RSS Feed for This Post

Cinnet Halinin Düşündürdükleri

Ergenekon davasındaki ilerlemeler, demokratik açılımla ilgili atılan adımlar derken Türkiye adına umutlanmaya başlamıştık ki, önce DTP’nin kapatılmasıyla bu umutlarımıza sekte vuruldu, sonra da özellikle son iki günde gelişen olaylarla hepimizde tekrar başa dönüyoruz hissi oluşmaya başladı.

Balyoz darbe planıyla ilgili ürkütücü ayrıntılar ortaya çıkarken, bu tür planların nasıl bir zihniyetin, nasıl bir cinnet halinin ürünü olduğu  üzerine düşüneduralım; dün bu olaylara Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bir karar tuz biber ekti. Anayasa Mahkemesi, asker kişilerin sivil mahkemelerde yargılanabilmesiyle ilgili düzenlemeyi “oybirliği ile” iptal etti. İptal kararı, göründüğünden çok daha büyük sonuçlara gebe görünüyor.

Bu ülkenin sıradan bir vatandaşı olarak balyoz darbe planı hakkında Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamasını duyunca, doğrusu darbe planının kendisinden çok daha büyük bir infiale kapıldım. Zira bu açıklama, cinnet halinin orduda ne derece normalleştiğinin de bir kanıtı olarak okunabilir. Fatih ve Beyazıt Camilerinin bombalanması; Hava Müzesi’ne saldırı yapılması; kendi uçağımızın düşürülmesi; iki yüz bin kişinin toplama kampı benzeri yerlerde tutulması; gazetecilerin yandaş ve karşıt diye kategorize edilerek, karşıt olanlar hakkında planlar yapılması gibi birçok irkiltici ayrıntı içeren bir planın, Genelkurmay tarafından “bu bir tatbikattır” denerek kabul edilmesi darbe planından çok daha büyük bir trajediyi gözümüze sokuyor.

Genelkurmay’ın açıklamasına göre bu planda sözü edilen şeyler bir tatbikat programında yer almaktaydı. Genelkurmay, “Plan Seminerinin” gayesini, dış tehdide ilişkin olarak hazırlanan Harekât Planlarını geliştirmek ve ilgili personelin eğitimlerini sağlamak olarak açıklıyor. Açıklamada, 1’inci Ordu Komutanlığı sorumluluk bölgesinde icra edilen bu Plan Seminerinde, Ordu Geri Bölge Emniyeti ve savaş hali, savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi halinde de uygulanan sıkıyönetim konuları üzerinde de durulduğu belirtiliyor.

Bu açıklama, arkasındaki çok daha büyük bir problemin ifşası demek. Zira ordunun bakış açısında, dış düşman ile iç düşmanın ne derece birbiriyle eklemlendiğini gösteriyor bu açıklamalar. Açıklamada planın, dış düşman için yapılan bir tatbikat semineri olduğu belirtiliyor. Ama balyoz darbe planında hükümetin devrilmesinden, darbeye karşı çıkması muhtemel iki yüz bin kişinin toplama kampı benzeri yerlere yerleştirilmesine, sıkıyönetime ve sonrasında ordunun yönetime el koymasına kadar yapılması gereken planlar var. Daha da trajiği, tatbikat planının istenen sonuca erişmesi için asker kişilerce halkın bir birine düşman edilmesi ve “iç düşman” yaratılması üzerine yapılması gerekenlerin olduğu bir planın tatbikat olarak kabul görmesi. Genelkurmay bugünkü açıklamasında böyle bir planın ayrıntılarının gerçekliğini tartışmak ve bu konularda halka açıklamalar yapmak yerine; hala planı sızdıranlarla ilgili kaygılardan bahsediyor. Bu da bir zihniyet sorununa işaret ediyor. Zımnen “Ben kimseye hesap vermem. Hele ki zaten benim emrimde olması gereken siyasete ve sivil yargıya hiç!” diyen ve ordunun içinde kol kırılır yen içinde kalır diye düşünen bir zihniyetin, sonunda, paramparça olan ve kangrenden bütün bünyeyi zehirlemeye başlayan kolun muhtemel zararlarını göremediğini düşündüren bir açıklama bu. Darbe planlarının olduğu gibi, bu tür açıklamaların da insanların orduya bakışında ne büyük hayal kırıklıkları yaratacağını göremeyen bu militarist zihniyetin, eğer bu ülkede gerçekten bir “bölünme” söz konusu ise, bu bölünmenin gerçek müsebbibi olduğunu düşünüyorum.  

Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği düzenlemeyle ilgili ilk resmi asker yorumu yine bugünkü Genelkurmay açıklamasında geldi. Genelkurmay sözcüsü, sivil mahkemelerdeki asker kişilerle ilgili dosyaların ivedi bir şekilde askeri mahkemelere teslim edilmesini istedi. Evet, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar çok açık bir şekilde Ergenekon davasının gidişatını birinci dereceden etkileyecek ve aktif darbe suçlarının yargılanmasını dahi askeri mahkemelere bırakabilecek bir sonuca yol açacaktır. Bu gelişme balyoz harekâtının planları kadar tehlikeli bir gelişme.

Darbeyle yatıp darbeyle kalkan kimi ordu mensuplarının bu “cinnet hali” nasıl açıklanabilir? Bu darbe planlarının Ergenekon gibi örgütlerle bağlantılı olup olmaması bu aşamada benim açımdan hiç önem arz etmiyor. Çünkü bu tür planların yapılabildiği bir ortamın, sadece Ergenekon ile açıklanabilecek bir ortam olmadığını düşünüyorum. Çok daha geniş, çok daha derin bir zihniyet sorunu var ortada; Ergenekon zihniyetinin dahi kendisinden türediği bir zihniyet… Genelkurmay’ın açıklamasında net olarak görülebileceği gibi, kendisinde, her an ülkenin yönetimine el koyma hakkı gören bir zihniyettir söz konusu olan! Üstelik bunun için detaylı plan ve tatbikatlar yapmaktan çekinmeyen bir zihniyet bu.

Bütün bunların dışında, bu militarizme prim veren; ya da prim vermese dahi, bu ortamın hazırlanmasında katkısı olan kimi üst yargı mensuplarının ve bir takım sivil iktidarların payını göz ardı etmememiz gerekiyor. 28 Şubat döneminin ürünü olan Emasya protokolünün hala ortadan kaldırılamamış olması; ordunun iç hizmet kanununun hala demokratik bir şekle dönüştürülememiş olması sivil iktidarların bir problemi olarak dikkat çekiyor. Biliyoruz ki ordu, darbeleri, muhtıraları ve iç siyasete ilişkin her türlü müdahaleyi, iç hizmet kanununun kendisine verdiğini düşündüğü maddelerine bağlıyor. Peki, bunca zamandır bu iç hizmet kanunu neden değiştirilmez? Bin yıl süreceği söylenen 28 Şubat’ın, 1961 Anayasasının askeri yargıya verdiği büyük gücün ve 12 Eylül Anayasası’nın oluşturduğu militarizmin tüm altyapıları neden demokratik bir anayasa ile ortadan kaldırılmaz? Sanırım burada yumurta-tavuk ilişkisine dönmüş siyaset-ordu dikatomisini ve bu dikatomiye militarizm yönünde müdahaleci olan üst-yargının görevini yeniden ele almak gerekiyor. Ordunun şemsiyesi altında, ya da bir şekilde ordunun onayında olmayan bir siyasi iktidarın devrilmesi yönünde, ordusundan yargısına darbelerin her türlüsünün gerçekleştiği bir ülkede, militarist sopa siyasi aktörün tepesinde bir demokles kılıcı olarak tutuluyor.

Son tahlilde, eğer demokratikleşme önündeki militarist engellerden kurtulmak ve türlü türlüsünü gördüğümüz darbe ve planlarından kurtulmak istiyorsak, bir vatandaş olarak kendi yükümlülüklerimizi yerine getirmemiz gerekiyor. En önemli yükümlülüğümüz ise askeri vesayetin, siyaset üzerindeki gölgesinin kaldırılması için sivil ve siyasi açılımlara destek vermek ve “Ben bir vatandaş olarak buradayım. Benden habersiz benim üzerimde vesayet kurmak isteyen anti-demokratik bütün baskılara karşı ayaktayım!” diyebilmektir.

 

 

 

… Bu makale ilginizi çektiyse…

 

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Normal bir ordu kaynaklarını emrinde olduğu milletten sağlar… Efendisi olan bu milletin gönüllü katkısıyla silah alır, asker toplar, YABANCI DÜŞMANLA savaşır.

Normal ordular efendilerini yani milleti, o milletin vatanını korurlar ya da ganimet getirebilecekleri ülkeleri işgal ederler. Yine efendilerinin emri ve izniyle yaparlar bunu.

Anormal ordular ise üniformalı eşkıyalardır. Disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler. Üniformalı eşkiyalar ülkenin zenginliklerini tüketirler, geleceğini mahvederler.

Kendisini ülkenin sahibi zanneden üniformalı eşkıyaların hakim olduğu ülkeler yabancı orduların işgali altında gibidir. İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar.

Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler.

Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 2 Yorum

  2. Yazan:Mustafa Akbaş Tarih: Oca 26, 2010 | Reply

    Bu azgin askeri vesayet birgün sonumuz olabilir.
    TSK gereksiz ve sişmiş bir baskici kuruluş. Işin asıl tarafi bu kendi kendine görev veren dernegin maddi giderleri. Son senelerde ülkemizin %10 varan kalkinmasi oldugu icin TSK maddi giderleri karşilanabilindi. Ancak kalkinmanin düşdügü anda görülecek TSK nin maddi agirligi.TSK nin arsız tutumu degişmessse bizi çok kötü günler beklemekte. Fazladan elde edilen milli geliri egitime ve alt yapiya harcanacagi yerde gidip verimsiz darbeci subaylar yetiştiriliyor. Pardon parayi kimse vermiyor. Asker istedigi şekilde istedigi kadar aliyor. Alişmişlar hırsız kedi gibi.

  3. Yazan:nil'in babası Tarih: Oca 27, 2010 | Reply

    Bir de artık Türkiye eski Türkiye değil,üstelik uluslararası konjonktür de müsaade etmez o yüzden artık darbeler dönemi kapanmıştır diyorlar ya.Bu söylemde olanları ikiye ayırıyorum. 1.korkusundan karanlıkta ıslık çalarark dolaşanlar. 2. Cambaza bak diyerek cebimizdeki cüzdanı yürütmeye çalışanlar ki onlar artık bizde darbe olmaz müjdesiyle asıl dikkat etmemiz gereken militarizmin kucağındaki demokrasimizden dikkatlerimizi uzaklaştırmaya çalışırlar:Artık darbe olmuyor demokrasi geldi işte daha ne istiyorsunuz 🙂

    Enver bu arada Dos Santos’u da almışız.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin