benim destansı hikâyemin… ” Cahit Koytak

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin