RSS Feed for This Post

Hangi Liberalizm?

Tartışma çoktandır var. Türkiye’deki liberaller ne zaman bir araya gelse, konular bir yerde (genelde sosyal adalet ve piyasa ekonomisinde) düğümlenir; düğümlenen noktalarda farklı düşünenler farklı filozoflara atıfta bulunur.

Yalnız farklılık iknayı beraberinde getirmez. Birisi diğerini çelişkili olmakla suçlar, öbürü berikini ütopik olmakla..Sonunda şu soru hep cevapsız kalır: Ama hangi liberalizm?

Bireysel özgürlüğü fırsat eşitliği temelinde alan modern liberalizm mi? Küçük ama etkin devleti idealize eden klasik liberalizm mi? Doğal haklara hiç bir müdahaleyi meşru görmeyen liberteryenizm mi?

Bunlardan hangisi liberalizmi layığı ile temsil ediyor? Hangisi daha gerçekçi, hangisi daha ahlaki? Liberalizmin kuruluş felsefesini bugün nasıl yorumlayabiliriz? Liberalizm sola mı daha yakındır, sağa mı?

Tüm bu soruları uzun zamandır facebookta tartışıyoruz; şimdi gelin kendi aramızda tartışalım diyoruz. Tabi, tartışma sadece 3H Hareketi üyeleri arasında geçmeyecek.  3H Hareketinde Klasik Liberaller – Liberteryenler arasında geçen bu tartışmaya Bilgi Üniversitesi, Genç Siviller, Toplum ve Politika Enstitüsü ve DSİP’den  modern liberaller ve hatta eski liberal yeni sosyalist akademisyen ve entelektüeller de katılıyor.

Liberalizm’i daha yakından öğrenmek ve hatta liberalizme getirilen eleştirilerden haberdar olmak istiyorsanız, bu toplantıyı kaçırmayın deriz.

3 Nisan Cumartesi, Saat 13.00 – 17.00
FNST Ofis, Taksim / İstanbul

Bilgi için: http://3hhareketi.org/

Trackback URL

  1. 2 Yorum

  2. Yazan:789 Tarih: Nis 1, 2010 | Reply

    http://www.yeniumit.com.tr/yazdir.php?konu_id=660

    Sayı : 14 Ekim-Kasım-Aralık 1991

    İSLAM HUKUKUNDA NARH

    Prof. Dr. Davut Aydüz

    ——————————————————————————–

    İnsan fıtraten bir malı normal fiyatından daha pahalı olarak almak istemediği gibi, normal fiyatından daha düşük olarak da satmak istemez. Fiyatlar, fertlerin olduğu kadar devletin de her zaman dikkat ve ilgisini çekmiştir. Fertlerin ilgisini geçim kaygısına ve alışılan hayat seviyesini sürdürme imkânına bağlamak mümkündür. Devletin ilgisi ise, hem bir fert gibi müşteri durumunda olmasında, hem de sosyal gerginliği hafifletmek ve devlet gemisini dalgalı bir deniz üzerinde bulundurmaktan sakınarak sâkin bir denizde emniyetle yürütmek endişesinde aranabilir.
    Narh Nedir? “Bir mal veya hizmet için, ilgili resmî makamların tesbit ettiği fiyatdır” (1).
    İnsanlar hayatlarını devam ettirmek için fıtrî bir zaruret olarak aralarında işbölümü vardır. Bu iş bölümü zaman ve mekânla mukayyed değildir. İş bölümüne dahil hususlardan birisi de, satmak ve satın almaktır. Bu, bir mal olabilir, bir hizmet karşılığı para almak da olabilir.
    İnsan fıtraten bir malı normal fiyatından daha pahalı olarak almak istemediği gibi, normal fiyatından daha düşük olarak da satmak istemez.
    Fiyatlar, fertlerin olduğu kadar devletin de her zaman dikkat ve ilgisini çekmiştir. Fertlerin ilgisini geçim kaygusuna ve alışılan hayat seviyesini sürdürme imkânına bağlamak mümkündür. Devletin ilgisi ise, hem bir fert gibi müşteri durumunda olmasında, hem de sosyal gerginliği hafifletmek ve devlet gemisini dalgalı bir deniz üzerinde bulundurmaktan sakınarak sâkin bir denizde emniyetle yürütmek endişesinde aranabilir.
    Narh politikası yolu ile fiyatları tabiî mecralardan farklı bir istikâmet tayin edip-etmemek mes’elesinde fikirlerin bidâyetten beri iki zıt gruba ayrıldıkları göze çarpmaktadır; bir yanda piyasaya müdâhele etmeyerek herşeyi tabiî cereyanına bırakmak isteyen mutlak serbesti taraftarları, diğer yanda herşeye el koymak, tanzim etmek lüzumunu ileri süren müdahaleciler. Bu iki zümre arasındaki anlaşmazlık hemen bütün ortaçağ boyunca devam edip gitmiştir.
    İktisat ve husûsiyle fiyat politikasına ait olan bu mes’elelerin yalnız tatbikata münhasır gündelik, amelî dâvâlardan ibaret kaldıkları zannedilmemelidir. Bu mes’ele etrafındaki münakaşalar fikir ve doktrin dünyasında da devamlı akisler bırakmışlardı. Filhakika, narh, âdil fiyat gibi fikirler ilk ve ortaçağlardan beri büyük hukuk ve ahlâk sistemlerinin çetin mücâdelelerle üzerinde durdukları bahislerin biri ve belki de ilki olmuştur denilebilir (2).
    İslâm hukukunda, fiyatların ehemmiyetli bir değişme kaydetmediği normal zamanlarda serbesti esası muhâfaza edilmektedir. Fakat bu normal değişmeler üzerinde aşın yükselişlerin vukua geldiği zamanlarda ise -istisnaî olarak- müdahale prensibine geçilir. Bu mes’elede, İslâm hukuku âlimleri arasında birbirine zıt iki ana görüş vardır. Bazılarına göre İslâm hukukunda narh koymak haram, bazılarına göre ise vâciptir. Bu iki ana görüşün dışındaki bazılarına göre ise, iki görüşün ortasını alarak fiyatlar yükseldiği zaman câizdir.

    OSMANLILARDA NARH:
    Osmanlılar da dahil olmak üzere, bütün ortaçağ boyunca şark ve garb milletleri iktisadî nizâma hâkim olan zaruretler dolayısıyla, fiyatların başı-boş bir şekilde artmasına bîgâne kakmıyorlardı. Bu da onları narh sistemini tatbîk etmeye zorluyordu. Çünkü günümüzde olduğu gibi Osmanlılar döneminde de, piyasadaki fiyat artışları devleti ve halkı ilgilendiren hâdiselerin başında geliyordu. Bu yüzden, XIX. asrın ikinci yansına kadar bu devlette, her türlü eşyâ ile yiyecek maddelerinin ve hizmetlerin fiyatları, en büyük resmî makamlar tarafından tanzim ve murakabe edilmekteydi (3).
    Narh işi Osmanlı Hükümetini esaslı surette meşgul etmiştir. Belediyeye taalluk eden diğer işler gibi narh mes’elesini de, lâyık olduğu ehemmiyetle tetkik etmiş olan Osman Ergin’in dediği gibi: ” Padişahların en büyük icraat ve muvaffakiyetleri arasında, fiyatların tenziliyle halkın duâsını almayı düşünmüşler, sadrazamlar da mevkilerini muhafaza edebilmek için bunu bir silah olarak kullanmışlardır” (4).
    Osmanlılarda narh müessesesine çok önem verilmiş, narhın kontrolü sadrazamın vazifelerinden sayılmış, prensip olarak narhın karşısında olanlar ise tenkid edilmiştir. Bu sebebledir ki, müessese XIX. asrın ortalarına kadar mevcudiyetini korumuştur.

    İSLÂM HUKUKUNDA NARH:
    İslâm hukukunda -daha önce de söylediğimiz gibi- narh hususunda iki ana görüş vardır. Biz bu yazımızda, her iki görüşün delillerini icmâlen araştırarak, bu görüşlerin münâkaşasını yapıp böylece İslâm hukukunda narh koyma konusundaki sahih olan görüşü ortaya koymaya çalışacağız.
    Narhı Caiz Görmeyenlerin Delilleri:
    1) Enes b. Mâlik (r.)’ten rivayet edilmiştir. Rasûlüllah (sav) zamanında Medine’de fiyatlar pahalandı. Bunun üzerine halk:
    -Ya Rasulallah, fiyatlar pahalandı, bize narh koysan, dediler. Rasûlullah (sav) da:
    -Hiç şüphe yok ki, fiyat tayin eden, (az vererek) kısan, (çok vererek) yayan, rızıklandıran ancak Allah’tır. Ben, can ve mal hususunda bir zulümden, dolayı sizden hiçbiriniz beni arayıp sormaz bir halde, Allah’a kavuşmamı pek arzu ederim.” buyurdular (5).
    2) Ebû Hüreyre’den rivayet edilmiştir: Bir adam geldi ve:
    -Ey Allah’ın Rasûlü bize narh koy, dedi.
    Efendimiz (sav):
    -Belki Allah’a dua ederim, buyurdu (6). Sonra başka bir adam geldi ve:
    -Ya Rasûlallah narh koy, dedi. Peygamberimiz (sav) ona da şu cevabı verdi:
    -Fiyatları ucuzlatan ve pahalandıran Allah’tır. Ben, yanımda hiç kimsenin zulmü olmaksızın Allah’a kavuşmamı pek arzu ederim.” (7).
    3) Hz. Ömer (r) da narh aleyhinde bulunmuştur. İmam-ı Şâfiî’nin “el-Ümm” isimli kitabında deniliyorki: “Birgün Hz. Ömer (r.) “Sûku’l-Musallâ” ismindeki çarşıdan geçerken Medyen ahalisinden Hâtıb namında birisinin elinde iki çuval içinde kuru üzüm görür ve fiyatını sorar. Satıcı iki müddünün bir dirhem olduğunu söyler söylemez Hz. Ömer (r): Yahu tâ Taiften kuru üzüm getiren deveciler bile senin piyasam nazar-ı itibara mı alacaklar? Bu olmaz. Ya Taifin piyasasına göre piyasanı düzelt veyahut üzümü evine götür. Orada istediğin fiyata sat dedi. Fakat Hz. Ömer bilâhare bu mes’eleyi vicdanen düşündüğünde hata ettiğini anlayarak hemen Hâtıb’in evine giderek: “Sana söylediğim söz ne bir maksat tahtında ve ne de kat’î hükümdür. Yalnız belde halkı lehine düşündüğüm bir fikre müsteniddir. Binaenaleyh nerede ister isen ve nasıl arzu edersen Öyle sat” diye izin verdi.
    İmam-ı Şafiî bu hâdiseyi zikrettikten sonra: “İnsanlar kendi mallarını istedikleri gibi kullanabilirler. Kendilerinin izni olmadan kimse onların mallarından birşey alamaz” demiştir (8)..
    Bu olayda Halife söz konusu iki zarardan ötürü narh koymamıştır:
    a) Eğer Hâtıb’ın fiyatını diğer mal sahipleri emsal kabul ederlerse bu onlara zarar verir.
    b) O fiyatı halife yükseltecek olursa o zaman da müşteriler zarar görecektir (9).
    4) İnsanlar üzerine fiyatı tahdid etmek caiz olmaz. Çünkü Cenâb-ı Hakk: “Ey inananlar, mallarınızı aranızda bâtılla (doğru olmayan yollarla, haksız yere) yemeyin. Kendi rızânızla yaptığınız ticaret olursa başka (10). Bu âyetin tefsirinde Efendimiz (sav)’in şu hadîsi zikrediliyor: “Hiçbir müslümanın malı diğer müslümana gönül hoşnutluğu ile vermedikçe helâl olmaz” (11).
    Bu âyet ve hadîse göre insanların mallarına narh koymak câiz olmaz (12).
    Mülkiyette asıl olan mal sahibinin tasarrufta hür olmasıdır. Kişi sahip olduğu şeylerde istediği gibi hareket edebilir. Satıcı da sahip olduğu mallarda hürdür. İstediği fiyata satar. Narh koymak onun bu hürriyetini elinden almak olur. Hakikat şudur ki; İslâm ferdin malını korur ve malında tasarruf hürriyetini muhterem tanır. Bir kimsenin malı izni olmadıkça bir başkasına helâl olmaz.
    el-Merginânî, el-Hidâye isimli kitabında narh ile ilgili olarak şöyle diyor: “Sultanın ahali için narh koyması uygun değildir. Çünkü Peygamber Efendimiz (sav): “Siz narh koymayınız. Çünkü narh koyan, (az vererek) kısan, (çok vererek) yayan, rızıklandıran ancak Allah’tır.” buyurmuştur (13).
    Mal bedeli satıcının hakkıdır. Dolayısı ile fiyatı da kendisi tayin etmeli. Devlet yetkilisinin (devlet başkanının) onun hakkına karışması uygun olmaz (14).

    NARHI CÂİZ GÖRENLER:
    İslâm hukukunu tahkik ve ciddî araştıranlar, en doğru görüşün, narh koymanın câiz olduğu görüşünü bulacaklardır. Belki de narh koymak zaruret ve maslahat için vâcib de olabilir. Biz de bu son görüşün daha doğru olduğu kanaatindeyiz. Onun için mes’eleyi iki yönden ele alacağız: Birincisi, narhın câiz olmadığını iddia edenlerin delillerinin münakaşası, ikincisi ise, bizim benimsediğimiz görüşü beyan etmek ve şeriat-i islâmiyede tercih edilen deliller ile te’yit etmek.
    Narh Câiz Değildir Diyenlerin Delillerinin Münâkaşası:
    a) “Narh koyan Allah’tır…” hadîsi:
    Bu hadîs doğru ve sahihtir. Sıhhatinde de ihtilâf yoktur. Fakat, narhın haram olduğunda ona istinad edenler, hadîsin lafzının zâhirine bakıp aceleden karar vererek haram olduğu hükmünü bunun üzerine bina ettiler. Halbuki hadîs narh koymaktan menetmemiştir. Yani, “narh koymayın” veya “narh koymak helâl olmaz” dememiş, ancak, “rızkı daraltan ve genişleten Allah’tır” demiştir.
    Peygamber Efendimiz (sav) narh koymada bir münker görseydi, haram olan başka şeylerden nehyettiği gibi, narh koymaktan da açık olarak nehyederdi. Yine Efendimiz (sav) narh koymada -hiçbir kimseye zulüm olmaksızın- zarûret olduğunu görseydi, diğer iyi şeyleri emrettiği gibi narhı da açıkça emrederdi (15).
    İbn Teymiye’ye göre narh hadîsini Peygamberimiz (sav) özel bir hükümden dolayı söylemiştir. Bu hadîsi hüccet göstererek mutlak olarak narhtan men’edenler yanılmaktadır. Asr-ı Saâdette Medine’ye yiyecek dışarıdan getiriliyordu. Halk hububat satın alarak evlerinde un ve ekmek yapıyorlardı. Medine halkından ekmek yapıp satan kimse mevcut değildi. Onun için narh koymaya ihtiyaç yoktu. Dışarıdan mal getirenler bizzat kendileri çarşıda mallarını satıyorlardı (16).
    İbn Kayyim el-Cevziyye bu hadîs hakkında: “Eğer esnaf, insanların zarurî ihtiyaçlarına rağmen mallarını satmaktan geri durup piyasa fiyatından daha fazlasına satmak istiyorlarsa bu durumda onların piyasa fiyatı üzerinden satış yapmaları gerekir. Burada narhın esas anlamı; piyasa fiyatına uygun olarak satışa mecbur etmektir. Bu şekilde narh koymak, onları Allah’ın mecbur kıldığı adalete tutundurmaktır ” (17) diyor.
    Bu ifâdelerden de anlaşıldığı gibi İbn Teymiye ve İbn Kayyim el-Cevziyye’ye göre Efendimiz (sav) devrinde fiyatları tahdit etmek için gerekli sebepler vücut bulmuş değildi. Bundan dolayı onlar bu hadîsin mutlak bir hüküm getirmediği, bazı durumlarda narh konulabileceği ve hatta konulmasının vacip olacağı kanaatına da vardılar.
    b) Enes ve Ebû Hureyre Hadîsi: Hadîslerde de görüldüğü gibi; Efendimiz (sav) narhtan menetmemiştir. Ancak narh koymaktan kendisi imtina etmiş ve “Allah’a dua edin” buyurmuşlardır. Bunun ma’nâsı; bütün nimetlerin yaratıcısı bizzat Allahu Teâla’dır. Dilerse bütün mahlukatına bol bol nimetler verir.
    c) Hz. Ömer (r) ile Hâtıb (r) arasında geçen hâdise:
    Devlet başkanının, tüccar piyasa fiyatından daha ucuza sattığında müdahale etmemesi lâzımdır. Çünkü devlet başkanının, halkın maslahatını muhafaza için müdahale yapması gerekir. Bu da, halkın ihtiyacı olan şeyleri tüccarın yüksek fiyatla satması veya ihtikâr yapma halidir. Bunun için Hz. Ömer (r) piyasa fiyatından daha düşük bir fiyatla satma durumunun, devlet başkanının müdâhale etmesi gereken durumlardan olmadığı kanaatına vardı.
    Bütün bunlardan anlaşıldığına göre, tüccâr piyasa fiyatından daha yukarı bir fiyatla sattıkları zaman, devlet başkanının narh koymakla müdâhale etmesi gerekir. Çünkü bu durumda halkın ihtiyacı olan şeylerin fiyatı yükselmiş ve halk aldatılmış olur.
    d)”Ey îman edenler, mallarınızı aranızda bâtılla (haksız yere) yemeyin; kendi rızânızla yaptığınız ticaret olursa başka.” (Nisa, 4/29) âyeti: Narh koyma bu âyete muhalif değildir. Bilakis narh koymayıp fahiş fiyatla satmak insanların mallarını bâtıl yollarla yemekle demektir. Bu âyetin nehyettiği şey de budur. Bu âyetin tefsirinde narh koymadan nehyeden veya onu haram kılan birşey yoktur.
    Alış-veriş muamelelerinde karşılıklı rızanın bulunuşu narh koymayı gerektirmese bile, narh koymayı haram da kılmaz. Müşterileri çoğu zaman aldanma ve hileden koruduğu için, fiyat tespit edilip narh konulması gereklidir ve yerinde bir hareket olur.
    Başkalarının malını bâtıl yollarla yemek ve bâtıl yollarla yemeye sebep olan şeyler Kur’ân-ı Kerim’de haram kılınmıştır. Bu açık bir mes’eledir. Narh ise bu kabilden değildir. Sahih tefsirlere göre narh koymanın ticaretteki karşılıklı rızâya ters düşen bir tarafı yoktur.

    Narhı Câiz Görenlerin Delilleri:
    1) İbn Teymiye narhı; a) Zulüm olup câiz olmayan narh ve b) Adâlet olup câiz olan narh diye ikiye ayırmaktadır.
    Ona göre narh; satıcılara zulüm ve haksızlık getirmişse, onları razı olmayacakları bir fiyattan satışa zorluyorsa veya Allah’ın helâl kılmış olduğu bir kârı onlara yasaklıyorsa bu haramdır. Piyasa fiyatından daha fazla almalarını yasaklıyorsa ve kendilerine vâcib olan emsal fiyatla satış yapmalarını mecbur ediyorsa, narh koymak insanlar arasında adâleti gerçekleştireceğinden câizdir ve hatta vâciptir.
    İşte Fahr-i Kâinat (sav)’in -hadîste geçtiği üzere- yanaşmadığı narh, zulüm olan çeşidini göstermektedir (18).
    2) Narhın kat’iyyen câiz olmadığını söyleyen bazı İslâm hukukçuları, özel durumlarda narhın konulabileceği kanaatine varmışlardır: Gıda maddelerini satan kimseler -nasihat ve tenbihlere rağmen- bunları fahiş bir fiyatla satmaya devam ederlerse, bu durumda devlet başkanı müslümanların hukukunu korumak için başka bir yol bulamaz ve ancak narh ile koruyabileceğine kanaat getirirse, bu husustaki ehil kimselerle istişare ederek narh koyabilir. Bunda bir beis yoktur ve fetvâ da buna göredir (19).
    3) Narh koymanın vâcib olduğunu söyleyen İslâm hukukçuları, ihtikârın yasaklanmış olmasını kendilerine delil olarak gösteriyorlar. Çünkü, ihtikâr yaparak, halkın ihtiyacı olan şeylerin fiyatlarının yükselmesine sebeb olan karaborsacının bu yaptığına karşı ceza olarak malını cebren elinden almak ve el koymak caizdir. Bu durum câiz olunca, tüccarın ticaret için alıp-satmaya arzettiği mallarına belli bir fiyat takdir edip, o fiyattan satmaya onu mecbur etmek evla tarikiyle câizdir. Bu da narh koymanın ta kendisidir. Öyleyse narh koymak câizdir.
    Narh koyma siyaseti, ihtikâra karşı durma, onunla mücadele etme siyasetiyle yakından alâkalıdır. Çünkü biz narh koymakla, karaborsanın yaptığı bu işi terketmesini, doğru ve hak olan yola dönmesini istiyoruz. Narh onu, adaletli ve sağlam bir fiyat sistemine mecbur edince, karaborsacı bu durumda isyanının neticesini düşünerek yapacağı işten ümidini keser ve âdil, selâmetli ve kolay olan narha uymayı kabul eder. Zaten bu âdil narh siyâseti, onun için meşrû bir kazancı tekeffül etmiştir.
    4) Seddü’z-Zerâi Cihetinden Narh Koyma:
    Alış-verişlerde şahısların mutlak olarak hür olmaları, herkesin istediği fiyata alıp-satması, fiyatlara bir sınır konulmaması zahiren mübahtır. Fakat bu hürriyet, fiyatların yükselmesine, tüccârın aşırı hırstan dolayı ihtikâr yapmasına ve insanların zarurî ihtiyaçları olan mallara tahakkümüne vesile olur. Bu durumda bu kapının kapanması gerekir. Bu da ancak, ihtikârı yasaklama ve narh gibi, muâmelelere bir takım kısıtlamalar koymakla mümkündür. Narh koymada tüccarın hürriyetini kısıtlama bile olsa, halkın, maruz kalacağı zararları defetmek için fiyatla narh koymak vâcib olur (20).

    5) Maslahat Narh Koymayı Gerektirir:
    Narh, âdil bir şekilde takdir edildiğinde, insanlar için umûmî maslahat tahakkuk eder. Bununla beraber ihtikâr ve fiyatların aşın şekilde yükselmesi gibi, kendilerine zarar veren şeyler de defedilmiş olur. Böyle bir durumda da narh koymak vâcib olur. Çünkü maslahatı tahakkuk ettiren şey ile amel edilmesi taayyün eder. Amel edilmese zarar meydana gelir. Maslahata uygun amel edilince, çoğunluğa zarar verecek sebebler önlenmiş olur (21).
    Öyleyse, insanlar arasında adaleti yerleştirmek ve onlardan zulmü defetmek için onları belli bir fiyattan satmaya zorlamak, maslahatın ma’nâsına dahildir.

    Narh Koymak Ne Zaman Vâcib Olur?
    Narh koyma, alış-veriş hürriyetine vârid olan vaz’î bir kayıd gibidir. Onun için, her zaman ve her durumda narh koymak gerekmez. İslâm hukukunda asıl olan, ihtikâr ve fiyatların aşırı yükselmesi mevzubahis olmadığı müddetçe narh koymamaktır. Ama böyle bir tehlike zuhûr ederse, zararı defetmek ve tehlikeden korunmak için narh konur.

    Narh Koymaya Yetkili Makam:
    İslâm hukûkuna göre narh koymaya yetkili kişi devlet başkanıdır. Fakat o da kendisi tek başına koyamaz. Devlet başkanı bilirkişinin görüşünü aldıktan sonra narh koyar. Bazı kaynaklarda ehl-i rey, ehl-i basiret, ehl-i nazar ve ehl-i hibre gibi kimselerle istişâre neticesinde narh koyar denilmektedir (22).

    Fiyatların Teftişi:
    İslâm hukukunda, konulan narh fiyatlarına uyulup-uyulmadığını muhtesib kontrol eder. Muhtesib, devlet başkanının kendisine yetki ve velâyet verdiği kişidir.

    DİPNOTLAR:
    I) Narh’ın değişik ta’rifleri için bkz. Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, 2/654; Muhtâru’s-Sıhah, et-Te’sir maddesi s. 299; Yeni Türk Ans. 7/2595; Sahillioğlu, Halil, Osmanlılarda Narh Müessesesi. Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, c. 1, sayı 1. sayfa 37, Yıl, 1967; Şevkini, Neylü’l-Evtar, 5/248; Kütükoğlu, Mübahat S., Osmanlılarda Narh Mü. ve 1640 tarihli Narh Defteri.
    2)Ülgener, Sabri F., Darlık Buhr. ve İslâm İktisat Siyaseti, s. 120.
    3)Kazıcı, Ziya, Osmanlılarda İhtisâb Mü., s.83.
    4)Tarih Deyimleri, 2/655;(Mecelle-i Umûr-i Bel., 1,394’den)
    5) Ebî Davud, Büyu’, 3/272; Timizi, Büyu’, 73; İbn Mâce, Tic., 27.
    6) Bazı rivayetlerde:”… Allah’a dua edin…” şeklindedir.
    7) Ebu Dâvud, Büyu’, 2/272. 8)Şafiî.el-Umm, 1/209.
    9) el-Muğnî. 4/240, Şafak, Ali, İs. Huk. göre Alış-Verişte Vâde Farkı ve Kâr Haddi. s. 86.
    10)Nisasuresi,29.
    11)Müsned, 5/113.
    12)Tahavî, s.90.
    13) Hidâye, 4/93. Mergınânî Hazretleri, hadîsin başında, daha önce zikrettiğimiz hadîslerin hilâfına olarak: “Lâ tüsa’irû: Narh koymayın” kelimesini zikretmiş. Biz bu ibareyi elimizde mevcut hadîs kitaplarında bulamadık.
    14) Hidâye. 4/93; Tebyînü’l-Hakâyık, 6/28; Bahru’r-Râik. 8/230.
    15) Şorbacı. Bişrî, et-Te’sîr fi’1-İslâm, s.27. 16)İbnTeymiye. Hisbe,29.
    17)İbn Kayyimel-Cevziye, et-Tumku’l-Hükmiyye, s. 264. 18)İbnTeymiye, Hisbe.s. 18.
    19) Hidâye. 4/93: İhtiyar, 4/161 :Tebyînu’l-Hakâyık, 6/28; Bahru’r-Râik, 8/230. Bursalı İsmail Hakkı. el-Hitâb, s. 20.
    20) Şorbacı, Bişrî, a.g.e.,78. 21)a.g.e..s.82.
    22) Hidâye, 4/93; Tebyînu’l-Hakayık. 6/28; Bahru’r-Râik, 8/230; el-İhtiyar, 4/161, Bursalı İsmail Hakkı, Kitâbu’1-Hitâb, 20.

  3. Yazan:789 Tarih: Nis 4, 2010 | Reply

    http://www.aksam.com.tr/2010/04/04/yazar/16917/serdar_akinan/anayasa_iscinin_suratinda_patladi.html

    Serdar Akinan
    Anayasa işçinin suratında patladı

    Tam 78 gün Ankara’nın soğuğunda beton üzerinde yattılar.
    Tek bir yere, tek bir kişiye zarar vermediler.
    Hak aradıkları için dayak yediler. Ama yılmadılar…
    Bu bir hak, emek, hukuk, inanç mücadelesiydi. Vakur ama kararlıydılar…
    Başbakan onlara mart başına kadar süre tanıdı. O tarihte barındıkları çadırları kendi elleriyle söktüler.
    Ankara halkına ve Sakarya esnafına minnetlerini sundular. Sakarya’nın sokaklarını geldikleri günden temiz bırakıp memleketlerine döndüler.
    Önceki gün tek bir günlüğüne Ankara’da buluşacaklardı.
    Kamuoyuna kısa bir bildiri okuyacaklardı. Hepsi bu…
    Ama Tekel işçisinin gölgesi onları ürküttü.
    Ankara’ya sokulmadılar. Girmesine izin verilen küçük grup da Sakarya’da sopalandı ve gazlandı…
    Bu hükümet aylardır ne anlatıyor?
    ‘Ülkede demokrasi yok… Demokrasi getireceğiz…’
    Demokrasi nedir? Emek nedir? Hak nedir? Hukuk nedir? İnsan hakları nedir?
    Bu kavramları kağıt parçalarına yazmakla olmuyor bu işler.
    Mevcut anayasamıza bakarsak ‘Türkiye’de demokrasi yoktur’ mu yazıyor?
    ‘Türkiye sosyal bir hukuk devleti değildir’ mi yazıyor?
    Veya yasalarımızda ‘Türkiye’de mağduriyetini anlatmak isteyen insanlar bir araya toplandığında dövülür’ mü yazıyor?
    Neymiş demokratikleşme paketiymiş… Artık acı acı gülüyorum… Ve inanın dün Ankara’daki görüntülere bakınca da bu ülkede yaşamaktan utanıyorum.
    Neymiş efendim, ‘Orada toplanan işçi değildi…’
    Ankara halkı Tekel işçisine destek veremez mi? Ankara’da okuyan öğrenciler gelip slogan atamaz mı? Slogan atmak suç mu? Avazı çıktığı kadar bağırmak?
    İşçileri hukuka aykırı şekilde kapı önüne koymanızı eleştiremez mi insanlar?
    Bir araya gelip uygulamalarınızı eleştiremez mi?
    Basın mensupları yapılan eleştirileri kamuoyuna duyurmak için görüntü alamaz mı?
    Dün bu ülkenin başkentinde anayasa keyfi olarak askıya alındı.
    Dün, Ankara’da mevcut anayasanın:
    23. maddesi (seyahat özgürlüğü)
    25. maddesi (düşünce ve kanaat hürriyeti)
    26. maddesi (düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti)
    28. maddesi (basın hürdür, sansür edilemez)
    34. maddesi (toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı) açıkça rafa kaldırıldı.
    Şimdi kalkıp bize ‘Bu anayasa bize dar… Demokratikleşme paketi’ diyorsunuz…
    Dün fiilen yaşanan şuydu:
    Bir cuntanın yazdırdığı ve artık bize dar gelen bir anayasa metninde olan haklar iktidar tarafından sırf işine öyle geldi diye açıkça çiğnendi.
    Bu ülke bir polis devleti haline getirilmiştir.
    Yaşanan faşizmdir.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin