RSS Feed for This Post

Özel Harekât mı yoksa PKK Kayıt Bürosu mu ?

 Geçen sene 2 nisanda bir güvenlik(!) görevlisi kameraların önünde, göstere göstere kol kırıyordu. Biz de bunun istisnai bir durum olmadığını Tayfun Talipoğlu’nun kitabından örnek vererek anlatmıştık. Çünkü 1993’te de devletin güvenlik görevlileri evlere, sivillere saldırmıştı, yine basının önünde. Kameralara göstere göstere! Propraganda malzemesi üretmek istercesine…

23 Nisan çocuk bayramında dipçikle kafa kıran saldırgan yaptıgı şeyin bir suç olduğunun farkında ki yüzünü maske ile örtmüş.

 Polis ve askerin bedava şiddetine sürekli maruz kalan bölgelerde Kürt milliyetçiliğinin ilerlemesi bir raslantı mı?

Ama artık kimse DTP’yi etnik siyaset yapmakla suçlamasın. Etnik devletin etnik kuvvetleri vatandaşlarını etnik kökenlerine göre koruyor veya onlara saldırıyor. DTP bu çirkin tablonun doğal sonucu!

 Devlet eliyle terör yapılabilen bir ortamda “önce PKK’ya terörist demelisin” diyerek DTP’nin elini sıkmayanlar PKK’nın ekmeğine yağ sürüyorlar. DTPliler tutuklanıyor, PKK Kürtlerin tek meşru temsil organı haline getiriliyor, hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet memurları tarafından!

Türk adaletinden kaçarım diye düşünenler ALLAH’ın adaletinden kaçabilecekler mi? Kürsüden ayet okumakla olmuyor Müslümanlık. Olmuyor. Ama yazık oluyor bu ülkeye. Gerçekten yazık.

Trackback URL

  1. 10 Yorum

  2. Yazan:özlem Tarih: Nis 25, 2009 | Reply

    Uğur Kaymaz, Mizgin özbek, taş atan çocuklar, şimdi de 14 yaşında bir çocuk öldü. sesimizi çıkarmadığımız taleplerimizi seslendirmediğimiz her gün bu manzara artarak devam edecek. Bir şeyler oluyor ve olan şeyler hiç hayra alamet değil. DTP lileri toplayanlar
    muhakkak ki ardından gelecek olayları tepkileri de biliyorlardı. Yerel seçimlerde milliyetçi oyların yükselmesi bende bu endişeyi doğurmuştu. Çıkan manzara sanki bir yerde Cemil Çiçek zihniyetini haklı çıkarmış gibiydi. Güneydoğu dışında AKP den kaçan oyların ulusalcı ve milliyetçi iki partiye gitmesi AKP üzerinde de olumsuz etki yaratacak milliyetçi kanadı güçlendirecek diye düşünmüştüm. Görünüyor ki gidiş oraya. Cemil Çiçek cumhuriyetimiz hayırlı olsun.

  3. Yazan:TSD Tarih: Nis 25, 2009 | Reply

    Ahmet Taşgetiren’in bugünkü yazısı:


    “Bizi anlayabilir misiniz?”

    İsrailli asker, Filistinli çocuğun kolunu taşla vura vura kırarken isyan etmiştik. Benzer bir görüntü Hakkari’de tekrarlanıyor.
    14 yaşındaki Sefer Turan, Özel Harekat polisi tarafından yakalanıyor ve kafası, dipçik darbesiyle parçalanıyor. O sahne, televizyonlar tarafından tüm dünyaya sunuluyor.

    O sahneyi seyrederken ne hissettiniz?

    ***

    Vahdettin Bahadır.

    Onu aşağı yukarı 10 yıldır tanıyorum.

    Bir Diyarbakır seyahatimde, konferanstan sonra beni evine götürmüş ve misafir etmişti.

    O gün bugündür görüşürüz. Her telefonunda ailesinin çocuklarının sevgisini, duasını nakleder.

    Dindar bir aile içinde büyümüştür. “Babasının, annesinin, 50 – 60 yıldır gece namazı kıldığını” söyler. Ciddi bir dini eğitim almıştır. Ama birikimi dini eğitimden ötedir. Onunla Türkiye’nin dünyanın bütün meselelerini konuşabilirsiniz. Sıkı bir aydındır. Asla “ırkçı” olmamıştır. Halen ticaretle iştigal ediyor, biraz da siyasetle ilgileniyor.

    Perşembe günü ziyaretime geldi.

    45 dakika anlattı.

    Bir ara dayanamadı, ağladı. Onu ilk defa böyle ağlarken gördüm.

    “Türkler ve Kürtler tevbe etmeli, dedi. Ama önce Türkler tevbe etmeli.”

    “Türk ve Kürt aileleri birbiriyle görüşmeli, dedi. Birbirini tanımalı, birlikte yemek yemeli. Çocukları birbiriyle arkadaş olmalı.”

    Bunlar, sözlerinin sonuna doğru söyledikleri idi.

    Öncesi, zehir gibi acıydı. Çok yakınlarından örnekler verdi.

    “-İhsan Hoca diye birisi vardı. Medresede Kürtçe ders veriyordu. Alındı getirildi… Niye Kürtçe ders verdiği soruldu. “Kürdüm” dedi. Böyle söylememesi istendi. O, kendisine saygısı gereği başka bir şey söyleyemedi. Karısını getirdiler. Gözü önünde soydular…..”

    “-Ondan sonrası tam bir dramdı. Sonra eşini serbest bıraktılar. Kadın oradan çıktıktan sonra intihar etti. Artık, gözaltında yaşananlardan sonra kocasının yüzüne bakamazdı.

    “-Sonra İhsan Hoca da çıktı…. Ve gitti, inanç yapısı bakımından asla buluşamayacağı insanlarla beraber oldu.”

    Bunları anlatırken gözleri kızardı Vahdettin Bahadır’ın…

    “-Biraz empati yapın lütfen Ahmet Abi, dedi. Bizim yerimize koyun kendinizi….”

    Silkeledi beni. Sonra devam etti:

    “-Yengemin amcasını kazığa çaktılar, dedi. Evet, resmen kazığa çaktılar.”

    “-Köyler basıldı, insanlar kadın erkek soyuldu, yerlere yatırıldı ve saatlerce öyle bırakıldı. Kadın – erkek, onurları ayaklar altına alındı. ”

    Sonra:

    “-Siz olsanız ne yapardınız?” diye sordu yeniden….

    Ne yapardım?

    Bana, yakınlarıma bunları yapanları sever miydim?

    Siz olsanız ne yapardınız?

    O, başına dipçikle vurulan ve hastanelik olan çocuk, yani Sefer Turan, bundan sonra ne yapar acaba?

    O özel harekat polisini, onun eline silah verenleri, onun temsil ettiği devleti, onunla yan yana duran hükümeti sever mi?

    Bu, Doğu – Güneydoğu’da asayiş sağlamak için en tesirli yöntem mi?

    25 yıldan beri bu yöntemi uygulayıp sonuç aldık mı?

    16 Nisan tarihli Burç FM yorumunda Başbakan’a şöyle seslendim:

    “Ne işadamına “Beceriksiz” de…

    Ne kredi kartı mağdurunu suçla.

    Ne çiftçiye kız.

    Ne işsize hamle yap…

    Organize sanayi sitelerinde dükkan kapatanlara git,

    İş – Kur’larda kuyrukta bekleyen gençlere git…

    -Sıkıntınızı anlıyoruz, sizin için çabalıyoruz, de.

    Polemikte tempoyu düşür.

    Düşmanları azalt, diyalogu çoğalt.

    En muhalifinden yararlanabileceğini göster.

    Doğu – Güneydoğu’da, sokaklarda gösteri yapan çocuklarla buluş, onları sev.

    Şehit analarını ziyaret et, çocuklarını dağa “kaptıran” anne – babaları ziyaret et.

    Bir sevgi adamı ol.

    Türkiye’nin buna ihtiyacı var.”

    Şu saydıklarımın tamamı, sorunlarla boğuşan ve bir şekilde tepki veren toplum kesimlerini oluşturuyor.

    Kendimizi onların yerine koymak… Sorunlarını anlamak ve paylaşmak…

    Bunu yapmadan yargılamamak… Dışlamamak… Yaptırım uygulamaya kalkmamak…

    Türkiye, bunun sancısını yaşıyor.

    Empati yapmıyor, yargılıyoruz. Hatta dışlıyoruz. Hatta dövüyoruz. “Pislik yedirdiler” diyor Vahdettin Bahadır. Ondan sonra da, ülke, öfkeler ülkesi haline geldiğinde sızlanıyoruz.

    Vahdettin Bahadır’ın “Tevbe çağrısı”nı önemsiyorum.

    Hem onun adına “Nasuh tevbe” denir. Yani bir daha aynı cürmü işlememek üzere verilen söz…

    Bir daha bir çocuğun başına dipçik vurmamak.

    Bir daha kimseye pislik yedirmemek…

    Bir daha…

    Onları anlayabiliyor muyuz? Bilmem anlatabiliyor muyum?

  4. Yazan:ramazan kaya Tarih: Nis 27, 2009 | Reply

    Yunanistan da bir çocuğun öldürülmesinden sonra çıkan olayları gördük…araya anarşistlerin yağmalama olayları karışsa da meydanlara inenlerin güçlü protesto gücü herkesi etkilemişti.peki biz 23 nisan çocuk bayramında bir çocuğun başının bir savaşta düşmanın başının ezilir gibi ezilmesi karşısında ne yaptık???Anlaşılan o ki cemil çicek sözleriyle meğersem bir savaş başlatmış .savaç şu şekilde yürüdü ve yürüyor devlet görevlileride görevlerini yapıyor ve terörü gördüğü yerde çoluk çocuk yaşlı genç demeden eziyorlar…..öldürülüp botaş kuyularına atılıyorlar… ya da bu kadar acemiliğe girişilmeden fırında yokediliyor cesetler…

  5. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Nis 27, 2009 | Reply

    Mehmet Bey

    Bu kadar kısa bir yazıyla,
    çok şey anlatmak size has bir özellik olsa gerek. Evet etkin, güçlü, orjinal ifade ve tespitleriyle, ahmak kafalara tokmak niteliğinde, bir Mehmet Yılmaz yazısı…

    teşekkürler…

  6. Yazan:Ali Duman Tarih: Nis 28, 2009 | Reply

    Kürtler bu ülkeden ayrılmayı, bu ülkeyi bölmeyi hiç bir zaman düşünmediler.

    1924 yılında başbakan İ.İnönü tarafından hazırlanan “Kürt Islahat Planı”ndan beri resmi ideloloji kürtleri ötekileştirme politikaları ile sürekli “bölücü” olmaya zorladı. Bölücü olan kürtler değil, ötekileştirme siyasetini uygulamaya koyanlardır. T.C. tarihi boyunca çıkan tüm kürt isyanları bu ötekileştirme siyasetine karşı tepkidir.

    dtp, öncesi kürt partileri sürekli etnik milliyetçi olmaya zorlandılar, bu zorlamadaki en büyük kırılma ise 1993 yılında kürt milletvekillerinin enselerinden tutularak meclisten, hapise alındıkları olay olmuştur.

    etnik milliyetçilikten başka çıkar yol bırakılmayan dtp’yi “etnik” milliyetçi olarak suçlamak çok büyük bir ikiyüzlülük ve haksızlıktır, etnik milliyetçilikten başka yol bırakmadığın bir partinin başka ne olmasını bekleyebilirdik ki? iflas eden paradigmanın klasiğidir, önce ötekileştirir, sonra suçlar. kürtlerin eşit vatandaşlık/anayasal vatandaşlık hakkını savunmak, ana dillerini savunmak, ana dilde eğitim hakkını savunmak, demokratlığın turnusoludur.

  7. Yazan:lale Tarih: Eyl 27, 2009 | Reply

    siz kendinizi ne sanıyosunuz ya ıyıce tepemize çıktınız görgüsüz beyinsizler askerlerimiz ölürken halay çeken kabile üyeleri burası bizim vatanımız sizede bi şey diyen yok ama ayrıcalık istemeyin aptallar

  8. Yazan:ahmet ercan Tarih: Eyl 27, 2009 | Reply

    evet yazı kısa olmasına rağmen güzel fakat başlığa katılmıyorum. türkiyede en çok yapılan hataların biri olan suçları kişilere değil de kurumlara mal etmeye bu yazı başlığında da rastlıyoruz. suçlu olan kişilerdir kurumlar değil. çünkü kurum bir tek kişiden oluşmaz içinde binlerce kişiyi barındırır. kurum ismi telaffuz etmekle bir kişi kınanırken binlerce kişi de zan altında bırakılıyor. bire karçı bin. değer mi?

  9. Yazan:Mehmet Ali Tarih: Nis 7, 2011 | Reply

    xxx xxx xxx xxx Korkaklar saldırgan olur. Ve bugün Kemalist sistem
    , projeleri tutmadığı için yaptıklarının hesabını verecekleri için, bu ülkeye onca sene kaybettirdikleri için suçlu ve korkaktırlar. xxx xxxx xxxx

  10. Yazan:cuma Tarih: Eki 14, 2011 | Reply

    yorumlarin tamamini okudum bende sunu anlamadim hatalar kurumlara deyil kisilere masususmus yada bireyselmis e sevsinler ne deyim hatanin hesabi sorulup sucluyu cezalandirirsan hata bireyseldir gormesen duymasan hesap sormasan cezalandirmazan yada bunlari formalite goz boyamak icin yaparsan hata kurumsaldir TC olan budur hata bireysel deyil kurumsaldir arti bu silogani kulanmayin pirim getirmiyor

  11. Yazan:burak Tarih: Eki 16, 2011 | Reply

    Geçen sene 2 nisanda bir güvenlik(!) görevlisi kameraların önünde, göstere göstere kol kırıyordu. Biz de bunun istisnai bir durum olmadığını Tayfun Talipoğlu’nun kitabından örnek vererek anlatmıştık. Çünkü 1993′te de devletin güvenlik görevlileri evlere, sivillere saldırmıştı, yine basının önünde. Kameralara göstere göstere! Propraganda malzemesi üretmek istercesine…

    2008’de yani üç sene önce yaşanmıştı bu olay. Aradan üç sene geçti. Mantalite değişmedi. Zihniyet aynı zihniyet. Daha üç gün önce yine aynı devlet güçleri Nusaybin’de bir çocuğu ölesiye dövdü. Yine kameraların önünde. Saldırgan yüzünü gizleme gereği dahi duymamış bu sefer. Görüntü mozaikleniyor sadece. Vahşice dövülen çocuk henüz 10-12 yaşlarında. Mukabele etme şansı olmayan,o anda herhangi bir tehdit oluşturmayan bu çocuğun tek suçu Kürt olmak.

    Irkçı nefretle çocuklar vahşice dövülüyor. Ama ne garip, pkk kadın öldürüyor korusu arasında bu vahşet sıradanlaşıyor. Unutuluyor. Gözler görmez, kulaklar işitmez oluyor bu insanlık suçunu.
    Ey pkk’nın vahşetlerini bahane ederek Kürtlere küfür etmeyi müslumanlıkla karıştıran seviye yoksunu şövenler, o çocuğun anası-babası yerine koyun kendinizi ve bir daha düşünün. Bu barbarlar çocuklarını ölesiye döverken hangi anne baba devlete güvenebilir?

    İyi düşünün, timsah gözyaşlarınızla insanlık dersi vererek insanları kandırmayı başarabilirsiniz, peki Allahın huzurunda ne diyeceksiniz? Nasıl açıklayacaksınız bu ikiyüzlülüğü?

    Bu utanç tablosu Filistinli bir çocukla İsrailli caniler arasında geçseydi böyle dilinizi mi yutacaksınız, bir daha düşünün! Düşünün ki kendinizi kaybettiğiniz ırkçılıktan belki utanır da kendinize gelirsiniz!

    İşi gücü sorgu hakimi gibi muhatabının her sözünü boğazına düğümlemek olan vicdan fukarası zavallılar Allaha bu riyakarlığınızın hesabını verebilecek misiniz? Rahat uyuyabilir musunuz?

    Allah, vicdanının sesini dinleyen Mehmet beyden razı olsun. Milliyetçi duygularla insanlıktan çıkmış vicdan fukaralarını ise Allaha havale ediyorum.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin