RSS Feed for This Post

Mustafa Kemal’den Ape Musa’ya…

Hafta içi aynı gün önce Can Dündar’ın Mustafa adlı belgeselini seyrettim. Sonra da Tiyatro Avesta’nın Araf adlı Kürtçe oyununun İstanbul galasına katıldım…

Can Dündar’ın Mustafa‘sını seyrederken zihnim yakın geçmişe doğru gitti. Ortaokuldayken her sene en az bir defa bize Sarı Zeybek‘i seyrettirirlerdi. Atatürk bağlamında olan diğer kutlama etkinlikleri insan zekâsına hakaret eden yapay müsamereler şeklinde olurdu. Sarı Zeybek ise öyle değildi. Her sene yeniden izlememize rağmen hepimizde sahici bir etki yaratırdı. Sınıf “ağlaması gerektiği” için değil, sahiden ağlardı. O arkadaşım bir Kürt’tü. O Sarı Zeybek gösteriminde yanıma oturmuştu. Ben de öyle fark etmiştim. Belgeselin sonlarına doğru dönüp, sınıfa bakmıştım. Yanımdaki Kürt arkadaşım gibi ağla(ya)mamaktan tedirgin birkaç kişi daha vardı. Doğudaki bir Anadolu lisesinden bize nakil gelen yine bir Kürt arkadaş, öğle tatillerinde camiye giden dindar bir arkadaş ve bir de gayrimüslim bir arkadaşımız ağlamıyordu… Sarı Zeybek bitişi gözüm yaşlı gösterimden çıkarken bu arkadaşlara karşı çok öfkelenmiştim. Öte yandan “Bunlar niye böyleler ve bizler gibi değiller” sorusunun da aklıma takıldığını hatırlıyorum…

Fakat bir gün ağlamayan ve ağlamadığını biri görüp hesap soracak çekintisiyle tedirgin olan bir arkadaşımı farkettim…

Lise yıllarında ise aklıma takılan bu tip sorular etrafında farklı kaynakları okumaya başlayınca Kemalizmi sorgulamaya, ailemden gelen bu siyasi çizgiden uzaklaşmaya başlamıştım. Bir süre sonra ise kendimi tam bir anti-Kemalist olarak nitelendiriyordum… Mustafa Kemal’e de inandığı putun sahte olduğunu öğrenen bir dindarın tepkili ruh haliyle bakmaya başlamıştım. Günümüz Kemalistlerinin de “çılgın” tavrı tepkimi arttırıyordu… Zamanla Mustafa Kemal etrafında okudukça da tepkili ruh halim yerini mütebessim bir hale bıraktı. Tebessüm alay anlamında değildi. Mustafa Kemal çok renkli bir kişilikti. İnanılmaz çelişkilerle dolu, hem karakterinde mizah duygusu olan, hem de yaşadıkları çoğu kez mizahi olan bir liderdi. Aşırı şefkatli ve merhametli zamanları ve son derece gaddar zamanları olabiliyordu… Tam ama tam anlamıyla bir trajedi kahramanıydı Mustafa Kemal…

Atatürk’ün bu özelliklerini farketmek için eleştirel ve muhalif kitaplar okumaya da hiç gerek yok. Alın en temel iki Kemalist metin olan Şevket Süreyya’nın Tek Adam ve Falih Rıfkı’nın Çankaya‘sını okuyun. Bu iki kitapta da bir trajedi kahramanı olarak yücelik ve cücelikleriyle Kemal’i görmeniz mümkündür… Bu iki eser de Kemalisttir. Fakat ciddi ve nitelikli eserlerdir. Günümüzün bazı Kemalist kült kitapları gibi “çılgın” kitaplar değillerdir. Nitekim günümüz Kemalist atmosferiyle beyni formatlanan yakın bir akrabam Çankaya‘yı okuyunca bana “Falih Rıfkı da Atatürk düşmanı tutumlar içine girmiş zaman zaman” demişti. Falih Rıfkı’ya tepkiliydi… Günümüz Kemalizminin geldiği nokta Atatürk’e yürekten bağlı en yakınlarını bile böyle görebilmek gibi bir çılgınlığı içeriyor… Bunlar gerçekten “çılgın” Türkler…

Can Dündar’ın Mustafa‘sı da bence Tek Adam ve Çankaya tipi Kemalizm çizgisini izleyen bir eser. Tıpkı onlar gibi ciddi ve nitelikli bir eser Mustafa… Müzik kullanımları, resim seçimleri, hikâye bağlanışları çok iyi. Yağ gibi kayan, akıcı bir belgesel. Ki bunu belgesel-film alanında yapmak zor iştir… İçeriği de bu filmin hitap ettiği temel Kemalist kitle açısından çok yerinde bence. Dündar fazla ileri gitmeden temel bazı noktalarda günümüz “çılgın” Kemalistlerine tadımlık dokundurmalar yapmış. Bir tip “Makul olalım, kendimize gelelim” çağrısı bu. Vahdettin meselesine, Kürtlere anayasal özerklik sözü verildiği hakikatine ve altı ok ilkelerinin dogma olmadığı noktasına bir dokundurup geçmiş Dündar. Ki bu kadarı bile en başta Baykal olmak üzere birçok çılgın-Kemalistin bu filme cephe almasına yetti. Fakat bence Dündar müsterih olsun, geniş popüler Kemalist kitle Dündar’a Baykal’a kıyasla çok daha fazla güven duyuyor. Popüler Kemalist çizgi için Dündar kilit nitelikte bir isim.

Kürtçe tiyatro oyunu Araf ise 16 yıl önce alçakça katledilen Kürt aydını Musa Anter’in hayatından kesitler sunan bir oyun. Aydın Orak harika oynuyor. Aydın aynı zamanda oyunun yönetmeni. Yazarıysa Cihan Şan… İki dil ve dünya arasında köprü gibi olan, her yönüyle bu topraklar kokan Kürt bilgesi Musa Anter’in hayat hikâyesini çok yaratıcı bir teatral dille anlatmış Araf… Kürtçe bilmeseniz de oyunu hiç sıkılmadan izliyorsunuz. Ben de öyle izledim. Türkçe olarak tiyatro metni de hemen tiyatro çıkışında satılıyor. Bu arada Kürt dilinin Farsça benzeri melodik şiirselliğine de yeniden şahit olma imkânını da buluyorsunuz oyunda…

İstanbul’daysanız siz de benim gibi yapın bence… İki eseri de görmeye gidin… Tavsiyemdir…

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin