RSS Feed for This Post

DTP’yi yok sayarak Kürt meselesini çözemezsin

AK Parti yönetimine, özellikle de Başbakan Erdoğan’a bu seçimde en temel mesajı Kürt halkı verdi… “DTP’yi yok sayarak Kürt meselesini çözemezsin” diyor Kürt coğrafyası Erdoğan’a… Bu mesaj son derece net…

Sadece DTP’ye oy veren Kürtler değil, AKP seçmeni olan Kürtlerin de farklı düşünmediğinin bilinmesi lazım… Erdoğan’ın DTP’ye hitaben “PKK ile aranıza mesafe koyun, öyle gelin” tavrı en başbakancı Kürtler tarafından bile kabul görmüyor… Bu dönemde hükümet, bir yandan Kürt halkının haklı tanınma taleplerini karşılamaya devam etmeli, bir yandan da DTP ile iyi ilişkiler içinde olarak silahlara veda politikası gütmelidir… 25 yıldır süren kirli ve çözümsüz savaşı bitirmeye odaklanmalıdır. Selahattin Demirtaş’ın seçim sonrası açıklamaları da son derece sağduyulu açıklamalardır… AKP bu yönde bir politika izlerse 2011 seçimlerinde Kürt coğrafyasında AKP lehine bambaşka bir tablo çıkacaktır…

Milliyetçilik Batı’ya kayıyor

Bu seçimde görüldü ki, sürekli milliyetçiliğin-muhafazakârlığın merkezi olarak takdim edilen Orta Anadolu’da AKP ciddi bir oy kaybetmemiştir… AKP’nin MHP’ye oy kaybettiği yerler Batı Anadolu şehirleridir… Türkiye’de milliyetçiliğin ekseni batı bölgelerine kaymaktadır… Orta Anadolu’da yeni ortasınıflaşan, Batı dünyasıyla ticari olarak bütünleşmekte olan bir geniş toplumsal kesim AKP’nin motoru olarak işlev görmektedir… Bu yeni-ortasınıfın hâkim güç olmaya başladığı Orta Anadolu şehirlerinde milliyetçi obsesyonlar hızla azalmaktadır… Buna mukabil daha seküler bir toplumsal yapıya sahip batı ve güney şehirlerinde milliyetçilik artmaktadır… Üstelik bu yeni-milliyetçilik tipi, Orta Anadolu tipi İslam ile dengelenmiş bir milliyetçilik de değildir… Milliyetçi ideoloji dindarlık zemininden kopup daha seküler bir zemine oturdukça etnisist-ırkçı bir güzergâha doğru kaymaktadır… Kürt meselesi bağlamında İslam ortak paydasıyla, “Kürtler de bizim din kardeşimiz” motivasyonuyla yumuşayan milliyetçilik tipi sekülerist/modernist bir yapıya büründükçe daha sert ve dışlayıcı bir nitelik kazanmaktadır… Doğan Gürpınar’ın Türk Milliyetçiliğinin Batılılaşması diye çok isabetle adlandırdığı süreci yaşamaktayız şu an… Ulusalcılık diye ifade edilen yeni-milliyetçilik formu bu demek zaten… Bu bağlamda İlkan Dalkuç’un belirttiği gibi CHP-MHP oylarında da geçişkenlik artıyor… Üstelik bu geçişkenlik sadece batı bölgelerinde artmıyor. Erzurum ve Erzincan gibi Doğu vilayetlerinde de artıyor… O bölgenin geçen seçimle karşılaştırmalı oyları analiz edildiğinde Alevi-Türk kesiminin de MHP’ye yönelebilmesi gibi ilginç bir durumla karşı karşıya olduğumuz sonucu çıkıyor… O vilayetlerin sonuçları siyasetbilimciler tarafından dikkatle incelenmeli bence…

İki tip CHP’li modeli var

Öte yandan CHP’nin İstanbul ve İzmir illerinde başarısı konuşuluyor… Burada dikkat çeken şey hem Aziz Kocaoğlu’nun hem de Kemal Kılıçdaroğlu-Gürsel Tekin ikilisinin hardcore Kemalist CHP’li profilinde olmamalarıdır… Daha evvel de yazmıştım. CHP teşkilatlarında hep bu iki çizgi mücadele halindedir. Bir yanda atılacak politik adımları “Kemalizme göre haram mıdır? Helal midir?” süzgecinden geçiren bir Kemalist mollalar konseyi zihniyetinde partililer vardır… Bir yanda çoğu kırsal kökenli ve Alevi olan, temel dertleri partiyi büyütmek, CHP’nin oyunu maksimize etmek olan, örgütçü nitelikleri baskın hevesli ve girişimci partililer vardır… İlk kısım partililer örgüt içinde sayıca azdır ama çoğunlukla tepe yerleri onlar tutmuştur. Bu tip CHP’lilerin devletin yüksek tepeleriyle araları sıkı fıkıdır. Sık sık partiye yüksek yerlerden mesajlar getirirler. Partinin “bu devleti kuran parti” kimliğini sürekli vurgularlar… İkinci kısım partililer ise yurttaşlarla birebir temastadır. İlçe ilçe, kasaba kasaba, mahalle mahalle gezerek CHP’ye rey toplamaya çalışırlar. Partinin daha çok “emekten ve yoksuldan yana” olduğu varsayılan kimliğini vurgularlar…

Kocaoğlu ve Kılıçdaroğlu’nun başarısı ikinci tip CHP’lilerin başarısıdır. Bu iki başkan adayı da periferide yer alan yoksul toplumsal kesimlerden ciddi sayıda oy alabilmiştir… Bu ikinci tip CHP’li kadrolar parti içindeki ve dışındaki Kemalist mollalar konseyi tipi “dinci” yapılanmayı kırabilirlerse ve CHP’yi gerçekten “laik” bir parti haline getirebilirlerse orta vadede CHP gerçekten bir iktidar alternatifi olabilir… Deniz Baykal’ın özü itibariyle ikinci gruba yakın olduğunu düşünüyorum. Zaten oldum olası CHP’yi kayırıp, Baykal’a çakma taktiklerinden hoşlanmadım… Kızılbaş-Kürt kimlik kökenlerinden gelen bir kişi asla ve asla CHP’ye genel başkan olamaz… CHP’nin tarihsel genetiği buna izin vermez. Kemalist mollalar konseyi Kızılbaş-Kürt bir genel başkana asla tahammül edemez… “Realite” budur…

Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa gelebilmesi ise hayalden ibarettir…

Fakat CHP’nin iktidar alternatifi olabilmesi ise bu ahlakdışı “realite”lerin kırılabilmesiyle mümkündür…

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin