RSS Feed for This Post

Çığlık

Nasıl bir kutuplaşma, nasıl bir kendi içine, haklılığına kapanma bu… Savaşarak kazanmaktan başka bir çözüm üretemeyen ikiz ruh halleri…

Ancak ne olmasını  bekliyorduk ki?

Darbe üzerine darbe; travma üzerine travma yaşayan bu memleketin insanlarının bugünlere gelmesi hiç mi beklenmeyen bir sonuçtu?

“Her Türk asker doğar”, “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” diye diye, Türk’üyle, Kürt’üyle hakkaniyet isteyen herkes askerleşti ve kendini feda eder oldu. Sivil otoritenin asker karşısında ezikliği, bugün Kürt sivil siyasetçiler için de geçerli; onların da en kutsal bildikleri otorite, “askerî otorite” oldu. Bugün birçok Kürt çocuğu televizyon dizilerindeki kahramanlara değil; “gerillalara” özeniyorlar.

Ne olmasını  bekliyorduk ki? Daha 20 sene önce Saddam’ın kimyasal silahlarından kaçıp, Türkiye sınırlarına yığılan Kürtlere -“Kürt” dememek için- “Peşmerge” deme garabetinin sergilendiği bu memlekette, yerlerinden yurtlarından edilen, çocukluklarını yaşamak için etraflarında gördükleri şiddeti oyunlaştırmaktan başka alternatifleri olmayan çocuklardan başka bir şey mi bekliyorduk?

Herkes kendi dünyasının içinde dönüp duruyor. Birbirini besleyen iki tane anafor, şiddetle etkisi altına girenleri alıp yutuyor. Bütün Türkiye’de geçerli olan bir durumu Güneydoğu’da insanlar iliklerinde hissediyorlar. Nerdeyse 30 yıllık bir birikimden sonra, en az iki nesil artık “normal” düşünemiyor; normali arzulasa bile normali hayal edemiyor. Kendini baştan aşağıya “öteki” hisseden Hakkâri’de Kürtleri “kafası koparılması gereken hainler” olarak gören, gözetleme kulelerinden şehre doğru megafonla küfür eden polislerin mevcudiyetinde 7’den 70’e herkesin psikolojik desteğe ihtiyacı var.

Geçenlerde Berat Özipek bir arkadaşından alıntılayarak yazmıştı: “Otuz yaşın üstündeki kuşak gitmeden bu sorunu çözmek zorundayız; çünkü ortak değerleri aşınmış, şiddet ortamında büyüyen bir kuşakla yarın işimiz çok daha zor.”

Duyuyor muyuz? “Biz birbirimizle uzlaşabilecek en son kuşağız!”

Bugün askerî  seslerin dışında kalanlar baskı altında; askerî dillerin dışında durmak hiç kolay değil. Ancak hâlâ umut var… Anafordan kurtulmayı becerebilenlerin yaratacağı ortak vicdan diliyle savaş efendilerinin meşruiyeti kırılabilecek.

Umut var, çünkü  çaba var. Aralarında dindarı, milliyetçisi, solcusu, yazarı, akademisyeni, sanatçısı olan 16 “Türk”, Siirt Belediye Başkanı  Selim Sadak’ın daveti üzerine, geçtiğimiz 12 haziran gecesi Siirt’in Kaletül Üstad Tepesi’ndeki “Barış Çadırı”nda buluştu ve şu bildiriyi imzaladılar; duyun:

***

Kürt sorunu bizim de sorunumuzdur…

Ülkemizde çeyrek asırdır devam eden çatışma ortamının daha da büyüme eğilimi gösterdiği bir dönemdeyiz.

(…) Sorunların  çözümü için, hukuk ve adalet ekseninde temel hak ve özgürlüklerin tüm yurttaşlar için sağlandığı yeni bir toplumsal sözleşmeye duyulan ihtiyaç açıktır. Eşitlik ve kardeşlik temelindeki gönüllü beraberlik ancak böyle sağlanabilir.

Ancak sorunun çözümünde şiddette ısrar edilmesi insanlarımız arasında ayrışmayı arttırmakta; şiddet korkunç bir sarmal halinde şiddeti yeniden üretmektedir.

Biz bu şiddetin artık durmasını istiyoruz ve birbirimizden kopmak istemiyoruz. Köklerimiz aynı topraklardan besleniyor. Kürtlerin sorunu bizim de sorunumuzdur.

Türkiye’nin dört bir yanından gelen bizler tüm kamuoyuna; Meclis’e, hükümete, bütün siyasi partilere, sivil toplum ve tüm toplum kesimlerine sesleniyoruz: Sorunun çözümüne katkı sunabilecek hiçbir unsuru dışlama lüksümüz yoktur.

Bu sorunu barış ve diyalog ekseninde çözmeyenler, sorunun getireceği olumsuz sonuçların altında hep beraber ezileceklerdir.

Çözümsüzlükte ısrar etmenin hiçbir manası kalmamıştır; ellerin tetiklerden hemen şimdi çekilmesini istiyoruz.

Bugün barış için adım atmak riskli görünüyor olabilir; öfkenin diliyle konuşmamak cesaret gerektiriyor olabilir. Ancak, şimdiye kadar ödenen bedeller gözönüne alındığında, barış yönünde irade göstermek, her zaman olduğu gibi en büyük cesarettir ve en yararlı sonucu sağlayacaktır. Bu sonuç başaranların yüz akı olacaktır.

Operasyonların ve silahlı eylemlerin son bulması için tüm sorumluları  irade göstermeye ve adım atmaya davet ediyoruz.

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:yyeliz Tarih: Haz 21, 2010 | Reply

    “Çözümsüzlükte ısrar etmenin hiçbir manası kalmamıştır; ellerin tetiklerden hemen şimdi çekilmesini istiyoruz.” çeyrek asırdır süren bu savaşın bizi getirdği yer belli. demokratik yollardan seçilen kürt politikacılarına yasak getirmek de babalar gününde onlarca babanın yüreğini yakmak da aynı derecede mesuldür bu savaştan.
    Operasyonların ve silahlı eylemlerin son bulması için tüm sorumluları irade göstermeye ve adım atmaya davet eden bu metni gönülden destekliyorum

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin