RSS Feed for This Post

Taş Atmak Sadece Filistin’de mi Güzeldir?

Gerçek Hayat Dergisi 29 Nisan tarihli sayısının Korsan Gerçek Hayat ekinde yayınladığı taş atan bir çocuk fotoğrafının altına ” Taş atmak sadece Filistin’de güzeldir”  başlığını koymuş. İnsan görünce bir anda şaşırıp kalıyor, ne düşüneceğini bilemiyor. Çünkü aynı dergi bir iki sayı önce yine taş atan çocuklar hakkında geniş bir dosya hazırlamış, bu konuda çok doyurucu ve düşündürücü bilgiler vermişti.             

Öyle ise niyet halis olmalı; muhakkak ki bu resmin altına atılan başlık statükocu bir bakış açısından uzak bir şeyler anlatmak istiyor diye yorumluyorum fotoğrafı ilk şaşkınlığımın ardından. Bir yandan da uzun zamandır  İslami kesimin Filistin meselesine gösterdiği hassasiyetin çok daha azını bile kendi ülkesindeki Kürd sorununa göstermediği ile ilgili çeşitli çevrelerden yapılan eleştiriler üşüşüyor aklıma. Bir süre kol kırılır yen içinde kalır psikolojisi ile bu yazıyı özelden mi eleştirmeliyim yoksa bu konuda bir şeyler mi yazmalıyım fikri arasında gidip geliyorum. Nihayetinde bahis konusu olan Gerçek Hayat Dergisi : Bir dergide yazan yazarlar her zaman için belli konularda farklı yaklaşımlar taşıyor olabilir. Bu farklılıklar bazı yayın organlarında kimi zaman ne güzel Kemalist, militarist yazarlarımızla demokrat, çoğulcu yazarlarımız arada bir birbirlerinin kafasını gözünü yararak da olsa gül gibi geçinip gidiyorlar noktasında bir garabet örneği de gösterebilir. Öte yandan Gerçek Hayat Dergisi bu kadar ‘demokrasiyi’ kaldırabilen bir dergi değil. Allah’a şükür hiçbir zaman olmamış.              

Dolayısı ile benim ilk tahminim derginin yapıcı olmak adına böyle bir alt başlık kullandığı. Ancak yapıcı olmak adına yapılanlar eleştirilemez diye bir kural yok. Hatta belki daha iyi eleştirilmeli ki gerçekten yapıcı sonuçlara ulaşalım. Zaten bu durumun tersi bir anlayışı yani yıkıcı bir politikayı eleştirsem ne olur eleştirmesem ne olur; o bir asırdır bu ülkenin üzerine çökmüş kara bir kabus, her daim hükmünü icra ediyor. Yıkıcı politikalarla baş etmek için ifşa etmenin, uzlaşmamanın, melez politikalara işmar etmemenin ötesinde bir çözüm düşünemiyorum.             

Taş atmak bir tek Filistin’de güzeldir. Güzel bir slogan peki ne derece doğru. Taş atmak Filistin’de güzel midir acaba? 8-10-15 yaşlarındaki çocukların sokaklarda gerçek mermilere, plastik mermilere, panzerlere, en korunaklı kıyafetlerle donatılmış İsrailli askerlere karşı sapanla, elle taş atması güzel olarak niteleyebileceğimiz bir şey midir? Sanırım kimse 1948’den beri evlerinden sürülmüş, Deir Yasin, Sabra, Şatilla gibi dünyanın en acımasız katliamlarına maruz kalmış, zeytin ağaçları, portakal ağaçları kesilmiş, mülteci kamplarında yaşamaya mahkum edilmiş bir halkın çocuklarına ‘ah evladım karşındaki askerlerinki de can. Yazıktır şiddet kullanma, şiir oku’ şeklinde “hümanist” masallar anlatmaya kalkmaz. Buna rağmen çocukların taş atması Filistin’de de güzel değildir.

Atılan taşın ardından bu çocukların defalarca olduğu gibi bir mermi ile vurulabileceğini, sakat kalabileceğini ya da daha iyi bir ihtimalle internette pek çok fotoğrafta örneğini gördüğümüz gibi gözleri, elleri bağlanarak işkenceleri ile meşhur İsrail hapishanelerine girebileceğini bilmek güzel değildir! Kimse çocuğu için, çocuklarımız için böyle bir ihtimali aklından bile geçirmek istemez. Ama anlamlıdır… Üstelik birkaç farklı anlam taşır. Birincisi bu halkın çocuklarının psikolojik olarak kendisine eziyet eden toplumdan artık tamamen koptuğunu, bu toplumla beraberce bir yaşam kurmaya dair hiçbir umut ve istek taşımadığını gösterir.  Ki sanırım HAMAS’ ın dahi 67 öncesi sınırlara razı olduğu buna rağmen tüm talepleri açık hava hapishanelerinde bombalarla cevap bulmuş Filistin halkına çok da farklı bir seçenek bırakmadı “medeni dünya” . Öte yandan bu durumun diğer bir anlamı mücadele olması ile ilgilidir. Hüzünlü bir mücadele… Tüm dünyanın gözleri önünde yalnızlığa ve yok oluşa mahkum edilmiş bir halkın çocuklarının zamanın Golyat’ına karşı olan zorlu bir sınavı. Acıtıcı olduğu kadar isyan dolu, onurlu ve ‘akıl almaz’. Keşke devrilen hep Golyat kazanan hep çocuk Davut olsa…            

 

      Çocukların taş atması bu topraklarda da güzel değildir. Ama anlamlıdır. Üstelik kahredici bir anlamı vardır. Çünkü bu eylem biçimini bizler Filistin’den tanıyoruz. Dünyanın çocuklara en acımasızca davrandığı bir coğrafyadan. Kürd sorunu bu topraklarda bu kadar mı çaresizliğe mahkum oldu. Bizler birbirinden tamamı ile kopan Filistin ve İsrail halkı gibi olmaya mı başladık sonunda. Yüz yıllık devlet aklının sesi bize der ki bunlar PKK tarafından kullanılan çocuklar. Söylemediği ise şudur; böyle bir “kullanılma şeklinin” bir toplumun çocukları arasında böylesi bir hızla yayılabilmesi için  mutlaka arka planında yaşanan bir takım olayların, öfkelerin ve umutsuzluğun hikayesi olmalıdır.   Taş atma eylemerinin en çok 12 eylül sonrası cezaevleri ile, faili meçhulleri ile bildiğimiz Diyarbakır’dan, köy yakma olaylarından sonra en çok göç alan Adana, Mersin gibi şehirlerden çıkmasının bir anlamı olmalı bizler için. Bu ülkenin aydınları, vicdan sahibi insanları bu manzara konusunda çok düşünmeli. Kürd ve Türk halkı (son zamanlarda her türlü hak talebinin karşısında kabak tadı verecek derece de tekrar edilmiş bir söylem olsa da) gerçekten birbirine kız alıp vermiş, tarihinde etnik sebeplerle birbirine zulmetmemiş, üstelik farklı dinlerden olmanın getirdiği ‘sınırları’, tarihsel travmatik olayları belleklerinde taşımayan iki halk. Buna rağmen çocuklarımız sokaklarda öfkelerini ‘ötekine’ taş atarak gösteriyorlar. Bu kadar mı umutları tükettik.             

Taş atmak bir tek Filistin’de güzeldir yapıcı bir başlık olabilir mi? Hiç sanmıyorum. Bu fotoğraf altına bakan bir ‘taş atan çocuk’ ya da onun buna rıza göstermiş/göstermediği halde çaresiz kalmış ebeveyni bu cümleye bakarak ‘ah tabi ya burada taş atmak güzel değil, olsa olsa Filistin’de güzel iyisi mi biz bu eylemden vazgeçelim’ demeyecektir büyük olasılıkla. Üstelik bu toplum bunu yıllardır yapıyor. Bir nevi öğretmen rolü bu: ‘Bak bu işi otur bir de benden dinle’ davranışı. Diyelim ki taş atmak bir tek Filistin’de güzel bu sözden sonra senin Kürd kardeşlerine sözün ne?  İslami kesimin küçük bir kısmı dışındakiler için sus pus! Çünkü İslami kesim diye  toplumun diğer kesimlerinden ayrılmış bir topluluktan bahsedebilir miyiz bilmiyorum ama eğer böyle bir kesim var ise onlarda toplumun tüm diğer katmanları gibi bu ülkede hangi konuların netameli olduğunu ve sopanın nereden gelebileceğini çok iyi biliyorlar. Dolayısı ile bizler bir dönem Bulgaristan’da ismi değiştirilen Türklere ağlar onların abartılı hikayeleri ile yek vücut olup gözyaşları dökerken aynı dönem doğuda bir yerlerde sokaklardan derdest edilip bir daha görülmeyen insanların hikayesine tamamı ile bigane kalabiliyoruz. Bütün bu ikircikli vicdan siyasetinin üstüne, elini hiç taşın altına koymamış insanların kendini konunun dışında tutarak  “doğruları” vaazetme hakkını kendisinde görebilmesi de yine bize özgü bir beceri olsa gerek.     

Birşeyleri değiştirmek, düzeltmek istiyorsak önce taraf olmayı, fildişi kulelerimizden yeryüzüne inmeyi öğrenmek zorundayız. Bu ise farklı bir dili, anlama çabasını gerektiriyor.  

Bu dile bir örnek olarak ben Cahit Koytak’ın şiirinden bir kaç dizeyi hatırlatmak istiyorum.    

madem, taş atmak şöyle dursun, 
taşları okşamamız, 
taşlarla oynamamız bile suç sayılıyor, 
o halde, biz de taşları bırakalım, 
bomba gibi şiirler gönderelim onlara, 
bomba gibi şarkılar gönderelim   diyor Cahit koytak Taş Atan Çocukların Şarkısı isimli şiirinin bir kısmında.. Sorun taş atan çocukların sorunu değil şairin de tarafı olduğu bir cemiyetin sorunudur bu kurulan dilde. Otur da beni dinle diyen öğretmen tavrını değil sorunu sahiplenerek çözüm sunmaya çalışan aydın tavrını ifade eder bizlere. Sonuçta Cahit Koytak’da aynı şeyi söylemektedir. Ama taşları bırakın çocuklar şeklinde değil biz haklıyız, haydi taşları bırakalım, gerçekleri anlatalım çocuklardır onun şarkısı. Siz yapın değil beraber yapalım vardır söylenen sözün içerisinde.               

Öte yandan Filistinli çocuklar ile Kürd çocuklar arasında böylesi bir kıyas yapmak ister istemez yıllardır Kürd sorununun çilesini çeken insanların Müslümanlar üzerindeki hayal kırıklıklarını arttırmaktan başka bir işe yaramaz. Ve Filistin konusunda çabalayan insanların da yapmaya çalıştıklarına zarar verir. Bizler Filistin diye her ağzımızı açışımızda o toprağın çocuklarına karşı duygulu, sahiplenici ama kendi ülkesinin sorunlarına karşı ilgisiz bir İslami kesim tavrı ile zihinlerde özdeşleşir, zulme karşı ortak tavır ve hassasiyet geliştirmek imkanını kaybederiz. Bu gün Filistin meselesinde en az benim kadar hassas olduğunu bildiğim bir arkadaşım dahi bu Filistin konusu artık Müslümanlar için bir afyona dönüşmüş durumda yorumunu yapıyor, isyan ediyorsa varın gerisini siz düşünün!  

Not: Bu satırları yazarken 45 canı daha yitirdiğimizin haberi düştü, televizyon kanallarina. Ne düşüneceğimi ne diyeceğimi bilemiyorum. Biz yazıyoruz onlar yakıyorlar, biz hayata çağırıyoruz onlar yok ediyorlar. Hangi medeni ülke kendi eliyle ‘sivil halkı’ bu şekilde silahlandırır, vahşet işçileri yetiştirir. Umutlarımızı da öldürmelerine izin vermemeliyiz. Bu ülke taş atan umutsuz insanların ülkesi olmamalı!

Trackback URL

  1. 31 Yorum

  2. Yazan:eg Tarih: May 6, 2009 | Reply

    çok güzel bir yazı olmuş özlem hanım. maalesef kürt sorunu konusunda, islami kesim medyası kemalist kesimden çok uzağa düşmüyor (en azından büyük çoğunluğuyla). stv’de tek türkiye dizisi var izleyen var mıdır bilmiyorum. o diziyi izleyip de kusmamayı becerebilmek cidden çok zordur.

  3. Yazan:özlem Tarih: May 6, 2009 | Reply

    ben cok uzun zaman önce üç beş dakika kadar katlanabilmiştim. Epeyce yoğurt yemem gerekti:)

  4. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: May 6, 2009 | Reply

    Aidiyet duygusunun adalet duygusunun önüne geçtiği insanlık hali,sadece islami çevrelere has bir durum olmasa gerek.Ait olma duygusunun yarattığı korumacı/savunmacı refleks maalesef dünyanın her köşesine bir kanser gibi yayılmış durumda.Yüzümüzü nereye çevirsek bu ruh halinin duygu ve düşüncelerimize,algı biçimimize,yaşama bakış pencerelerimize hükmettiğini görmek mümkün.Bu farklı algı ve hissiyat bazen ta evlerimizin içine girerek aile fertlerini farklı kulvarlara,farklı dünyalara savurabiliyor.
    Dolayısıyla “taş atan çocuklar”ın Filistin’lisi,Diyarbakır’lısı diye ayrılarak belleklerimize yerleşmesi,vicdanlarımızda yer etmesi tamamen raslantısal bir durum değil.Bu tamamen etkisine girdiğimiz aidiyet duygusun bir sonucudur.
    Gerçek şu ki,her ne şekilde olursa olsun “taş atma”nın hiçbir güzel yanı yok.Zira,masum bir eylem olarak görülse de sonuçta bir sorunun varlığına işaret eder ve elbette şiddet içerirler.Gönül isterdi ki çocukların avuçlarına aldıkları taşlar kendileri için sadece bir oyunun aracı olsun…Filistin’de,Diyarbakır’da ve dünyanın her yerinde.

    Böyle bir dünya henüz yok maalesef!Çocuklar,dışlandıkları dünyalarında kendilerini ancak böyle varedebiliyorlar,kendilerine sunulan dünyada bunu da bir oyun olarak görüyorlar.Bu oyuna onları mahküm eden ise bizleriz…Sıkı sıkıya sarıldığımız o kutsal aidiyetlerimizle onlara bu oyunu reva gördük.Şimdi,bununla da yetinmeyerek onları kategorize ediyoruz.Bitmek tükenmek bilmeyen hırslarımıza,bir türlü yatıştıramadığımız şiddet arzumuza kurban ettiğimiz çocukları bir de bölüyoruz…Filistin’li,Kürd ya da Türk diye.Kürd isek taş atan kürd çocuklarının dramlarına ortak oluyor,bu eylemi masum ve sevimli görüyor ama Filistin’li çocuklar pek aklımıza gelmiyor ya da ilgilenmiyoruz.Aynı şekilde inancımızdan ötürü Filistin’li çocuklar için kendimizi paralarken,yanı başımızdaki çocukları göremiyoruz.Yani çocuklar birden ya bizim oluyor ya da başkalarının.Ne hazin değil mi?

    İşte gerçeklerimizin bizi getirdiği nokta budur.Solcusuyla,sağcısıyla,muhafazakarıyla hepimiz üstümüze bulaşan ölümcül kimliklerin esiri olmuşuz.Ne zaman ki “o kimliğe” dokunan bir şey hisseder işte o zaman bir refleksin içinde buluveririz kendimizi.Defolu,sakat ve arızalı bir refleks!

    Onun içindir ki hak ihlallerine duyduğumuz tepkileri coğrafyalara,ırklara,cinsiyetlere ayırdık.Kendimize müslüman,kendimize demokrat olduk.Bizden olduğuna inandıklarımıza ağladık,diğerlerine sessiz kaldık,görmezen geldik.Ve biz bunu hâlâ yapıyoruz.
    **************
    Bu arada,içimize yerleşen bu aidiyet duygusunun insanlığımızı nasıl perişan ettiğine dair kendimce bir şeyler söylemek isterken gösterdiğiniz duyarlılığı unuttum Özlem hanım.Beni bağışlayın ve ruh halime verin.Emeğinize,beyninize ve yüreğinize sağlık.
    Saygı ve selamlar…

  5. Yazan:samet Tarih: May 6, 2009 | Reply

    eg

    stv’de tek türkiye dizisi var izleyen var mıdır bilmiyorum. o diziyi izleyip de kusmamayı becerebilmek cidden çok zordur.

    Sayın eg,
    Bu diziyi fırsat buldukça izliyorum.Kurgusunda saçma bulduğum bir çok yön var. Ancak bölge gerçeğinin bir çok gizli yüzünü de ortaya koyduğunu,bölge halkına yönelik ön yargıları kırdığını,bölgenin ve tüm Türkiye’nin nasıl tuzaklardan geçtiğini anlatmaya çalışıyor.

    Sitedeki yorumlarınıza bakarak yayıncılık bilginizin(özellikle sinema alanında)yüksek olduğunu görüyorum.. stv dizileri hakkında sizden özel bir yazı yayınlamanızı rica edebilirmiyim?..Yada Tek Türkiye dizi örneğinden hareketle etraflı bir değerlendirme yazısı yazarsanız daha memnun olurum…
    Bu dizinin(Tek Türkiye) yapımından siz sorumlu olsaydınız halka bir mesaj verme kaygısı içinde olurmuydunuz?..Böyle bir işe talip olduğunuzu varsayarsak vereceğiniz mesajları nasıl bir kurgu içinde takdim ederdiniz?

    Bu dizinin diğer kanallarda yayınlanan benzerleriyle (mesela Kurtlar Vadisi ile) kıyaslaması yapabilirsiniz.
    Yayıncılıkta propaganda filmleri yada dizileri diye bir tür varmıdır? Varsa bu tür içinde olması gerekenler,olmaması gerekenler neler olabilir?…Mevcut dizilerin toplum üzerinde oluşturduğu artı ve eksi yönler vs nelerdir gibi fikirlerinizi lütfederseniz memnun olurum…

    Saygılarımla

  6. Yazan:eg Tarih: May 6, 2009 | Reply

    samet bey,
    dün izlediğim kelebek adlı filmde de benzer bir yaklaşım var. eğer gerçeğin sadece bir yönünü anlatıp diğer yönüne kulak ve vicdan tkıanırsa orada anlatılan şey vicdani bir geçrek değil, propaganda haline döner. tek türkiye de maalesef bu yönde çok tiksindirici bir propaganda.
    birkaç ay önce zaman gazetesine bu diziyi eleştiren bir yazı yazmayı teklif ettim:) ama cevap gelmedi tabii:))
    ama belki yazarım birgün kim bilir…

  7. Yazan:özlem Tarih: May 6, 2009 | Reply

    Tesekkur ederim Aziz ve Enver Bey. Szilerin yorumlarini okumak her zaman konunun baska yonlerini de gormeme sebep oluyor. Sanirim bu aidiyet duygusu meselesinin uzerine gitmemiz gerekiyor. Bu arada baska bir platform da bir arkadasim bu yazi ile ilgili bir yorum düşmüş. Güzel diyemeyeceğim. Çünkü onun da sözleri acı. Belki de benim anlatmak istediğimi daha güzel öz ve net anlatmış. Yorumu sizlerle de paylaşmak istedim.

    Sevgili Özlem,

    Elbette taş atmak Filistin de güzeldir. En güzel direniş, acıları bizim kıyılarımıza varmayan, uzaktan bir tek ve belki yapabiliyorsak sloganlarımızı saldığımız direnişlerdir. İçine girdiğimiz de bizi de mücadelenin acılı ve dar sokaklarına çeken değil. Başkaları uzakta acı çeker, bizler Çarmıhta gerili bir İsa gibi biraz acıyarak, biraz da bizlerin adına (ve hiç olmazsa) direnen, kendilerini feda eden birilirenin var oluşu ile mutlu olur, yapabiliyorsak üç beş kuruş yardım, belki biraz da sesimizi çıkarırız meydanlarda. Sonrası zor ve ağırdır. O yüzden hiç bulaşmasa bize çok daha iyi olur. Daha önce de yazdığın gibi, daha gidilecek yerlerimiz, yapılacak tatillerimiz, alınacak evlerimiz var.
    Taş atan, taş atmalarının bedellerini hapishane duvarlarına ruhları sinmiş başkalarının çığlıklarını duya duya öğrenecek çocuklar ilgilendirmez bizi. Kulaklarımız sağır, gözlerimiz kör kalır onlar için. Onları işitmek ve görmek elimizi biraz ateşe sokmak anlamına gelir; sıkıntı ve eziyettir. Ne gerek var.

  8. Yazan:ÖZLEM.T. Tarih: May 6, 2009 | Reply

    Filistin’de taş atmak güzeldir.Filistin de taş atmak işgal edilen toprağımdan git demektir.Filistin’de taş üzerine gelen panzere elektiriğimi kessen de,suyumu kessen de,bütün ailemi bombalasan da ben eli hala taş tutabilen çocuk olarak buna direniyorum demektir.Ve Filistin de taşı atan yalnız çocukta değildir,kadın eli,tüm dünyaya derdini anlatmaya çalışan yazar eli de taş atar.Bu ülkede vahim insanlık durumlarını bile İslami kesime,Laik kesime aitmiş gibi davranmak ve daha da acısı bunu beklenti haline getirmek yanlışı sürmektedir.Ve Özlem hanımda aynı beklenti içinde ne yazık ki..Eğer ölenler Müslümansa bu ülke de tepki verenler İslami kesim diye adlandırılmaya çalışılan bir grup tarafından yapılmalı.Barışın ne önemi var!
    Gelelim güzel ülkemin Doğu bölgelerinde atılan taşa;Buralar da çocuğun eline ”TUTTURULAN” taş işgal altında ki toprak için değil yıllardır çekilen acıların devam ettirilmesi için atılması istenen taştır.Bu çocuklar kullanılıyor evet,bu kullanım şeklinin yayılmasında mutlak sorunların çözülmemesi yatmakta elbette.Lakin hepimiz biliyoruz ki yıllardır Türk ve Kürtleri birarada tutan o büyük çatı din çatısıdır.Bu yüzden sanmıyorum ki Kürt sorunu çeken bir Müslüman benim dindaşım Filistin’e ağlayacağına bana ağlasın desin.Devlet politakası adı altında yıllarca OHAL uygulanan bu bölgeler de yalnız zarar gören bölge halkıdır ve maalesef taşı atan da yine aynı halkın kandırılmış çocukları..Bu büyüklükte ki bir sorunun çözümü mutlak bir demokrasiden geçer.Ve son olarak bu ülkede taş atmak hiç güzel değildir ve bu taşa dipçikle cevap vermekte…
    Ne Filistin umutsuzdur ki taş atmaya devam ettiği sürece hala umut ediyor demektir;Ne de biz umutsuz olalım..
    Temennimiz dünyanın hiç bir yerinde çocuk taş atmasa,çocuklara taş attırılmasa ama..

  9. Yazan:ÖZLEM.T. Tarih: May 7, 2009 | Reply

    ”Tek Türkiye” yorumlarına katılmak maalesef imkansız! Vaktini dizi başında geçiren bir toplumda yaşıyoruz ve her geceye minimum iki dizi sığdıran insanlar ne olduğu belirsiz aşk dizileri yerine bu diziyi tercih ediyorlar.Sizde mide bulantısı yapan bu dizi çok büyük bir izleyici potansiyeline sahip ve T.V de gördüğü ile olaylara yaklaşan bu ülke insanı için gayet iyi örneklerle dolu..İnsanlar bu diziden etkilenip bölge halkı ile empati bile sağlıyor..Mide bulantısı etkisi gösteren arkadaşlar galiba iyi analiz edememişler.Biz okuyan,düşünen,yorum yapan bir toplum değiliz ”izleyen” bir toplumuz.Bırakalım hiç olmazsa kurgusal hataları da olsa bu diziler açıkça mesajını iletsin.
    Yıllardır merkez medya her türlü yalan ve dolanla uyuttu bu toplumu.Meseleleri kendi çıkarlarına uygun bir biçimde haber bülteninden reklamına kadar zihinlere yerleştirmeye çalıştı .Birilerine basitte gelse bu dizi ön yargıları kırmakta başarılı oluyor.

  10. Yazan:MY Tarih: May 7, 2009 | Reply

    “…Gelelim güzel ülkemin Doğu bölgelerinde atılan taşa;Buralar da çocuğun eline ”TUTTURULAN” taş işgal altında ki toprak için değil yıllardır çekilen acıların devam ettirilmesi için atılması istenen taştır.Bu çocuklar kullanılıyor evet,bu kullanım şeklinin yayılmasında mutlak sorunların çözülmemesi yatmakta elbette…” (ÖZLEM T)

    israilliler de Özlem Yagiz’a karsi çikabilierler, “nasil bu ikisini bir tutuyorsun?” diyebilirler degil mi?

    “zavalli Kürtler 1000 yildir Türk isgali altindalar oysa Tanri’nin bize vaad ettigi topraklari elimizden almak için Filistinliler çocuklarini kullaniyorlar, Kurtlerin attigi tas ile Filistinli çocugun eline ”TUTTURULAN” taş ayni tas degil”

    Gördügünüz gibi aidiyet üzerinden barisa hizmet edilemiyor, kidemli yorumcumuz Aziz Yilmaz’in deyimiyle “aidiyet ile adalet olmuyor”

    Kürtler ile Türkleri birlestiren çatinin Islam oldugunu söylemissiniz ama bence böyle degil bu.

    Peygamberimiz insanlari birlestiren seyin, gerçek tutkalin, çimentonun her ne ise onun tarifini ne güzel yapmistir: (mealen)

    “Dinsiz devlet ayakta durabilir ama adaletsiz devlet duramaz”

    1500-1600’lü yillarda Osmanli nüfusunun %40’i ortodoks hristiyandi. Rum ve Sirplar ve Ermeniler hem nüfus hem de devlet kademesindeki önemli yerleri sebebiyle büyük öneme sahipti.

    Görülüyor ki din veya kan bagi gibi bir çimentoya lüzum yok çünkü insanlara tugla muamelesi yapan devletler eninde sonunda yikiliyor.

    Islamciligin ya da milliyetçiligin lüzumu yok, Müslümanca bakmak yeterli bence.

    Hz Muhammed’i dinleyip Türkiye’yi bir hukuk devleti haline getiremezsek bütün sorunlarimiz artarak sürecek.

    Selam ve saygilarimla

  11. Yazan:ÖZLEM.T. Tarih: May 7, 2009 | Reply

    Kürtler 1000 yıldır Türk işgali altında değiller,yanılıyorsunuz.Aynı topraklar da yaşıyoruz,aynı haklara sahibiz,aynı okullar da okuyup ,aynı sınavlara giriyoruz.80 yıllık bir zülumdan bahsedebilirsiniz ve bu olaylar bölgesel olarak daha önce de yazdığım gibi ”yanlış devlet politikaları” ve tabi madalyonun görünmeyen tarafı nedeniyle bizzat ortay çıkarılmış bir sorundur.Türkiye’nin her yerinde Kürtler yaşıyor,İç Anadolu bölgesinde yoğun olmak üzere (göçten söz etmiyorum).Ve İstiklal savaşında diğer uluslar gibi kopmayışımızın nedeni DİN’dir.Ve din zaten adaleti gerektirir.Bireysel hakkın önemini vurgular.Bu sorunu Din devleti çözer demiyorum ama bu kutsallık birleştirici bir unsur olarak göz ardı edilemez.
    Sonuna kadar katılıyorum:”Hz Muhammed’i dinleyip Türkiye’yi bir hukuk devleti haline getiremezsek bütün sorunlarimiz artarak sürecek.”

  12. Yazan:samet Tarih: May 7, 2009 | Reply

    Özlem t

    mide bulantısı yapan bu dizi çok büyük bir izleyici potansiyeline sahip ve T.V de gördüğü ile olaylara yaklaşan bu ülke insanı için gayet iyi örneklerle dolu..İnsanlar bu diziden etkilenip bölge halkı ile empati bile sağlıyor..Mide bulantısı etkisi gösteren arkadaşlar galiba iyi analiz edememişler.Biz okuyan,düşünen,yorum yapan bir toplum değiliz ”izleyen” bir toplumuz.Bırakalım hiç olmazsa kurgusal hataları da olsa bu diziler açıkça mesajını iletsin.

    Sözlerinize tamamen katılıyorum. Tek Türkiye’nin bazı kurgu ve mantık hatalarını gözardı edince yani asıl büyük resme odaklanınca dizinin halka olumlu bir şeyler verdiği açıkça görülebiliyor. Mesela son yılların en popüler dizilerinden “Lost” adlı dizideki kurgu ve mantık hataları o kadar çok ki,fakat seyirci rahatlıkla olamaz denilen şeylerin olmasını kabullenip diziyi keyifle izleyebiliyor.
    Bu dizi bölge halkının çektiği zulümleri,sıkışıklığı fazlasıyla anlatıyor. Bir yandan terörsitler bir yandan onlarla işbirliği yapan devlet görevlileri,sönen ocakları, bataklıkta açan gülleri gösteriyor.Batıda yaşayan bölge halkına ön yargı ile bakan geniş kitlelerin empati yapmasını sağlıyor. Dizinin başrol oyunculardan terörist Şivan karakterinin yavaş yavaş pişman olmaya başlaması,vicdanıyla hesaplaşması bölgede diziyi izleyen bir çok insan için olumlu tesir yapacaktır. Şivan karakterinin ilerleyen bölümlerde dağdan inerek itirafçı olması bölgede diziyi ilgiyle izleyen örgüt elemanı ve sempatizanlarında mutlaka bir etki bırakacaktır.
    Son zamanlarda “cemaat” in “güç odakları” tarafından bu kadar tepki çekmesinin ve eleştirilmesinin arkasında Türkiye’nin temel problemlerine ve derin yapılara el atmış olması bir sebep olabilir mi?

  13. Yazan:özlem Tarih: May 7, 2009 | Reply

    Ben de hatırladığım kadarı ile iki hadisin mealini vermek istiyorum.
    *Bir diyar küfür ellerinde kalabilir ama zulüm ve baskı altında asla kalamaz.
    *Gökler ve yer adaletle ayakta durur.

    Özlem Hanım sizi anladığımı sanıyorum. Ben de hiçbir zaman Filistin tarihinde yaşananlar ile Türkiye’deki Kürt meselesini aynı kefeye koyamam. Elbetteki büyük farklar var. Ama böyle bir kıyasa girişmenin de gereğine inanmıyorum. Ne Filistin’de ne de Güneydoğu’da yaşananların güzel, çirkin gibi bir düz mantıkla yorumlanmasına inanmadığım gibi.
    Meselenin güzel ya da çirkin olmasının ne anlamı var. Sonuçta bütün bunlar birer slogan, klişe. Cemil Meriç slogan ilkelin ideolojisidir der. Medeni toplumlar konuşur ilkel toplumlar bağırıp çağırır. Ben bu kadar keskin düşünmüyorum. Zaman zaman sloganlar da gerekli ve işlevseldir. Ama sloganlar ile düşünmemek lazım. Düşünceler sloganı üretmeli sloganlar bizleri değil. Ben Gazze katliamı sırasında televizyonda konuşan bir HAMAS yetkilisinin sözlerini çok anlamlı bulmuştum.
    “Bizler yaşamak istiyoruz diyordu. Bizler ölmek istemiyoruz. Ama bize yaşam diye sunulan açlık, bombalar altında bir hayat ve ölüm, zillet. Bizler böyle yaşamak istemiyoruz. Hiçbir çaremiz kalmamışsa ölümden korkmuyoruz. mesele budur.’
    Aslolan yaşamaktır. Ölüm değil. Güzel olan ise çocukların okula gitmesidir, taş atması değil. Taş atmaları ise içlerinde bulundukları ortama ve sıkıntıya işaret eder.
    Yanlış devlet politikaları dediğimiz şeyin adını koymak lazım. 10 000 den fazla faili belli cinayet,1 ile 2 milyon arasında boşaltılmış köylerden kentlerin varoşlarına sürülmüş insan. Yok sayılmış bir halk. Bu da az buz bir şey değil.Filistin kadar olmasa da bu iklimde doğup yetişen çocukların neden ‘aynı dinden,aynı ortak tarihe sahip, üstelik işgalci de olmayan’ bir halka karşı kopmaya başladığını bence çok iyi anlatıyor. Ben bu eyleme güzel desem ne olur çirkin desem ne olur önemli olan çözüm üretebilmek.
    Bu dili kurarken kandırılmış insanlar gibi klişelerin ötesinde bir zihin yorgunluğu gerekiyor. Kandırılmış insanlar onlar aslında iyiler bizler din kardeşiyiz söylemleri, filistinde taş atmak güzeldir burada kötüdür söylemleri bizleri mutlu edebilir ama hiçbir şeyi çözemez.
    Tıpkı STV dizisini bizler mutlu mesut seyreylerken bu diziyi seyreden pekçok Kürdün rencide olduğu ve öfke duydukları gibi. Mesele benim begenmem degil konunun muhatabının bu diziyi ne kadar doğru bulduğudur. Kürd vatandaşlarımızı Kürd arkadaşlarımın dedgi gibi bu kadarlık ömrümde ben böyle garip bir kürd şivesi görmedim bu kadar karikatürize resmedilmedim diyecek kadar isyan etiren meseleye hep kandırılmış, cahil insanlar Çalıkuşunun Feride gibi aydın batılı tiplemeler perspektifinden yaklaşan, kendi halkını oryantalist bir gözlükle kınayan bu dizi aldığı bütün tepkilere protestolara rağmen yoluna devam ediyorsa biraz sert bir şekilde eleştirilmeyi hak eder. Pekçok insan bayıla bayıla izlese de ben gider illa bir şey seyredeceksem Avrupa Yakasını seyretmeyi tercih ederim. En azından hepimiz o dünyanın kurgu olduğunu biliyoruz.
    Sevgilerimle.

  14. Yazan:samet Tarih: May 7, 2009 | Reply

    Kürd vatandaşlarımızı Kürd arkadaşlarımın dedgi gibi bu kadarlık ömrümde ben böyle garip bir kürd şivesi görmedim bu kadar karikatürize resmedilmedim diyecek kadar isyan etiren meseleye hep kandırılmış, cahil insanlar Çalıkuşunun Feride gibi aydın batılı tiplemeler perspektifinden yaklaşan, kendi halkını oryantalist bir gözlükle kınayan bu dizi aldığı bütün tepkilere protestolara rağmen yoluna devam ediyorsa biraz sert bir şekilde eleştirilmeyi hak eder.

    Özlem hn. diziyi fazla izlemediğinizi yazmıştınız(67 bölüm içinde sadece üç beş dakikacık). Bu önyargı yorumlarınıza da yansıyor. Ancak geniş bir kitle izliyor.
    Ben doğuluyum dizide doğu şivesine uygun olarak konuşan bir çok karakter olduğu gibi bir çok karakterde konuşamadığını görebiliyorum. Özellikle ikinci derecede rolleri olanlar doğu şivesini daha doğru kullanıyor ki; bu da bilinçli bir tercih bana göre… çünkü bu diziyi sadece doğulular değil batıdaki insanlar da fazlasıyla izliyor ve onlar için de karikatürize edilmemiş anlaşılır bir dil kullanılması gerekiyor. Batıda doğulu şiveyle konuşana gülünmesi gibi bir gerçek var yoksa bilmiyor musunuz? Bu dil/şive tercihi bölgeyi işleyen diğer kanalların da yaptığı bir şey…

    Bir de dizide doğu insanına cahil kandırılmış insanlar gözüyle bakıldığını yazmışsınız.
    Bu da yanlış. Bölgede halka ve devlete hainlik yapan devlet görevlilerinin yaptıkları,asit kuyuları,bölge halkının ezilmişlikleri,köylerin yakılması,boşaltılması gibi sizin ileri sürdüğünüz tüm gerçekler birer birer işlendi…Dizide bölge halkı kandırılmış ve cahil değil, devletine bağlı,bilinçli kendini korumaya çalışan insanlar olarak resmediliyor. İyiler de kötüler de var.Ve iyiler daha da fazla.
    Hatta terör örgütünün içinde yaşananlara dair de bir çok gizli gerçeği yansıtmaya çalışıyor. Ayrıca Hizbullah,Jitem,PKK arasındaki derin işbirlik dizinin şu sıralardaki işlediği konular arasında… İzlemeden diziyi cahil kandırılmış insanların resmedildiği bir dizi olarak resmetmek(zannetmek) aslında oryantalist bir bakış açısı…

  15. Yazan:MY Tarih: May 7, 2009 | Reply

    Samet Bey Selamlar,

    Gerçekten bilmedigim için soracagim, ben de diziyi zaparken seyrettim bir kaç kez ve 3 tip insan gördüm:
    1) iyi Kürt,
    2) Kötü Kürt,
    3) iyi devlet memuru (doktor, ögretmen..)
    4) iyi asker.

    Ama dedigim gibi hiç bir bölümü bastan sona görmedim.

    “Bölgede halka ve devlete hainlik yapan devlet görevlilerinin yaptıkları,asit kuyuları,bölge halkının ezilmişlikleri,köylerin yakılması,boşaltılması gibi sizin ileri sürdüğünüz tüm gerçekler birer birer işlendi…”

    diyorsunuz. Dogrusu bunu beklemiyordum. Ayrintili biçimde hangi konularin hangi sekilde islendigini anlatabilir misiniz?

    Acaba Diyarbakir 5 nolu askeri cezaevinde yapilan iskencelerden ya da benzeri olaylardan bahsedildi mi bu dizide?

    mesela iyi askerler arasinda bazi kötülerin iskence vb yapmis olma ihtimaline degindiler mi? Kürtçe yasagi ya da JITEM nasil anlatildi?

    dedigim gibi ironi yok, sadece anlamak istiyorum.

    Saygilar

  16. Yazan:özlem Tarih: May 7, 2009 | Reply

    Samet Bey haklısınız ben diziye çok az baktım. Çünkü bana tahammül edilmez geldi. Ve bakalı da çok oldu. Karakterler alabildiğine Erol Taş misali karikatürize aksanlar inanılmaz abartılı doktorumuz her şeyi bilen bir aydın bir çalıkuşu idi.
    İçikmden aman bu diziyi ne olur kürdler seyretmesin diye geçirdi. Biraz bir platformda eleştirecek oldum korkunç sert bir tepki aldım. Bir kaç ay sonra genç sivillerin forum sitesinde bu dizi üzerinden felaket bir fırtına koptu. Yapılan eleştirilere karşı hassasiyet gösterenler inanılmaz bir şekilde insanları PKK lı olmakla vs. suçlayıp hakaret ettiler. Yakın zamanda GS bir arkadaş Taraf’a böyle bir yazı yazdı.(ki bir kürd olarak pkk yı da dtp yi de defalarca eleştirdiğini gördüm) Demek ki dizinin politikası çok da değişmedi.(yaklaşık iki-üç ay önce sonrasında değişti ise bilemiyorum) Benim dedigim gibi biz beğenebiliriz ama benim için önemli olan bölgeyi çok iyi tanıyan kişilerin bu dizi hakkındaki fikirleridir. Ve yakın zamana kadar hiç olumlu bir şey duymkadim. İki üç aydır değişen bir şeyler varsa o konuda her hangi bir bilgim yok.
    Erkan Şen’in yazısı

    “TEK TÜRKİYE”
    Sahiden “Tek Türkiye” mi var? [ERKAN ŞEN / TARAF]16 Mart 2009 Pazartesi 12:21
    Türkiye”de uzun yıllar boyunca dindar kesimin büyük bir kısmı Kürt meselesine gereken önemi vermedi. Kendilerinden kilometrelerce uzaktaki Filistin halkıyla, Bosna halkıyla dayanışma içerisine girdiler, ancak Kürt halkıyla dayanışma noktasında çok zayıf kaldılar

    Türkiye”de uzun yıllar boyunca dindar kesimin büyük bir kısmı Kürt meselesine gereken önemi vermedi. Kendilerinden kilometrelerce uzaktaki Filistin halkıyla, Bosna halkıyla dayanışma içerisine girdiler, ancak Kürt halkıyla dayanışma noktasında çok zayıf kaldılar. Son yıllarda ise, İslami kesim Kürt meselesine dönük samimi bir sorgulama içerisine girdi. Hiç şüphesiz, bu olumlu bir gelişme.

    Benim bu yazıda değinmek istediğim konu ise Samanyolu TV”de yayınlanan “Tek Türkiye” adlı dizi. Dizinin ana konusu Kürt meselesi. Dizideki karakterlerden en mühimi Doktor Tarık. Doktor Tarık, arkadaşının onu köye çağırması sonucu yolu buraya düşmüş biri. Onu köye çağıran doktor arkadaşı ise örgüte ilaç satan, köydeki bir kızı evlenme vaadiyle kandırıp hamile bırakan Hipokrat yeminini unutmuş biridir. Dizide seyirciye verilmek istenen mesaj, yıllardır yaşanan savaşın, yoksulluktan ve cahillikten dolayı olduğu ve buradaki insanların “aydınlatılması” sonucunda bu savaşın sona ereceği! Diziyi izlerken en fazla duyduğumuz cümle, “haklısın doktor” cümlesi oluyor. Çünkü, her seferinde “cahil Kürt”ün biri anlamsızca, salakça şeyler söylemiştir fakat, “aydınlanmış”, “bilim insanı” doktorumuz ise ona “doğru yol”u göstermiştir!

    Bu doktoru izlerken, bir dönem Anadolu”yu gezip buraları karış karış dolaşan, insanları “aydınlatmak” için tek odalı bir köy evinde insanları “bilimin ışığına” davet eden kemalist cumhuriyet öğretmenlerini hatırladım. Her ne kadar ideolojik arka plan değişmiş olsa da önerilen plan hemen hemen aynı: “Aydınlıklaştıkça, eğitildikçe, cahillik ortadan kalktıkça insanlaşacaklar ve yıllardır buralarda oluşan sorun sona erecektir!” Yani her iki anlayışta da modernist-pozitivist zihniyet göze çarpmaktadır. Doktorumuz her ne kadar köye bir arkadaşının çağrısı sonucu gelmişse de doktor Tarık”ın annesi de o köyde yaşamaktadır. Annesi, Tarık daha çocukken bir kan davasından dolayı çocuğunun öldürülmesi korkusuyla Tarık”ı bir askere teslim etmiş o da büyüyüp doktor olmuştur. Türk sinemasında sıkça rastladığımız bu “tesadüfi” durum bu dizide de mevcuttur

    Dizide örgüt militanı olarak canlandırılan karakterler ve onlara “yardakçılık” edenler ise 32 dişleri görünür bir vaziyette sürekli sırıtıyorlar. Bu karakterler oldukça pasaklı ve pisler. Bu karakterleri izlerken, Erol Taş”ın tavuk budunu elinde bulundurduğu sahne gözümde canlanıveriyor. Hemen hemen hepsinin bir diğer ortak noktası ise “din düşmanı” olmaları. Bir de bunca yıllık Kürdüm ve binlerce Kürt tanıdım. Hayatımda bu dizideki karakterler gibi aksanlı Türkçe konuşan Kürtlere rastlamadım. Bu da senaristlerin kafasındaki Kürt “imajı” olsa gerek. Ne yazık ki buram buram oryantalizm kokuyor. Örgüt militanlarının başı olan Şivan, kadın pazarlamaktan tutun da her türlü pis işe bulaşan biri. Hatta dizinin bir bölümünde, genç bir kadın kaçırılıp randevuevi işleten bir kadına teslim ediliyor. Kadının aksanlı konuşmasından anlıyoruz ki kadın Türk değil gayri-müslim! Anlaşılan senaristler üzerinde Madam Manukyan böyle bir etki bırakmış!

    Mesut Yeğen”in de belirttiği üzere; Kürt meselesi, Kemalist rejim tarafından sürekli olarak, “irtica”, “aşiret”, “eşkıyalık” ve “bölgesel geri kalmışlık” sorunları olarak ifade edildi. Tek Türkiye dizisine baktığımız zaman, saydığım konuların hemen hemen hepsi işlenir durumda. Yani bu sorun bir “eşkıyalık” sorunudur! Bir “aydınlanma” sorunudur! Kürt meselesinin içerisinde kimliğe dair hiçbir şey yoktur. Aramızı bozanlar, din kardeşliğimize kast edenler dış mihraklardır. Ya da “içerideki yabancılardır.” Hem bu topraklarda bin yıldır bir arada yaşamıyor muyuz? Hem yedi düvele karşı Kurtuluş Savaşı”nı omuz omuza vermedik mi?

    Dizi yapımcılarının niyeti bu olmasa da ne yazık ki bu dizi hem Kürt düşmanlığını hem de gayri-müslim düşmanlığını kışkırtıp sorunun gerçek yüzünü gizlemektedir. Bir dönem TRT”de Ertürk Yöndem tarafından sunulan “Anadolu”dan Görünüm” ve “Perde Arkası” programları, Kürt meselesi konusunda ne kadar dezenformasyon işlevi gördüyse bu dizi de bugün bu işlevi görmektedir. Sorunun çözümü doğrultusunda hiçbir olumlu rolü yok. Aksine çözüm umutlarının eskiye oranla arttığı bir dönemde çok olumsuz bir rol oynamakta. Gerçekten eğer Kürtlerle Türkler “din kardeşiyse”, o zaman geçenlerde Yıldız Ramazanoğlu”nun yaptığı çağrıyı, bu diziyi savunan dindar arkadaşlara yapmak istiyorum: “Gelin biraz da Kürt ümmet olalım, hep Türk ümmet olacak değiliz ya!”
    ERKAN ŞEN / TARAF

  17. Yazan:eg Tarih: May 7, 2009 | Reply

    samet bey,
    tek türkiye’yi başından beri takip ediyorum(maşallah tekrarını, tekrarının tekrarını yayımladıkları için görmemek mümkün değil)
    1. tek türkiye’de devlet içi çeteler (ergenekonla birlikte) çok yeni filmin içerisine girmeye başladı. onları da devletteki asker, bürokrasi,emniyet vesaire değil “yabancı ajanlar(filmin en sonunda didaktik olduğu kadar tiksindirici bir bölüm de vardır. orada bir takım yüzleri görünmeyen kişiler konuşurlar. bunlardan en başta geleni kötü bir aksanla (ermeni türk aksanı?) konuşur. ve yaptıkları hainliklerden (gerçekten kendi yaptıklarını böyle adlandırır bunlar) bahsederler. ama gülen adamların bu hainlikleri yutmadığını ve kendilerine engel olduğunu falan söylerler veaire)
    2. filmde pkk(örgüt)ün yaptığı katliamlar en ince ayrıntısına kadar (yanan insanların gösterildiği bir porno vardır burada)gösterilir.
    3. köye gelen doktor belirli bir süre sonra köyün lideri olmuştur. korucu sistemi kutsanarak tek kurtuluş yolu olarak ele alınır. doktorla polat alemdar arasında fark sadece ayrıntı farklarıdır. her ikisi de en doğruyu bilip ona göre davranan ve bunu halka anlatan cesur insanlardır ne de olsa!
    4. devlet memurları, doktor,öğretmen cumhuriyet romanlarındaki öğretmen ve doktorlar gibidirler. irşat ederler orasını.
    5. son bölümlerde ortaya çıkan çetevari devlet içi yapılanma(ergenekon)dan askerler şikayetçidir ama birşey yapamıyorlardır!
    6.hizbullah, derin yapılanma ve pkk arasındaki ilişki şu sıralar(gündemi geriden takip ettikleri için olsa gerek) dizinin ele aldığı konulardan. ama şöyle bir fark var; dizide askerin bu yapılanmanın içinde yer aldığına dair hiçbir emare yok. tam tersi asker aslında bunu sevmiyordur ama dokunamıyordur!bu gizli yapılanma kötü türkçe konuşan bir takım büyük insanların (ermeni iması dizide birçok defa geçmiştir) işidir. yoksa asker bu yapılanlamarın yanında değildir! dizide öğretmen ve doktor kadar köye arada bir gelen subaylar da tertemiz insanlardır!

    bunun gibi milyon tane şey sayılabilir. bakın ben gülen cemaati karşıtı ya da yandaşı değilim. ma cemaatin tümünün kendi yaptığını bu derece sorgusuz sualsiz eleştirisiz kabul etmesini çok sorunlu buluyorum. tek türkiye çok kör gözüm parmağına propaganda dizisidir. benim gibi çoğu insanın midesini bulandırdığına eminim (vallahi kurtlar vadisi bile tek türkiye’den daha fazla zülf-i yare doknuuyor) neyse şimdlik bu kadar ama bu dizi hakkında bir yazı yazmak farz ldu şimdi…

  18. Yazan:samet Tarih: May 7, 2009 | Reply

    Gerçekten bilmedigim için soracagim, ben de diziyi zaparken seyrettim bir kaç kez ve 3 tip insan gördüm:
    1) iyi Kürt,
    2) Kötü Kürt,
    3) iyi devlet memuru (doktor, ögretmen..)
    4) iyi asker.
    ..
    Acaba Diyarbakir 5 nolu askeri cezaevinde yapilan iskencelerden ya da benzeri olaylardan bahsedildi mi bu dizide?

    mesela iyi askerler arasinda bazi kötülerin iskence vb yapmis olma ihtimaline degindiler mi? Kürtçe yasagi ya da JITEM nasil anlatildi?

    Mehmet Bey ben fırsat buldukça izlediğimi söylemiştim.Dizinin kaçırdığım çok bölümü oldu.Ancak denk geldiğimde mutlaka izliyorum.Daha sıkı izleyen arkadaşlar varsa onların yorumlarını da almak da fayda var…
    Özellikle Diyarbakır Cezaevi işkencelerinden bahsedildi mi bilmiyorum.Fakat siyasi bir çok olay dizide yer alıyor.Ölüm Kuyuları,faili mechuller,dağa kaldırmalar.İşkenceler

    Dizide bahsettiğiniz gibi 3 değil 4 tip var.
    Ölen Yavuz komutan gibi iyi komutan karekterleri yanında kötü Türk’ü de eklemeliyiz. Mesela son bölümlerde çizilen Türk karakterlerden komutan Çetin karakteri dizinin en antipatik tiplerinden birisi..
    Jitem komutanlarından işkenceci,kirli işlere bulaşmış, bir eli hizbullah diğer eli PKK ile işbirliği içinde bir komutanı oynuyor…
    Son bölümde doktor Tarık’ın ele geçirdiği içinde kirli ilişkilerinin deşifre edildiği kasetlerin savcılığın eline geçmemesi için köyü yakma yoluna gidiyor. Ahıra doldurduğu köylüyü askerlere emir vererek ateşe vermek üzereydi… Hatta bir PKK’lı komutanı telefonla arıyor.Ve şöyle diyor “Doktorun elindeki belgeleri ele geçirmezseniz dağdaki saltanatınız biter!…” Bunun yanında gidişatı engellemek doktoru öldürmek için diğer yandan Hizbullah’ı harekete geçiriyor vs…

  19. Yazan:eg Tarih: May 7, 2009 | Reply

    bu arada pkklıların devletin şefkatli kollarına kendilerini teslim ederlerse kurtulacakları yönündeki bölümlerin haddi hesabı yoktur. devlet kendine teslim edilen hiçkimseye hiçbir kötülük yapmaz çünkü! peki onca faili meşhul, jandrama karakolundan içeri girip çıkamayanlar falan kimin tarafından yapılıyor acaba? kötü aksanlı ermeniler tarafından mı? benim cemmatin mensuplarına tavsiyem filmlere “biizm cemaat yaptıysa bir bildiği vardır” gibi dğeil, tam tersi şüpheyle eleştirel yaklaşmalarıdır. yoksa inanın bana iticilikte bazen kemalistleri aratmıyor cemaat yaynları…

  20. Yazan:eg Tarih: May 7, 2009 | Reply

    “Son bölümde doktor Tarık’ın ele geçirdiği içinde kirli ilişkilerinin deşifre edildiği kasetlerin savcılığın eline geçmemesi için köyü yakma yoluna gidiyor. Ahıra doldurduğu köylüyü askerlere emir vererek ateşe vermek üzereydi…”

    samet bey,
    sözünü ettiğiniz “komutanın” asker olduğu yönünde hiçbir emare yok. tam tersi giyim kuşam olarak pkklılar gibi giyiniyor o insanlar. köye de bakan subay ise bunların kötü işler yaptığını biliyor ama dokunamıyor. köyü ateşe verecek;ama ortalıkta askerlere emir falan yok kusura bakmayın. ortalıkta o komutan dediğiniz (ve filmde bir takım gizli ajanların adamı olan) adamın adamları var ve bunların hiçbirisi üniformalı asker değildir. ayrıca bunların asker olduğuna yönelik hiçbir ima da görmedim filmde.

  21. Yazan:samet Tarih: May 7, 2009 | Reply

    eg,

    bu arada pkklıların devletin şefkatli kollarına kendilerini teslim ederlerse kurtulacakları yönündeki bölümlerin haddi hesabı yoktur. devlet kendine teslim edilen hiçkimseye hiçbir kötülük yapmaz çünkü! peki onca faili meşhul, jandrama karakolundan içeri girip çıkamayanlar falan kimin tarafından yapılıyor acaba? kötü aksanlı ermeniler tarafından mı?

    Sayın eg,
    Dizide devlet ile devlet içine yuvalanmış çete faaliyetlerinin ayrımı yapılmaya çalışıyor ve bölge halkına da bu mesaj verilmeye çalışıyor.Sizce öyle değil mi?.. Doğu sorununun çözümü hiç bir zaman sivil iradeye bırakılmadı.Buna izin vermeyenlerin devlet içinde nasıl yapılandıkları onca muktedir itibarlı insan hakkkında ortaya atılan iddialar ve soruşturmalarla yeterince açığa çıkarılmadı mı?..Eğer devlet adına yapılmış olsaydı bu gün devlet onlardan neden hesap soruyor olabilir?..

  22. Yazan:samet Tarih: May 7, 2009 | Reply

    3. köye gelen doktor belirli bir süre sonra köyün lideri olmuştur. korucu sistemi kutsanarak tek kurtuluş yolu olarak ele alınır.

    Dizi de koruculuk sistemi kutsandığını söylüyürsunuz. Mardin Mazıdağı katliamı ile koruculuk sistemi tartışılmaya başlandı. Tesadüf mü?

    doktorla polat alemdar arasında fark sadece ayrıntı farklarıdır.

    Haklısınız tek fark var fakat bu fark çok önemli…Karakterlerden Polat sürekli adam öldüyor diğer karakter Tarık ise sürekli hayat kurtarmaya çalışıyor.

  23. Yazan:samet Tarih: May 7, 2009 | Reply

    eg,

    . tek türkiye’de devlet içi çeteler (ergenekonla birlikte) çok yeni filmin içerisine girmeye başladı. onları da devletteki asker, bürokrasi,emniyet vesaire değil “yabancı ajanlar(filmin en sonunda didaktik olduğu kadar tiksindirici bir bölüm de vardır. orada bir takım yüzleri görünmeyen kişiler konuşurlar. bunlardan en başta geleni kötü bir aksanla (ermeni türk aksanı?) konuşur. ve yaptıkları hainliklerden (gerçekten kendi yaptıklarını böyle adlandırır bunlar) bahsederler. ama gülen adamların bu hainlikleri yutmadığını ve kendilerine engel olduğunu falan söylerler veaire)

    Youtube düşen ses kayıtları ve etö 2. iddianamesine giren konuşmalar,günlükler vs. böyle bir yapının varolduğunu göstermiyor mu?..

    2. filmde pkk(örgüt)ün yaptığı katliamlar en ince ayrıntısına kadar (yanan insanların gösterildiği bir porno vardır burada)gösterilir.
    4. devlet memurları, doktor,öğretmen cumhuriyet romanlarındaki öğretmen ve doktorlar gibidirler. irşat ederler orasını.

    Haklısınız şiddette aşırıya kaçan sahneler olduğunda hemfikirim. Basit bir ayrıntı..
    ……
    Gerçekten de doğuda memurlar, bilhassa doktor ve öğretmenler baştacı edilir.Doğuyu bilenler bu bakış açısını yadırgamaz.

  24. Yazan:eg Tarih: May 7, 2009 | Reply

    “. tek türkiye’de devlet içi çeteler (ergenekonla birlikte) çok yeni filmin içerisine girmeye başladı. onları da devletteki asker, bürokrasi,emniyet vesaire değil “yabancı ajanlar(filmin en sonunda didaktik olduğu kadar tiksindirici bir bölüm de vardır. orada bir takım yüzleri görünmeyen kişiler konuşurlar. bunlardan en başta geleni kötü bir aksanla (ermeni türk aksanı?) konuşur. ve yaptıkları hainliklerden (gerçekten kendi yaptıklarını böyle adlandırır bunlar) bahsederler. ama gülen adamların bu hainlikleri yutmadığını ve kendilerine engel olduğunu falan söylerler veaire)

    Youtube düşen ses kayıtları ve etö 2. iddianamesine giren konuşmalar,günlükler vs. böyle bir yapının varolduğunu göstermiyor mu?..”

    anlamadım nasıl soru bu böyle? ergenekon’un olmadığını söylemiyorum. ergenekon’un diziye yansıyış biçiminin zülfi yare dokunmayan şekilde olduğunu söylüyorum.
    devlet içine yuvalanmış çete sözü, şimdiye kadar devlet denen organizmanın yaptıklarını temize çıkartmak demektir. zaten cemaat devlet kurumlarını (asker, bürokrasi, emniyet vesasire) temize çıkarırken çete denen oluşumları bir takım ne idüğü belirsiz yabancı kökenli yerlere ihale ediyor. bu tam anlamıyla kaçak güreşmektir. ancak benim için sürpriz dğeil çünkü hep söylediğim gibi aynı otlaktan otluyoruz. kemalisti de gülen cemmatçisi de…

  25. Yazan:samet Tarih: May 7, 2009 | Reply

    eg,

    köyü ateşe verecek;ama ortalıkta askerlere emir falan yok kusura bakmayın. ortalıkta o komutan dediğiniz (ve filmde bir takım gizli ajanların adamı olan) adamın adamları var ve bunların hiçbirisi üniformalı asker değildir. ayrıca bunların asker olduğuna yönelik hiçbir ima da görmedim filmde.

    Dizide Çetin karakteri sivil bir devlet görevlisi ve dizideki adıyla “antiterör timinin” (Jitem) komutanı daha nasıl bir ima olabilir ki.. Çetin’in emrinde olan devlet görevlisi olan silahlıların yani köyü ateşe verenlerin askeri kamuflajlı giysiler içinde olduğuna dikkat etmediniz mi son bölümde..

  26. Yazan:eg Tarih: May 7, 2009 | Reply

    askeri kamuflajı o dizide korucu da giyiyor bazen pkklı da giyiyor(ancak dizide askerin giydiği kıyafet çok net br şekilde bu kamuflajlardan ayrılıyor). önemli olan o komutan dediğiniz kişinin emri nerden aldığının gösterildiği yerlerdir. o kişi emirlerini hep yüzü görünmeyen ve bozuk aksanlı birisinden alıyor…

  27. Yazan:samet Tarih: May 7, 2009 | Reply

    anlamadım nasıl soru bu böyle? ergenekon’un olmadığını söylemiyorum. ergenekon’un diziye yansıyış biçiminin zülfi yare dokunmayan şekilde olduğunu söylüyorum.
    devlet içine yuvalanmış çete sözü, şimdiye kadar devlet denen organizmanın yaptıklarını temize çıkartmak demektir. zaten cemaat devlet kurumlarını (asker, bürokrasi, emniyet vesasire) temize çıkarırken çete denen oluşumları bir takım ne idüğü belirsiz yabancı kökenli yerlere ihale ediyor. bu tam anlamıyla kaçak güreşmektir. ancak benim için sürpriz dğeil çünkü hep söylediğim gibi aynı otlaktan otluyoruz. kemalisti de gülen cemmatçisi de


    Sayın eg. yorumlarınız için teşekkürler..

    Daha öncede söylediğim gibi dizi devlet ile devlet içindeki çete yuvalanmalarının ayrımının yapılması mesajını vermeye çalışıyor. Terör örgütü propagandası olan ve bölge halkının da bir kısmının öyle düşündüğü gibi olan biten her şeyin devlete fatura edilmesinin önüne geçmeye çalışıyor.
    Sağlıklı olan ve halka güven verecek yaraları saracak yaklaşımın da bu olması gerekiyor bana göre…Öncelikle devlet ile devlet içinde yer alan aynı zamanda kökü dışarıda olan çetelerin birbirinden ayrılması gerekiyor. Ayrıca dizideki aksan bana göre ermeni aksanı değil.Daha çok türkçeyi sonradan öğrenmiş bir batılı aksanı..

  28. Yazan:eg Tarih: May 7, 2009 | Reply

    “Daha öncede söylediğim gibi dizi devlet ile devlet içindeki çete yuvalanmalarının ayrımının yapılması mesajını vermeye çalışıyor. Terör örgütü propagandası olan ve bölge halkının da bir kısmının öyle düşündüğü gibi olan biten her şeyin devlete fatura edilmesinin önüne geçmeye çalışıyor.”

    vallahi kardeşim engellemeye çalıştığı ile propagandasını yapmaya çalıştığı şey arasında mahiyet farkı olsa da ahlaki fark yok bence…

  29. Yazan:Mehmet Nazım ÖZTÜRK Tarih: Haz 24, 2009 | Reply

    Özlem kardeşim, bu yazınızı bu gün okuma fırsatı buldum,inan ki çok sevindim, ek deki yorumlarıda okudum. Sizler gibi bizim cenahtada bir içe kapalılık var, sanıyoruzki, sadece biz tartışıyoruz gerçekleri.Demokrat müslüman kardeşlerimizinde, ülke sorunlarını, temeline inerek tartışması büyük mutluluk. Ancak,Aziz arkadaşın dile getirdiği gibi, bunlar her kesimde daha bütününe göre sığ. Ama olsun, başlamak önemlidir.
    Aziz’in alttaki saptaması çok önemli;

    ”Onun içindir ki hak ihlallerine duyduğumuz tepkileri coğrafyalara,ırklara,cinsiyetlere ayırdık.Kendimize müslüman,kendimize demokrat olduk.Bizden olduğuna inandıklarımıza ağladık,diğerlerine sessiz kaldık,görmezen geldik.Ve biz bunu hâlâ yapıyoruz.”

    İnan, bunu bizim kesimde yapıyor.Hani sen ve Cemilenin tartışmalarında, şiddetlenen ler varya, işte onlar ” bunu hala yapan”lar bizim kesimin içindede sizdekiler kadar çok. Onlarıda anlamak lazım. sabırla yaklaşmak lazım. Önemli olan insanın, bizleri ayırdıkları kampların, atmosferinin dışına çıkabilip, olaylara ve tavırlara objektif bakışa ulaşabilmesidir.Sonrası anlamak,anlatmak. Tabiki en önemlisi, dün birisi yazdıya, ” evlat acısı ile kuyruk acısı birlikteliğinin olamıyacağını” işte bu pisikolojiyi aşmak. Esas zor olanı bu.Müslümanların hepsi, senin, Cemilenin, Aziz’ in gibi, solcularında hepsi, benim ve bir avuç benim gibi düşünenler gibi olsaydı, Kürt lerinde hepsi,” bir kedim bile yok ” siirinin yazarı Kemal Burkay gibi olsaydı, ülkemiz güllük gülistanlık olurdu. değilmi. Ancak realite bu, ve çok çalışmak lazım.

    Fakat, dünyadaki rüzgar bizden yana esiyor.Anlamak, hoşgörü, bir arada kardeşçe yaşamak, birbirlerine tahammül etmek değil, kabul etmek vb…

    Selamlarımla, emeğine, bilincine, kalemine sağlık.

  30. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Haz 24, 2009 | Reply

    Sayın Mehmet Nazım Öztürk,

    Dileklerinize canı gönülden katılıyorum.
    Farklılıklarımızla birbirimizi kabul edebileceğimiz daha barışçıl,daha insancıl bir dünya;inanıyorum ki yine sadece ve sadece “insan”yönümüzle başrılacak ideolojilerle değil.Zira ideolojilerle başarılması istenen her amaç sonu gelmez kargaşalara,bitmek tükenmek bilmeyen çatışmalara yol açmıştır…Adı devrimle anılan her insanlık projesinde bu gerçeğin saklı olduğunu bizler çok iyi deniyimledik,yaşadık.Zira insani erdem ve değerler,asla “kurumsallaşarak” hayat bulamaz,içselleşemezler.Aksine birini diğerine düşman eden ve birinin diğerini ötekileştiren bir toplumsal zemine yolaçarlar.

    Oysa kim olursak olalım,ister sağcı ister solcu;muhafazakar veya liberal;kürt,türk,arap ya da çerkez…açıp kaldırdığımızda çıkacak olan yine insandır.Hataları,sevapları,doğru ve yanlışlarıyla.
    Bu farkındalığa vardığımız anda sevgi,hoşgörü ve barışın kazanmaması önünde hiçbir engel kalmayacaktır.

    En içten sevgi saygılarımla…

  31. Yazan:Ali Duman Tarih: Haz 24, 2009 | Reply

    Çocuklar taş atmak zorunda kalmasınlar, çocuklar ölmesinler, çocuklar mutlu olsun, çocuklar çicektir, öyle kalsınlar ve çocuklar ŞEKERDE YİYEBİLSİNLER için mücadele eden herkese ve gelecek güzel günlere selam olsun. Kalemini bu uğurda kullananlara selam olsun.

  32. Yazan:metin okan Tarih: Haz 24, 2009 | Reply

    harika bir yazı… teşekkürler…

    sadece kendimce 1-2 noktaya temas etmek istiyorum…

    söz konusu çocuklar olunca “islami kesim tepkisi” “kemalist kesim tepkisi” gibi ayrımları ben pek hoş bulmuyorum… çocukların eline taşlar değil, oyuncaklar yakışır… bütün kesimlerin tepkisi “çok sert ve aynı” olmalıdır… ve söz konusu çocuk israilli bir çocuk olsa dahi aynı olmalıdır…

    2 fotoğraf var elimde sizde de vardır… yanyana… birincisinde 6-7 yaşındaki israilli çocuklar (büyük ihtimalle pilotların çocukları) roketlerin üzerine büyük bir eğlence içinde “sevgiyle ölün” yazıyorlar… ve o roketlerin parçaladığı filistinli çocuğun fotoğrafı da yanında… o da 5-6 yaş civarı…

    bütün dünyaya “arap kardeşlerimiz öldürülmesin” mektupları yazan çocuklar da var…

    7 yaşındaki hiç bir çocuk “asla ve asla” bombaların üzerine sevgiyle ölün yazmaz!!! mümkün değil… aklından geçmez!!! … ama yazdırtılır…

    konu çocuklar olunca tepki bütün dünyada her kesimde aynı olmak zorundadır ama olmuyor…

    bir diğer konu… ben muz dağıtılınca yada maç yapılınca taşı bırakan çocuk gördüm türkiyede… ama böyle bir şey filistinde asla olmaz, olamaz… filistin çocuğu o muzu alır, israil askerinin……. neyse yazmayayım…

  1. 1 Trackback(s)

  2. May 6, 2010: İsrail Türkiye Arasında Kurulan Analojilere Neden Karşıyım? : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin