RSS Feed for This Post

Çağdaş uygarlık seviyesinin üzeri – Bölüm 8

Kapitalist Maho Ağa hayallerimizi gerçekleştirebilirdi 

Bu bölüm ilk yedi bölümde anlatılanları büyük ölçüde özetler nitelikte olup büyük resmi görmemizi kolaylaştıracaktır. 

“Liberalizm bir Atatürk ilkesi olabilir miydi?” başlıklı yazımda gelişmenin yolunun liberal ekonomi politikalarından geçtiğinden bahsetmiştim.  Bu yazıda kapitalizmin uygulanabilmesi için toprak ağalığının büyük bir şans olduğunu anlatılacak. Ağanın parası kapitalist döngüye bir kez girdikten sonra feodal hayatın yok olmasına tanık olacağız.  

Önce kapitalizmi feodal ekonomi ile karşılaştırmalı olarak açıklayalım. Feodalitede üretim temel olarak tarım ve hayvancılık ile gerçekleştirilir. Toprağın altında ve üstündeki her şeyin sahibi beydir. Bu kendi kendine yeten ekonomik sistemde derebeyi her türlü ihtiyacı karşılayacak üretimi köylülerine yaptırır. Tarımsal ve hayvansal ürünler her derebeylik tarafından üretilebildiği için ticarete gerek duyulmaz. Böylece sistem ihtiyaçtan fazlasını üretmez. Kapitalizm ihtiyaç fazlası üretimle yani ticaretle ortaya çıkar. Belli ürünler üzerine uzmanlaşma ve sanayi ürünlerindeki çeşitlilik ticareti geliştirir. Sanayi denince akla kapitalizm gelir. Halbuki yeni tekniklerle yapılan tarımda da ticaret artar. Artık bir derebeylik topraklarında her ürün yetiştirilmez; iklime, toprak yapısına göre tercih yapılır. Temel kural herkesin en verimli olduğu işi yapmasıdır. Böylece yatırımcı en fazla karı elde edecektir.  

Kapitalist sistem biriktirme üzerine kuruludur. Kapitalist elindeki parayı üretime yatırır. Kazandığının bir kısmını ihtiyaçları için harcarken, diğer bir kısmını tekrar üretime döndürür. Buna kapitalist döngü denir. Amaç daima daha fazla kazanmaktır. Daha fazla kazanma hırsı kulağa antipatik gelebilir; ancak kazandığı parayı kapitaliste yedirmeyen, onunla yeni fabrikalar kurdurup istihdamı artıran da bu hırstır. Onun için kapitalizmin dinamosu olarak tanımlanabilecek “aç gözlülük” toplum için çok faydalıdır. 

Türkiye’de toprak ağaları halk içinde en zengin kesimi oluşturuyordu. Makine, teçhizat alabilecek paraya en fazla onlar sahipti. Ancak devletin cesaretlendirmesine ve desteğine ihtiyaçları vardı. Benim önerimde devlet görevlileri ağaları muhatap alarak paralarını modern üretime harcamaları konusunda onları ikna eder. Tesisler kurulurken teknik destek, makine ve teçhizat ithal edilirken sabit kur uygulaması gibi mali destek verilir. Sanayide görevlendirilen mühendisler fabrikaları kurar. Tarımda toprak analizleri yapılır, sulama kanalları inşa edilir, verimli büyük baş hayvanlar ithal edilir, modern et ve süt üretim tesisleri kurulur. Danışmanlık hizmetleri çerçevesinde yeni teknikler köylüye öğretilir. Kabul etmek gerekir ki ağalar önce eski üretim alışkanlıklarından kopmak istemeyecektir. Ancak yeni üretim başarı kazanıp da bir kere kapitalizmin virüsü “açgözlülük” içlerine kaçtı mı bir daha da sürecin önü alınamaz. 

Ağalarla işbirliği yapmak tek tek köylüleri modern üretime geçirmekten çok daha kolaydı. Ağa çok geniş topraklarında ölçek ekonomisinin avantajını kullanabilirdi. Çoğu sabit masraf olan bu yatırımlardan kar edebilmek için üretim potansiyeli çok yüksek oranlarda kullanılmalıydı. Birkaç dönüm arazisi olan bir köylü tek başına traktör alamaz. Köylü mali açıdan desteklense bile traktör dar alanda verimsiz kullanılır.  

Ülkemizde verimli süt üretiminin gerçekleştirilememesi uzmanlaşmanın kapitalist üretimdeki önemini ortaya koyar. Devlet tek tek köylülere birer ikişer Hollanda ineği verdi. Ne yazık ki özel bakım isteyen inekler bilinçsizlik nedeniyle birkaç ay içinde öldü. Hollanda ineği yetiştirmek uzmanlık gerektiren bir iştir. Bu konuda eğitim almış ve bütün zamanını inek yetiştiricisi olarak harcayan uzman personel gerektirir. Uygulanan teşvikler başarısız olduğu için Türkiye’de hala süt verimliliği emsalleriyle karşılaştırıldığında çok düşüktür. Devlet ağayı desteklemeyi tercih etse bir tesiste yüzlerce inek yetiştirilir. Sadece ineklerin bakımından sorumlu olarak hayatını kazanan uzman bir personel istihdam edilir. Buradan da anlaşılacağı üzere ölçek üretimi olmadan uzmanlaşma mümkün değildir. Küçük işletmeler ölçek üretimini yapacak kapitalden yoksundurlar.      

Devlet neden ağa ile işbirliği yapmadı? Çünkü ağaların güçlenerek otoritesine karşı bir tehdit oluşturacağını düşündü. Fransızca bilen aydınlarımız soylu sınıfın Fransa’da olduğu gibi her zaman engel olacağını varsaydılar. Ne yazık ki  Almanya başta olmak üzere bir çok ülkede soyluların kapitalist değişimin başını çektiğini bilmiyorlardı. Modern tekniklerle üretim bir kez başladığı zaman onun içinde olan her şey modernleşir. Köylü işçiye, ağa burjuvaya, her ikisi vatandaşa dönüşür. Şimdi bu dönüşüm nasıl olacak, onu açıklayalım.  

Ağa kapitalistleştikçe devlete olan bağımlılığı artar. Fabrikasının enerjisi devletten gelmektedir. Makine ithalatı yaparken devletin kur konusunda yardımına ihtiyaç duyar. Ürettiğini ihraç ederken vergi muafiyeti gibi fırsatlardan yararlanır. Ticaret yapabilmesi devletin yapacağı yola bağlıdır. Bu durumda ağanın devlete tehdit olması mümkün olamaz, aksine bugün olduğundan çok daha fazla devlete bağımlılığı artar. 

Yeni üretim köylüyü işçiliğe terfi ettirir. Feodalitede herkes her işi yapabildiği için karın tokluğuna çalışılır. Kapitalizmde ise işler uzmanlık, dolayısıyla eğitim gerektirir. Traktör tarıma girdiğinde onu kullanacak şoför, tamir edecek usta yetiştirilir. Et ve süt üretim tesisleri kurulduğunda makineleri kullanacak, tamir edecek ara elemana ihtiyaç duyulur. Sanayileşme ile birlikte kalifiye insan kaynağına olan ihtiyaç daha da artar. İşçinin toprağa olan bağımlılığı sanayi sayesinde ortadan kalkmıştır. İşçi artık sadece karnının doyurulmasıyla yetinmez, bir ücret alır. Fabrikalar kurulup istihdam arttıkça işçiye olan talep yükseleceğinden zaman içinde çalışma koşulları, ücretler daha iyi konuma gelir.    

Kalifiye iş gücüne ihtiyaç duyulması çocukların okula gönderilmesine yol açar. Cumhuriyet tarihimiz boyunca önem verdiğimiz eğitim reformu işte böyle bir sürecin sonunda kendiliğinden başarılmış olacaktır. Eskinin toprak ağası şimdinin kapitalisti artık daha az ama nitelikli elemana ihtiyaç duyar. Bu nedenle en verimsiz işçi olan çocuklar tarımdan elenecektir. Kapitalizmin ilk dönemlerinde emek yoğun üretim ön plana çıktığı için özellikle tekstilde çocuk işçi çalıştırılabilmektedir. Ancak sonraki dönemlerde daha fazla bilgi gerektiren sektörlere yatırım yapıldıkça bu dinamik de zayıflar. 

Feodal yöntemlerle üretim yapılan bir yerde modern eğitime ihtiyaç duyulmazken, toprak ağası burjuvalaştıkça çocuğunun eğitimine ayrı bir önem verir. Ülkemizde kurulan aile şirketleri bu duruma bir örnektir. Burjuva, çocuğunu şirketin gelecekteki yöneticisi gibi gördüğü için en iyi okullara gönderir. Mühendislik, muhasebe, finans, pazarlama alanlarında alacağı eğitim geleceğin patronunu iş hayatına hazırlar. Yeni patronun dünyaya bakışı babasından çok daha farklı olacaktır. O aldığı modern eğitimin etkisiyle babasının üzerinden atamadığı feodal kalıntıları da tarihe gömecektir.    

Çocuk artık çalışmamakta, okula gitmektedir. Doğan her bebek bundan sonra aile için bir yüktür. Masraflar okul kıyafetleri, defter, kitap diye uzayıp gider. İyi bir üniversiteyi kazanmak pahalı kurslara, özel okullara bağlıdır. Hesap edildiğinde 18 yaşına kadar bir çocuğa yapılan harcama ile bir Ferrari alınabilir. Kaldı ki işsizlik oranının yüksek ve kredi olanaklarının dar olduğu ülkemizde aileler üniversite yıllarında harçlık göndermeye devam etmek zorunda kalırlar. Kapitalizmin ileriki safhalarında kalifiye insan kaynağına olan ihtiyaç arttıkça eğitime yapılması gereken masraflar daha da artar, çalışma hayatına başlama yaşı ötelenir. Artık aileler için çocuk lüks haline gelir. Gelişmiş ülkelerde nüfus artış hızının çok düşük olmasının temelinde bu gerçek yatar.   

Nüfus artış hızı azaldıkça kadın ekonomiye dahil olur. Makineleşme ilk etapta bir çok insanın işsiz kalmasına yol açar. Ancak ucuz iş gücünden elde edilen karın yeni yatırımlara yönlendirilmesiyle istihdam artar. Kadınsız üretim var olan iş gücünün ancak %50’sini kullanabilir. İş gücüne olan talep kadını sistemin içine çeker.    

Kadını çalıştıran ikinci bir faktör ise tüketim çılgınlığıdır. Sanayileşme eskisine oranla çok daha değişik kıyafetler, ev eşyaları üretir. Eskiden köyde yaşanırken kira sorunu olmaz. Şimdi ise şehirde insanlar yoğunlaştıkça arsa maliyetleri artacağından ev sahibi olmak zorlaşır. Artan mesafeler karşısında araba pahalı bir ihtiyaç haline gelir.Bütün bu artan ve çeşitlenen ihtiyaçlar ailenin her iki yetişkin ferdini çalışmaya zorlar. Tüketim çılgınlığı, iş gücüne olan talebin artmasıyla çakıştığında kadın iş hayatına tamamen dahil olur.       

Kadın çalışmaya hazırlanması için okula gönderilmelidir. Yeni düzende eğitilmemiş bir kız ailesi için maddi yüktür. Kız ne kadar iyi bir eğitim alırsa o kadar iyi bir gelire sahip olacaktır. Diğer yandan kızı evden çıkarmanın yolu da eğitimden geçer. Artık iyi bir kısmet aileye maddi katkısı olan kızı tercih etmektedir. Maddi katkıyı bir yana bırakın diplomalar arasındaki büyük farklar kişilerin mutlu bir evlilik hayatı geçirmelerini de etkiler. Çünkü eğitim, kişinin içinde yaşadığı çevreyi, ilgi alanlarını, gündemini biçimlendirir. Üniversite mezunu bir erkek okuma yazma bilmeyen bir kızla çok az şey paylaşabilir.  

Kalifiye kadın ve erkeğin ağaya olan bağımlılığı ortadan kalkar. Feodal ekonomi yapısında köylüler beyin emri altındadır. Böyle bir yapıda serbest seçim sistemini çalıştırmak çok zordur. Bey, malı olarak gördüğü köylüleri istediği partiye yönlendirebilir. Bu düzeni kapitalizm ortadan kaldırır. Köylü işçiliğe terfi ettikten sonra mal olmaktan çıkar. Artık elinde bir mesleği vardır. Diğer yandan sanayi toprağa olan bağımlılığı ortadan kalkmıştır. Hayatından memnun olmayan köylü bir fabrikada çalışmak için şehre göç edebilir. Kalanlar ise meslek sahibi olmanın verdiği emniyetle artık ağanın sözünden çıkabilecek güçtedir.  

İşçileşen köylünün devlet ile olan münasebeti artar. Böylece oy kullanmak için ciddi bir sebep doğar. Artık devletten beklenilen bir çok şey vardır. İşçi ücretsiz eğitim, iyi çalışma koşulları, asgari ücretin yükseltilmesini, ödediği vergilerin azaltılmasını, grev hakkı talep eder. Aynı durum burjuvalaşan ağa için de söz konusudur. O da enerji maliyetlerinin, gelir vergisinin düşürülmesini, yatırım teşvikleri gibi karını yükseltecek politikalar talep eder. Uzayıp giden sınıfsal çıkarların korunabileceği platform siyasettir. Çıkar farklılaşması demokrasinin en önemli unsuru olan partileri gerçek işlevlerine kavuşturur. Seçimlerde partilerin ekonomi başta olmak üzere devlet yönetimine ilişkin politikaları tartışılır.  

Toplumsal sınıflar, taleplerini kabul ettirmek için siyaset üzerinde başka baskı mekanizmaları da uygular. İşçiler sendikalaşır, iş verenler dernekler kurar. Karar alma süreçlerine halkın katılımı böylece artar. Demokrasinin önemli bir mekanizması olan sivil toplumun temelleri atılmış olur. 

Tam demokratik, kadın erkek eşitliğinin olduğu bir ülke mi hayal ediyoruz? Ağa ile işbirliği yaparak modern üretime geçtik ve hayallerimiz gerçekleşti. Ağa zenginleşti ama devlete olan bağımlılığı da arttı. Köylü işçileşerek ağanın kontrolünden çıktı. Kızlar okula gitti. Oy serbest irade ile ve çıkar bazında kullanıldı. Partiler politikalar üreterek rekabete girdi. Sivil toplum örgütleri kuruldu. Ağanın parası onu bile bambaşka bir insana dönüştürdü.  

İşte böyle bir fırsat kaçırıldı. Para ağanın elinde öylece beklerken devletin elindeki üç beş kuruş da köylünün elinde heba oldu.  

Kapitalizm layıkıyla uygulansaydı hayallerimiz çoktan gerçek olacaktı ey halkım!

…Bu makale ilginizi çektiyse…

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan…

Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur.

Buradan indirebilirsiniz.

 

Liberalizmin Ak Kitabı

1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:eg Tarih: Şub 11, 2009 | Reply

    klasik kapitalizm savunusu bir yazı dizisi bu. maalesef kapitalizmin tosladığı ekonomik, doğa ve insanla ilgili duvarları görmeyen bir yazı dizisi. üstelik modernliğin önkabullerini doğru gibi benimseyen ve bu doğrudan mutlak bir kural çıkarmaya çalışan bir yazı. maalsef modern önkabullerin birçoğu insanı uçuruma götüren “unsurlar” olarak dikkat çekiyor. bu uçuruma gidişi “maho ağa” bile kurtaramayacak gibi….

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin