RSS Feed for This Post

Hâkimleri kamuoyundan korumak?

sans-titre2.jpg Ergenekon davası ile AKP kapatma davası vesilesiyle yoğun şekilde gündeme gelen ve hala sıcaklığını koruyan “yargılaması devam eden dava hakkında konuşmama kuralı” ciddi şekilde gözden geçirilmelidir. Bu kural lüzumluluğu hiç tartışılmamakta ve kural sabit kabul edilmektedir. Tüm tartışmalar, kuralın “veri” olarak ve hatta “mutlak doğru” olarak kabulü ile başladığı için esası gözden kaçırmaktayız. Bu kuralı bir değerlendirmeye alalım bakalım ne çıkacak?       Önce kuralın temel gerekçesini belirtelim. Temel gerekçe, hâkimlerin etkilenmesidir. Gerekçenin muhtevasında gizli olarak, “hâkimlerin olumsuz şekilde etkileneceği” kabulünün de bulunduğunu görüyoruz. Zira olumsuz etkilenme öngörülmese “konuşmama kuralı” getirilmezdi veya bu kurala ihtiyaç duyulmazdı. Öyleyse gerekçeyi, hâkimlerin etkilenmesi değil, olumsuz etkilenme şeklinde anlamamız şarttır.  

      Sathi (yüzeysel) bir bakış bu kuralın doğru ve gerekli olduğunuz gösterir. Ülkedeki entelektüel sığlıkta göz önüne alındığında kuralın, ilk bakışta doğru görünmesini yeterli sayanlar olabilir. Fakat hayatın her alanı sığlığa tahammül etse dahi “hukuk” sığlığa tahammül edemez. Hakların çarpıştığı arenada adaletin tahakkuk ettirilmesi ve tevzii edilmesi, sathi (sığ) bir anlayış ve yaklaşımla kabil değildir. Hukukun sığ bir kavrayışla üretilebileceği ve tatbik edilebileceği kanaatine (aslında vehmine) sahip olanlar, derin düşünebilme maharetine malik olamayan ortalama zekâ sahipleridir. Bir ülkenin mevzuatını “ortalama zekâ” sahiplerine emanet etmesi, o ülkenin başına gelebilecek birkaç vahim hadiseden (beladan) biridir.  

      Kamuoyundaki tartışmalardan, değerlendirmelerden, tenkitlerden, fikir beyanlarından, ihtimal taramalarından hâkimlerin etkileneceğini “temel veri” olarak kabul etmek, hâkimlere hakarettir. Hakikaten hâkimlerin mutlaka etkileneceği düşüncesine sahip olmak, zihni-fikri seviyelerine, mesleki formasyonlarına ve dirayetlerine itimat etmemektir. Hâkimlerin de insan olduğu ve bazı zaaflara sahip bulunduğu izahı yerinde değildir. Hâkim olmanın manası, zaaflardan kurtulmuş olmaktır. Zaaf sahibi insanın hâkim olması asla mümkün olmamalıdır.

      Hâkimlerin zaaf sahibi olabileceği ve bu sebeple etkileneceği düşüncesi, iki sebepten kaynaklanabilir. Birincisi, ülkedeki hukuk eğitiminin hiçbir zaman zaafları bulunmayan güçlü kişiliklere sahip hâkimler yetiştiremediği, diğeri ise, mevcut hâkimlerin güçlü kişiliklere sahip bulunmadığı…

      Mevcut hâkimlerin dirayetsiz, cesaretsiz ve donanımsız oldukları ve bu sebeple kamuoyu etkilerinden korunmaları gerektiği düşüncesini/gerekçesini hiçbir hâkim ve savcının kabul edeceğini zannetmiyorum. Gerçek durumun bu olduğu bir an kabul edilse bile, hâkim ve savcıların bu iddiaya yüksek perdeden itirazları olacağı vakadır. Bu itirazları yok sayıp bu ihtimali değerlendirmeye devam etmek fazla gerçekçi olmaz. Öyleyse biz diğer ihtimale bakalım. Hukuk eğitiminin nasıl hâkim yetiştirdiği bahsine…

      Hukuk fakültelerinin müfredatlarından haberdar olanlar bilirler ki, “hâkimlik ahlakını” kazandıracak, öğrencilerin gerekli cesarete sahip olup olmadıklarını tespit edecek hiçbir program yoktur. Başka bir ifadeyle hukuk fakültelerinde hâkim yetiştirecek hiçbir program yoktur. Özet olarak ülkedeki hukuk eğitimi, hâkimlerin cesaretli ve dirayetli olmalarını garanti edecek hiçbir eğitim altyapısına sahip olmadığı gibi aynı zamanda zihni-akli gelişmesini temin edecek bir programa da malik bulunmamaktadır. Bu açıdan bakıldığında, hâkimlerin etkileneceği temel kabulünün kaynağının ülkedeki hukuk eğitimi olduğu vakadır.

      Hukuk eğitimi, dirayetli, cesaretli ve donanımlı hâkimler yetiştirmiyorsa/yetiştiremiyorsa, çok temel bir problemden bahsediyoruz demektir. Her türlü etkiye açık olacak kadar dirayetsiz, en küçük tehdit veya tehlikeye açık olacak kadar cesaretsiz (korkak mı demeliyiz acaba) ve her türlü fikir beyanına karşı donanımsız hâkimlerden bahsediyorsak, kamuoyunun etkilerinden onları koruduğumuz takdirde dahi başka kanallardan/mahfillerden etkilendiklerini/etkileneceklerini kabul etmemiz gerekir. Hal böyleyse herhangi bir davada, yüzbaşı rütbesindeki bir subayın bile ima yollu telkinine muhatap olan hâkimin adaleti katledeceğine inanmamıza ne mani olabilir ki?

     Mevcut hâkim veya savcıların bu açıklamaları da kabul edeceğini zannetmiyorum. Fakat “derdest dosya hakkında konuşmama” kuralını koyanların böyle bir düşünceye sahip olmadığını söyleme imkânları olduğunu da düşünmüyorum.  

      Hâkimleri kamuoyunun etkisinden korumak, onları gizli mahfillerin etkisine açık hale getirir. Eğer hâkim etkilenmeyecek bir zihni gelişme seviyesine ulaşmamış ve bunun için gerekli dirayet ve cesarete sahip olamamışsa, mutlaka etkilenecek bir kanal hayatın içinde vardır. Kamuoyunun etkisinden korumak, gizli mahfillerin etkisine otomatik olarak açık hale getirmek demektir.

      “Derin devlet”, “gizli iktidar”, “kırmızı anayasa” veya “yazılı olmayan kurallar” gibi isim ve tabirlerle ifade edilen perde arkası dünyanın bulunduğu bir ülkede, hâkimlerin kamuoyundan etkilenmelerine mani olarak “etkiye açık tek kanal” bırakma çabasına girildiğine dair tereddütlerin kâfi miktarda sebepleri vardır. Bu ülkede, “kayıtdışı ekonomi”, “kayıtdışı eğitim”, “kayıtdışı ideoloji” her alan çift halde bulunmaktadır. Her alan “kayıtlı” ve “kayıtsız” olmak üzere çift yapılanmış olan ülkedeki en büyük kayıtsızlık, devlette meydana gelmiştir. Bu ülkede “KAYITDIŞI DEVLET” mevcuttur.

      Hâkimlerin gizli mahfillerden etkilenmesi ihtimali göz önüne alındığında, kamuoyundan etkilenmeleri ihtimali ne kadar sevindiricidir. Hâkimlerin kendilerini etkilenmekten koruyamayacağı “temel veri” ise eğer, gizli mahfillerden değil, kamuoyundan etkilenmeleri doğru olandır.  

      Hâkimlerin kamuoyundan etkilenmemeleri gerektiği kanaati, yanlıştır. Hâkimler kamuoyundan etkilenmelidirler. Bir davanın devam ederken kamuoyunda mümkün olan en çok sayıda hukukçuk tarafından tartışılması lazımdır. Mesela bir davayı kamuoyunda bin adet hukukçunun (akademisyen, avukat, emekli hâkim) tarafından tartışılması, o kadar hukukçunun davayı değerlendirmesi demektir ki, hâkimlerin bu tartışmalardan faydalanacakları açıktır. Binlerce bakış açısı tarafından yapılan değerlendirme, binlerce defa rafine edilmesi demektir ki, mümkün olan her açı kontrol edilmiş, mümkün olan her ihtimal göz önüne alınmış, mümkün olan tüm boyutlar gözden geçirilmiş, mümkün olan tüm kavrayış tarzları ortaya konulmuş olur. Bir davaya bakan hâkim için binlerce “hukukçu jüri” gönüllü olarak teşkil edilmiş ve tüm zihni ve mesleki donanımlarını emrine sunmuştur. Bundan daha büyük bir imkânı elde etmesi mümkün değildir.

      Kamuoyundaki değerlendirmelerin olumsuz etkiler yapacak nitelikte olma ihtimali her zaman vardır. En azında hâkimlerin psikolojisini yoracağını düşünmek gerekir. Fakat değerlendirmeleriyle davaya olumlu katkıda bulunacak olan münevverlerin çabaları, hâkimleri psikolojik olarak besleyecektir. Olumlu ve olumsuz beyanların toplamı değerlendirildiğinde hâkimlerin kamuoyundan faydalanacaklarını kabul etmek gerekir. “Hâkim şahsiyeti”, olumsuz etkilerden kendini koruyabilecek kadar gelişmiş olmalıdır. Bunu temel veri olarak almak gerekir. Bunun aksini temel veri olarak almak, o ülkede hâkimin olmadığını gösterir. Öyleyse kamuoyu konuşmalı ve hâkimlerde bunlardan faydalanmalıdır.

      Hukukçu olmayanların da konuşacağı, yorum yapacağı, değerlendirmede bulunacağı vakadır. Bunların yapacakları değerlendirmelerin hukukla ilgisinin olmayacağı, bu sebeple hâkimlerin psikolojisini yoracağı düşüncesi yerinde değildir. Hâkimlerin hukukçu olmayanların değerlendirmelerini dikkate almayacak kadar gelişmiş zihni seviyeye ve güçlü bir dirayete sahip olduğu kabulü vazgeçilmezdir.  

      Devam eden dava hakkında konuşmama kuralının en ciddi gerekçelerinden birisi, hâkimlerin tehdit edilmesi bahsi olabilir. Hâkimlerin tehdide maruz kalması ciddi ve önemli bir bahistir. Fakat Türkiye gibi ülkelerde hâkimlerin tehdit aldığı kişi ve kurumların devlet cihazı içinde olduğu vakadır. Hakikaten ordunun, siyasi iktidarın veya bürokrasinin tehdidine (can, mal, makam, meslek, maişet tehditlerine) maruz kalma ihtimali, kamuoyundaki tüm tehdit ihtimallerinden binlerce kat fazladır. Öyleyse hâkimleri kendisine karşı korumamız gereken kamuoyundan önce devlettir. Türkiye’nin hâkim ve savcılık mesleği ile ilgili en büyük handikapı budur. Hâkim ve savcıları devlete karşı korumak… Tüm ülkenin bu konuda kafa patlatırcasına düşünmesi ve tedbirler üretmesi sanırım “milli görev”dir.

      Bu konudaki ilk teklifi ben yapayım. Bu teklif hâkim ve savcılaradır. Hâkim ve savcılar ülkenin en CESARETLİ insanları olmak zorundadırlar. Zira bu gün için kendilerini devlete karşı koruyacak bir tedbirimiz bulunmamaktadır.

      Hâkim ve savcılar unutmamalıdır ki, Adalet, asla korkak insanların (hâkimlerin) eliyle gerçekleşmez. Adalet ile korku bir arada bulunmaz. Bu sebeple hâkim ve savcı olmanın birinci şartı, cesaretten ibaret bir şahsiyet olmaktır. Veciz olarak ifade etmek gerekirse; ya cesaretli olun veya istifa edin… İstifa edin ki, yerinizi cesaretli olanlar doldursun. 

      Hâkim ve savcılara yönelik bu çağrıyı, hâkim ve savcılar dâhil herkesin ciddiye alması gerekir. Zira devleti içine düştüğü veya kasten bulaştığı tüm pisliklerden temizleyecek olan kadro hâkim ve savcılardır. Yani adli sistemdir. Eğer hâkim ve savcılar Ergenekon türü “ideolojik serserilik” ve bir manada “resmi terörist” olan örgütler ile darbe yapan veya darbe sevenleri yargılamaya cesaret edemezlerse, vay bu milletin başına geleceklere… 

Trackback URL

  1. 11 Yorum

  2. Yazan:beytullah Tarih: Ağu 30, 2008 | Reply

    Sanırım 3 yıl önceydi..
    Ankara ya gitmiştim bir iş için..
    Neyse ,dolaşırken boş sokaklarda;
    Sümeyye gibi garibanım kızlarla karşılaştım..
    Ümit ederken düşünmemeyi..
    Rabbim düşündürdü yine beni..
    Lakin,beynin varsa düşüneceksin..
    En büyük hazinen o senin..
    Niye vermiş Allahım onu..
    İnsanlar düşünsün,
    Yorum yapsın diye..
    O günü hiç unutamam..
    Recm ederken özgürlüğü..
    Utanmadı hiç birimiz..
    Melekler bile ağladı…
    …….
    …….
    ……

    Ümrandan Uygarlığa kitabı koltuğumda..
    Mahalle mahalle dolaştım..
    İnsanımın manipüle edilmesine ağlayarak…
    Tümü belediye ekmek kuyruğundaydı..
    ……
    ……
    …..

    Hala dolaşırım bazen..
    Aklıma geldikçe o gün..
    Rastgelmiştim kuyruktaki gerçek % 47 ye..
    Maalesef bir şey yapamamıştım..
    Arada ,manipülasyon duvarları vardı..
    Nedir bu karanlık..
    Cumhur kuyrukta..
    Irak işgalde……

  3. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ağu 30, 2008 | Reply

    Bana kalırsa,adalet terazisinin hakkını veremeyen hâkimlerden kamuyu nasıl korunabilir,evvela buna çare aranmalı.

  4. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ağu 31, 2008 | Reply

    Ooo Ümit Bey,merhabalar.Tevekkelli görünmüyordunuz demekki sebebi varmış.Bu arada hayrola neden sansürlendiniz?Yoksa biraz yaramazlık falan mı yaptınız:))E,kardeşim siz de biraz dilinize hakim olun,maşallah bi başladınız mı kantarın topuzu mopuzu kalmıyor hani(şaka şaka).Neyse geçmiş olsun,gerçekten üzüldüm.Ne de olsa (ayrı frekanslarda olsak da)sizinle sohbet etmek güzeldi.
    Eh artık biraz uslanın da sizi kaybetmeyelim:))Rakip olarak da kapışırız,sorun değil.Size aramıza tekrar döndüğünüz için hoşgeldiniz diyor ve yorumlarınızı bekliyorum.Tabii yayınlanabilirse:))
    Selam ve sevgiler…

  5. Yazan:suzannur Tarih: Ağu 31, 2008 | Reply

    Beytullah Bey,
    Bu yazıyı okumadığım için yazınızı görememiştim. Şimdi gördüm ve okudum.
    :)))))

    İlahi, serbest şiir desem olmayacak, aruzun yanına yaklaşmıyor…
    Siz en iyisi şiir yerine fotoğrafçılığa yönelin. Artık yeni moda fotoğraf çekmek zaten 🙂
    Ancak hakkınızı da yememek lazım, yalın gerçekliğin doğrudan ifadesinin spontan verimi.
    (eleştirmen değilsem de sanırım bu yorum olaya daha değişik bir hava katmıştır) Bir de “recm ederken özgürlüğü” ifadesi orjinal, backgroundı olan, ilginç bir sentezleme edimi olmuş.
    :))

    Makale için denilecek şeyse, bir-iki cümleyle şu:
    İnsan etkilenir, etkilemeye yönelik yorumlar varsa(amacım düşüncelerimi dile getirmek diyorsa dahi ki değildir) bunun amacı etkilemektir ve ben etkilenmem diyorsa bir insan(hakimler de insan) ya künt fikirlidir ya da adam sendeci. Böyle olmasa Sayın Yazar sanırım adalet için korkak olmamak lazım deme ihtiyacını hissetmezdi.

  6. Yazan:suzannur Tarih: Ağu 31, 2008 | Reply

    Ümit Bey,

    Akrostişi sonradan fark etmişim. Beni çok güldürdünüz, sağolun.
    Çok fenasınız, gören de adaya düştünüz de şişeyle uygarlığa mesaj yolluyorsunuz sanacak :))

    NOT: Kuyrukta karşılaştığınız %47’nin azalması için mi yoksa %47 için mi bir şey yapamadınız :))
    DİPNOT: Sizi gördüğüme sevindim lakin neden Beytullah? Misyon değiştirip kendinizi dine mi verdiniz, malum ramazan geldi. Biraz da diğer tarafa çalışmaktan zarar gelmez değil mi :))

    ENDİPNOT: Şiire devam, fotoğrafı boşverin 🙂

  7. Yazan:beytullah Tarih: Ağu 31, 2008 | Reply

    size de selam ve sevgiler Aziz bey..

  8. Yazan:beytullah Tarih: Eyl 1, 2008 | Reply

    sanada selam suzannur hanım..
    aziz nesin ‘her 3 türk ten 5 i şairdir’ demiş..
    baskılarda beni kötü bir şair yaptı sanırım:)
    mehmet kaplan bir makalesinde ‘acaba biz türklerden niçin düşünür çıkmıyor’ diye soruyor..cevabıda Alain e verdiriyor ‘düşünmek için önce soluklanmak gerek’..
    (yıllar önce okumuştum,bu minvaldeydi)
    Kaplan devamla, aydınımız tarih boyunca hep öyle devingen bir türk tarihinin peşine takılmış ki (mesela son 5 yılda ülkemizin yaşadıklarını iskandinav ülkeleri belki 50 yılda yaşar) gündemden kendini kurtarıp soluklanmaya ve derin tefekküre zaman bulamıyor diyor..
    inanın birileriyle polemikten ben de sıkıldım.
    ancak inandığım değerlere haksız saldırı varsa ben de gündeme uyuyorum..
    belki de yazmam,sadece okurum artık..
    hoşçakalın şimdilik..

  9. Yazan:Seval Tarih: Eyl 1, 2008 | Reply

    Beytullah Bey;

    “Atatürk’e tapmiyorum” diyorsunuz ondan sonra da ” inandığım değerlere haksız saldırı varsa” diyorsunuz. Kemalist degerler mi bunlar? Bal gibi kutsallariniz var, zaten “atatürkün manevi kisiligi” filan deniyor ya heykeli önünde sakiz çigneyenler hapse atilirken!!!

    Yani siz atatürkü bilmiyorsunuz, ona inaniyorsunuz??? kullandiginiz kelimeler bile bunu ele veriyor. atatürkü saymayan insanlara bakip gülüp gecemiyorsunuz, herkes onu saymali, sevmeli????

    herkesi zorla müslüman yapmaya calisan yobaz bir islamcidan farkiniz nedir? yada stalinist olmayanlari öldüren Stalinden bir farkiniz var mi? Buna kisi kültü denir, insanlari putlastirma, tanrilastirma. mao da böyleydi, atatürk de böyle.. hitler, mussolini gibi fasist liderler böyle tanrilasti. Ama sizin bütün cevreniz bu görüste oldugundan farkinda degilsiniz, hepsi bu…

    Günaydin, önemli bir gün bu gün sizin için 🙂

    Saygilarimla

  10. Yazan:ümit harmancı Tarih: Eyl 1, 2008 | Reply

    Sayın Seval Hanım;
    yazdığınız mükemmel yaznın her satırına katılıyorum..Beytullah gibilerinin her görüldüğü yerde refüze edilmesi gerkir hatta…
    Seval Hanım ,ayrıca engin bilginiz beni çok etkiledi.
    Ülkemde sizin gibi türk/sovyet/çin/alman ve italyan tarihini çok iyi bilen aydınların olmasından gurur duydum..
    Beytullah beye diyecek bir şeyim yok,Allah akıl fikir versin ama ben yolda görsem selam bile vermem…
    Bu tarz leziz ve ansiklopedik yazılarınızı 4 gözle bekliycem,umarım fazla bekletmezsiniz..
    İnşallah ben de bir gün sizin kadar fikir feraseti gösterebilirim..
    Sonsuz selamlar..
    Beytullah a selam falan yok,faşo kemalist işte ne olacak…

  11. Yazan:suzannur Tarih: Eyl 1, 2008 | Reply

    Ümit Bey,
    Beytullah Bey’i yerin dibine batırmışsınız, ne istediniz Allah’ın beyt’inden 🙂
    Hem Beytullah Bey, M.Kaplan okumuş, Meriç okumuş, kültürlü de hani 🙂
    S.İleri, Tanpınar okumadan aydın geçinenleri eleştirir bir yazısında, eminim Beytullah Bey, Tanpınar’ı da okumuştur. Ben aslında Beytullah Bey’in ne kadar aşırı söylemlere de girse, akıl gözüyle var olan her sorunu irdelediğini, her fikri süzgecinden geçirerek hiçbir şeyi tabulaştırmadığını, özellikle kişi kültü gibi tartıştığımız bu tarz yazılarda da küntfikirlilik yapmayacak kadar eleştirel bir fikri yapıya sahip olduğunu düşünüyorum. Tabii bu benim düşüncem, yanılabilirim.
    Beytullah bey’e selam.

  12. Yazan:Zihni Tarih: Eyl 1, 2008 | Reply

    umit harmanci insanlara hakaret etmiyor ama alay ediyor. bence bu ayip bir sey. koskoca doktora yakismiyor

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin