RSS Feed for This Post

Gerçek Yahudi İsrail’e Karşı Durur! (RÖPORTAJ)

“Siyonizm Yahudilik demek değildir. Yahudilik inancından kökten bir kopuş hareketidir. Biz, kimsenin Yahudileri, özellikle dindar Yahudileri İsrail’in yaptıkları yüzünden suçlamasını istemiyoruz. Umudumuz tüm Yahudilerin bu gerçeği görüp İsrail’i hükümsüz kılmalarıdır!”
01.01.2009 14:18
Haber10 yazarlarından Peren Birsaygılı, Merkezleri Amerika Brooklyn’de olan http://www.jewsagainstzionism.com anti-Siyonist Yahudilerin önde gelen isimlerinden Y. Cohen’le Siyonizm, Yahudilik ve kendi amaçlarına dair bir söyleşi yaptı. Politik bir algı ile değil de dini inanışları gereği Siyonist İsrail devletinin tüm politikalarına ve aslında bölgede bir devlet fikrine tamamen karşı çıkan bu grubun zaman zaman protesto gösterileri ekranlara yansıyor, ancak tahmin edileceği üzere medya destekleri hiç yok. Filistin’e olan saldırılarda birçok kereler Müslümanlarla kol kola yürüyüşler yaptılar. Haber 10’da yayınlanan Peren Birsaygılı’nın söyleşisini, Murat Sürmen çevirdi. Yahudilik ve Siyonizm ilişkisi bağlamında ilgi çekici vurgular içerdiğini düşündüğümüzden buraya iktibas ederek sizlerle paylaşmak istedik:
İSRAİL DEVLETİNE KARŞIYIZ ÇÜNKÜ; BİZLER GERÇEK YAHUDİLERİZ!
Peren Birsaygılı: Bay Cohen, öncelikle, bizimle röportaj yapmayı kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. İnanıyoruz ki, bu röportaj Türk halkının ilgisini çekecek ve ayrıca bizim içinde yararlı olacaktır. Faaliyetleriniz hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? Organizasyonunuzun temel amacı nedir?
Y.Cohen: Organizasyonumuz adı “Siyonizm’e Muhalif Gerçek Tevrat Yahudileri” ve bizler iki temel amaç güdüyoruz:
1) Hedefimiz Diaspora’ya ilişkin Gerçek Tevrat görüşünü, kefareti ve İsrail Devleti’ni bundan bihaber olan Yahudilere tebliğ etmek olmakla beraber inancımız, Sabatikal Milad’ın 69. yılında (Shemittah’a göre yaratılıştan 3829 yıl sonra) Kudüs’teki -420 yıl boyunca ayakta kalmış—(ikinci) tapınağın yıkılmasından bu yana çeşitli uluslar içinde sürgünde olan Yahudilerin Tanrı, Mesih’i gönderene kadar sürgünde yaşamaya devam etmekle mükellef olduklarıdır. Sürgün (Diaspora), Kutsal (Vaad Edilmiş) Topraklar’a ilişkin herhangi bir hak iddia etmememiz ya da (o topraklar üzerinde) herhangi bir siyasi egemenliğe kalkışmamamız inancımızın en önemli gereğidir. Bizim inancımızda Yahudilerin herhangi bir ulus ile savaşa kalkışması haramdır. Mesih, mucizeler ortaya koyan, tüm Yahudileri Tevrat’a sadık kalmaya davet eden ve bir Mesih olarak meşruiyeti tüm insanlar tarafından kabul edilecek bir peygamber olacaktır. Üstelik Mesih geldiğinde, diğer milletlerin (topraklarının) fethedilmesi ve (topraklarından) sürülmesi diye bir şey de olmayacaktır. Tüm milletler birbirleriyle ve Yahudi milletiyle barış içinde yaşayacaklar; Yahudi milleti kendi atalarından yadigar topraklara kavuşturulacak ve Mesih onların kralı olacaktır. Yahudilere düşen görev, yalnızca beklemek ve hiçbir siyasi ya da askeri faaliyet içinde bulunmamaktır. Bu, sırf bize ait olan bir inanç değildir; her yer (ve zamandaki) Yahudilerin daimi inancı olagelmiştir. Sadece son zamanlarda, Siyonistlerin girişimleri vasıtasıyla, Yahudilere bu inançları unutturulmaya başlamıştır.
Biz, sitemiz (jewsagainstzionism .com), dağıttığımız basılı kitapçık, broşür ve yayınladığımız kitaplar ile Yahudilere ulaşıyoruz. Halihazırda sitemizde bulundurduğumuz Siyonizm’e ilişkin varolan kitaplara ilaveten, bize ait olan bazı kitapları da yayınlamaktayı z. Siyonistlerin nerede yanlış yaptıklarına odaklanan ve hakiki manada ortaya koyan Tevrat üzerine İngilizce bir tefsir çok yakın bir zamanda çıkacak. Ayrıca, Siyonistlerin neden hatalı olduklarını ortaya koyan İncil, Talmud ve Haham öğretilerini muhteva eden yazmalar içindeki kaynakları ayrıntılı olarak ele alan 500 sayfalık İbranice bir kitabı da tamamladık. Umuyoruz ki, bu kitabı ingilizceye de çevireceğiz.
Umudumuz ve hedefimiz, tüm Yahudilerin, Siyonizm’in Tevrat ve öğretilerine muhalif olduğunun farkına varıp pişman olmaları ve neticesinde, İsrail Devleti’ni hükümsüz kılıp barış içinde sürgünde yaşamalarıdır. Bu, sadece Yahudi ve Yahudi olmayan hayatları korumakla kalmayacak, bununla beraber bizim için fevkalade önemi haiz Tevrat hükümlerine riayet etmek demek olacak. Yahudi milleti birdir. Hepimiz birbirimize karşı sorumluluk hissediyoruz ve bu yüzden, sadece bizim Tevrat’a sadık kalmamız bizi memnun etmez; biz, her yerdeki Yahudilerin bunu yapmasını arzu ediyoruz.
Organizasyonumuz Yahudi olmayan dünyaya da ulaşmaya da gayret ediyor. Siyonist devlet (İsrail) tüm dünya Yahudiliğini temsil ettiğini iddia ettiği ve bu Siyonist devlete karşı olan bir çok insan netice olarak müştereken Yahudilerden nefret etmeye başladığı için, biz, Siyonizm’in Yahudilik (Judaizm) demek olmadığını dünyaya izah etmeye çalışıyoruz. Siyonizm, Yahudilik inancından kökten bir kopuş hareketidir. Biz, kimsenin Yahudileri, özellikle dindar Yahudileri İsrail Devleti’nin yaptıkları yüzünden suçlamasını istemiyoruz.
Siyonist politikalar ve İsrail Devleti’ne muhalif Yahudiler tarafından kurulan kaç organizasyon var ve sözü geçen organizasyon ya da gruplar ne zamandan beri faaliyetlerini sürdürmektedirler?
Anti-siyonist ornanizasyonlar hakkında konuşmadan önce, bazı demografik göstergeler vermeme müsaade edin; çünkü bir çok anti-siyonist Yahudi herhangi bir organize grubun parçası değildir. Bu gün, İsrail Devleti’nde yaklaşık 5 000.000 yahudi yaşıyor, ki bu nüfusun yaklaşık %20’si Tevrat hükümlerine sadıktır. Oysa, bunların çoğu biraz cahillerdir ve Tevrat hükümlerinin tahrif edilmiş yorumlarına bağlıdırlar. Bu sebeple, (İsrail Devleti) sınırlarının her parçasına elde tutmayı ve bunun için savaşmayı savunan “dindar” Yahudiler olduğunu duyabiliyorsunuz. (İsrail) nüfusunun yaklaşık %10’u “hareidim”; yani Tevrat hükümlerinin gerçek tefsirini takip eden daha sağlam dindarlardır. Bu insanlar, ‘Mesih gelmeden önce herhangi bir Yahudi devletinin kurulmasının bir günah ve vahim bir hata olduğu’na ilişkin inançlarımızı paylaşıyorlar.
Amerika, İngiltere, Belçika ve başka topluluklarda muhtemelen 500.000 hareidim daha var. Nitekim, genel olarak dünyada yaklaşık 1.000.000 siyonist olmayan Yahudi var. Bunlar arasında, Siyonist ideolojiye karşı açık muhalefet ve mücadeleyi savunan yaklaşık 150.000 kişilik daha küçük bir grup vardır. Bu, Satmar, Munkacz, Stolin, the Brisker schools of Talmudic study ve Siyonist kolonizasyon başlamadan önce 1800’lerde ‘Eski Şehir’ (Kudüs)’de yaşamış topluluktan gelen dindar Kudüs Yahudileri olan the Eidah Haredis topluluklarını ihtiva ediyor. Bu son 150.000 grup, daha genel bakımdan tüm Siyonist olmayan Yahudileri temsil etmemize rağmen, bizim organizasyonumuzun görüşlerini temsil ediyor.
Çok yakın işbirliği içinde olduğumuz Satmar hakkında bir kaç söz etmek gerekirse: “Satmar” adı, bizim muhterem önderimiz Haham Yoel Teitelbaum’un (1887-1979) II.Dünya Savaşı’ndan önce haham olduğu Macaristan’daki bir şehirden geliyor. II.Dünya Savaşı’ndan sonra Newyork’a yerleşti ve etrafında kendi okul ağı ve sinagogları ile geniş bir taraftar topluluğu kurdu. O, büyük bir bilge, yazar ve karizmatik bir kişilik idi ve tüm gayretini Siyonizm ile savaşa vakfetti. O’nun yazdığı her kitapta dinleyicilerine bir devlet kurmanın Yahudi kanunlarının korkunç bir ihlali olduğunu ve Yahudi halkına hiçbir fayda getirmeyeceğini; sadece onların durumlarını psikolojik ve ruhsal olarak daha kötüleştireceğini göstermeye gayret etmiştir.
Ayrıntılı bir Siyonizm tanımı verebilir misiniz? Kökleri neye dayanıyor? Kabul edersiniz ki, Masonluk ya da Siyonizm’i, Yahudilik ile özdeşleştiren bir çok insan var. Bunun hakkında, Tevrat ve Talmud’a referansla neler söylemek istersiniz?
Örgütlü anti-siyonizm’ e gelince, zaten T.Herlz zamanında Avrupa Hahamları Siyonist plana karşı net bir duruş sergilemişlerdi. Siyonizme muhalif Hahamlar’dan Ohr Layesharim adlı mektuplar derlemesi 1900 yılında basılmıştı ve daha sonra, Daas Harabanim ve Tikun Olam adlı bunlarla emsal iki kitap daha çıktı.
Ortodoks Yahudi organizasyon Agudath İsrail 1909’da kuruldu ve amaçlarından biri Siyonizm ile savaş idi. Bununla birlikte, Agudath İsrail daha sonra o kadar büyüdü ve çok geniş bir Yahudi yelpazesini o derece kuşatıcı oldu ki, git gide –Filistin’in kolonileştirilmesi vb. ile –Siyonist plana meyletmeye başladılar ve bu yüzden dindar Yahudiler Agudath’tan uzak durdular. The Eidah Chareidis of Jerusalem üyelerinin bir çoğu 1930 ve 40’lar da–1945’teki belirleyici oy ile– Agudath’tan ayrıldılar. 1949’da İsrail Devleti ilk seçimini düzenlediğinde, Agudaht’ın müsaade etmesine rağmen, Eidah’ın üyelerine seçime katılmayı yasaklayınca bölünme derinleşmiş oldu. Eidah’ın anti-siyonist ideologları,”Şehir Muhafızları” anlamında gelen Neturei Karta olarak tanınmaya başladılar. Karta’nın bu gün Birleşik Devletler ve İngiltere’de şubeleri vardır ve kendi web sitesi (nkusa.org) ile faaliyet sürdürmektedir.
Aynı zamanda, Amerika’da 50, 60, ve 70’li yıllar süresince Haham Teitelbaum vaaz verdi ve Siyonisler ve onların devleti (İsrail) karşı yazılar yazdı. 1979’da ölümünden sonra, bu iş devam ettirilemdei; ama O, takipçileri üzerinde iz bıraktı. O, Newyork’ta siyonistlere karşı toplantılar düzenlemeye devam eden Birleşik Devletler ve Kanada Merkezi Hahamlar Konseyi’ni kurdu. Ayrıca, Satmar topluluğu, İsrail hükümetinden para kabul etmeyi reddetmeleri için kutsal topraklardaki okulları desteklemek için milyonlarca dolar göndermeye devam etti. Halihazırdaki yeni teknoloji’den faydalanarak son 10 yıl içinde Satmar aktivistleri, kamuoyuna ulaşmak ve eğitme vasıtası olarak, “Siyonizm’e Muhalif Gerçek Tevrat Yahudileri”ni kurdular.
Siyonizm, Judaizm’i geri plana iten Yahudiler tarafından kurulmuş bir hareket idi. Herzl gibi onların bazıları, çeşitli ülkelerde yaşayan Yahudilerin maruz kaldığı zulme bir çözüm bulmayı amaç ediniyordu. Rus Yahudileri “aydınlanma” hareketi üyeleri gibi başkaları, eski dini terk edip yeni bir vatanda yeni bir dil konuşan yeni bir ulus kurarak, Yahudi halkını ıslah etmekle daha fazla ilgili idiler. Buna karşın, diğerleri Marks ve onun sosyalist prensiplerinin takipçileri idi.
Her halükarda, Yahudilerin eski vatanı Filistin üzerine ırkçı heveslerini odakladıkları gerçeğinin farkında olamadıkları sürece, tüm bu gruplar muhtemelen halihazırdaki Yahudi halkının şevk ve heyecanını kazanmayı başaramayacaklardı r. Yahudi dini kutsal topraklardaki eski zamanlar üzerine bir çok vurgu yapar: Biz, dualarımızda tapınak adaklarını anarız; Tevrat’ın bir çok emri sadece orada ifa edilebilir ve biz sürekli olarak, o zaman geldiğinde Yahudilerin yine kutsal topraklarda yaşayacağı Mesih’in gelişi için umut besliyor ve dua ediyoruz. Bunun için, Siyonizm’in Yahudi halkın en hassas noktasından vurmasına ve bir çoğunun, dindar olanlarının bile, Siyonistlere katılmasına şaşırtıcı değildir. Bu Yahudiler cahildiler ve beklentisi içinde olduğumuz şeyin, tanrı ve Mesih’in kefareti– ki o zaman tüm insanlık huzur ve barış içinde olacak– olduğunu idrak edemediler. Biz, herhangi bir ülkenin fethedilmesi beklentisi içinde değiliz ;zira Yahudilere başka halklarla savaşa kalkışmak kesin bir şekilde yasaklanmıştır.
Sorunun parçası, –ve burada’ siyonistlerin hedefleri ve fiilen varılan nokta arasındaki farka ilişkin sorunuzu atlıyorum– Siyonistlerin ilk yıllarda projeleri hakkında çok toy oldukları idi. Onlar, Filistin’e göç edip bir devlet kurarlarsa hiç kimsenin aldırış etmeyeceğini sanıyorlardı. Orada öteden beri yaşayan başka bir halk olduğunu idrak edemediler. Bu toyluk, dindar Yahudi dünyası için de geçerli idi ve bu yüzden Filistin’ yerleşen bazı dindar Yahudiler kendilerini Filistin’e karşı bir savaş açmış olarak görmediler. Seküler Siyonistler nihayetinde şiddetli bir başkaldırı ile yüzleşecekleri gerçeğinin farkına vardıklarında, zaten iş işten geçmişti ve silahlanmaya başlayıp savaşa hazırlandılar. Bu, bazı dindar anti-siyonist toplulukları şaşırttı; çünkü onlardan bazıları topraklara yerleşmeyi desteklemelerine rağmen, hiçbiri savaşa teşebbüs etmeyi desteklemiyorlardı .
Fakat, şu gerçektir ki, İsrail Devleti’nin kurulması ve onun kanlı tarihi boyunca bazı “dindar Siyonistler” olmuştur. Bu insanlar Judaizm ile Siyonizm’i nasıl bağdaştırabilir? Bu sorunun iki parçalı bir cevabı vardır ve insan ve gruba bağlı olarak muhtelif derecelerde ikisi de gerçektir.
1) Biz, bu gün Tevrat’a inanan ve amel eden bununla birlikte, farklı bir ideolojiyi de desteklemek isteyen bir çok Ortodoks Yahudi grup gözlemliyoruz. Bu insanlar, Tevrat’ı alacak ve kendi ajandalarına uydurana dek çarpıtacaklar. Örneğin, Evrim Teorisine inanan Yahudiler Genesis Kitabı’nı açacak ve onu kendi görüşlerine uyacak şekilde yorumlayacaklar. Yahudi feministler, Yahudi kanunlarına riayet edecek ve aynı zamanda modern zamana uymak için değişiklikler yapacaklar: Sinagogda ibadetleri yürütmeleri gibi… Burada da dindar Siyonizm, melez bir ideolojidir: Seküler düşüncelerde kaynak bulan ve aynı zamanda Tevrat’a itaati muhafaza eden Siyonizm doktrinine inanma teşebbüsü. Ajandaları bu olduğu için, klasik metinlere bu zihin dünyası ile yaklaşırlar (yararlı bir doz cahillik). Talmud’a aşina olan bir kimse bilir ki, hemen hemen her alanda sözleri yanlış yorumlama yolları ve vasıtaları vardır. Talmud’un kendisi (Eiruvin13b) der ki: Bir bilge vardı, ki ölmüş bir kertenkele’nin (Gerçekte Tevrat açıkça temiz olmadığını söylerken) ritüel olarak temiz olduğuna ilişkin 150 sebep öne sürebiliyordu.
Bu dindar Siyonist liderlerin gerçeğidir. Bununla birlikte, takipçileri genel olarak metin ve kaynaklar hakkında hiçbir şey bilmez ve sadece onların açtığı yolda ilerlerler.
2) Cevabın ikinci parçası, siyonizmin, Judaizm açısından önemli olan belli konulara darbe vurmasıdır ve dikkatli düşünmeksizin bir kimse onu gerçek Judaizm ile karıştırabilir. Yahudiler, gerçekte, bir gün sürgünden dönmeyi ve Filistin’e yerleşme beklentisi içindedirler. Bununla birlikte, bu, siyasi ya da askeri bir hareket ile değil, tanrı’nın inayetiyle olacaktır. Judaizm, tarihin şekillenmesinde tanrının iradesini görmeye önem atfetmektedir. Nitekim, Siyonistler, devletin (İsrail) kurulmasına vesile olan tüm olayların aslında tanrının tarihe yön vermesi olduğunu söyleyeceklerdir. Bununla birlikte, biliyoruz ki tanrı bazen günahkarlara başarı ihsan eder, ama böyle bir başarı haklılıklarına bir delili değildir. Tevrat ve Talmud’ta İsrail topraklarını öven, gerçekte bizi sürgünde olmaya yükümlü kıldığı halde, bir devlet kurmaya yönelik yanlış yol gösterecek bir çok malzeme vardır.
Web sitemizde, ziyaretçi yorumları, sorular ve cevaplar başlıklarından teşkil ‘hakkımızda’ denen bir bölüm vardır. Orada, insanların Siyonizm’i müdafaa etmek için yazdıkları bazı yazıları ve bizim onlara verdiğimiz cevapları görebilirsiniz.
Anti-Semitizm nedir? Sizce bu Yahudi düşmanı mı olmaktır? Peki, Mademki Arap ulusları da Nuh Peygamber’in en büyük torunu Şem (Shem)’in soyundan gelmekteler, onlar da Semitik değil midir?
Anti-Semitizm nispeten son zamanlarda– son 200 yıl içinde—Yahudi düşmanlığı ve zulmüne ilişkin eski bir fenomen dolayısıyla uydurulmuş bir terimdir. Exodus kitabı’nı okursanız, Yahudilerin zulme maruz kaldıklarını ve Mısır’da köleleştirildiklerini göreceksiniz. Pers imparatoru Ahasuerus’un danışmanı Haman, tüm Yahudileri öldürmeyi planlıyordu. Suriyeli Grek kral Antiochus Epiphanes Yahudi hükümlerini gözetenlere karşı emirler çıkardı. Hristiyanlık muktedir bir dünya gücü olduktan sonra, anti-semitizm için yeni bir gerekçe yaratıldı; Yahudiler onların Mesihlerini reddetmekle ve O’nu öldürmekle suçlandılar. Avrupa Yahudileri Haçlı Seferleri’nden çok zarar gördüler; Engizisyon ve başka bir çok katliam Hristiyan liderler tarafından tahrik edildi. Yahudi nefretinin en vahim ve en yakın zamandaki tezahürü, elbette Nazilerin Polonya, Rusya, Macaristan ve tüm doğu Avrupa ülkelerindeki yaklaşık 6.000.000 yahudiyi katletmesi idi.
Terim’in makul olmadığı konusunda haklısınız; çünkü Semitler hakikatte Şem (Shem) soyundan gelen tüm insanları ihtiva ediyor. Aynı manada, İbrani (Hebrew) terimi de hatalıdır; çünkü bu, Şem’in büyük torunu Eber’in bütün soyunu ima eder. Dil’in tabiatı böyledir; sözler gelişir ve yeni anlamlar kazanır.
Son zamanlarda Siyonistler anti-semitizm suçlamasını muhaliflerini bastırmaya çalışmak için istismar ediyor ve biz bunun yanlış olduğuna inanıyoruz. Siyonistler ve Filistinliler arasındaki çatışma, din ya da ırklara ilişkin bir çatışma değil, siyasi ya da askeri bir çatışmadır ve bir insan sırf Filistinliler yanında saf tutması yüzünden Yahudilere karşı olmaz.
Anti-Semitizm, İsrail Devleti’ne muhalefet nedeni değildir; fakat kesinlikle bir sonuçtur. Yani, devlete muhalefetleri yüzünden bir çok insan kesin olarak anti-semitik olmuştur. Bu, onların hatalı bir şekilde devlet, onun hedefleri ve faaliyetlerini Yahudi halkı ile özdeşleştirmeleri yüzündendir. Fakat bu hal, hakikat’ten daha fazla uzak olamazdı. Tevrat ve Talmud’u tetkik eden ve emirlerine riayet eden Asli Yahudiler devlete karşıdır ve onun faaliyetlerinde hiçbir şekilde yer almamışlardır. Bu yüzden, bu zamanda bizim organizasyonumuzun çalışmaları çok önemlidir. Biz, Judaizm ve Siyonizm arasındaki farklar hakkında insanları eğiterek, anti-semitizm’ in tehlikeli gelişimini önlemekteyiz.
Modern siyasi siyonizm’in 19.yüzyılın sonlarında ortaya çıkışını bir başlagıç olarak kabul edersek -ki İlk Siyonist Kongre Theodor Hersl tarafından 1897’de Basel’de düzenlendi— ulaşılan arzu edilmiş hedef ve sonuçları arasında ne gibi farklar vardır? İsrail Devleti’nin, kimilerinin dediği gibi, “demir duvar arkasında” bir devlet olduğunu düşünüyor musunuz?
Siyonizm’in asli hedefleri ve sonuçları arasındaki farkı soruyorsunuz. Farklar çok çarpıcıdır. Gerçek Siyonistler Yahudiliği zulüm ve tehlikeden korumayı amaç edinmişlerdi; fakat yarattıkları ülke bu gün Yahudilerin yaşaması için çok tehlikeli bir yere dönüşmüştür. Onlar Yahudi hayatlarını kurtarmayı istediler, fakat devleti ayakta tutmak onlara 28.000’i aşkın Yahudi hayatına mal oldu. Bu, hiç kimsenin tanrı’ya aklı ile üstün gelemeyeceğine olan inancımıza ilişkin bir kanıttır ve tanrı bizden sürgünde kalmamızı istiyorsa, biz kendi faaliyetlerimizle sürgünü sona erdirerek halihazırdaki durumumuzu iyileştirme çabasına giremeyiz ve girmemeliyiz. Biz tanrı’nın hükmünü beklemek zorundayız.
Diğer önemli fark, gerçek Siyonistlerin, yahudiler için seküler bir vekalet yaratmayı istemeleridir. Tevrat’a uymak yerine, Yahudiler şimdi kendi topraklarında yaşıyor, İbranice konuşuyorlar ve bu, kendilerini Yahudi olarak farz etmeleri için kafi geliyor. Onlar, bir vatana ve dile sahip olduklarından bu yana, dünyada her günahı işlediler. Bu, onların vizyonu idi ve maalesef onu uygulamaya sokmak için bir çok şeyi seferber ettiler. Fakat, Yahudi tarihindeki hüküm, Tevrat’a muhalif ideolojilerin tükenip ortadan kalktığına yöneliktir. Dindar bir Yahudi, çocuklarının ve torunlarının hepsinin dindar Yahudiler olmalarını gözetir; fakat seküler Yahudi bunu önemsemez ve bu sebeple, onun torunları çoğu kez yahu olamayacaktır, ya da olsalar bile, onun ideolojisini taşımayacaklardır. Nitekim, seküler bir ideoloji olarak Siyonizm hükmünü yitirmektedir. Tevrat’a inanan Yahudiler, onlara Tevrat tarafından vaad edilmiş bir vatan için savaşmaktan bıkmışlardır. Adeta bundan vazgeçmeye hazırdırlar. Bu gün, haklarında endişe etmemiz gereken dindar Siyonistlerdir. Ulaşmaya ve eğitmeye gayret sarf ettiğimiz kişiler onlardır. Onlar zaten Tevrat’a inanıyorlar ve bu sadece Tevrat’ın gerçekte ne dediğini onlara gösterme meselesidir.
Biz Müslümanlar, 2.Dünya Savaşı esnasında Naziler tarafından öldürülen insanları saygıyla anıyoruz. 2.Dünya Savaşı süresince, Nazilerin” Yahudi Sorununun Nihayi Çözümü” olarak adlandırdığı bir çok soykırım kurbanı olduğunu ve başka azınlık üyelerininde soykırımda can verdiklerini çok iyi biliyoruz. Peki sizce soykırımdan kim sorumludur? Trajik sonuçlara yol açan soykırım hadisesindeki Siyonistlerin oynadığı anahtar rolü açıklayabilir misiniz? Sizin araştırmalarınıza göre, Siyonist planın bir parçası olarak kaç Yahudi kurban edildi?
Soykırım’dan kim sorumlu idi? Hitler ve Nazi’ler. Hitler, herhangi bir bedel ya da rüşvet karşılığında, Yahudi soykırımından vazgeçmeye razı değildi. O’nun, önemli kaynakları ve insan gücünü Yahudileri katletmek için dağıtması ve Rus Yahudilerini katletme amacıyla zamanından önce Rusya’ya saldırması yüzünden, savaşı kaybetmesi dahi tartışılabilir. Generalleri, o’na tren ve ikmal malzemelerini cephede kullanmak için yalvarmışlardı; fakat o, trenlerin Yahudileri ölüm kampına taşınması için kullanılması emretmişti. Diğer Nazi subayları da programla mutabık idi, fakat program hakkında pek de iradeli sayılmazlardı ve rüşvetle ayartılabiliyorlardı . Örneğin; SS subayı Wisliceny, Slovakyalı Yahudilerden sorumlu idi ve Haham Michael Weissmandel, savaş boyunca Yahudileri dışlamaması için ona sürekli olarak rüşvet verebiliyordu. Nihayet, 1944 sonbaharında rüşvet vermeye devam etmeye muktedir olamadı ve Slovak Yahudilerinin hepsi Auschwitz’e götürüldü. O’nun diğer subaylara rüşvet verme ve daha bir çok insanı kurtarma planları vardı; fakat Siyonistler o’na para göndermeyi reddettiler. Macar Yahudileri sorumluluğuna atanan Eichman, siyonistlerden alacağı bir rüşvet için onların tümünü ( yaklaşık 800.000 ) öldürmemeye karar verdi. Eichman, Joel Brand adlı bir yahudiyi temsilci olarak İstanbul’daki Siyonist liderliğe onlardan ” kan karşılığı kamyonlar” istemesi için gönderdi. Macar Yahudileri bin ton çay, bin ton kahve ve on bin kamyon karşılığında öldürülmeyeceklerdi. Fakat Moshe Sharet, Yitzchok Greenbaum ve Siyonist ajansın diğer liderleri, bu Yahudileri kurtarmak için herhangi bir çabaya destek vermenin arzu edilir olmayacağına karar verdiler; çünkü bu, onların İngiliz müttefiklerini gücendirebilir ve kutsal topraklarda bir Yahudi devleti kurma planlarına engel olabilirlerdi. Bu yüzden, Brand’ın misyonunu saklamaya karar verdiler; onu Türkiye Suriye sınırı boyunca ayarttılar; İngilizler, onu Mısır’da hapse attılar ve orada elindeki teslim edilmemiş mesajı ile üç ay süresince, tüm Macar Yahudileri yakılıncaya kadar, kederden bitip tükendi.
Genel olarak, Siyonistler, başka yerlere götürerek Yahudilerin hayatını kurtarabilecekken, esas olarak Filistin’e göç ile ilgili idiler. O zamanın büyük Yahudi organizasyonları nı kontrol ediyorlardı ve büyük miktarlar da paralar emirlerine amade idi.
Siyonistler, bir devlet için çalışarak, Yahudileri korumaya gayret ettiklerini ve II.Dünya Savaşı’ndan önce bir devletleri olsaydı, hepsini kurtarabileceklerin i iddia ediyorlar. Fakat, hakikat bunun aksidir: Bir devlet için çalışarak, yerel Filistin halkını çileden çıkardılar. Filistinlilerin öfkelenmesini istemeyen İngilizler, Yahudi göçüne sert bir şekilde sınırlama getirdiler. Eğer Yahudilerin ırkçı hevesleri olmasaydı, ayaklanma ve şiddet olmayacaktı ve İngilizler, kesinlikle daha fazla yahudinin Filistin’e göç etmesine müsaade edeceklerdi.
Peki siz Bay Cohen İsrail’deki genç Yahudi neslin, İsrail hükümetinin uyguladığı politikalar yüzünden, Tevrat prensiplerinden uzak büyüdüğünü düşünüyor musunuz?
Genç nesil Tevrat’tan uzak mı yetişiyor? Bunun, çok daha uzun bir zaman önce, İsrail Devleti’nin kuruluşunun ilk yıllarında olduğunu düşünüyorum. Avrupalı Yahudi Siyonistler İsrail Devleti’nin kurulmasından çok önce sırtlarını zaten Tevrat’a dönmüşlerdi ve İsrail devleti Sifardik (Sephardic; İspanya, Portekiz ve Kuzey Afrika’dan gelen) Yahudiler’e kapılarını açtığında, bu Yahudi evladın Tevrat eğitimi almamış ve mümkün olduğu ölçüde seküler yetişmiş olmalarını temin ediyorlardı.
Günümüzde, bu mücadele bitmiştir; seküler Siyonizm çöküş içindedir ve İsrail devleti’ndeki bir çok Yahudi Tevrat’a dönmektedir. Şu an, Tevrat Yahudilerini eğitmek ve onlara Siyonizm’in Tevrat’a muhalif olduğunu göstermek bir zorunluluk olmuştur.
Bu gün, biliyoruz ki İsrail Devleti’nin uygulamakta olduğu soykırımdan endişe duyuyorsunuz. Filistinli dini temsilciler ve Filistin hükümet temsilcileri ile ilişkileriniz nasıl? Filistin, acımasız batı emperyalizmi ve Siyonizm ile olan mücadelesinde yalnız mıdır?
Filistin hükümeti ile ilişkilerimizi soruyorsunuz. Aslında biz, siyasi değil, dini bir organizasyonuz ve hiçbir siyasi ilişki içinde değiliz. Biz, Filistinlilere ulaşmaya, onlara sempatiyle baktığımızı ve şiddetle İsrail’in onları maruz bıraktığı zulme karşı olduğumuzu bilmelerini temine çalışıyoruz. Daha çok müslümana ulaşmayı ve her iki tarafın, Judaizm ve İslamiyet’in güzel ve barışçıl doktrinler olduğunu, bunun yanı sıra şiddet ve savaşın, kendi dinlerini suistimal eden ya da yanlış yorumlayan insanlar yüzünden ortaya çıktığını idrak etmeleri için bir tür diyalog sürdürmeyi arzu ediyoruz. Bu yüzden bize, İslam dünyası’nda bunu ifade etme fırsatı verdiğiniz için memnunuz.
Bu, bizi Amerika’nın Ortadoğu’yu özgürleştirme arzusuna ilişkin olan sonraki sorunuza götürüyor. Böyle bir arzu, İslam’a karşı şiddetli bir önyargıya dayanıyor ve aslen, kendi önyargılarınız sebebiyle, başka halkların inanç ve kanunlarını değiştirmeye çalışmak yanlıştır. Biz Yahudiler bunu çok iyi anlıyoruz; çünkü tarihimizde çok defalar prensiplerimizi terk etmemiz için zorlama çabasına girişen liderler yüzünden çok acılar çektik. Bu önyargının bir parçası, tıpkı Yahudi karşıtı algılara neden olan anti-siyonist algı gibi, Amerikalıların askeri çatışması ve belirli Ortadoğu ülkeleriyle (kısmen İsrail meselesi üzerine) alakalı menfaat çatışması da onların, İslam’ın bir şiddet doktrini olduğunu düşünmelerine sebep oluyor. Ayrıca, Amerika kadın ve erkek eşitliği bakımından çok müsamahakar ve liberal bir toplumdur ve onların çarpık bakış açılarından İslam, aşırı derecede kısıtlayıcı görünmektedir. Fakat yine de, herhangi bir ulusun başka bir ulusun kültür ve dini üzerine etkide bulunması yanlıştır.
Irak işgali’ne dair görüşlerinizi sormak isteriz. Amerika’nın asli hedefi nedir?
Irak Savaşı hakkında, yorum yapamam; çünkü organizasyonumuzun bu meseleye ilişkin resmi bir duruşu yoktur. Yapacağım herhangi bir yorum, kendi görüşümle sınırlı olacak ve Tevrat’ı ya da organizasyonumuzu temsil etmeyecektir. Barış aktivistleri bazı takipçileri vardır, fakat Amerika’nın Vietnam Savaşı’ndaki kadar çok değildirler. Bu aktivistlerin, 2004’te Bush’a karşı galip gelememeleri size bir fikir verecektir. Amerika’daki kamuoyu geniş ölçüde bilgisizlikdir. Çok az insan, doğru bir görüş edinmek için gerçekleri yakından takip etmektedir.
Dinler arası diyalog üzerine olan uluslar arası toplantılar son zamanlarda Türkiye’de gündem işgal etmekte. Sizin, siyonist kuruluş ADL tarafından desteklenen bu proje hakkındaki görüşünüz nedir?
Dinler arası diyalog ilginç geliyor; fakat bunun hakkında şu ana kadar çok bilgi edinmedik. Eğer bize bilgi yollarsanız, belki yorum yapabilirim.
Elbette bu konudaki görüşlerimizi, bununla amaçlanan dair olan fikrimizi sizlerle paylaşmak bizi memnun eder, peki Bay Cohen Türkiye’ye son olarak ne iletmek istersiniz?
Bizler, bizimle ilişki kurarak röportaj yaptığınız ve mesajımızı Müslüman kamuoyuna ulaştırmaya olanak sağladığınız için size teşekkür ederim.
Bizler de tüm anti-siyonist Yahudilerin mücadelesinde başarılar diler, siyonist işgal karşısında cesurca durduğunuz için tüm Filistinli kardeşlerimiz adına sizlere teşekkür ederiz.
Bizler teşekkür ederiz.
(Kaynak: Haber 10)

Trackback URL

  1. 14 Yorum

  2. Yazan:Enver Gülşen Tarih: Oca 8, 2009 | Reply

    “Slovakyalı Yahudilerden sorumlu idi ve Haham Michael Weissmandel, savaş boyunca Yahudileri dışlamaması için ona sürekli olarak rüşvet verebiliyordu. Nihayet, 1944 sonbaharında rüşvet vermeye devam etmeye muktedir olamadı ve Slovak Yahudilerinin hepsi Auschwitz’e götürüldü. O’nun diğer subaylara rüşvet verme ve daha bir çok insanı kurtarma planları vardı; fakat Siyonistler o’na para göndermeyi reddettiler. Macar Yahudileri sorumluluğuna atanan Eichman, siyonistlerden alacağı bir rüşvet için onların tümünü ( yaklaşık 800.000 ) öldürmemeye karar verdi. Eichman, Joel Brand adlı bir yahudiyi temsilci olarak İstanbul’daki Siyonist liderliğe onlardan ” kan karşılığı kamyonlar” istemesi için gönderdi. Macar Yahudileri bin ton çay, bin ton kahve ve on bin kamyon karşılığında öldürülmeyeceklerdi. Fakat Moshe Sharet, Yitzchok Greenbaum ve Siyonist ajansın diğer liderleri, bu Yahudileri kurtarmak için herhangi bir çabaya destek vermenin arzu edilir olmayacağına karar verdiler; çünkü bu, onların İngiliz müttefiklerini gücendirebilir ve kutsal topraklarda bir Yahudi devleti kurma planlarına engel olabilirlerdi. Bu yüzden, Brand’ın misyonunu saklamaya karar verdiler; onu Türkiye Suriye sınırı boyunca ayarttılar; İngilizler, onu Mısır’da hapse attılar ve orada elindeki teslim edilmemiş mesajı ile üç ay süresince, tüm Macar Yahudileri yakılıncaya kadar, kederden bitip tükendi.
    Genel olarak, Siyonistler, başka yerlere götürerek Yahudilerin hayatını kurtarabilecekken, esas olarak Filistin’e göç ile ilgili idiler. O zamanın büyük Yahudi organizasyonları nı kontrol ediyorlardı ve büyük miktarlar da paralar emirlerine amade idi.
    Siyonistler, bir devlet için çalışarak, Yahudileri korumaya gayret ettiklerini ve II.Dünya Savaşı’ndan önce bir devletleri olsaydı, hepsini kurtarabileceklerin i iddia ediyorlar. Fakat, hakikat bunun aksidir: Bir devlet için çalışarak, yerel Filistin halkını çileden çıkardılar. Filistinlilerin öfkelenmesini istemeyen İngilizler, Yahudi göçüne sert bir şekilde sınırlama getirdiler. Eğer Yahudilerin ırkçı hevesleri olmasaydı, ayaklanma ve şiddet olmayacaktı ve İngilizler, kesinlikle daha fazla yahudinin Filistin’e göç etmesine müsaade edeceklerdi.

    bunları Garaudy yazdığında fransa’da yasaklandı ve anti-semitist ilan edildi. bilmeyen ya da “kulaktan dolma” konuşanlara…

  3. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Oca 8, 2009 | Reply

    Enver Bey,

    İsrail’in son saldırılarıyla ilgili yazı ve makaleleri takip ediyorum ve zaman buldukça da fikrimi belirten yorumlar yazıyorum.Ancak siz farkında olamasanız da bazı yorumlarınızda bu yorum hakkını ciddi biçimde kısıtlamaya yönelik bir tavır içindesiniz.Her yorumunuzun sonunda görüşlerine katılmadığınız kişileri”kulaktan dolma”bilgi sahibi olmakla itham etmek,sanırım başvurulacak bir eleştiri yöntemi olmasa gerek.Bizler okur olarak fikrimizi belirtiriz.Doğru olur,yanlış olur.Fakat bu size her yorum yazanın bilgisini sınama hakkı vermez.Yahudilikle ilgili bir konu tartışıldığında da hepimizden teolog olması gerektiğini düşünmüyorum.Ha,siz bu konuyu daha zengin kaynaklara başvurarak işleyebilirsiniz.Buna bir itirazım yok;bir okur olarak da bilgilenir ve aydınlanırım.Nitekim yazılarınızı keyifle okuyan bir okurunuzum.Ama lütfen bunu başımıza kakma anlayışından vazgeçin.Zira hayat bilgisi sadece yazılı kaynaklardan ibaret değil…Kişi mantığını kullanarak da hayatı,gerçekleri idrak edebilir,olay ve fikirler arasında mukayase kurabilir(ya da en azından böyle bir hakka sahip olmalı).

    Saygılarımla.

  4. Yazan:Hasan Tarih: Oca 8, 2009 | Reply

    december18th.org isimli sitede, Yahudi anti-militarist ve vicdani retçiler ile ilgili bilgiler bulabilirsiniz. Aynı zamanda, internet üzerinden “Siyonizm Karşıtı Hahamlar birliğinin” Hizbullah lideri Nasrallah’a yazdığı mektubu da okuyabilirsiniz. Her Yahudi siyonist değildir. Aynı zamanda Yehova’nın Yahudilere devlet kurmayı yasakladığını düşündüğün için İsrail devletine karşı olan Yahudiler de var.

  5. Yazan:Enver Gülşen Tarih: Oca 8, 2009 | Reply

    aziz bey,
    sanırım yorumumu anlamadınız. yorumum, sever bey’in yazısını “kulaktan dolma bilgilerle” yazıldığı iddiasıyla(ve muhtemelen okumadan) yargılayanlara bir göndermeydi. bundan ne fazla ne eksik anlamı var yorumumun!

  6. Yazan:Cüneyd Tarih: Oca 9, 2009 | Reply

    Gülsen Bey madem bana bir “gönderme” yapmak istediniz, bunu biraz daha anlamli yapsaniz. Yukardaki yaziylan antisemit Roger Garaudy (cünkü öyle birisi, bir iki yazisini daha okursaniz) yaziylan bagi bende tam kuramadim. Ayrica yahudilik, yahudiligin ve Israel in tarihi hakkinda sirf Roger Garaudy göstermessiniz insallah. Tavsiyem Tom Segev in “Once upon in Palistine” , o da resmi Israil tarih söylemini eslitiren bir tarihci. Bu da benden bir tavsiye olsun

  7. Yazan:Enver Gülşen Tarih: Oca 9, 2009 | Reply

    garaudy’yi anti-semitist diye damgalayanlar tanımazlar bile garaudy’yi. ben sosyalist parti yöneticisi olduğu dönemden bu güne kadar tüm kitaplarını okudum garaudy’nin. ama israil karşıtı her yazı (bugün bir imza kampanyasında benim taraf’ta çıkan yazım da anti-semitist diye damgalanmış) anti-semitist diye damgalaarak adeta israil eleştirileri engelleniyor.

  8. Yazan:Sever IŞIK Tarih: Oca 9, 2009 | Reply

    Enver bey
    Antisemitizm eleştirisi, israil’in politikalarını eleştiren yazılara getirilebilecek en ucuz eleştiridir!
    Antisemitizm bugün muazzam bir istismar kaynağıdır. Bir kılıç vazifesini deruhte temektedir.
    Düşünsenize ben yazımın ilk cümlesinde siyonizmin sekuler bir ideoloji olduğunu söyledim. Ateist ve dindar siyonistlerden bahsettim. Yazının sonuna kadar gelecek eleştirilerin bilincinde olarak bu ayırımı fazlası ile vurguladım.
    Ama yetmedi. Anti-semitik olmaktan kurtulamadım.

    Garaudy ile ilgili yargınıza da tamamen katılıyorum. Soykırımın kabulü üzerinden yapılacak farklı bir yoruma bile pek tahammül yok.

    Bu perspektiften siynonizm-karşıtı Y.Cohen’in de Anti-semitist olması gerekir.

  9. Yazan:Cüneyd Tarih: Oca 9, 2009 | Reply

    Enver Bey bu konuda anlasalim. Israil hükümetini ya da devletini eslestirmek antisemitisim degildir. Hatta siyonizim elestirmek de antisemitim degil. Ama Israel devletinin yaptiklarini yahudilige dayandirmak, bütün yahudligi kötülemek antisemitisimdir, ve burada bazi arkdaslar bunu belkide bilmeyerek yapiyorlar. Benim demek istedigim elestirdigmizde biraz daha hasas olalim, aksi takdirde batinin neoconcularindan hic bir farkimiz yok.
    Garaudye gelince. Tamam belki adam 100 % antisemitis degil, cünkü hicbir yerde yahudilerin katledilmessini savunmuyor, bu konuda hakkini yemeyelim. Ama o ünlü kitabinda yaptigi tarihi gercekleri crabitarak resmen holaucaustu redetmek ya da kücük görmek. Tamam Israil in “kurulus mitini” elestirelim, Israil i elestirelim, ama Garaudy gibi degil. Bunu zaten Tom Segev gibi israilli tarihciler yeterince ve objektiv bir sekilde arsivleri inceleyerek yapiyor. Ve allah askina bu konuda sirf Roger Garaudyden baska adami kalmadi okunacak.

  10. Yazan:Enver Gülşen Tarih: Oca 9, 2009 | Reply

    vicdani bir yazı yazmaya çalıştım. taraf’ta yayımlanan yazı burada “gazze’den kendimize bakmak” olarak yayımandı. şimdi anti-semitizme karşı imza kampanyası düzenleyen bir grup kişi (ki kampanyayı başlatan kişi, yazı sonrası bana ‘avrupada olsanız ırkçılıktan yargılanmanız lazım’ demişti. bu kişi, israil lübnanı bombaladığı sıralarda israil’i cansiperane savunan yaızlar yazmıştı özgür gündem gazeteisnde…)benim yazımı buna örnek göstermiş. şimdi bu insanlara göre israil’i eleştirmek, orada ölen bebeklere acımak, ağlamak bile anti-semitiz. bir anlamda artık anti-semitizm demokles kılıcı gibi. öyle olunca ne dünyada ne de türkiyede israili eleştiremiyor insanlar…ama bir avuç israil yaltakçısından korkacak halim yok. ellerinden geleni artlarıa koymasınlar.

  11. Yazan:Cüneyd Tarih: Oca 10, 2009 | Reply

    Evet Gülsen Bey
    böyle seyler batida sol kesimdede var. Yani Israelin yaptigini elestirmek sanki sucmus gibi algiliyorlar ve hemen herkeze bir antisemitizm yaftasi koyuyorlar. (Ama üzülmeyin zamaninda malum kisiler Etyen Mahcubyana Agos Sivan Nisanyani atilmasi icin baski yapmislardi, ama birsey olmadi. Bu arkdaslar biraz tuhaf)
    Tabi konuyu biraz daha obkektif bakmak lazim. Tamam Israelin Gazze de yaptigi insanliga karsi islenmis bir sucu. Bunu hic kimse inkar etmiyor. Ama ben yinede (Israile yalakalik yapma niyetim yok) kendime soruyorum: Hamasin hic mi sucu yok? Hamas neyi savunuyor, Filisitin halkinin özgürlügnümü, yoksa kendi cikarlarimi? Hamasin Israil devletinin varligi kabul etmemesi ne kadar mantikli ve gercekci? Her ne kadar cok etkili olmasalar ve Israil in attigi bomblar ve yarattigi tahribat yaninda “ciliz” kalan Hamasin Israil sivillere karsi attigi roketler mesrumu? Bir devlet – tabi orantili güc kullanarak – kendi vatandaslarini savunma hakki yokmu?
    Amacim Israil e yalakalik yapmak ya da gazze halkinin cektigi acisini kücümsemek degil. Ama konuyu biraz daha genis bir perspektiften bakmak, hemde biraz öz elsitriri yapmak istiyorum.
    Mesela beni hep su rahatsiz etti. Bir iki sene önce Irak ta hergün 100 lerce kisi ölüyorlardi. Ama hic kimse buralarda sokaga cikmadi. Niye? Müslüman Müslümani katlettiginde niye sesiz kaliyoruz da, ne zaman bir hiristiyan ya da bir yahudi bir müslümani öldürse sokaga cikiyoruz? Bu sorulara daha hala cevabimi alabilmis degilim.

  12. Yazan:Enver Gülşen Tarih: Oca 10, 2009 | Reply

    İsrail bir devlet mi? 1948’de, 1967’de ve şimdi İsrail’in topraklarına bir bakın. o toprakları nasıl bir işgali, nasıl bir zulmü gösteriyor daha net görebilirsiniz. israil bir işgalci terörist devlettir. yaşama hakkı insanların toppraklarını her geçen gün biraz daha biraz daha işgal etmekle olmaz. bakın batı şeria’da bir mahaleden bir başaksına israil knotrol noktalarından geçmeden gidemezsiniz. gazze malum. şimdi 1967 sınırlarına dönülmeden (ki hamas da bunu kabul etti.) orada barış olması mümkün değil. israil ise bırakın bunu kabul etmeyi, gün getikçe batı şeria’ya daha fazla yerleşim yeri açıyor. gazze’ye yaptıkları da belli. bu aşamada biraz insaflı olak lazım. filistinlileri düşünün. 1948’de tepeden birileri “biz geldik hadi çekin gidin” diyor şaka gibi. o şaka şimdi toprakların tümünü ele geçirecek kadar gerçek oluyor. sonra hamas’la israil’ aynı kefeye koyuyorlar. bu ya orasının tarihini hiç bilmemek, ya da bugün bazı platfromlarda yapıldığı gibi israil propogandisti olmakla açıklanabilir, başka türlüsü mümkün değil bence.

    cüneyd bey, israil orada igalcidir bunu görmek lazım. b işgalcilik ise her geçen gün biraz daha artıyor. sonra israil çok mahir bir propogandayla (ki türkye’de yazım sonrası o propogandistlerle müşerref olmuş bulundum ben de) durumu tam tersiymiş gibi gösterebiliyor. filistin israile yaşama hakkı vermiyormş gibi. yahu adama insaf yahu derler böyle bir durumda. siz insanların topraklarının %90ını işgal edecek gerisini ise her allahın günü bombalayacaksınız, o insanlar o toprakların %20sinde devlet kurmaya bile razı iken seçtiklerini kabul etmeyeceksiniz , sonra da “bizim yaşama hakkımızı tanımıyorlar” diyeceksiniz. buna son derece utanmaz bir propoganda derler ki israil bu tanmazlığın lobisine (türkiye dahil) fazlasıyla sahip bence…

  13. Yazan:Cüneyd Tarih: Oca 11, 2009 | Reply

    Enver Bey,
    sizinlen katildigim konu Israil devletinin Bati Seriayi ve Gazze seridini isgal ettigini ve Israeilin 1967 sinirlarina geri cekilmesi. En azindan bati seria daki yasal olmayan yerlesim brimlerini kapatmasi lazim. Ve evet 1948 Israil büyük bölgeleri ellerini gecirdi ve orada yasayan arablarin büyük cogunlugunu kovdu (tabi bazilari kendi kacti).
    Ama su gercekte var: Israil 1948 de kuruldugunda ertesi gün arab devletleri ona saldirdi, Israil saldirmadi: Ha tabi israil ordusu (hos o zamanin israil ordu IDF gibi güclü degilerdi) arab devletlerin ordularini yendi ve bir nevi ganimet sevdasina dalip, cogu yerlere haksiz bir sekilde isgal etti.
    Ama yinede Israil devleti bir gercek. Ve Israil devletin (en az 1967 sinirlari icinde) var olma hakki var. Ve siz ister buna simdi Israil yalakaligi deyin, ister bilmemne, ama biz müslümanlar bu gercegi kabul etmesek, filistin sorunu hic bir zaman cözülmeyecek.
    Konuya biraz daha objektif bakmamiz lazim. Bizim burada hamaset edebiyati yapmamiz, Beyazit Meydanin da israil bayragi yakmamiz, gazze de ölen cocuga ne faydasi var. Dedigim gibi Irak da müslüman müslümani oldürdügünde görmemezlikten geliyoruz hic bir tepki vermiyoruz, ama baska bir gayri müslüm bir müslümani öldürdügünde bagirmaktan sesimiz kesiliryor. Ben burada biraz daha tutarlilik beklerdim, ama nedense kimse Beyazit meydanina gitmiyor? Kinlen, düsmanliklan hicbir yere varilmaz. Yahu müslüman olmam icin bir düsmanimi olmasi gerekiyor????

  14. Yazan:ç-z Tarih: Oca 12, 2009 | Reply

    Ama yinede Israil devleti bir gercek. Ve Israil devletin (en az 1967 sinirlari icinde) var olma hakki var.(Cüneyt)

    İsrail niye kendini tehdit altında hissediyor – Benny Morris / The New York Times

    Bugün birçok İsrailli, duvarlar – ve tarih – 60 yıllık ülkelerinin etrafını çeviriyormuş gibi hissediyor. Tıpkı İsrail’in 1967 Haziran ayının başında Sina Yarımadası’nda, Batı Şeria’da ve Golan Tepeleri’nde Mısır, Ürdün ve Suriye ordularını yendiği Altı Gün Savaşı’nı başlatmasından hemen önce hissettikleri gibi.
    40 yıldan fazla bir zaman önce Mısırlılar Birleşmiş Miletler Barış Gücü’nü Sina-İsrail sınırından göndermişti, Kızıldeniz’in güneyindeki Tiran Boğazı’nda deniz ve hava trafiğini İsrail gemi ve uçaklarına kapatmıştı ve yedi zırhlı ve piyade askeri birliğini İsrail sınırına konuşlandırmıştı. Mısır, Suriye ve Ürdün ile askeri anlaşmalar imzalamış, Batı Şeria’ya askeri birlikler yerleştirmişti. Arap radyoları İsrail’in yıkılma zamanının geldiği hakkında mesajlar yayıyorlardı.
    İsrailliler, daha doğrusu İsrailli Yahudiler şimdi, anne ve babalarının o kıyameti andıran günlerde hissettiklerinin aynısını hissetmeye başlıyorlar. İsrail bugün çok daha güçlü ve zengin bir ülkedir. 1967’de sadece iki milyon civarında Yahudi vardı – bugün yaklaşık beş buçuk milyon var – ve ordunun elinde nükleer silahlar yoktu. Buna rağmen nüfusun büyük bölümü geleceğe kötü bir şeylerin olacağı öngörüsüyle bakıyor.

    Bu kötü bir şeylerin olacağı öngörüsünün iki genel kaynağı ve dört özel gerekçesi var.

    Genel sorunlar basittir. Birincisi, Arap ve geniş İslam dünyası, İsrail’in 1948’den bu yana taşıdığı umutlara rağmen ve Mısır ve Ürdün ile 1979 ve 1994’te imzalanan barış anlaşmalarına karşın gerçek anlamda İsrail’in kuruluşunun meşruluğunu hiç bir zaman kabul etmedi ve [İsrail’in] varlığına karşı çıkmayı sürdürüyor.

    İkincisi, Batı, Yahudi Devleti’nin Filistinli komşularına davranışına kuşkuyla bakarken Batı kamuoyu (ve demokrasilerde hükümetler kamuoyunun çok fazla gerisinde kalamazlar) yavaş yavaş İsrail’e olan desteğini azaltıyor. Yahudi soykırımı Holokost giderek silikleşen ve etkisizleşen bir hatıra haline geliyor ve Arap devletleri giderek daha cesur ve daha kendine güvenli oluyor.

    Daha özel olarak, İsrail korkunç bir tehditler birleşimi ile karşı karşıyadır. Doğusunda İran, çoğu İsraillinin ve dünyadaki istihbarat örgütlerinin birçoğunun, nükleer silahlar üretmek için dizayn edildiğine inandığı nükleer projesini çılgınca sürdürüyor. Bu, İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejad’ın İsrail’i yıkmak yönündeki aleni tehditleri – ve rasyonel olmadığını vurgulayan, Holokost’u ve İran’da homoseksüelliğin varlığını inkâr etmesi – ile birleşince İsrailli politikacıları ve İsrail ordusunu gergef çivileriyle tutturulmuş gibi geriyor.

    Kuzeyinde, yine İsrail’i yıkmaya yeminli ve İran’ın vekili olarak işleyen Lübnanlı köktenci Hizbullah örgütü 2006’da İsrail’le savaşından bu yana tamamen yeniden silahlandı. İsrail istihbarat tahminlerine göre Hizbullah’ın şimdi Suriye ve İran tarafından sağlanmış, 2006’da sahip olduğunun iki katı oranında 30-40 bin arası Rus yapımı roketten oluşan cephanesi var. Bu roketlerden bazıları Tel Aviv’i ve İsrail’in nükleer tesisinin bulunduğu Dimona’yi kapsayan menzile sahip. Eğer İsrail ile İran arasında bir savaş çıkarsa Hizbullah’ın da buna dâhil olması beklenir (şimdiki İsrail-Filistin çatışmasına dâhil olması da pekâlâ mümkün).

    Güneyinde, Gazze’ye hâkim olan ve kuruluş bildirgesinde İsrail’i yıkmayı ve Filistin’in her santimetrekaresine İslami kural ve hukuk getirmeyi vaat eden İslamcı Hamas hareketi ile yüz yüzedir. Hamas’ın bugün sayıları binleri(!!!) bulan bir ordusu var. Ayrıca, ev yapımı Kassam roketleri ve Mısır’ın çoğu zaman göz yumduğu Sina’daki yeraltı tünellerden kaçırılan ve İran tarafından finanse edilmiş Rus yapımı Katyuşa ve Grad füzelerinden oluşan büyük bir cephanesi mevcut.

    Geçen Haziran ayı İsrail ve Hamas altı aylık bir ateşkes için anlaştılar. Bu istikrarsız sükûnet İsrail sınır yerleşim birimlerine füze atan Gazze’deki silahlı gruplar tarafından düzenli aralıklarla ihlal edildi. İsrail buna Gazze’ye yapılan sevkiyatları düzenli aralıklarla durdurarak yanıt verdi.
    Kasım’da ve Aralık başında Hamas füze saldırılarını artırdı ve sonra da tek taraflı olarak ateşkesin sona erdiğini resmen ilan etti. Bunun üzerine İsrail halkı ve hükümeti Savunma Bakanı Ehud Barak’ın elini serbest bıraktı. Onun da ilk hareketi [27 Aralık] Cumartesi günü İsrail’in Hamas’a yönelik çok etkili hava saldırısı oldu. Hamas güvenlik ve yönetim binalarının çoğu harabeye çevrildi ve yüzlerce Hamas askeri öldürüldü.

    Fakat bu saldırı, fanatik bir rejim tarafından yönetilen ve duvarlarla ve geçiş noktalarıyla sıkı sıkıya çevrelenmiş bir buçuk milyon yoksul ve umutsuz Filistinlinin yaşadığı Gazze Şeridi’nin ortaya çıkardığı sorunu çözmeyecektir.

    Gazze’yi işgal etmek ve Hamas’ı yıkmayı hedefleyen büyük bir İsrail kara harekâtı muhtemelen hedefine ulaşmadan mülteci kamplarının sokaklarında batağa saplanacaktır. (Ve eğer bu hedeflere kısmen ulaşılsa dahi Gazze’de yeni bir İsrail hâkimiyeti ilgili hiç kimse tarafından hoş karşılanmayacaktır.)
    Füze saldırılarını engellemek ve Hamas savaşçılarını öldürmek amaçlı zırhlı araçlarla sınırlı ve küçük çaplı saldırılar daha büyük olasılıktır. Fakat bunların da, Türkiye ve Mısır aracılığıyla yeni bir geçici ateşkes sağlamak için yeterli baskıyı uygulayacak olabilmesine rağmen, örgütü dize getirmesi olası değildir. Geçici bir ateşkes, kendini toparladığında Hamas’ın İsrail’in güneyine yeniden füze saldırılarına başlamasının, gündüzün geceyi izlemesi kadar kesin olmasına rağmen, elde edilebilecek azami şeydir gibi görünüyor.

    İsrail’in varlığına dördüncü tehdit dâhilidir. Ülkedeki Arap azınlığa dayanır. Geçmiş iki on yıl boyunca İsrail’in bir milyon üç yüz binlik Arap vatandaşları*, birçoğu Filistinli kimliklerini açıkça beyan ederek ve Filistin ulusal amaçlarını kucaklayarak radikalleştiler. Sözcüleri, sadakatlerinin halklarına olduğunu, ülkeleri İsrail’e olmadığını söylüyorlar. İsrail demokrasisinden yararlanan cemaat önderlerinin birçoğu, neredeyse aleni olarak 2006’da Hizbullah’ı desteklemişlerdi* ve (şu ya da bu şekilde) “otonomi” ve Yahudi Devleti’nin tasfiyesi taleplerini sürdürüyorlar.

    Savaşlardaki Arap zaferi değilse de demografi böyle bir tasfiyenin reçetesini öneriyor. Aile başına dört veya beş çocukla İsrailli Arapların doğum oranı (İsrailli Yahudilerin aile başına iki veya üç çocuğuna karşı) dünyadaki en yüksek doğum oranları arasındadır.
    Mevcut trendin sürmesi halinde Araplar 2040 veya 2050’de İsrail nüfusunun çoğunluğunu teşkil edecekler. Hatta önümüzdeki beş veya on yıl içinde (İsrailli Araplar, Batı Şeria ve Gazze’de yaşayanlarla birlikte) Filistinliler, (Ürdün Nehri ile Akdeniz arasında kalan) Filistin’in nüfusunun çoğunluğunu oluşturacaklar.

    İsrailli Araplarla Yahudiler arasındaki gerginlik şimdiden ikna edici siyasi bir unsurdur. 2000’de ikinci intifadanın başında binlerce Arap genci İsrail’deki ana caddeler boyunca ve etnik olarak karışık olan şehirlerine ayaklanmıştı.
    Son iki haftada, daha küçük çapta olsa da, benzer ayaklanmaların yeniden ortaya çıktığı görüldü. İsrailli Yahudiler gelecekte İsrailli Arapların daha fazla şiddet ve teröründen korkuyor. Yahudilerin birçoğu Arap azınlığı potansiyel bir beşinci kol olarak görüyor.

    Bu özel tehditlerin ortak olan tarafı konvansiyonel olmayışlarıdır. İsrail 1948 ile 1982 yılları arasında konvansiyonel Arap ordularıyla göreceli olarak iyi baş etti. Gerçekten de mükerrer defalar onları yenilgiye uğrattı. Fakat İran’ın nükleer tehdidi, uluslararası sınırlar ötesinde ve sivil nüfus yoğun olduğu yerlerde faaliyet gösteren Hamas ve Hizbullah gibi örgütlerin yükselişi ve İsrailli Arapların devletlerine(!) karşı artan yabancılaşması ve düşmanlarla özdeşleşmesi(!!!)tamamıyla farklı bir zorluklar dizisi sunmaktadır. Ve Batılı demokratik ve liberal davranış standartlarına bağlı İsrailli liderler ve halk bunları karşılamayı özellikle zor buluyorlar.

    İsrail’in son iki haftadır hissettiği, duvarların etraflarını çeviriyor olması duygusu şiddetli bir tepkiye yol açtı. Yeni gerçekler çerçevesine bunu daha güçlü patlamaların izlemesi şaşırtıcı olmayacaktır.

    Benny Morris, Ben-Gurion Üniversitesi’nde Ortadoğu tarihi profesörü ve yeni yayımlanmış “1948: İlk Arap-İsrail Savaşı’nın Tarihi” isimli kitabın yazarıdır.
    07 Ocak 2009
    http://www.salom.com.tr/news/detail/10491-basindan–Israil-niye-kendini-tehdit-altinda-hissediyor—Benny.aspx

    Bu yazının ing.orjinali için;
    http://www.nytimes.com/2008/12/30/opinion/30morris.html?_r=2&pagewanted=1&ref=opinion

    *Bir başka yazısında Benny Morris bu İsrail’in Arap vatandaşlarını İsrail devletine “başkaldırmışlar” olarak tanımlıyor.Anlaşılacağı üzere İsrail orada 2 devlet ve milletli (1967 sınırları içinde)bir yapıya hiç mi hiç taraf değil,

    Benny Morris ‘in şu yazısından(18 temmuz’da kaleme alınmış!) da anlaşılacağı üzere sorun Filistin-Hamas üzerinden İran.

  15. Yazan:Aylin Tarih: Haz 14, 2018 | Reply

    ATATÜRK,E ALCAKCA SALDIRMISSINIZ, YAZIKLAR OLSUN. BENDE SAYFANIZI ADAM YERINE KOYMUS NE GÜZEL OKUYORDUM.
    BASKA AGIR KELIMELERDE YAZMAK ISTERDIM AMA TERBIYEM MÜSADE ETMIYOR..YAZIK

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin