RSS Feed for This Post

Soyut duvarların ötesinde bir yaşam

Yazar: Sevgi Engin

Yolum Venedik’e düştü bu kez, yanımda ilk kez birlikte yola çıkacağım yoldaşlarım. Beni  daha çok doğunun o gizemine çekip götüren ayaklarım, bu kez hemen güneyimizde yer alan o küçük, ama tarihte oynadığı roller ile hep önemli olmuş kente götürecek.Yanımda erkek yol arkadaşlarım. İlk kez onlarla yola çıkacakmış gibi heyecanlıyım, ortalama yirmi yıldır birlikteyim oysa ikisi ile de. Sırtımıza attığımız çantalar ile yola çıktığımızda grubumuzun en genç üyesi 25 günlüktü henüz. O büyüdü. Bir delikanlıya dönüştü. Onun haricindeki diğer iki grup üyesi de yılların ve yolların ardından “yaş”landı. O küçük grubun gezip dolaştığı topraklar bugün buradan bakınca “küçük Asya” olarak isimlendiriliyor. Artık bir başka coğrafyadalar. “Akşam ülkesi”ne geldiler ve üzerlerinden gün çekilmiş gibi, bu ülke topraklarını birlikte hiç terk etmediler. Bu geziyi benim ve grubum için özel kılan da bu. O kanalların üzerinde yaşayan şehir bile  bu heyecanı gölgeleyemedi.
 

 Her gezide, görülmesi zorunlu yerler olur. Orayı görmeden geçemezsin, varsa bir çeşmesi, oradan su içmeden olmazsın, en önemli yiyeceklerinin, yapabiliyorsan eğer, tadına varır, turistleri çeken meydanlarını, katedrallerini, türbelerini sırası ile gezer, yorgun ayaklarını bazen parklarından birinde, bazen de denizin kenarında, güneşin altında dinlendirirsin.
 Benim için buranın en görülmesi gereken yeri Yahudi Gettosu. Dinlerle ile meşgul olmanın getirdiği bilimsel bir merak’ın neticesi mi, yoksa  henüz küçük bir kız iken edinmeye başladığım, “farklı” olmanın getirdiği yaşam tecrübeleri mi, yeryüzünde matarasındaki tuzlu suyla uzun yola koyulmuş bir insan öyküsü mü ben de ayrımsıyamıyorum: Israrla Yahudi Getto sunu görmek istiyorum.

 
  Yahudi Gettosu Avrupa’nın 29. Mart 1516 da kurulan ve Napolyon’un 1797 deki egemenliğine dek varlığını sürdüren dünyanın ilk gettosu.  Yaklaşık üç yüzyıllık zorunlu bir izolasyona tabi tutulan, akşam olup, gün çekildiğinde, sabahki gün ışığına kadar zorunlu sokağa çıkma yasağı uygulanan, kendilerine duvarların ardında bir yaşam ön görülen bu insanların duvarlara sinmiş seslerini dinlemek üzere gitmek istiyorum ısrarla.
 Venedik dar sokakları ile ünlü. Birer metreyi ancak bulan sokak aralarından gökyüzünü ince ve dar bir koridor olarak takip ederek ilerleyince küçük meydanlara çıkılıyor. Adeta bir soluk alma işlevi üstlenen bu meydanlar, aslında, dört beş katlı apartmanlarla çevrilen yapısıyla, dar ve ince bir koridor halinde ilerleyen gökyüzünü biraz daha büyücek bir kareye dönüştürmekten fazla bir fonksiyon üstlenemiyor, meydan kelimesinin yayılarak genişleyen tınısından çok, yükselen duvarlarının gölgesinde bir cezaevi avlusuna dönüşüyor.

 
  Roma meydanından başlatıyoruz Yahudi gettosuna giden yolumuzu. Kanallarla birbirinden ayrılan sokakları, evleri birbirine bağlayan dört yüzden fazla köprülerden birinden geçerek karşı kıyıya, labirent gibi birbirine bağlanan, bir geçtiğimiz sokaktan ikinci kez geçme fırsatını neredeyse hiç yakalayamadığımız sokak aralarından ilerliyerek varıyoruz, gezi kitaplarında mutlaka görülmesi gereken noktalardan biri olarak  işaretlenen alana. Sokağın girişindeki evin duvarına kırmızı boyayla yazılmış “Özgürlüğe hoş geldiniz” yazısının anlamını düşünüyorum. Duvarların ötesinde de olsa, insanın kendini gerçekleştirebildiği alan özgürlük olarak tanımlanabilir mi diye, özgürlük sınırlandırılabilir mi?  Burayı özel kılan şeyleri arayan gözlerim ancak binalardaki, kapılardaki özeni, temizliği, yeniliği ve düzeni yakalayabiliyor. Onun dışında, daha modern görünen evlerin balkonlarından aynı çamaşırlar sarkıyor sokağa, aynı müzik sesleri dolduruyor sokağı.Daha geniş aralıklı sokaklarda yürürken hediyelik eşya satan dükkanların vitrinlerinde sergilenen bu kez Yahudiliğe özel eşyalar oluyor, dokuzlu şamdan, kipa, tora okunurken kullanılan özel takip kalemi, david yıldızının yer aldığı, Venedik camlarından yapılma duvar süsleri. Hemen kenarında içeride sergilenen resimlerle bir sanat galerisi. Masada uzun sakalı, başında kipası, kipasının yanına bir toka ile iliştirilmiş, uzun lüleleri ile ortodox bir Yahudi oturuyor. Yol arkadaşım çekiyor kolumdan beni içeriye, gel girelim diyor. Tereddüt ediyorum içeri girmeye, vitrinden bakmakla yetinmek istiyorum. Beni cesaretlendirerek çekiyor yol arkadaşım, “korkuyor musun yoksa” diyor. Korkuyor muyum?

 
  Başımdaki örtünün karşımdaki insan için de bir korku unsuruna dönüşebileceğini biliyorum. Yüzyıllar boyunca duvarların arkasında sürgün yaşamış bir halkın çocuğunun aynı korkulara yakalanabileceğini biliyorum. Bu yüzden kenarda, bu kez camdan yapılmış, dışarısını, ya da içerisini gösteren o soyut duvarın arkasında beklemeyi, bana ve hemcinslerime yazılmış o soyut duvarın arkasından izlemeyi, üç yüz yıl boyunca duvarların arkasında zorunlu sürgüne tutulmuş Yahudiler gibi, alışkın bir benimseme ile sürdürmeyi düşünüyorum. Sonra kendimi içeride buluyorum.
 Tek bir ressama ait değil içerideki tablolar. Mısırdan Kıpti bir ressamdan gelen eserler de var, Amerika’dan gönderilmiş eserler de. Biraz dan yanımıza geliyor az önce bizim için başında kipası, kipasının yanına tokalanmış uzun lüleleri ve uzun sakalıyla tanımlanan, bu tanımlamanın sınırları içinde  genellenen, bir soyut algıya dönüşen adam, konuştukça, tebessüm ettikçe kelimelerin ve algıların dünyasından sıyrılıp gerçeğe dönüşüyor. Eskiden mimar olduğunu söylüyor. Sıkıldığı için bıraktığını, ve bu sanat galerisini yönetmeye başladığını söylüyor. Ülkemizden alışkın olduğumuz sıcak mahalleli tavırlarıyla nereden olduğumuzu soruyor, genç yol arkadaşım Almanya’dan diyor, daha yaşlıca olanı Türkiye’den.

 
 Hemen açıklıyorlar sonra, bir yanlış anlamaya fırsat vermesin diye. Türkiye ile gelişiyor konuşma. Avrupa birliğine Türkiye’nin katılımı ile ilgili uzun yorumlara dönüşüyor. Bu küçük, iç içe geçmiş üç dükkandan oluşan sanat galerisi, galerideki resimler giderek ışığını kaybediyor, içerideki bu farklıların sohbetinde yoğunlaşıyor.
  Vedalaşırken adını öğrenmeden, kendimizi takdim etmeden sıcak bir sohbetin içine daldığımız bu adam, rahat mısınız siz orada diye soruyor? Biz burada pek rahat değiliz de, diye ekleyerek.
İlk gettonun kurulduğu toprakların üzerinden altı yüzyıl akmış, geçmiş. Farklı olan, farkını tercih ettiği yaşam biçimiyle, uzun bıraktığı sakalları, uzun tuttuğu zülüfleri, kısa kesilmiş saçlarının üzerine yerleştirdiği kipasıyla ortaya koymuş Yahudi kendini rahat hissetmediğini söylüyor. Yol arkadaşlarım ilk kez böyle bir soru ile karşı karşıya kalmışlar gibi rahatız diyorlar. Bir sorunumuz yok. Vedalaşırken bir kendilerine bakıyorlar, bir birlerine. Sokaktaki insandan onları ayıran, görünen bir farkın olmadığını bu kez sözcüklerle ifade ediyorlar birbirlerine. Bizim bir farkımız yok ki! Biz zorlanmıyoruz.
Arkalarından gelen beni unutarak…
Onlar zorlanmıyorlar. 
Başında kipası, yanaklarınının iki yanında uzamış zülüfleri ile bu ortodox Yahudi rahat olmadıklarını söylüyor. 
Birde soyut duvarların ötesinde bir yaşam öngörülmüş, başındaki örtüsünde farklılıklarını gösteren, ya da başındaki örtünün farklılaştırdığı ben ve hemcinslerim.

… Bu makale ilginizi çekitiyse…

Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne  kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor.  Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

 Kadın hakları ve Kemalizm

 “Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık  şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi.  Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ?  “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak”  Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış:  “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış

 

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin