RSS Feed for This Post

Çocuk suçluluğu ve Terörizm İlişkisi

Suç tarihin en eski dönemlerinden beri var olmuş ve ileride de var olacak evrensel ve genel bir olaydır. Hatta günümüz dünyası bir yönüyle “büyük bir şiddetin ve büyük bir barbarlığın olduğu bir yüzyıl”1 olarak adlandırılmaktadır. Suçsuz bir toplum beklentisi ancak ütopyadır.2 Kriminolojide suçun tanımı ile ilgili yaklaşımların sayısı hayli fazladır. Bunlardan bazılarına bakacak olursak; Durkheim’e göre ” suç, kollektif bilincin kuvvetli ve belirmiş tutumlarını ihlal eden fiilerdir.”3 Thomas ve Znaniecky eserlerinde sosyal psikoloji yönünden meseleyi ele almak suretiyle şöyle bir tarif vermektedir: ” suç, kişinin kendisini mensubu saydığı grupta, varlığı toplum dayanışması ile çelişki gösteren fiildir.”4 Genel olarak suç, toplumun tüm unsurlarına ters düştüğüne inanılan davranışlardır. Fakat toplumun ahlak anlayışına ters düşen her davranış suç olarak sayılmamaktadır. 

 Fiilin suç olması için kanun koyucu tarafından cezalandırılmış bulunması gerekir.5 Kişinin yaşı ile suç işlemesi arasında doğrudan bir bağ bulunmamaktadır. Bir kişi suçunu işleyebilmek için planlar yapabildiği, yakalanınca cezadan nasıl kurtulabileceğini tasarladığı, cezaevini hayatının bir parçası olarak filozofça karşılayabildiği hallerde suçta olgunluk yaşına ulaşmış olur. Bu yüzden suç, çocuk,genç ve yaşlı gibi tüm yaş grupları tarafından işlenebilecek bir olaydır. 

 Ülkemizde çocuk deyiminden; “henüz on sekiz yaşını doldurmamış kişi”6, anlaşıldığından bu dönemde işlenen suçlar çocuklar tarafından işlenir. Çocuklar tarafından işlenen suçların başında gasp, hırsızlık, adam öldürme ve tecavüz gelmektedir. 7Fakat son yıllarda çocukların adı, terör eylemlerinin yanında anılır olmuştur. Yapılan araştırmalarda terör örgütlerinin insan kaynağı olarak 14-25 yas grubundaki gençleri kullandığı tespit edilmiştir.8 Özellikle PKK terör örgütünün son zamanlarda yaptığı eylemlerde çocuklar maşa olarak kullanılmıştır. Çocuk ve terörizm arasındaki bağa geçmeden önce terör ve terörizmin ne anlama geldiğinin anlamamız gerekir. 

     Terörizm kelimesi Fransız İhtilali sırasında ve Jakobenler’in terör sultası döneminde doğmuştur. Terörizm, önce siyasal baskı ve sosyal kontrol aleti olarak kullanılan devlet eylemi ile eşanlamlı idi. Edmond Burke 1795 yılında yazdığı meşhur bir yazıda halkın üzerine salıverilmiş “terörist” denilen binlerce cehennem köpeğinden bahsediyordu. O zaman terör genellikle Fransız İhtilali döneminde, “dehşet saltanatı” ile eş anlamlı kullanılıyordu. 9 Fransızcada “terreur”, İngilizcede “terror” sözcükleri, baskının yarattığı korku ve dehşet gibi duyguların en yüksek derecesini ifade eden bir kavram olarak kullanılır. Oxford sözlüğü de terörü, büyük korku, dehşet, dehşet uyandıran, korkutan şey ya da kişi olarak tanımlamıştır.10 Terör, hem şiddet yoluyla yaratılan korku ortamını hem de şiddetin kendisini ifade etmektedir ve bu nedenle terör kelimesi ile eylem kelimesi birlikte kullanılmaktadır. 11 Terör ve terörizm kavramları çoğunlukla birbirine karıştırılmasına rağmen terörizm, işin ideolojik boyutunu; terör ise eylem boyutunu ifade etmektedir.12 

     Çocuğun terör faaliyetlerine ve terör örgütlerine katılmasına yol açan sebepler 

     Çocuğun terör örgütleri tarafından kullanılması ve çocuk suçluluğu ile terörizm arasındaki ilişkiyi 3 ana başlık altında ele alacağız. 

  1. İdeolojik sebepler

     Kendilerini savaş içerisinde gören teröristlerin, uğrunda canlarını dahi verecekleri bir ideolojisi vardır. Terör örgütlerinde verilen ideolojik eğitim, çocukların zihinlerinde önemli yer tutmaktadır. Günümüzde Çeçenistan ve Filistin’deki çocuklar ellerine silah verilerek, kutsal değerleri koruma bahanesiyle teröre itilmektedirler. Bu konuda verilebilecek en güzel örnek İran’ın 1982 yılında Irak’a karşı intihar birlikleri olarak kullanmış olduğu çocuklar gösterilebilir.

  •  

      İran lideri Şah Rıza Pehlevi döneminde ülkede başlayan hoşnutsuzlukların sebep olduğu toplumsal olayların kontrolden çıkması sonucu, 1979 Ocak ayı ortalarında Şah ve diğer üst düzey yöneticiler ülkeyi terk etmiş, idareyi geçici bir hükümete bırakmış ve ülkede belirsizlik, çok başlılık ve toplumsal bölünme baş göstermişti. Yönetim boşluğu, 1 Şubat 1979’da Humeyni’nin sürgünde olduğu Fransa’dan uçakla İran’a gelmesiyle son bulmuş ve bu andan itibaren Humeyni, İran’ın yeni lideri olmuştu. Bu bölünme ve iç kargaşa ortamından faydalanmak isteyen Irak lideri Saddam Hüseyin, 1980 yılında, İran’ın petrol sahalarını ele geçirmek maksadıyla, ordusunu 400 km.lik bir cephede İran’a taarruz ettirdi. Humeyni’nin “Allah’ın bir lütfu” olarak nitelendirdiği bu saldırı, İran halkının Humeyni’nin liderliğinde birleşmesini sağladı.  

  •  

      Savaşın ilk yılında, Irak ordusunun taarruzları başarıyla gelişerek Hürremşehir dahil bir çok İran toprağı ele geçirildi. 1981 yılında, İran karşı taarruzu başladı ve ağır gelişmesine rağmen kaybedilen İran toprakları 1982 yılında tekrar ele geçirildi. İran ordusunun artık savaşın bitirilmesi yönündeki ısrarlarına rağmen Humeyni “savaşa devam” kararı verdi. Yeni askerî strateji; Irak hatlarına hiçbir askerî desteği olmayan insan dalgalarıyla yapılacak taarruzlarla savunma mevzilerinin kırılması esasına dayanıyordu. Bu taarruzları yapacak olanlar intihar birlikleriydi ve bu görev için İran’ın insan sayısı yeterliydi. Önemli olan bu birliklerde görev yapacak kendini ölüme  hazır hisseden askerleri bulmaktı.

  •  

      Pasdaran, bu ihtiyacı henüz okullarda  öğrenci olan 12-15 yaş grubundaki, Kerbelâ Olayını mistik bir hava ile anlatarak motive ettiği çocuklardan karşılıyordu. Bu çocuklar, önce kahraman ve daha sonra da şehit olmaları için teşvik ediliyordu ve intihar birliklerine girmeyi kabul etmeyenler korkak, aileleri ise gerçek müslüman olmamakla suçlanıyordu. Şehitliği kabul eden çocukların ailelerine bir aylık işçi maaşına eşit olan 6000 tümen para veriliyordu ve kısa ancak yoğun bir eğitime alınıyorlardı.

  •  

      Eğitimin sonunda, bu çocuklar zalim Iraklılara ve onların “şeytani” liderleri Saddam Hüseyin’i yok etmek üzere, boyunlarında cennetin kapısını açmak üzere kullanacakları  temsili anahtar ve sırtlarında “İmam Humeyni bana cennete girmek için özel izin verdi” yazılı gömlekler olduğu halde taarruz mevzilerine gönderiliyorlardı.

  •  

      Taarruz başladığında ön sıralardakilerin tamamı hücum emriyle çekinmeden girdikleri mayın tarlalarındaki mayınların patlamasıyla hemen ölüyor ve geriden gelenler onların üzerine basarak ileriye doğru koşuyorlardı. Iraklıların mayınların patlamasıyla çıkan toz bulutunun içerisine yoğun bir şekilde açtığı makineli tüfek ateşleriyle geriden gelenlerin neredeyse tamamının ölmesiyle intihar taarruzu sona eriyordu ve hemen arkalarından ilerleyen İran tank ve piyade birliklerinin “temizlenmiş” mayın tarlalarından taarruzu başlıyordu.13 

     Ülkemizde ise özellikle İBDA-C ve Hizbullah terör örgütü, dini kisve altında çocukları kendi emelleri doğrultusunda istismar etmektedir. PKK terör örgütüne baktığımızda ise, özellikle Kürt vatandaşların hakkını arama, eşitsizlik ve yoksulluk bahaneleriyle çocuklar örgüte dahil ettiği görülmektedir.

     Bunun haricinde ülkemizde yıllardan beri devam eden farklı kimlik, din ve kültürlere karşı tahammülsüzlük de ideolojik sebepler içerisine girmektedir. Devletin yıllardan beri azınlık karşıtı politikalarla14, Türk-Kürt ve Müslüman-Gayrimüslim halk arasındaki uçurumu artırması da şiddete yönelik eğilimi artırmaktadır. Milliyetçi seçkinlerimiz kendi etnik ve dini kimlikleri doğrultusunda vatandaşlığın inşasına15 çalışmışlardır. Bunun en bilinen örneği ise ülkemizdeki ülkücü gençliğin fikir babalarından olan Nihal Atsız’ ın oğluna yazdığı şu mektupta göze çarpmaktadır: 

         Yağmur Oğlum!

  •  

      Bugün tam bir buçuk yaşındasın. Vasiyetnameyi bitirdim, kapatıyorum. Sana bir resmimi yadigâr olarak bırakıyorum. Öğütlerimi tut, iyi bir Türk ol. Komünizm bize düşman bir meslektir. Bunu iyi belle. Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanlarımızdır. Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İspanyollar, Portekizliler, Romenler yeni düşmanlarımızdır. Japonlar, Afganlılar ve Amerikalılar yarın ki düşmanlarımızdır. Ermeniler, Kürtler, Çerkezler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Lazlar, Lezgiler, Gürcüler, Çeçenler içer(de)ki düşmanlarımızdır. Bu kadar çok düşmanla çarpışmak için iyi hazırlanmalı.

         Tanrı yardımcın olsun!16 

     Mektubun yazarı, günümüz itibariyle 14-18 yaş arası gençlerimizin en çok okuduğu yazarlar arasında kendine yer bulmuştur. Milliyetçilik düşüncesinin en üst noktası olan faşizmin ayak seslerinin duyulduğu bu satırlar, birçok gencimizde sağlıklı düşünmenin önünü kapatmakta ve Türk-Müslüman dışındakilere karşı nefreti körüklemektedir.  

        2- Teknolojik sebepler (medyanın ve internetin etkisi)

     İnternet; pek çok yararlı bilgi ve faaliyetlerinin yanı sıra, şiddeti, terörü, ayrımcılığı, nefreti ve bu yöndeki çeşitli tehlikeleri de beraberinde getirebilmektir. Genel olarak denetim ve gözetimden uzak olan İnternet, çocukları ve gençleri etkilemeye devam etmektedir. İnternet bu haliyle, özellikle çocuklar ve gençler için, tehlikeli ve kontrolsüz bir kapı hükmündedir.17 Bugün için binlerce site, bomba, silah yapımı ve kullanımı konusunda eğitim imkânı sunmaktadır.18 Pek çok uzman, İnsanın doğasına ait nefret ve saldırganlık hislerinin davranışa dökülmesinde sosyal öğrenmelerin ve dış etkenlerin etkili olduğunu savunmaktadır.19 Günümüzde, dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşanan kavgalar, işkence olayları, savaş suçlularının infazı veya terör örgütlerince yapılan infazlar gibi olayların görüntülerinin İnternette kolay bir şekilde yayınlanabilmesi ve bu sitelerin en çok ziyaret edilen İnternet siteleri arasında yer alması kaygı verici bir duruma gelmiştir. Bu konuda, ABD’nin 11 Eylül saldırıları sonrası Irak’ta başlattığı askeri müdahaleden sonra, El-kaide terör örgütü tarafından esir alınan Amerikan askerlerinin öldürülmesi ve infaz görüntülerinin İnternet aracılığıyla tüm dünyaya yayınlanması örnek olarak verilebilir.

     Ayrıca çocuklarımızın saatlerce bilgisayar başında savaş oyunları oynadığını hesap edersek, durumun vahametini daha iyi kavrayabiliriz. Bu tip oyunların askerlere belli bir amaçla bilinçli olarak izlettirilmesi ve oynattırılması yararlı olabilir. Ancak, aynı kurguya sahip oyunların sivil insanlar, çocuklar ve gençler tarafından da oynanması hiçbir gerekçeyle açıklanamaz. Savaş ve kavga kurgularıyla dolu bu oyunlar anne-babanın şefkat ve sevgiyle kucaklayamadığı çocuk ve gençleri etkisi altına almakta, onları her gün bilgisayar başına hapsetmektedir. Bu oyunlar aracılığıyla bazen Amerikan askeri rolüne girip terörist avına, bazen terörist rolüne girip asker avına çıkılmaktadır. Counter-Strike ve GTA, kavga ve savaş kültürüne dayalı oyunlardan şu an için en popüler olanlarıdır. 20

     Günümüzde terör örgütleri, kitlelerin dikkatini çekebilme, güvenini kazanabilme, umut ve beklentileriyle ilgili alternatif sunabilme ve bu yollarla onları harekete geçmeye hazır hale getirme gibi faaliyetlerin yürütülmesinde İnterneti kullanmaktadırlar.21 Ayrıca bu konuda, gereken önlemlerin alınmaması ve toplumsal duyarlılığın oluşmaması halinde İnternet erişimi yapan her çocuk veya genç için, terör örgütlerinin faaliyetlerine sempati duyma, onları destekleme ve İnternetten yardım etme (site kırma, bilişim suçu işleme gibi) suç işleme gibi olumsuzluklar söz konusudur.

     Yrd. Doç. Dr. Sevim Cesur ve Yrd. Doç. Dr. Oya Paker’in 2007 yılında yurdun çeşitli bölgelerinden 452 çocuk üzerinde, “çocukların TV programı tercihleri” konulu araştırmanın22 sonuçlarına bakacak olursak; 

  •  
           Çocuklar TV’de En Çok Neyi Seyretmekten Hoslanıyor?

  •  
    •  
        çizgi film     412 90,7
        belgesel     23 5,1
        dizi     15 3,3
        spor     1 0,2
        haber     1 0,2
        cevapsız     2 4.0
        toplam     452 100

Tabloda da görüldüğü gibi çizgi film çocukların tercihlerinde önemli bir yer tutmaktadır. Genel karakteri şiddet içeren çizgi filmler (tom ve jerry, he-man, Ninja kaplumbağalar vs.) öğrenme çağındaki genç beyinleri kolaylıkla dejenere edebilmekte ve zamanla tutkuya dönüşebilmektedirler. Çizgi filmlerin ne kadar masumluk derecesi konusunda Kemal Reisoğlu şu yorumu yapmaktadır:

  •  

      Çizgi filmlerde de şiddet var. Hiç ihtimal vermesek bile, Tom ve Jerry’den tutun He-Man’e kadar onca çizgi film masumiyet ve komiklik perdesi arkasında şiddeti sergiliyor. Tom ve Jerry’i düşünelim. Tek bir bölümünde bile baştan sona kedinin fareyi öldürmeye çalıştığı, farenin de binbir kurnazlıkla onu altetmeye çalıştığı bu çizgi film çocuklara ne veriyor? Onlara şiddetin pek de eğlenceli bir şey olduğunu öğretmiyor mu? Kaldı ki Tom ve Jerry karakterleri o kadar şirin çizilmişler ve birbirlerine reva gördükleri zulümler o kadar komik ki. Kimsenin aklına bu yaratıkların habire anlamsız bir öldürme, cinayet ve katil çabası içinde olduğu gelmiyor. 23 

Gazi Eğitim Fakültesi Özel Eğitim Bölümü Görme Engellilerin Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ayşegül Ataman ise çizgi filmlerin şiddet içerikli yönü ile ilgili şöyle demektedir:

  •  

      Okul öncesi dönemde çocuk, çizgi filmlerle, karton karakterleri izleyerek şiddeti izlemektedir. Bugs Bunny, Kayotee, Disney karakterlerinin çoğu, Örümcek adam, gibi hayali kahramanlar her maceralarında, şiddeti uygulamakta ancak hepsinden kurtulmakta ve yeni maceralara atılmaktadırlar. Çocuklar, oyunlarında bu kahramanları taklit etmekte onlara benzemeye çalışmaktadırlar.24 

Sonuç olarak, çizgi filmlerdeki şiddet unsuru çocuklar ve gençlerde onarılması zor hasarlar meydana getirmektedirler.  

        3- Sosyo-Ekonomik Dengesizliklerden doğan sebepler

     Ekonomik dengesizliklerin terör için nasıl elverişli bir ortam yarattığına dair en güzel örnek Kanada’nın doğusunda bulunan Quebec eyaletidir. Bu bölge yeterince sanayileşemediği için gelir dağılımı çok düşük olmuş ve bu durum huzursuzluklara yol açtığı için halk teröre başvurmuştur.25 Bu örnekten yola çıkarak ülkemizde de PKK terör örgütü doğudaki vatandaşlarımızı çeşitli propagandalarla kışkırtmaktadır.

     Türkiye’deki geleneksel aile yapısına baktığımızda ataerkil bir toplumun ön plana çıktığını görmekteyiz ve özellikle kırsal kesimde babanın aile üzerindeki etkisi açık bir şekilde gözükmektedir. Çocukların babalarının yanında rahat hareket edememesi, amiyane tabirle put gibi durması bunun sonucudur.26 Mutlakçı görüşe sahip, otoriter, taviz vermeyen ve katı inançla çalışan27 babanın yaptığı bazı uygulamalar çocuk ve gençler üzerinde ters tepki uyandırabilmekte ve bu yüzden kişiler, şahsiyetlerini ispatlamak için terör örgütlerine kayabilmektedir. Ayrıca sürekli olarak ailesinden şiddet gören çocuklar, iyi bir aile eğitimi almayan çocuklar, anne ve babası ayrı yaşayan ya da boşanmış olan çocuklar ile anne ve babası vefat eden yani bir anlamda açıkta kalan sahipsiz çocuklar da terör örgütleri tarafından kolayca istismar edilmektedir. Çocuğun arkadaş çevresinin, çocuğun suça bulaşmasına nasıl etki ettiği konusu ise terörden çok diğer suçlarda(hırsızlık, tecavüz, gasp vb.) görülmektedir. Ayrıca Başbakanlığın 2008 yılında çıkardığı kayıp çocuklar raporunda, kayıp çocukların çetelerin ve terör örgütlerinin kıskacında olduğu gerçeğini ortaya koydu. Raporda, bazı çete ve terör örgütlerinin, kayıp çocukları kullanmak istediğine vurgu yapılarak, “Bu çete ve örgütler çocuk yaştaki insanları kandırarak örgüte kazandırmak için büyük çaba içerisindedirler. Türkiye gibi yıllardır terörle uğraşan bir ülke için sorun bu açıdan da önem taşımaktadır. Bu şekilde teröre bulaşan çocuk sayısı toplamının yüksek olduğu iddia edilmektedir”28 ifadesi yer almıştır.

      Devletlerin ekonomik, sosyal veya siyasal bazı yaptırımları nedeniyle çevrelerini terk etmek zorunda kalan, zorunlu göçün çocuklar üzerinde yaşattığı travmalar da onların kolayca terör örgütlerinin kucağına düşmesine sebep olmaktadır. Zorunlu göçe maruz kalan “Birçok ailede (%40) ailenin geçimini onlu yaşlardaki çocuklar sağlamaktadırlar. Okul yaşlarında olan çocukların (%65) tam ya da yarı zamanlı işlerde çalışması eğitimlerini doğrudan etkilemektedir. Bir kısmı (%20) çalıştıkları, İstanbul’da kayıtlı olmadıkları (%15) ya da aileleri okul masraflarını karşılayamadığı (%30) için okula gidememektedirler. Aile reislerinin %60’ı daha önce çocuklarını okula gönderebiliyorken göçten sonra ekonomik koşullar yüzünden gönderemediklerini, %80’i en önemli sorunlarından birinin çocuklarının eğitimi olduğunu belirtmektedir.”29 Eğitimini sağlıklı bir şekilde alamayan çocuklara, terör örgütleri kendi ideolojik eğitimlerini çok rahat verebilmektedir. Zaten ülkemizde illere göre suç oranlarına bakıldığında en çok göze çarpan 3 il çıkmaktadır. Bunlar Adana, Mersin ve İstanbul’dur. Bu illerin şöyle bir özelliği vardır: 1993-94 yıllarında devletin uygulamış olduğu zorunlu göç politikası sonucu günümüze kadar yüz binlerce doğulu vatandaşımız bu illere göç etmiştir ve bu şehirlere uyum sağlayamadıklarından dolayı bir çok suçun faili olmuşlardır. Doksanlı yıllarda Türkiye’de göç hareketlerinde önemli değişiklikler olmuş, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nden batıya ve şehir merkezlerine doğru zorunlu iç göç yaşanmıştır. Çeşitli kaynaklara göre 4000’in üzerinde köy, güvenlik gerekçeleri veya çatışmalar nedeniyle boşaltılmış, yaklaşık 2.5 milyon insan göç etmek zorunda kalmıştır.30 Sonuç olarak zorunlu göç yaşayan erkek, kadın ve çocukların önemli ekonomik, toplumsal ve politik sorunları olmakla birlikte aile yapısı da değişmekte, uyum güçlükleri ortaya çıkmaktadır. 
 

     Çocuğun terör örgütlerine katılması ve örgütler tarafından kullanılmasına yol açan sebepler yukarıda 3 ana sebep altında incelenmiştir. Bu üç sebebe baktığımızda daha çok çocuğun kendisinden, ailesinden veya bir ülkenin izlemiş olduğu politikalardan dolayı ortaya çıkan bir durum söz konusudur. Fakat bunun yanında son yıllarda bazı terör örgütlerinin eylemlerinde çocukları özellikle kullanmakta olduğuna şahit olmaktayız. Bunun belli başlı sebepleri ise;

  • Çocukların ceza ehliyetinin olmaması veya az olması
  • Çocukların kandırılmasının kolay olması
  • Çocuğu üzerinde şüphe oluşmaması.Mesela bir bomba eyleminde çocuk üzerinde bomba ile bir yere girse kimse ondan şüphelenmez.
  • Terör örgütleri, Güvenlik güçlerinin çocuklara karışmayacağını bildiği için onları maşa olarak kullanır.
  • Eğer güvenlik güçleri çocuklara şiddet uygularsa bunun iki türlü zararı olur. Birincisi örgüt, çocuklara güvenlik güçlerini “zalim, despot” göstererek sempatizan kazanmış olur. İkincisi ise devleti temsil eden güvenlik güçleri çocuklara karşı şiddet uygulayıp, zor kullanarak halk nazarında meşruiyetini kaybedebilir. Böylelikle terör örgütleri çocukları bir propaganda aracı olarak kullanmış olur.31
  • Örgüt kendi tabanına “çocuklarımız da dahil tüm halk el eleyiz” mesajı vermek istediği için
  • PKK örneğinden yola çıkarak zayıflamakta olduğunun farkında olduğu için dimdik ayaktayız mesajı vermek ister.
  • Terör örgütleri gücünü vahşetten, kandan ve ölü üzerinden propagandadan aldığı için eylemlerinde çocukları kullanarak daha fazla ses getirmek ister.
  • Eylemlerinde çocukları kullanarak kendi orta yaş tabanına moral ve ders vermeye çalışır. Yani ” örgüt için çocuklar dahi bu kadar yürekli iken, sizler….” tarzında hatırlatmalarda bulunur.
  • Örgütlerin, Hasan Sabbah’ın yaptığı gibi, çocukluktan militan yetiştirme arzusu32 gibi sebeplerle çocuklar terör örgütleri için birer cazibe merkezleri haline gelmiştir.

 

Çocukluk bir insanın yaşamında en kritik süreçlerden birisidir ve bunu bilen terör örgütleri, özellikle 12-17 yaş arası gençlerin psikolojik özelliklerini kullanarak örgütlerine çekmekte ve beyinlerini ideolojileri doğrultusunda yıkayarak her türlü eylemde kullanmaktadırlar. Bir örgüte farkında olmadan çekilen bir genç, pişman olup da örgütten ayrılmak istediğinde ise tehdit ve baskılar sonucunda bir daha o örgütten çıkamamaktadır. Terör örgütlerinin elinde yaşamlarını yitiren çocuklarımızın ve gençlerimizin terör örgütlerinin eline düşmemeleri için ailelere, devletlere, vatandaşlara, medyaya ve çocuğun bizzat kendisine çok önemli görevler düşmektedir. 2. Abdülhamid’in belirttiği gibi topyekun bir kalkınmanın altına girmeliyiz.33 Sosyal, siyasal, ekonomik ve en önemlisi kültürel dönüşümü gerçekleştirmemiz gerekir.34 
 
 
 

KAYNAKÇA 

   Kitaplar

  1. Gümüşoğlu, Firdevs, Bağlam yay, 2006, İstanbul
  2. Dönmezer, SULHİ, Kriminoloji, Filiz kitabevi, 1984, İstanbul
  3. Türk Ceza Kanunu, madde 6
  4. Yücel, MUSTAFA, Kriminoloji, Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Yayınları, 1986
  5. Altuğ YILMAZ, Terörün Anatomisi, Altın Kitaplar yay, 1995
  6. Oxford, Ansiklopedik Sözlük (İngilizce-Türkçe), 1990, C.4 (sabah gazetesi armağanı)
  7. Zafer HAMİDE, Sosyolojik Boyutuyla  Terörizm, Betaş yay, 1999, İstanbul
  8. Bal, İHSAN, Alacakaranlıkta Terörle Mücadele, Usak yay, 2006, Ankara
  9. Aktar, AYHAN, Varlık Vergisi ve Türkleştirme Politikaları, İletişim yay, 2000, İstanbul
  10. TUNCER, Nilüfer, ‘Çocuk ve İnternet Kullanımı’, Yayınlanmamış Makalesi, 2003
  11. YAMAÇ, Fatih, “Siber Terörizm Denemeleri-1”, Hatay Polis Dergisi, Sayı.6, 2003
  12. AYHAN, İnci, “Şiddet Doğadan Değil”, Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı.466, Eylül
  13. ERDOĞAN, Davut, “Terörle Mücadelede Halkla İlişkiler ve Propagandanın Yeri ve Önemi”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1999
  14. Toker, METİN, “Anarşistler Karşısında Demokrasi-Kanada Denemesi”, Milliyet, 23 Ağustos 1971
  15. Yasa, İBRAHİM, Türkiye’nin Toplumsal Yapısı ve Temel Sorunları, TODAİE Yay, Ankara, 1973
  16. Aker,TAMER, Ayata, BİLGİN, Özeren, MELİH, Buran, BEHİCE, Bay, AYŞENUR, Zorunlu İç Göç: Ruhsal ve Toplumsal Sonuçları Anadolu Psikiyatri Dergisi 2002
  17. İnsan Hakları Vakfı Raporu. İHV Yayını, 1995.
  18. Batmaca, EMRAH, “Terörün Soğuk Yüzü” makalesi,2003, Çağın Polisi Dergisinde yayınlanmıştır.
  19. Bartol, WlLADİMİR, Alamut, Yurt yay, 2008
  20. Necati Alkan, Gençlik ve Terörizm, Ankara, TEMUH Yayınları, 2002
  21. Dilmaç, Sabri, Terörizm Sorunu ve Türkiye, EGM İDB yay, 1997
  22. Heper, Metin, Devlet ve Kürtler, Doğan yay, 2008, İstanbul
  23. Der. Alkan, Mehmet Ö., Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, cilt 1, Cumhuriyet’e Devreden Düşünce Mirası, İletişim yay,2001

 

    Web adresleri
  1. www.kriminoloji.com/Krminolojide%20Suc.htm – 34k
  2. www.kriminoloji.com/Krminolojide%20Suc.htm – 34k
  3. http://hakanozalp.blogcu.com/intihar-saldirilari_15501091.html
  4. http://www.pakvizyon.com/?p=5
  5. “Baba Olarak Korkuyor, Kişi Olarak Seviyorum”, Hürriyet, 6.05.1999
  6. www.nuveforum.net/attachments/4876d1215854108-19106-125-pdf
  7. http://www.kaizenonline.net/cocuk-gelisimi-ve-egitimi/3690-cizgi-filmler-ne-kadar-masum/
  8. www.egitim.com/aile/0652/0652.terorolumvecocuk.asp?BID=06 – 32k

   9- http://gazetehaberleri.wordpress.com/2008/08/05/kayip-cocuklar-teror-orgutu-ve-cetelerin-kiskacinda/

Trackback URL

  1. 2 Yorum

  2. Yazan:Ali Yürekli Tarih: Haz 10, 2009 | Reply

    Özellikle doğuda aile çocuk bağı çok zayıf en azından benim gözlemim bu. Çocuk aileden çok kopuk büyüyor. Bu da başka yerlere çok hızlı aidiyet duygusu ile bağlanmasına neden olabiliyor. Tabi bunu her aile ve çocuk ilişkisi için söylüyemeyiz ama bunun büyük bir sorun olduğunu düşünüyorum. Özellikle baba yetirince sorumluluk almıyor gibi. Sanki çocuğu kapıya bırakıyor çocuk kendi halinde büyüyormuş hissi veriyor. Bu da eğitimsizlikten ve kendisine de babasının bu şekilde davranmaş olmasından kaynaklanmış olduğunu düşünüyorum. Çok hızlı bir şekilde doğuya eğitimi götürmeli ve ekonomik gelişeyi sağlamalıyız. Aileden kopuk çocukların da PKK elinde oyuncak olduğunu düşünüyorum. Bir PKK’lının kendi çocuğunu veya akrabasının çocuğunu oyuncak gibi kullandığını sanmıyorum.
    Ailesinden kopuk şekilde yaşıyan çocuklar koruma altına alınmalı. Hatta eğitim evleri kurulmalı. Bu çocukları kullanmaya çalışanlara da çok büyük cezalar verilmeli. Hatta daha radikal bir şey yapılması gerekiyorsa. Çocuğun annesi ve kendisi eğitim evlerine alınmalı. Böylelikle sorumsuz, diktatör kocaya büyük bir ceza verilmiş olur. Kölesini kaybetmiş olur kadında biraz nefes almış olur. Evet çok radikal ama bir öneri.
    Ama bataklığı tümden kurutmak istiyorsak eğitim, sağlık ve ekonomide atılım yapmamız şart. Tabi dini bir tehlike değilde yangın söndürme aleti gibi gören ve sağlıklı bir dini eğitimin önünü açan bir sistem de getirirsek bal üstüne kaymak olur. Ayrıca şu eğitimdeki faşist-ırkçı düşman üreten sistemden daha insancıl, evrensel değerleri içselleştirmiş bir eğitim sistemine geçmeliyiz.

  3. Yazan:alper ecer Tarih: Haz 10, 2009 | Reply

    ben şahsen bu konudaki yasal duruma tam anlamıyla hakim değilim, ama anladığım kadarıyla terörle mücadele kanunu 18 yaş sınırını 15’e çekiyor, dolayısıyla terör suçu zanlıları 18 yaşından küçük olduklarında bu onların lehine yorumlanamıyor.
    şimdi bu tip konularda iki kriter olur. Birincisi yasal kriter: Yasal olarak 18 yaş altı çocukların yargılanmasının önünde bir engel var mıdır? Yargılama TMK’ya göre yapıldığına göre ve orada çocukluğun üst sınırı olarak 15 tariflenmişse yoktur, nitekim öyle.

    http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/809.html

    veya buna en fazla yasa çıkarken itiraz edilmeliydi, edildiyse de dinlenmediyse bu yasayı gayri meşru yapmaz.

    TMK’da çocukluğun üst yaşının 18’den aşağı çekilmesi Türkiye’nin de imzaladığı çocuk hakları sözleşmesine aykırı deniyor. Meraktan google’dan aradım ve çocuk hakları sözleşmesi buldum bir tane. 1. maddesi aynen şöyle

    —————-
    Madde 1
    Bu sözleşme uyarınca çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, on sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır.
    ———————
    Yani kanun böyle öngörmüşse yaş sınırı 18 olmak zorunda değildir diyor çocuk hakları sözleşmesi. Zaten bu tür uluslararası sözleşmelerden medet umanlar “devlet” denilen şeyleri hiç tanımayanlardır, ciddi anlaşmaları demiyorum, ama çevre anlaşmaları, ya da çocuk hakları, hayvan hakları falan gibi dostlar alışverişte görsün tipi hiç bir uluslararası sözleşme, onu imzalayan devletlerin elini kolunu bağlayacak nitelikte değildir, öyle olsa imzalamazlar, imzalıyorlarsa da açık kapısı vardır ve bu önceden konuşulmuştur zaten. Burada da böyle. Bu arada netten bulabildiğim haberlerde hep 15-18 yaş arası çocuklardan bahsedildiğini gördüm.
    —————————–
    Bugun 16 aydir tutuklu A.E. (16) , M.U. (17) , S.Ş. (15) , Ş.A. (16) ve tutuksuz yargilanan A.T. (17) , M.G. (18) , M.T. (18) , S.O. (17) adli Batmanli 8 cocuk TCK Mad. 314/2, TMK. 7/2, 2911 Sayılı Yasaya Muhalefet’ten yargilanacaklar
    ———————–
    gibi gibi.

    Tabii bu yasal durum.
    Diğer boyut da kendi kişisel görüşüm, yani “kanun öyle ama ben olsam suç işleme, reşit olma yaşını kaç olarak belirlerdim?”. sorusunun cevabı. Ben bu yaşın mantıken “ergenlik”ten sonraki herhangi bir yaş olabileceğini düşünüyorum, dolayısıyla 15 yaşından büyük çocukların yargılanmasında sırf 18 yaşını doldurmudılar diye bir rahatsızlık hissetmiyorum. Ergen herkes yaptığını ayırt edebilecek durumdadır ve yaptıklarından sorumludur benim için. Dolayısıyla ikili bir durum var burada, hem yasal olarak yaşın buraya çekilmesinin önünde engel olmadığını düşünüyorum, ki zaten mevcut durum da öyle, yani “biz o yasaya değil ehliyet alma yasasındaki 18’e göre yargılanırız diye düşündüydük” gibi bir şey yoktur, yasa öyleyse onu bildiğiniz varsayılır ve şekil itirazı yapamazsınız. içerik olarak da bence 15 yaşından büyükse sorumludur.

    Ama bir de şu var ama. her şey yaşla ilgili değil, yani bu insanlara yaşları küçük olduğu için kötü muamele edilmesi daha kolay olabilir, dövülürler, bir şey diyemezler. çok daha büyük kaşarlanmış suçlularla bir araya konuyor olabilirler, onlardan dayak yer ya da başka kötü muamelelere maruz kalabilirler, oysa bunlar onların ilk suçudur. bu tip şeyler ve kötü muamele engellenmeli, bu mesela çocuk hakları sözleşmesinde yazan önemli bir nokta. yakalanıp yargılanmaları değil ama büyük suçlularla aynı koğuşta tutulmamaları lazım en azından. Hatta tutuklularsa, ama suçları sabit değilse ev mesela lisede okuyorlarsa suçsuz bulunmaları durumunda eğitimlerinin aksamaması için gerekenler yapılmalı.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin