RSS Feed for This Post

Domuz Gribi: Korku Tüccarlığı Reloaded

Domuz gribinin tüm dünyada salgın haline gelmesi ile birlikte, sokaktaki vatandaşlar olarak hepimizin kafası karışık. Bir taraftan gelen aşının güvenli olup olmadığı tartışmaları, öte taraftan ölen kişilerin sayısının Sağlık Bakanlığı tarafından adeta çetele tutularak insanların gözüne sokulması, domuz gribi ile ilgili tartışmaların çok boyutlu düşünülmesi gerektiğini ima ediyor.
Küresel kapitalizmin her türlü insanî zaafı bir rant aracı haline dönüştürme konusundaki becerisi hepimizin malumudur. Üstelik zaafların büyük kazançlar getirebilmesi için hiçbir ayrıntı atlanmaz. Mekanizma şansa bırakılmak yerine, adeta en başından en sonuna kadar ilgili aktörler tarafından programlanır. Mesela insanların sağlıkla ilgili korkuları mı kışkırtılacak; ilgili konunun uzmanları insanların zaaflarını, korkularını kışkırtmak için seferber edilir. Şunu yapmazsan, bu doktora gitmezsen, falanca ilacı kullanmazsan, filanca aşıyı yaptırmazsan ölüm riskin şu kadardır!

İstatistiklerin, ancak karşılaştırmalı olunca bir anlam ifade ettiğini kestiremeyen halk, kendisine, üstelik en yetkili ağızlardan verilen böyle bir korku istatistiğine teslim olmakta gecikmez. Mekanizmanın birinci adımı çalışmıştır. Artık, bu korku talebine, arzı sunmaya gelmiştir sıra. Bir elinde zehir taşıyan, ama arkasına sakladığı elinde o zehirin panzehirini tutan bir mekanizmadır kapitalist rant mekanizması. Kârın, kazancın, ticaretin, ekonominin hiçbir bağlayıcı ahlaki kuralı veya hukuksal mekanizması olmadığı için de insanların korkularının kışkırtılmasında ve buralardan devasa kazançlar elde etmekte hiçbir sakınca görülmez. Faust’a sunmayı vaat ettiği parlak hayatla, onun ruhunu ele geçiren Mefistofeles’in yaptıklarına benzetilebilir olanlar. Bu mekanizma, yaydığı korku ve bu korkunun panzehiri olan hayata hiç ölmeyecekmiş gibi kök salma vaatleriyle, her geçen gün insanın ruhunu biraz daha teslim alır ve kendi sömürüsüne uygun hale getirir.

Bu bağlamda liberal-kapitalist sistemlerde, devlet gibi merkezi iktidar odaklarına karşı muhalefet ediliyor izlenimi verilirken, ondan çok daha büyük, çok daha zorba bir mekanizma adeta kendi haline bırakılmış bir canavar gibi çığ gibi büyüyebilmektedir. Bu mekanizma hiçbir demokratik, ahlakî kontrol mekanizmasının bağlayıcılığına girmeyen ekonomi mekanizmasıdır. Merkezi bir iktidarın değil, merkezsizleşmiş ve bir virüs gibi toplumun kılcal damarlarına kadar yayılmış bir iktidar mekanizmasının da başat aktörüdür ekonomi.
Sağlıkla ilgili salgınların piyasa işleyişini bilgisayar virüslerinin “piyasasına” oldukça benzettiğimi söyleyebilirim. Her gün yeni bir tanesi ortaya çıkan bilgisayar virüslerinin çoğunun, anti-virüs programı satan devasa yazılım firmaları tarafından ortaya çıkarıldığını zaman zaman duyarız. Bu, bence tamamen olmasa bile büyük oranda doğruluğu olan bir olgudur. Zira piyasa mekanizmasının durgunluğa ulaştığı zamanlarda o mekanizmanın hareketlendirilmesi için manipulasyon yapılması az rastlanan bir şey değildir. Önce zehiri ortaya koyup, sonra bir Mesih gibi panzehiri elinde tutmak, bu piyasa mekanizması aktörlerini iki defa büyütüyor. Panzehir bulmanın prestijinin getirdiği büyük reklam ve panzehirin satışından, üstelik panzehir üretebilenlerin sınırlı sayıda olmasının getirdiği fiyat belirleme rahatlığının da getirdiği devasa kâr…

Son yıllarda her yıl yeni bir salgın korkusuyla baş başa bırakıldığımızı hepimiz hatırlıyoruzdur. Sars hastalığından artık ne zaman öleceğiz diye gün sayarken, sars gitti kuş gribi gündemimize konuverdi. Tabii arada daha “yerel” olan kırım kongo kanamalı ateşli kene salgınlarını saymıyorum bile… Kuş gribi salgınında olan milyonlarca zavallı kuşa oldu. Bu salgın korkularını, adeta, hemen yarın hepimiz ölecekmişiz gibi yayanların arka planında, bu korkuların parsasını toplayan küresel aktörler olduğunu görmemiz uzun sürmedi. Evet, sadece tamiflu adı verilen ilacın satışından milyar dolarlar kazanmıştı kimileri…
Son haftalarda domuz gribi ile ilgili haberlere ve bu haberlerin resmi merciler aracılığıyla büyük bir korku mekanizmasına döndürülmesine hayretle bakıyorum. Sağlık Bakanı, adeta devletin en yetkili kişisi ağzıyla büyük bir korku pompalıyor ülkeye. Evet, gerçekten bir salgın olabilir. Ancak, sonuçta bu bir grip salgınıdır ve insanları bu derece büyük paniğe ve paranoyaya sevk etmeye Sağlık Bakanı dahi olsa kimsenin hakkı yoktur. Her gün çetele tutar gibi domuz gribinden ölenlerin sayısını vermenin insanlara, korkuya sevk ederek onların dengelerini bozmaktan fazla ne faydası olabilir merak ediyorum. Ve bu korku tüccarlığında, 40 milyon doz aşı sipariş etmiş bir Sağlık Bakanlığı’nın “yaptığımız şey doğru değilse bunun hesabını nasıl veririz” panik havasının etkili olduğunu düşünüyorum.

Sağlık Bakanlığı yetkilileri eminim doğru bildiklerini yapıyorlardır. Bu konuda diyebilecek çok fazla bir şeyimiz olamaz. Ancak, eğer bir ülke, Sağlık Bakanlığı aracılığıyla adeta bir korku ülkesi haline getirilmek isteniyorsa; ölüm oranı 1000’de 1, hatta 2000’de 1 kadar küçük olan bir hastalık, adeta her rastlayanı öldürecekmiş gibi bir tonlama ile sunuluyorsa burada art niyet olmasa da, basiretsizlik bulurum. Açıkçası Sağlık Bakanı Recep Akdağ televizyona her çıktığında artık söylediklerinden ziyade onun psikolojisine odaklanır oldum. Bana sanki salgının ve ölüm riskinin abartıldığı iddialarına ve bu yönde aldığı eleştirilere karşı, ne pahasına olursa olsun kendileri haklı çıksın diye uğraşan bir kişi izlenimi veriyor Sn. Akdağ. Açık söyleyeyim, bu psikoloji benim Sağlık Bakanı’na güvenmemi engelliyor. Bereket ki Sağlık Bakanlığının bütün eyyamcılığına karşın, Başbakan farklı ve daha sakin bir ses olarak yer alabildi Hükümet içinde.

Buradan Sağlık Bakanı Sn. Recep Akdağ’a sesleniyorum: Sn. Akdağ; anlıyoruz işinizi bütün ciddiyetiyle yapıyorsunuz. Anlıyoruz domuz gribi salgınını da ciddiye alıp büyük kayıplar olmadan engellemek istiyorsunuz. Ancak bir vatandaş olarak, bu mücadelenin yolunun sizin söylemlerinizle tezat oluşturduğunu düşünüyorum. Halkı, dışarı çıkamayacak, ya da yanında hapşıran bir insanı otobüsten atacak hale getirecek kadar paranoyak hale getirerek, ölüm sayılarını her dakika güncelleyerek gözümüze sokarak, kapitalist zorbalığın ve rantiyeciliğin en azından söylemlerle suyuna giderek olmaz bu mücadele. Zira sizin söylemleriniz ardından domuz gribinden rant kapısı açan bir çok sektör türedi. Küresel olanlarını saymıyorum bile! Ben vatandaş Enver Gülşen olarak, domuz gribinden ölenlerin sayısının gazetelerde, televizyonlarda her gün güncellenerek gözümüze sokulması ve  çoluk çocuğun dengesinin bozulmasının sorumluluğunu bir Bakan olarak alıp, buna bir dur demenizi talep ediyorum. Siz de bilirsiniz ki hiçbir veri bir başka veri ile karşılaştırılma imkanı olmadan anlamlı değildir. İlla ki ölenlerin sayılarını verecekseniz, mesela mevsimsel gripten, mesela kazadan, mesela sigaradan ölenlerin sayıları ile birlikte güncelleyip verin ki karşılaştırma yapabilelim. Yoksa tek başına bu bilgileri gözümüze sokmanız benim vatandaş Enver olarak size olan güvenimi artırmaktan ziyade azaltıyor.

…Bu makale ilginizi çekti ise…

Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu?  Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Öğretmenlik, savcılık, soytarılık, amigoluk…  Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 4 Yorum

  2. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Kas 16, 2009 | Reply

    Bu işin çözümü, aşı ve ilaçların içeriğinin bildirilmesidir. Madem tüm dünyayı tehdit eden bir salgın var; bu aşının sadece belli ilaç firmalarını zengin etmeyip, olabildiğince çok üretilmesi için içeriğinin paylaşılması “insani” bir gerekliliktir.
    Dünya Sağlık Teşikilatı, dünyaya korku pompalayacağına bunun üzerine gitsin.
    Para hırsı öyle bir seviyeye geldi ki; ilaç şirketlerinin; cam kıran camcılar gibi çalışma ihtimalleri dahi aklına geliyor insanın. Yapmadıkları şey değil…

  3. Yazan:eg Tarih: Kas 26, 2009 | Reply

    sağlık bakanlığı her iki günde bir ölen insan rakamlarını duyurup duruyor. ne detay var, ne başka birşey. benim bildiğim çoğu insan ne kendileri, ne de çocuklarına aşı vurdurmak istemiyor. sağlık bakanlığı da sanıyorum aldıkları 40 milyon doz başlarında patlayacak diye bu derece korku tüccarlığına soyunuyor.

    açık söyleyeyim ben sağlık bakanını kesinlikle samimi bulmuyorum. konuşmaları dahi bende bir samimiyetsizlik hissiyatı yaratıyor. sağlık tüccarlara kaldı bu dünyada maalesef…

  4. Yazan:Halil Kara (Danimarka) Tarih: Kas 27, 2009 | Reply

    Dunya saglik orgutunun bu iste rolu ne olabilir diye sorsam sizlere?
    Dunya saglik orgutu buyudukce, dunya daki saglik sorunlarida paralelinde cozulme yerine dahada cogalmaktadir denilebilinirmi acaba ?
    Bu orgute, onumuzdeki en kisa surede, dunya sagliksizlik orgutu diye hitap edebilirmiyiz, ne dersiniz ?
    Saygilarimla

  5. Yazan:eg Tarih: Ara 3, 2009 | Reply

    halil bey katılıyorum. dünya sağlık örgütü’ne de sağlık bakanlığına da başbakana da güvenmiyorum. ilk günlerde başbakan daha düzgün bir tavır göstermişti. hatta 3-4 gün önce “domuz gribini gündemimizden çıkaralım, her gün ölü sayısı vermekle domuz gribi çözülmüyor” diye bir açıklama da yaptı başbakan. ama başbakan’a birisinin bu “ölüm raporlarını” sağlık bakanlığının verdiğini(bugün de 46 kişi öldü diye bayram yapmış sağlık bakanlığı besbelli) unutuyor galiba. eğer iyi polis-kötü polis rolü yapmıyorlarsa. ve her domuz gribi ölüm raporunun ardından “aşı reklamı” yapıyor sağlık bakanlığı. açıkçası kınıyor, protesto ediyor ve bu tip bir sağlık yönetine güvenmediğimi ilan ediyorum.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin