RSS Feed for This Post

Ermenistan bize lazım..

 Yazar: Etyen Mahçupyan

turkey1.gifarmenia1.gif 

Ulus-devletlerin geleneksel milli politikalarla sorun çözme yeteneklerinin hızla azaldığı bir dönemdeyiz. Güç kullanma, çatışma tahriki ve tek taraflı kazanç modellerinin artık pek işlerliği yok. Bunun en önemli nedeni insan hakları bağlamında somutlaşan evrensel normların yeni bir meşruiyet anlayışı yaratması. Diğer bir deyişle günümüzün meşruiyet anlayışına ters düşen dış politika hamleleri, ne derece güçlü olsanız da geri tepiyor. Bu durum nüfuz genişletme peşinde olan ulus-devletlerin ister istemez hakkaniyetli ve ortak çıkarlara ağırlık veren bir yaklaşım geliştirmelerini zorluyor.

Abdullah Gül’ün Ermenistan ziyareti, Türkiye açısından bu yeni zihinsel atmosfere bir uyum çabasını ifade ediyor. Son dönemde iç siyasette sıkışan AKP’nin, rüştünü dış politikada kanıtlama ihtiyacı duyması şaşırtıcı değil. Nitekim Suriye ve İran’ı merkeze alan meselelerde atılan adımlar da, ortak huzur ve istikrarı hedefleyen ‘barış’ girişimleriydi.

Bu tablonun arka planında Türkiye’nin muhafazakar kesiminin bir tür yeni Osmanlı hayalinin bulunduğunu da unutmamak lazım. Bu kesim için Osmanlı dünyasının günümüze yansıyan en parlak görünümü, yaratmış olduğu ‘pax Ottomana’dır. Bugün AKP yönetiminin de yeniden bir dünya aktörü, en azından kendi bölgemizde bir siyasi özne olma arzusu çok açık olarak görülüyor.

Yeni meşruiyet anlayışı ile birleşen bu ‘büyük ülke’ olma arzusu, Türkiye’yi kendi gözünde bir ‘sorun çözücü’ olarak yeniden tanımladı. Osmanlı mirasının yeniden üretilmesi açısından önümüzde bulunmaz bir fırsat duruyordu, çünkü güce dayanan bir ulus-devletler geriliminde Türkiye’nin fazla bir şansının olmadığı açıktı. Oysa şimdi hem Türkiye barışın bayrağını taşıyordu, hem de çevresinde bir dizi barışamayan ufak devlet vardı.

Söz konusu yaklaşım iki önemli strateji ile de bütünleşmekteydi… Bunlardan biri Türkiye’nin son dönemde öğrendiği bir dış politika düsturu. Buna göre sizden güçlü müttefiklerinizin stratejilerini bozmama koşuluyla, onların taleplerinden ne denli saparsanız o denli karlı çıkarsınız! Çünkü böylece göreceli öneminiz artarken önünüzdeki siyaset alanı da genişler. Hele müttefikleriniz yeni küresel zihniyete uyum sağlayamayan çıkışlar yaparsa, sizin de barıştan, esneklikten ve konuşmadan yana bir tutum almanız çok daha kolay ve verimli olacaktır.

İkinci strateji ise basit olarak bir tehdit algısının sonucuydu… Türkiye NATO’nun Rusya karşısındaki uç noktası ve enerji açısından hayati bir biçimde bağımlı olduğumuz bu ülke ile ilişkimizin bozulmaması dış politikamızın ana hedeflerinden biri…

Tablonun parçalarını bir araya getirdiğimizde, Türkiye’nin kendi bölgesinde güçlü bir aktör olabilmesinin mümkün olduğu ve bunun Batının isteklerine biraz aykırı da düşse işbirliğini öne çıkaran modeller içinde gerçekleşebileceği görülmekte. Nitekim Türkiye’nin dış politika stratejisi tam da bu… Kafkaslar ve Orta Doğuda kendisinin de içinde olduğu geniş boyutlu ortaklıklara yönelirken, Türkiye’yi ‘onsuz olmaz’ denebilecek önemde bir bölge lideri haline getirmek…

Ne var ki bu hayalin olmazsa olmaz koşulu Türkiye’nin bölgedeki her ülke ile ayrı ayrı güvene dayalı ilişki kurabilmesi. Ve burada da herkesin bildiği üzere tek bir zafiyet noktası var: Ermenistan. Sınırın kapalı olması ve diplomatik ilişkilerin reddedilmesi, Türkiye’yi sadece bölgede aciz bırakmış olmuyor, ‘iyi komşuluğu’ beceremeyen bir ülke olarak Batı karşısında da zayıflatıyor. Bu nedenle AKP iktidarı zaten uzunca bir süreden beri Ermenistan ile yeni bir diyalog ortamı yaratmanın peşindeydi ve kaderin lütfu olarak ortaya çıkan futbol karşılaşması kaçırılamayacak bir fırsat olarak kabul edildi.

Nitekim Gül’ün Sarkisian’ın davetini kabul etmek istediği daha ilk günden belliydi ve Cumhurbaşkanlığı çevresi bu niyeti saklamadı. Ancak Gürcistan’daki Güney Osetya ve Abhazya krizi Türkiye’nin stratejisinin ne denli doğru olduğunu bir kez daha gösterdi. Çünkü bu kriz Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirmenin dışında, krizin büyümesi halinde bizi uzunca bir dönem ‘küçük ülke’ konumuna sıkıştırabilirdi. Kafkasya İsbirliği ve İstikrar platformu fikri, söz konusu kötü ihtimalin giderilmesi için yapılan, ama uzun vadede anlamlı da olması umut edilen bir çıkış. Başarılı olabilmesi ise Ermenistan ile ilişkinin acilen düzelme yoluna girmesine bağlı…

Yaşadığımız konjonktür, değişen zihniyetten tehdit algılarına uzanan bir yelpazede Türkiye’nin önüne yeni fırsatlar çıkarmış durumda… Yeter ki Ermenistan o yelpazede bir kara delik oluşturmasın. Cumhurbaşkanı bu nedenle ziyareti büyük bir hevesle kabul etti ve bu nedenle de nihayet bir normalleşme döneminin başlama ihtimali belirdi…

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin