RSS Feed for This Post

Bizi kim tedavi edecek? Bölüm II

Bugün yaşadığım bir olay nedeniyle,Bölüm 1 de bahsettiğim sağlıklı ruh halim üzerine düşündüm de…Sanırım o kadar da sağlıklı değilim.

  Ben şehrin içinde bahçeli bir evde yaşıyorum,bilgisayarımı kapıp güzel havalarda balkona yerleşirim,hafif deniz manzaram da var,yayarım kitaplarımı masamın üstüne,çay fincanım eşliğinde kah yazarak kah okuyarak günlerimi dolu dolu geçirmeye gayret ederim.Bugün yine o günlerden biriydi tam Bölüm 1 i yazıyordum ki yüksek sesler duymaya başladım.Başımı çevirince üç adamın,birinin elinde silah vardı,aralarında bir çocuğu tutmuş götürdüğünü gördüm.Ne düşündüğümü bilmiyorum,içimden geçen tek resim TMK mağduru çocukların haliydi.Kardeşimin ne oldu,sorusuna cevap vermeden koşar adımlarla kendimi sokağa attım.Öyle ya duramazdım elinde silah olan üç sivil bir çocuğu yakapaça götürüyorsa ben durup izleyemezdim.Olaya beynimle koşarken,bedenim hala geri dönebilirsin diyordu.Adamların yanına varınca durumun ne olduğunu sordum gidene kadar aklımdan geçen ‘ silah korkusuna ‘ aldırmadan,konuştuğum bey sivil polis olduğunu olaya karışmamı söyledi.Etrafta da kimseler yoktu.Benim olaya karışmamam mümkün değil zira ortada bir çocuk var.Kimliğini görmek istediğimi söyledim,sizin polis olduğunuzu nerden bilebilirim ki açıklamasında bulundum.Bunu söylerken şu bardan sürüklenerek götürülen kadının hikayesi geçiyordu aklımdan,polis kılığındaki tecavüzcüler geçiyordu aklımdan sanırım geçenler de Meksika Sınırı’na da konu olmuştu bu olay.Memur bey gerçekten nazikçe kimliğini gösterdi,beni sakinleştirmeye çalıştı.Ben de çocukları görünce endişhelendiğimi izah ettim.Bu arada bana kimliğini gösteren polis memuru yanındaki çocukla oldukça nazik tavırla konuşuyordu,içim rahatladı,tam dönüyordum.Derken ilerde bekleyen araç olduğunu farkettim içinde iki sivil polis başka bir çocuk daha vardı.Derken araçtaki sivil polis bana yüksek tondan ‘ sen kim oluyorsun? ‘ deyince durumu izah ettim ve kim olduklarını anlayamadığım için olaya müdahale ettiğimi söyledim.Ve ekledim tüm çocuklar bizim.Memur bey ne dese beğenirsiniz? ‘ Hırsızlarda senin çocuğun mu? ‘.Neyse dedim uzatmadım,evime geri döndüm.Tabii içimden ‘ hırsız dahi olsa çocukların bizim olduğuna inanıyorum ‘ cümlelerini geçirerekten.Bilemem belki o eğitimsizlik,aile desteği görmediği için yanlış şeyler yapan çocuklar yarın benim canımı da yakabilir.Bu bizim çocuklarımız olduğu gerçeğini değiştirmez.Çocuklar yanlış olmaz,onların yoğrulduğu toplum ya da ortamların yanlışıdır bu.

  Artık tedaviye kısmen ihtiyaç duyduğumu düşünüyorum.Siz inanmasanızda bu böyle.Neden mi?Hiçbir aklı başında insan bugün yaşadığım olaya benim gibi ‘ atlamaz ‘.Ben bu ülke de yaşadığım şeyleri,kendi yaşamadığım kendim gibi azınlık olanların yaşadığı şeyleri öyle içselleştirdim ki bazen olaylara sağlıklı bakamıyorum.Haddinden fazla tepkiler verebiliyorum.Bu sürekli devam eden baskı ve güvensizlik ortamı beni hatta bizleri normalin üstünde tepkiler vermeye itiyor.Bunlara artık dur denmezse bu güvensiz ortamın yarattığı olumsuz etkiler hepimizi olumsuz yönde etkilecek.Kaos toplumu olmaktan,kabus toplumu olmaya giderken lütfen biraz daha dikkat.Biraz daha ehemmiyet.Zira bu ülke de kalıcı hasar bırakanlar asla suçlarını üstlenmiyor.Çıldırtılmaya çalıştığınız zor günlere bir de ‘ ruh hali bozuk insanlar ‘ damgası yiyerek devam edersek gerçekten tedaviye muhtaç hale geleceğiz.

  Maalesef yineliyorum ; Şimdi bizi kim tedavi edecek?

Trackback URL

  1. 11 Yorum

  2. Yazan:haşmet Tarih: Tem 11, 2009 | Reply

    gerek bölüm 1 gerekse bu yazıda güzel tespitlerde bulunmuşsunuz.ama yazınızda sanki karamsarlık var,umutsuzluk var.evet başınıza gelenler ve bizlerin başına gelenler küçük şeyler değil.ama unutmayın ki bizden öncekilerin başına da daha kötü şeyler gelmiştir.sabretmek kulluk görevimiz oldugu gibi bu olumsuzlukları düzeltmk için birşeyler yapmak da sorumluluğumuz dahilindedir.bu olayları her yaşadığımızda depresyon haline girieceksek bizde de sorun vardır.”acaba Kuranı gerektiği gibi okuyor muyuz?” sorusunu sorabiliriz kendimize.örnek olması açısından bakara suresi 214.ayeti koymak istiyorum:
    “Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Peygamber ve onunla beraber mü’minler, “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı pek yakındır.”
    umarız ayet tam olarak konuya uymuştur.

  3. Yazan:İsmet Tunç Tarih: Tem 11, 2009 | Reply

    Türkiye maalesef kendi karanlık suç politikasını kendi üretiyor. Oysaki Avrupa’dakinden farklı bir gelişmişlik ölçütümüz var. Sanayi devrimini hatırlayın. Uydu kentler etrafında toplanmış ve durmadan kente göz eden ailelerin oluşturduğu o devasa yığınlardan bir taraftan da uç unsuru doğdu. Çıraklık süresinin on iki yıla çıkarılması, sanayi sahiplerinin ucuz iş gücünden fazlasıyla yararlanmak için başta kilise olmak ezere her türlü güç mekanizmasıyla inanların sömürüldüğü ve bir düzen kendi kokuşturduğu düzene çare bulabilmek için de sosyolojiyi yarattı (konudan sapmamak için sanayi devrimi sürecine girmiyorum).

    Suç ve suçlu/luk olgusu kendi yarattığımız olgulardır. Doğu’da boşaltılan köylerdeki tüm aileler şehrin bunaltıcı havasına kendilerini kaptırdılar. Başta Büyükşehirler olmak üzere zamanla Doğu’da da uydu kentler oluşmaya başladı. İş ve aş bulmakta zorlanan ailelerin çocukları ebeveynlerinin denetiminden çıktılar. Açlık ve eğitimsizlik maalesef bu olgunun ortaya çıkmasında en önemli iki etken.

    Oysa Türkiye önünde canlı örneğini gördüğü Batı dünyasına bakarak 1990’lardan itibaren başlayan bu sereci başlamadan bitirebilirdi. En kestirme yol olarak terör bahane edildi ve insanlar yaşadıkları inlerinden çıkarıldılar. Şimdi muhtemelen bu insanların yeni yaşam için giriştikler çabalarının bir kısmı toplumsal buhran olarak başarısızlıkla sonuçlanmakta. Her suçu işleyen bu bahsettiğim süreci yaşamış insanlar olamayabilirler ama bu olgunun içinde bu olumsuzlukların neden olduğu aksaklıklar azımsanmayacak kadar az değil. Örneğin İstanbul doldu, Doğu’ya doğru bir kayma var ve bunun son örneklerinden biri de Van. Bir milyonu iki yüz bin dolaylarında nüfusuyla bir metropol olmaya doğru kayıyor; sonradan oluşturulmuş 5-6’dan fazla mahallesi var. Buralardaki yaşam şartları seçim dönemlerde zaman zaman tv kanallarının ana haber formatına malzeme edilmekte. Yaklaşık iki hafta önce Van’da TESEV’in yetkili kurum ve kuruluşlarla yaptığı ve gün boyu süren “Zorunlu Göç” konferansı bunun en açık delillerini katılımcılara sunuyordu.

    Şimdi sizlere Van’ın Erciş ilçesindeki bir kapçak olayını da örneklemek istiyorum. Belki de olay ilk defa meydana geliyor ve insanlar şaşkın. Tıpkı büyük şehirlerdeki gibi suç işlemek için pusuda bekleyen biri, evine gitmek isteyen genç bir bayan öğretmenin koluna asılıp çantasını kapıveriyor.

    Olayın mağduruyla konuştum. Polise ihbarı yaparken polisin onlara inanmadığını ve olayı anlattıktan sonra da şaşırdıklarını söyledi. Polis haklıydı: bu tür kapkaç buralarda görülmezdi. Neydi acaba Türkiye’nin en batısındaki bindik suç olgusunun Türkiye’nin en doğusunda yaşanmasına neden olan?

    Örneğini verdiğim olay şöyle:

    http://www.ercis.net/modules.php?name=News&file=article&sid=1005

  4. Yazan:converter Tarih: Tem 11, 2009 | Reply

    Bizi bağlamak için wireless lazım.

  5. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Tem 11, 2009 | Reply

    Cemile Hanım,

    Geçmiş olsun. Gerçeken yapmış olduğunuz çok riskli bir iş. Kötü sonuçlar doğurabilirdi.
    Birkaç kişiye haber verip öyle müdahale etseydiniz, daha sağlıklı olurdu.

    Ancak doğru bir iş yapmış olduğunuzu söyleyebilirim. Çünkü dediğiniz gibi birinin başı dertte olabilirdi.

    Sizi, cesaretiniz ve duyarlılığınızdan dolayı tebrik ederim.

  6. Yazan:cb Tarih: Tem 11, 2009 | Reply

    Hakkı bey,

    anlatmak istediğim şey kendi kahramanlığım değil öyle bir tarafım hiç olmadı.Anlatmak istediğim şey ; baskın zihniyetin politikasının insanlar üzerindeki olumsuz etkisine dikkat çekmekti.Kaos toplumundan kabus toplumuna gidilen yolda ‘ tehlikenin farkında mısınız? ‘ diyorum!

  7. Yazan:fatih y. abbas Tarih: Tem 12, 2009 | Reply

    Online Masters in Legal Studies

    The legal system offers opportunities for more than just lawyers. The
    median salary for arbitrators, according to the U.S. Bureau of Labor
    Statistics, is over $58,000 a year.
    Online Masters of Software Engineering

    Online Doctorate in Education

    Online Masters of Business Administration

    Avrupa Universitelerinden Online egitimler:
    http://www.euclid.int/online_master_european_affairs/index.asp
    http://www.studyinsweden.se/Course-search/

  8. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Tem 12, 2009 | Reply

    Cemile Hanım,

    Ben sizi sadece tebrik ettim. Lütfen herhangi bir ters çıkarım yapmayın.

    Tehlikenin farkındayım. Söz konusu çocuklar hırsızlık yapmışlar. Yakında onlar gibi birçok kişi de hırsızlık, kapkaç, dolandırıcılık vs… yapmaya kalkacak. O zaman kaosu göreceğiz.

    Bakın geçen gün eski arkadaşlarımdan biri beni arayıp bir miktar borç istedi. Aylardır işsizmiş. Artık borç isteme sırası bana kadar gelmiş.

    İnsanlar birçok gereksiz şeyle uyutulurken, Ekonomi üzerine Derin bile Düşünemiyoruz.

  9. Yazan:Engin Çakır Tarih: Tem 12, 2009 | Reply

    Hatırladığım kadarıyla bizi tedavi edecekleri seçmek için sandığa gitmiştik ve sandıktan bizi tedavi etmesi gerekenler çok yüksek bir oyla çıkmışlardı. İşte o oy verdiğiniz kişiler tedavi edecekler. Az bekleyin.

  10. Yazan:cb Tarih: Tem 12, 2009 | Reply

    Hakkı bey,

    bakın yine açıklıyorum kusura bakmayın ama bazen sizi önemsediğim için değil siz beni yorumlarınızla insanlara yanlış anlatıyorsunuz ondan aynı Enver beye yaptığınız gibi anlatabiliyor muyum?

    Anlatmak istediğim ; toplumda yerleşmiş olan antidemokratik tutum,demokrasiye inancı olan insanlar üzerinde aşırı baskı yapıp normalin üstünde tepkiler vermesini sağlıyor demek istemiştim.Tehlike ‘ baskıcı ‘ sistemdir.SübhanAllah

  11. Yazan:rüştü hacıoğlu Tarih: Tem 13, 2009 | Reply

    BAĞ BOZUMU…

    kanımca siz son derece “insan” bir insansınız; bu bakımdan da fazlasıyla değerli/normal siniz.

    sorun, “insani” bağlarla örülmüş bir toplumda yaşadığınızı varsaymanız. oysa ortada bir toplumdan bahsedebileceğimiz yeterli insani veri yok. buna mukabil beşeri nitelikleri gelişmiş ve bağlarını sürüleşme üzerinden gerçekleştirmiş bir sosyalizasyonla karşı karşıyayız.

    siz hernekadar insan görünümlülerden müteşekkil bir yapı içinde olduğunuzu sanıyorsanız da şekil/form olarak; ortada doğrudan serengetiden modellenmiş vahşi bir yaşam hükümsürmekte.

    sürüye katışamadığınızdan dolayı ve hala anlaşılması kolay olmayacak insani tepkiler veriyor olmanız sizi hasta kabul etmek için yeterli değil. sizin sorununuz hastalık değil; ” neden hasta değilim? “ [ yada birbaşka deyişle : valdo, sen neden burda değilsin? ] yalnızlık sendromu; sürüye katışamama : özgürlükleri şer lehine bükememe… elbetteki insan sosyal bir varlık olması hasebiyle diğer insanlara ihtiyaç duyar ve bu insanlar da yanıbaşımızda; gördüğünüz her beşer içindeki öküz/aslan/köstebek… açığa çıkmış insandır: onlara yardım edelim, içlerindeki insanı açığa çıkarmaya yardım edelim.

    nasıl mı olacak?

    referans vermeliyim burada. Ali Şeriati insanın zindanlarını anlattıktan sonra çıkışın anahtarı olarak İSAR‘ı gösteriyor, hased’in tam zıddıdır.

    Kelim Sıddıki modern ulus devlet hastalığının ilacı olarak da İSAR‘ı öneriyor.

    daha da ilginci; Soljenitsin 90 yıllık mücadelesinin sonunda diyorki:

    “…Harvard nutkundan: Hayatını komünist rejimin egemen olduğu bir ülkede geçirmiş birisi olarak, size hiçbir nesnel hukuk ölçüsü olmayan bir toplumun gerçekten korkunç bir toplum olduğunu söyleyebilirim. Ancak, yegâne ölçüsü yasalardan ibaret olan bir toplum da insanoğluna layık bir toplum değildir. Yasaların harfi üzerine bina edilen, daha yükseğini hedeflemeyen bir toplum, insanoğlunun yüksek kapasitesini değerlendiremiyor demektir… Yasaların haklı bulduğu birisinden daha başka birşeyler talep edilemez. Yasaların onayladığı haklılığı kimse sorgulayamaz. Kimse kimseden yasal haklarından feragat etmesini isteyemez, insaf telkin edemez. Yasal haklardan isteyerek vazgeçmek, fedakârlık, kendi çıkarlarını düşünmemek en basitinden saçma görünür. Gönüllü özveriye hemen hiç rastlanmaz…

    Yeni bir enerji türünün kullanımını önlemek üzere haklarını satın alan bir petrol şirketi yasal olarak suçsuzdur. Ürünün raf ömrünü uzatmak için içine zehir katan gıda üreticisi de yasal olarak suçsuzdur, çünkü insanlar söz konusu ürünü satın alıp almamakta özgürdürler… Günümüz Batı toplumunda iyilik yapmak özgürlüğünün kötülük yapmak özgürlüğü ile bir olduğu bir durum sergilenmektedir… Dediğim gibi, hal böyle olunca özgürlüklerin şer lehine bükülmesi kaçınılmazdır’…”

  12. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Tem 13, 2009 | Reply

    Cemile Hanım,

    Bahsettiğiniz tehlike, benim bahsettiğimin yanında hiçtir.

    Umarım siz haklı çıkarsınız, çünkü ben haklı çıkarsam hiçbirimiz için iyi olmayacak…

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin