RSS Feed for This Post

Kürd açılımı ve gard almak

Mehmet Yavuz (Siirt Gündemi)

Her ne kadar yapılanlar, atılan adımlar insanda bir ümit uyandırsa, Türkiye’nin de normal, demokratik devletlerarasında bir yere yükselebileceğine dair bir umut ışığı gösterse de, bu tanımlama aslında yapılan hataların gün yüzüne çıkmasıdır.

Başka bir şey değil.

“Kürt açılımı” denen şey, yetmiş milyonla birlikte asırlardır bu topraklar üzerinde yaşamış olan bir milletin tanınması, onları “Türk”lerle aynı seviyeye çıkarılma çabasıdır. (Cümleye bak!)

Burada, rejimin kokuşmuş ve köhnemiş kadavrasını görüyoruz. Çünkü ne acıdır ki Kürdlere “açılım” yapıyoruz. Bunu yapmak zorunda kalıyoruz. Bizimle asırlardır aynı toprakları kardeşçe paylaşmış bir halka “açılım” yapıyoruz.

Teorik olarak, bu açılım, “Edirne açılımı” demek kadar saçmadır. Zira ortada “normal şartlarda” açılım yapılmasını gerektirecek nedenler olmamalıydı.

Kürdleri bu ülkenin vatan hainleri olarak görüp, ideolojisini “Din-Kürd” düşmanlığı olarak tanımlamış bir rejimin ve bu rejimin baş savunucularının yıllardır yaptıklarının bir diyetidir açılım denen şey.

Gönül isterdi ki son otuz yıl yaşanmamış olsaydı. Gönül istedi ki, Diyarbakır cezaevi bilinmemiş olsaydı. Gönül isterdi ki Hayri Durmuş, Mazlum Doğan ve Kemal Pir şu anda hayatta olsaydı.

Ama ne fayda…

Gönül isterdi ki, derin basın başta olmak üzere bazı kurumların dezenformasyon ve provokasyonları ile Kürtler potansiyel düşman, ülkeyi bölecek güçler olarak tanımlanmasaydı.

Beyaz Türklere yapılanın aynısı Kürdlere de yapılsaydı. Eğer saçma sapan bir rejimin peşinden körü körüne giden bu kadar insan (cık) olmasaydı “açılım” denen ucube kelimeyi hiç duymamış olacaktık.

Ama bu sözcük her gün kulağımızı tırmalamaya devam ediyor.

Şimdi ben haklı olarak soruyorum;

Ya, siz kimsiniz ki “onlara” karşı bir açılım yapıyorsunuz?

Onlar zaten bu ülkenin “asli unsurları” değil mi?

Dedemizin, babamızın ve bizim en yakın arkadaşlarımız, en yakın dostlarımız, hatta kardeşlerimiz değil mi?

Asırlarca beraber gülüp beraber ağlamadık mı?

Cephelerde beraber ölmedik mi?

Kıtlıkta ekmeğimizi, suyumuzu bölüşmedik mi?

Çıt yok!

Mecburen cevabı da kendim veriyorum;

80 yıldır bu ülkedeki erk sahipleri kendi dar fildişi kuleleri dışındakileri insan olarak görmedi. Aslında bu açılım “beyaz Türk”ler hariç geri kalan tüm halklar için gereklidir. Ermeni, Süryani, Êzidî, Laz, Çerkez, Arap…

Ama beyaz Türk saltanatından vazgeçilmediği sürece rejimden nemalananlar insanları ezecek, itecek, çizginin dışına çıkartacak. Hepimiz yok olacağız.

Biz yaşasak da dilimiz, kültürümüz yok olacak.

Bu arada bazıları yedikçe semirip daha da fazlasını isteyecek, daha fazla elde edebilmek için insanları asit kuyularına atacak, infaz edip dere yataklarına atacak, yer altına bombalar saklayacak, darbeler yapacak, kaos ortamındaki kargaşadan yararlanıp cebini daha fazla dolduracak.

Evet, aslında bu yazıyı yazdığım için utanıyorum. “Açılım” sözünden utanıyorum. Kürd kardeşlerimle konuşurken “Kürd açılımı” demekten utanıyorum. Çünkü onlar da herkesin hak iddia edebildiği kadar hak sahibidir bu topraklarda.

Ama öte yanda acı gerçekler var;

Kürdçe şarkı söylediği için hapse girenler var, Kürd derneğine üye olduğu için işkence görenler var. Annesinin, eşinin, çocuğunun gözü önünde götürülüp infaz edilenler var.

Var oğlu var.

Açılım, bugüne kadar Kürdlere zaten çoktan verilmiş olması gereken hakların verilmesidir. Gecikmiş bir iadei haktır. İlk sivil itaatsizliğe karşı atılmak zorunda kalınmış bir adımdır.

Her yeniliğe, her gelişime doğru atılan adıma karşı çıkan ulusalcı mücahitler elbet buna da karşı çıkıp gardlarını alacaklar. İleri sürülen argümanlara “bu ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür” diyecekler ve her sabah bebelerimize “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım… Varlığım Türk varlığına armağan olsun,” diye and içirmeye devam edecekler.

Bunlara karşı bu ülke demokratikleşecek.

Kendileri istemese dahi bu ülke demokrasiye geçecek!

Daha demokratik, insancıl yasaların hâkim olduğu bir ülkede yaşayacağız.

O zaman onlar ne yapacak?

Belki ülke gerçek ileri medeniyet seviyesine çıktığı zaman Fazıl Say’ı ve Aysun Kayacı’yı da yanlarına alarak bir ada satın alır ve kendi tiranlıklarını orada devam ettirebilirler.

O adada da her birinin 100 oyu olsun isterse. Hatta erken kalkan darbe yapsın, muhtıra versin, andıç düzsün!.

***

Açılım sözcüğünü kullanmaktan utandığımı söyledim. Barış sözcüğünü kullanmaktan da utanıyorum. Ama bu güzel sözü yazmadan geçemeyeceğim.

Savaş zamanında babalar oğullarını gömerler. Ama barış zamanında oğullar babalarını gömer.

Haydi sağlıcakla…

Trackback URL

  1. 2 Yorum

  2. Yazan:fikri adil Tarih: Oca 4, 2010 | Reply

    maduriyet pskolojisini aşmalıyız biz kürtler, bunun için her şeye tc yapmadı yanlış yaptı vs. yi aşıp biz ne yapıyoruz u masaya yatırma zamanı gelmedimi? her olumsuzluğun arkasında devleti arama ve bütün sorumluluğu devlete yıkma kolaycılığından artık vaz geçelim. elimizi taşın altına koyup şapkamızı da önümüze koyup düşünelim bu halk ve bu çoğrafya türkler dahil içinde bu şiddeti hak etmiyor. haklar mücadelesi demokratik yöntemle yapılmalıdır. bütün hemşerilerimize artık maduriyet psikolojisinden kurtulup yasal zeminde olan eşit vatandaşlık haklarından yararlanmayı öneriyorum.. devlet ve hükümet adım attı artık biz kürtlerde adım atmalı ve bu sorunu çözmeye yardımcı olmalıyız. birazda yasaları uyguluyan devlet görevlilerini onların buraya hizmet için geldiğini düşünerek misafirimiz olduğunu kabül edip karşılıklılık ilkesini uygulayarak bu sorunu ortadan kaldırıp toplumsal barışa katkı sunalım. bu iç sorunun emperyalistlerin ekmeğine yağ sürdüğünü görüp ona göre davranalım. örnek mi yok var ırak da yaşananları görelim bu ülkede hangi halk kazandı emperyalistler oradaki zenginliklere el koydu. kürtler türkler barışı hep beraber yadımlaşarak inşaa edelim. selam ve saygılar..

  3. Yazan:rıza altunışık Tarih: Oca 4, 2010 | Reply

    AÇILIMIN AMACI
    Açılımın amacı herkese eşit davranıp kişisel hak ve sorumlulukları düzenlemekmi? şeffaf yönetimmi? özgürlük ve çoğulcu demokrasinin önündeki engelleri kaldırmakmı?
    şeffaf yönetim adımlarını atılabilmesi için en tepeden başlamak gerekiyor. Yani Cumhurbaşkanlığı harcamalarından, özelliklede başbakanlığını örtülü ödeneğinden. Bir muhasebe dönemini tamamlamış hesaplar vatandaş önüne getirilmeli ki inandırıcı olsun. Neden olmasın, silahlı kuvvetlerin kozmik odalarına girilip inceleniyorsa mutlaka başbakanlığın örtülü öedeneğininde ortaya çıkması lazım. Haydi özgürlükçü demokratlar açılımı buradan başlatın.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin