RSS Feed for This Post

İngiltere seçimleri ve çıkarılacak dersler

Birleşik Krallık’ta 1997 yılından beri iktidarda olan İşçi Partisi 6 Mayıs 2010 seçimlerinde yerini Muhafazakar Parti ile Liberal Demokrat Parti’nin oluşturduğu koalisyona bıraktı. Ekonomik kriz ile boğuşan İngiltere’de 13 yıllık iktidarın yıprattığı İşçi Partisi’nin zaten yerini Muhafazakarlara bırakması bekleniyordu. Ancak Liberal Demokratların beklenmedik çıkışının etkisi altındaki seçimlerde Muhafazakarlar birinci olmalarına rağmen Avam Kamarası’nda çoğunluğu sağlayamadılar. 

Seçim Sistemi ve Partiler 

İngiliz parlamenter demokrasisi dünyanın en eski demokrasilerinden biri. Dar bölgeli seçim sistemi uygulanıyor. Yani parlamenter sayısı kadar seçim bölgesi oluşturuluyor. Her bölge bir milletvekili çıkarıyor. En çok oyu alan o bölgenin milletvekili olarak parlamentoya giriyor. Bu durum küçük partilerin iktidara gelme şansını yok ettiğinden büyük partilerde kümeleşme oluyor ve iktidar iki büyük parti arasında gidip geliyor. Bir de üçüncü ve daha ufak parti belirleyici oluyor. Bundan dolayı İngiliz sistemi iki buçuk partili sistem olarak biliniyor. 

Seçimler beş  yılda bir yapılıyor ve dar bölge sisteminden ötürü yerellik çok önemli. Ayrıca adayların seçim harcamaları kısıtlı  bir bütçe ile sınırlandırıldığından büyük mitingler, afişler ve bayrakların göze çarpmadığı sade bir propaganda dönemi yaşanıyor. Daha çok kapalı salon toplantıları ile adaylar ve parti başkanları politikalarını ve vaatlerini halka anlatıp oy topluyorlar. Bu seçimde ise ilk defa liderler televizyon karşısındaki tartışmalarda kozlarını paylaştılar. 

İşçi Partisi 

İşçi Partisi 13 yıl önce Tony Blair’in sosyolog Anthony Giddens ile kurduğu fikirsel işbirliği sonucu ortaya koyduğu “Yeni Sol” dalgayı (diğer ismiyle üçüncü yol) arkasına alarak iktidara gelmişti. Ancak bugüne gelindiğinde Yeni Sol yerine Irak Savaşı’yla yıpranmış ve ekonomik krizle boğuşan bir İşçi Partisi var. Tony Blair’den koltuğu devralan Gordon Brown Blair’in maliye bakanıydı ve ekonomik başarının mimarı kabul ediliyordu. Ancak Brown başbakanlığında aynı parlaklığı gösteremedi ve seçimlere popülaritesini yitirerek girdi. Diğer partilerinkine göre daha “cömert” seçim programı da İşçi Partisi’ni muhalefetten kurtaramadı (1). 

Muhafazakar Parti 

İngiliz müesses nizamının partisi olan Muhafazakarlar (ki eğer bir parti dünya müesses nizamının partisiyse bu Muhafazakar Parti’dir) seçim propagandasını kendinden emin bir şekilde yürüttü. Genç lider David Cameron 2005 yılında başına geçtiği partinin logosunu değiştirdi ve sivri yönlerini törpülediği parti politikalarında reforma gitti. Ayrıca partiyi geleneksel tabanından farklı kesimlere (göçmenler, azınlıklar ve kadınlar) daha çok açmaya çalıştı. Seçim programında ise veraset vergisinin alt limitini yükseltme ve dev bütçe açığını 5 yılda kapatma vaatleri yanında artık Avrupa ülkelerinin seçimlerinin en önemli konularından biri olan göçmenler konusunda da göçmen sayısının sınırlandırılacağına yer verdi (2). 

Ekonomik kriz ve İşçi Partisi’nin 13 yıldır iktidarda olmasının verdiği yıpranmışlığa güvenen Muhafazakarlar “muhafazakar” bir propaganda süreci ile seçimi kazanabileceklerini düşündüler ve kontrollü bir tutum sergilediler. Ancak televizyon tartışmalarında beklenmedik bir çıkış yakalayan Liberal Demokrat Parti lideri Nick Clegg liderliğindeki Liberaller bu planı bozdu. 

Liberal Demokrat Parti 

“Fair” (adil) kelimesini kampanyasında sıkça kullanan Liberallerin seçim programında bütçede kısıntı ve vergi sisteminin daha adil bir biçimde düzenlenmesi var. İngiltere’de belli bir yıllık gelirin altındaki kişiler gelir vergisinden muaf tutuluyor. Liberallerin önemli vaatlerinden biri de bu sınırı 6,475 sterlinden 10,000’e çıkarmak, yani vergisiz alanı genişletmek idi. Bunun dışında dar bölge çoğunluk sistemi yerine nispi temsil sistemi de vaatler arasında yer aldı (3). 

Bu vaatler çok parlak ve ilgi çekici olmasa da televizyon tartışmalarında gösterdiği performansla parti lideri Nick Clegg özellikle kararsız seçmenleri etkilemeyi başardı. Bunu seçime taşıyamadıysa da koalisyon hükümetinde kendine yer bulan Liberal Demokrat Parti bir sürprize imza atmış oldu.  

Seçim ve Koalisyon 

İngiltere’de seçimler öncesi gazeteler hangi partiyi desteklediklerini açıklıyor. Klasik olarak Daily Telegraph Muhafazakarlara ve Daily Mirror İşçi Partisi’ne destek verirken bu seçimde The Guardian ve Independent Liberallere destek vererek seçmenlerden bu partiye taktik oy kullanmasını istediler. The Guardian “İşçi Partisi ve Liberaller koalisyon yapabilir ve seçim sisteminde reform yolu açılır” görüşünü belirtti (4).  

6 Mayıs 2010’da yapılan seçimlerde Muhafazakar Parti 36.1 oy oranıyla birinci olurken onu yüzde 29 ile İşçi Partisi ve yüzde 23 ile Liberal Demokrat Parti izledi. Muhafazakarlar 650 sandalyeli Avam Kamarası’nda 306 milletvekili çıkarırken İşçi Partisi 258 Liberaller ise 57 milletvekili çıkardı. Muhafazakarlar salt çoğunluk için gerekli olan 326’ya ulaşamadığı için tek başına hükümeti kuramadılar. Bu durum 1974’ten beri ilk defa oluyordu ve 1974’te de  parlamentoda çoğunluğu hiç bir parti sağlayamadığından yeniden seçime gidilmişti. 

Sonuçta koalisyon pazarlıkları sonuçlandı ve Muhafazakarlar Liberallerin desteğiyle bir koalisyon hükümeti kurdu. Muhafazakarlar liberallerin seçim sistemindeki değişimi referanduma götürme isteğini kabul ederken Liberaller de göçmen sayısının kısıtlanmasını ve Avrupa Birliği’ne yetki devrinin referanduma bağlanmasını kabul etti (5). 

İki parti dev bütçe açığının kapatılması konusunda oldukça uyuşuyor. Bundan dolayı yeni hükümetin en önemli hedeflerinden birinin devlet harcamalarını kısıp bütçeyi denkleştirmek olacağı söylenebilir. Zaten ilk bakanlar kurulu toplantısı sonrası hükümetin ilk icraatı bakanların maaşlarından yüzde 5 kesinti yapmak oldu. Bu sembolik adım gelecekteki hükümet politikaları hakkında ipucu veriyor. 

Yeni başbakan Cameron 1812’de başbakan olan Lord Liverpool’dan beri en genç başbakan olma ünvanını taşıyor. Cameron üst sınıf zengin bir aileden geliyor. Başbakan çıkarmasıyla ünlü olan Eton College ve Oxford mezunu. Muhafazakar Parti’de uzun yıllar danışmanlık yapan Cameron’un eşi bir soylunun kızı. Böylesi bir elitist imajı yıkmak isteyen Cameron 2005’te başına geçtiği Muhafazakar Parti’de logo dahil pek çok yeniliğe gitti. Hükümetinin koalisyon olması şüphesiz bir handikap ancak ilk açıklamalarında bunu aşmak konusunda son derece kendine güven duyduğu görülüyor. 

Alınacak Dersler 

İngiliz demokrasisi çok eski ve kurumları oturmuş durumda. Bizimkisi gibi kurumsallaşmanın var olmadığı bir sistemden bakınca bu seçim sürecinden pek çok ders çıkarılabilir. 

Her şeyden önce seçimler İngiltere’de renksiz geçiyor. Her tarafı saran afişler yok. Kaynak kullanımı sınırlı. Büyük paralar dönmüyor. Ayrıca miting yerine kapalı salon toplantıları tercih ediliyor. Buna ilaveten dar bölge seçim sisteminin doğal sonucu ortaya çıkan yerellik de daha bilinçli ve demokratik bir süreci beraberinde getiriyor. Türkiye’de ise seçim ve bir ölçüde particilik bir sektör halini almış durumda. Aday belirleme sürecindeki merkezilik de demokrasiye kalan payı küçültüyor. 

Partiler İngiltere’de rakam vermekten çekinmeden ve net bir biçimde vaatlerini kamuoyu ile paylaşıyor. Bunu yaparken hamasi ve muğlak söylemler değil teknik ve somut unsurları kullanıyorlar. Yani seçmenin gelecek hükümetin vaatlerinden hesap sorabilmesinin önü çok açık. 

Liberallerin lideri Nick Clegg’in annesi Hollandalı eşi ise İspanyol. Fakat bu durum hiçbir ciddi platformda ne eleştiri konusu yapıldı ne de siyasi malzeme olarak kullanıldı. Böylesi ucuz suçlamalar Türkiye siyasetinin bir parçası ne yazık ki. 

Son bir nokta da istifa müessesesi ile ilgili. Seçimlerden yenilgi ile çıkan Gordon Brown “Bu ülkeyi seviyorum ve ülkeme hizmet etmiş olmak benim için büyük bir ayrıcalıktır” dedi ve parti başkanlığından istifa etti. Ne kimse geri dön diye ağladı ne de kimse evinin önünde açlık grevi yaptı. Siyasetçiler ülkelerine hizmet eder ve gerektiği zaman işgal ettikleri koltukları terk ederler. Bu anlayış Brown örneğiyle Britanya demokrasisinde yeterince oturmuş gözüküyor ve haliyle Türkiye açısından en ders alınması gereken konulardan biri.  
 

Kaynak ve Notlar 
 

(1) İşçi Partisi’nin Seçim Programı için: http://www2.labour.org.uk/uploads/TheLabourPartyManifesto-2010.pdf 

(2) Muhafazakar Parti’nin Seçim Programı için: http://media.conservatives.s3.amazonaws.com/manifesto/cpmanifesto2010_lowres.pdf 

(3) Liberal Demokrat Parti’nin Seçim Programı için: http://network.libdems.org.uk/manifesto2010/libdem_manifesto_2010.pdf 

(4) http://www.guardian.co.uk/commentisfree/2010/apr/30/the-liberal-moment-has-come 

(5) Koalisyonun mutabakat zaptına ulaşmak için: http://www.ft.com/cms/eb8fec98-5dca-11df-b4fc-00144feab49a.pdf

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin