RSS Feed for This Post

Devlet Kuranların Millet Kurgusu; 27 Mayıs 1960 Darbesi (3): İhtilal Sonrası

  Bir ihtilal sadece gerçekleşme süreci ve gerçekleşmesi ile tarif edilemez. İhtilallerin en önemli etkileri sonrasında yaşananlarda saklıdır. 

  Daha önce işlediğimiz 2 bölümü zihin toparlamak açısından özetleyelim; 

  60 Darbesi öncesinde bu ülkenin tarihinin yapı taşlarından olan militer sistem, Tek Partili Dönemden, Çok Partili Dönem’e geçişi bir türlü hazmedememiş, jakoben yönetimlerin devamını sağlamak isteğiyle Çok Partili Dönem’e geçişin hemen ardından bu durumu değiştirme niyetiyle ordu içerisinde klikleşmeye, cuntalar oluşturmaya başlamıştır. Seçimlerden CHP’nin çıkacağı ümidiyle hazırlıksız yakalanan bir gurup o telaş ile acemice bir tezgah düzenlemiş, işi kılıfına uydurarak ortamı sağlamıştır. Bu ortam sağlama sırasında halen içerisinde olduğumuz, demokratikleşememe durumumuzun faillerinden ordu içerisindeki bazı isimler, üniversiteler kışlamızdır mantığı güden bazı profesörler, yakamızdan bir türlü silkip atamadığımız ve ıslah edemediğimiz CHP siyaseti ve Menderes’in Rusya’ya yönelmesinden büyük rahatsızlık duyan Amerika büyük rol oynamıştır. Olan yine millete olmuştur. Milletin hür iradesi sorulmadan infaz edilmiş, seçtiği Başbakan asılmıştır. Türkiye demokrasiye en yakın olduğu, tam kalkınmaya başladığı sırada bu darbe ile hem demokrasinin en uzağına atılmış hem de kalkınmasında çok büyük gerileme meydana gelmiştir. 

  Bu darbenin bir yönü de ‘ hukuksuzluğu ‘ kapsamaktadır. Usule uygun olmayan, keyfiyetine karar veren bir hukuksuzluk ortamı apar topar hazırladığı mahkemelerde adapsız bir yargılama sonunda neyin ne olduğu anlaşılmadan, hüküm vermiştir. Yargılananların elbet suçlu olduğu durumlar vardır. Ancak suçlular usule uygun ortamlarda yargılanmalıdır. Ülkeyi kendi emrinde zanneden bir gurup idam meraklıları tarafından değil. Bizim tepkimiz bunadır. 

  Bu darbenin iç yakan bir yönü de ideolojik nedenler ile adalet ile yorumlanmamış olmasıdır. Kemalist ve Ulusalcı olarak ifade edilen ekol zaten darbe taraftarı çoğunluktan oluştuğu için bir umut olarak baktığımız, bir dönemin darbesini en ağır şekilde yaşayan bir takım solcularda bu darbeye darbe gözüyle değil adeta bir gereklilik gözüyle bakmıştır. Oysaki insanı temel aldığını iddia eden, hür iradeyi kutsayan her ideolojinin, her gurubun tepeden inme ( halkın eliyle olmayan ) her darbeyi aynı şiddetle kınaması gerekmez mi? Elbet gerekir. Bu nedenle bir hukuksuzluk ortamı karşısında kendi lehine nedenler ile sessiz kalınmamalıdır, zira o hukuksuzluk ortamı imkan verilirse genişleyecek, tepki vermeyenleri de yutacaktır. 

  İşte Türkiye’nin bir döneminde böyle bir oyun oynanarak tarihimizin utanç listesi kabartılmıştır. 

  Darbe Sonrası Dahiyane(!) İcraatlar… 

  -1961 Anayasası Nasıl Hazırlandı? 

  Darbeden sonra iş başına getirilen Cemal Gürsel, birbiri ardına yayınladığı tebliğlerin 13 numaralısının, 2. maddesinde aynen şöyle diyor: 

” Yeni Anayasa’nın hazırlanması vazifesi Sayın Rektör Sıddık Sami Onar’ın başkanlığındaki profesörlerden mürekkep yüksek bir ilim ve hukuk heyetine tevdi edilmiştir. Yeni Anayasa ilan ve tatbik mevkiine girinceye kadar bütün siyasi partilerin faaliyetini men ediyorum. Aksi hareketleri çok şiddetle cezalandıracağım. Vatandaşların verilen tebliğlere riayet etmelerini bilhassa rica ederim. ” 

  Bu tebliğin hemen ardından profesörler an bu andır ruhuyla Ankara’nın yolunu tutar ve hemen MBK üyelerine şu vahim soruyu sorarlar; ” Nasıl bir Anayasa istiyorsunuz? ” 

  Bu gelişmeden sonra 1924 Anayasası yürürlükten kalkmış olur ve Geçici Anayasa’nın 1. Maddesine göre Türk Milleti adına hakimiyet hakkı MBK eline geçer. Yani milletin iradesini hiçe sayanların eline! 

  Senatörlük 

  Milli Birlik Komitesi sözüm ona ülkeyi kurtardıktan sonra popülist bir dil ile özellikle Cemal Gürsel ağzından ‘ sizi kurtardık, her şey sizin içindi bu iş bitince çekileceğiz ‘ türünden yalanlar ile kahramanlığa oynasa dahi bir yandan da Cumhurbaşkanlığı koltuğuna göz dikmişlerdir. Hatta kendi isteğiyle değil ancak halkın yönlendirmesiyle birden kendini Cumhurbaşkanlığı görevine tamamen spontan bir şekilde aday olarak gören  Ali Fuat Başgil; Sıtkı Ulay ve Fahri Özdilek tarafından bu göreve talip olmaması için uyarılmış, tehdit edilmiştir.  

  Elbet meselenin bir de ön hazırlığı vardır; senatörlük. Bu dahiyane (!) gelişmenin fikir babası İsmet İnönü’dür. İsmet İnönü, CHP içerisindeki yakınlarına sık sık 27 Mayısçılardan bahisle: ‘ Bu çocukların durumu ne olacak, artık orduya dönemezler, iktidarı devrettikten sonra ne yaparlar, bu meseleyi düşünmeliyiz? ‘ telkininde bulunduğu için bu mesele önce 27 Mayısçıların kulağına, oradan Anayasa Komisyonu üyesi profesörlerin kulağına gelmiştir. 

  Bugünün CHP’sinin ağzından düşürmediği erken seçim çığlıkları, o dönem İsmet İnönü içinde kurtarıcı bir çığlık olmuştur. Zira DP kapatılmıştır, yeni bir parti derlenip toparlanmadan seçime gidilecek olursa bu kez CHP iktidara oturacak, Tek Partili Dönem neredeyse geri gelecektir. 

  İşte bu ahval ve şerait içinde ordu içerisinde İnönü hayranlığı karşısında duran genç subaylar da mevcuttu. Bu subayların derhal tasfiye edilmesi gerekiyordu. Senatörlük işte bu koltuk kapkaçı hevesi sırasında CHP ve yandaşları için can simidi oldu; MBK’nin CHP’den yana olan üyelerine ömür boyu senatörlük vaad edilirken, Cemal Gürsel’ e de Cumhurbaşkanlığından söz edildi. 

  -Garantiye Alma Maddesi… 

  Hazırlanan Anayasa’nın türlü icraatlarla dolu olduğunu ancak şimdilik derinlemesine bir Anayasa Tarihi konusuna girmeyeceğimi, bu Anayasa konusunu ilerleyen zamanlarda  ‘ Devlet Kuranların Millet Kurgusu; Darbeler Tarihi ‘ konumuzun ‘ Anayasalarımız ‘ başlığında işleyeceğimi belirteyim. 

  Sadece bu bölüme konu olacak, darbecileri garanti altına alan bir maddeyi ibretlik olarak paylaşarak bu bölümü kapatayım: 

” 27 Mayıs 1960 tarihinden itibaren, Kurucu Meclis toplandığı 6 Ocak 1961 tarihine kadar Yasama ve Yürütme görevini Türk Milleti adına kullanmış bulunan MBK’nin ve Devrim Hükümetlerinin karar ve tasarruflarından ve bunların idarece ve yetkili kılınan organ ve mercilerce uygulanmasından dolayı; kararlar alanlar, tasarrufta bulunanlar ve uygulayanlar hakkında cezai veya mali veya hukuki sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine başvurulamaz. 

  Normal Demokratik Rejimi bütün teminatı ile kurmak amacıyla gerçekleştirilen ve yürütülen 27 Mayıs 1960 Devrim tarihinden 6 Ocak 1961 tarihine kadar çıkarılan kanunlar, Türkiye Cumhuriyetinin diğer kanunlarının değiştirilmesine ve kaldırılmasına uygulanan kurallara göre değiştirilmesinde ve kaldırılmasında uygulanan kurallara göre değiştirilebilir veya kaldırılabilir. Ancak, bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiasıyla, Anayasa Mahkemesine iptal davası açılamayacağı gibi, itiraz yoluyla dahi mahkemelerde Anayasaya aykırılık iddiası ileri sürülemez. ” 

  İşte böylelikle bir gurup darbeci tereyağından kıl çeker gibi kendi paçalarını kurtarmış, yaptıkları hukuksuzluğu hukuka bağlamıştır. 

  Toparlayacak Olursam… 

  Genellikle bir yazı dizisinin son ayağı toplamda söylenecekleri ihtiva eder. Ancak 3 Bölüm boyunca tanıklardan, anılardan, alıntılardan yaşananları parça parça sunup tüm yaşananları kısmen de olsa ortaya koyduktan sonra, her şey ortada dururken ve üstüne bugün yaşadığımız tüm olumsuzlukların dünden miras kaldığının kanıtı gündemden geçerken üstüne bir şeyler yazmak kelime israfı gibi geliyor. 

  Bu nedenle yaşananları aktarmaya çalıştığım yazı dizisinin sonucunu okuyanların takdirine bırakıyorum. 

  Son olarak bu bölümün, bu çalışmanın sonu ol(ma)dığını, aslını isterseniz bir başlangıç olduğunu belirteyim. İlerleyen zamanlarda ‘ Devlet Kuranların Millet Kurgusu; 12 Mart ‘ dönemiyle devam edeceğimin duyurusunda bulunayım. 

  Yeni Anayasa hazırlığında olduğumuz şu günlerde, Aziz Türkiye Halkının ( Türk Milleti yerine Türkiye Halkı özellikle kullanılmıştır ) hak ettiği darbecileri gıyabında dahi olsa yargılayabilecek, demokratik ve vicdanı kapsayan bir Anayasa’sı olsun!

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Normal bir ordu kaynaklarını emrinde olduğu milletten sağlar… Efendisi olan bu milletin gönüllü katkısıyla silah alır, asker toplar, YABANCI DÜŞMANLA savaşır.

Normal ordular efendilerini yani milleti, o milletin vatanını korurlar ya da ganimet getirebilecekleri ülkeleri işgal ederler. Yine efendilerinin emri ve izniyle yaparlar bunu.

Anormal ordular ise üniformalı eşkıyalardır. Disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler. Üniformalı eşkiyalar ülkenin zenginliklerini tüketirler, geleceğini mahvederler.

Kendisini ülkenin sahibi zanneden üniformalı eşkıyaların hakim olduğu ülkeler yabancı orduların işgali altında gibidir. İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar.

Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler.

Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 3 Yorum

  2. Yazan:aziz yılmaz Tarih: Haz 5, 2010 | Reply

    Yazı dizisini tamamlayacı bir final olmuş.Bugüne kadar 27 Mayısla ilgili pek çok kitap yazıldı,gazetelerde onlarca sayfa yazı dizileri yayımlandı,televizyonlarda konuya ışık tutacak belgeseller hazırlandı.Ancak hiç bir yazı,belge bu denli olayın içyüzünü anlatan toparlayıcı bir sunumla olmamıştır.Her şeyden önce bildik didaktik tarih kurgusu yok.Olay ve olgular kronolijik bir sıralamayla sınırlanmaksızın başlangıç nedenleriyle,tüm yaşam alanlarımızı işgal eden sonuçlarıyla gözler önüne serilmiştir.Dönemin ruhu,siyasi atmosferi,iktidar hesapları…Bütün bunlar dikkatle izlendiğinde aslında bugün yaşamakta olduğumuz sancılı dönemin tam da “o kurgunun”bir mirası olduğunu anlamak hiç de zor değil.Belki de “miras”tan çok bir “enkaz”la karşı karşıyayız.Bugün hala bu enkazı üzerimizen atamamışsak,nedeni bu sistematiğin bir türlü aşılamamış olmasındandır.Zira resmi tarih ve onun sivil destekçileri toplumsal bilinci tahrip etmiş,hafızaları bulandırmış ve vicdanlara da o ölçüde hasar vermiştir.

    Bu anlamda yazı dizisi bana göre ideolojik kaygılara itibar etmeksizin tarihsel gerçeklerimizle bir kez daha yüzleşmemize bir kapı aralamıştır…Hukuk,adalet,insanlık talep eden bir manifestodur.Dilerim yeni kuşaklara,bir dönem toplum ve halk iradesini hiçe sayarak memleketi korsan gibi yöneten zihniyetlerin ifşası için bir belge olur.Ve dilerim bundan ders çıkarılır.

    Emekleriniz ve değerli katkılarınız için tekrar teşekkürler Cemile hanım.

    Not:Yazı dizisinin devamı niteliğindeki(12 Mart,12 Eylül,28 Şubat…)diğer yazılarınızı da dört gözle bekliyorum.
    Saygı ve selamlar.

  3. Yazan:MY Tarih: Haz 5, 2010 | Reply

    Aziz Bey’e katiliyorum, özellikle de pedagojik açidan çok iyi, yapisi, bölümlerin ve paragraflarin birbirini izlemesi, kullanilan dilin sadeligi… Keske okul kitaplari da böyle yazilsaydi, tarih dersini daha çok severdik 🙂 anlaMAma imkâni olmazdi.

    yeni bölümler ve konularla ilgili çalismalar var ama müjdeyi verme zevkini yazara birakalim yine de 🙂

  4. Yazan:cb Tarih: Haz 5, 2010 | Reply

    my ve aziz yılmaz,

    yorumlarınız içimi ferahlattı.okuduğum kitaplardan bazıları çok bilgi verirdi ancak kronolojileri dikkatsiz işlendiği için aklımı çok karıştırırdı.tarihi bilgi veren yazılarımda bu kronolojiyi çok sağlam tutmaya çalıştım,şimdi başarılı olduğunu görmek iyi geldi.

    ben teşekkür ederim.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin