RSS Feed for This Post

Ey Türk Gençliği! “Bu Adamdan” Tehditlerini Çek!

Haber alma tekniklerimiz ve şekillerimiz değişen zamanla birlikte değişiyor.Ben de bir çok insan gibi net üzerinden mail guruplarına üyeyim.Bunun çok iyi tarafları var,haber arama eyleminin yerine direkt haber ayağınıza geliyor.Tabi yoğunluğu da bıktırmıyor değil hani ya.Bazen öyle çok mail birikiyor ki,bazıları gözümden kaçıyor ya da ben kaçırmak istiyorum.Bazı mailler ise o yoğunluğun arasından başlığıyla öyle kendini belli ediyor ki,ne mümkün gözden kaçırmak,gönülden kaçırmak dahi mümkün olmuyor. 

  Birkaç akşam öncesi olmalı,yol yorgunuyum,maillerim arasında göz gezdirmeye çalışıyorum.Bir mailin başlığı dikkatimi çekiyor ; ‘ Gazeteci-yazar Sevan Nişanyan’a ölüm tehditi ‘.Tıklıyorum,maili okuyorum.Okumamla birlikte kan beynime hücum ediyor.Hemen aklıma Nişanyan’ın geçtiğimiz haftalarda yazdığı ‘ Feriştah ve Sansür ‘ yazıları geliyor.Daha duru muyum?O dönemde mail üzerinden konuştuğum Sevan’ın mail adresine bir geçmiş olsun mesajı yazıyorum.Aklım bahsi geçen iki yazı üzerinden tespit yaptığı için ekliyorum,bilip bilmeden ‘ bu tehditi yapan Müslümanlar ise İslam’a senin zarar verdiğini düşünerek hareket etmiş olsalar dahi bu eylem ile İslam’a en büyük zararı onlar veriyor ‘.Öfkeliyim,bir o kadar üzgün,bu mesajımada yansımış olacak ki,Sevan cevap mesajında içtenliğime teşekkür ediyor.Nafile,elimden birşey gelmediği için ne üzüntüm,ne öfkem geçiyor.Ve Sevan uzun sayılmayacak mailinden konunun ‘ Feriştah ve Sansür ‘ yazılarından değil,’ Gençliğe Hitabe ‘ yazılarından kaynaklandığını söylüyor,içimden hadi diyorum,insanca bir derinlemesine düşünme yetisinden yoksun olarak,bizim Müslümanlar yırttı ama Sevan yırtabilecek mi?Sevan’ın yazdığı mail daha bitmemiş mailde açılan davalardan da söz ediyor,canı sıkılan bu yazı nedeniyle Nişanyan’a dava açmış.Dava açabilme kapasitesine sahip olmayanlar ise yedi ceddine kadar küfretmeyle girdikleri mesajlarını ölüm tehditleri ile noktalamış,daha bir sürü çirkin,iğreti mesajı göndermişler mail adresine.Sevan’da her normal vatandaş gibi gidip aldığı tehditler nedeniyle suç duyurusunda bulunmuş. 

  Ben bir yandan bu duruma öfkelenip,üzülürken,bir yandan Sevan’a destek olabilecek bir kaç cümleyi ona mail yolu ile yazarken,aynı zamanda ‘ Gençliğe Hitabe ‘ yazısını okumaya koyulurken,Sevan için bir yazı yazmayı planlarken,ne hikmetse -elimde olmadan- ‘ ölüm tehditi ‘ aldığı konusunda suç duyurusunda bulunan Hrant’ın silüeti geçiyor gözümden,Sevan açılan davalar falan demişti ya,bazı dava sonuçları geçiyor aklımdan,’ hakkımı helal etmiyorum ‘ dediği için evi elinden alınan,Abdurrahman Dilipak,kendisine küfredildiği zaman eline tutuşturulan özetle ‘ Baskın Oran’a küfretmek ceza kapsamına girmez ‘ anlamına gelen mahkeme kararı ve Baskın Hoca,Uğur Dündar’a hakaret davası açan ‘ başörtülü doktora ‘ yeniden küfreden ‘ başörtülü insanlar hakaret yemeyi kabul etmek zorundadır ‘ mahkeme kararları ve bu karara muhatab insanlar geçiyor gözümün önünden.Daha bir kararıyor içim,simsiyahım.Bunları düşündüğüm için kendime mi kızsam,yoksa beynimi bunlarla dolduranlara mı bilemiyorum? 

  ‘ Gençliğe Hitabe’yi okumamışım,daha başlamadan neler yazmıştır kim bilir Sevan,diyorum.Yazıyı açıp bir okuyorum,gayri ihtiyari ‘ ne yazmış ki,dava açılacak,ölüm tehditi alacak ‘ bu adam,diyorum.Sonra gülüyorum,Sevan ona ‘ bu adam ‘ dediğim için bana kızmayacak biliyorum,hala muzur muzur gülüyorum,nedense?Yine yazıya dönüyorum,yazıyı bir de siz okuyun istiyorum ; 

                                                                               Gençliğe Hitabe  

Seksenaltı yıl yeter bence. Kan-vatan-düşman’dan ötesine aklı ermeyen bir dil bu ülkeyi bunca yıl esir etti. Artık yeni şeyler düşünmenin vaktidir.  
 
Kan-vatan-düşman edebiyatının şahikası Kemal Paşa’nın Gençliğe Hitabe adlı eseridir. Bugün tekrar yazılacak olsa ben şöyle düzeltirdim.  
 
*  
 
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, insan olmaktır.  
 
İnsan olmanın yegâne temeli insana sevgidir. Hayatın boyunca, insanlara güzelliği, aklı ve adaleti öğretmeyi görev bileceksin. Bilgin varsa, bedel beklemeden paylaşacaksın. Buna imkân ve şeraitin müsait değilse, yanındaki üç veya beş kişiye katıksız sevgini vermeyi deneyeceksin; onların hayat yükünü bir nebze hafifletmeye çaba göstereceksin. Bunu yaparken Türk mü, yoksa Hindu mu, Yamyam mı diye sormayacaksın. Çünkü insan, galiplerin hasbelkader çizdiği sınırlara sığmayacak kadar kıymetli bir hazinedir.  
 
Dahili ve harici bedhahlarla etrafın çevrili olabilir. Sen şerri bahane etmeyecek, hayırhahlığını ilelebet muhafaza ve müdafaa edeceksin. Zira kötülük, esarettir. Manevi istiklalini ve manevi hürriyetini ancak insan olmakla kazanabilirsin.  
 
Düşman bütün tersanelerine girmişse, vazifeye atılmadan önce düşüneceksin. Önce, düşman mı diye soracaksın. (Çünkü bugün düşman olan yarın dost olabilir.) Sonra onu kendine düşman etmek için ne hata yaptığını düşüneceksin. (Çünkü düşmanlık, herkes için ağır bir yüktür.) Gönlünü kazanmayı deneyeceksin. Tersaneyi beraber işletmeyi teklif edeceksin. (Öylesi her ikiniz için daha kazançlı olabilir.) Sonuç alamasan, bir tersane uğruna düşman olmaya değer mi diye bir kere daha kendine soracaksın. Bunları yapabilirsen, inan, dünyanın tüm tersaneleri senin olur. Tüm ordular sana boyun eğer. Tüm kalelerini terkedecek gücü ve güveni kendinde bulursun.  
 
Memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar sana “düşünmeyeceksin!” diyebilirler. Kendi çorak ve bencil emellerine seni muhafız ve müdafi yapmak isteyebilirler. Kuşaklardan beri süren iktidarlarını bir gün daha korumak için senin damarlarındaki kanı talep edebilirler. Memleketin bütün tepeleri kan ve intikam bayraklarıyla donatılmış, bütün mektepleri zaptedilmiş, bütün mahkemeleri elde edilmiş, bütün gazete köşeleri bilfiil müstevlilere terkedilmiş olabilir. Millet, cehalet ve propaganda içinde serseme dönmüş olabilir.  
 
Ey insan evladı! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, insan olduğunu unutmamaktır. Muhtaç olduğun kudret tanrı vergisi olan vicdanında ve her gün çalışarak geliştireceğin aklında mevcuttur.

*

  İşte bu kadarcık,her anne babanın evladına,her öğretmenin öğrencisine,her ustanın çırağına,kısacası her insanın insana söyleyebileceği türden hatta bence çok Müslümanca ‘  iyiliği emret kötülükten nehyet ‘ cinsinden birkaç paragraf.Şimdi düşünmeli biraz böyle ‘ insan ‘ olmaya yönelik cümleleri sıralayan birine dava açmak,hatta hatta onu ölümle tehdit etmeye,’ sana o hitabeyi kanla yazdıracağız ‘ demeye götürecek bir ortam da yeniden bir ‘ hitabet ‘ metoduna gerek yok mu?

  Yeniden düşünmeli biraz,bu dava meraklısı,tehditkar insanlar takip ettikleri kadarı ile ‘ bu adamı ‘ tanımıyorlar mı?Sevan ölümden mi korkuyor?Asla.Sevan -umarım olmaz- hapse girse ne olacak?En son hafızam beni yanılmıyorsa Ali Nesin’in ağzından öğrenmemiş miydik,en son girdiği hapisten ‘ Kelimebaz ‘a konu olacak birikimle çıktığını ?E ‘ gençlik ‘ ne yaptınız,ne yapacaksınız?Bu ülkenin yarısını huzursuz etmekten başka,sahip olduğunu zannettiğiniz değerlere zarar vermekten başka,bu adamcağıza huzursuzluk vermekten başka ne yapacaksınız?

  Ey dava açmaya meraklı,ölüm tehditleri savuran insan topluluğu,

ateist,Ermeni arkadaşım Sevan Nişanyan’dan kirli tehditlerinizi ve beyinlerinizin karanlık ürküntülerinin etkisinde geliştirdiğiniz saplantılarınızın dışa vurmuş rahatsızlık veren tepkilerinizi çekin.

  Bugünlere sizin yarattığınız sahte korkuların illet veren itmeleriyle zor şer geldik,daha bundan böyle miğdem kaldırmıyor,miğdemiz kaldırmıyor.Ben otuzuma dayandım,Sevan’da elliye yakındır.Daha ne kadar yaşarız bilinmez,zaten bugünlere sizin zoraki gölgelemelerinizle geldik,bundan sonra göreceğimiz bir gün varsa bırakın da sizden yana ferah geçsin,gidin faydalı birşeyler yapın.Ne bileyim,bir taşı yerden alın,kedi tekmelemeyi bırakın mesela…Çocuk yapın,kadın sevin,tebessüm edin.Biz korkmuyoruz,sizde artık sıyırılın bu korkudan be kardeşim !

  Bana ne?Bize ne?Biz korkmuyoruz.Sizin nevrotik korkularınızdan da nasiplenmek istemiyoruz!Bize ne sizin korkularınızdan?Nedir yani ‘ korkan azınlık ‘ bizi bünyesine dahil edince,’ korkan çoğunluk ‘ olunca daha mı azalacak bu korku?Sanmam.Onu da biz düşünecek değiliz ya!

  Daha btimedi,bu ara çok hitap edesim var …

  Ey sevgili Sevan Nişanyan,

altını çizerek vurguladığım Müslümanlığım,üzerimden hazırlanan ‘ kağıt parçası niteliğinde yaş mı kuru mu karar verilmemiş nemli bir imza geyiğine kurban gitmiş bir belgenin gölgesi üzerimdeyken ‘,yazdığım üç beş cümle ile varlığımdan rahatsız olan insanların var olduğu bir ülke de hangi akla hizmet dönüp bir de bir ateist,Ermeni’nin koluna giriyorum,ben de bilmiyorum.Bilmediğim daha birçok şey gibi bunu da bilmiyorum.Seni tehdit edenlere beni tehdit edenler eklenince elime ne geçecek onu da bilmiyorum?Sanırım inandığımız gibi yaşamak,inandığımız yazmak,korkmadan konuşmak,endoktirinasyondan nasip almamış olmak,bir yerde bir zulüm varsa müdahale etmek,üç beş nevrotik saplantılı tipi ciddiye almamış olmak dahi bize ‘ nasıl insan olunur ‘ sorusunun kendi üzerimizde cevaplanan tezahürü olacak,e bu da bize yeter,yetmez mi?Olmadı senle en ekşın halimizi takınıp,domuz giribi vakalarının tedavi gördüğü hastahane katına,eldivensiz,maskesiz olarak dalarız.Bir de nara atarız ; Korkmuyoruz uleeen !!!

Trackback URL

  1. 37 Yorum

  2. Yazan:ddikman Tarih: Kas 9, 2009 | Reply

    bu ruhsuzlara hitabe olmuş. kağıt parçası hitabe falan değil.

  3. Yazan:sevim Tarih: Kas 9, 2009 | Reply

    bu ruhsuzlara hitabe olmuş. kağıt parçası hitabe falan değil.

    “Bu benim gibi ruhsuzların anlayabileceği bir dil değil”demek istediniz galiba.

    Evet hitabe falan değil,doğru.Çünkü vicdan taşıyan insana yazılmış,sizde de “ondan”olmadığına göre bence dert etmeyin.
    Ruhsuzlara no panik:))

  4. Yazan:ali duman Tarih: Kas 9, 2009 | Reply

    keşke Atatürk’ün GENÇLİĞE HİTABESİ, Atatürkçü Atatürk düşmanlarınca dikkate alınmış olsaydı da bu alternatif GENÇLİĞE HİTABE yine de yazılmış olsaydı.

    orta yerde tartışmasız bir vasiyet var, bu vasiyetin adı, GENÇLİĞE HİTABE, peki Atatürkçü Atatürk düşmanları için bu vasiyetin bir kıymet-i harbiyesi var mı?

    GENÇLİĞE HİTABE nedir? Cumhuriyetin gençliğe teslim edilme vasiyetidir. Atatürkçü Atatürk düşmanları cumhuriyeti kime teslim etmişlerdir? 27 mayısta, 12 marta, 12 eylülde görüldü ve test edildi ki cumhuriyet ORDU’ya teslim edilmiştir. (kim etmiş, niye etmiş belli değil. -darbecilerin yaptığı iç hiz. kan. ve yönetmeliğini saymazsak-)

    Atatürk, bu Atatürkçü Atatürk düşmanları kadar akıllı değil miydi de ORDUYA HİTABE değilde, GENÇLİĞE HİTABE yazmış, cumhuriyeti orduya değil de gençliğe emanet etmiş.

    Elbette Atatürk, bu Atatürkçü Atatürk düşmanlarından çok daha akıllıydı ve bu yüzden cumhuriyeti statükocu orduya değil de, dinamik gençliğe emanet etmiştir. Tüm insanlık tarihi boyunca orduların her daim görevi statükoyu korumak olmuştur. Bu yüzden ordular statik yani gericidirler, daha iyi bir gelecek umut eden gençlik ise, her daim dinamik (ilerici) bir güç olmuştur. Malum ki Atatürk bu farkı ve özelliği çok iyi biliyordu, ancak ne varki hakim sınıfın çıkarlarına göre siyaset üreten Atatürkçü Atatürk düşmanları bu durumu ters yüz etmekte bir beis ve ihanet durumu görmemişlerdir.

    150 yıl önce “şeriat elden gidiyor” diyerek isyana kalkışan bu ordu değil miydi? (bknz.kuleli vakası) bu isyan teşebbüsü statükoculuğun bir gereği ve sonucudur.

    Atatürkçü Atatürk düşmanları, Atalarına ihanet ederek, onun vasiyetini çiğnemiş, DEVRİMCİ, DİNAMİK GENÇLİĞİ; -ileriye doğru attığı her adımda- statükocu/darbeci/cuntacı orduya boğdurmuştur. (örnek; 27 mayıs, 12 mart, 12 eylül) bu durum sonucu ülkenin yetiştirdiği en dinamik, en devrimci iki genç kuşağı yok edilmiştir.

    kesin olan şu ki; Atatürk’ü diğer liderlerden ayıran en temel ve en önemli iki özelliği “YURTA SULH, CİHANDA SULH” diyen ve kurduğu cumhuriyeti dinamik bir güç olan GENÇLİĞE EMANET eden bir lider olmasıdır.

    peki Atatürkçü Atatürk düşmanları ne yapmış, her iki özelliğe de ihanet etmişlerdir.

    1. YURTTA SULH, CİHANDA SULH’dan anladıkları ; dört bir yanımız düşmanla çevrili, içerisi ise alevi, kürt, komünist, bölücü, şeriattçı, irticacı vs. hainlerle dolu.

    (her daim “hassas dönemden geçmekte olduğumuz şu dönemde”, “şimdi sırası mıydı” klişeleri eksik olmamış, 86 yıl boyunca “vatanın bölünmez bütünlüğü” klişesi hiç ağızlardan düşürülmemiştir. Bölünmez bütünlüğü her gün gündemde tutulan bir ülkenin normal olabileceğini düşünebilir misiniz? suni terör yaratılarak ülke; darbelerle önce koca bir açık hapishaneye, uygulanan TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ sonucunda ise ırkçı/ulusalcı/milliyetçi tımarhanesine dönüştürülmüştür)

    2. CUMHURİYETİN GENÇLİĞE EMANET EDİLMESİ’nden anladıkları ise; gençliğin dinanizmini, devrimciliğini, güzel bir gelecek arzusunu, statükocu orduya boğdurmak olmuştur.

    darbeci ve cuntacıların deyimiyle ASİMETRİK ELEŞTRİ gibi oldu, ancak ne var ki ben cumhuriyete ordunun(militarizmin) sahiplenmesi yerine GENÇLİĞE HİTABE’de vasiyet edildiği üzre -sivil- GENÇLİĞİN sahiplenmesini tercih ederdim, hitabenin içeriğine girmeden, usul bakımından tercihim bu olurdu. Sivilleşme, hemde çok hızlı bir şekilde sivilleşmeden yanayım, keza bu ülke militarizmden çektiğini hiç bir şeyden çekmedi.

    kısaca; ben bu halkın bağrından çıkan/çıkacak olan gençliğe güveniyorum, halkın kendisine güvendiğim gibi.

    selam ve saygılar.

  5. Yazan:cengiz maçoğlu Tarih: Kas 10, 2009 | Reply

    ….Yukarıda, zihin operasyoncularının görünüşleri ve gönüllerinden geçenleri nasıl insana içselleştirmek istediklerini genel cümlelerle anlatmaya çalıştım, varın örneklemelerle somutlaştırınız. Bunun için yapacağınız yorumlarda örneklerinizi beyan ederek yazıyı zenginleştirebiliriz.
    Desidderus Erasmus, Deliliğe Övgü adlı kitabında tüm bu saydığın operasyon ekipleri için şöyle der: “Örneğin bir kez bile olsun bir fakirin ayakkabısını tamir etmeye kalkışması binlerce insanın boğup öldürmesinden daha büyük bir günahtır. Küçücük bile olsa yalan söylemek dediklerine bakılırsa, bütün dünyanın son zerresine kadar ufalanıp yok olmasıdır. Biz de inandık.”
    Evet, bugün 10 Kasım Atamız ölmedi, gönlümüzde yaşıyor, 3 gün önce 7 Kasım’dı; Berlin Duvarı yıkılmış diye bayram edenlerin üç gün sonra daha devasa bir duvarla insanlıkla aralarına ördükleri duvar da yaşıyor, kutlu olsun, mutlu olalım…
    Cemile Hanım uzun uzadıya yorum yapacaktım amayukarıdaki yazı;
    cengizchefikir.blogspot.com adresinde konuya tam da ilnitili zihin operasyoncuları ve köpek yavrularından fil yaratan tosunlara ait bir yazı yazdım. Sanırım yorumumdan daha anlamlı olur.

  6. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Kas 10, 2009 | Reply

    Cemile hanım,

    Yazınızı okuyunca içimden bir dilek geçti.Keşke önyargılarımızı kırarak hayata bakabilsek;tartışırken,konuşurken,eleştirirken…bizi teslim alan taraf anlayışından kurtulabilsek diye içimden geçirdim.

    Zira gözlerimizin önüne çekilen perdelerin,vicdanımıza set çeken engellerin,kendimizi kayıtsız şartsız teslim ettiğimiz aidiyet duygusundan beslendiğini düşünmüşümdür hep.Bir başka deyişle,bu coğrafyada her bir aidiyet,her bir farklılık;kültürel zenginlik gibi bir değer olmaktan çıkıp birbirimizi düşman belleyeceğimiz birer ölümcül kimliğe,bir çatışma aracına dönüşmüştür maalesef.

    İşte yazınızı okurken bizi toplum olarak kuşatan bu kör,sağır ve ruhsuz edici talihsiz atmosferi düşündüm bir an.Ama diğer yandan da umutlarım yeşerdi…Bu çemberi yarabileceğimiz bir entelektüel zemininin oluşaşağına dair kıpırtılar oluştu bende.

    Düşünün,daha üzerinden pek uzun bir zaman geçmeden Sevan beyin dini sorgulayan yazıları eleştirildi müslümanlarca.Sadece müslümanlar değil,eminim benim gibi dini inancı mazbut olmayan kişlerce de hoş karşılanmamıştır.Ama bugün bir müslüman kadın,kendi değerlerini eleştiren bir ateiste kendini siper edebiliyor…Bütün insan hasletleriyle,hesapsızca;sadece vicdanının sesini dinleyerek.Ve aynı şekilde O ateist ve diğerleri de yeri geldiğinde aynı tavrı gösterebiliyor.İşte demokrasi dedikleri şey bu olsa gerek…İnsanı insan yapan değer ve anlam bu olsa gerek.

    Onun için yazınızı okurken hem düşündüm hem de duygulandım.Çünkü bizim,ayrım-gayrım yapmaksızın tam da bu tavra,bu duruşa ihtiyacımız var.Bir gün bu memlekette daha güzel şeyler güreceksek,birarada kardeşçe yaşamayı başaracaksak eminim bu böylesi vicdani duruşlarla olacak.

    Biliyorum yazıdan çıkacak daha pek çok anlam var.Eminim değerli okurlarca geri kalanı tamamlanacaktır.Ben şimdilik insana yakışan bu asil duruşun vicdanımda,ruhumda yarattığı pozitif yansımalarla yetineyim.

    Yüreğinize,kaleminize sağlık sevgili Cemile hanım kardeşim.Dileğim odur ki,yüreğinizden kopan bu ses,yüreği güzel insanların sesine ses katsın.
    En içten sevgilerimle.

  7. Yazan:cb Tarih: Kas 10, 2009 | Reply

    Cengiz bey selamlar,

    Cemile Hanım uzun uzadıya yorum yapacaktım

    uzun yorumlarınızıda beklerim.verdiğiniz bloga ilk fırsatta göz atacağım.

  8. Yazan:cb Tarih: Kas 10, 2009 | Reply

    Sevgili Aziz bey,

    Cemile hanım,

    Yazınızı okuyunca içimden bir dilek geçti.Keşke önyargılarımızı kırarak hayata bakabilsek;tartışırken,konuşurken,eleştirirken…bizi teslim alan taraf anlayışından kurtulabilsek diye içimden geçirdim.

    yazmışsınız,ben aslında nadiren de olsa öfkeli girip önyargılı yaklaştığım yorumculuğumu sizin gibi güzel niyetli yorumcu bir arkadaşımızın ’empatik’ yorumlarından esinlenerek ‘sıfıra’ indirmişimdir,asıl ben teşekkür ederim.

    Yazımdaki görünmesini istediğim ‘alanı’ gördüğünüz içinde teşekkür ederim 🙂

    sevgi ve saygılarımla

  9. Yazan:durhat Tarih: Kas 10, 2009 | Reply

    öncelikle yazar arkadaşımızın gösterdiği duyarlılığın takdire şayan olduğunu belirtmek isterim.hangi devirde yaşıyoruz.artık mahkeme önlerinde aydınları linçe uğradığı manzaralar istemiyoruz.net üzerinden ölüm tehditleri istemiyoruz.daha ne kadar sürecek bu.insanların basın bildirileri ellerinden alınarak yırtılıyor.aydınlar tehdit ediliyor.tv stüdyoları basılıyor.bu ne ya,orman kanunlarıyla mı yönetiliyoruz.yakışır mı demokratik bir hukuk devletine bunlar.neden düşünceye bu kadar tahammülsüzüz.kırıp dökmeden,kaba kuvvet sergilemeden hiç bir sorunumuzu çözemiyeceğiz.yazık,gerçekten çok yazık.
    bir de üzüldüğüm bir şey var.böyle hayati bir meselede kimseden çıt çıkmıyor.peki yeterince tepki gösterilmezse bu barbar mantığın önüne geçilebilir mi?

    şiddet ve militarizmden beslenen bu tür tehdit ve saldırıları kınıyorum.
    yazarı da onurlu tavrından ötürü kutluyorum.

  10. Yazan:cb Tarih: Kas 10, 2009 | Reply

    Sevim hanım,

    yormayın kıymetli parmaklarınızı bu her belgeyi,her ıspatı ‘kağıt parçası’ olarak yaftalayanlar için,sonra Sevim’in yorumu ıslak mıydı?Kuru muydu?Yok tükrükle imzalamıştı?Aman parmak basmıştı… vs vs bitmez tükenmez 🙂

  11. Yazan:ali duman Tarih: Kas 11, 2009 | Reply

    Durhat Bey,

    hukuka inancımızdan dolayı hukuk, hukuk diyoruz da, her nedense bu hukuk olayını ciddiye alan hukukcuları göremiyoruz. Göremediğimiz gibi görevi adalet dağıtmak olan hukukcuların kemalizm adına kanun maddelerine nasıl taklalar attırdıklarına da ayrıca şahit oluyoruz.

    arada bir hukukun üstünlüğüne inanan savcı ve hakim/yargıçlar çıkıyor da, hukuka inancımızı devam ettiriyoruz, zira demokrasi içerisinde hukuka inanmaktan başkaca bir yol da zaten mevcut değil.
    Hukukun üstünlüğüne inanamak ve bozuk hukuk sisteminin düzeltilmesi yönündeki talebimizi ısrarla sürdürmek zorundayız.

    ne var ki, kemalizme teslim olmuş hukukcular, adalet dağıtırken TARAFGİR oluyor, kemalizm tarafgirliğini hukukun üstünlüğüne tercih ediyorlar. Oysa hukuk her şeyin üstündedir, kemalizmin de.

    hukukun üstünlüğünü sözüm onlara bu kemalo-zombilere anlatamazsınız. Hiç bir hakikatı anlatamadığınız gibi, her yanından pislik fışkıran ergenekon davasına yaklaşımlarından da bunu anlamalarının mümkün olamayacağı belli değil midir? ayrıca bunu anlayamamaları zombiliklerinin de bir göstergesidir. (zombilik durduk yerde olmuyor)

    mesala bu kemalist hukuk sisteminin verdiği kararlardan birini anımsarsak, bursada bir gazetenin DTP milletvekillerini hedef göstererek öldürülmelerini haber yapması, düşünce özgürlüğünden addedildi ve bir cezayı işleme tabi tutulmadı. Böyle bir vakayı düşünce özgürlüğünden sayan bir hukuk anlayışı dünyanın neresinde mevcut.

    hukukun üstünlüğünü esas alan bir hukuk sistemi olsa, Şevan Nişanyan’da, Orhan Pamuk’ta böyle ucube insanların tehditlerine maruz kalmazlar, zira bu tehditleri yapanlar, cezasız kalmakla kalmıyorlar, birde bu ırkçı ve milliyetçilerin ucuz kahramanları haline geliyorlar. Bu ucuz kahramanlardan ogün samastlar, yasin hayaller yaratılıyor.

    Derin devlet faşizminin ihtiyaç duyduğu tetikçilerin yetiştirilmesi sistemi böyle kurulmuş belli ki.

    Ne diyebiliriz ki “bebekten katil yaratan” sistemin kahramanları işte böyle yetişiyor.

    Demem o ki; bu tehditkarların yaratılmalarında da, birer tetikçiye dönüştürülmelerinde de asıl etken olan hukuksuzluğun diğer bir deyişle hukukun üstünlüğüne inançsızlığın etkisini göz ardı etmemek gerekir.

    Yapılması ezlem ve acil olan şey, hukukun ve hukukcuların TARAFSIZ’sızlığının sağlanması, resmi devlet ideolojisi dahil her türlü ideolojiden arındırılmasıdır.

    selam ve saygılar.

  12. Yazan:cengiz maçoğlu Tarih: Kas 11, 2009 | Reply

    Cemile Hanım saygılar;
    Büyük önderin Gençliğe Hitabesini bile güya alay etmek için bozan ve “tersanelerin işgal edilirse onlarla ortak olmaya çalış” diyen, bayraklar üzerindeki Atatürk resimlerine sinir olup “kim bu kalpaklı yahu” yazabilen, Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının gazetelerde yer almasının ne kadar saçma olduğunu gururla açıklayanların sırtının sıvazlandığı bir dönem yaşıyoruz. Böylesi bir Türkiye sevgisizliği karşısında Atatürk’ün büyüklüğünü bir kere daha anlıyor insan.
    * Can Ataklı / Vatan

    Biz mi sana layık değiliz, sen mi bize fazlaydın 71 yıl sonra hala bunun cevabını arıyorum.
    * Fatih Altaylı / HaberTurk

    Başbakan’ın “Ölenle ölmeyiz” cevabı bir skandaldır. Erdoğan’ın 10 Kasım’ların ölüm
    yıl dönümünden daha fazla bir şey olduğunu
    bilmesi gerekir.
    * Güngör Mengi / Vatan

    Mustafa Kemal yaşasaydı Cumhuriyetimiz’e sahip çıkan aydınlarımızı sindirme, Türk ordusunu aşağılama tertip ve girişimleri devam ederken; pasif kalmakla yetinmeyip, söz konusu örgüt ve gazetecileri maşa olarak kullanan ABD’den övgüyle bahseden ve AB yanlısı tavırlar sergileyen generallerimizi görseydi; kahrından ölmez miydi sanıyor sunuz?
    * Vural Savaş / Sözcü

    Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’nin kilit taşıdır. Bir kilit taşını çeker gibi Atatürk’ü çekerseniz burası başka bir ülke olur.
    * Zülfü Livaneli / Vatan

    Onca uyarısı arasından bir tanesinin ön plana çıktığını görmekteyiz. Hangisi mi? Harici ve dahili düşmanlar. Bunlar, gemi iyice azıya aldılar. Ellerinde her türden matkap, ‘Devlet Gemisi’ni delik deşik etmekle meşguller.
    * Burhan Ayeri / Akşam

    Mustafa Kemal Türkiye Cumhuriyeti’ni sadece 13 yıl yönetti. Ve bu kısa süre içinde toplumun ana hatlarını, ana gelişme süreçlerini belirlemeyi başardı. Mustafa Kemal’in o günlerin imkânsızlık ve zorlukları içinde gösterdiği cesareti kendisinden sonra gelenlerin hiçbirinin neden gösteremediğini düşünürsek Mustafa Kemal’i daha iyi anlayabiliriz.
    * Okay Gönensin / Vatan

    “Memleketimizi bir sömürge haline getirmeye uğraşıyorlar. Halka şunları anlatmalıyız; kaçırılan fırsatlar, acı olaylar, bir tek nedenden doğmuştur: Yurdun ve ulusun bir avuç kişinin elinde yemlik olmasından ve ulusal egemenliğin işlememesinden…” Atatürk ne demiş, ne istemiş, bir de bugünkü
    yöneticiler ne istiyor, ne yapıyor?
    * Oktay Akbal / Cumhuriyet

    Onu liderliğe taşıyan sayısız engel, sayısız kritik an var. Osmanlı onu mahkum ediyor. Mahkumiyet onun inadını pekiştiriyor. Osmanlı onu sürgüne gönderiyor. Sürgün onun ilham ve cesaretini perçinliyor.
    * Yalçın Doğan / Hürriyet
    Alın size yorum ya komedinin biri bin para…. Bunlar üzerine ben yorum yapsam ne olacak; anıtkabiri yüzbinlerce kişi ziyaret etmiş ve tüm gazetelerimiz sanki diktatörlük altında yaşıyorlarmış gibi atasının ölüsünden medet umuyor ,para kazanıyor. Bu herifler zihin yapımızı şekillendiriyor, bunlar gençlik yetiştiriyor, ortalama insan düşüncesinin bir alt kademesi…Geçenlerde bir chat serverine gittim, blog reklamı yapacaktım, dedim “Nenemin yasını tutuyorum, nenem o adamdan daha değerliydi, nenem muharrem ayında oruç tutarken onun duasını almak ve öpüşlerine mahzar olmak için iftar vakti köy çeşmesinden gelmesini dört gözle bekliyordum , bu yüzden nenemi daha çok özlüyorum, en az 20 kişi adam dedim diye bana olmadık hakaretler ettiler.” Yazarı yukarıdakiler olanların burnu hikayesi… Sevan Nişanyan tehdit edilmiş çok mu

  13. Yazan:durhat Tarih: Kas 11, 2009 | Reply

    Ali bey,

    görüşlerinize tamamen katılıyorum.bu ülkede yargı,basın,eğitim kurumları,aklınıza ne gelebilirse kuşkusuzki ideolojilerin tesirinde kalmıştır.geçtim ideolojik bağnazlığı,keyfiliği;bu durumun artık faşizme kadar çıktığı bilinmeyen bir durum değil.sonuçta Türkiye çizdiği bu tabloyla bir hukuk devleti olmaktan oldukça uzak.
    lakin benim feryadım başka.hukuk işletilemiyorsa ortada ciddi bir yönetim zaafı var demektir.bakın,sitede çocuk haklarıyla ilgili bir yazı yayımlandı(Özlem hanım sağolsun).yazıda çocukların yetişkinler gibi yargılanamayacağına dair kanuni düzenlemelerden sözediliyor.yani bu ayrıntı yasal içtihatlarda mevcut.ama ne hikmetse uygulanmıyor.şimdi böylesi bir durumda kimi suçlayacağız?taraflı savcılar,ideolojilere bulaşmış hakimler var diye geçecek miyiz?demek ki hükümet hükümet değil.taş atan çocuklara gelince engizisyon mahkemelerine rahmet okutulacak ama diğer yandan açılım,dış politikada hamle vs diye ahkâmlar kesilecek.
    işte bu büyük bir paradokstur.yeri geldiğinde hükümet bu acziyeti “devlet içinde devlet var”diyerekten basit bir savunmaya geçemez.zira görüldüğü üzere ergenekon davasında “kırmızı çizgiler”bir hayli aşıldı.dolayısıyla denetleyemiyorum gibi bir gerekçeye sığınıp topu tarafsızlığını yitirmiş savcılara atamazlar.kısacası bu nasıl hukuk devletidir derken kasdettğim bu çarpıklıklardı.
    ikinci bir nokta ise,insan haklarına duyarlı olduğunu iddia eden kesimlerin maalesef duruma göre hareket ettikleridir.bakın,başörtüsüyle ilgili hukusuzluklar,keyfi uygulamalar olduğunda burada duyarlılık gösterenlerin bir çoğu Sevan beyin karşılaştığı tehditlere sessiz kalmışlardır.böyle bir vicdan anlayışı,böyle bir hak hukuk anlayışı olamaz.kimse kusura bakmasın.belli ki adamın(Sevan Nişanyan)karşılaştığı bu tehditler kimseyi rahatsız etmemiştir.neden etmemiştir,çünkü adam din hakkında “ileri geri”konuşmuştur ve sanki buna müstahaktır gibi bir tepki doğurmuştur.
    oysa hukuk,adalet,insan hak ve özgürlükleri kişilere göre,bireyin politik görüşlerine göre tanzim edilecek bir olgu ve müessese değildir.böyle olduğu takdirde sorunlu demektir.ve bana göre bu sessizlik kısmen bu hissiyattan doğmuştur.bilmiyorum son derece üzücü ve düşündürücüdür bana göre.
    Saygılarımla.

  14. Yazan:durhat Tarih: Kas 11, 2009 | Reply

    anıtkabiri yüzbinlerce kişi ziyaret etmiş ve tüm gazetelerimiz sanki diktatörlük altında yaşıyorlarmış gibi atasının ölüsünden medet umuyor ,para kazanıyor. Bu herifler zihin yapımızı şekillendiriyor, bunlar gençlik yetiştiriyor, ortalama insan düşüncesinin bir alt kademesi…

    yorum diye buna derim ben.tek bir cümleye sığdırılmış.ama beyin yıkamayı para kazanma aracı haline getirerek bunu gazetecilik sanan ucubelere okkalı bir tokat olmuş.ama yüzleri kızaracak ar damarları kaldıysa tabii.malum yüz kösele gibi olunca tokat mokat vız gelir.

    ancak,etik yoksunu “tüccar gazetecilik”e yapılan bu çarpıcı ve anlamlı göndermenin hemen başında şöyle demiş sevgili Cengiz bey:

    Alın size yorum ya komedinin biri bin para…. Bunlar üzerine ben yorum yapsam ne olacak…

    çok şey olacak…maskeleri inecek,foyaları meydana çıkacak,görgüsüzlükleri sırıtacak.
    bu da az şey mi?

  15. Yazan:ddikmen Tarih: Kas 11, 2009 | Reply

    Ey Türk gençliği! birinci vazifen kul ve teslim olmaktır.
    Kul olmanın yegane temeli biat kültürüdür. Aklını cemaatlerin içinde geliştireceksin. şeyhin anlatacak sen dinleyeceksin. Akla, bilgiye, bilime dayalı bir hayat tarzı değil dogmalara dayalı bir hayat tarzı benimseyeceksin ve bunu içselleştireceksin.
    Zamanında topla tüfekle işgal edilen ülkeni şimdilerde sermayeleriyle işgal edenleri törenlerle karşılayacaksın ve tersanelerini, iletişim merkezlerini, yer altı kaynaklarını devredeceksin. Sende oralarda (almanya,fransa,ingiltere,abd’de kendi sermayenle tersaneler, iletişim merkezleri, yer altı kaynaklarını satın alacaksın (satarlarsa!)
    Memleketin dağlarından sana silah doğrultanları davul zurna ile karşılayacaksın.Bunun adınıda insan hakları ve demokrasi koyacaksın.
    Ey Türk gençliği senin ulusal şuura falan ihtiyacın yok, sermayeye boyun eğ ve sesini çıkarma sinirlenme, endişelenme, kızma, sakin ol.
    Damarında kan kalmayıncaya kadar teslim ol! O zaman kudrete de ihtiyacın kalmayacaktır.

  16. Yazan:sevim Tarih: Kas 11, 2009 | Reply

    Sakın şöyle olmasın?(İlk iki maddeye dokunmuyorum,epey gerçekçi çünkü)

    Ey Türk gençliği! birinci vazifen kul ve teslim olmaktır.
    Kul olmanın yegane temeli biat kültürüdür..
    devamla,
    Aklını resmi ideolojinin “beyin yıkama laboratuvarlarıyla”geliştirecek,darbeci genarallerinin söyleyecek sen dinleyeceksin(gerekirse postallarını cilalayacaksın)
    Akla, bilgiye, bilime dayalı bir hayat tarzı değil dogmalara dayalı bir hayat tarzı benimseyeceksin ve bunu içselleştireceksin.(burası da çok doğru,orjinal haliyle alıntıladım)Evet,bunlara ne gerek var?ufkunu açacak tüm donanımlar zaten Perinçek’te,Veli Küçük’te yani Kerinçsizler familyasında mevcut;onlar ne diyorlarsa kuzu kuzu itaat edeceksin.
    Zamanında topla tüfekle işgal edildiğine göre ülken,harp ve saferberlik devam ediyormuş gibi savaştan,şiddetten,çatışmadan geri durmayacaksın.(Olsun 25 sene 40 can gitti ne var?Bir 25 sene daha devam etsin rakam 100 bine ulaşsın,yeter ki sen hamasetle avunmaya devam et,varsın analar ağlasın,ocaklar sönsün…tasası sana mı düşmüş sen yine de hiç durma nutuklarınla yaşamaya devam et)
    Demokrasi,insan hakları da ne oluyor?Sakın bu lanetli sözcüğü ağzına alma,Allah korusun hainlerden oluverirsin.

    Tersane mersena,kaynak,teknoloji,iletişim vs nereden çıktı.Sakın bulaşma.Nemelazım Emperyalist filan olursun(tabii beyimiz,döktüğü incileri internet üzerinden yaydığının farkında değil.Olsun hem küfret,vebalı muamelesi yap hem de bir güzel kullan.Sevsinler…)

    Ey Türk gençliği senin ulusal şuura falan ihtiyacın yok, sermayeye boyun eğ ve sesini çıkarma sinirlenme, endişelenme, kızma, sakin ol.
    Damarında kan kalmayıncaya kadar teslim ol! O zaman kudrete de ihtiyacın kalmayacaktır.

    Yok yok,avazın çıkıncaya kadar abuk subuk konuşmaya devam et.Olmadı sokaklara çıkıp linçe kalkış.Kavgam kitabını da sakın baş ucundan eksik etme emi:))
    Bak nasıl pırıl pırıl bir gençlik doğacak gör.

  17. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Kas 11, 2009 | Reply

    Sevin Hanim, DDikmen,
    öfkeniz geçince haber verin, biraz konusalim.

    saygilar

  18. Yazan:sevim Tarih: Kas 11, 2009 | Reply

    Mehmet bey aşkolsun öfkeli bir halim mi var:))
    Arkadaşla kardeş kardeş konuşuyoruz şunun şurasında.O bir hitabe ben başka bir hitabe…
    Ben gayet sakinim,yani sizi can kulağıyla dinlemeye hazırım.Ne olursunuz Allah rızası için siz hakemlik edin.Arkadaşımızın mantığıyla oluşacak bir gençlikle ülkemiz,insanımız,devletimiz nereye varabilir beni ikna edin.
    Yine de çizmeyi aşmışsam özür dilerim.
    Saygıyla.

  19. Yazan:Mustafa Akbaş Tarih: Kas 11, 2009 | Reply

    Ne bu Nutuk dayatmasi!!! Ulu Önder isterse 10 tane Nutuk okusun.Degisen bir sey yok. Milyonlarca Türk genci nutugun mutugun bir faydasi olmadigi icin ekmek parasi icin gurbetci olmus.Cagdaslik Nutuk okumakla, halka baski rejimi uygulamakla olmaz.

  20. Yazan:ddikman Tarih: Kas 11, 2009 | Reply

    Sevim, darbeci generallerin boynuna ipi sen dola ben sandalyelerine tekme atacağım. Darbeler tarihini incelemeni öneriyorum. Senin kinin Atatürk ve Atatürk cumhuriyetine. Ama maalesef bu ülkede bizde yaşıyoruz bunu hazmetmelisin. Herkez kendi fikir mücadelesini verecek. Benim fikirlerime “abuk sabuk” deme özgürlüğün var,aynı seviyesizlik ile cevap aldığında kızmayacaksın. Hayal ettiğin genç nesiller umarım senin gibi öfkeli olmazlar.

  21. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Kas 11, 2009 | Reply

    Sevim Hanim, selam yeniden 🙂

    fikirler, inançlar farkli farkli.

    karsilikli anlamaya, korkulari ve engelleri yenmeye çalismak en iyisi degil mi?

    zararin neresinden donulse kardir 🙂

  22. Yazan:cengiz maçoğlu Tarih: Kas 11, 2009 | Reply

    ddikman arakadaşa;
    DaRbeler tarihini incleyelim hocam, hatta cumhuriyet projesi darbler projesinin en kapsamlı halidir derim ben. Zaten cumhuriyet de kendi iç dinamikleriyle gelişen bir sistem değildi bir grup asker, bürokrat ve toprak ağasının şehirlemiş olanlarının tepeden dayatmacı projesiydi. Ha yıl 1923 değil de sonraki tarih olmuş olsaydı sosyo ekonomik yapısı bozulmuş bir düzen iç dinamiklerle evrilseydi biz bugün ne bunca darbeyi ne başsörtüsünü ne de kürt sorununu konuşmuş olurduk. Anlaşılmayan nokta bu, erken doğum ürünü bir cumhuriyet… Bence darbeler tarihini inceleyelim. Sermaye, emperyalizm vs vs vs vs bunlar da bu projeyi açıklmaya yetersiz argumanlar ya, temel hakları hal etmiş bir düzen ekonomi ve bağımsızlık sorunu konusunda bu kadar karamsar bir tablo olmazdı derim…

  23. Yazan:çuvaldız Tarih: Kas 11, 2009 | Reply

    İnsan olmanın yegâne temeli insana sevgidir….Ey insan evladı! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, insan olduğunu unutmamaktır.(S.Nişanyan)

    Bu yazıyı yayınlandığı, duygusallığın ve de hassasiyetlerin tavan yaptığı gün, yani Cumhuriyet bayramında okuduğumda “hah dikkat ve tepki çekmek için mükemmel bir zaman seçilemezdi” diye düşünmüştüm. Hassas noktaları, değerli buldukları için ölüp,öldürebilmek olan insanların yukarıda yazan o iki cümleyi kesinlikle görmeyerek “düşman olmaya değer mi?” sorusuna takılıp “öfkeden neredeyse kudurmuş olmak” tanımının tam karşılığı olarak işaret edilebilir hale gelebileceklerini düşünmüştüm.
    Sevan beyin yazıyı kaleme alırken benim düşünebildiğimi düşünemediğini iddia etmek onun zekasına hakaret olur?

    Yazı yayınlandıktan sonra gelen 400 den fazla tehdit maili Sevan bey tarafından öngörülmüş düşman ilan etme halinin “ispatıdır.” Bu da “köpek ısıracak” diyen birinin öngörüsünde haklı olduğunu ispat etmek için uyuyan köpeği kışkırtarak kendini ısırtmış olmasından farklı bir durumdur.
    Zira “düşman olmaya değer mi?” sorusu uyuyan köpeği dürtüklemek gibi bir eylem değil aksine ölmeye ve öldürmeye kodlanmış bir pitbull cinsi köpeğin kendini beslemek/sevmek üzere uzanan eli ısırması halidir!

    Bu tip yazıların zamanlaması olur mu?

    Isırmaya kodlanmış bir pitbull için zamanlama mevzubahis midir ki?

    Sorgulamaya dönük ezber bozan nitelikte kaleme alınan bu gibi yazılar elbette ki istisnasız olarak her zaman kaleme alınabilir. Belki de aslında, bu nitelikteki yazıların sorgulamaya sebep olan o zamanı/tarihi sadece kendisi için parselleyen olayların daha etraflıca konuşulup anlaşılabilmesi için zaruridir bile!

    Kürt/demokrasi açılımını meclise taşımak için 10.kasım gibi bir tarihin seçilmiş olduğuna işaret etmeye ehemmiyet verip, zamanlamaya aracılığı ile içlerindeki nefret ve düşmanlığı dışa vurarak, saldırganlık yapmak isteyenleri, kendilerince “haklı” konumda değerlendirenlerin olayları bir de bu açıdan değerlendirmesinde fayda olduğu muhakkak.

    Bu herifler zihin yapımızı şekillendiriyor, bunlar gençlik yetiştiriyor, ortalama insan düşüncesinin bir alt kademesi…(C.Maçoğlu)

    Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının gazetelerde yer almasının ne kadar saçma olduğunu gururla açıklayanların sırtının sıvazlandığı bir dönem yaşıyoruz. …(C.Maçoğlu)

    Sırt sıvazlama ve yetiştirilen gençlikle ilgili dün akşam bir arkadaşımdan duyduğum olay ile örneklendireyim istiyorum.
    19.10.2009 tarihin ertesi günlerinde 9 yaşındaki çocuğun babası okul müdür tarafından yüz yüze görüşmek üzere davet ediliyor.Baba okula geldiğinde müdür 9 yaşındaki çocuğun birkaç arkadaşı ile beraber okulda bulunan Kürt çocuklarına sözlü saldırı ve hakaretlerde bulunduğunu söylüyor.Baba “biz onu bu vatan için yetiştiriyoruz gerektiğinde bunun için ölecek!” diyor.
    Varın sırtları sıvazlanarak yetiştirilen bu gençlerin gelecekte parçası olacakları düzeni siz hayal edin artık.

    İnsan olmanın yegâne temeli insana sevgidir….Ey insan evladı! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, insan olduğunu unutmamaktır.(S.Nişanyan)

  24. Yazan:cb Tarih: Kas 11, 2009 | Reply

    Durhat ve Ali beyler teşekkür ederim.

  25. Yazan:cb Tarih: Kas 11, 2009 | Reply

    ddikman,

    kimsenin kimseyi asmak gibi bir arzusu olduğunu sanmıyorum.lütfen siz de onu bunu asmak yönteminde kendinize yardımcı eleman aramayın.bence Sevim hanımın öfkesini eleştireceğinize kendi arzularınızı normal ölçülerde şekillendirin.darbeciliği eleştiriyorsunuz,haklı olarak bu ülke de bir Atatürkçü olarak ben de varım diyorsunuz sonra asmak-kesmek ile yöntem sunuyorsunuz,yazıya konu olan ‘şiddet yanlılarından’ ne farkınız var?bugün tutup ‘asmayalımda besleyelim mi?’ diyen biri Atatürkçülüğünü vurguluyorsa bunu okuyan insanlar,bir Atatürkçünün ağzından duydukları bu şiddet yanlısı tavırdan sonra sizin üzerinizden okudukları Atatürkçülüğü nasıl yorumlasınlar?Fikir mücadelesi ‘insan asarak mı’ verilir?nedir yani İstiklal Mahkemelerinde ‘sorunları’ bu şekilde çözdünüz de sorunsuz bir ülke mi olduk?

  26. Yazan:özlem Tarih: Kas 11, 2009 | Reply

    Sevgili Çuvaldiz sana hayranlığımı ifade etmeden ölürsem gözüm arkada gideceğim. 🙂
    Keske hep yazsan daha çok yazsan.

  27. Yazan:sevim Tarih: Kas 11, 2009 | Reply

    @ddikmen,

    Darbeler tarihini inceleyelim de bu ipler,sandalyeler neyin nesi.Biz darbelerden şikayet ederken darağaçlarından,idam sehpalarından…asmaktan-kesmekten konuşursak bunun sizce bir anlamı kalır mı?

    Tamam sorumlular yargılansın,demokratik hukuk çerçevesi içinde hesap verilsin,bunu hep beraber talep edelim.Ancak yanlış anlamayın kurguladığınız yöntem,’darbeler tarihini inceleme’önerinizle pek bağdaşmıyor.Birincisi bizler tartışıyoruz,infaz memuru değiliz.İkincisi de,darbe darbedir.Bunun tarihleri de bellidir,ne maksatla yapıldığı da.Şimdi bunları inceleyceğiz diye iyi darbe-kötü darbe şeklinde ek bir tartışma mı başlatmamız gerekiyor.Hani biraz böyle bir ima sezdim de.

    Belki sezgilerimde yanılıyor da olabilirim.Ama inanın darbe karşıtı olmak Atatürk ya da Kemalizm düşmanlığı demek değildir.Bu sonucu çıkaran sizsiniz.Bakın,yorumlarım yerinde duruyor,bakın bakalım bu kavramlara rastlayabilecek misiniz?Yani öyle her tartışmanın ucunu doğrudan Atatürk düşmanlığıyla ilişkilendirmek sizce dürüst bir tartışma mıdır?

    Kısacası alınmayın ama siz kendinizden kuşkulusunuz.Ve “aha şurada zırvalamışsınız” diye hatırlatınca da nezaket taslayarak “seviye”ölçme moduna geçiyorsunuz.Geçin bunları.Bu tür polemiklerin devri kapandı artık…ufuk açıcı,ileriye dönük söylemler geliştirmeye bakın.Sizin,benim…geleceği amenet alacak gençlerin buna ihtiyacı var.

  28. Yazan:Mustafa Tarih: Kas 12, 2009 | Reply

    Nisanyanin dini konularda incitici sözler yazmakta zaman zaman. Bunuda ahlaki yönden dogru bulmuyorum. Siyasi konularina diyecegim birsey yok. Fikirler reyler cesit cesit olur. Gelin bakinki bir takim kendini milliyetci zan eden haddini bilmez egitimden nasibsiz insanlarin tehdidine…rezalet…

    Not: Nicin baslikta “Ey Türk Gencligi” yaziyor. Yani bu alcaklari nicin “Türk Gencligi” ile esitleniyor havasi veriliyor? Anlayanyan var ise yazsin…

  29. Yazan:cb Tarih: Kas 12, 2009 | Reply

    Mustafa bey selamlar,

    Not: Nicin baslikta “Ey Türk Gencligi” yaziyor. Yani bu alcaklari nicin “Türk Gencligi” ile esitleniyor havasi veriliyor? Anlayanyan var ise yazsin…

    Sevan’ın yazdığı yazı ‘Gençliğe Hitabe’ başlığıyla kaleme alındığı için ve gelen tehditler genellikle kendini ‘Türk Gençliği,Atatürk Gençliği’ olarak tanımladığı için bir ironi alarak kullanıldı.

  30. Yazan:çuvaldız Tarih: Kas 13, 2009 | Reply

    Gençlik -2-
    Dünküler saf ve bakir Anadolu gençliğinin ağzıyla yazılmış olanlardı. Bugünkü de aynı şeyin İzmir Alsancak versiyonu.

    Sosyetik bir aileden gelen Atatürkçü Bayan Damla Maizer Attila’nın gönlü, damarlarındaki asil kana dokunan “Gençliğe Hitabe” yazımın cezasız kalmasına elvermemiş. Avukat olan dostuyla oturup savcılığa dilekçe yazmış. Savcının takipsizlik kararı verme riskine karşı dilekçeyi “teşkil ettiği suç açısından savcıların takipsizlik veremeyeceği şekle sokmaya” çalışmış. Sonra herkes aynı dilekçeyi oturduğu il ve ilçedeki savcılığa versin diye internetteki tosuncuk sitelerine göndermiş. Aman yanlış yapmasınlar, emekler boşa gitmesin diye ayrıntılı bir talimatname de yazmış, dilekçenin başlığı nasıl yazılır, “tarih” diye yazan yere sakın “tarih” yazma, o günün tarihini at filan, tek tek anlatmış.

    Derdi şöyleymiş:

    “Şüpheli [Sevan yani] 29 Ekim 2009 tarihinde Milli duygularımızın en coşkulu olduğu bir günde, yazdığı yazıda okuyucuları sarsacak cümlelere yer vermiştir. (…)

    Şüpheli yazısında Ben olsaydım şöyle yazardım diyerek Ey Türk Gençliği birinci vazifen insan olmaktır diyerek başlamıştır. Acaba bize Medeni bir insan olmayı öğretme çabası içinde olan Atatürk değil midir? Biz onun sözlerinde insan olmayı mı yoksa barbar olmayı mı öğreniyoruz. (…)

    Yazının devamındaki sözlerde Atatürk’ün insanlar arasında eşitsizliğe karşı olan görüşlerini hiçe sayar şekilde Türk mü Hindu mu Yamyam diye sormayacaksın sözleri bu ülkede insanlar arasında ayrım yapıldığını gösteren kelimelerdir. Bunda Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyetini kuran Türk halkına Türk Milleti denir’sözü neden unutuluyor. Atatürk Türk Gençliği’ne ayrımcılığı öğütlememiştir. Şüpheli yazısında Atatürk’ü ve Türk Milletini kavgacı barıştan anlamayan, milli menfaatlerini algılamakta zorlanan bir yapıda değerlendirmektedir. Oysa Yurtta Sulh Cihanda Sulh diyerek barışa olan inancını pekiştiren Atatürk değil midir?

    Biz yarının kuşaklarına Atatürk’ü şüphelinin anlattığı şekilde anlatmayı düşünmedik. Biz yarının kuşaklarına Atatürk’ün insana olan sevgisini anlatarak yetiştireceğiz. Çocuklarımız vatan millet ve insan sevgisi ile büyüyecek. Çocuklarımız Cumhuriyetin bekçisi olacaktır. Şüphelinin yazısına başlangıçtaki cümleleri KAN VATAN DÜŞMAN dan ötesine aklı ermeyen dil olarak yaptığı niteleme de sanırım ancak kendisine uygun bir dil olacaktır. Bu dil Atatürk’ün dili değildir. Dolayısıyla Türk Milletinin Dili hiç değildir.

    Yazı baştan sona (…) Atatürk ve Türk Milletine hakaret amacı taşımaktadır.” Vesaire vesaire.

    *

    Yo hayır, ben her şeye rağmen iyimserim. Bunların samimi bir inanç ifadesi olduğuna inanmıyorum. Burada yapılan şey otoriteye yaltaklanma davranışıdır. Okulda vardır öyleleri, “Örtmenim Sevan yaramazlık yapıyoo!” diye yırtınırlar.

    Öğretmen değiştiği gün bakın nasıl 180 derece dönüyorlar.( Sevan Nişanyan/12.11.09)

    ****

    Şüpheli yazısında Atatürk’ü ve Türk Milletini kavgacı barıştan anlamayan, milli menfaatlerini algılamakta zorlanan bir yapıda değerlendirmektedir. Oysa Yurtta Sulh Cihanda Sulh diyerek barışa olan inancını pekiştiren Atatürk değil midir? (D.M.Attila)

    “Çocuklar ölmesin, analar ağlamasın” diyenlere cevap veren Onur Öymen, “Dersim isyanında analar ağlamadı mı” diye sordu.

    Öymen’e göre orada da analar ağlamış ama kimse “annelerin gözyaşlarına aldırmamıştı”, doğru olan da buydu.

    İnsanlar ölmeli, anneler de ağlamalıydı.

    Öymen, ardından bir açıklama daha yaptı.

    Sözlerinin arkasında olduğunu söyleyen Öymen, AKP’nin bu barış açılımına “Atatürk’ün bazı sözlerini” dayanak yaptığını vurguladı.

    Dayanak yapıldığı ileri sürülen söz şu meşhur, “yurtta sulh, cihanda sulh” lafı.

    Öymen’in de karşı çıktığı bu.

    Atatürk’ün Dersim meselesini “yurtta sulh” ilkesiyle çözmediğini, Atatürk’ün “terör örgütleriyle müzakere yöntemini” benimsemediğini söylüyor.

    “Atatürkçü” bir parti olarak da Kürt meselesinde “Atatürk’ün yöntemini” tercih ediyorlar.

    Atatürk’ün, CHP’nin çok hoşuna giden yönteminin ayrıntılarını da o günlerde Dersim’de görevli olan İhsan Sabri Çağlayangil anlatıyor.

    “Mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içinden. Bunları fare gibi zehirledi. Yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir hareket oldu. Dersim davası da bitti.”

    “Fare” gibi zehirlemişler, “Kürtleri yediden yetmişe” kesmişler.

    CHP’nin beğendiği yöntem bu.

    “Terör örgütleriyle müzakere etmeyen” Atatürk gibi davranılmasını istiyorlar.(Ahmet Altan/”Muhalefet ve İnsanlık”)

    Biz yarının kuşaklarına Atatürk’ü şüphelinin anlattığı şekilde anlatmayı düşünmedik. Biz yarının kuşaklarına Atatürk’ün insana olan sevgisini anlatarak yetiştireceğiz. (D.M.Attila)

    Nedense bu kısımda aklıma bir önceki yorumumda bahsettiğim yarının kuşağı 9 yaşındaki çeteci ilkokul çocuğu ve kan-vatan-düşman-ölüm diyen babası geliyor. Kürt çocuklarına husumet duyan bu çocuğu babası, “vatan” için yetiştirirken Atatürk’ün insan sevgisini “de” anlatmış gibi mi görünüyor?

    Çocuklarımız vatan millet ve insan sevgisi ile büyüyecek. Çocuklarımız Cumhuriyetin bekçisi olacaktır. Şüphelinin yazısına başlangıçtaki cümleleri KAN VATAN DÜŞMAN dan ötesine aklı ermeyen dil olarak yaptığı niteleme de sanırım ancak kendisine uygun bir dil olacaktır. Bu dil Atatürk’ün dili değildir. Dolayısıyla Türk Milletinin Dili hiç değildir.(D.M.Attila)

    Türk milletini bir bireyi olan bu babanın dili kimin dili pekii?

    Ve bu babanın “vatan sevgisi dili” ile büyüttüğünü söylediği evladını, ayrımcılıktan uzak insan sevgisiyle de yetiştiriyor olduğu söylenebilir mi? Bu çocuğun kendi gibi görüp sevdikleri insan da sevmeyip hakaret ettikleri düşman “fare” mi?

    9 yaşında bir çocuk husumeti nasıl öğrenir ve kim ne için öğretir?

  31. Yazan:cb Tarih: Kas 13, 2009 | Reply

    sevgili Çuvaldız,

    ‘ her Türk çocuk asker doğar ! ‘

  32. Yazan:cengiz maçoğlu Tarih: Kas 13, 2009 | Reply

    Sevgili Cb,
    Her Türk çocuk asker doğar, asker büyür, asker yaşlanır, asker ölür noktasına da gelindi…

  33. Yazan:cb Tarih: Kas 13, 2009 | Reply

    cengiz bey,

    bu akşam nedendir bilinmez söylediklerimin ‘ anlaşımaMAsı ‘ gibi bir sorun yaşıyorum,üç farklı forumda bunu yaşıyor olmamın bir ‘ imtihan ‘ olabileceğini düşünmüyor değilim :)o endişhe nedeniyle ek bir açıklama yapayım sizle alakası yok ama olurda biri şimdi cümleyi kulağından çeker neme lazım :)militarizmin geldği noktayı eleştirmek için sonunda bilerek ünlem kullandığım cümlemin ilham kaynağı ‘9 yaşındaki çocuğuna vatan korumak zorundasın ve vatan ‘şiddet’ içeren eylemlerle korunur’ gibi bir yöntem gösteren babadır,zaten o çocuk bu öğretiyle doğar,büyür ve ölür,maalesef.zaten 80 yıldır bu zihniyetten kurtulamayışımızın nedenide budur diye düşünüyorum

  34. Yazan:cengiz maçoğlu Tarih: Kas 13, 2009 | Reply

    Sevgili Cb;
    Ben başka bir gerçeğe dikkat çektim, hani şu yıllardır devam eden ister adına terörle mücadele deyin, ister asimetrik savaş ister kirli savaş deyin, adeta çocuklarımızı ölüme hazırlamak için asker doğurtup, asker büyütüp, asker öldürütme noktasına geldğimizi işaret ettim, size destek mahiyetinde… Sizi kesinlikle anladım:) Ayurıca ben de iyi bir asker sayılırım, 2004 OMÜ şenliklerinde tüfekle atış yapıp marlboro kazanma olayı var lunaparklardai gibi, 18 atıştan 7 marloboro kazanma performansıyla iyi bir asker sayılırım:)

  35. Yazan:çuvaldız Tarih: Kas 13, 2009 | Reply

    Merhaba Cemile,

    Yazdığını gördükten sonra “Rüzgarlı havanın kuytusu,yağmurlu havanın uykusu” deyip “ünlemli” cümlene vereyim demiştim ama ben yazana kadar cümlenin kulağından çekilmiş bile 🙂

    80 yıldır bu mesleden kurtulamayışımızın nedeni kısaca; “Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur.“şeklinde özetlenebilir.

    Babası 3,5 darbe olan Sarıkız’ın,Ayışığı’nın Eldivenli çocukları olur elbet!

  36. Yazan:cengiz maçoğlu Tarih: Kas 14, 2009 | Reply

    Sevgili Çuvaldız;
    “Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının gazetelerde yer almasının ne kadar saçma olduğunu gururla açıklayanların sırtının sıvazlandığı bir dönem yaşıyoruz.” bu ifade bendenize ait değil, Can Ataklı adlı bir vatandaşa ait ben alıntı yaptım. yukarıdaki yorumunuzda sanki ben söylemişim gibi duruyor. Utandım valla… düzeltmeni saygılarımla arz ederim.

  37. Yazan:çuvaldız Tarih: Kas 14, 2009 | Reply

    Sn.Cengiz Maçoğlu,

    Utandırdığım için utandım doğrusu 🙁
    Kusuruma bakmayın lütfen.Düzeltilmesi gereken yanlışlık için uyardığınız için teşekkür ederim.

    Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının gazetelerde yer almasının ne kadar saçma olduğunu gururla açıklayanların sırtının sıvazlandığı bir dönem yaşıyoruz. …(C.Maçoğlu’nun yorumunda yer alan Can Ataklı yazısından alıntıdır)

    Saygılar 🙂

  38. Yazan:grikart Tarih: Kas 17, 2009 | Reply

    sevgili vatansever gençler
    ABD, AB, emperyalist düşmanları.
    Memlekete karşı iç ve dış düşmanların tehdidinin bilincinde olan şerefli, memleketin asıl sahibi olan asil kanlı arkadaşlar.

    Tebrikler! ABD de oturma ve çalışma izni hakkını veren GREEN CARD hakkını kazandınız…

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin