RSS Feed for This Post

Toplum, Bir Kurtarıcılar Cehennemidir

Topraklarımız kahraman yetiştirme konusunda hiçbir ülkeye nasip olmayacak kadar münbittir. Bizimkiler, bilmem hangi nasipsizlerin kahramanlarını kim bilir kaça katlar. Onun için saymaya kalkışmayın altından kalkamaz, nafile nefes tüketir, yorulursunuz. 
 
Tüm kahramanlarımızı varlık sebebi ise, içlerinden coşku halinde dışarıya taşan, insanlarımızı ve vatanımızı daim içinde bulundukları cehennemden/karanlıktan kurtarma güdüsüdür! O kadar çok kurtarıcımız var ki… ellini sallasan ellisi. Ergenekoncusundan siyasetçisine, uyuşturucu kaçakçısından silah tüccarına, mafyasından dolandırıcısına, katilinden soyguncusuna, ihale takipçisinden çetecisine herkesin ağzında aynı nakarat; “ne yaptıysam vatan için yaptım!” 
 
… 
 
“Mesih bekleme olgusu” ve kaygısı insanoğlunun tarihi kadar eskidir. İçinde yaşanılan kötü ahvale çare ve çözüm bulamayan ya da çözüm ve çarelerini yaşama aktarma irade ve kudretine sahip olamayan kitleler, geleceği muhakkak olan kurtarıcılarını beklerler. Beklenilen şafak doğmasa da önemli değil, toplumlar kendi kurtarıcılarını ve kahramanlarını çoğu kez kendini imha etme pahasına kendileri yaratırlar.  
 
Tüm karizmatik liderler, kahramanlar ve kurtarıcılar bir “umut sosyolojisi”nin uzantılarıdır. Herkese umut vaat ettiği sürece, varlıklarını öyle veya böyle devam ettirirler. İnsanlık tarihine bir kuşbakışı gezinti bile toplumların en çok kendi yarattıkları sahte kahramanlardan ve kurtarıcılardan çektiğini gösterir. Toplumlar, su başlarını tutanlar değiştikten sonra, kurtarıcıları var etmek için gösterdikleri gayretten daha fazlasını onlardan kurtulmak için gösterirler. Çünkü tüm kurtarıcılar, azad etiklerinin başlarına basarak yükselirler. 
 
Neyzen Tevfik, hayatında ilk defa sinemaya gider, izlediği filmde ormanlar kralı Tarzan’ın vahşilerin elinden kurtardığı kıza yaptıklarını gördükten sonra, “böyledir” demiş, “bu kurtarıcılar böyledir.” 
 
Bu kurtarıcılar(!) böyle olmasına böyledir de, yine de toplumlar kurtarıcı bekleme özleminden vazgeçmezler. Özgür ve bir başına yaşamaya cesaret edemediğimiz için bu yaşam ve yaşamı tanzim etme işini tapındığımız kahramanlara havale ediyoruz. Kahramanlar, içimizdeki “özgürlükten kaçış”ın ve “totalitarizmin arzusu”nun göstergeleridir. Bir toplumun ne kadar az kahramanı ve kurtarıcısı varsa, o toplum o kadar çok olgun ve  özgürdür.  
 
Bireyler “kendi akıllarını kullanma cesareti gösterip”, kendi bilinçleri ile kendi zindanlarını aşıp, kendilerini hakiki bir “özne” olarak inşa ettikleri sürece kahramanlara ihtiyaç duymazlar.  
… 
 
“Toplum, bir kurtarıcılar cehennemidir” diyor Cioran, evet bir kurtarıcılar cehennemi… 
 
Seçim vesilesi ile hangi yöne yüz çevirsek bir kurtarıcı ve bu sahtekar kurtarıcıyı omuzlayan bir güruh ile karşılaşıyoruz. 
Bir farkla ki, ak ile kara, at ile it izinin birbirine karıştığı şu hengamede kurtarıcılar daha çok kurumsal kimliklerle karşımıza çıkıyorlar. 
 
O kadar yüksek perdeden atıyorlar ki… Bilmediğimiz ne kadar çok esaretin altındaymışız! 
 
Kimi bizi geçmişin karanlığından, kimi bir türlü olgunlaşamayan toplumdan, kimi dinsizlikten ve imansızlıktan, kimi derin devletten, kimi Kürtlerden, kimi Türklerden, kimi askerden, kimi dincilerden, kimi Avrupa’nın gizli emellerinden, kimi Amerika’nın sinsi bölme planlarından, kimi her taşın altından çıkan siyonizmden, kimi içerdeki gizli düşmanlardan ve işbirlikçilerden, kimi enflasyon canavarından, kimi trafik canavarından, kimi köhneleşmiş bir şahsiyetten, kimi gerici bir zihniyetten, kimi fukaralıktan, kimi burjuvalardan….dan…dan… 
 
Ve doğal olarak her kurtarıcının bizi götürmek istediği bir cennet var ki, işte orası bir diğer kurtarıcının cehennem olarak bellediği ve bellettiği kabus.. 
 
Toplumlar, daima bir bireylerden farklı tahayyül eder ve ona göre davranırlar.  
Binlerce insan daima Godot’yu bekler durur. Çünkü insanlarda muazzam bir “adlatılma arzusu” da vardır. Onlar gerçeği ve olanı değil, olmasını istedikleri şeyleri duymak isterler, ve ekmek arası döner arkası konserlere yüzde yedi oy verirler. 
 
İnsanlar, bilinçlerini ve umutlarını iğfal eden kurtarıcıları alkışlamaktan vazgeçip, onlardan paçayı sıyırdıkları gün, aradıkları şeyin kapılarının hemen eşiğinde olduğunu göreceklerdir.

Trackback URL

  1. 10 Yorum

  2. Yazan:Mustafa Akbas Tarih: Ara 3, 2008 | Reply

    Bu makale beni cok düsündürdü. Bizi yani biz Türkleri Ulu Öndermiz Atatürk gavurlarin elinden kurmamis.Makalenin vurguladigina göre bizim Ülke Atatürkün cehennenmi oluyor!! Aman Allahim ne korkunc birsey. Kurtarici coklugu olayi cok dogru..yani aygitini sallasan bir kurtariciya carpacaksin:-)

  3. Yazan:Mustafa Tarih: Ara 4, 2008 | Reply

    Eski toplumlarda yani göcebe ve boylar ve kabileler ve asiretlerde yasayan insanlar o zamanlarin sartlarinda daima tehdid icinde yasarlardilar. Tabiatden gelen tehlike ve düsmanlardan gelen tehdid ile yasar giderlerdi. Insanlar o sartlara göre yasam bicimi ve degerler üretmisler nice nesillerin tecrübesi ile bir takim adet ve töreler türedi. Bu adet yasanti ve törelerin hepsi ancak o sartlarda “mantikidir”. Mesela baba sadece egitmen degil ayni zamanda politik bir yöneticidir ve emniyetden mesuldur. Dolayisi ile “itaat” cok önemli olur eger bütün aile veya asiret yasayacaksa. Türklerin islamdan evvelki hayatlarinda “alp” tipi denen kahraman ve kurtarici cok önemli cünkü harikulade tehlike ve belalari yok edecek ve yenecek yeni kaide ve güc ortaya koyacak harikulade “alp” lazimdir. Dede Korkut hikayelerine bakila. Ne zaman selcuklular büyük devlet kurdular ve Osmanlilar sistematik ve teskilatli devlet kurdular kahramanlar artik toplumun icinde degil kenarindalar: mesela akincilar. Osmanlinin yikilis döneminde 19.sonlarinda batinin dünyayi sömürmesi ve isgal etmesine karsilik mesela Abdulkadir Cezairi ve Seyh Samil gibi kahraman tipleri meydana geliyor. Aynisi bizim icinde gecerli. Sürekli gerileme istiklal savasini yenmemiz ile dönüm noktasi tecelli etti. Kahraman bir takim ahlaki degerleri yüceltme fonksiyonu olur : adalet, cesaret, iyilikler icin canini feda etme…insanlarin bu degerlere inanmasi icin kahramanlar gerekli. Toplum bunu kendiliginden yapar. Bütün toplumlar icin gecerli bu. Postmodern toplumlarin bile kahramanlari vardir. Zengin toplumlarda kahramanlar toplumun ortasinda degil kenarindalar. Ne zaman zor ve tehlikeli zamanlar gelir onlarda ayni tepkileri gösterecekler. Halk ama yanilabilir kahraman olarak görülen zalim cikabilir. Halkin kontol mekanizmalari yikilirsa olur bu. Yani mesela Cumhuriyet kurulurken askerin elit kismi dini ve ekonominin ve ilim dünyasinin elitleri ile danisma ve diyalog icinde olsalar idiler Cumhuriyetimiz degisik olurdu. Eskiden Hanlari ve Asriret ve kabile resilerini kontrol eden “töre” ve ihtiyarlar meclisi olurdu halen afganistanda vardir böyle mekanizmalar. Ingilteredede halen vardir. Bizde bu yikilmis zamaninda.
    Su zamanlarin “kahramanlari” : Erdogan, Gül, Savci Öz, Taraf gazetesi vesaire….bu websayfanin ve liberal kesiminde “kahramanlari” cikiyor.

  4. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ara 5, 2008 | Reply

    Zaten başımıza ne geldiyse bu kimilerini kahraman,kimilerini vatan haini ilan etme huyumuzdan geliyor.
    Her ikisini yaratmak da pek kolay oluyor bizde.
    Fakat ne garip ki kimine göre kahraman olan diğerine öyle görünmüyor…birinin haini de ötekinin kahramanı olabiliyor.
    Bizde böyle yürüyor bu işler,yeni değil.Geçmişte de bu böyleydi.Şairlerimize memleketi dar ettik,”vatan hainidir”diye vatandaşlıktan çıkardık.Öldükten sonra itibarını geri verdik.
    Başbakanlarımızı,bakanlarımızı astık,boyunlarına “hain”yaftası vurarak.Sonra da itibar-ı iade diyerek yeniden şereflendirdik.Elimizdeydi nasıl olsa,iki dudağımızın arasında…Sanki ipince bir çizgi vardı kahraman ya da hain olma arasında.
    Şimdi de hâlâ öyle devam ediyor;birine kahraman gibi gelen ötekine hain.Arkalarından ya dedikodu yaparak yerden yere vuruyor ya da yüceltip duruyoruz.Mezarlarında bile rahat değiller.Çünkü hep bizim ya kahramanımız ya da günah keçimiz olmalarını istedik,istiyoruz.
    Belki de ilk başta hatta ettik,onların da bizim gibi insan olduğunu unutarak.Hain ya da kahraman olmaktan çok insandılar.Ve hâlâ kâh kahraman,kâh hain ilan ederek yerlerini değiştirip duruyoruz… onların üzerinden kavga malzemesi devşirerek varolmaya çalışıyoruz.İşte bizim cennetimiz de cehennemimiz de bu!Biz böyle hayat bulup tatmin olmayı biliyoruz çünkü.

  5. Yazan:İzzet Kütükoğlu Tarih: Ara 5, 2008 | Reply

    Kurtarılmaya muhtaç toplumların kurtarıcıları olur. Kurtarıcı toplumu kurtaramaz ise, yeni kurtarıcıları olur.
    Ne zamana kadar?
    Toplum “kurtarılma zaruretini” ortadan kaldırabilme becerisini gösterene kadar…
    Neden bizde kurtarıcı bolluğu vardır?
    Çünkü bizde kurtulma zarureti vardır. bu zarureti ortadan kaldıramayan bir toplum vardır.
    Ne yazık ki, bizim ülkemizde toplumla, yani avamla elit arasında, başka değişle entelektüel aydın arasında fark yoktur. sıradan insan ne kadar kurtarıcılara ümit bağlamış ise, entelektüel, aydın tabir edilen kesimde o derece kurtarıcılara ümit bağlamıştır.
    Hal bu olunca kuratarılma zarureti ortadan kaldırılamamaktadır.
    Bu zaruretin ortadan kalkmayışının bir nedenide; kurtarıcının yerine, yeni bir kurtarıcı aramaktan başka bir şey düşünemiyor olmamızdır.
    İnancım şudur ki, basit fakat sistematik bir reformla Türkiye’yi kurtarılma zaruretinden kuratarmak mümkündür.
    Bu inaç o kadar büyük güçlü bir inançtır ki, bu inanç ilk okul tahsilli bir kişiye kitap yazdırıp sisyasetçilere okutacak kadar güçlüdür.
    Bazen şunuda sordum kendi kendime; şimdi bende bir kuratarıcı olmuyor muyum?
    Hayır ben bir kurtarıcı değilim. Çünkü ben sıradan düşüncenin tersine bir fikir ortaya koyuyorum. Bu fikir ülkenin kurtuluşunu sğlayacaksa eğer, kurtarıcı ben değil, fikri algılayabilen, fikri filizlendirecek beyinler ülkeyi kurtarmış olacaktır…
    Yirmi yıla yakın zamandır şunu söylerim. Hükümetlerden, ve başbakanlardan kurtulmak kurtulmak değildir. Eğer bu bir kurtuluş olsaydı, elli yıldır elli defa kutulmuş olmamız gerekirdi. Çünkü biz nerdeyse elli yılda elli defa hükümetlerden başka değişle, onların başındaki kurtarıcılardan ülkeyi kurtarmışızdır… Fakat ülkenin kurtarılma zarureti ortadan kalkmamıştır!
    Bu ülke kurtarılmaya gerçektende muhtaçtır.
    Fakat, hükümetlerden, şundan bundan kurtarılmaya değil!
    Ülkenin “düzen girdabından, sistem kepazeliğinden” kurtarılması gerekir!
    Bunu böyle yazdım diye birileri cumhuriyetten kurtulmamız gerektiğini düşündüğümü zannedecekler.
    Sanki ülkenin rejimi cumhuriyetmiş gibi… cumhuriyetçilik oynamaktan vaz geçip, gerçek anlamda cumhuriyete kavuşmadan bu ülkenin kurtarılma zarureti ortadan kalkmayacaktır!
    Seçilmiş yöneticilerin ülkeyi yönetmesi bu ülkede cumhuriyet zannediliyor.
    Toplumun fazla bir suçu yok…
    Çünkü kitaplarda böyle yazıyor, okullarda böyle öğretiliyor.
    Bir ülkenin yöneticileri seçimle belirleniyorsa, ve bu yöneticiler sınırsız denilebilecek bir hüküm yürütme imkanına sahip iseler, yani seçilmiş krallık yaşanıyor ise fiilen, böyle bir rejim dünyanın en kötü rejimidir!
    Nasıl yapabilirsen, nasıl mümkün ise, “kuvvetler ayrılığını” sağlayan bir sistem kurgulayacaksın gerçek kurtuluş budur.
    Yoksa ki, kurtarıcı aramanın sonu yoktur! Türkiye Süleyman Demirel’den altı defa kurtarılmış, Ama o Süleyman Demirel yedi defa ülkeyi kurtarmak için başa getirilmiştir.
    Bunu hala anlamadı bu ülke!
    Bu ülke bir gün Tayyip Erdoğandan’da kurtarılacak.
    Kurtarılacakta…
    Tayyip Erdoğan kaç defa kurtarıcı olarak başa gelecek?
    Yok canım gelemez, gelmez diyebilen var mı?
    Benim için Ahmet gitmiş mehmet gelmiş hiç bir anlamı yok!
    Benim için anlamlı olan, sistemin ıslahıdır. Bunu başarabilecekmiyiz? yoksa kurtarıcı aramaya devam mı edeceğiz?
    Bu yoruma ilgi gösterenleri Seyir defteri Atilla ilhan Sanat kültür vakfı sistesinde ki yazılarımı okumaya davet ediyorum.
    Saygılarımla.

  6. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ara 6, 2008 | Reply

    Sayın Kütükoğlu,

    Size katılmamak elde değil,toplumsal algımızı çok anlaşılır bir dille özetlemişsiniz gerçekten.İzninizle ben bir noktaya daha vurgu yapmak istiyorum(ancak ilave edeceğim naçizane fikrimin de bu güzel tesbitinizden esinlendiğini de belirteyim)

    Dikkat edilirse kahramanlara özel ilgi duyan ülkeler hep daha geri kalmıştır.Demokrasileri kısmen daha gelişmiş olan(kısmen diyorum zira dünyanın hiçbir yerinde kusursuz bir demokrasinin oturduğunu düşünmüyorum)ülkelerde ise bu kahramanlık takıntısı pek yoktur.Hatızatında bu durum sadece demokratikleşmeyle de sınırlı değil.Bu fark,aynı zamanda ekonomik,sosyal ve kültürel gelişmişliğin de kriterini oluşturur.

    Dolayısıyla kahramanlığı yücelten toplumların her yönden geri kalmış olmaları bir tesadüf değil.Sizin de çok yerinde değindiğiniz gibi geri kalmışlığımızın altında hep bu algı ve zihniyet biçimi yatmaktadır.

    Saygılarımla.

  7. Yazan:İbrahim Ahmed Tarih: Ara 7, 2008 | Reply

    Maalesef kurtarıcılar/kahramanlar gelir gider ama kurtarılma özlemi baki kalır. Kahramanlara bazı değerleri omuzlayan insanlar olabilirler ve bazen, bazı değerler kahramanlar üzerinden yüceltilebilir. Ama sorun kurtarılmayı bekleme ve kahramanı bekleme güdüsünün bireysel sorunluluklarımızı askıya alması ve bilincimizi felç etmesidir. Toplum kendi geleceği üzerinde hak iddia ederek ve inisiyatif alarak kahramanlaşabilir. Olgunlaşan bir toplum kendi yetki ve sorumluluklarını “olağanüstü kişiliklere” bırakmaz ki, zaten buna gerekte kalmaz.

  8. Yazan:fatma Tarih: Kas 26, 2011 | Reply

    ya benim münazara yarışmam var pazartesi günü. konu toplumlar kahramanları yaratır. bununla ilgili fikir yardımında bulunursanız çok sevinirim… yardımlarınızı bekliyorum …

  9. Yazan:çuvaldız Tarih: Kas 27, 2011 | Reply

    Bunun en basit örneği askerlik. İnsanlar mecburen askere gidiyor olmalarına rağmen sanki gönüllü bir başvuruyla askere gidiyorlarmış gibi davulla zurnayla düğün yaparak büyük bir coşkuyla bunu ilan ediyorlar. Kahraman olma arzusu bu mecburiyeti bir tür cesaret testi gibi kabul etmekle kendini gösteriyor.

    Bugün bedelli askerlik hakkında yapılan eleştiriler, dolaylı yoldan da olsa bu uygulamaya talip olacak insanları aşağılamak için(parmak gazisi, kredi şafak sayarları vb) yazılıp, çizilenler davullu zurnalı kutlama yapmanın başka bir versiyonu.
    http://derinsular.com/totaliter-rejimler-ataerkil-gelenek-ve-ogretmenlik/

  10. Yazan:Gamze Eroğlu Tarih: Ara 24, 2011 | Reply

    benim münazara yarışmam var :/ konumuz toplumların kurtarıcılara ihtiyacı var mıdır yok mudur ? Biz yokturu savunuyoruz lütfen yardııım..

  11. Yazan:Kadir *****der Tarih: Eyl 12, 2013 | Reply

    teşşekürler takipçiniz olacağım

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin