RSS Feed for This Post

Ortadoğu yeniden doğar mı küllerinden?

Milli güvenlik dersini hatırlamaya çalışıyorum , lisedeydim çok uzak bir tarih değil bundan yaklaşık 6 sene önce. Enteresan bir içeriği vardı. Çevremizdeki toplumların , devletlerin ne kadar üç kağıtçı, şerefsiz ve topraklarımız üzerinde fırsatlar peşinde olduğunu anlatıyordu.

Suriye Hatayı istiyordu, Ermenistan doğuyu, Yunanlılar Megola-idea’yı gerçkeleştirmek istiyordu. İstanbul’u ve İzmir’i elimizden almak. 

Biz de lise öğrencileri olarak acaba çok ciddi dış politika üretecek olduğumuz için mi devlet sırlarına vakıftık. Yoksa hepimiz büyükelçi olacağımız için mi? …Bilmiyorduk. 

Bir öfkenin tohumlarını atarak bizi yetiştiren pek kıymetli hocalarım o, bu, şu diye kestirip attığımız “ötekiler” hakkında ne biliyordu yada ne bilmek istiyordu. 

Araplar kalleşti, Ermeniler şerefsizdi,  Ahmet korkaktı, Mehmet onu kıskanıyordu gibi uluslar arası politikayı gündelik ilişkilerden yola çıkarak değerlendirmek ve fikirleri olgunlaşma aşamasında olan gençlere bilimsel bir konuyu böyle bilimsellikten uzak izah etmek milli eğitimi hakikaten milli yapıyordu. Ama sadece milli yapıyordu. 

Bu duygusal eksende bakarsak aslında esas fatura bize çıkıyor. Zira bu devletler arasında Türkiye Cumhuriyeti kadar küresel sisteme eklemlenen bir memleket bulmak da kolay değildir.

Özellikle bizim liberal politikayı uygulamada Amerikancılığa kaçıran devlet adamlarımız toplumumuzu yaşadığımız coğrafyaya “kalleş” Araplardan daha kalleş yapmış. 

Birkaç örneğe bakarsak Birleşik Devletler bugün Hindistan, Suriye, Irak, İsrail, Filistin  gibi ülkeler üzerinde politika üretiyor. Bu yadsınamaz bir gerçek ve ne yazık ki üretilen bu politika her zaman bölge halkının aleyhine gerçekleşiyor. 

Örneğin “sıkı” bir cumhuriyetçi Hint halkını ne kadar çabuk unutmuştur. Kurtuluş savaşımızda Mahatma Gandhi’nin ve Hint halkının bize verdiği destek çok keyifli bir hadisedir. Mazlum milletlerin elbirliği ile kazandığı bu savaş ister istemez bir Hintliye baktığınızda yüzünüze bir tebessüm, ilişkinize pozitif bir hava katıyor. 

Öte taraftan Birleşik devletler Hint halkı aleyhine bugün sürekli politika üretirken bırakın destek vermeyi en radikal cumhuriyetçi kesimler bile bu konuda hiçbir dış politika üretemiyor… Bunu da geçtik.

 Üstüne üstlük Hintlilerinde ciddi anlamda maruz kaldığı batının “öteki” atfettiği toplumların yaşam tarzını, giyim tarzını hor görme eğiliminin bizdeki bir uzantısı olan kıyafet devrimini de taçlandırıyorlar. 

Bizimde ucundan tuttuğumuz bu başka toplumları toplulukları hakir görme eğilimi dar gelirlinin kendinden daha dar gelirliyi coşkuyla ezmesi gibi. Kapıcı apartmanın önünde çöpleri karıştıran çocuğa bağırıyor sanki. 

Hor gördüğümüz İslam coğrafyasındaki mazlumlar yıllarca yürütülen Amerikan yanlısı politikalara rağmen bizden aldıkları en ufak bir ışıkta, aramızdaki yüzyılları, adaleti, barışı, göğüs göğüse mücadeleyi unutmadıklarını yaptıkları mitingde bayraklarımızı taşıyarak gösterdiler. Çünkü aslında “onlar ve biz” yoktu, her dönem haksızlığa göğüs geren İslam ışığı vardı. 

Bu sınırları aramıza çizenlerle , bu günkü zulmü icra edenler aynı zihniyet değil mi? Öyle ise neden biz bu saçma işe çanak tutarak kafamıza bu sınırları koyuyoruz, neden aynı çatı altında yüzyıllar öncesi gibi barış ve refah içinde yaşamayı denemiyoruz?

Şöyle yola çıkmadık mı biz,

“Rabbiniz bir olduğu gibi, babalarınız, dininiz ve Peygamberiniz de birdir. Hiçbir milletin diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.

Allah ü teâlâ, cahiliyet övünmelerini sizden kaldırdı. Hepiniz Âdem aleyhisselamın evlatlarısınız.”

Bunlar Hz.Muhamamedin hadisleri.

Bin dört yüz senede bu coğrafyanın toplumları özellikle biz , bu anlayıştan neden bu derece uzaklaştık, neden birbirimize hoşgörüsüz bir biçimde doğru bildiğimiz şeyleri dayattık?

Ancak yüreği kabaran topluluklar, sapmadıklarını birbirlerine nasıl sahip çıktıklarını burada ve orada destansı bir biçimde gösterdiler. Artık şunu biliyoruz gece çöle bakarken, bizim onları sevdiğimizi ve iyi insanlar olduğumuzu bilen bizden farklı dili konuşan ve farklı coğrafyada yaşayan ama aynı doğruyu işaret eden başkaları var.

Ortadoğu yeniden doğuyor mu küllerinden?

Trackback URL

  1. 16 Yorum

  2. Yazan:Mgik Tarih: Şub 12, 2009 | Reply

    Bunlar paranoyamı Ermeniler bizi tazminata mahkum etmek , toprak almak için bütün dünyada mücadele vermiyormu.Suriye bir dönem pkk kamplarına yataklık yapmıyormuydu.Dış mihraklar üzerine biraz düşünün bence.

  3. Yazan:altar Tarih: Şub 12, 2009 | Reply

    Olcay Bey in yazısında ; lisemizde okutulan ders kitaplarında herkes düşman, herkes kötü ,herkes böö düşüncesi maalesef günümüze kadar gelmiştir.Örneğin 12 Eylül den sonra bir çok yasağın getirilmesi ve her bir yasağın ülkemize verdikleri zarar. Bu yasaklardan Kürtçe konuşulmasının yasaklanması ve en acısı kürt vatandaşlarımızın yok sayılması, PKK denilen terör örgütünün ortaya çıkmasına neden olmuştur.Sonrası malum…..Yasaklarla, herkese düşman gözü ile bakmakla bir yere varılamaz.Önce ülkemizin çıkarlarını göz önüne almalıyız sonra dünya ülkelerinin durumlarına bakılır.Unutulmamalıdır ki yurtta barış var ise dünyada barış olsun…

    Ortadoğuda ki mesele ise kapitalist devletlerin ceplerini daha da doldurmalarından başka bir şey değil. Afrika ya yaptıklarını ortadoğuya yapıyorlar. Ortadoğunun afrikadan farkı ise bölgede ki devletlerin güçlü olması ve bu topraklarda çıkan petrolün bitmemesi…Bu güne kadar ortadoğuyu kontrol etmek için bir çok proje hayata geçirilmiştir. Şu anki bilinen proje , BOP projesidir. Ancak yaşanan son gelişmeler BOP projesinde değişikliğe gidildiğini gösteriyor.Yeni ABD hükümetinin İran, Pakistan,Afganistan politikasında yumuşama gözlenmektedir. ABD aynı zamanda Asya da üstlerini bir bir kapatmaktadır.Politikalarında değişikliğe gidilmesinin tek nedeni ABD deki ekonomik krizdir. Ortadoğu bu krizi lehine çevirirse ve emperyalist devlerin uyduluğundan kurtulursa ortadoğu küllerinden doğabilir…

  4. Yazan:Ozan Yardımoğlu Tarih: Şub 13, 2009 | Reply

    Eğitim sisteminin sorgulanması çok kapsamlı ve derin bir konu olmasına rağmen ortak tarih bilinci kavramı altında Türkiye’de gençlere verilen tarih eğitiminin (ilk ve orta derece) toplumun düşünce biçimine matematik,coğrafya,fizik v.s dersleriyle kıyasla üst düzeydeki etkisi oldukça açık ve net..Buradan yola çıkınca ulaşacağımız nokta Türkiye’deki toplumsal travmaların altında aranacak ana nedenin küçük yaşlarda toplumun zihninde olaylara karşı tarih derslerinde çizilen bakış açısının olduğudur..Küçük yaşlarda verilen tek taraflı öteki ‘yi kabul etmeyen bu bakış açısı Türkiye’de ortak bilinç yaratmak açısından başarılı olmuşsa da bu bilincin olumsuz çıktıları bugüne kadar yakın tarihimiz de kayıtlıdır ve de hergeçen gün daha büyük siyasal travmalara da sebebiyet vermesi de kaçınılmazdır..Türkiye’deki demokrasi kültüründe mevcut olan sorunların ana nedeninin de yine ilk siyaset derslerimiz olarak düşünebileceğimiz tarih derslerimiz olduğunu bulabilmek de pek de güç değildir..Devletin duygusuz rasyonel tavrının insan olan bireye enjekte edilmesinin yarattığı düşmanlık bilincinin bugüne kadar kimseye fayda getirmediği de ortada…Bugüne kadar başarılı olan düşüncel sistemlerin başarısının temelinde kapsayacılığın rolü düşünüldüğünde herkesi düşman sayan bir tarih anlayışıyla bu düşünce biçiminin çok da uzak yarınlara ulaşamayacağı açık…Bilimsel bir tarih ve insanlığa ortak bir mesaj sunabilecek kapsayıcı bir tarih anlayışının geleceği süreç için daha ne kadar bekleyeceğiz çok merak ediyorum..!!??

  5. Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: Şub 14, 2009 | Reply

    Dostum,
    “Ermeniler” dediğiniz bir politik kamp değil,
    böyle faaliyetler elbette var bunları görmeden ortak bir insanlık tablosu yada iyi niyet hayal etmek çocukça olur.
    Bu çeşit marjinal gruplara karşı güvenlik mutlaka sağlanmalı ancak bunun yolu eğitim gören çocukların aklını yada vicdanını köreltmek değil.Milli paranoyayı aşılamak yerine hakkı hukuku öğretelim istiyorum ki vicdanları hür olsun.
    Armen Gakavian diye bir Ermeni var mesela Avustralyada yaşıyor, bildiğiniz diasporik diye adlandırabileceğimiz bir Ermeni anavatanı dışında.Bir özür kampanyası başlattı ASALANIN yaptıklarından dolayı özür dileyen bir kampanya
    Buda var mesela, Suriyede bazı aydınlar mevcut Türkiye ile konfederasyon kurulması gerektiğini düşünen.Bu sınırları aramıza İngilizlerin çizdiğini bilen.
    Bu insanları görmezden gelmek olur mu.

    Bardağın yarısı dolu…

  6. Yazan:Ertuğ İlhan Tarih: Şub 14, 2009 | Reply

    Gözlemlerime göre, Ortadoğu çok uzun süre öncesinden Batı’nın politikalarının egemenliği altına girmiştir. Ve artık onların vahşi şeklinde tanımlanabilecek olan sömürgecilik bazlı politikalarından bağımsızlığını kazanabilmesi çok güçtür. Maalesef aşırı sağcı bir çizgi izleyen İran, Pakistan ve bir nebze bölgenin ürkek kedisi rolünü oynayan Suriye haricinde tüm devletler “Alan memnun, veren memnun.” çizgisinde hareket etmektedirler. Bu korkunç ‘gerçek’in Ortadoğu’ya verdiği zarar üstteki makalede çok güzel açıklanmış. Ancak Ortadoğu’nun yeniden doğuşu, Filistin’in İsrail’e sözde ‘Yeni Kurtuluş Örgütü’ Hamas ile karşı koyması çok ütopik düşüncelerdir. Türkiye’nin bu karanlık düzende iyi düşünülmüş bir rol alması ve geleceğe yönelik adımlar atması gerekmektedir.
    Ne var ki; makalede ve de yorumlarda belirtildiği gibi ufak bir umut olsa dahi, bu umut bilimsel ve hümanist bir anlayışın milliyetçiliğe üstün kılındığı eğitimle olması mümkündür.

  7. Yazan:ümit Tarih: Şub 14, 2009 | Reply

    Bugün dünyada oluşan olayların derin nedenini aramak gerekirse, bakılması gereken olay abd ekonomisinin nasıl yürüdüğüdür.Bugün dünyada eşi görülmemiş bir hegomanyayla karşıkarşıyayıs. İlk olarak hegomanyacı güç,tek hegomanyacı olmak istiyor, yani abd ekonomisini çalıştırabilmek için günde 2,5 milyar dolarlık dış kaynağın ülkesine gelmemesi durumunda yaşama olanağı bulunmayan bir ülkedir. Peki bu nasıl olur?
    Önce hile yolunu anlatalım.Globalizmden kaçmanın zor değil imkansız olduğunu yıllarca süren propagandayla kafalara çivi çakar gibi çakarsın.Zaruret içindeki ülkeleri tefeci faizlerle kısa vadeli para veren tefecilerin eline düşürürsün. Bu kısa vadeli tefecilere her türlü kolaylığı tanıyıp bu tefecileri dünyaya sömrü için salarsın.Buradan abd ye en azından 1 milyon dolar girer.
    Ama bu yetmeeeeeeez Sermaye doyarmı? Doymaaaz
    Dışardan borçlanacaksın.Borç vermeyenleri boyun eğdirmek için ve dünyanın tek egemeni olduğunu göstermek için gözüne kestirdiklerini üstün teknoloji silahlarınla tepeleyeceksin. yakın zamanlarda çıkan savaşlar böyledir hep…Bu savaşlar sadece petrol kaynaklarını tekel altına alma amaçlı değil,abd nin dünya atraksiyonu, güç gösterisidir. ABD her gün dışardan alma zorunda olduğu 2,5 milyar doları,böylece sürdürdüğü hegomanya için bu savaşlara bahaneler buluyor.Dünyayı bataktan batağa sürüklüyor. Ama bununda sonu geliyor…

  8. Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: Şub 14, 2009 | Reply

    Küreselleşmeden kaçışı anlatırmısınız biraz.
    Nasıl olacak , küresel dinamiklere tabi olmadan küresel dünyada ekonomimizi nasıl sürdüreceğiz.

  9. Yazan:Ali Duman Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Sn. Mgik
    “Bunlar paranoyamı Ermeniler bizi tazminata mahkum etmek…”

    dediğiniz gerçekten de bir paranoyadır, bu cüleminizde geçen “Ermeni tazminatı” yalanı; 80 yıldır ulusalcıların dillerine pelesenk etikleri “sevr hortlatılıyor” paranoyası benzeri bir paranoyadır.

    Söyler misiniz? Ermeniler bizi bir tazminata nasıl mahkum ettirecekler?

    1. Bahse konu kıyım Osmanlı Devleti zamanında olmuştur.
    2. Tazminat ve savaş suçu’na ilişkin uluslararası sözleşmeler 1948 yılından öncesini kapsamıyor.

    bu durumda nasıl bir tazminat’tan bahsediyorsunuz, bilmediğim bir husus varsa aydınlatmanızı bekliyorum.

    Uluslararası sözleşmeler, ulusalcıların çarpıtmalarına göre işlemiyor. Zira böyle bir sorumluluğumuz olsaydı eminim ki buna en çok ulusalcılar sevinirdi, komplo teorileri için dayanacakları nesnel bir olgunun varlığından ötürü.
    (iyi ki böyle bir ihtimal yok)

  10. Yazan:Mgik Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Bilmediğiniz hususlar Uluslararası hukukta 1948’de ortaya çıkan Soykırım (jenosid) kavramının bu suçla itham edilen ülkelerin bu suçu kabul etmesi durumunda geriye yürüyebileceği ve suçu işlediğini kabul eden ülkeye yükümlülük yükleyeceğidir..Uluslararası hukuk’un açıklaması budur..Örnek vermek gerekirse 1948 yılı öncesi gerçekleştirdiği soykırımı(Nazi Dönemi-Holokost 1940-44) kabul eden Almanya’nın İsrail Devleti’ne 60 milyar dolar ödemeye mahkum edildiği ve ödediği tazminattır..Ki Bu tazminatı ödeyen devlet Nazi Alman Devleti değil bu devletin ikiye bölünmesi sonucunda (Federal Almanya-Demokratik Almanya iki devlet meydana gelmiştir) kurulan devletlerden biri olan Federal Almanya Cumhuriyeti’dir..Nazi Alman Devleti ile Federal Almanya Cumhuriyeti aynı devlet olmadığı gibi,Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanlı Devleti de aynı devlet değildir..Ancak bu fark Almanya’nın İsrail’e 60 milyar dolar tazminat ödemesine engel olamamıştır…

  11. Yazan:Ali Duman Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Lozan, bir Türk devletinin kurulmasından çok, Osmanlı İmparatorluğu mirascısının olmadığına işaret eden bir antlaşmadır ki bu özellike imparatorluk ülke ve toprakları üzerinde hak iddia edilmesin diye böyle yapılmıştır. Lozan bizim açımızdan, bir yanıyla da Osmanlı Devleti’ni redd-i miras belgesidir.

    Nazi Almanya’sı, sonra kurulan her iki Almanya’da ve Türkiye Cumhuriyeti de ULUSAL DEVLETLERDİR.

    Oysa Osmanlı çok kültürlü, çok ülkeli, çok dinli, çok dilli bir imparatorluktu. Bugün bu iddianın en hararetli savunucu olan Ermeni TAŞNAK partisi, o günkü koşullarda bir Osmanlı partisi idi, bu açıdan hiçte benzeşmeyen birçok farklılıklar mevcuttur.
    Bu uluslararası sözleşmeye ihtiyaç duyulması bizzatihi Almanya’nın yapmış oluğu yahudi katliamından dolayıdır. İkinci dünya savaşından yenik çıkan ve bu sözleşmenin yapılmasına neden olan Almanya, bunu kabul etmeyecekti de ne yapacaktı? Sözleşmeyi zorunlu kılan özne idi Almanya.
    Öznel olma durumu ile nesnel olma durumunu karıştırmayalım.

  12. Yazan:Mgik Tarih: Şub 15, 2009 | Reply

    Burada yükümlülük yükleyen ana neden sorumluluğun kabülüdür..Demokratik Almanya Cumhuriyeti Holokost ile ilgili herhangibir yükümlülük kabul etmemiş ancak Federal Almanya Cumhuriyeti ise soykırım suçunu kabul etmiş ve 60 milyar dolar tazminat ödemeyi kabul etmiştir…Kabul etmesindeki neden ise savaştan yenik çıkmış olmasından çok İsrail ile olan ilişkileridir..Çünkü tazminat ödemeye mahkum edildiği yıl 1952 yılıdır..Yani savaşın bitiminden 7 yıl sonra..Burada Nazi Devleti’nin de toprakları içerisindeki Polonya’yı,Avusturya’yı da sayarsak Osmanlı benzeri bir örneğin açıkça karşımıza çıktığını görürürüz..Bugün Avusturya Holokost’tan dolayı sorumlu görülmemektedir…Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Lozan Ant. ile Osmanlı Devleti’nin borçlarının kendi üzerine düşen kısmını ödemeyi de kabul etmiştir..Burada ana esas böyle bir suçu kabul edip etmemektir..Bir devletin diğerinin devamı olup olmaması tartışması değildir..Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti soykırım suçunun sorumluluğu ile suçlanmaktadır…Federal Almanya Cumhuriyeti’nin Holokost ile suçlandığı gibi…Bu suçun kabülünün tazminat gibi sonuçlar doğurması kaçınılmazdır…

  13. Yazan:Hasan Doğan Tarih: Şub 16, 2009 | Reply

    Üstad diyeceğim size,elinize ayağınıza sağlık müthiş bir sakinlikle problemin yüreğine çok sert vurmuşsunuz.Ayarında can yakmışsınız yalnız siz, kendinizi de çürütmüşsünüz aynı zamanda bu yazılar bu fikirler sizden çıktığına göre milli endoktrinasyon o kadar başarılı olamamış demek ki…

  14. Yazan:ümit Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Küreselleşmeyide, yeni ekonomi ve devlet konularını batının etkisinden uzak,kendimizi sıyırarakta düşünebilmeli,bağımsız araştırmalar yapabilmeliyis.
    Türkiye dış güçlerin istediği bir biçimde küreselleşmeye direnmeli,adil bir küreselleşme ve yeni bir ekonomi için mücadele etmelidir.Bu da ancak teslimiyetçilikten uzak,bağımsız politikalar uygulamakla olur.

  15. Yazan:ümit Tarih: Şub 17, 2009 | Reply

    Küreselleşmeyide,yeni ekonomive devlet konularını,batınınetkidsinden uzak,kendimizi sıyırarakda dşüneilmeli,bağımsız araştırmalar yapabilmeliyiz.
    Türkiyede dış güçlerin istediği bir biçimde küreselleşmeye direnmeli adil bir küreselleşme ve yeni bir ekonomi için mücadele etmelidir. Buda ancak, teslimiyetçilikten uzak,bağımsız politikalar uygulayarak mümkün olur.

  16. Yazan:Engin Deren Tarih: Şub 21, 2009 | Reply

    Adem, zenci mi? Arap mı?, Çinli mi? Yoksa beyaz mı?

    İslamiyeti savaşsız kabul etmiş tek topluluk diye Türkler dendiğini duyuyoruz. O zaman Araplar Hz. Muhammed’i pek dinlememişler galiba…Baksanıza küreselleşeceğiz(ya da müslüman yapacağız mı desem) diye müslüman olmayan herkese saldırmışlar!

    Amerika da sağolsun demokrasi dağıtacak ya…

    İster komplo teorisi deyin ister başka bir şey tarih örnekleriyle doluyken herkes için geçerli olmak üzere başkalarında olanı almayı hele hele kolayca almayı isteyen o kadar çok kişi(devlet mi?)varken şüphe duymaktan daha doğal ne olabilir.

    Baktığınız pencere önemli. Araplar kalleşlik yapmıştır(elbette iktidara=güce sahip olan Araplar), Ermeniler hainlik yapmıştır. Bir de öbür tarafa geçersen tam tersi mümkün değil mi?

    Savaşma seviş öyle mi? Bir kez denenmişti…

  17. Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: Şub 22, 2009 | Reply

    Adem insandır.

    Dönemin islam devletinin.Yani bu anlayışın örgütlendiği devletin fetih yaptığı hatta yayılmacı olduğu doğrudur.

    Türkler ister savaşarak, ister rızalarıyla kabul etmiş olsun bu bir şeyi değiştirmez, nasılsa islam devletinin yayılmacı olduğu konusunda hem fikiriz.

    Buradan hareketle dönemin teknik ve kültürel olanakları insanlara coğrafyaları birleştirmek için savaşmak ve zapt etmekten başka bir olanak tanımıyordu.

    Ancak bu yüksek anlayış dönemin uygulamalarının çok önüne geçer, devlet yapılanmaları kabile,boy,soy,sop ilişkisi üzerinden yürürken ve insanlar bu çerçevede birbirlerini boğazlarken islam çoğu zaman bir taş atmadan kabileleri tek bir “anlayış” çerçevesinde birleştiriyor.Ahlaklı ve becerikli olana devlet kademelerinde bunlardan hiç birine bakmaksızın yer veriyordu.

    Öyleki Hz.Ebu-Bekir ve Hz. Muhammedin azatlı kölesi Zeyd bırakın kureyşten olmayı araplarla alakası olmayan afrika kökenli bir zencidir.
    İslam devletinde bir süre sonra islam ordularının başına geçirilmiştir.
    Bu günkü çerçevede bir Ermeninin yada Gayri-müslimin genelkurmay başkanlığı yapması gibi bir duruma tekabül ediyor.

    Aynı dönemin hatta daha ileri bir dönemin başka bir imparatorluğu moğolların yayılma biçimini bir düşünün birde islam devletinin, teknik imkanlar benzer olmasına rağmen aradaki bu farkı yaratan sivili zayıfı gözeten ince ayrıntı nedir?

    Bu gün buradan çıkaracağımız sonuç nedir? Şerri hükümlerin toplumsal hayatı düzenlemeye yönelik esaslarını modern dünyaya uygulamak mümkünmüdür.Elbette hayır.Ama özde var olan bu birleştirici anlayış neden bize bir yol göstermesin neden batı temelli fikirlerin bizim topraklarımızın felsefesiyle evrilmesini sağlamasın ?

    Komplo teorisi meselesine gelince elbette çıkarları bizim aleyhimizde gerçekleşecek kurumlar, devlet, loca, örgüt gibi bizim aleyhimize çalışacaklardır.Bundan doğal bir şey düşünemiyorum ancak bunun önlemi insanları sürekli komplo teorileri ve paranoyalarla besleyerek alınmaz.
    Öyleki toplumda üretilen bu anlayış bir süre sonra toplumsal güvensizliğe ve istihbarat anlamında dezenformasyona yol açarki.Bunlar sizin kuyunuzu kazan birinin ekmeğine yağ sürer.

    Artık hayali düşmanlara zannedilenin ötesinde güçler atfedilir, kişisel yada toplumsal başarısızlıkların faturaları bu korku masalına hapsedilerek özeleştiriden uzaklaşılır.

  1. 2 Trackback(s)

  2. Eki 8, 2009: İlber Ortaylı ile sohbet : Derin Düşünce
  3. Şub 25, 2013: İlber Ortaylı ile Söyleşi | Düşünce Kahvesi

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin