RSS Feed for This Post

T.C. ve Burjuvazi

Faruk Saim Akhan

Sol çevrelerin TC ile ilgili en önemli eleştirilerinden biri burjuvazinin olmayışı, güdük kalışıdır. TC her konuda gösterdiği mahareti burjuvanın oluşturulmasında da göstermiş, yabancı uyruklu vatandaşları milli bujuvazi oluşturma adına ülkeden kaçırmış ya da bu vatandaşların mallarına hukuksuzca el koymuştur. Devlet eliyle, tecrübesiz milli küçük burjuvalara teslim edilen sermayenin büyük kısmı heba edilmiştir.

    Dolayısıyla milli burjuvazi oluşturma planı akim  kalmış; Osmanlı döneminde ülkedeki nakit akışını sağlayan tüccar sınıf bu yetisinden yoksun bırakılmıştır.

    Millileştirmek adına ekonomi, uluslarası rekabete tamamen kapatılmış, devletçilik en katı haliyle uygulanmıştır. 27 yıl sonrasına kadar bu katı politikalar yüzünden toplum ürettiğinin karşılığını alamamış, bu aşamada burjuvanın “sömürü” işlevini devlet bizzat kendisi görmüştür. 

    Bürokratik oligarşi birimi: Memuriyet

    Toplumu şekillendirmek için kullanılan argümanlardan biri olan “memuriyet”, tek parti dönemince yandaşlarına verilen bir rüşvet olarak kullanılmıştır. O dönemde devlet memurlarından imtiyazlı bir sınıf ortaya çıkmış, ortaya çıkan bu yeni sınıf devlet eliyle oluşturulduğundan ve toplum henüz burjuvanın ekonomik özgürlüğü için uygun yapıda olmadığı için sermaye birikimi yerine bir tip maaşlı neo-burjuva oluşmuştur.

    Bu yeni-burjuvanın mâli kabiliyetleri doğal aşamalar içinde oluşmadığı için kendisine karne ile sağlanan ayrıcalıklar dışında pek bir ekonomik üstünlük sağlayamamış, dolayısıyla sermaye birikimi olmadığından yatırım da yapamamıştır. Yatırımsız sermaye büyüyememiş, yeni-burjuva sınıfı giderek ortadirek’e evrilmiştir.

    TC’nin ilk dönem icraatlerinde dikkate alınmayan toplumsal hassasiyetler ve dinamikler ilerki aşamalarda yine TC’nin planlarını sekteye uğratmıştır. Halk göz önünde bulundurulmaksızın hazırlanan toplumu şekillendirme projeleri akim kalmış, hatta çoğu zaman ters tepmiştir. Serbest Cumhuriyet Fırkası ve Demokrat Parti örnekleri TC açısından pek de parlak tecrübeler olmamıştır.

    TC’nin erkini temsil eden Halk Fırkası, her fırsatta halk tarafından reddedilmiştir. Bunun gibi ekonomiyle ilgili kararlar da toplumun ahvaline uygun olarak tasarlanmadığı için tabana yayılamamış, haliyle başarısız olmuştur.

    Bunların yanı sıra uluslarası ekonomik düzenin kuralları “biz bize benzeriz” anlayışıyla göz ardı edilmiş, haliyle evrensel terminolji kullanılmayan bir ekonomi yönetimi palazlanmıştır. Karmaşıklaşan yapı uluslarası düzenin yapılanma taleplerini dayatma olark görmüş, millilik adına reddebilmiştir. Fakat örgütlenen dünyaya dahil olmak kaçınılmaz olduğunda küreselleşmeden nasibini almak durumunda kalmıştır.

    Evrensel terminolji yerleşik olmadığı için kavram karışıklığı artmış, orta sınıf çocukları -genelde üniversite okumuş olurlar- yönetimde yalnız kalmışlardır. Bu da yönetimde çok geniş bir hanedanın oluşmasına zemin hazırlamıştır. (Bknz: Beyaz Türkler)

    Hanedan genişledikçe devletleşmiş, sonraki dönemlerde devletin bölünmez bütünlüğünü koruyan kurumları oluşturmuş, başlarına geçmiştir. Bürokratik elit diyebileceğimiz kitle her ne kadar marjinalleşse de günümüzde 8-9 milyon vatandaşın desteğini bulduğundan  (ki bu, %20 gibi bir oy oranına tekabül eder) resmi ideolojinin vazgeçilmezliğini dayatabilmektedir. 

    Resmi ideoloji ve burjuva

    Burjuva oppürtinisttir. İşine yarayan her kurumu, ideolojiyi kullanır ve sonra terk edebilir. Oysa bürokratik elit, tüm pragmatist ilişkilerini tek ideolojiye indirgemiş, bunu kullanma hakkını tekeline almıştır.(1) Daha önceki makalelerde belirttiğimiz üzere müesses nizamın kilit noktalarındaki resmi ideolojinin uygulayıcılığını yapan kamu görevlileri, bürokratik elite mensup olduklarından öncelik demokrasi değil resmi ideolojiye tanınmaktadır. Durum böyle olunca parlementer rejimimiz resmi ideolojini sınırlarını zorladıkça askıya alınabilmektedir.

    Burjuvanın duruşu resmi ideoloji karşısında oppürtinistken(2) bürokratik elit kimseye eyvallahı yoktur. Devletin sahibi olduğundan haddi zatında gerektiğinde toplum aleyhinde kararlar verebilmektedir. Seçimler de sadece seçilmişlere yükümlülük getirdiğinden, genellikle babadan oğula geçen elit olma durumu, seçim sonuçlarını şekillendirme teşebbüsleri haricinde demokrasinin kurumlarıyla ilgili değildir. 

    Küresel barış talebi ve burjuvazi

    Son dönemde demokrasinin yükselişinde, küresel sermayenin barış talebinin etkisi azımsanamaz. Sermaye önceleri savaşlarla beslenip büyürken, artık barış halindeki ülkelerin pazarlarını kullanarak büyüyor. Üstelik savaş halinin tanıdığı kısıtlı pazar imkanlarının yanında refah seviyesi yükselen ülkelerin tüketime meyilinin sürekli artması, ister istemez sermayeyi demokratlaştırıyor.

    Militaristleştirilen toplumların tüketimde giderek milli eğilimler sergilemesi küresel sermayenin demokrasi yandaşı olmasında etkilidir. Çünkü militarist bir toplum küreselleşmenin gereklerini yerine getiremiyor ve dahası küreel sermayenin toplum üzerindeki etksini tırpanlıyor. Hal böyle olunca militarist bir toplum yerine barışçıl bir toplum oluşturma projeleri revaç buluyor.

    Burada anlatmaya çalıştığımız “burjuva çıkarları için demorasi istiyor, o zaman burjuvanın çıkarlarının tersine biz de demokrasiyi reddedelim” değil. Fakat ortaya konması gereken bir şey var. Burjuva her ne kadar sermaye biriktirmek için halkı,  işçi sınfını sömürse de istihdam sağlayarak bir kısmını topluma iade eder. Sorumluluğudur bu. İstihdam sağlamayan bir burjuvanın devlet karşısında etkisi yoktur.

    Doğrusu, TÜSİAD gibi kurumların güçlü olmasının asıl sebebi ellerindeki sermaye değil, istihadam ettikleri işçi sayısıdır.

    Basit burjuva mantığıyla bakıldığında fayda sağlanılan her şeyden taraf olunurken, büroratik oligarşi hakim olduğu andan itibaren toplumun doğruları, hassasiyetleri değil, elitin öncelikleri(3) ön plana çıkar. Bunlardan herhangi birindeki kayıp, basın yoluyla sanki toplumun kaybıymış gibi gösterilip “krizler” organize edilir.

    Bürokratik elit sırtına devlete dayadığından ve toplum devletin kendisine muhtaç olduğunu fark edemediğinden -ki bürokrasi bunu hissettirmemek için her türlü manipilasyonu yapar- toplumu umursamaksızın devleti kullanabilmekte, gerektiğinde şahsi menfaatleri için toplumu krizlerle çok büyük sorunlarla mücadeleye zorlayabilmektedir.

    Burjuva sınıflarının genel manada resmi ideolojilere bakışı önce de dediğimiz üzere son dönem küresel sermaye tavrının tekrarından ibarettir. Demokrasinin revaç bulmasıyla Kemalizmin millici ekonomisi küresel sermayenin gözünden düşmüş, Kemalizm en önemli kalelerinden birini kaybetmiştir. Artık sermaye var olmak için Kemalist bürokrasiye muhtaç değildir. Küreselleşmeyle dengeler daha büyük çapta kurulmuş, her resmi ideoloji gibi Kemalizm de paranın mihenk noktası olduğu sisteme ayak uydurmuştur.(4)

    Resmi ideolojinin kendine biat etmeleri karşılığında zengin ettiği kişiler bile gazetelerinde, küreselleşmenin tanıdığı imkanların yanında  -bir kaçı istisna olmak üzere- put statüsünü baltalayarak Kemalizmin tartışabilmesine çanak tutmuşlardır.

    Tüm bunları söyledikten sonra belirtilmelidir ki sermaye birikimini emek sömürüsü üzerine kuran burjuva bile bürokrat elitin yanında oldukça demokrat kalır. Çünkü insanların emeklerinin sömürülebilmesi için çalışması, çalışması için de yaşayabilmesi gerekir. Bu yüzden burjuva insanların yaşama hakkına saygı duyar. Bürokratik elit ise imtiyazlarını kaybetmemek için binlerce insanın ölmesine seyirci kalabilir; dahası ölmelerini sağlayabilir. Devlet terörü bunun en gerçekçi örneğidir. 

    Sonuç olarak TC’nin ürettiği her şey gibi burjuvazisi de kendine özgüdür ve evrensel normlardan oldukça uzaktır. Müspet özelliklerinin hiç birini taşımayan hilkat garibesi bir sınıf olagelmiştir. Esat Bozkurt’un sözlerini duyanlar beni daha iyi anlayacaktır.(5)

    Emek sermaye çelişkisini bünyesine Hiçbir zaman kabul etmeyen TC, oluşturduğu imtiyazlı sınıfla burjuvazi eksiğini gidermeye çalışmıştır. Fakat oluşan sınıf üretmekten ziyade maaşlı ve biriktirici bir kitle olduğundan üretime katkı sağlamamış, zamanla rejime sadakatini göstererek varlığını devam ettirebilmiştir.

    Bugün bürokratik elit dediğimiz, TC’nin ilk memurlarının çocuklarıdır. İmtiyazlı olarak doğduklarından, onları bu imtiyazlarından vazgeçirmek kolay olmayacaktır. Ama onlar da vazgeçmeden demokrasi mücadelemiz ilerleme kaydedemez. Zira her merhalede onarın onaylarını almak durumundayız.

    Bunun için ilk tartışmamız gereken bürokratik dokunulmazlıklar ve atanmış-seçilmiş hiyerarşisi olmalıdır. 

    Dipnotlar:

    (1) Bürokratik elite mensup olmayan herhangi biri ne kadar çıkıp Kemalizm için şunu yapıyorum dese de işe yaramaz. Ki yakın tarihte “Atatürk yaşasaydı bizim partiye oy verirdi” hezeyanlarına şahit olduk. Oysa pekala bürokratik elit mensupları çıkıp Kemalizm adına darbe planlayabilirler, yönetime el koyabilirler, seçilmiş meclisi basabilirler. Hatta çıkıp ülkenin seçilmiş başbakanını bile asabilirler. Bu, onların tekelinde bulundurdukları zulüm hakkıdır.

    (2) Bu yaklaşım etik olarak tartışmalıdır fakat göreceli olarak menfi bir pragmatizme tercih edilebilir. Örneğin demokrasiye işine yaradığı için sahip çıkan bir burjuvanın tavrı, her bireyi kendi ideolojisine göre tekripleştirmeye çalışan ve demokrasiyi ihmal edilebilir bir ayrıntı olarak gören elitin tavrına göre daha etiktir.

    (3) Sınıfsal menfaatler, yerleşmiş imtiyazlar ve bunların devamı için resmi ideolojinin bekası.

    (4) Özellikle İMKB’nin kurulmasıyla ğlke sıcak para trafiğine açılmıştır. Olası bir darbe sonrası borsanın tavrının pek olumlu olmayacağı bilinmektedir. Bu noktada darbe planlayanlar ellerinde nakit para biriktirme yoluna gitmişler, fakat uluslarası dengeler yine de olası bir müdahaleye izin vermemiştir.

    (5) Hatırladığım kadarıyla, “Türkiye’nin sahibi Türklerdir. Sair ırklar Türklere hizmet için vardır”, mealinde sözlerdi.

Trackback URL

  1. 3 Yorum

  2. Yazan:rüştü hacıoğlu Tarih: Haz 30, 2009 | Reply

    burjuva ile ilgili yeni öğrendiğim bir tanımlamayı aktarmak isterim, belki konunun anlaşılmasına katkı sağlar. ” bourg ” eski zamanda ” soyluların ” egemen olduğu kamusal alanların dışına tekabül ediyor ve burada ” soysuzlardan ” oluşmuş insan sürüleri yaşıyor ama kamusal sıfatına haiz değiller henüz. İşte bu bourg’da yaşayan athırsızları, kamusal alanların güvenliğini tehtid edecek kadar güçleniyorlar, atlardan ve üzerindekilerden biriktirdikleri sermaye ile. sermayenin el değiştirmesi diyebileceğimiz bir durum yani. merkez soylular ( eski at hırsızları ) bu durum karşısında güç kaybederken ( merkezden borga/çevreye kayıyor güç ) athırsızlarıyla bir anlaşmaya varıyorlar. soysuzluklarını gidermek mukabilinde, güçlerinin (sermayenin) bir kısmını geri istiyorlar ve ayrıca yaşadıkları yerlerin hür ve kabul edilmiş soyluları olacakları güvencesini ( kamulaştırıyorlar/ kutsuyorlar. ) böylece athırsızından soylu türetme, teknik tabiriyle süblimasyon ( türkçesi: süblimleşme ) gerçekleştirilmiş oluyor. süblimasyon, soysuzların bilmediği ve soylanmadan öğrenemedikleri kadim bir tranformatör/dönüştürcü/kutsayıcı bilgidir. eski hristiyan rahiplerin ve de şaolin rahiplerinin de hakkını yemeyelim. islam topraklarının ilk süblimatörü, muaviye’nin başdanışmanı servilyanus’tur. çok da uzatmayayım. konu açılırsa konuşalım inş.

    yukarıdaki yazı iyi niyetlerle doğru birşeyi arıyor ama sadeleştirilmesi gerekiyor; süblimleşen noktaların da izahı. böylece iki yada üç derste herkesin kolayca anlayabileceği düzeye yükseltgenebilir. çok değerli bir emek, saygılarımı sunar; en içten selamünaleyküm.

  3. Yazan:Faruk Saim Akhan Tarih: Tem 8, 2009 | Reply

    Çok teşekkür ediyorum üzerinde düşüneceğim…

  4. Yazan:kuvvetlemuhtemel Tarih: Eki 4, 2009 | Reply

    Kemalist devlet okadar hezeyan içinde kalmıştırki vaziyette gelinen noktada ortadadır.Lakin iktidar süreçlerine baktığımızda sağın soldan daha fazla iktidarda olmasıda ayrı bir hezeyandır. Kemalist kaynaktan beslenip gerçek kalitede ve enternasyonel bilinçte kişilerde vardır lakin yinede tespitler doğrudur.

    Burjuva konusund aTürkiye’nin büyük sıkıntı çektiğini Ecevit’in milli burjuva inşa etme hayallerinin işe yaramadığını vs gibi konuları biliyoruz. Lakin yinede varolan burjuva şuanda ne kadar kemalisttir buda tartışılır.. Bence kemalizm eleştirisi Omsnalı son dönem eleştirisi yapılırken şuandaki burjuva iktidar ilişkisininde eleştiris yapılmalı.

    Selam ve dua ile..

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin