RSS Feed for This Post

“PKK şiddete karşıdır”(!)

Güneydoğu sokakları ne anlatıyor?
 
Güneydoğu’daki bazı DTP binalarının girişinde ‘Bu halk için ne yaptın?’ yazısı karşılar sizi. Bu iddialı soruyu, büyük harflerle yazıp duvara asan zihniyetin kutsal algısına doğrudan bir referans elbette. 
 
 ‘Bugün Allah için ne yaptın?’ sorusunun seküler bir versiyonu olan ve dine ait kutsalın yerini “halk”ın aldığı bir dünya algısı. Kutsal aynı kutsal. Sadece kutsalın kaynağı ve hedefi değişiyor. Bu algıda halk en yüce değerdir ve halkın yaptığı her şey gibi, halk uğruna yapılanlar da tartışmasız önemli. Kutsallığın halk gibi soyut bir kategoriye yüklenmesi, aslında geniş bir hareket alanı ve meşruluk getiriyor. Böylece istenen her şey kolaylıkla bu zemine oturtulurken, arzu edilmeyenler anında gayrimeşru ilan edilebiliyor. Bu, bilinen seküler, Marksist dünya görüşü. İşte o halk, bugün tabiri caizse sokaklarda isyan halinde. Memleketin azımsanmayacak bir kesiminde sokaklar çocukların, kadınların, yaşlıların, adına ‘terörist’ denen yüz binlerin yarattığı kaos ve isyanla ayakta. Memleketin diğer yarısı durup bakıyor. Ve bakarken başvurduğu dil ne anlamaya ne de bilmeye dönük. Bu dilin bize anlattığı tek şey; sokaklara dökülen herkesin terörist olduğu. Bir ülkede beş yüz bin terörist varsa, o ülkenin geri kalan sakinlerinin durup düşünmesi, sorumluluk hissedip ‘biz nerede yanlış yapıyoruz’ diye sorması gerekmez mi?

Sokağa taşan çoğu çocuk yüz binlerce insan onurdan, gururdan, haysiyetten söz edip Öcalan’a yapılanların ötesindeki bir sembol anlama işaret ediyorlarsa, bunu anlamaya çalışmak hepimizin sorumluluğu değil mi? Şunu görmek gerekiyor; Öcalan, İmralı’da gözlerden uzak, görünmezliğe hapsolduğu sürece onun etrafında biriken kutsal halesini hiçbir güç durduramaz. Bir isme yüklenen bunca yüceltmeden, en önce sorumlu olanlar onu görünmezliğe, insanî olmayan koşullara hapsedenlerdir.

Geçtiğimiz kış o şık görünümlü, beyazlar içindeki askerlerin yaptığı operasyonlarda öldürülen PKK’lıların cenazelerini kaldıran arkadaşlarının fotoğrafları düşmüştü basına. Washington Post, Zap vadisindeki cenaze törenine çevirmişti tüm dünyanın bakışlarını. Issız, çıplak, insansız bir doğanın içinde taşlaşmış yüzlerin, ölüme eş bakışların fotoğraflarını. O fotoğraflara bugün bir kez daha dikkatle bakmak gerekiyor. Bir insanı o dağlarda, o ıssızlığın içinde ne tutar? Başında, sonunda, ölümden başka bir şey olmayan o vadide ne tutar bir insanı? Bu soruyu samimiyetle sormalı herkes. Sadece sorunun tarafları, muhatapları değil, Türkiye’deki akademisyen, yazar, gazeteci herkes sormalı bu soruyu. Çünkü ben bu sorunun samimiyetle sorulduğuna, anlamak için sorulduğuna inanmıyorum. Dağa gidişlerin önü neden alınamıyor? Kürt gençleri neden hâlâ ve ısrarla dağa çıkıyorlar sorusunun cevabı ancak buradan verilebilir çünkü.

Benim bu soruya bulduğum yanıt ‘inanmak’ oldu. Evet inanmak. Bir davaya, yola varlığını adayacak kadar inanmak. Çok düşündüm, çok canım yandı, kaybettiklerimin acısı hâlâ taze ama bulduğum cevap değişmedi. Bir insanı, sonunda ölüm olan o yola ancak inanmak çıkarır. Çünkü beşer olan insan, inanmak eğilimi olan bir varlık. Kutsala olan ihtiyaç insan hayatında hep bir yüceltme, hep bir adanma ister. Bugün olan budur. Sokaklara taşan onca çocuk, kadın, yaşlı bir şeye inanıyorlar. İnanmak söz konusu olunca da neye inandıklarını, inandıklarının kimliğinin nelerden oluştuğu başka bir tartışmanın konusu oluyor. Sokaklara taşıran eylemleri, kepenkleri kapatan iradeyi ne kadar sorgularsanız sorgulayın sonuç değişmeyecektir. Batı kamuoyunun gözünden kaçan şu; bir kısım Kürtlerin Türkiye ile gönül bağı ayrı bir şeydir, merkezden onlara yönelen dışlayıcı, küçümseyici tavırlar karşısında kendilerini içinde buldukları etnik Kürtlük kimliği ayrı bir şey. Batı kamuoyu şunu hep gözden kaçırıyor: Yapılan operasyonlar, Diyarbakır semalarını gece gündüz gürültüye boğan savaş uçakları hep bir şeye işaret ediyor; kimliğinize, davanıza sahip çıkın ve bu davanın adı bellidir. Bu dava Öcalan’ın varlığından bağımsız bir şeydir. Öcalan olmazsa başkası olur, ama etnik siyasetin tabanını oluşturan Kürtlerin gözünde Kürtlüğü, Kürtlüğün değer dünyasını sembolize eden figür şimdilik odur. Dikkatinizi çekti mi yapılan bütün açıklamalar, onur, gurur, haysiyet kavramlarıyla başlıyor. Kürtlüğün onuru, Kürtlüğün gururu ve haysiyeti rencide olmuş hissediyorlar. İmralı’da bugün hapsolan aslında ne on binlerce insanın canına mal olmuş bir yapının teorisyeni ne de sadece siyasî bir lider. Bu memlekette yaşayan yaklaşık 2 milyon insanın inandığı bir siyasal sistemin sembolize ettiği çoğu şeyi temsil ediyor bugün İmralı. Yani olan, Öcalan imgesini çok çok aşan etnik bir kimlik talebi.

Kapanan kepenkler AKP’ye bir şeyler anlatmalı

Geçtiğimiz aylarda bir gün bir grup arkadaşımla oturuyoruz. Müzisyen bir kızcağız geldi ve sohbet ilerledikçe ‘PKK şiddete karşıdır’ cümlesini kurdu. Yüzüne baktım, son derece samimi duygusunu ifade ediyordu. Böyle inanıyorsa gerisini sorgulayamazsınız. ‘Ama’ demeniz çare değil. Bugün bütün Türkiye kamuoyunda bebek katili, eşkıya, şaki diye bilinen biri, azımsanmayacak bir kesim tarafından barışın sembolü olarak anılıyorsa durup her şeyi yeniden düşünmenin zamanı gelmiştir. Ve bu yeniden düşünmenin yegane aracı daha fazla hak, daha fazla özgürlük ve daha çok demokrasi olmalı. Şiddette başvurmadığı sürece kimlik talebinden daha meşru bir talep olamaz. Türkiye, önünde böyle bir fırsat varken bunu heba etmemeli. Çünkü DTP’nin marjinalleşmesinden Türkiye’ye bir fayda doğmayacaktır. Olması gereken, DTP’nin yaptığı kimlik siyasetine fırsat yaratmak ve kendi mecrasını bulmasını beklemektir. Kürtler daha fazlasını ister korkusu son derece yersiz bir korku. Kürtler bu ülkeden farklı bir gelecek sahiden düşünmüyorlar, düşünmeyeceklerdir. Ayrıca AKP’nin şu gerçeği aklından çıkarmaması gerekiyor; var olan ve bugüne büyüyerek gelen yaranın kaşınmasından çıkarı olan ve AKP ile hesabını Kürt meselesi üzerinden görmek isteyen çok mihrak var!

AKP’nin milliyetçi refleksten uzaklaşıp dengeleyici ve çatışmacı olmayan bir siyaset gütmesi bütün Türkiye’nin yararına olur. Orta Anadolu’da, iç kesimlerde var olan oylarını kaybetmemek için buradaki Kürtleri gözden çıkarmayı düşünüyorsa konjonktüre yenilip kendi geleceğini karartmış olur. Tam bu süreçte hükümetin K.Irak can simidine sarılması ve Barzani ve Talabani ile iyi ilişkiler içinde olması var olan en anlamlı gelişme. Fakat bunu buradaki Kürtlere rağmen yapmak, bu hesabın da yeri geldiğinde tutmayacağını haber veriyor. AKP, Güneydoğu’daki sadece muhafazakar Kürtleri değil, tüm Kürtleri hedefleyen açılımlar getirmeli. Çünkü bu son kepenk kapatma eylemi de gösteriyor ki meydanlara çıkmadığı halde, kepengini isteyerek, tepki olarak kapatan, AKP’ye oy veren seçmenler de var. Üstelik sayıları azımsanmayacak kadar çok.

Bejan Matur

Trackback URL

  1. 5 Yorum

  2. Yazan:seyduna Tarih: Eki 30, 2008 | Reply

    ah bir de fethullah tayfası olmasaydınız sayın matur, ah bir de akpnin güneydoğuda izlediği kirli polştikaları da eleştirecek kadar yürekli olabilseydiniz,ah bir de fethullahçıların kürt vatandaşlarının kendini unutup türk saymasını da eleştirecek kadar kör olmasaydınız,ah bir de yerlerinde yurtlarından edinip bir poşet kömüre muhtaç bırakan bir hükümetin pis zihniyetini eleştirecek kadar da açıkyürekli olsaydınız,ne kadar çok bedua sıralamışım farkında olmadan ama bunlar birer gerçek ve gördüğümüzü de söylemek zorundayız umarım birgün sizin dilinizle ”hak yolunu ”bulup gerçekleri sistemin istediği gibi değil de halkın duygularına göre yazarsınız

  3. Yazan:İbrahim Ahmed Tarih: Eki 30, 2008 | Reply

    Ne İsa ne de Musa’ya yaramayacak bir yazı yazmış Bejan Matur. Herkesi memnun edeyim derken son günlerde yaşanan sorunun asıl nedenlerini ve kaynağını es geçmiş ya neyse…

    Enteresan, AKP’nin karşısında oy kaybeden herkes bu kaybını ve tabii AKP’nin seçim başarısını kömür ve makarna vb dağıtması ile açıklıyor ne ucuz analiz! Eminim bunu söyleyenlerin kendileri bile buna inanmıyordur. Halkı savunalım derken aslında aşağılıyorlar. Halk onlara oy vermeyince kendini satmış oluyor!

  4. Yazan:Milena Tarih: Eki 31, 2008 | Reply

    .Sokağa taşan çoğu çocuk yüz binlerce insan onurdan, gururdan, haysiyetten söz edip Öcalan’a yapılanların ötesindeki bir sembol anlama işaret ediyorlarsa, bunu anlamaya çalışmak hepimizin sorumluluğu değil mi? Şunu görmek gerekiyor; Öcalan, İmralı’da gözlerden uzak, görünmezliğe hapsolduğu sürece onun etrafında biriken kutsal halesini hiçbir güç durduramaz. Bir isme yüklenen bunca yüceltmeden, en önce sorumlu olanlar onu görünmezliğe, insanî olmayan koşullara hapsedenlerdir.

    Yazıyı şöyle bir okuyunca benim bile tüylerim diken diken oldu. Ben ki “Ne mutlu Türküm Diyene” cümlesinden bile rahatsız olan biriyim. Bahsedilen başörtülü kadınlar aç, susuz, eğitimsiz, doğum kontrolünden bihaber, kendi hakları konusunda bilinçsiz, aşiretlerin boyunduruğu altındayken hangi bilinçle sokağa dökülebilirler. Bu insanların kişisel bilinçleriyle, anlayarak, düşünerek sokağa çıktıklarına inanmamızı mı bekliyorlar? Ne güzel !! O zaman her mahkum ailesi sokağa çıkıp camları kırsın, ortalığı ateşe versin, polise taş ve molotof kokteyli atsın. Çünkü bırakın mahkumları dışarıdakiler bile insani koşullarda yaşamıyor bu ülkede…

    Bu insanların bir ülkeyi hangi kutsal(!) nedenle olursa olsun kana bulayan biri için isyan etmesini ben anlayamadım üzgünüm.Benim gördüğüm sadece belli amaçlar için provoke edilmiş bir kalabalık… Bilakis bu tip olaylarda görüldüğü üzre devletin güvenlik güçlerinin önüne bu başörtülü kadınlar ve çocuklar itilmektedir. Güvenlik güçleri müdahele edemesin ya da ederse olaylar iyice büyüsün diye üstelik. “Bakın polis kürt çocuklarını dövüyor!”

    Eşini, çocuğunu, böyle bir nedenle sokağa salan, onları kullanan biriyle empati kurmam, bu düşünce şeklini anlamam mümkün değil. Ve inanın o kalabalık iş için, aş için, eğitim için bunları yapsa öfkelerine hak verebilirdim…Ama ben de Türkler gibi “Ne mutlu kürdüm diyene” demedikçe rahat ve mutlu değilim, gençlerimizi dağa çıkaran, yollara mayın döşeyen teröristbaşı hapiste kaldıkça da mutlu olmayacağım diyen bir grup benim empati sınırlarım dahilinde değil. Üzgünüm…
    En çok merak ettiğim şey şudur; 24 yıldır bu ülke terörün içinde, bir bölge sürekli savaş alanı, nasıl oluyorda bu bölgeden Öcalan dışında, herhangi bir silahlı mücadeleye bulaşmamış, barış isteyen,demokrasiden yana, gerçek anlamda kürtlerin haklarını korumak isteyen bir lider çıkmıyor? Bir millet 24 yılda sadece bir lider mi çıkarır ? Bir millet tek öncü olarak bir terörist başını mı görür, pazarlığa önkoşul olarak onun serbest bırakılmasını mı sunar? Yazarın açıkça söylemediğini ben söyleyeyim. Öcalan serbest bırakılsın !
    Peki serbest bırakalım, ona özgürlüğünü geri verelim o zaman siz de gazilerimize kopan kollarını, bacaklarını, sönen hayatlarını geri verin. Şehitleri hayata döndürün, annelerinin acısını dindirin, bizim vergilerimizle terörle mücadeleye harcanan trilyonları da – nerden bulursanız artık – geri verin…
    Eğer bunları yapamayacaksanız Öcalan serbest bırakılsın demeyin, aksi takdirde sokağa yukarıda saydıklarımın hesabını soracak, daha büyük ve daha öfkeli bir kalabalığı çıkarırsınız. Ve inanın o kalabalık artık inkarı da mümkün olamayacak büyük bir katliama girişir.İstediğiniz bu mu ?
    İster kendi dağa çıkmış olsun, ister PKK yı MİT kurdurtmuş olsun sonuç değişmiyor, Öcalan bir terör örgütünün lideridir ve kimse de onu demokratik bir partinin düşünce özgürlüğü nedeniyle hapse girmiş lideri gibi lanse etmeye kalkmasın.
    Ulusalcılığı, Türk milliyetçiliğini, resmi ideolojiyi eleştirelim, TSK yı yerden vuralım, terörle mücadeleyi tartışalım, yapılan hataları söyleyelim tüm bunlara varım, konuşalım, mutlak ortak bir noktada buluşuruz. Ama kimse nedeni ne olursa olsun teröre başvurarak bir ülkenin yıllarını heba eden birini pazarlık masasına koymasın.
    Bu, benim bile demokrasi anlayışımı aşıyor…

  5. Yazan:TT Tarih: Eki 31, 2008 | Reply

    Geçtiğimiz aylarda bir gün bir grup arkadaşımla oturuyoruz. Müzisyen bir kızcağız geldi ve sohbet ilerledikçe ‘PKK şiddete karşıdır’ cümlesini kurdu. Yüzüne baktım, son derece samimi duygusunu ifade ediyordu. Böyle inanıyorsa gerisini sorgulayamazsınız. ‘

    Hayır sayın Matur pekala sorgulayabiliriz. Özellikle de sizin gibi yazarların bu şiddet sorgulamasını yapmaması yöre halkının yazıya başlık olan saf kızcağızın algısının değişmemesine neden oluyor.

    Bu gün türkler arasında doğu meselesi üzerine kalem oynatanların hemen hepsi sivil çözümler üzerinde yazıp çiziyor…PKK şiddete karşıdır diyenler sivil çözümleri ne kadar onaylıyor ne kadar destek veriyor ve şiddeti gerçekten ne kadar reddediyor bir bakalım…Öyle lafta kuru örgüt propagandası olan PKK şiddete karşıdır lafının içini dolduracak ne yapılmıştır diye azıcık sorgulasanız diyorum Bejan Matur… Adamlar devlet hizmet götürüyor denecek diye ellerindeki belediyelerin kendi insanına hizmet vermesini bile engelliyorlar..

    Halk “şiddete karşıyız” palavralarını artık yutmadığını son seçimlerde sandığa yansıtarak gösterdi.

    Ve bu gün yaklaşan seçimler nedeniyle kepenk kapatmak zorunda kalan aynı vatandaş yarın kepenkleri olması gereken yere doğru da kapayacak.
    Şiddete karşı olduğunu söyleyenlerin de bu sonucu görmemek için seçime kadar parti kepenklerini AYM tarafından kapattırmak için ellerinden gelen her türlü şiddeti deneyecekleri de kolayca tahmin edilebiliyor…

  6. Yazan:derail Tarih: Eki 31, 2008 | Reply

    Türk yargısı DTP yi çok seviyor bunların yaptığını saadet partisi yapsaydı seyredin curcunayı…
    dtp nin kapatılmasına karşıyım ki KÜRT HALKI ona seçimlerde TOKADI atacak.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin